Kur'an ve Tevrat'a göre Lut kıssası analizi

KUR’AN VE TEVRAT’A GÖRE; HZ. LUT KISSASI

 
 
Giriş
 
Kur’an’ı Kerim, Tevrat ve İncil’den sonra nazil olan bir kitap olması dolayısıyla Tevrat’ta yer alan kıssaların çoğunluğundan bahseden bir kitaptır.[1] Kendisinin, Tevrat ve İncil’den sonra nazil olduğunu kabul etmekle birlikte onların muhtevalarının da Kur’an muhtevasıyla benzerlik taşıdığını belirtir.[2] Bunun yanı sıra kendinden önce inen kitaplara inanan ve yine Ehl-i Kitap olarak kategorize ettiği Yahudi ve Hıristiyanları; Kur’an üzerinde düşünmeye ve Kur’an ile ellerindeki Tevrat ve İncil kitaplarını mukayese etmeye davet eder. “(Resulüm!) De ki: Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katından bu ikisinden (bana ve Musa'ya inen kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım!” [3]  
Ancak Kur’an, bu kutsal kitaplarla aynı doğrultuda nazil olduğunu ve muhtevalarının benzerliğini beyan ederken; kendisinin farklılığını, pek tabi diğerlerinden sonra nazil olma sebebini de açıklamaktan geri durmaz. “Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler. Kendilerine öğretilen ahkâmın önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün.[4]Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın ayetlerini inkâr edersiniz?” “Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?[5] Görüldüğü gibi Kur’an’ın bu ayetlerinde; ehl-i kitap olarak kategorize edilen Yahudi ve Hıristiyanlar, birlikte sorgulanmakta ve onların mukaddes kitaplarındaki, tevhidi gerçekleri örtme, tevhidi göz ardı etme faaliyetleri zemmedilmektedir.
Kur’an, kendinden önceki kitapları, kendisinin Allah’tan olduğuna referans gösterirken bu kitapların tâbileri Yahudilere; “İsrail oğlu bilginlerinin bunu bilmesi onlar için bir belge değil miydi?" diye hitap ederek, İsrail oğullarının dini yöneticileri olan Haham’lar ve Rabbânî’lere sorarak bu hususta bilgi edinmelerini, onların Kur’an hakkında söyleyecekleri / söyledikleri olumlu sözleri baz almalarını, onlara belirtmektedir. “Bu husus öncekilerin kitaplarında da anlatılmıştır.”[6] diyerek Kur’an’a yer alan tevhidi gerçeklerin, Tevrat ve İncil gibi diğer kitaplarda da bulunduğunu bu gerçekleri din bilginlerinin bildiğini arz etmektedir.
Yine Kur’an, Tevrat ve İncil’in muharref vasfını beyan ederken bu kutsal kitaplarla hemhal olan ve onları en iyi bilen ve yorumlayan ve insanları bu kitapların içeriğinden bilgilendiren, bunun yanı sıra pek tabi ki onlardaki tahrifatı da yapan baş sorumlular olarak din adamlarını göstermektedir. "Onların bir kısmı var ki, Allah'ın kelamını dinleyip anladıktan sonra onu bile bile tahrif ediyor."[7]  “Onların çoğunu günah, düşmanlık ve haram yemede birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Rabbânîler ve Hâhamların, onları günah söz söylemekten, haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür.”[8]
Dolayısıyla Kur’an, Tevrat ve İncil’in, kendisinden önce geldiklerini ve muhtevalarının benzer olduğunu ancak Tevrat ve İncil’deki tevhidi asıl muhtevanın her iki dinin yönetici “ruhban” sınıfınca tebdil, tağyir ve tahrif edildiğini öne sürdüğü bu kitapların geçmişteki asıllarını getirdiğini şöyle beyan eder. " Ey Ehl-i Kitap: Resulümüz size Kitaptan gizlemekte olduğunuz bir çok şeyi açıklamak üzere geldi.. " [9]
Tevrat ve İncil’lerin genel içeriği yanı sıra, hususen onlarda yer alan kıssalardaki tebdil, tağyir ve tahrifatlar açısından da Kur’an’ın hakem konumu karşımıza çıkmaktadır. Kuran’ı Kerim’de yer alan kıssalar ile Tevrat ve İncil’de yer alan kıssaların aynı menşe’ye sahip olmalarına ve bu kıssaların birbirleri ile benzerlikleri çok olmasına rağmen; gerek Tevrat ve İncil’in tahrif edilme vakıası gerekse Kur’an’ın doğruları açıklamak vasfının beyanı, kıssaların karşılaştırmalı olarak incelenmesinde bariz olarak ortaya çıkmaktadır.
Bunun en açık ve kısa örneği her iki kitapta da benzer muhtevada anlatılan Lut kıssasının ana kahramanı Lut@; Kur’an’a göre peygamber, Tevrat’a göre “Aziz” bir kişidir. Benzer muhtevaya rağmen her iki kitap arasındaki bu derin farklılık aynı zamanda farklılığı nedeni görülen, Tevrat metinlerindeki tahrifat olgusunu da daha iyi fevketmemizi sağlamaktadır.
Bu yazımızın konusu olan Lut kıssası; Kur’an ve Tevrat’ın her ikisinde de yer almaktadır. Her iki kutsal kitapta yer alan Lut kıssaları, her ne kadar bir birine benzeşen kıssalar gibi gözükse de karşılaştırmalı olarak incelendiğinde, her iki kutsal kitap kıssası arasında en azından mesajları ve konuların işlenişi bakımından çok derin farklılıklar olduğu bariz olarak gözlemlenmektedir. Kur’an ve Tevrat’ta anlatılan Lut kıssası ile hep birlikte homoseksüellik sakındırılırken, Tevrat(Tanah) metinlerinde aile içi cinsellik “olumlulaştırılır” bir konum almaktadır.
Tevrat ve Kur’an’daki Lut kıssalarına dair bu incelememizde, Tevrat’taki, Lut kronolojisi ve biyografisine uygun bir şema izleyeceğiz. Her iki kitap’ta benzer muhtevalı olan kıssaları mukayeseli olarak inceleyecek; Kur’an’daki mücmel olan kısımları Tevrat’ın, Kur’an doğrultusundaki ya da Kur’an’a aykırı olmayan, ayrıntılı anlatımlarıyla daha etraflı anlamaya ve Kur’an’ın öz olarak anlattığı bu kıssayı yine onun bakış açısına uygun olarak Tevrat ve diğer dini kaynaklarla tafsilatlı hale getirmeye gayret edeceğiz.
 Yine bu yazımızda, Tevrat metinlerinde yer alan Lut kıssasında, Allah’ın vermek istediği tevhidi mesajların saptırılmasının, nasıl gerçekleştiğini ve Tevrat’tan sonra inen Kur’an’ın, Tevrat’ta saptırılan Lut kıssasındaki tevhid içerikli hidayet edici, öğüt ve ibret vasıflarını, Kur’andaki Lut kıssasıyla yeniden tesis etmesini anlamaya çalışacağız. "Biz sana da kendinden önce gelmiş olan kitapları doğrulamak ve böylece onları koruma altına almak üzere, gerçeği bildiren kitabı indirdik"[10]
 
 
LUT’UN KİMLİK VE KİŞİLİĞİ


 
a- Lut’un@ dedesinden itibaren Hz. Nuh’a kadar geriye doğru şeceresi ve etnik menşei:
 
Tevrat inancına göre; tüm dünyayı saran tufan ile yeryüzü üzerinde yaşayan bütün insanlar yok olmuştur.[11] Tufandan sonra, dünya üzerindeki, Hz. Âdem’den sonraki yaşam, İkinci Âdem[12] lakabı da verilen Hz. Nuh ve onunla beraber sağ kalan üç oğlu ile yeniden başlar.[13] ”Tufandan sonra kayda geçen, ulus ulus, boy boy yeryüzüne yayılan bütün bu insanlar Nuh'un soyundan gelmedir.”[14]
Tevrat, Yeryüzü üzerinde başlayan yeni yaşamda, çocukları ile kendi arasında geçen bir olaydan dolayı Hz. Nuh’un, oğulları arasında bazı değerlendirmeler yaptığını belirtir. Buna göre Sam, diğer çocuklarına göre öne geçer.[15]  Yine Tevrat’ta, Nuh’un değerli addettiği ve dua ettiği Sam’ın soyundan gelen insan ve ulusların diğerlerine göre daha şerefli olduğu ihsas edilmektedir.
Nitekim İslam kaynakları da Tevrat’ta bildirilen bu durumu aynı yönde algılamış ve alıntılamışlardır. Taberi’de yer alan bir nakilde: “Nuh’un üç oğlu, onlardan her birinin de üç oğlu vardır. (Nuh’un) oğulları Sam, Ham ve Yafes adlarında idi. Arap, Fars ve Rum, Sam’ın oğulları olup, her biri hayırlıdır. Yafes’in oğulları Türk, Saklep, Ye’cüc ve Me’cüc olup, bunlardan hiç birinden hayır yoktur. Ham’ın oğulları Kıptî, Sudanlı ve Berberlerdir.”[16] denilmektedir. 
Tevrat’taki Tufan sonrası anlatımlarda Nuh’un oğullarından en şereflisi olarak ihsas edilen Sam’ın soyu ön plana alınarak; Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un soyu; kesintisiz silsile ile Lut’un dedesi Terah (Kur’an’da Azer)’den itibaren geriye doğru, Hz. Nuh’un oğlu Sam’a kadar sıralanmaktadır. Bundan dolayı İbrahim ve İshak zürriyetinden gelen İsrail oğulları, Hz. İbrahim ve dedelerinin soylarının ulaştığı son ataları Nuh’un oğlu Sam’a dayanarak Samî  kavim olarak nitelendirilmektedir.
Tevrat’ın İbrani’ce Torah adı verilen beş ana kitabından biri olan Tekvin kitabında Nuh peygamber ile Azer (Terah) arasındaki soy bağı şöyle sıralanmaktadır. “Nuh, Sam, Arpakşad, Şelah, Eber, Peleg, Reu, Seruc, Nahor, Terah.“[17] Taberî ise bu silsileyi şöyle vermektedir: “İbrahim bin Tareh bin Nahur bin Sarug, bin Argua bin Faleg bin Abir bin Salih bin Arfehşed bin Sam bin Nuh’tur.”[18] “Nuh’un oğlu Sam’dan itibaren, insanlık arasında ilk ırkî ayrım başlamıştır. Geleneksel Yahudi anlayışına göre, Nuh’un fazileti oğlu Sam’a, Sam’ın fazileti İbrahim’in büyük babası Ebere geçmiştir. Nuh’dan itibaren devam eden bu fazilet, sonra İbrahim’e intikal etmiştir. İbrahim, Eber’in faziletini taşıdığı için ona, Eber’e atfen İvrî (İbrâni) denmiştir.”[19]
Dolayısıyla Nuh tufanından ve ondan sonra Nuh’un en saygın olduğu ihsas edilen oğlu Sam’dan üreyerek, Hz. Lut’un amcası Hz. İbrahim’e kadar sıralanan tüm silsile aynı saygınlıkta görülmüştür.
Bu aşamada şunları da kaydetmekte yarar görüyoruz. Tevhidî olmayan “soyculuk” hastalığı, Hz. Musa sonrası ona inen Tevrat’ın tahrifi ve onu daha da arttıran Talmud’un rabbinik yorumları ile birlikte; peygamberleri, kitabı ve müntesipleri itibariyle Yahudiliğe; milli, ırkî bir hüviyet kazandırılarak, İsrailoğulları ve diğer milletler  şeklinde ayrımcılığa ve küçümsemeye dayanan Yahudi ilahiyatı ve sosyolojisini oluşturmuştur. Tevrat’ın, ya da Tevrat ve Talmud Rabbi’lerinin yorumlarını aktaran, İslam kaynaklarındaki nakiller ve yorumların da Tevhidî nazara almayan ve tamamen beşerî olan Yahudi, soyculuk ve ırk ayrımcılığı düşüncesinden etkilendiği gözlenmektedir. Oysa Kur’an ve Sünnet, böyle bir soy’culuk  ata’cılığa dayanan yapı ve düşünceyi reddetmektedir. İslam’da Allah’a yakınlık ve kullar arasındaki üstünlük beşeri değil tamamen inanç dayalı farklılıktan kaynaklanmaktadır.[20]
Bu yüzden Tevrat’taki ve İslam kaynaklarında yer alan Lut’a@ ait soy şeceresini tamamen ve saf bir gayeye müstenit olarak biyografik bilgi amacıyla zikrettiğimizi belirtmekte yarar görmekteyiz.
b-Lut’un dedesi Azer’in (Terah) ailesi:
 
Kur’an’da Lut peygamber hakkında detaylı bilgi olmadığını belirtmiştik. Doğumu ve ilk yetişmesi hakkında gerek Kur’an gerekse Tevrat sahifelerinde hiçbir malumât yoktur. Onun bu dönemleri hakkında dedesi Azer ve amcası İbrahim’in@ hayatlarını anlatan, Kur’an ve Tevrat kaynakları vesilesi ile kısıtlı bilgiler edinebilmekteyiz. Bunun için Hz. Lut’un hayatını anlatırken baz noktamız olan dedesi (Terah)Azer ve amcası İbrahim peygamberin yaşamları ile birleştirerek ya da oradaki bilgilerden alıntılar eşliğinde verebilmekteyiz.
Kur’an’da ismi “Âzer[21]; Tevrat’ta, Tareh olarak bildirilen Lut peygamberin dedesi hakkında yine Tevrat’ta şu kayıtlara rastlanmaktadır. “Terah (Azer) yetmiş yıl yaşadı ve Abram’ın (İbrahim), Nahor’un ve Haranın babası oldu ve Haran Lût’un babası oldu.“[22] Buna göre; Hz. İbrahim’in babası olan Azer, aynı zamanda Hz. Lut’un dedesidir.
“Hz. İbrahim’in kardeşi Haran oğlu olan Lut”[23] “Hz. İbrahim @’in yeğeniydi.”[24]Hz. Lut bundan ötürü Hz. İbrahim’in çocukları, Hz. İsmail ve Hz. İshak peygamberlerin de amcalarıdır. Azer’in (Terah) üç oğlundan biri olan; Lut’un babası Haran, genç yaşta vefat etmiştir. “Haran, babası Terah henüz sağken, doğduğu ülkede, Kildaniler'in Ur Kenti'nde öldü.”[25] Çocuk yaştaki Lut’un@ babası Haran, vefat edince Lut’un@ bakımını amcası İbrahim@ üstlenir.
  Yine Kur’an ayetine göre Lut, aynı zamanda İbrahim peygamberin zürriyeti içersinde sayılmıştır. “Biz O’na (İbrahîm) İshak’ı ve Yakub’u da hediye ettik; hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh’a ve O’nun soyundan gelen Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a yol göstermiştik. Biz güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Zekeriya’ya, Yahya’ya, İsa’ya ve İlyas’a da. Hepsi iyilerden idi. İsmail’le, el-Yesa’a, Yunus’a ve Lût’a da (yol gösterdik), hepsini âlemlere üstün kıldık.”[26] “Hz. İbrahîm(as)’in kardeşinin oğlu olmasına, yani soyundan gelmemesine rağmen Lût ismi burada iki sebepten dolayı (İbrahim) zürriyetinden sayılmıştır; birincisi, ilk gençlik yıllarından itibaren Hz. İbrahîm (as)’i babasının ardından giden bir çocuk gibi izlemesidir. ikincisi ise eski Arapça kullanımda amcanın çoğunlukla baba olarak, yeğenin de oğul olarak tanımlanmasıdır. “[27]
Kur’an da “genelde İbrahîm (as) ile ilgili pasajlardan sonra Lût (as)’un zikredilmesi aralarında kan ve din bağının olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ibarelerin dışında Hz. Lût (as)’un soyu hakkında Kur’an-ı Kerim’de ve sahih hadis kitaplarında kesin bir bilgi yoktur.”[28] Ancak Kur’an, Tevrat’ın aksine; Hz. Lut ve onun yetişmesinde büyük katkıları olan dedesi Azer’in inkârcı tutumu ve Tevrat’a göre amcası olan Hz. İbrahim’in, Allah’ı ısrarla araştırarak ona teslim olan ve onun yolunda tereddütsüzce, toplumu ve kralı ile mücadele veren akidevi özelliklerini ve resullüğünü ayrıntılı olarak sergiler ve onların bu olumlu ve olumsuz itikadi durumlarından Tevhidi dersler çıkarılmasını öğütler. “İbrahim, babası Azer’e: Birtakım putları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum, demişti.” [29]  “İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi.” [30]
Buna mukabil Tevrat’ta; Hz. Lut’un soyu ve geldiği yer ve biyografisi, ayrıntılı olarak yer alırken, inancına müteallik kısımlar çok cüzi olarak yansıtılmaktadır. Bu da her iki kitabı birbirinden ayırt edici özellik olarak hem kıssalar hem diğer inanca dair muhteva hususunda dikkati çekmektedir.
Binnetice, Hz. Lut, Tevrat verileri ve Tevrat verilerine dayanan İslam kaynaklarına göre; Hz. Nuh’a@ kadar yaslanan “tescilli” soylu bir silsileye sahiptir. İbrahim@ gibi azim bir peygamberin hem yeğeni hem ilk tabî’si; İsmail, İshak gibi peygamberler silsilesindeki önemli resullerin amcasıdır. Hem kişisel hem sosyal yetişme ve hem de dini terbiye bakımından resul olma olgunluğuna gelmiş Kâmil bir insandır.
c. Lut’un yaşadığı bölge:
 
Eski Ahit’in Yeşu kitabında, Hz. İbrahim ve Lut’un yaşadığı bölge hakkında şu ifadeler yer almaktadır. “Yeşu bütün halka, "İsrail'in Tanrısı Rab şöyle diyor" diye söze başladı, "'İbrahim'in ve Nahor'un babası Terah ve öbür atalarınız eski çağlarda Fırat Irmağı'nın ötesinde yaşar, başka ilahlara kulluk ederlerdi.  Ama ben atanız İbrahim'i ırmağın öte yakasından alıp bütün Kenan topraklarında dolaştırdım; soyunu çoğalttım, ona İshak'ı verdim.”[31] diyerek Hz. İbrahim’in ve onun yeğeni Lut’un yaşadığı yerin; Mezopotamya olarak adlandırılan bölge olduğu bildirilmektedir.
 Tora’nın beş kitabından olan Tekvin kitabında ise; Hz. Lut’un memleketi şöyle belirtilmektedir. “Terah (Azer), oğlu Avram'ı (İbrahim), Haran'ın oğlu olan torunu Lut'u ve Avram'ın karısı olan gelini Saray'ı (Sara) yanına aldı. Kenan ülkesine gitmek üzere Kildaniler'in kenti Ur'dan ayrıldılar. Harran'a gidip oraya yerleştiler.”[32]  Kur’an bu vakıayı şöyle doğrulamaktadır: “Onu ve Lut’u kurtarıp, âlemlere bereketli kıldığımız bir yere getirdik.”[33]  Tevrat’ın bu verilerine göre; Hz. İbrahim ve Hz. Lut; Fırat ırmağının ötesi olarak tavsif edilen Mezopotamya bölgesinin, şimdi kurulu bulunan Irak ülkesi sınırları içersindeki Ur şehrindendirler.
Tevrat’ta bildirilen Ur şehri ve ora ahalisi Kıldaniler hakkında şunlar kaydedilmektedirler:“Ur Irak’ta hüküm süren Nemrud hanedanının başşehriydi… Tarihin bu döneminde Ur büyük bir ticaret ve kültür merkezi olarak ün yapmıştı.”[34] “Keldaniler’in yurdu olan (UR), İbrahim (A.S)’in doğduğu yerdir. Orası Mugayr diye bilinmektedir ve Dicle ile Fırat arasında güneye bakan düzlüktedir.”[35]
 Ahmet Cevdet paşa Hz. İbrahim ve Lut’un@ doğdukları bölgenin Babil adı verilen yer olduğunu belirtmektedir.“Nuh’un@ evlâdı önce Irak taraflarında yerleşmişler ve Fırat nehrine yakın bir yerde Babil şehrini yapmışlar idi. Sonra içlerinden bir kısmı ayrılıp Dicle kenarında ve şimdi Musul dediğimiz karşı yakasında Ninova şehrini kurmuşlardı. Babil’in eski ahalisi olan Nabt kavmi Süryani diliyle konuşur ve çok vakit Babil’i başkent yapıp oradan her tarafa hükmederlerdi. Sonra Ninova’da zuhur eden “Asur” devleti bunlara galebe çaldı ve Ninova’yı kendilerine başkent ettiler. Babil de oraya bağlandı. Daha sonra Keldanî taifesi kuvvet bulmuş...Hz. İbrahim’in kardeşi Haran oğlu olan Lut @ ki, onunla beraber Bâbil’den Şam tarafına geçmişti.”[36] “Tarihçi Yakut, Babili tasvir ederken şöyle demektedir: Orası Dicle ile Fırat arasındadır ve oraya Sevad denmektedir.”[37]
Hz. İbrahim ve Lut’un doğup büyüdükleri mahal hususunda İslam kaynaklarındaki verilerde, yer adları ve üzerinde kurulu şehir veya devletler, değişik olsa da tüm bu kaynakların üzerinde ittifakla birleştikleri yer; bu günkü Irak devleti sınırları içersinde; Tarihteki genel bir coğrafi isimlendirme olarak Mezopotamya diye ünlenmiş olan Fırat ve Dicle ırmakları arasındaki bölge içersinde bulunan bu günkü adı Tel-El Muhayer adı verilen yer olduğu sanılmaktadır.
d. Lut’un yetişmesi:
 
Babasının ölümünden sonra yetim biri olarak dedesi Azer’in (Terah) himayesine giren Hz. Lut; daha sonra amcası İbrahim peygamberin gözetiminde büyür ve onunla beraber hareket etmeye başlar. Hz. Lut’un, Hz. İbrahim’in maddi himayesi yanında manevi olarak da onun himayesinde olduğunu Kur’an şöyle belirtmektedir. “Bunun üzerine Lut ona inandı.” [38] Lut@, Hz. İbrahim’in resullüğüne inanmıştır. Dolayısı ile akraba ilişkileri yanında dini olarak da peygamber olan amcası İbrahim’e tâbi olmuştur.
Tevrat’ta ise Hz. Lut ile amcası İbrahim@ arasındaki manevi bağa hiç değinilmemektedir. Oysa Kur’an’a göre; Allah tarafından resul tayin edilmeden evvel, Lut’u@, manevi olarak şekillendiren, bir nevi resullüğe hazırlayan, onun hem amcası hem onun inanıp itaat ettiği peygamberi olan Hz. İbrahim’dir.
Hz. Lut’un babasının ölümünden sonraki, amcası İbrahim@ gözetimindeki hayatını, amcası ve peygamberi Hz. İbrahim ve onun ailesi ile birlikte yaptıkları yolculuk, hicretlerle anlayabilmekteyiz. Babasının ölümünden sonra yanında yer bulduğu amcası İbrahim peygamberle, sürekli yaptıkları hicretler sonunda Mısır hicreti dönüşü, ondan ayrılana kadar beraber olduğunu Tevrat kayıtlarından anlamaktayız.
Lut@; babasının ölümünden bir müddet sonra amcası İbrahim ile birlikte Haran’dan, Kenan adı verilen diyara göç eder. Böylece Lut’un@ Hz. İbrahim ile yolculukları başlar. Hz İbrahim; “Karısı Saray'ı, yeğeni Lut'u, Harran'da kazandıkları malları, edindikleri uşakları yanına alıp Kenan ülkesine doğru yola çıktı. Oraya vardılar.”[39] Bir müddet bu günkü Filistin’in; Nablus kentine denk gelen Şekem’de daha sonra o bölgenin güneyinde kalan; “Beyt el” ve “Ay” denilen yerlerde ikamet ettiler. “Oradan Beyt-El'in doğusundaki dağlık bölgeye doğru gitti. Çadırını batıya düşen Beyt-El'le doğuya düşen Ay Kenti'nin arasına kurdu. Orada Rabbe bir sunak yaptı ve Rabbe yakardı.” [40]
Hz. İbrahim ve Hz. Lut; Haran’dan sonra yerleştikleri Beyt-el ve Ay bölgesinin bulunduğu Kenan’da meydana gelen“şiddetli kıtlık yüzünden Avram (İbrahim) geçici bir süre için Mısır'a”[41] göçmek zorunda kaldılar.[42]
Hz. Lut’un,  İbrahim peygamber yanında onunla birlikte gerek sakin gerek seyyar olduğu halde bulunup onun terbiyesi ve gözetimi altında yetişmesi bir nevi resullüğe hazırlık olmalıdır. Lut’un@ manevi olgunlaşmasını temin eden bu olgu, tıpkı Hz. Musa’nın Şuayb peygamberin yanında on yıl süre ile çalışıp onun manevi ve maddi terbiyesine mahzar olup daha sonra resul olarak görevlendirilmesi vakıasının bir benzeri gibidir.
e. Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un yollarının ayrılışı
 
Bir süre Mısır’da ikamet eden ve Tevrat’taki anlatımlara göre; oranın yöneticisi Firavun ile Hz. İbrahim ve karısı Sara arasındaki gelişen çeşitli “hadiselerden”[43] sonra tekrar Kenan’a dönmeye karar verirler.
Tanah’a(Tevrat) göre; Mısır dönüşü çoğalan servetleri Hz. İbrahim ile Hz. Lut’un mallarının idaresinde zorluklara yol açar. “Malları öyle çoktu ki, toprak birlikte yaşamalarına elvermedi; yan yana yaşayamadılar.” ”Avram'ın çobanlarıyla Lut'un çobanları arasında kavga çıktı. ”Avram Lut'a, "Biz akrabayız" dedi, "Bu yüzden aramızda da, çobanlarımız arasında da kavga çıkmasın. Bütün topraklar senin önünde. Gel, ayrılalım. Sen sola gidersen, ben sağa gideceğim. Sen sağa gidersen, ben sola gideceğim."[44]
Dolayısı ile Mısır dönüşü baş gösteren, malların idaresindeki sorunlar yüzünden Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un yolları ayrılır. Geçici Mısır ikametleri sırasında yaşadıkları; Mısır yöneticisi ile olan maceralardan sonra, zenginleyen, Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un, servetlerinin arttığını Tevrat şöyle ifade eder. “Avram çok zengindi. Sürüleri, altınları, gümüşleri vardı. Avram'la birlikte göçen Lut'un da davarları, sığırları, çadırları vardı.”[45]
Tanah, Hz. İbrahim ile Hz. Lut’un, mallarının idaresi hususunda başlayan maddi sorunu aşmak için aldıkları; ayrı yerlerde ikamet etme kararı karşısında Hz. Lut’un yerleşeceği yeni memleketin seçiminin, Lut@ tarafından yapıldığını beyan eder. Hz. Lut’un, Tevrat’ta belirtilen bu yer seçimindeki amacının, tamamen sahip olduğu mallarının idaresi açısından, coğrafik olarak en elverişli yöre bulmak olduğu anlaşılmaktadır. “Lut çevresine baktı. Şeria Ovası'nın tümü Rab'bin bahçesi gibiydi, Soar'a doğru giderken Mısır toprakları gibi. Her yerde bol su vardı. RAB Sodom'la Gomora kentlerini yok etmeden önce ova böyleydi. Lut kendine Şeria Ovası'nın tümünü seçti ve doğuya doğru göçtü. Birbirlerinden ayrıldılar. Lut ovadaki kentlerin arasına yerleşti. Sodom'a yakın bir yere çadır kurdu.”[46]
Bir görüşe göre, Hz. Lut’un ayrılışı ve yer tercihi, Allah’ın emri ve Hz. İbrahim’in yönlendirmesi ile gerçekleşmiştir. “Lût(as) ise Allah’ın emri ve amcası İbrahîm (as)’in işaretiyle Sodom ve çevresine yerleşti”[47]
Hz. İbrahim ile Hz. Lut’un yollarının ayrılması Tevrat verilerine göre tamamen ekonomik ve idari gerekçeler yüzünden olmuştur. Tevrat ve Talmud yorumcusu Rabbinik kaynaklarda yer alan bir takım görüşlere göre; Lut zenginleşince, Hz. İbrahim’e karşı gelmiş ve bu yüzden ondan ayrılarak Sodom ve Gomorra’ya yerleşmiştir. Yine bu Yahudi ilahiyatı yorumcularına göre; Lut’un burada başına gelen olumsuz hadiseler de –kavminin onu dinlememesi, helak, mağarada yaşananlar- sırf Mısır dönüşü Hz. İbrahim’e karşı gerçekleştirdiği isyankarlık yüzünden olmuştur.
 
 
HZ. LUT SODOM VE GOMORRA’DA
 
 
a. Sodom ve Gomorra   neresidir?    
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                           
 Kur’an’ı Kerim’de Hz. Lut’un yaşadığı yerlerden örnek verilirken; Arap ticaret kervanlarının geçiş yolu olan ve yaz seferlerinin yapıldığı ticaret yolları üzerinde olduğu ihsas edilmektedir.Bilindiği gibi Mekke ve Medine Araplarının başlıca mesleği ticaretti. Ekonomisi ticarete dayanan bu insanlar, diğer memleketlerle yaptıkları kervan ticareti ile yaşamlarını idame ettirmekteydiler. Kur’an bu ticaret yolculukları hakkında şöyle demektedir. “Kureyş’liler, kış ve yaz yolculuklarını emniyetle yapmalarını sağlayarak onları açlıktan kurtaran ve her türlü tehlikeden koruyan Kâbe’nin Rabb'ine kulluk etsinler.” [48] “Surede bahsedilen kış ve yaz seferlerinden kış seferi; güneyde Yemen’e, yaz seferi ise kuzey'de Suriye, Lübnan, İskenderiye taraflarına kervanlar yolu ile ticaret seferleri şeklinde düzenlenmekteydi.”[49] “Felakete uğramış ve harab olmuş bu bölge Hicaz’dan Suriye’ye ve Irak’tan Mısır’a giderken yolda görülür. Bu bölge Lut gölünün güneydoğusunda yer almaktadır.”[50]  Kur’an bu bölgeyi şöyle bildirir “Siz sabah akşam, on­ların yaşadıkları yerlerden geçmektesiniz. Düşünmeye­cek misiniz?” [51]
Tanah’a göre; amcası Hz. İbrahim ile yolları ayrılan Hz. Lut’un, Tevrat çevirilerinde ismi Erden havzası / Şeria havzası / “Siddim”[52] vadisi olarak verilen, şimdiki Ürdün ile İsrail arasında kalan vadide bulunan iki büyük şehirden biri olan Sodom’a yerleşir. “Lut ovadaki kentlerin arasına yerleşti. Sodom'a yakın bir yere çadır kurdu.”[53] “Talmûd’daki kayıtlara göre Lut kavminin başlıca kentleri arasında Sodom’un dışında dört şehir daha vardı.”[54] Taberî’ye göre bu şehirlerin sayısı beş’tir: “Bu köyler beş tane olup, adları: Sab’a, Su’ra, Umre, Duma ve Sedum (Sodom) idi. Bunların içersinde en büyüğü Sedum’du.”[55] Mevdudi, bu beş şehrin adlarını şöyle vermektedir.“Sodom şehrinin yanı sıra Gomore, Adma, Sanbuyem ve Zogr kentleri de vardı.”[56]
Tevrat’ın yaptığı tasvirlerden bu havzada iki büyük şehrin olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim her iki büyük şehrin, krallarının da bulunduğu ve bu kralların adları dahi Tevrat’ta kaydedilmektedir. “Sodom Kralı Bera, Gomora Kralı Birşa....” [57]
b. Hz. Lut’un Sodom ve Gomorra’daki yaşamı:
 
Tevrat’a göre; Hz. Lut’un, sürülerini otlatabileceği verimli, sulak topraklar olarak gördüğü ve bu bölgeye yerleşmeye karar verdiği Siddim(Sodom) vadisinin zengin doğal yapısı, bu havza etrafındaki kavimlerin de ilgisini çekmekteydi. Bu yüzden, Hz. Lut’un Sodom’u mesken tutmasından sonra bu vadide yaşayan toplulukların kralları ile etrafta yerleşik kavimlerin kralları arasında savaş çıktığını, Tevrat anlatımlarından öğrenmekteyiz. “Bunun üzerine Sodom, Gomora, Adma, Sevoyim ve Bala kralları yola çıktılar. Bu beş kral Siddim Vadisi'nde dört krala (Elam Kralı Kedorlaomer, Goyim Kralı Tidal, Şinar Kralı Amrafel ve Ellasar Kralı Aryok'a) karşı savaş düzenine girdiler.”[58]  Yapılan savaşta Sodom ve Gomora kralları bozguna uğrayarak, yenik çıkarlar ve savaş meydanından kaçarlar. “Sodom'la Gomora kralları kaçarken adamlarından bazıları çukurlara düştüler. Sağ kalanlarsa dağlara kaçtı.[59]
Galip krallar ve savaşçıları, Sodom ve Gomora şehrinin mallarını ganimet, insanlarını köle edinirler. Kralların savaşından yenik çıkan Sodom’da ikamet eden Hz. Lut da bu yenilginin kötü sonuçlarından nasibini alır. Kendisi esir, malları ise ganimet olarak galiplerin eline düşer. “Dört kral Sodom'la Gomora'nın bütün malını ve yiyeceğini alıp gitti. Avram'ın (İbrahim) yeğeni Lut'u ve mallarını da götürdüler. Çünkü o da Sodom'da yaşıyordu.”[60]
Yeğeni Lut’un, köle düştüğünü ve mallarının yağmalandığını haber alan Hz. İbrahim; Sodom ve Gomora şehirlerini yağmalayan ve halkını köle yapan krallara savaş açarak onları mağlup eder ve yeğeni Lut’u kurtarır. “Avram (İbrahim) yağmalanan bütün malı, yeğeni Lut'u, Lut'un mallarını, kadınları ve halkı geri getirdi.”[61]
Hz. İbrahim’in yağmalanan Sodom ve Gomora halkına yaptığı bu iyilik, bozguna uğramış olan ve savaş meydanından kaçan kralların ona ve pek tabi onun yeğeni olan Hz. Lut’a ilgilerini arttırır. Sodom kralının Hz. İbrahim’e iltifatları ve hediyeleri hakkında Tevrat metinlerinde şunlar kaydedilmektedir. “Avram Kedorlaomer'le onu destekleyen kralları bozguna uğratıp dönünce, Sodom Kralı onu karşılamak için Kral Vadisi olan Şave Vadisi'ne gitti. Sodom Kralı, Avram'a, "Adamlarımı bana ver, mallar sana kalsın" dedi.” [62]
Lut kıssasının, Kur’an’ı Kerim’de yer almayan bu safhalarının anlatıldığı, Tevrat ifadelerinden şu sonucu çıkarmamız mümkündür; Hz. İbrahim bir peygamber olması hasebiyle Sodom ve Gomora halkına, savaş yenilgisinden sonra düştükleri olumsuz durumda yaptığı yardımların yanında; her ne kadar Tevrat metinlerindeki anlatımlarda değinilmemiş olsa bile gerçekte, Allah’ın vahyini onlara iletmiş olmalıdır. O halkların gözünde, onları kurtaran bir kişilikten başka; onlara vahyi tebliğ eden bir resul olarak da değerli bir yer kazandığı ya da tevhidi değerlerden o halkı ve yöneticilerini haberdar ettiği, kabul edilmesi gereken bir vakıa olmalıdır. 
 Ancak Tevrat metinlerindeki ifadelerde Allah, vahy, tevhid ve Allah’ın emirleri gibi konularla ilgili açık mesaj ve ifadelere rastlamamaktayız. Yalnızca, vahyin temsilcisi Hz. İbrahim’e ait bazı tevhidi ifadeler ve ona tevhid içerikli sözler söyleyen bir kralın konuşmaları yer almaktadır. “Avram(İbrahim) Sodom Kralı'na, "Yeri göğü yaratan yüce Tanrı Rab'bin önünde sana ait hiçbir şey, bir iplik, bir çarık bağı bile almayacağıma ant içerim" diye karşılık verdi.” “Yüce Tanrı'nın kâhini olan Salem Kralı Melkisedek ekmek ve şarap getirdi. Avram'ı kutsayıp şöyle dedi: "Yeri göğü yaratan yüce Tanrı Avram'ı kutsasın. Düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı'ya övgüler olsun. Düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı'ya övgüler olsun."[63]
 
HZ. LUT’UN RİSALETLE GÖREVLENDİRİLMESİ VE KAVMİNE TEBLİĞİ
a. Hz. Lut’un resullüğü
 
Tevrat’ta, Hz. Lut’un gerek Sodom ve Gomorra’daki yaşamında gerekse ondan önceki evrede onun resullüğüne dair ifadeler bulamamaktayız. “Kitab-ı Mukaddes’te Lût’un@ peygamberlik yönü hakkında tabiî olarak bilgi verilmemektedir. Zira gerek Hıristiyanlık gerekse Yahudiliğe göre Lût, peygamber değildir.”[64] Talimi İncil’lerden 2. Petrus kitabında, Lut@ hakkında şu ifadelere yer verilmektedir. “Ama ilke tanımayan kişilerin sefih yaşayışından azap duyan doğru adam Lut'u kurtardı.” “Çünkü onların arasında yaşayan bu doğru adam, görüp işittiği yasa tanımaz davranışlar yüzünden doğru yüreğinde her gün ıstırap çekerdi.”[65]Anlaşılmaktadır ki gerek Yahudiler gerekse Hıristiyanlar açısından Lut@ bir resul değil, dindar, Allah’a kulluk yapan “Aziz - Saint” statüsünde bir kişidir.
Kur’an ise Tevrat’ın aksine; Hz. Lut’un resul seçilmesini ve kavmine resul olarak tayinini, sürekli ve açık olarak belirtir. “Şüphesiz Lut da resullerdendir.” [66] “Lut’a da hüküm ve ilim verdik.” [67] “Lut’u rahmetimizin içine aldık; doğrusu o Salihlerdendi.” [68] Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.” [69]
 Kur’an, Lut’un@ ne zaman resullükle vazifelendirildiği belirtmemektedir. Kur’an ifadelerinden, Lut’un kavmine gelmeden önce mi, yoksa daha sonra mı resul tayin edildiğini kesin olarak anlamak mümkün değildir.
Tevrat’ta, Hz. Lut’un, Sodom’a yerleşirken Allah’ın, Sodom halkı hakkında bir tavsifi yer alır ki, bu Sodom halkının akidevi yapısını belirtmesi açısından Tevrat’ta yer alan önemli bir tavsiftir. “Sodom halkı çok kötüydü. Rabbe karşı büyük günah işliyordu.”[70] Hz. İbrahim’e uğrayan meleklerle diyaloglar sırasında Yehova ile Hz. İbrahim’in konuşması sırasındaki Lut kavmi tavsifi önemlidir. “Sonra (Yehova) İbrahim'e, "Sodom'la Gomora büyük suçlama altında" dedi, "Günahları çok ağır.”[71] Tevrat’taki Sodom halkı hakkındaki bu ifadelerden anlaşılıyor ki, inanç yapısı bozuk olan bu topluma ilerde ıslah edici resul olmak üzere görevlendirilecek olan Lut@; Cenab-ı Hakk tarafından yönlendirilmiş ve orada ikameti sağlanmıştır.
Kur’an’daki, Allah’ın kavimlere resul tayinlerindeki genel prensipler göz önüne alındığında; Hz. Lut’un daha sonra intisap ettiği ve aralarında yaşamaya başladığı Sodom ve Gomora kavimlerinde ikamet etmeye başladıktan, onlarla kaynaştıktan, onların dil ve kültürlerine aşina olduktan sonra resul tayin edildiğini düşünmemiz mümkün ve doğru olacağı kanaatindeyiz.
Kur’an’da resullerin, kavimlerine tayin edilişlerindeki ana umdeler şöyle serdedilmektedir. “Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder.”[72] “Onlar arasından kendilerine: "Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâla Allah'tan korkmaz mısınız?" (mesajını ileten) bir peygamber gönderdik.”[73] “Onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik.”[74]
Kur’an’da yer alan bu nedenlerle, Sodom ve Gomora için peygamberlik etme yetkisi; yakın bir bölgede yaşayan bir toplum olması ve onları esaretten ve mallarını yağmalanmaktan kurtarmasına rağmen, belki de o toplumun gönlünde yer kazanmış olan Hz. İbrahim’e verilmemiştir. Sodom ve Gomora toplumuna resul olarak, onların içinde yaşayan Hz. Lut tayin edilmiştir. Yine dikkat çekici bir vakıa olarak, aynı çağda yaşayan resuller; mesela Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Lut, Hz. İshak, ayrı ayrı toplumlara resuller olarak görevlendirilmişlerdir. 
Çünkü her toplumun elçisi o toplum içersinde sürekli olarak Allah’ın emirlerini hatırlatmak, kavmini yanlışlardan sakındırmak zorundadır. Risalet süreklilik istemektedir. “Her ümmetin bir peygamberi vardır. Peygamberleri geldiği zaman, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez.”[75] Eğer Kur’an’da yer alan böyle prensipler olmamış olsa idi, kavimlere dışardan gelen, onların tanımadığı bilmedikleri kişiler resul gönderilmiş olsalardı, resullerin ve getirdikleri vahyin kabul edilmesi o toplumlar tarafından çok zor olabilirdi. Hz. İbrahim ve Hz. Lut gibi tanınan bilinen resullerle muhatap olmalarına rağmen Lut kavminin, Lut peygamberin sonradan o kavme katılması hakkında incitici, hakaret edici sözler söylediklerini Tevrat şöyle ifade etmektedir. “Adamlar, "Çekil önümüzden!" diye karşılık verdiler, "Adam (Lut) buraya dışardan geldi, şimdi yargıçlık(resul) taslıyor! Sana daha beterini yaparız." Lut'u ite kaka kapıyı kırmaya davrandılar.”[76]
Kur’an, Hz. Lut’un ağzından, Hz. Lut’un kavmine resul tayin olduktan sonra Allah’ın elçisi olarak niteliklerini açıklar. “Kardeşleri Lut, onlara şöyle demişti: "Siz korunmak istemez misiniz? “ ”Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.” “Artık Allah'tan sakının ve bana boyun eğin. “ “Ben sizden buna bir karşılık istemem.” “Benim karşılığımı başkası değil, yalnız varlıkların sahibi verir." [77]
Kendisinin Allah’ın elçisi olduğunu, güvenilir bir insan olduğunu bildiren Hz. Lut, kavmini irşat etmek için tebligata başlar. Yaptığı tebligat karşılığı maddi bir beklentisi olmadığını deklere eden Hz. Lut, kavmine tevhidî açıklarken aynı zamanda onların sapkın yönleri üzerinde de durarak; Allah’a ve emirlerine isyan olan bu sapkınlıktan vazgeçmelerini öğütler. "Lut'u da elçi göndermiştik. Kavmine şöyle demişti: "Siz bile bile bu çirkinliğe mi geliyorsunuz?" “Yani kadınları bırakıp erkeklere geliyorsunuz, öyle mi? Yok, siz kendini bilmez bir toplumsunuz."[78]  "Siz âlemin erkeklerine gelirsiniz öyle mi?” “Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri de bırakırsınız ha? Yok, siz çizgiden çıkmış bir topluluksunuz.”[79] “Siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler yapacak mısınız?” [80]
Kur’an ve Tevrat arasındaki Lut’un resullüğü ve toplumuna mesajları hususunda mukayese yaptığımızda; Kur’an’da, Hz. Lut’un kişilik bilgileri, resullük öncesi ve sonrası yaşamının detayları yer almazken; resullüğü, resullüğüne ait Allah’ın mesajları ve detayları yer aldığını tespit etmekteyiz. Tevrat’ta ise Kur’an’ın aksine, Lut’un biyografisinin hemen hemen her aşaması serdedildiği halde, resullüğüne dair herhangi  bir anlatım bulunmamaktadır.
Ayrıca Tevrat’ta, Lut’un; Sodom ve Gomorra halkına ilettiği ilahi mesajlarla ilgili bir malumat yok gibidir. Yalnızca kavmini helak için gelen meleklere, kavminin adamlarının musallat olmasına karşı çıkışı vardır. "Kardeşler, lütfen bu kötülüğü yapmayın" dedi, " Erkek yüzü görmemiş iki kızım var. Size onları getireyim, ne isterseniz yapın. Yeter ki, bu adamlara dokunmayın. Çünkü onlar konuğumdur, çatımın altına geldiler." [81]
 
b. Lut kavmi sapkınlığının ulaştığı boyutlar:
 
Kur’an’ı Kerim’de Lut kavminin yaptığı kötü fiiller şöyle sıralanmaktadır. “Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!”[82] “Kavmine şöyle demişti: Göz göre göre hâla o hayâsızlığı yapacak mısınız?” “Siz, ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz, beyinsizlikte devam ede gelen bir kavimsiniz!”[83]“O, kavmine demişti ki: Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz!” “siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler yapacak mısınız!”   [84]
İslam kaynaklarında; “Lut kavmi erkeklerinin, meclislerinde birbirleriyle cinsi münasebette bulundukları” “Yoldan geçen süvarilerin yollarını keserek onları yakalar ve üzerlerine binerlerdi.”[85] diye yer alan bu kötü fiiller; Lut kavminin sapıklık boyutlarının, bireysel günahın ötesinde, toplumsal günaha dönüşmüş olduğunu bize ifade etmektedir. Ve bu öyle boyut ki, evlere ve göz koydukları erkeklere kadar toplu saldırganlık ve toplu el koyma konumuna ulaşmış bir durumdaydı. “Hz. Lut (a.s) temiz ve güzel ahlâk timsalinin evine bile sapıkların böyle hücum ettiği bir ortamda diğer başka kimselerin iffet ve namusunun emniyette olduğu düşünülebilir mi?”[86] “Üstelik Lut kavmi bu kötü fiili gizli, saklı da yapmıyordu, alenen ve herkesin önünde yapıyordu. Bu illete herkes yakalanmıştı. Neml suresinde de buna işaret edilmiştir: “Doğrusu siz, ne yaptığınızı bilmez bir kavimsiniz.[87]                                                                                                          
Talmut, Lut kavminin ahlaki bozulması ile ilgili birçok örnekler zikretmektedir. Bir keresinde bir yabancı onların şehrinden geçerken karanlık çökmesi nedeniyle Sodom'da sabahlamak zorunda kalır. Yanında gerekli erzakı bulunduğu için hiçkimseye ihtiyaçduymaksızın geceyi geçirmek üzere bir ağacın dibine yatar. Fakat bir Sodom'lu onu evine davet eder. Geceleyin yabancının eşeğini ve eşyalarını alıp kaçar. Yabancı sabahleyin yardım istediğinde, şehirdekiler oraya gelirler, fakat yardım etmek için değil geri kalan eşyalarını çalmak için. Bir keresinde Hz. Sara, Lut (a.s) ailesi hakkında haber almak üzere kölesini Sodom'a gönderir. Köle şehre girdiğinde bir Sodom'lunun başka bir yabancıyı dövdüğünü görür. Doğal olarak Hz. Sara'nın kölesi Sodom'lunun ahlaki duygularını canlandırmağa çalışır: "Böyle bir zavallı yabancıya neden kötü davranıyorsun?" der. Fakat bu soruya karşılık topluluk içinde başı yarılır.Bir seferinde de fakir bir adam Sodom'a uğrar, fakat hiç kimse ona yiyecek vermez. Açlıktan ölmek üzere iken yere düşer. Lut (a.s)'ın kızlarından biri onu görür ve yemek gönderir. Bunun üzerine Sodom'lular Lut (a.s) ve kızını, böyle "davranış"lardan vazgeçmezlerse şehirden kovmakla tehdid ederler. Buna benzer birçok olay anlattıktan sonra Talmud, bu topluluğun çok vahşi, merhametsiz ve şerefsiz olduklarını ve hiç bir yolcunun güven içinde onların şehirlerinden geçemediğini ve hiç bir fakirin onlardan yardım veya yiyecek ummadığını bildirir. Böyle bir durumda onlar ölünün elbiselerini soyarlar ve onu çıplak gömerlerdi. Eğer bir yabancı onların şehrine uğrama gafletini göstermişse, onu topluluk içinde soyarlar ve yabancı eğer adaletle davranmalarını isterse, onunla alaya ederlerdi. Orda yetiştirdikleri bahçeler içinde utanmazca açıktan günah işlerlerdi ve onları Lut (a.s) dışında bu günahlara karşı uyaran başka kimse yoktu. Kur'an onların bütün günahkar hayatlarını iki anlamlı cümlede toplamıştır: l)"... Onlar daha önceden çok büyük günahlar işlemekteydiler". (Hud: 78/2) "Siz erkeklere yaklaşıyor, yolcuları soyuyor ve topluluk içinde büyük günahlar işliyorsunuz."[88]                                     
Bütün bu kötü fiillerin sonucu olarak “Lût Kavmi’nin, Tevhid’e aykırı şu olumsuz özellikleri ortaya çıktığı tespit edilmektedir.
1- Kadınlarla normal ilişkiyi bırakıp erkeklerle cinsel ilişki kurmak (eşcinsellik)                  
2- Haddi asmak, müsriflik (nimetleri kötüye kullanmak, nankörlük)                                        
3- Yol kesmek. (Daha önce ifade edildiği gibi bu yoldan geçen gariplerin yolunu
kesiptecavüz etmek, eşkıyalık yapıp insanların eşyalarını gasp etmek ve meşru
olmayan cima’yoluyla neslin üremesini engellemek seklinde anlaşılmıştır.)                                                 
4- Meclislerde edebe aykırı davranışlarda bulunmak.                                                                    
5- Yeryüzünde bozgunculuk yapmak ve kendilerini uyaran peygamberleri tehdit
etmek.     
6- Fıtrata aykırı davranışta bulunarak cahillik yapmak.                                                               
7- Kötü islerden ve pisliklerden uzak durmaya çalışan peygamber ve inananları
alaya almak.                                                                                                                                                        
8- Günahkârlık ve hakka şüphe ile yaklaşmak. Bu da cehalet ve inatçılıklarından
kaynaklanmaktaydı.”[89]                                                                                                                                                                                                               
c. Lut kavminin vahye ve resule tepkisi:
 
Kur’an’ı Kerim’deki Lut kıssasından; Hz. Lut’un kavmine, Allah’ın buyruklarına davetinin, meleklerin gelmesinden önce sonuçsuz kaldığını, kavmine yaptığı davete kavminin tepkisinin, Allah’a ve Lut’a@ itaat etmemek şeklinde tecelli ettiğini, dolayısıyla kavminin sapıklıkta uzun bir süre direndiğini görmekteyiz.  “kavmi de uyarıları yalanladı”[90] “Lût onları yakalamamıza karsı uyarmıştı, fakat onlar uyarılara karşı kuşku duydular”[91] “Lût kavmi de gönderilen elçileri yalanladı”[92]Bunun üzerine Allah’ın, Lut kavmine helak emrinin uygulanması için melekleri yollandığını anlamaktayız.
Kavminin Lut’a tepkisinin giderek arttığı ve bu tepkinin dozunun, Lut’u@ yurdundan sürme tehditlerine kadar vardığını gözlemlemekteyiz.  ”Kavminin cevabı sadece şu oldu: "Doğrulardan isen haydi Allah'ın azabını bize getir." [93] "Bak Lut!" dediler. "Hele bundan vazgeçme, çaresi yok, sürgün edilmişlerden biri olursun."[94]   Kavminin cevabı ancak: "Lût ailesini memleketinizden çıkarın; şüphesiz onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış!" [95]
Kavminin, Allah’ın emirlerine karşı kayıtsızlığı ve tehditleri karşısında bunalan, çaresiz kalan Lut’un@, Allah’a iltica ederek, kavmi hakkındaki kararı ona havale ettiğini şu ayetlerden anlamaktayız. "Rabbim! Beni ve ailemi bunların yapmakta oldukları şeyden kurtar."[96]   “Lut dedi ki, "Rabbim! Şu bozguncular topluluğuna karşı bana yardım et." [97]
Cenab-ı Hakk, Lut’un@ bu çaresizlik içersindeki niyazlarına karşılık vererek öncelikle; Lut’un evine ve onun misafirleri olan meleklere musallat olan kâfirlere ön bir azab indirir. “Onlar Lût'un misafirlerine karşı kötülük yapmayı planlamışlardı. Hemen biz onların gözlerini silme kör ettik. "Haydi, azabımı ve uyarılarımı tadın!" “ [98]
Tevrat metni ise; Lut kavminin saldırgan adamlarına Cenab-ı Hakk’ın verdiği ön azab olayını Kur’an’daki sahnelerin benzeri ifadelerle şöyle vermektedir: “Ama içerdeki adamlar(melekler) uzanıp Lut'u evin içine, yanlarına aldılar ve kapıyı kapadılar.” “Kapıya dayanan adamları, büyük küçük hepsini kör ettiler. Öyle ki, adamlar kapıyı bulamaz oldu.”[99]
Lut’un@ Meleklerin gelişi esnasındaki kavmi ile diyalogu:
 
Hz. Lut’un Tanah’ta(Tevrat) yer alan, melekleri savunma ve sapıkları doğru yola tevcih sahnesi hemen hemen aynı nüanslarla Kur’an’da da yer almaktadır. “Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır; sizin için onlar daha temizdir. Allah’tan korkun misafir­lerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu?” [100]
Lut’un evine gelen Meleklere, kavminin tasallutu esnasındaki, kızlarını “teklifi” olayı İslam kaynaklarında hayli yer eden bir ihtilaf konusu olmuştur. Hz. Lut’un evine misafir gelen meleklere musallat olan kavminin erkeklerine yaptığı teklif hususunda “müfessirlerin bir kısmı "hakiki kızlarıdır" bir kısmı ise “kavminin kızlarıdır”[101]  demişlerdir. İslam kaynaklarında Lut’un bu teklifi hususunda yer alan yorumlar şöyledir: “Söz konusu ayetlerde bahsedilen kızlar hem Hz. Lut’un öz kızları olabilir, hem de milletinin diğer kızları. Bilindiği gibi bir peygamber kendi ümmetinin babası durumunda oluyor ve bu bakımdan herkesin kızı onun öz kızı gibi oluyor. Hz. Lut bu manada bütün kızların kendi kızları olduğunu söylemiş olabilir. Ya da sadece kendi kızlarından bahsetmiş olabilir.”[102] “Peygamber ümmetinin babası durumunda olduğundan halkının kızları hakkında böyle söylemiştir. Onları nikâhlayıp aile düzeni kurmalarını istemiştir. Aynı şeyi bizzat kendi kızları için de söylemiş olmasına mani yoktur.”[103]
 “Fakat her iki durumda da onun şehvetten kuduran halka “gelin bu kızlarla cinsel açlığını giderin” dediği düşünülemez. Zira “Onlar sizin için daha temizdir” demesi, bu ihtimali ortadan kaldırıyor. Hz. Lut’un söylemek istediği, yalnızca erkeklerin cinsel ihtiyaçlarını tabiî ve meşru yoldan gidermeye çalışmalarını öğütlemekti.”[104]  "İşte şunlar kızlarımdır" ifadesi ister Lut’un kızları­ isterse kavminin kızlarını kapsasın fark etmez. Bu teklif, Lut kavminin yaptığı işin kötü olduğunu, temiz olanın kadın erkek arasındaki cinsel ilişki olduğunu göster­mek içindir.”[105]
“Lut onları evinin etrafına toplanmış görünce alçakça niyetlerini anladı ve ileri gelenlerine; misafirlerine kötülük yapmamalarına mukabil evlenmeleri için –siyaseten- kızlarını teklif etti. İstedi ki; aralarından, hakkı bulmuş, batıldan sakınmış bir adam çıksın da topluluğu azgınlığından vazgeçirme işinde kendisini desteklesin.”[106]
İslam alimlerinin bu yorumlarına karşın; “Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır” ayetinde nikah sözcüğünün geçmemesi İmam Şafinin dikkatinden kaçmamıştır. “İmam Şafî hazretlerinin; söz maksudunda fasledilir, sözü uyarınca Lut aleyhisselam’ın asıl maksadı kadınları oğlanlara tercih olunca burada nikahı anmaya gerek duymadı. Ayrıca nikah şartı ondan nakledilen sözde zımnen mevcuttur…”[107] savunması Hz. Lut’un teklifinde nikahlama sözünün geçmemesini açıklamak sadedindedir.
Lut’un kızlarını teklif vakıasının değişik bir yorumu ise şöyledir: “Hz. Lût’un “işte kızlarım” sözünü değerlendiren ve yorumlayan Abdulvahhab en-Neccâr, bir peygamber kızlarını bu fâsık insanlara nasıl takdim eder? Sorusunu sormakta, bu sorunun birkaç şekilde cevaplanabileceğini zikretmektedir. Söyle ki Lût (a.s), “iste kızlarım” derken bizzat kendi kızlarını değil de, kavminin bayanlarını kastetmiştir. Çünkü her peygamber kavminin babası sayılır. Bu, mecazî bir ifadedir. Lût (a.s), Onların hanımlarını kendi kızları gibi düşünerek, hanımlarınız varken niye bunları istiyorsunuz demek istemiştir. Ancak Neccar’a göre bu zayıf bir ihtimaldir. Diğer bir cevap da şu olabilir. Lût (a.s), melekleri isteyen ve kavmin temsilcileri olan iki kişiye kendi kızlarını nikâhlamak isteyerek kadınların bu iş için yaratıldığına dikkat çekmek, onların isteklerinin yanlış ve fıtrata aykırı olduğuna işaret etmek istemiştir. Bu cevap kabul edilebilir. Ancak Neccar’a göre daha makul ve doğru cevap ise şu şekildedir: Lût (a.s), kavmine kızlarını ciddî olarak teklif etmemiştir. Niyeti “ alın kızlarımla zina edin” demek değildir. Onların kendisinden utanıp da bu adi tekliften vazgeçmeleri için temsili, mecazî bir teklif yapmıştır. Nitekim birini döven insana “ sen onun yerine beni döv” demekteki kasıt, gerçekten beni onun yerine döv demek değil de, “onu dövmeyi bırak” demektir. Zira böyle demekle insan bilir ki, döven kişi onu bırakıp kendisini dövmeyecektir. Kendisini döveceğini bilse böyle söylemez. Çünkü kendi canı başkasının canından daha tatlıdır. Merhamete gelmesi için, vazgeçsin de onu dövmesin diye böyle söylenir. Burada da aynı mecazi anlam söz konusudur. Bu görüş birçok İslâm âlimi tarafından belirtilmiştir. ” [108]
Kanaatimizce her ne kadar zorlama olduğu belli olan bu yorumlar, tam manasıyla Hz. Lut’un teklifinin amacını yansıtmıyor olsa da yine de İslam kaynaklarındaki bu yorumları kale almamız gerekmektedir. Bu yapılan yorumların aksine bir düşünce olarak, hiç bir peygamberin, Allah'ın emrine muhalif –zinâvari- davranışta bulunacağını akla getirmek asla mümkün değildir. Eğer Hz. Lut “Bizzat kendisi zinaya davet etmiş olsaydı muhatabı olan kişiler; bunu nasıl yapabilirsin, zina ve Livâta senin dininde haram değil midir? Birini bırakıp diğerine davet etmekle haydi faydayı sağlayacaksın, demezler miydi?”[109]  Oysa Lut kavminin sapık ve saldırganlarının bu husustaki net tutumları, Kur’an’ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: “Kavminin cevabı ancak: "Lût ailesini memleketinizden çıkarın; şüphesiz onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış!"[110] demelerinden anlaşılıyor ki; Hz. Lut’un teklifi onlar için olumsuz gelmiş bir tekliftir ve Lut’un resullüğü boyunca, onların sapık tavırlarını ıslah için söylediklerinin aynısı yani normal erkek ve kadın cinsi ilişkisinin hatırlatılmasıdır.
Binaenaleyh Hz. Lut’un kavmine Kızlarını “teklif”ine, müfessirlerin baktığı nazarla bakarak, ister kendi kızlarını, ister kavminin kızlarını kasdettiğini, isterse bu teklifi mecazî anlam olarak söylediğini kabul edelim; bu teklifin amacının kadın-erkek arasındaki meşru cinsi ilişkinin ön plana çıkarılması veya nazarı dikkate alınması açısından yapıldığını kabul etmemiz gerekmektedir. Lut’un@ teklifi hakkında, Tevrat ve Kur’an verileri ile geliştirdiğimiz alternatif yorum hakkında ilerde duracağımızı belirterek bu bölümü nihayetlendirelim.
 
 
LUT@ EHLİ
 
a. Kur’an’a göre Lut ehli’nin keyfiyeti:
 
Kur’an’ın ayetlerinin ihsas ettiğine göre, Lut@ ailesi dört kişiden oluşmaktadır. Lut’un iki kızı, karısı ve kendisi.
 Mukatil bin Süleyman “Âle Lut”taki “Âl” kavramı üzerinde şunları zikretmektedir. “Âl, kişinin ehl-i beyti manasında kullanılır; şu ayetlerde olduğu gibi: "Doğrusu biz, mücrim bir kavme gönderildik." "Ancak Âl-i Lût (yani, Lut ve o’nun ehli) müstesnâ, Biz onların hepsini mutlaka kurtaracağız." Sonra ehlinden istisnâda bulunarak buyuruluyor ki: Yalnız karısı müstesnâ (yani onu kurtarmayacağız); onun mutlaka geride kalanlardan olmasını takdir ettik.”[111] "Ancak Lût ehli hariç. Onların hepsini kurtaracağız." "(Fakat Lût'un) karısı müstesna; biz onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik."[112] 
Kur’an’daki “Zaten orada, bir ev dışında Müslüman bulamadık.” [113]  Ayeti ile kavminden Lut’a@ teslim olanların, sadece bir ev(beyt) olduğunu, o evdekilerin de Lut’un kendi ehli olduğunu bildirmektedir. Kur’an’ı Kerim’in Lut peygamberin ehlini tavsif ettiği bu ayette Karısının istisna tutularak onun Lut’un@ ehlinden olmadığı beyan edilmektedir. Tıpkı  Nuh kıssası anlatılırken Nuh’a inanmayan oğlunun Nuh’un@ ehlinden olmadığı ihtarı gibi.“Nuh Rabbine dua edip dedi ki: "Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ehlimdendir . Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin."“Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ehlinden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.”[114]   Dolayısı ile Nuh’un oğlu beşeri olarak Nuh’un oğlu ve ailesi içersinde bir birey olduğu halde, Nuh’a ve onun getirdiği vahye karşı çıkıp inkar ettiğinde;“(Nuh): “Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.” “Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur" dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.”[115]artık Nuh’un ehli olmaktan çıkmış ve dünyadaki azaba uğramıştır. Tıpkı Nuh@ sonrasında yaşayan Lut peygamber kıssasında da anlatılan benzer vakıada olduğu gibi. Lut’a@ inanmayan karısı da ona karşı çıktığı için Lut’un ehli olmak vasfından çıkmıştır. Bundan dolayı Lut’un@ karısı onun ehlinden sayılmamış ve helake uğrayanlardan olmuştur.
b. Lut’un kızları:
 
Helak için görevli melekler Lut kavmini helak için gelmişlerdir ancak orada bir aile helakten istisnadır. İstisna olan aile Lut@ ehlidir. Helakten kurtulacak Lut@ ailesinden de bir kişi istisna tutulur. O da Hz. Lut’un karısıdır. Geriye helakten kurtulacaklar olarak, Hz. Lut ve kızları kalır. Kur’an’ın, Hz. Lut’un ehlinden olan kızları hakkında iki yerde açık olarak bahsettiğini gözlemlemekteyiz. "Ey kavmim! İşte şunlar kızlarım"; sizin için onlar daha temizdir....”[116] “Dedi: işte benim  kızlarım! Yapacaksanız?”[117]  Kavmin helakinden kurtulanlar da sadece Hz. Lut’un kızları olmuştur. İslam kaynaklarında Lut’un “kızlarının ikiden daha fazla olduğu da söylenmiş”[118]se de ekseri alimler onun iki kızı olduğunu belirtilmekte ve bunların adları da verilmektedir. “Lut’un iki kızı vardı: büyüğünün adı Reyya, küçüğünün adı Uzeyya idi.”[119] Razî Lut’un kızlarının isimlerinişöyle verir: “Sahih olan şu rivayete göre onun iki kızı bulunuyordu: Birisi Zenta, diğeri de Zeürâ”[120]
Lut kavmine gelen meleklerin Lut’un iki kızı tarafından görülerek Lut’a@ haber verildiği nakledilmektedir. “Melekler Hz. İbrahîm (as)’a müjdeyi ulaştırdıktan sonra oradan ayrılıp Hz. Lût (as)’un ikamet ettiği Sodom kentine doğru yola çıktılar. Şehre yakın bir yerde su almak üzere giden Hz. Lût (as)’un kızlarıyla karşılaştılar. Onların güzel görünüşe sahip olduklarını görünce, kavimlerinin onlara zarar verebileceğini düşünerek durumlarını sordular. Melekler Sodom’a gideceklerini söyleyince Lût (as)’un kızları kavmin kötülükler isleyen birileri olduğunu söylediler. Bizi misafir edecek kimse yok mu? diye sorunca, kızlar Hz. Lût(as)’u işaret ettiler.”[121]
İslam kaynaklarındaki bazı nakillerde ise Meleklerin, Lut’un@, tek kızına rast geldiklerini belirtmektedir. “Bir rivayete göre de Melekler ırmağın kenarında Lut’un kızını görmüşlerdir. O su getirmek maksadıyla oraya gitmiş bulunuyordu.”[122]
Kur’an’ı Kerim’de, Lut’un@ kızlarının ikiden fazla ya da evli veya nişanlı olduğuna dair ayrıntılı bilgiye rastlamamaktayız. İslam kaynaklarındaki nakil ve yorumlarda ise; Lut’un kızlarının sayısı genel olarak iki kabul edilmekte fakat evli veya nişanlı olduklarına dair bir malumât yer almamaktadır.
 
Hz. Lut’un kızlarının o’na iman etmesi:
 
Hz. Lut’un, kavmini irşat faaliyetinin sonucu olarak, sadece kızlarının ona iman etmiş olduğu gerçeği Lut kıssasının çok önemli mesajlarından biri olarak gözlemlenmektedir. Nasıl ki Lut’tan@ önce yaşayan resullerden olan Nuh peygamber, dokuz yüz elli yıllık yaşamının, Lut’a@ göre çok uzun bölümündeki Allah’a daveti ile ancak, bir gemi dolusu insanın hidayetine vesile olabilmiştir. Tevrat’a göre onlar da; Lut’un @ ehli gibi, Nuh’un@ oğulları, gelinleri dâhil olmak üzere kendi ve karısından (Kur’an’a göre Nuh’un karısı da tufanda boğulmuştur) oluşan kendi ehliydi. “Nuh, oğulları Sam, Ham ve Yafet, Nuh'un karısı ve üç gelini tam o gün gemiye bindiler. Onlarla birlikte her tür hayvan - evcil hayvanların, sürüngenlerin, kuşlarla uçan yaratıkların her türü - gemiye bindi.” [123] 
Nuh@ bu büyük süre içinde, kavmine yaptığı tebliğinde yalnızca bir oğlu ve karısı hariç, diğer ehlinin hidayetine vesile olabilmiş ise; Hz. Lut’ta, kavminden sadece kızlarının hidayetine vesile olabilmiştir. Bu sonuç peygamberler tarihinde rastlanılan ve zahiri olarak bakıldığında, olumsuz gibi görünen sonuçlardan biridir. Kendilerine tâbi olanların azlığından dolayı, peygamberler zemmedilemezler, vazifelerini layıkıyla yapmadıkları öne sürülemez. Çünkü hidayet Allah’ın elindedir. Resullerin vazifesi sadece şahit olmaktır. “Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lâkin Allah dilediğini doğru yola iletir.”[124] “Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.” [125]   “Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı; fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız.” [126]
c. Lut’un@ karısı
 
Kur’an’ı kerim, Lut’un@ helake müstahak olan karısının suçunu “hainlik” olarak nitelemektedir. Ancak bunun nasıl gerçekleştirdiğine dair bilgi vermez.  İslam kaynaklarında Hz. Lut’un karısının hainliği şöyle anlatılmaktadır: “Lut’un azgın karısı gelen misafirleri görünce hemen ahalinin yanına gidip: Lut’un evine öyle güzel misafirler geldi ki, ben şimdiye kadar onlar gibi güzel yüzlü adamlar görmemiştim, diye söylemiştir.”[127]
Lut’un hainlikle damgalanan karısının akıbeti kavmi ile birlikte helaktir. “Biz de onu ve ehlini kurtardık, ama karısını değil. Çünkü o, geride kalanlardan olmuştu.”[128] “Geceleyin bir ara, ehlinle birlikte yola çık. Sizden kimse dönüp geri bakmasın. Karın kalsın. Çünkü ötekilerin başına ne geldiyse ona da gelecektir.”[129]
Kur’an’ı Kerim’de geriye dönüp Lut kavminin akıbetine bakılmaması için Lut’a@ bir tembihte bulunulduğu belirtilmektedir ancak, Lut’un karısının helakten kaçış sırasında Lut’un@ yanında bulunduğu ve bu esnada Sodom helak olurken geriye baktığı ve bu yüzden cezalandırıldığına dair herhangi bir husus belirtilmemektedir. Kur’an’da bu husus şöyle ifade edilmektedir: “Geceleyin bir ara, aileni hemen yola çıkar; sen de arkalarından git. Sizden hiç kimse geriye bakmasın. Size emredilen yere doğru geçin gidin." [130]
Hud suresinde yer alan ayette, helakten kaçıştaki Lut’un karısının konumu şöyle belirtilmektedir. “Dediler ki; "Bak Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz, onlar sana hiç ilişemeyeceklerdir. Geceleyin bir ara, ailenle birlikte yola çık. Karın kalsın. Çünkü ötekilerin başına ne geldiyse ona da gelecektir.[131]
Kur’an’ı Kerim ayetlerinden öyle anlaşılıyor ki, Lut’un karısı, Lut ve kızları şehirden çıkarken yanlarında değildir. Lut’a ve kızlarına geriye dönülüp bakılmamasına dair emir ise ya helak esnasındaki bakıştan dolayı fiziksel bir zarara uğranılmaması ya da kalanlara dair gözlerinin arkada kalmaması açısından bir emirdir. Razî, bu hususta şunları kaydetmektedir. “Sonra "İçinizden hiçbiri geri dönüp bakmasın " buyrulmuştur. Bu, Lût (a.s) İle birlikte olanları geriye dönmekten nehyetmek içindir. "İltifat", insanın arkasına dönüp bakmasıdır. Görünen odur ki bundan maksad şudur: Onların, memleketlerinde malları, mülkleri, kumaşları ve dostları vardı. İşte bundan dolayı melekler onlara, vakti gelince çıkmalarını, bütün bu şeyleri terkedip, kesinlikle onlara dönüp bakmamalarını emretmişlerdir. Bundan maksad ise, onların kalelerinin o şeylerle olan ilgisini kesmek idi. Bu kelime ile "yüz çevirip gitme" manası da kastedilmiş olabilir. Nitekim Cenâb-ı Hakk'ın, "Onlar dediler ki: "Bizi (...) döndermek, yani çevirmek için mi bize geldin?.." (Yûnus. 78) ayeti de bu manadadır. Bu takdire göre, "İçinizden hiç biri iltifat etmesin" ayetinden maksad, onları geride kalmaktan nehyetmektir.”[132] Geri dönüp bakılmaması emri bir manada, Nuh kıssasında yaşanmış olan, Nuh’un tufan esnasında gözleri önünde boğulan oğlunun çırpınışlarına dayanamayarak yaptığı duygusal niyazındaki, yanlış isteğin tekerrür etmemesi için, Cenab-ı Hakk tarafından yapılan bir tembih olduğu anlaşılmaktadır. “Nuh Rabbine dua edip dedi ki: "Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin." “Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.”[133]
Nitekim İslami kaynaklarda yer alan bazı “İsrailiyat” türü rivayetlerde; Lut’u@ karısının geri dönerek bakıp kavminin akıbetine hayıflanmasından ötürü öldüğünü nakletmektedirler. ”Lut’un karısı bu yıkıntıyı işittiğinde; vah, kavmim için ağlıyorum, diye bağırmış ve bir taş isabet ederek ölmüştür.”[134] “Karısı, köylerinin altüst olmasından gelen gürültüyü işitince o tarafa dönüp baktı. Fakat yüce Allah onu bir taşla yok etti.”[135]
 Veya, Lut kavminin uğradığı azabın korkunçluğunu nitelemek daha sonraki muhatap toplumlara olayın dehşetini yansıtmak açısından, Cenab-ı Hakk tarafından böyle bir ifadeye başvurulmuştur kanaatindeyiz. Nitekim Tevrat’ta Lut kavminin uğradığı korkunç azap; Hz. İbrahim cephesinden şöyle verilmektedir: İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RAB'bin huzurunda durduğu yere gitti.” “Sodom'a, Gomora'ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu.” [136]
Tefsirlerde, Lut’un karısının, helake müstahak olan hainlik suçunun, cinsel kapsamda olmadığı; eve misafir gelen meleklerin gelişini kavmin sapıklarına haber vermesi yüzünden olduğu bildirmektedirler. Lut’a@ cinsi yönden hainlik etmediği belirtilmiş olsa da Lut’un mücadele ettiği kavmin cinsi sapık kafirleri ile işbirliği içinde olduğunu Cenabı Hakk şu ayette bildirmektedir. "Allah, inkar edenlere, Nuh'un karısıyla Lut'un karısını örnek gösterir: Onlar, kullarımızdan iki iyi kulun nikahı altında idiler. Onlara karşı hainlik ettiler.[137]
b. Tanah’a (Tevrat) göre Lut ehli:
 
I-Lut’un damatları:
 
Tanah(Tevrat), Lut’un@ ehli olarak Kur’an’a göre daha şumullü bilgiler vermektedir. Tanah’ın Tekvin kitabına göre; Hz. Lut’un ehli, Kur’an ayetlerinde belirtilenlere göre daha geniş olarak sıralanmaktadır. Kur’an’ı Kerim’e  nazaran Hz. Lut’un, oğulları ve aileye katılmaya namzet damatları da bulunduğu kaydedilmektedir. “Kalk karını…”[138] "Oğullarını,  kızlarını,  damatlarını, kentte sana ait kim varsa hepsini dışarı çıkar.”[139] Tora’ya göre Lut’un ehli; karısı, iki kızı, oğlu veya oğulları ve iki de damadından oluşmaktadır.
Tanah’ın Tekvin kitabı ifadelerinde, Lut’un@ damatlarının da olduğu kaydedilmektedir. "Oğullarını, kızlarını, damatlarını, kentte sana ait kim varsa hepsini dışarı çıkar.”[140]  Bu ifade Lut’un@ kızlarının evli olabileceğini ihsas ediyorsa da daha sonraki diyalogda buna açıklık gelmektedir. "Çünkü Rab bu kenti yok etmek üzere." Ne var ki  damat adayları  onun şaka yaptığını sandılar.”[141]   
Yine Tekvin kitabı verilerine göre; Lut’un@ “iki kızı”[142] evli değil nişanlıdırlar. Ancak, bazı rabbinik kaynaklardaki bazı yorumlarda, Lut’un@ dört kızı [143] olduğu, ikisinin evli, ikisinin nişanlı olduğu yorumları yapılmaktadır. Talmud yorumcusu Rabbi’lerin tefsirlerine göre; Lut kavminin helakı esnasında, Lut’un evli olan kızları helak olmuş, diğer nişanlı olan iki kızı ise kurtulmuşlardır. Yine bu rabbinik kaynaklarda, Lut’un evli olan kızlarından birinin adı “Pelotet”,  kurtulan kızlarının adları "'Irit” ve "'Idit" olarak verilmektedir. [144]
Yine Tevrat verilerinden yola çıkarak; Hz. Lut’un damat veya damat adaylarının da Lut’a iman eden kişiler olduğu ancak kavminin helak haberini verince, onun verdiği helak haberine inanmayarak kafir oldukları anlaşılmakta yada böyle yorumun da uygun düşeceği görülmektedir. “Lut dışarı çıktı ve kızlarıyla evlenecek olan adamlara, "Hemen buradan uzaklaşın!" dedi, "Çünkü RAB bu kenti yok etmek üzere." Ne var ki damat adayları onun şaka yaptığını sandılar.”[145] Dolayısıyla Lut’un damatları, Lut onlara helak haberini iletmeden evvel, Lut’a inanan kişiler olmalıdır ki, helakten kurtulmaları için Lut@ onlara haber ulaştırmaktadır.
O halde Tevrat metnindeki sıralamada Lut’a@ iman edenler içinde sıralanan damatların “son anda” Lut’u@ kaale almadıkları dolayısı ile “o anda” kâfir olduklarını yorumlamamız gerekmektedir. Lut’un damat adayları olan bu şahıslar, Lut’u inkar ettikleri için tıpkı Lut’un@ karısı gibi onun ehli olmaktan çıkarak helake müstahak olmuşlardır.
Ayrıca Tevrat’ta, Lut’un@ damatlarına, helak ve kaçış haberi ulaştırılırken, Lut’un karısına böyle bir bildirim yapılmadığına göre; damatlara haber ulaştırıldığını çünkü, onların Lut’a inandıklarını ancak helak haberini inkarları ile birlikte son anda ona asi olduklarını; ancak karısının helakten kaçış sırasında geri dönüp bakması ile Allah’ın emrine asi olması dolayısıyla cezalandırıldığını  fevk etmemiz gerekmektedir.
Cenab-ı Hakk tarafından damatlarla ilgili Tevrat’ta anlatılan nüanslara, Kur’an’da yer verilmemiştir.  Bunu iki açıdan yorumlamamız mümkün gözükmektedir.
Tevrat’ta anlatılan helak başlangıcını anlatan sahnelerde Lut’un@ damatları ve karısının Lut’a karşı tavırları net olarak belirtilmemektedir. Sanki Lut helak haberini veren meleklerin ve kendi isteği ile yalnızca ehli olanları, imani tavırlarına bakmadan kurtarmak istemekte gibidir. Çünkü Tevrat metinlerinde Kur’an’da olduğu gibi helak olacakların –Lut kavmi, Lut’un karısı, Lut’un damatları- helaki hak eden inkarcı tavırlarına net olarak yer verilmemektedir. Bu hususta karışık ve bulanık bir anlatım mevcuttur. Bunu da Rabbi’ler ve Haham’ların, Tevrat’ın kelimeleri veya ifadelerinde yapılan oynamalarının neticesi olduğunu düşünebiliriz.
Bir başka yorum olarak; Tevrat’taki tahrifat neticesi, Kur’an’da yer almayan Lut ehline ait (damatlar) ve (oğullar)gibi Lut’un ehline dairunsurlar sonradan Tevrat metinlerine sokulmuştur, kanaatine ulaşmamız mümkün gözükmektedir. Bütün bunlara nazaran Cenab-ı Hakk tarafından damatlarla ilgili Tevrat’ta anlatılan nüanslara, Kur’an’da yer verilmemiştir, kanaatini rahatlıkla belirtebiliriz.
 
II- Lut’un oğlu / oğulları:
 
Lut ehli hususunda bizim üzerinde durmak istediğimiz bir diğer yön şudur; Kur’an’da yer almayan fakat Tevrat metininde anlatılan ilginç bir ayrıntı vardır. Lut kavmini helak ile görevli elçilerin sahnesi anlatımında meleklerin ifadeleri şöyledir. “İçerdeki iki adam Lut'a, "Senin burada başka kimin var?" diye sordular, "Oğullarını, kızlarını, damatlarını, kentte sana ait kim varsa hepsini dışarı çıkar.” [146] Meleklerin "Senin burada başka kimin var?" sorusuna, Tora metninde yer almayan, Lut’un cevabı; (Oğullarım, kızlarım, damatlarım) var, şeklinde olmalıdır ki; meleklerin "Oğullarını, kızlarını, damatlarını, kentte sana ait kim varsa hepsini dışarı çıkar.” emrinde, ilk olarak (oğulları)sıralanmaktadırlar. Eğer Lut@, meleklerin sorusuna verdiği cevabında, sadece (karım, kızlarım ve damatlarım)  var diye bir ifadede bulunmuş olsa idi, melekler oğullarını sıralamada belirtmez, sadece  (karısını, kızlarını ve damatlarını) şehirden çıkarmasını isterlerdi.
Kur’an’ı Kerim’de yer alan, helak aşamalarındaki; helak olacaklar ve kurtulacakların kesin tanımı ve pek tabii inanç ayrıştırması anlatımı, çok açık, kesin ve vecizdir. “Sen gecenin bir kısmında ailenle (yola çıkıp) yürü. Karından başka sizden hiçbiri geride kalmasın. Çünkü onlara gelecek olan (azap) şüphesiz ona da isabet edecektir. Onlara vâdolunan (helâk) zamanı, sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?” “Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.” [147] “Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.” “Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu).” “Sonra diğerlerini helâk ettik.[148]Yalnız Lut ailesini (bu azabtan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık; tarafımızdan bir nimet olarak. İşte Biz şükredenleri böyle ödüllendiririz.” [149]
Tanah, Lut’un@ helakten kurtarmak maksadı ile damatlarına gittiğini ve onlara şehirden kaçma teklifi götürdüğünü belirtmektedir. Ancak Tanah(Tevrat), ifadelerinde Hz. Lut’un, (oğlunu veya oğullarını), helakten kurtarmak için gösterdiği bir gayretten bahsedilmemektedir Eğer Lut’un oğlu veya oğulları var ise helak mi oldular; helak sırasında başka bir bölgede idiler de kurtuldular mı, belirsizdir. Şayet Lut’un@“Oğulları” yok idiyse meleklere ait, Lut’a@ kurtarılması gerekenler sıralamasındaki “oğullarını ifadesinin yer alması anlamsızdır. Dolayısıyla bu durum, Tevrat’taki Lut kıssasının anlatıldığı metinlerinde yer alan başlıca tenakuzlardan biri olarak karşımızda durmaktadır.
 
III- Lut’un karısı:
 
Tevrat metninde anlatılan, Lut kavmini helak için gelen Meleklerin, Lut’un@ şehirden çıkarması gerekenler sahnesinin, sıralamasında yer almayan ve helakten kaçış haberi verilmeyen karısı ise helak aşamasında, şehirden çıkan Lut@ ve kızları arasında yer almaktadır. Ancak Tevrat’a göre; çıkarken helak olan şehre dönüp bakması yüzünden, Allah’ın bu emrine muhalefet ettiği için o da kavmi gibi helak olur.
Tevrat’a göre  Lut’un karısı helak olur ancak bu helak; Kur’an’daki gibi helak anı başlamadan Lut’un karısının helak hükmünün Lut’a bildirildiği ve onun geride kalması gerektiği belirtilmemektedir. Dolayısı ile Tevrat’ta anlatılan helak sahnesi; Kur’an’da anlatılan şekilde, Lut’un karısının, kavmin içinde kavimle beraber iken bir helak olma şeklinde değil; helakten kurtulmak için kocası Lut@ ve kızları ile beraber kavimden ayrıldığı sırada tek başına bir helak olarak anlatılmaktadır. “Ancak Lut'un peşi sıra gelen karısı dönüp (helak olan kavme) geriye bakınca tuz kesildi.”[150]
Genel olarak Lut’un ehlinin anlatıldığı Tevrat’taki, helak öncesi sahnelerin ve diyalogların; hem helak olacak kişilerin niteliğinin anlatılması ve hem de onların helaki hak edecek davranışlarının anlaşılması açısından tenakuzlar, yetersizlikler ve karışık ifadelerin bolca yer aldığı anlatımlarla dolu olduğunu görmekteyiz.
 
Hz. Lut’un “Kızlarını teklifi” üzerine alternatif bir yaklaşım
          
Tanah’da yer alan, Hz. Lut ile kavminin saldırgan sapıkları arasındaki sahnenin anlatımındaki, Hz. Lut ile kavminin saldırganları arasında geçen diyaloglarda, Kur’an’da yer almayan  ilginç bir detay dikkatimizi çekmektedir. Önemli gördüğümüz bu ayrıntı; Lut’un kızlarının nişanlı olmalarıdır.
Tanah’ın "Erkek yüzü görmemiş iki kızım var. Size onları getireyim, ne isterseniz yapın.”[151] anlatımında , “Erkek yüzü görmemiş” ifadesi ile Lut’un@ kızlarının bakire olduğu beyan edilirken; bir diğer Tanah bölümünde ise “Lut dışarı çıktı ve kızlarıyla evlenecek olan damatlarına, "Hemen buradan uzaklaşın!"dedi,"[152] diyerek Lut’un “damat”larından bahsetmektedir. Bu ifadelerden çıkan sonuç; Lut’un@ iki kızı henüz evli değil, nişanlıdır, olmaktadır. Nitekim daha önce, bazı rabbinik kaynaklarda, Lut’un@ dört kızı olduğunu, ikisinin evli, ikisinin nişanlı olduğu rivayetleri üzerinde durmuştuk. Yahudi ilahiyatındaki bu yorumlarda da nişanlı olan bu kızlar; Lut’un kavminin adamlarına “teklif” ettiği ve aynı zamanda kavmin helakinden kurtulan kızlar olduğu belirtilmektedir.[153]
O halde, Tanah sahifelerinde anlatılan Lut kıssasında; Hz. Lut’un, Meleklerin gelmesini  haber alarak, evini basan kavminin sapık saldırgan adamlarına, meleklere tasallut etmemeleri karşılığı olaraknişanlı” olmasına rağmen kızlarını evlendirme “teklif”inde bulunmuştur diye anlamamız gerekmektedir.
Oysa Kur’an’da, Lut’un kızlarının nişanlı olduğuna dair bir bilgi yoktur ve buna istinaden; Lut’un@ kızlarının bekar olduğu kabul görüldüğünden olacak ki, İslam kaynakları, Lut’un@ “Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır; sizin için onlar daha temizdir.” teklifini yaptığı yorumlarında bulunmuşlardır. Bu yüzden İslam alimleri tarafından yapılan; Lut’un@ “kızlarını teklif” olayını, kavminin adamları ile evlendirmek kastıyla yaptığı şeklindeki yorumlar, normal addedilebilir. Ancak Tevrat metnindeki Lut’un kızlarının nişanlı olması ayrıntısı baz alındığında, kavmin saldırganları ile onları evlendirmek istediği şeklinde yorumlamak makul/mantıklı gözükmemektedir. Nişanlı olan kızlar her halükarda henüz evlenmemiş olsalar bile bir başkası ile evlendirilemezler. Böyle bir tutum peygamberliğe, ahde vefaya, örfi hukuka aykırı ve kınanacak bir tutumdur. Hz. Lut’dan@ da böyle bir hareket beklenemez. Dolayısı ile Tevrat metnindeki Lut’un@ kızlarını “teklif” olayını, onları evlendirmek kastı ile yaptığı şeklinde algılamak, uzak bir ihtimal olarak anlaşılmalıdır.
Bundan ötürü, Kur’an ve Tevrat arasındaki, Lut’un@ kızlarının nişanlı olup-olmama konumunun yeniden gözden geçirilerek, İslam kaynaklarındaki Lut’un kızlarını “teklif”ine dair yorumlar yeniden değerlendirilmelidir.
Lut’un kızlarını “teklif” yorumlarının eksik görünen yanlarını sıralarsak şunları serdedebiliriz:
a-Lut’un kızlarının sayısı, genel İslam alimlerine göre ikidir. Oysa Meleklerin gelişini haber alıp Lut’un evine gelenlerin sayısı bilinmemekle beraber oldukça kalabalıktır.“Lût'un kavmi, koşarak onun yanına geldiler. “[154] “Şehir halkı, birbirlerini kutlayarak, (meleklerin yanına) geldiIer.”[155]Şu halde koşarak gelen Lut’un evine koşarak gelen bu kalabalık ile Lut’un iki kızının evlendirilmek istenmesine dair yorumları nasıl bağdaştırabiliriz.“Ayetteki, " Onun kendi adbûnden olan kızlar, büyük bir topluluk için yeterli değildir.”[156] "Senin kızların" ifadesi, sadece Hz. Lût'un kızları anlamına alınmamalıdır. Kavminin, yani Sodom'lu kızların tümü burada kasdedilmektedir. Çünkü birkaç tane kızını tüm Sodom erkeklerine nasıl nikahlayabilirdi?”[157]
b- Lut’un Kızlarını “teklif”i, kavminin kadınları olarak yorumlanmıştır. "Lût (a.s.) onlara dedi ki: Ey kavmim! İşte kızlarım." Bunları nikahlayın. "Bunlar sizin için daha temizdir." Yani fuhuştan uzaktır, helâldir, temizdirler. Ebu Hayyan diyor ki: En güzeli izafetin mecazî olmasıdır. Yani benim kız­larım yerine "Benim kavmimin kızları" şeklinde düşünülmelidir. Buna göre "Erkekler değil kavmimin kızları sizin için helâldir, temizdir" manasına gelir. Zira Peygamber, kavminin babası mertebesindedir. İbni Mes'ud'un kıraatine göre "Peygamber müminlere kendilerinden daha yakındır. Onun hanımları müminlerin anneleridir" ayetini müteakip "ve hüve ebün lehüm (O onların ba­basıdır)" şeklinde bir ilâve vardır. Yine "Hz. Lût (a.s.)'un sadece iki kızı vardı. Buradaki ifade ise çoğuldur" denilmesi de bu manaya delâlet etmektedir.”[158]  “Mücahid, Katade ve daha pek çok alim şöyle demişlerdir. Ayette geçen "kızlarım" tabirinden maksat Hz. Lût (a.s.)'un kendi kızları değil, ümmetinin kızlarıdır. Her peygamber ümmetinin babasıdır.”[159]
 Oysa Lut’a inanan iki kişi vardır ve bu iki kişi Lut’un@ kızlarıdır. Dolayısı ile Lut’a inanmayan kavmi ve kavminin kadınları üzerinde hakimiyeti olamayacağı gibi zaten saldırgan topluluk, kadınlara yanaşmayıp erkeklere meyletmekteydiler. Hz. Lut’un evinde olan kızlarını kastetmeyip, evinin dışındaki kavminin kadınlarını kastetmesi, uzak bir ihtimal olarak gözükmektedir. Ayrıca bu konuda iman eden kadınla kafir bir erkeğin evlendirilmesi fıkhı da tartışılmaktadır. Yorumcular Karşı tarafın yani saldırganların iman etmesi ya da peygamberin kızlarından birinin müşrik biriyle evli olmasını kıyas göstermektedirler. “Bu yorumlara göre Lut’un “şeriatinde, mü'min kadınların, kâfir erkeklerle evlenmesi caiz idi. Hz. Peygamberin, kızı Zeyneb'i, müşrik olduğu halde Ebu'l-As İbnu'r-Rebî'yle; yine, diğer kızını Utbe İbn Ebi Leheb ile evlendirmesi de delâlet eder ki, İslâm'ın başlangıcında da bu böyle idi. Sonra bu, Cenâb-ı Hakk'ın, "... iman edinceye kadar, Allah'a eş tanıyan kadınlarla evlenmeyin... İman edinceye kadar, müşrik erkeklere kahrınızı nikahlamayın..." ayetiyle nesh olunmuştur.”[160]
Oysa Tevrat metnindeki Lut’un@ damatları ile ilgili ifadeler onların helak aşamasına kadar Lut’a inanan kimseler olduğunu dolayısı ile Lut’un@ kızlarının kavmin mü’min erkekleri ile nişanlandığı ayan beyan ortadır. İslam alimlerinin Lut döneminde kafir erkeklerle evlenmek helaldi, şeklinde yaptıkları yorumlar, indî mütalaalar olmaktan ileriye gidememektedir.
c- Lut’un@ kızlarını “teklif”inin mecazi/siyaseten/mevcut durumu geçiştirmek amacıyla söylediği yorumları ise nispeten makul addedilebilir. Ancak içeriği bir çok sorun barındıran böyle bir tavrın, o anı kurtarmak kastıyla, Lut@ gibi bir resulden çıkması kolay kabul edilebilecek bir durum olmamalıdır. Esasen bu yorum diğer iki yorumu makul olamayacağı gerçeğini görenlerin ileri sürdüğü palyatif bir çözüm olmaktan öteye bir anlam taşımamaktadır.
Tevrat’ta anlatılan Lut kıssasındaki, Lut kavminin saldırgan-sapık erkeklerine, Lut’un@ kızlarını “teklif” etmesini ancak bir şekilde mantıklı veya Tanah’a (Tevrat) uygun açıklamak mümkün görülmektedir ki; bu durum aynı zamanda Kur’an’da da yer alan benzer baskın sahnesi ve bu sahnedeki Lut’un kızlarını “teklif” diyalogundaki; “teklif” edilen kızların, Lut’un@ kendi kızları veya Lut kavminin kızlarıdır, gibi yorumlar  üzerinden yapılmaya çalışılan izahlarından başka bir açıklamasına da delalet olabilecek niteliktedir.
 
a- Hz. İbrahim’in karısı Sara’nın Mısır firavununca alıkonması olayı:
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                       
Tanah’ın, Tekvin kitabı metininde anlatılan ve Hz. İbrahim’in, Mısır hicretinde geçen, Hz. İbrahim’in karısını, kız kardeşi olarak tanıtması ile gelişen olaylar sonucu karısının, Firavunun eline düşmesi hadisesi; Lut kavminin helâk aşaması sahnelerinde yer alan Lut’un@ kızlarını teklif hadisesi ile örtüşmektedir kanaatindeyiz. Tevrat Mısır’da geçen bu olayı şöyle nakletmektedir:   “Mısır'a yaklaştıklarında karısı Saray'a, "Güzel bir kadın olduğunu biliyorum" dedi” "Olur ki Mısırlılar seni görüp, 'Bu onun karısı' diyerek beni öldürür, seni sağ bırakırlar.” “Lütfen, 'Onun kız kardeşiyim' de. Öyle ki, senin sayende bana iyi davransınlar, canıma dokunmasınlar." “Kadını gören Firavun'un adamları, güzelliğini Firavun'a övdüler. Kadın saraya alındı.” “RAB Avram'ın (İbrahim) karısı Saray yüzünden Firavun'la ev halkının başına korkunç felaketler getirdi.” Firavun Avram'ı çağırtarak, "Nedir bana bu yaptığın?" dedi, "Neden Saray'ın karın olduğunu söylemedin?”” Niçin 'Saray kız kardeşimdir' diyerek onunla evlenmeme izin verdin? Al karını, git!"” Firavun Avram için adamlarına buyruk verdi. Böylece Avram'la karısını sahip olduğu her şeyle birlikte gönderdiler.”[161]
Hz. İbrahim ve karısının Mısırda iken yaşadığı bu olaya, Hz. Lut’ta şahitlik etmiştir. Bu anlatılandan verilen mesaj şudur: Hz. İbrahim, Mısır’a girerken, ilerde torunu Hz. Yakub’un kıssasında da geçen ; Yakub’un@ “Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah'tan başkasının değildir. (Onun için) ben yalnız O'na dayandım. Tevekkül edenler yalnız O'na dayansınlar.[162] öğüdü ile aldığı tedbir gibi Hz.                                                                                                                                                                                 İbrahim’de Mısır’a girerken bir tedbir almıştır.
Hz. İbrahim’in, karısı Sara’yı, kız kardeşi olarak gösterme tedbiri, Cenab-ı Hakk tarafından başka şekilde tecelli etmiş, aldığı bu tedbire rağmen düşündüğü tehlike kısmen gerçekleşmiştir. Nitekim Yakup peygamber’in çocuklarından istediği tedbirli davranışa rağmen yine de başlarına istemedikleri olaylar gelmiştir. Yani, Yakub’un@; ”Ama Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah'tan başkasının değildir. (Onun için) ben yalnız O'na dayandım. Tevekkül edenler yalnız O'na dayansınlar.” Şeklinde ifade ettiği biçimde, Hz. Yakup ve Hz. İbrahim’in aldıkları tedbirlere rağmen; olaylar Allah’ın dilediği şekilde gelişmiştir. Yani Hz. İbrahim’in karısı Sara, Firavun’un eline düşmüştür. Ancak bundan sonra yaşanan olaylar, zannımızca Hz. Lut’un Sodom’da, helak aşamasında kızlarını saldırgan kavim erkeklerine teklif  hadisesinin alt yapısını oluşturmuştur.
Hz. Lut Hicr suresinde anlatılan Lut kıssası sahnelerindeki diyaloglara göre kendisine gelen meleklerden öğrendiği kadarı ile kavminin sabaha doğru helak olacağını anlamıştır. “Ona (Lût'a) şu hükmümüzü vahyettik: "Sabaha çıkarlarken mutlaka onların ardı kesilmiş olacaktır."[163]
Lut’un bu “teklif” ile amaçlarından bir diğeri ise; evini basan kavminin saldırganlarını helak aşamasında da olsalar belki vazgeçirebilirim, beşeri insiyakı ile onları, yaptıkları kötü fiilden vazgeçirmeye çalışmaktadır. Nitekim aynı beşeri insiyak meleklerin Lut kavmini helak haberini verdiğinde Hz. İbrahim’de de neşet etmiştir.Lut kavminin helak haberi verildiği halde Hz. İbrahim meleklerle tartışmıştır. İbrahîm’den korku gidip kendisini müjdenin sevinci kuşatınca, Lût kavmi hakkında bizimle tartışmaya başladı. Çünkü İbrahîm, gerçekten halim, içli, Allah’a çok yalvaran birisiydi. (Melekler) Dedi ki: “Ey İbrahîm! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbi’nin emri gelmiştir. Onlara geri çevrilemez azap gelecektir!”[164]  “Elçilerimiz İbrahîm’e müjdeyi getirdikleri zaman dediler ki: “Biz su kentin halkını helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim oldular.” İbrahîm dedi ki: “Ama orada Lût var.” Dediler ki: “Biz orada kimin bulunduğunu daha iyi biliriz. Onu ve ailesini kurtaracağız. Yalnız karısı azapta kalacaklardandır.”[165]Tevrat metninde, Allah ile Hz. İbrahim arasında geçen uzunca bir diyalog olarak verilmektedir.   Hz. İbrahim’in, Lut kavmi hakkındaki tartışması
“RAB, "Yapacağım şeyi İbrahim'den mi gizleyeceğim?" dedi,”                                                             "Kuşkusuz, İbrahim'den büyük ve güçlü bir ulus türeyecek, yeryüzündeki bütün uluslar onun aracılığıyla kutsanacak. “                                                                                       “İbrahim'i, doğru ve adil olanı yaparak yolumda yürümeyi oğullarına ve soyuna buyursun diye seçtim. Öyle ki, ona verdiğim sözü yerine getireyim."                            “Sonra İbrahim'e, "Sodom'la Gomora büyük suçlama altında" dedi, "Günahları çok ağır.”                                                                                                                                     “Onun için inip bakacağım. Duyduğum suçlamalar doğru mu, değil mi göreceğim. Yapıp yapmadıklarını anlayacağım."                                                                         “Adamlar oradan ayrılıp Sodom'a doğru gittiler. Ama İbrahim RAB'bin huzurunda kaldı.”                                                                                                                               “RAB'be yaklaşarak, "Haklıyı da haksızla birlikte mi yok edeceksin? diye sordu,”                      "Kentte elli doğru kişi var diyelim. Orayı gerçekten yok edecek misin? İçindeki elli doğru kişinin hatırı için kenti bağışlamayacak mısın?”                                                 “Senden uzak olsun bu. Haklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak haksızın yanında haklıyı da öldürmek senden uzak olsun. Bütün dünyayı yargılayan adil olmalı."                      “RAB, "Eğer Sodom'da elli doğru kişi bulursam, onların hatırına bütün kenti bağışlayacağım" diye karşılık verdi.                                                                                  “İbrahim, "Ben toz ve külüm, bir hiçim" dedi, "Ama seninle konuşma yürekliliğini göstereceğim.”                                                                                                                    ”Kırk beş doğru kişi var diyelim, beş kişi için bütün kenti yok mu edeceksin?" RAB, "Eğer kentte kırk beş doğru kişi bulursam, orayı yok etmeyeceğim" dedi.                           “İbrahim yine sordu: "Ya kırk kişi bulursan?" RAB, "O kırk kişinin hatırı için hiçbir şey yapmayacağım" diye yanıt verdi.”                                                                                 “İbrahim, "Ya Rab, öfkelenme ama, otuz kişi var diyelim?" dedi. RAB, "Otuz kişi bulursam, kente dokunmayacağım" diye yanıt verdi.”                                                  ”İbrahim, "Ya Rab, lütfen konuşma yürekliliğimi bağışla" dedi, "Eğer yirmi kişi bulursan?" RAB, "Yirmi kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim" diye yanıt verdi.”                              “İbrahim, "Ya Rab, öfkelenme ama, bir kez daha konuşacağım" dedi, "Eğer on kişi bulursan?" RAB, "On kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim" diye yanıt verdi.”         “RAB İbrahim'le konuşmasını bitirince oradan ayrıldı, İbrahim de çadırına döndü.”[166]
Veya diğer bir ihtimale göre melekleri tanımadığını varsayarsak; evine gelen misafirleri kavminin tasallutundan korumak maksadıyla, kızlarını “teklif” etmiştir. Ancak kendisi ve kendisine inanan kızlarının koruyucu ve gözeticisinin Allah olduğunu, olumsuz bir durumda, tıpkı geçmişte Hz. İbrahim’in başına geldiği gibi kendisi ve kızlarını da onun koruyacağına inandığı için bu “teklifi” yapmıştır.
Lut’un@ saldırganlarla yaptığı diyaloglar esnasındaki kızlarını teklif vakıası ise  muhtemelen; Lut’un@ Mısır’da iken yaşadığı, Hz. İbrahim’in karısı Sara’nın, Firavun tarafından sarayında Firavun’un eşi olarak alıkonamayıp, serbest bırakılması hadisesinde olduğu gibi, Lut’un@ kavminin içinde başına gelen bu olayda da gidişatı nasıl olsa Allah’ın yönlendirmesinde olacağını bildiği için mezkur teklifi yaptığı kanaatindeyiz.
Bu yüzden, Hz. Lut, Tora’ya göre kızlarının nişanlı olmasına rağmen onları, kavminin saldırgan sapıklarına, taşkınlıklarını terk etmeleri için teklif etmiştir. Amacı onları meleklere tasalluttan vazgeçirebilmektir. Böylece tevbe eder belki helakten kurtulabilirler umudundadır. Bundan dolayı teklifini yapmış, onları vazgeçirmeyi düşünmüştür. Yoksa, iki kızını, sayısı bilinmeyen saldırganlarla evlendirmek veya onların gönül eğlendirmeleri kasdıyla değildir. Haşa!..
Hz. Lut’un bu teklifinin dayanağı ve güvencesi ise; Hz. İbrahim’in Mısır’da, karısı Sara’yı, kız kardeşi olarak tanıtması ve bunun üzerine olayın aslını bilmeyen Firavunun, İbrahim’in@ karısını alıkoyması hadisesinde yaşadıkları gibi, olumsuz bir durumda Allah’ın, Lut’un@ başına gelen bu olayı da yönlendirip, Lut’un arzuladığı  ya da beklediği şekilde sonlandıracağı inancından gelmektedir.
Çünkü, Lut bir resul ve onun koruyucusu ise Cenab-ı Hakk’tır. Üstelik meleklerde hemen yanındaydılar ve olaylara şahittirler. “Dediler ki; "Bak Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz, onlar sana hiç ilişemeyeceklerdir “ [167] Nitekim Lut’un bu teklifine rağmen, kavminin saldırgan sapıkları; yaptıkları kötü fiile karşılık, Lut’un yaptığı “teklif”e oralı bile olmamışlardır. “İyi bilirsin ki, bizim senin kızlarınla bir işimiz yok. Ne istediğimizi pekâla bilirsin" dediler.[168]Kavminin sapıklarının Lut’un teklifine gösterdikleri bu tavır, onların işledikleri toplumsal fuhuşun, gözü dönmüşlüğünün boyutunu göstermesi bakımından ilginç bir göstergedir. Onların işledikleri bu iğrenç fiilden dönüşlerinin mümkün olmadığını, Lut kavminin helak’i hak ettiklerini yansıtması bakımından da önemlidir.
Lut kavminin sapıkları, velev ki, Lut’un@ teklifine meyletmiş olsalardı bile Cenab-ı Hakk, Lut’un aynı zamanda nişanlı olan kızlarını, geçmişte Mısır’da, Hz. İbrahim’in karısı Sara’yı, Mısır Firavunundan koruduğu gibi, Lut’un kızlarını da kavminin saldırgan cinsi sapıklarından koruyacaktı. Nitekim Lut@ “teklif”ini yaparken bu durumu öngörerek kızları ile ilgili “teklif”ini yapmıştı kanaatindeyiz.
Nitekim Hz. Lut ve kavminin sapıkları arasında cereyan eden diyaloglar sonrasında kavmin sapıklarının, Meleklere tasallutlarının Lut@ tarafından engellenememesi üzerine, Cenab-ı Hakk onları geçici veya daimi kör ederek engellemiştir. “Onlar Lût'un misafirlerine karşı kötülük yapmayı planlamışlardı. Hemen biz onların gözlerini silme kör ettik. "Haydi, azabımı ve uyarılarımı tadın!" “ [169]  
Bu sapıkların kör olma nüansı, Tevrat tarafından şöyle anlatılmaktadır. “Ama içerdeki adamlar (melekler) uzanıp Lut'u evin içine, yanlarına aldılar ve kapıyı kapadılar.” ”Kapıya dayanan adamları, büyük küçük hepsini kör ettiler. Öyle ki, adamlar kapıyı bulamaz oldu.”[170] Nihayetinde saldırgan sapıklar ve Lut kavminin onları tasdik eden diğerleri helak olmuşlardır. “Güneş ışınları yayılırken o ses onları yakalayıverdi.”[171] “Ne zaman ki emrimiz geldi, oranın üstünü altına getirdik. Üzerine, pişmiş çamurdan yığınla taş yağdırdık.” [172]
Neticede Hz. İbrahim’in karısı Sara, Mısır Firavunundan, Cenab-ı Hakk tarafından korunduğu gibi Hz. Lut ve kızları da; zaten beşerin bir zarar veremeyeceği Melekler de, Cenab-ı Hakk tarafından bu şekilde korunmuştu. Böylece Allah’ın “onlar sana hiç ilişemeyeceklerdir” vadi de gerçekleşmiş oluyordu.
 
Tevrat metnindeki Sara’nın ikinci defa alıkonma olayı:
 
Lut’un, Mısır’da şahit olduğu, yukarıda anlattığımız Hz. İbrahim karısı Sara ve Mısır Firavun’u arasında geçen olay benzeri bir başka hadisenin, Filistin kralı Abimelek ile de geçtiğini görmekteyiz. Bu ikinci benzer olay hakkında Hz. Lut’un bilgisinin olup olmadığına dair bir malumatımız yoktur. Bilindiği gibi ikinci olayın geçtiği sırada Hz. İbrahim ile Lut@ ayrılmışlardır ve bu ikinci olay Filistin’in Gazze bölgesi civarında Filistin kralı ile Hz. İbrahim ve karısı Sara arasında meydana gelmiştir.
(İbrahim) “Karısı Sara için, "Bu kadın benim kız kardeşimdir" dedi. Bunun üzerine Gerar Kralı Avimelek adam gönderip Sara'yı getirtti.” “Ama Tanrı bir gece düşünde Avimelek'e görünerek, "Bu kadını aldığın için öleceksin" dedi, "Çünkü o evli bir kadındır." “Avimelek henüz Sara'ya dokunmamıştı. "Ya RAB" dedi, "Suçsuz bir ulusu mu yok edeceksin?” “Şimdi kadını kocasına geri ver. Çünkü o bir peygamberdir. Senin için dua eder, ölmezsin. Ama kadını geri vermezsen, sen de, sana ait olan herkes de ölecek, bilesin." “Avimelek İbrahim'e karısı Sara'yı geri verdi. Bunun yanı sıra ona davar, sığır, köleler, cariyeler de verdi.”[173]
Tevrat metininde yer alan İbrahim kıssasının bu bölümünde; Hz. Lut ile Hz. İbrahim’in ayrılmalarından sonra gerçekleşen ikinci benzer olayda da Allah, Hz. İbrahim ve Sara’ya yardım etmiş ve onları sıkıntılı durumlarından bir kez daha kurtarmıştır. Eğer Hz. İbrahim’in Karısı Sara’yı kardeşi gösterme fiili Tevrat metinlerinde, Allah tarafından yanlış olduğu bildirilmiş olsaydı, Hz. İbrahim bu fiili tekerrüren işleyemezdi kanaatindeyiz.
 
Tevrat’ta yer alan Lut’un@ evindeki misafirlere tasallut hadisesi benzeri bir kıssa:
 
Hz. Lut’un, kavminin sapıkları ile arasında cereyan eden hadisenin benzeri bir olay, Tevrat’ın “Neviim” adı verilen bölümünde yer alan , Yahudi apokrifalarından olan “Hakimler” kitabında, İsrail oğullarından birinin başından geçen bir hadise olarak benzeşen bir anlatımla fakat Lut  kıssasında yaşananlara göre sonu hüsranla biten bir versiyonla anlatılmaktadır. Anlatılan bu olay neredeyse Lut kıssasının aynı gibidir ancak sonu Lut kıssasındaki gibi bitmemektedir. Üstelik bu kötü olay başına gelenlerde, gerçekleştirenler de İsrail oğullarından kişilerdir. 
“Yaşlı adam, "Gönlün rahat olsun" dedi, "Her ihtiyacını ben karşılayacağım. Geceyi meydanda geçirmeyin."  “Onları evine götürdü, eşeklerine yem verdi. Konuklar ayaklarını yıkadıktan sonra yiyip içtiler.”   “Onlar dinlenirken kentin serserileri evi kuşattı. Kapıya var güçleriyle vurarak yaşlı ev sahibine, "Evine gelen o adamı dışarı çıkar, onunla yatalım" diye bağırdılar.”   “Ev sahibi dışarıya çıkıp onların yanına gitti. "Hayır, kardeşlerim, rica ediyorum böyle bir kötülük yapmayın" dedi, "Mademki adam evime gelip konuğum oldu, böyle bir alçaklık yapmayın.”   “Bakın, daha erkek eli değmemiş kızımla adamın cariyesi içerde. Onları dışarı çıkarayım, onlarla yatın, onlara dilediğinizi yapın. Ama adama bu kötülüğü yapmayın." “Ne var ki, adamlar onu dinlemediler. Bunun üzerine Levili cariyesini zorla dışarı çıkarıp onlara teslim etti. Adamlar bütün gece, sabaha dek kadınla yattılar, onun ırzına geçtiler. Şafak sökerken onu salıverdiler.” “Kadın gün ağarırken efendisinin kaldığı evin kapısına geldi, düşüp yere yığıldı. Ortalık aydınlanıncaya dek öylece kaldı.” “Sabahleyin kalkan adam, yoluna devam etmek üzere kapıyı açtı. Elleri eşiğin üzerinde, yerde boylu boyunca yatan cariyesini görünce,” “kadına, "Kalk, gidelim" dedi. Kadın yanıt vermedi. Bunun üzerine adam onu eşeğe bindirip evine doğru yola çıktı.” “Eve varınca eline bir bıçak aldı, cariyesinin cesedini on iki parçaya bölüp İsrail'in on iki oymağına dağıttı.” “Bunu her gören, "İsrail oğulları Mısır'dan çıktığından beri böyle bir şey olmamış, görülmemiştir" dedi, "Düşünün taşının, ne yapmamız gerek, söyleyin." [174]
Hakimler kitabında geçen bu kıssada Allah’ın korumasında olmayan israiloğullarından bir zatın, onun cariyesi ve onları konuk eden İsrailoğullarından kişinin başından geçen hadisede sonuç; İbrahim ve Lut’un@ başına gelenler gibi olmamıştır. Çünkü saldırıya uğrayan o israiloğllarından kişiler, Hz. İbrahim ve Lut peygamber gibi Allah’ın himayesinde değildiler. Tevrat’tan esinlendikleri, Lut tavrı benzeri davranışta bulunmuş olsalar da neticesi, Lut kıssasında olduğu gibi olumlu sonlanmamıştır.
 
Tevrat kıssalarından Lut’un@ kızlarını ”teklif”i hususunda çıkarılacak netice:
 
Verdiğimiz bütün bu benzer olaylara sahne olan Hz.İbrahim/Sara/Mısır Firavunu, Hz.İbrahim/Sara/Filistin kralı Avimelek ve İsrailoğullarından birinin başından geçen Tevrat kıssalarından anlaşılacağı gibi; İbrahim ve Lut peygamberlerde zor anlarda görülen Allah’a, tam tevekkül ve teslimiyet tavırları, İsrailoğulları fıkhını oluşturmuş ve bu yüzden Mısır ve Filistin’de Hz. İbrahim’in ve Hakimler kitabında İsrailoğullarından birinin başından geçen kıssalar ortaya çıkmıştır.
Lut kıssasındaki Hz. Lut’un karşılaştığı zor andaki, kızlarını kavminin saldırgan adamlarına teklifini de bu kıssa örneklikleri minvalinde değerlendirmek, Lut kavmi saldırgan sapıklarına, Hz. Lut’un kızlarını “teklif” tavrının en ideal yorumu olarak gözükmektedir kanaatindeyiz.
 
 
LUT KAVMİNİN HELAKİ
 
 
Allah’ın, Tevrat’ta Sodom ve Gomorra olarak adlandırılan Lut kavmini ıslah amacı ile gönderdiği resulü olan Lut’un@ tüm ikna çabalarına karşı “Allah’tan karsı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”[175] Lut’un@ bu çağrılarına rağmen kavmi, onun tebligatına ve hidayete çağrılarına uymazlar. Hatta onu ve söylediklerini alaya alırlar “Kavminin cevabı sadece: "Lût ailesini memleketinizden çıkarın; çünkü onlar (bizim yaptıklarımızdan) uzak kalmak isteyen insanlarmış!" demelerinden ibaret oldu.” [176] ve onu sürgün ile "Bak Lut!" dediler. "Hele bundan vazgeçme, çaresi yok, sürgün edilmişlerden biri olursun."[177] tehdit ederler. Hz. Lut’un tüm gayretlerine karşın; “kavminin cevabı bu güzel davete uymak bir yana Hz. Lût (as) ile alay etmek oldu. Temiz kalmayı, bunu öğütlemeyi küçümsenecek bir davranış olarak algıladılar. Hatta bunu tavsiye eden Lût (as) ve inananları yurtlarından çıkarmakla tehdit ettiler. Bir toplumda kötülükler yaygınlaşır ve rahatlıkla kanıksanır bir hal alırsa, iyi olmak suç olarak algılanır. Bu yüzden onlar bütün kötülüklerine rağmen bunu benimsemeyen insanlardan rahatsız oldular. Onları hicrete zorladılar.” [178]
Lut kavminin düzelmesinin mümkün olmadığının Allah tarafından takdiri ile Lut kavminin helak aşamasına geçilir. Cenab-ı Hakk’ın kâfirleri helak etme hususunda; birden bire, aniden kâfirleri, yeryüzünden silme gibi bir tavırda olmadığını anlamaktayız. Tebliğ aşamaları nasıl tedricen oluşuyorsa, helakin de tedrici olarak, aşama aşama geliştiğini gözlemlemekteyiz. Helakteki bu tedricilik aynı zamanda Kıssaların muhataplarına sunulmasına da yansımaktadır. Amaç kıssalardaki her aşamada olduğu gibi helak aşaması anlatımından da dersler çıkarılmasını sağlamaktır.
Öncelikle helak için gelen meleklerin insan suretinde kavme gözükmesi ve onların iştahını kabartma sahneleri ve ardından gelen Lut’un@ evine kadar saldırgan tutumları her şeyden evvel kıssa muhataplarının bilinçlenmesini sağladığı kanaatindeyiz. Lut kavminin azgınlığının boyutları, toplumun ıslah olmasına geçit vermeyen seviyeye ulaştığı muhataplar tarafından özümsenmektedir. Kavmin sapıklık boyutunun vardığı uç safhanın, toplumsal gözü dönmüşlüğün anlaşılmasında bu sahnelerin çok etkili olduğu kanaatindeyiz.
Hz. Lut’un çaresiz kalışı, bu çaresizlik içerisindeki ikna etmek, doğru yolu göstermek adına yaptığı çabaların sonuçsuzluğu ve en sonunda Rabbine sığınarak ona niyazı; Lut kavminin helakı hak ettiğini zihinlere yerleştiren vurucu sahnelerdir.
Yine Cenab-ı Hakk’ın Lut ehlini, helak olacak olanlardan ayrıştırarak, inananları helakten kurtarması, inananlara ve inkârcılara resmettirilen önemli ders sahnelerindendir. Eğer helak olayının aşamalarında öğüt ve ibretler olmamış olsa idi Allah, helak olayının aşamalarını; detaylı sahneler ve diyaloglarla ifade etmez, hak ettiler helak ettim, iman edenleri kurtardım diyerek vakıayı sonlandırabilirdi. 
Oysa Allah helake giden son aşamaları, helak sahnesini, helak olan ve kurtulanların son anlarını; kıyamete kadar tüm Kur’an muhataplarına veciz bir biçimde sunarak bunlardan öğüt ve ibret alınmasını sağlamaktadır. ”Lut kavmi de uyarıları yalanladı. Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut ailesini (bu azaptan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık; Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte Biz şükredenleri böyle ödüllendiririz. Oysa andolsun zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanlamakta direttiler.[179]
İslam kaynaklarının özellikle Lut kavminin helak sahnesinin üzerinde oldukça ayrıntılı durdukları ve bu konuda ilaveten onlarca “İsrailiyât” nevinden nakiller aktardıkları görülmektedir. İslam alimlerinin, gaybi bir olayın mahiyetini mübalağaya varan bir şekilde anlatmak istemeleri, ibret vericiliğini daha da arttırmak amaçlı olduğunda şüphe yoktur. Ancak Cenab-ı Hakk, zaten olayın Kur’an’daki anlatımında, Arap dilinin sanatlarını kullanmış ve bu vakıayı hem Mekke müşrikleri hem de kıyamete kadar ki tüm Kur’an muhataplarına ibret ve öğüt vasfı ile bildirmiştir. "... kasabanın altını üstüne çevirdik. " Burada alt üst kelimeleri arasında tezat sanatı vardır.” “ Cenab-ı Hak bütün zalimlere tehdit mahiyetinde bu kıssa­dan alınacak ders ve ibreti şöyle zikretti: "Bu azap zalimlerden hiçbir zaman uzak değildir." Bu azap veya bu azabın meydana geldiği kasaba, Mekke halkı gibi zulmetmekte onlara benzeyen kimselerden uzak değildir. Bundan maksat Cenab-ı Hak onlara da bu şekilde azap edebilir, demektir.”[180]
 
Tevrat’ta yer alan Lut’un kızları ile mağarada geçenler:
 
Ancak, Kitab-ı Mukaddes’te yer alan helakten kurtuluş sonrası, kızları ile aralarında geçen ensest (incest) ilişki anlatımları, bu metinler üzerinde yapılan beşer tahrifatlarının bariz göstergesidir, demekten başka bir seçenek bırakmamaktadır.
Tevrat’ta yer alan Lut kıssası, her yönü ile tenakuzlarla dolu bir kıssa örneği olmaktan ileri gidememektedir. Sapık homoseksüel ilişkilerin yaygınlaşmasının toplumu helake götürdüğünü anlatan bir kıssanın; yine sapık; ensest (incest) aile içi, cinsi ilişkileri sergilemesi ve buna giden yolu masum göstermesi, resulü ve helakten kurtulacak kadar saf ve temiz kızlarını iğrenç yollar içinde anlatması düşündürücüdür.
Tanah Lut kıssasının son kısmında olay şöyle yer almaktadır: “Lut Soar'da kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti. İki kızıyla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı” “Büyük kızı küçüğüne, "Babamız yaşlı" dedi, "Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok” “Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım.” “O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut yatıp kalktığının farkında değildi.” “Ertesi gün büyük kız küçüğüne, "Dün gece babamla yattım" dedi, "Bu gece de ona şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sen de onunla yat."    “O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut yatıp kalktığının farkında değildi.” “Böylece Lut'un iki kızı da öz babalarından hamile kaldı. “ “Büyük kız bir oğlan doğurdu ve ona Moav adını verdi. Moav bugünkü Moavlılar'ın atasıdır.” “Küçük kızın da bir oğlu oldu ve adını Ben-Ammi koydu. O da bugünkü Ammonlular'ın atasıdır. “[181]                                                                                                                              
Kendisinden sonra nazil olan Kur’an’ın; Tevrat’ta yer alan kıssalardan, yeniden bahsetmesi, tamamen, Tevrat ve İncil metinlerindeki muharref kıssa anlatımları ve diğer muharref konuları, aslolan hidayet ana istikametine tevcih etme amaçlı olduğu, bilhassa Lut kıssasının, her iki kitap arasındaki mukayesesinden rahatlıkla anlaşılmaktadır.
Tevrat’ın verilerine nazaran; Lut’ helakten kaçışta Sodom ve Gomorra’nın güney kısmına Edom adı verilen bölgeye doğru kaçmıştır. “Bakın, şurada kaçabileceğim, yakın bir kent var, küçücük bir kent. İzin verin, oraya kaçıp canımı kurtarayım. Zaten küçücük (Tsoar) bir kent."[182] Lut kendi isteği ile Tsoar’a gitmesine rağmen orada da yerleşmez. “Lut Tsoar'da kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti. İki kızıyla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı.”[183] Oysa Lut bölge içersindeki küçük bir yerleşim yeri olan Tsoar’da kalıp ya da Amcası ve ilk inan tâbi’si olduğu ve Tsoar’ın kuzey-batı istikametinde kalan Hebron (El-Halil) gitmemiştir. Oysa “İbni Abbas diyor ki: Hz. ibrahim (a.s.) kasabası ile kardeşinin oğlu olan Hz. Lût (a.s.) kasabası arasında 4 fersah (13 mil: 23,km.)”[184]
Toplumu irşad ile vazifeli olan ve yıllarca bu faaliyeti yürüten birinin; velev ki gönderildiği kavmi helak olmuş olsa bile yeni yerlerde yeni toplumlara; resullükle vazifeli olmasa bile irşad faaliyetine ömrü boyunca devam etmesi gerekirdi. Nitekim İslam kaynakları olayı bu şekilde yorumlamamıza sebep olacak nakillerde bulunmaktadırlar.“Seher vakti olunca, Yüce Allah, Lût Aleyhisselâm ile Ev halkını, Şam'a doğru yollandırdı….Lût Aleyhisselâm; vefat edinceye kadar, Şam-Filistin toprağında, Amcası İbra­him Aleyhisselâmla birlikte oturdu…Lût Aleyhisselâmın, Hz.Şâre ile İbrahim Aleyhisselâm ve oğullarının gömüldük­leri kabirlerinin civarında, İbrahim Aleyhisselâma aid Yakîn diye anılan Mescid'e bir fersah kadar uzaklıkta bulunan köydeki kabrine gömüldü.” [185]
 
SONUÇ:
 
 
Kuran’ı Kerim’de yer alan kıssalar ile Tevrat ve İncil’de yer alan kıssaların aynı menşe’ye sahip olmalarına ve bu kıssaların birbirleri ile benzerlikleri çok olmasına rağmen; gerek Tevrat ve İncil’in tahrif edilme olgusu gerekse Kur’an’ın doğruları açıklamak ve hidayet edicilik vasfının ortaya çıkması açısından Kur’an ve Tevrat’ta yer alan lut kıssasının mukayeseli araştırılmasında gerçeğin ortaya konması açısından yarar vardır. 
Her iki kutsal kitapta –Kur’an ve Tanah (Tevrat)- yer alan Lut kıssaları, her ne kadar bir birine benzeşen kıssalar gibi gözükse de karşılaştırmalı olarak incelendiğinde, her iki kutsal kitap kıssası arasında en azından mesajları ve konuların işlenişi bakımından çok derin farklılıklar olduğu bariz olarak gözlemlenmektedir.
Lut peygamber; Tevrat verileri ve Tevrat verilerine dayanan İslam kaynaklarına göre; soylu bir silsileye sahip, İbrahim@ gibi azim bir peygamberin hem yeğeni hem ilk tabî’si; İsmail, İshak gibi resullerin amcaları olan, hem kişisel hem sosyal yetişme ve hem de dini terbiye bakımından kemal hale gelmiş Kâmil bir insandır.
Aynı zamanda Kur’an’a göre Lut@, Hz. İbrahim’in yeğeni olmasına rağmen onun zürriyeti içersinde sayılmıştır. Kur’an da Hz. İbrahîm ile ilgili anlatımlardan  sonra Lût’un@ zikredilmesi aralarındaki kan, kronolojik, biyografik ve dini bağ olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum aynı zamanda Lut@ kıssası incelenirken, Hz. İbrahim kıssası ile de birlikte değerlendirilmesi gerektiğinin alametidir.
Kur’an, Hz. Lut ve onun yetişmesinde büyük katkıları olan dedesi Azer’in inkârcı tutumu ve amcası Hz. İbrahim’in, Allah’ı ısrarla araştırarak ona teslim olan ve onun yolunda tereddütsüzce, toplumu ve kralları ile mücadele veren akidevi özelliklerini ve resullüğünü ayrıntılı olarak sergiler ve onların bu olumlu ve olumsuz itikadi durumlarından Tevhidi dersler çıkarılmasını öğütler. Buna karşın Tevrat’ta ise; Hz. Lut’un soyu ve geldiği yer ve biyografisi, ayrıntılı olarak yer alırken, inancına müteallik kısımlar çok cüzi olarak yansıtılmaktadır. Bu da her iki kitabı birbirinden ayırt edici özellik olarak hem kıssalar hem diğer inanca dair muhteva hususunda dikkati çekmektedir.
Lut’un@ Tevrat ve diğer Yahudi kaynaklarında sıralanan şeceresi esnasında dikkat çeken ve önemli gördüğümüz yanlış bir tutum vardır. Tevhidî olmayan “soyculuk” hastalığı, Hz. Musa sonrası ona inen Tevrat’ın tahrifi ve bu tahrifi daha da arttıran Talmud’un rabbinik  yorumları ile birlikte; peygamberleri, kitabı ve müntesipleri itibariyle Yahudiliğe; milli, ırkî bir hüviyet kazandırılarak, İsrailoğulları ve diğer milletler  şeklinde ayrımcılığa ve diğer din ve milletleri küçümsemeye dayanan Yahudi ilahiyatı ve sosyolojisini oluşturmuştur. Tevrat’ın, ya da Tevrat ve Talmud Rabbi’lerinin yorumlarını aktaran, İslam kaynaklarındaki nakiller ve yorumların da Tevhidî nazara almayan ve tamamen beşerî olan Yahudi, soyculuk ve ırk ayrımcılığı düşüncesinden etkilendiği gözlenmektedir. Oysa Kur’an ve Sünnet, böyle bir soy’culuk  ata’cılığa dayanan yapı ve düşünceyi reddetmektedir. İslam’da Allah’a yakınlık ve kullar arasındaki üstünlük beşeri değil tamamen inanç dayalı farklılıktan kaynaklanmaktadır.
“Kitab-ı Mukaddes’te, Hz. Lut’un gerek Sodom ve Gomorra’daki yaşamında gerekse ondan önceki evrede onun resullüğüne dair açık ve kesin ifadeler bulamamakta ve Lût’un@ peygamberliği hakkında bilgi verilmemektedir. Çünkü Yahudilik ve Hıristiyanlık açısından Lût, peygamber değil, dindar bir kişidir. Oysa Kur’an, Lut’un@ resul olduğunu ve kavmine tebligatını ayrıntıları ile anlatır. Bu durum Kur’an ve Tevrat’ta yer alan Lut kıssaları arasındaki çok önemli farklardan birini teşkil etmektedir.
Kur’an, Lut’un@ ne zaman resullükle vazifelendirildiği belirtmemektedir. Lut’un kavmine gelmeden önce mi, yoksa kavmi içinde iken daha sonra mı resul tayin edildiğini açık olarak anlamak mümkün değildir.
Kur’an’ı Kerim ve Tanah’da (Tevrat) yer alan Lut kıssaları incelendiğinde her iki kıssanında aynı amacı, Homoseksüellikten sakındırmayı, gerçekleştirmek için nazil olduğu anlaşılmaktadır. Erkek-erkeğe yapılan cinsel ilişkinin sakındırılması…
Tevrat sahifelerinde yer alan Lut kıssasında cinselliğin erkek-erkeğe olanı sakındırılırken, aile içi cinsel ilişki diye tanımlanabilecek ensest (incest) ilişki  normal gösterilmektedir. Bu hususta Lut ve kızlarının mağarada yaşadıklarına dair anlatılanlar ibret verici bir vakıa ve Kur’an ile Tevrat arasındaki en ciddi  fark olarak karşımızdadır.
Lut kavminin işlediği bu kötü fiil; Lut kavminin sapıklık boyutlarının, bireysel günahın ötesinde, toplumsal günaha dönüşmüş olduğunu bize ifade etmektedir. Ve bu öyle sapıklık boyutu haline gelmiştir  ki, evlere ve göz koydukları erkeklere kadar toplu saldırganlık ve toplu günah işleme konumuna ulaşmıştı.
Kur’an’ın ayetlerinin ihsas ettiğine göre, Lut@ ailesi dört kişiden oluşmaktadır. Lut’un iki kızı, karısı ve kendisi. Tevrat’a göre Hz. Lut’un ehli, Kur’an ayetlerinde belirtilenlere göre daha geniş olarak sıralanmaktadır. Kur’an’ı Kerim’e  nazaran Hz. Lut’un, oğulları ve aileye katılmaya namzet damatları da bulunduğu kaydedilmektedir. Tevrat metinlerinde verilen bilgilerden Lut@ ailesinin tam sayısını belirlemek mümkün değildir. Çünkü Lut ehli hakkındaki Tevrat anlatımları karışık, aile bağlantıları kopuk olarak verilmekte olduğundan Lut@ ehlinin fert sayılarında belirsizlik hakimdir.
Misafirlik ve misafire hizmetin boyutları ve fıkhının fevkedilmesi için, Kur’an ve Tevrat metinlerindeki Lut kıssalarında anlatılan misafir ağırlanış ve eve konuk olma edeplerinin iyi irdelenip, algılanması ve örnek edinilmesi gerekmektedir.
Kur’an ve Tevrat’taki Lut kıssalarının, ana konulardan birini teşkil eden Lut’un@ kızlarının sayısı, Kur’an’da (benât) kelimesinin karşılığı olarak, iki kızı şeklinde manalandırılmaktadır.  İslam kaynaklarındaki nakil ve yorumlarda ise Lut’un kızlarının sayısı iki olarak verilmekte fakat evli veya nişanlı olduklarına dair bir malumâta rastlamamaktayız. Tevrat’ın, Tekvin kitabı verilerine göre; Lut’un@ iki kızı vardır. Bu kızlar nişanlıdırlar. Bazı Talmud yorumcusu, rabbinik kaynaklara göre Lut’un kızlarının sayısı dörttür. Bu kızların ikisinin evli, ikisinin nişanlı olduğu yorumları yapılmaktadır. Yine bu Rabbi’lerin yorumlarına göre; Lut kavminin helakı esnasında, Lut’un evli olan kızları helak olmuş, diğer nişanlı olan iki kızı ise kurtulmuşlardır.
Kur’an’ı kerim, Lut’un@ helake müstahak olan karısının suçunu “hainlik” olarak nitelemektedir. Ancak bunun nasıl gerçekleştirdiğine dair bilgi vermez. Tefsirlerde, Lut’un karısının, helake müstahak olan hainlik suçunun, cinsel kapsamda olmadığı; eve misafir gelen meleklerin gelişini kavmin sapıklarına haber vermesi yüzünden olduğu bildirmektedirler. Kur’an ve Tevrat arasındaki farklı olan anlatım ise Kur’an’a göre Lut’un karısı kavmi içinde bırakılarak helak olmuş; Tevrat’a göre helakten kaçarken geriye dönüp bakması yüzünden Yehova tarafından cezalandırılarak tuz direğine dönüştürülmüştür.
Her iki mukaddes kitapta da yer alan Lut kavminin saldırganlarının, Meleklere tasallutunu engellemek için, Lut’un yaptığı kızlarını “teklif” olayının yorumlanmasında İslam alimlerinin yorumlarının kifayetsiz kaldığı gözlemlenmektedir. Bunun nedeni Kur’an’da mücmel olarak yer alan Lut kıssasının bazı detayları Tevrat’tan alıntılanırken, bazı kısımların ise göz ardı edilmesinden meydana geldiği anlaşılmaktadır. Tevrat’ta Lut’un@ kızları nişanlı olarak bildirilirken ve ayrıca Lut’un@ damatlarından müşahhas olarak bahsedildiği halde bu ayrıntıları göz ardı eden İslam müfessirleri; Lut’un@ bu teklifiyle, kızlarını evlendirmeyi amaçladığını yorumlamışlardır. Fakat karşı tarafın yani saldırganların çokluğu göz önüne alındığında yorumlar “kavminin kızlarını evlendirmek” amaçlı olarak bu teklifi yaptığı şekline dönüşmüş olarak gözükmektedir. Kavminden kendisine sadece iki kişi o da kendi kızları inanmış olan bir resul’ün, kavminin kızları hakkında karar veremeyeceği ya da ona bu hususta kimsenin uymayacağı düşünüldüğünde; bu seferde “teklif”i siyaseten/mecazen/karşıdakileri düşündürmek maksatlı yapmıştır gibi ayağı yere basmayan yorumlarda bulunmuşlardır. Lut kıssasında yer alan Hz. Lut’un bu teklifi üzerinde yeniden değerlendirme yapmak ve alternatif yorum olarak öne sürdüğümüz tezi değerlendirmek gerekmektedir kanısındayız.
Kur’an’daki Lut kıssası ile ilgili detaylandırma çalışmasında Tevrat’tan yararlanmak fikri Kur’an’ın getirdiği bir bakış açısıdır. Bu yüzden Lut kıssası Tevrat kronolojisi ve biyografisi üzerine oturtularak anlaşılması gerekmektedir. Kur’an’daki Lut kıssasının detaylı anlaşılması için yapılacak yeni çalışmalarda bu konuyu araştıracak kişilerin aynı zamanda; tarih, coğrafya, dinler tarihi, v.b disiplinlerinden de yararlanması gerekmektedir. Bunun için öncelikle kıssaları inceleyen yeni bir bilim dalı kurulması önem arz etmektedir. Kurulacak “Kıssa ana bilim dalı” sadece kıssaların üzerinde spesifik araştırmalarda bulunması ve bunun için Kıssa arkeolojisi, Kıssa tarihi, Kıssa coğrafyası gibi yan disiplinlerin de oluşturulması, kıssaların daha etraflı anlaşılması açısından önem arz etmektedir kanaatindeyiz.
Son olarak şunu kaydetmekte yarar görmekteyiz. Kur’an’ı Kerim, Tevrat ve İncil üzerine gelmiş ve onların tahrif alanlarında düzeltmeler yaparak, konu ve ilgi alanlarını daha evvel inmiş bu mukaddes kitaplardakiler üzerine bina etmiştir. Bu yüzden Kur’an bakış ve vizyonunu aşmamak, “İsrailiyat” adı verilen ifrat ve tefrite                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                dalmamak; kaydı ile yeniden Lut kıssası ve diğer kıssalar, yeni kurulacak İslami ilim ve disiplinler ve beşeri diğer yardımcı ilim ve disiplinlerle araştırılmalıdır.
 
 
DİPNOTLAR


[1]"Sana kendinden öncekileri doğrulayan Kitap’ı hak ile indirdi. İnsanlara yol göstermek üzere daha önce de Tevrat’ı ve İncil’i indirmişti."Al-i İmran 3 / 3–4
[2]"Bu daha öncekilerin kitaplarında da vardır. İsrail oğlu bilginlerinin bunu bilmesi onlar için bir belge değil miydi? "Şuara 26 / 196–197
[3] Kasas 28 / 49
[4] Maide 5 / 13
[5]Âl-i İmran 3 / 70–71
            [6] Şuara 26 / 196
[7] Bakara 2 / 75
[8] Mâide, 5 / 62-63
[9] Mâide 5 / 15
[10] Maide 5 / 48 
[11]Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar yok oldu....yeryüzündeki her şey silinip gitti. Yalnız Nuh'la gemidekiler kaldıKitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 7 / 21 – 23
[12] Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hûlefa tercümesi,Çeviren Mahir İz, Ankara 1985, c.1, s.5
[13]“Gemiden çıkan Nuh'un oğulları Sam, Ham ve Yafet idi. Nuh'un üç oğlu bunlardı. Yeryüzüne yayılan bütün insanlar onlardan türedi.” Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 9 / 18 –
[14] Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 10 / 32
[15]“Sam’ın Allah’ı Rab mübarek olsun, Ve Kenan Sam'a kul olsun. Allah Yafet’e genişlik versin, Ve Sam’ın çadırlarında otursun; Ve Kenan ona kul olsun “Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 9 / 26
[16] Taberî, Tarih el- Ümem ve-l Mülûk, Türkçe tercümesi, Çeviren Zâkir Kadirî Ugan-Ahmet Temir, İstanbul, 1991, c.1, s.277
[17] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, Bab 11 / 10 – 26
[18] Taberî, A.g.e, Türkçe tercümesi, İstanbul, 1991, c.1, s.311
[19] Baki Adam, Yahudiliğin Hıristiyanlığa ve İslam’a bakışı, Dinler tarihi araştırmaları dergisi, Ankara, 1998, c.1, s. 148
[20] Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır..” Hucurat 49/13
[21] Enam 6 / 74
[22] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, Bab 11 / 27
[23] Ahmet Cevdet Paşa, A.g. e, c.1, s.7
[24]Mevdudi, Tarih boyunca Tevhid mücadelesi ve peygamberler, Çeviren Ahmet Asrar, Ankara, 1983,cilt 1, s. 430
[25] Kitab-ı Mukaddes; Tekvin; Bab 11 / 28
[26] Enam 6 / 84-86
[27] Muhammed Esed, Kur’an Mesajı, Çeviren Cahit Koytak-Ahmet Ertürk, c.I, s.242.
[28] Abdülhalim Güneş, Kur’an-ı Kerim ve Kitab-ı Mukaddes’te Hz. Lut (as) kıssası, basılmamış yüksek lisans tezi, s.22
[29]Enam 6 / 74
[30]Al-i İmran 3 / 67
[31] Kitab-ı Mukaddes, Yeşu, Bab 24 /2–4
[32] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, Bab 11 / 31
[33] Enbiya 21 / 71
[34] Mevdudi, A.g.e, Ankara, 1983,cilt II, s. 35
[35] Afif. A. Tabarra, Kur’an’da peygamberler ve peygamberimiz, çeviren Ali Rıza Temel-Yahya aklın, İstanbul, 1982, s.123
[36] Ahmet Cevdet Paşa, A.g. e, c.1, s.7
[37]Afif. A. Tabarra, İstanbul, 1982, s.123
[38] Ankebut 29 / 26
[39] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, Bab 12 / 5
[40] Kitab-ı Mukaddes,Tekvin, Bab 12 / 8
[41] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin,Bab 12 / 10
[42] “Hz. İbrahîm (as) hanımı Sâra ve yeğeni Lût (as) ile Babil’den Harran’a, Şam’a ve oradan da Mısır’a göç ettiler. Mısır’da Firavun’un zulmünden dolayı tekrar Şam’a dönmek zorunda kaldılar. İbrahîm Filistin toprağında Seb’ denilen bir yerde konakladı. “ Güneş, A.g.e, s.24
[43] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, Bab 12 / 11 - 20
[44] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, Bab 13 / 6 – 9
[45] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, Bab 13 / 2
[46] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, Bab 13 / 10–11
[47] Güneş, A.g.e, s.24
[48] Kureyş 106 / 1–4
[49] İslam Dininin Hızlı Yayılmasında Dünya Ticaret Yollarının önemi, Cengiz Duman, www.İslam hukuku.blogcu.com
[50] Mevdudi, A.g.e, Ankara, 1983, c.1, s. 430
[51] Saffat 37 / 137–138
[52] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 14 / 3
[53] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 13 / 12
[54] Mevdudi, A.g.e, Ankara, 1983, c. 1, s. 430
[55] Taberî, A.g.e, İstanbul, 1991, c.1, s.422
44 Mevdudi, A.g.e, c. 1, s. 439
[57] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 14 / 2
[58] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 14 / 8 – 9
[59] Kitab-ı Mukaddes,Tekvin 14 / 10
[60] Kitab-ı Mukaddes,Tekvin 14 / 11–12
[61] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 14 / 16
[62] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 14 / 17-21
[63] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 14 / 18 – 23
[64] Fuat Aydın, Yahudilik, İnsan Yayınları, İstanbul 1994, s. 90.
[65] İncil, II. Petrus 2 / 7-8
[66] Saffat 37 / 133 
[67] Enbiya 21 / 74
[68] Ankebut 29 / 75
[69] Şuara 26 / 162
[70] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 13 / 13
[71]Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 18 / 20
[72] Bakara suresi 2 / 129
[73] Muminun 23 / 32
[74] İbrahim suresi 14 / 4
[75] Yunus suresi 10 / 47
[76] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 9
[77] Şuara 26 / 160–164
[78] Neml 27 / 54–55
[79] Şuara 26 / 165–166
[80] Ankebut 29 / 29
[81] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 8
[82] Şuara 26/ 165
[83] Neml 27 / 54 - 55
[84] Ankebut 29 / 28 - 29
[85] Taberî, A.g.e, İstanbul, 1991, c.1, s.408
[86] Mevdudi, A.g.e, c. 1, s. 433
[87] Mevdudi, A.g.e, c. 1, s. 431
[88]Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an tefsiri tercümesi, İstanbul-1996, c.3, s.579-580
[89] Güneş, A.g.e, s.29
[90] Kamer 54 / 33.
[91] Kamer 54 / 36
[92] Suarâ 26 / 160.
[93] Ankebut 29 / 29
[94] Şuara 26 / 167
[95] Neml 27 / 56
[96] Şuara 26 / 169
[97] Ankebut 29 / 30
[98] Kamer 54 / 37
[99] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 10 - 11
[100] Hud 11 / 78
[101] Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, c. 4, s.2801
[102] Mevdudi, A.g.e, c 1, s. 432
[103] Suat Yıldırım, Kur’anı Hakim ve meali, İzmir-2005, s.227
[104] Mevdudi, A.g.e, c 1, s. 432
[105] Cengiz Duman, Cinsellik bunalımı ve Hz. Lut, Haksöz dergisi, sayı 40
[106] Afif Abdülfettah Tabbara, Kur’an’da peygamberler ve peygamberimiz, İstanbul-1982, s.171
[107] Fahrüddin el-Razî; Peygamberlerin masumiyeti; çeviren Hasan Fehmi Ulus, İstanbul, 1986; s.144
[108] Kemal Polat, Lut kıssasına Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an perspektifinden karşılaştırmalı bir yaklaşım, Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 24, s.147
[109] Fahrüddin el-Razî, A.g.e, s.144
[110] Neml 27 / 56
[111] Mukatil bin Süleyman, El-Eşbah ve’n-Nezâir fi’l-Qur’ani’l-Kerîm, Türkçe
tercümesi, İstanbul-2004, s.355
[112] Hicr 15 / 59 – 60
[113] Zariyat 51 / 36
[114]Hud 11 / 45 - 46
[115]Hud 11 / 42 - 43
[116] Hud 11 / 78
[117] Hicr 15 / 71
117 Fahruddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir Miftahu’l-gayb, Akçağ Yayınları, c. 13, s. 85
[119] Taberî, A.g.e, c.1, s.414
[120] Fahruddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir Miftahu’l-gayb, c. 13, s. 85
[121] Güneş, A.g.e, s. 40; Kurtubî, el-Câmi’ Li Ahkâmi’l-Kur’ân, Dâru’l-Fikre, Beyrut, 1993, c.5, s.66.
[122]Taberî, A.g.e, c.1, s.412; İbn Kesîr, el-Bidâye, c.1, s.180, Hâkim, el-Müstedrek, c.2, s.563.
[123] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 7 / 13
[124] Bakara 2 / 272  
[125] İbrahim 14 / 4 
[126] Nahl 16 / 93
[127] Taberî, A.g.e, c.1, s.418
[128] Araf / 83
[129] Hud 11 / 81
[130] Hicr 15 / 65
[131] Hud 11 / 81
[132] Fahruddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir c. 13, s. 86
[133] Hud 11 / 45 - 46
[134]Taberî, A.g.e, c.1, s.417
[135]Taberî, A.g.e, c.1, s.418
[136] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 27 - 28
[137] Tahrim 66 / 10
[138]Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 15
[139] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 12
[140] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 12
[141] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 14
[142] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 15
[143] The Jewish Encyclopedia, Lot maddesi, s.186
[144] The Jewish Encyclopedia, Lot maddesi, s.186
[145]Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 14
[146] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 12
[147] Hud 11 / 82 – 83
[148] Şuara 26 / 170 – 172
[149] Kamer 54 / 34–35
[150] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 26
[151] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 8
[152] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 /14
[153]  The Jewish Encyclopedia, Lot maddesi, s.186
[154] Hud suresi 11 / 78.
[155]  Hicr 15 / 67.
[156] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.13, s. 82.
[157] Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraklı Yayınları, c.9, s.265.
[158] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları,c. 6, s.358.
[159] Vehbe Zuhayli, c. 6, s.362; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat, c. 3, s. 289.
[160] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.13, s. 82
[161] Kitab-ı Mukaddes,Tekvin 12 / 11 - 20
[162] Yusuf 12 / 67
[163] Hicr 15 / 66
[164] Hud 11 / 74 - 76
[165] Ankebut 29 / 31- 32
[166]Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 18 / 17 -33 
[167] Hud 11 / 81
[168] Hud 11 / 79
[169] Kamer 54 / 37
[170] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 10 - 11 
[171] Hicr 15 / 73
[172] Hicr 15 / 77
[173] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 20 / 1 - 14 
[174] Kitab-ı Mukaddes, Hakimler 19 / 20 - 30 
[175] Suarâ 26 / 167
[176] Neml / 56
[177] Suarâ 26 / 163.
[178] Güneş, A.ge, s.31
[179] Kamer 54 / 33 -36.
[180] Vehbe Zuhayli, c.6, s. 362.
[181] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 30 – 38.
[182] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 20.
[183] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19 / 30.
[184] Vehbe Zuhayli, c.6, s. 360.
[185] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, c. 1, s.258.


Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
 

     CENGİZ DUMAN

        ARAŞTIRMACI -
                  YAZAR


B
İRİNCİ BASKISI, 2011, İKİNCİ BASKISI
 
2015 YILINDA EKİN YAYINLARI TARAFINDAN
YAYINLANAN, KUR’ÂNKISSALARININ TARİHSELLİĞİ;
2013 YILINDA PINAR 
YAYINLARI TARAFINDAN YAYINLANAN,
KUR’ÂN 
PERSPEKTİFİNDEN ÜÇ KRAL İKİ PEYGAMBER;
2015 YILINDA SÜLEYMANİYE VAKFI YAYINLARI
TARAFINDAN YAYINLANAN,   KUR’ÂN PERSPEKTİFİNDEN
 ZÜLKARNEYN VE YE’CÛC ME’CÛC, İSİMLİ ÜÇ KİTABIN
YANISIRA; İNTERNET ORTAMI ÜZERİNDEN YAYINLANAN
 “DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL” VE
 “MECUSİLİK/ZERDÜŞTLÜK DİNİ” İSİMLİ İKİ E-KİTAB’LARIN
YAZARIDIR. KUR’ÂN-I KERÎM KONULARI, KUR’ÂN KISSALARI
 VE TEVRÂT - İNCÎL KISSALARI BAĞLAMI ÜZERİNDEKİ ÇOK
 YÖNLÜ ARAŞTIRMALARI, TÜRKİYE’DEKİ ÖNDE GELEN
İSLÂMİ DERGİLER VE İNTERNET ÜZERİNDEKİ ÇEŞİTLİ
İSLÂMİ WEB SİTELERİNDE HALEN YAYINLANMAKTADIR.
AYNI ZAMANDA “WWW.KURANKİSSALARİ.COM“ VE
 “WWW.KURANKİSSALARİ.TR.GG” WEB SİTELERİ
MODERATÖRLÜĞÜNÜ SÜRDÜRMEKTEDİR.
 
* KİTAP *  




*E-KİTAP*


 
 
 
DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol