YAKUB PEYGAMBER KISSASI VE İSRAİLOĞULLARININ OLUŞUMU
YAKUB PEYGAMBER KISSASI VE İSRAİLOĞULLARININ OLUŞUMU
 
 
Giriş:
 
 

Kur’an-ı Kerim’de kıssaları anlatılan peygamberlerden, İsrailoğulları ile alakalı olan resuller silsilesi içerisinde sıralanan Hz. Yakub; Ulul’l-Azm peygamberler olarak vasıflandırılan, Hz. İbrahim ile Hz. Musa ve onların hitap ettikleri toplumlar arasında biyografik, tarihi ve coğrafik geçişi sağlayan resullerden birisidir.
Dolayısıyla Yakub(a.s), "Kenan" merkezli, Hz. İbrahim soyunu devam ettirmesi ve bu topluluk ile Hz. Musa ve Harun’un içinden yetiştiği, Mısır’daki İsrailoğulları toplumunun etnik oluşumunu sağlayan bir resul olarak çok önemli bir kavşak noktasındadır.
Yani Hz. İshak’tan sonra oluşan ve önceleri İsrailoğulları daha sonra Yahudi olarak adlandırılan, etnik-dini kavmin oluşumunun kodlarının iyi anlaşılabilmesi için Yakub peygamberin kıssası ve hayatının iyi bir şekilde idrak edilmesi gerekmektedir.
Kıssası, Kur’an-ı Kerim’in yanı sıra Tevrat’ta da anlatılan Yakub peygamberin ve oğullarının hayatı hakkında dini ve tarihi, ilk kaynak olan Tevrat’ta; biyografik, tarihsel ve coğrafik bilgilerin oldukça yoğun işlendiği müşahede edilmektedir.
Tevrat'taki Yakup kıssası, Hz. Yakub ve oğullarını etnik bir temele oturtturarak daha sonraki süreç içerisinde yapısallaşacak olan ırkçı yaklaşımın ürünü etnik-dini “İsrailoğulları” temasının alt yapısını oluşturmuştur. Veya bir başka ifadeyle; ırkçı yaklaşımın ürünü etnik-dini “İsrailoğulları” anlayışı, Tevrat metinlerinde yaptığı tahrifatla bu olumsuzluğun yer almasını sağlamıştır.
Kur’an-ı Kerim’de beyan edilen Yakup(a.s) ve Yusuf(a.s) kıssasında ise Yakub peygamberin yaşamından mücmel/öz olarak ve Tevrat'ta yer alan etnik olumsuzluklar temel alınmadan sadece inanç perspektifinde açıklamalara ve mesajlara dayanan ayetlerin yer aldığı görülmektedir.
   Mesela Kur’an, İsrailoğulları’nın ilk nesli olan Yakub’un çocuklarından bahsederken onlar hakkında biyografik ya da etnik bilgi beyan etme amacında değildir. Bunu şu Kur’an ayeti ile örneklendirelim: “…(Yakub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.”[1]
Bu ayetle Kur’an’ın maksadı, Yakub’un(a.s) ataları hakkında biyografik bilgi vermek ya da İsrailoğulları etnisitesini kutsamak! Değil; Yakub ve oğullarının akidevi niteliğini tespit ederek bu olguyu kıssa okuyucu ve dinleyicilerinin gözleri önüne sermektedir. Böylece muhataplardan da onların bu akidevi vasıflarından ders almalarını istemektedir.
Yine Kur’an, Yakub peygamber kıssasından mücmel olarak bahsederken onun hayatına dair detay malumat için referans alınabilecek kaynağın Tevrat olduğunu ihsas etmektedir. Bunu Kur’an-ı Kerim’in, Hz. Muhammed dönemi Yahudilerine uyarıda bulunurken, Tevrat’a yaptığı atıftan çıkarabilmekteyiz. “Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrailoğullarına helâl idi. De ki: Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip onu okuyun.” [2]
Dolayısıyla Yakub ve oğulları kıssasının mufassallaştırılmasında bir metot olarak Tevrat’a başvurulabileceğimiz anlaşılmaktadır. Hz. Yakub’un kıssasını inceleyeceğimiz bu yazımızda bizler de Kur’an’da mücmel olarak yer alan Hz. Yakub’un yaşamının detaylarına ulaşmak için, Tevrat metinlerinde yer alan Kur’an doğrultusunda anlatımlarla, Yakub kıssasını mufassallaştırma yoluna gideceğiz.
 
Yakub’un(a.s) şeceresi:
 
Kur’an, Yakub’un(a.s) soyundan dikey ve yatay olarak bahsetmekte ve bazı spesifik bilgiler de vermektedir. Buna göre Yakub (a.s), Hz. Nuh soyundan gelen bir kişi olarak tavsif edilmektedir. Bunu Kur’an’daki şu ayetten anlayabilmekteyiz: ”Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbâta (torunlara), İsa'ya, Eyyûb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebûr'u verdik.” [3]
Bu ayet-i Kerime’ye göre Hz. Yakub’un, dikey çizgide yukarıdan doğru gelen soy silsilesi, Nuh’tan(a.s) başlamakta ve İbrahim, İshak silsilesi olarak kendisine ulaşmaktadır. Buna göre Yakub(a.s), Hz. İbrahim’in oğlu İshak’tan torunudur. “Biz O'na İshak ve Yakub'u da armağan ettik…”[4] “O esnada (İbrahim’in) hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik.” [5]
 Yine Kur’an, Yakub peygamber sonrası onun soyunu ise, dedesi Hz. İbrahim’e izafeten şöyle beyan etmektedir: “…(İbrahim’in)O'nun soyundan, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u…” [6] Bu ayete göre Hz. Yakup sonrası silsile şöyle sıralanmaktadır. Yusuf, Musa, Harun,Davud, Süleyman ve Eyyub.
 Kur’an-ı Kerim’deki Yakub(a.s) hakkındaki soy bilgisinde önemli gördüğümüz bir noktanın altını çizelim. Kur’an’da verilen soy silsilesinde Yakub(a.s) soyunun etnik yapısının tespitinden ziyade soyunun akidevî özelliği ön plana çıkarılmaktadır. Böylece Hz. Yakub’un bizatihi kendisinin olduğu gibi, onun soyundan geldiği ataları ve ondan sonra giden silsiledeki İslam peygamberlerine dolayısıyla “İslam” inancına dikkat çekilmektedir.
 Kur’an’ın soya bu atfının altında aynı zamanda Hz. Muhammed öncesi resullerinin inanç temasına dikkat çekilerek; Kur’an’ın nüzul sürecindeki Yahudilerde bulunan olumsuz etnik-dini bakışın kırılarak, İslam çizgisinde gelen Arap kökenli Hz. Muhammed’e ve onun getirdiği vahye temayül edilmesi isteği yatmaktadır.
 Bu amaçla Kur’an, Yakub peygamberin kıssasını vazederken, Yahudi ve Hıristiyanlarla ortak bir noktada buluşulmasını temin etmeye çalışmaktadır. Şu ayeti kerimeler bunun en iyi delilidir: “Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâtın Yahudi, yahut Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz?...”[7]     “Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? Demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.” [8]
 Kur’an, Yakub(a.s) soyunu sıralarken İsrailoğulları ve Yahudi unvanları ile anılan etnik-dini kavmin oluşumunu belirtmekte ancak süreç içerisinde oluşmuş bu yapının etnik temasından ziyade dini muhtevasına dikkat çekerek, İsrailoğulları veya Yahudi olarak adlandırılan bu oluşumun İslam üzere olduğunu vurgulamaktadır.
Aynı zamanda süreç içerisinde oluşan Yahudi ve Hıristiyan dini ayrımına temas ederek peygamberler arasında yapılan bu ayrımın yanlış olduğunu belirtmektedir. Dini ayrım yapılan bu peygamberlerin İslam üzere olduğunu beyan ederek önemli olanın, peygamberler arasında etnik ve dinci ayrıştırıcılık değil, bu resuller ve onlara uyanlardaki, Allah’a kulluk ilkesinin yani İslam çizgisi olduğunun altı çizilmektedir.
Yakub peygamberin nesebi hakkında dikkat çekmemiz gereken bir diğer husus ise şudur: Kur’an’ın, Yakub peygamberin soyu hakkında verdiği bilgiler, tamamen Tevrat’ta yer alan Yakub peygamber soy bilgileriyle örtüşmektedir.
Bunun yanı sıra günümüzde bazı Kur’an okuyucuları yaptıkları yorumlarda; “Hz. İbrahim’in ikinci oğlunun, Hz. Yakup-Esbat olduğu anlaşılmaktadır.”[9] Diyerek; Kur’an-ı Kerim’de, Hz. İbrahim, İshak(a.s) ve Yakub(a.s) peygamberlerin birlikte anıldığı aşağıda verdiğimiz ayetlere dayanarak, Hz. Yakub’un, Hz. İbrahim’in oğlu olduğu hükmüne vardıkları görülmektedir. “Biz O'na İshak ve Yakub'u da armağan ettik…”[10] “O esnada (İbrahim’in) hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik.” [11] “Ona İshak’ı hediye ettik, üstelik Yakup’u da fazladan verdik. Hepsini de salihler yaptık.”[12]“İhtiyarlık çağımda bana İsmail ve İshak’ı lütfeden Allah’a hamd olsun.”[13]
Bu anlayış, tarihi olarak tamamen yanlış bir vakıadır. Kur’an bu üç peygamberi ard arda veya birlikte andığı zaman bunlar silsilesi ile oluşan İsrailoğulları olgusuna dolayısıyla bu olgunun Kur’an’ın iniş sürecinde devam ede gelen üyeleri Yahudilerin algılarına atıfta bulunmaktadır.
Binaenaleyh Kur’an’ın amacı İsrailoğulları kavramının oluşturduğu toplumun muharref inançlarını, yeni gelen vahye yöneltmektir. Bu amaçla Kur’an’da, Yahudilerin kabulleri olan İbrahim, İshak ve Yakub ve Esbât silsilesi ile oluşmuş İsrailoğulları gerçeğine temas ederek, bu oluşumun akidevi yönünü gündem etmektedir. Bu yüzden İbrahim, İshak ve Yakub peygamberler bir arada ya da arda arda sıralanmaktadır.
Eğer Kur’an, Ya'kub'un(a.s) şeceresi üzerinde durduğu ayetlerde, Yakub peygamberin, Hz. İbrahim’in oğlu olduğunu iddia etmiş olsa idi, bunun ilk itirazcıları öncelikle Medine Yahudileri ve onları takip eden süreçteki İslam karşıtı fırsatçılar, oryantalistler ve misyonerler olacaktı. Oysa tarihen böyle bir olguya rastlanmamaktadır.
 “Hz. Yakub, Hz. İshak’ın oğludur. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.” Bakara 133. ayette İbrahim ve İsmail de Yakub’un babası gibi gösterilmiştir. Bu, dedenin ve amcanın baba gibi insanın kökü olduğunu belirtmek içindir. Bazı durumlarda amcaya da baba denir. Yakub oğulları, Yakub’un dedesi İbrahim’i ve amcası İsmail’i de onun babası saydılar ve kendilerinin sadece İsrailoğulları değil, İbrahim oğulları olduklarını ifade ettiler….Ünvanı İsrail olan Yakub’un oğulları, amcaları İsmail’e de baba diyerek Araplara olan kardeşliklerini belirtiyor ve tevhid dininden asla ayrılmayacaklarını söylüyorlar.”[14] Yani Kur'an'da yer alan bu ayetle şecereye dayanan; Arapçılık-Yahudilik ırkçı yaklaşımı değil, soy silsilesindeki Allah inancına dikkat çekilmektedir.
Buna benzer bir duruma örnek olarak Lut peygamberi anlatan bir ayeti ve ona yapılan yorumları örnek verebiliriz. “Lut, aynı zamanda İbrahim peygamberin zürriyeti içersinde sayılmıştır. “Biz O’na (İbrahîm) İshak’ı ve Yakub’u da hediye ettik; hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh’a ve O’nun soyundan gelen Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a yol göstermiştik. Biz güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Zekeriya’ya, Yahya’ya, İsa’ya ve İlyas’a da. Hepsi iyilerden idi. İsmail’le, el-Yesa’a, Yunus’a ve Lût’a da (yol gösterdik), hepsini âlemlere üstün kıldık.”[15] “Hz. İbrahîm(as)’in kardeşinin oğlu olmasına, yani soyundan gelmemesine rağmen Lût ismi burada iki sebepten dolayı (İbrahim) zürriyetinden sayılmıştır; birincisi, ilk gençlik yıllarından itibaren Hz. İbrahîm (as)’i babasının ardından giden bir çocuk gibi izlemesidir. İkincisi ise eski Arapça kullanımda amcanın çoğunlukla baba olarak, yeğenin de oğul olarak tanımlanmasıdır. “[16] Yani Kur'an'da yer alan bu belagat ve icazat yüklü mücmel ifadeler tarihi gerçeklerin üstüne örülen Arap dil ve örfünün yansımasıdır.
Bunun yanı sıra Kur’an’ın anlattığı kıssa ve resuller silsilesi anlatımlarında, Tevrat’ta yer alan kıssa ve resuller sıralama ve silsilesine muhalefet eden bir durum müşahede edilmemiştir. Bundan ötürü Hz. Yakub, Hz. İbrahim’in oğlu değil torunudur, “Kur’an-ı Kerim’de de Hz. Yakub’un, İshak’ın oğlu olduğuna işaret edilir”[17] gerçeğinin altını çizmekte bir kez daha yarar görmekteyiz.
 
Yakub’un doğumu:
 
Kur’an, Yakub’un(a.s) soyu hakkında bir ölçüde mufassal addedilebilecek bir malumat verirken onun doğumu, çocukları ve onlarla ilgili dönem hakkında Hz. Yusuf kıssasında yer alan bilgiler haricinde detaya girmemektedir. Bu yüzden Tevrat’ta yer alan malumattan istifade ederek Hz. Yakub’un hayatının bu dönemini mufassallaştırmaya çalışacağız.
Tevrat’a göre Hz. Yakub, İshak’ın oğludur. Annesi ise babasının dayısı Laban’ın kızı Rebeka’dır.İshak Aramlı Laban'ın kızkardeşi, Paddan-Aramlı Betuel'in kızı Rebeka'yla evlendiğinde kırk yaşındaydı.”[18]
Yine Tevrat kayıtlarına göre Yakub(a.s); Arâmi/İbranî kökenli İshak ve Rebeka çiftinin ikiz oğullarından ve son doğan çocuklarıdır. Doğum vakti gelince, Rebeka'nın ikiz oğulları oldu. İlk doğan oğlu kıpkırmızı ve tüylüydü; kırmızı bir cüppeyi andırıyordu. Adını Esav koydular.Sonra kardeşi doğdu. Eliyle Esav'ın topuğunu tutuyordu. Bu yüzden İshak ona Yakup adını verdi. Rebeka doğum yaptığında İshak altmış yaşındaydı.”[19]
Tevrat geleneğinde olduğu gibi Ya'kub'un adı da kendisi ile oluşan olaya istinaden "topuk tutan" anlamına gelen Ya'kub olarak isimlendirilmiştir. Benzer olguyu; İsmail, İshak peygamberlerin isimlerinin verilmesinde de gözlemlemekteyiz. "..Sen gebesin ve bir oğul doğuracaksın ve onun adını “İshmael”(rabbin işitir) koyacaksın rabbin sana olan cefayı işitti.”[20]   "…karın Sara sana bir oğul doğuracak, adını İshak(güldü) koyacaksın.."[21]
Kur’an, Müslüman müfessir ve tarihçilerin “Ays”[22] veya “İs bin İshak”[23] adını verdikleri İshak’ın(a.s) diğer oğlu Esav’dan hiç bahsetmemektedir. Buna mukabil Tevrat metinlerinde; Yakub ve ilk doğan kardeşi Esav ile aralarındaki analarının karnında başlayan çekişmeden, doğduktan sonraki peygamberliğin Yakub tarafından hile ile elde edilmesine ve ondan sonraki yaşamlarındaki düşmanlığa varan nefret boyutuna kadar tüm safhaları ayrıntılı olarak işlemektedir. Bu safhalardan küçük boyutta bilgiler vererek bu hususta değerlendirmelerde bulunalım.
“Yakup'a, "Lütfen şu kızıl çorbadan biraz ver de içeyim. Aç ve bitkinim" dedi. Bu nedenle ona Edom adı da verildi.Yakup, "Önce sen ilk oğulluk hakkını bana ver" diye karşılık verdi. Esav, "Baksana, açlıktan ölmek üzereyim" dedi, "İlk oğulluk hakkının bana ne yararı var?"Yakup, "Önce ant iç" dedi. Esav ant içerek ilk oğulluk hakkını Yakup'a sattı.” [24]
“Büyük oğlu Esav'ın en güzel giysileri o anda evdeydi. Rebeka onları küçük oğlu Yakup'a giydirdi.Ellerinin üstünü, ensesinin kılsız yerini oğlak derisiyle kapladı. Yaptığı güzel yemekle ekmeği Yakup'un eline verdi. Yakup babasının yanına varıp, "Baba!" diye seslendi. Babası, "Evet, kimsin sen?" dedi. Yakup, "Ben ilk oğlun Esav'ım" diye karşılık verdi, "Söylediğini yaptım. Lütfen kalkıp otur, getirdiğim av etini ye. Öyle ki, beni kutsayabilesin."İshak, "Nasıl böyle çabucak buldun, oğlum?" dedi. Yakup, "Tanrın RAB bana yardım etti" diye yanıtladı. İshak, "Yaklaş, oğlum" dedi, "Sana dokunayım, gerçekten oğlum Esav mısın, değil misin anlayayım." Yakup babasına yaklaştı. Babası ona dokunarak, "Ses Yakup'un sesi, ama eller Esav'ın elleri" dedi. Onu tanıyamadı. Çünkü Yakup'un elleri ağabeyi Esav'ın elleri gibi kıllıydı. İshak onu kutsamak üzereyken,bir daha sordu: "Sen gerçekten oğlum Esav mısın?" Yakup, "Evet!" diye yanıtladı İshak, "Oğlum, av etini getir yiyeyim de seni kutsayayım" dedi. Yakup önce yemeği, sonra şarabı getirdi. İshak yedi, içti." Yaklaş da beni öp, oğlum" dedi.Yakup yaklaşıp babasını öptü. Babası da onun giysilerini kokladı ve kendisini kutsayarak şöyle dedi:"İşte oğlumun kokusu Sanki RAB'bin kutsadığı kırların kokusu…İshak Yakup'u kutsadıktan sonra, Yakup babasının yanından ayrıldı.[25]
“Babası Yakup'u kutsadığı için Esav kardeşi Yakup'a kin bağladı. "Nasıl olsa babamın ölümü yaklaştı" diye düşünüyordu, "O zaman kardeşim Yakup'u öldürürüm." Büyük oğlu Esav'ın ne düşündüğü Rebeka'ya bildirildi. Rebeka küçük oğlu Yakup'u çağırttı. Ona, "Bak, ağabeyin Esav seni öldürmeyi düşünerek kendini avutuyor" dedi, "Beni dinle, oğlum. Hemen Harran'a, kardeşim Lavan'ın yanına kaç.Ağabeyinin öfkesi dininceye, sana kızgınlığı geçinceye, ona yaptığını unutuncaya kadar orada kal. Birini gönderir, seni getirtirim. Niçin bir günde ikinizden de yoksun kalayım?" [26]
Tevrat metinlerindeki bu çekişme, hile ve nefret dolu satırlara, Kur’an perspektifinde bakıldığında, tevhidi değerlere aykırı birçok noktanın bulunduğunu müşahede etmekteyiz. Bazıları üzerinde duralım.
Öncelikle resullüğün ilk doğanlar statüsüne göre verilmesi gibi bir teamül Tevrat’ın geneline uymadığı gibi tevhidi gerçeğe de aykırı bir durumdur. Bu yüzden Hz. İshak’ın oğlu Ya'kub'u, onun hilesine kanarak kutsayıp, resul olmasının yolunu açması anlatımının, Tevhide uygun bir tarafı yoktur. Çünkü resulleri Allah tayin eder, onun kulları değil. Resullük, soy-sop, hilafet, saltanat gibi beşeri teamüllere göre değil, gaybı bilen Allah’ın takdirine göre tevdi edilir.
Tevrat'ın tekvin kitabı diğer Bab'larındaki anlatımlar da bu olguya tamamen zıt anlatımlardır. Nitekim Tevrat'a göre Hz. Yakub’un ilk doğan oğlu “Ruben”dir.[27] Oysa peygamber olan oğlu on birinci sırada doğan Yusuf’tur(a.s).[28] Hz. Yusuf sonrası resul olan Hz. Musa, Davud, Süleyman’da(a.s) babalarının ilk oğulları yani Tevrat dogması “İlk doğanlar” statüsünde olmamalarına rağmen resul olmuşlardır.
Ancak Kur’an’i perspektiften baktığımızda; Hz. Yakub’un kardeşi Esav’a göre resul seçilmesini, Yahudilikteki “ilk doğan” dogmasına göre değil, yine Allah’ın geçmişte Hz. İbrahim’e verdiği bir söz, müjdeden dolayı olduğunu yorumlamamız doğru olacaktır. Çünkü Allah, Hz. İbrahim’e oğlu İshak’ı kurban etmesini bildirdiğinde bu emre uyan İbrahim’e hem İshak’ı hem onun ve kendisinin neslini devam ettirecek Yakub’u müjdelediğini görmekteyiz. “Ve vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûbe ve cealnâ fî zurriyyetihin nubuvvete vel kitâbe, ve âteynâhu ecrehu fîd dunyâ, ve innehu fîl âhıreti le mines sâlihînOna İshak ve Ya'kub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik.” [29] Bu Allah'ın bir takdiridir. Eğer bu takdir Ya'kub'un Tevrat'ta belirtilen diğer kardeşi Evs yönünde olsaydı, İsrailoğulları atası Evs olarak anılacaktı. Her iki kardeş arasında tercih Cenab-ı Hakk tarafından yapılmıştır. Dolayısıyla Tevrat metinlerinde anlatılan "İlk doğan" dogması ve İshak'ın yanlışlıkla ve sanki kendi inisiyatifinde gibi Hz. Ya'kub'u kutsayarak onun peygamber olmasını sağlaması anlatımı Kur'an'i ilkelere aykırıdır.
Bu tamamen Allah’ın takdiri ile olan bir durumdur. Kur'an bu olguyu şöyle ifade eder: "…kullarından dilediğine iradesiyle ilgili vahyi indirir."[30] "Allah'ın tekelindedir. İşte bu, Allah'ın hidayetidir, kullarından dilediğini ona iletir."[31]
Hz. Yakub’un resul seçilmeyen oğlu Evs’in silsilesinden ise Hz. Eyub peygamber olarak seçilmiştir. Bu konuda Mevdudi şunu kaydetmektedir: “Eyyub…..Hz. Vehb ibni Münebbih’e göre o Hz. İshak’ın (a.s) oğullarından biri olan Esau’nun(Esav) torunlarından olabilir.”[32]
 
Yakub’un(a.s) evliliği:
 
Hz. Yakub, annesi ve babasının isteği üzerine dayısı Laban’ın Mezopotamya’daki Paddan-Aram adı verilen mevkideki yerleşim yerine gider. “İshak Yakup'u çağırdı, onu kutsayarak, "Kenanlı kızlarla evlenme" diye buyurdu,"Hemen Paddan-Aram'a, annenin babası Betuel'in evine git. Orada dayın Laban'ın kızlarından biriyle evlen.”[33]
Yine Tevrat bilgilerine göre Yakub aynı zamanda “İlk oğul”luk hakkını hile ile aldığı kardeşi Esav’ın hışmından kaçmaktadır.“Rebeka küçük oğlu Yakup'u çağırttı. Ona, "Bak, ağabeyin Esav seni öldürmeyi düşünerek kendini avutuyor" dedi, "Beni dinle, oğlum. Hemen Harran'a, kardeşim Laban'ın yanına kaç.”[34]
 Yakub(a.s) dayısı Laban’ın yanında ücretli bir hizmetkâr olarak “..Yirmi yıl..”[35] Boyunca çalışmak zorunda kalır. Yakub peygamber dayısıyla yaptığı anlaşmalarda dayısının bu şartlardan bazılarına uymamasına rağmen çalışmasının karşılığı olarak onun iki kızı ile evlenir ve bunun yanı sıra birçok malın sahibi olur.“Laban'ın iki kızı vardı. Büyüğünün adı Lea, küçüğünün adı Rahel'di.”[36] Bununla birlikte hanımlarına ait cariyeleri ile de “Rahel'in cariyesi Bilha…Lea'nın cariyesi Zilpa”[37] evlenerek onlardan da çocukları olmuştur.
 
Ya'kub'un evlilikleri hakkında bir tespit:
 
Ya'kub peygamberin evliliklerini anlatan Tevrat metininde Kur'an ve Tevrat perspektifinden bakıldığında dikkat çeken önemli bir husus ortaya gelmektedir. Yakup, dayısının kızları olan iki kız kardeş ile evlenmiştir. Bilindiği gibi Kur'an, iki kız kardeşi bir arada nikâhlamayı men etmiştir. "…ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir."[38]
Ayetin sonundaki "…ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir." ifadesinden iki hüküm çıkarmak mümkün gözükmektedir. İlki,Kur'an'ın nazil sürecine kadar yapılan/yapılmış olan bu cahiliye toplum âdetinin, Kur'an-ı Kerim'in mezkûr ayetinin nüzulü ile birlikte men edildiğidir.
 İkincisi ise Kur'an'ın, iki kız kardeş ile bir arada evlilik yasağına kadar bu tip evliliğin meşru olduğudur. Ancak Tevrat'ın, şeriat/hukuk kuralları ile ilgili kitabı Levililer'de benzer bir nikâhın yasaklanmış olduğunu gözlemlemekteyiz. "Karın yaşadığı sürece onun kız kardeşini kuma/karı olarak almayacak ve onunla cinsel ilişki kurmayacaksın."[39]O halde Yahudiler ve dolayısıyla Tevrat'ı da yasa kitabı olarak tanıyan Hıristiyanlarca da yasak addedilen bu tip evlilik sadece müşrik toplumların bir âdetidir ve Kur'an bu tip evliliği yasaklamıştır. Bu hususta müfessirler şu şekilde yorum yapmaktadırlar: "Hişam b. Abdullah, Muhammed b. el-Hasen'den şöyle dediğini rivayet ed­er: Cahiliye dönemi insanları, iki tanesi müstesna, bu âyet-i kerimede zikre­dilen bütün muharrematı biliyorlardı. Bu iki muharremattan birisi babanın ha­nımı, diğeri ise iki kız kardeşi bir arada bulundurmaktı. Nitekim yüce Allah: "Babalarınızın nikâhladığı kadınları nikâhlamayın. Ancak geçmiş olan müstesna diye buyurmuştur. Yine : "iki kız kardeşi birlikte almanız da (size haram kılındı). Ancak geç­miş olan müstesna" diye buyurmuştur. Fakat diğer haram kılınanlar hakkında ise; "ancak geçmiş olan müstesna" ibaresini tekrarlamamıştır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır."[40]
Bütün bu açıklamaların ışığında Hz. Ya'kub'un, dayısının iki kızı ile bir arada evlilikleri hakkında en makul açıklama; Tevrat'taki iki kız kardeş ile bir arada nikâh yasağına kadar bu tip evlilikler helal idi görüşüdür. Ne zaman ki Hz. Musa döneminde Tevrat'taki mezkûr emir gelmiştir o andan itibaren bu evlilik yasaklanmıştır.  Bundan dolayı Hz. Ya'kub yaşadığı dönemde bir yasak olmaması hasebiyle ve de dayısının hileleri karşısında oluşan fiili bir mecburiyetten, iki kız kardeşi bir arada nikâhladığı zorunlu bir evlilik yapmıştır.
Ya'kub (a.s)ın iki evliliği haricinde karılarının kendilerine hediye ettikleri iki de cariye ile meşru birlikteliği vardı. "..Rahel cariyesi Bilha'yı eş olarak kocasına verdi…"[41]   "…Lea artık doğum yapamadığını görünce, cariyesi Zilpa'yı Yakup'a eş olarak verdi…."[42] 
Hz. Yakub’un, cariye hanımları hakkında Taberi şunları kaydeder: “Bu iki cariyenin her birinden Sıbt’ler… türedi….Rahil’in (Rahel) cariyesi olan Zelfe’den(Zilpa), Yakub’un, Dan ve Naftali adında iki çocuğu olmuştur…Leyya’da(Lea)..Belhayı yakub’a vermiş ve ondan çocuğu olmasını dilemişti. Yakub’un bu cariyeden Cad(Gad) ve Aşır(Aşer) adlı oğulları doğdu.” [43]
Bunun yanı sıra altını çizeceğimiz önemli bir olgu vardır. Tevrat'ta yer alan Ya'kub'un cariyelerinin olduğu hakkındaki bilgiye rağmen bu cariyelerin etnik kökeni belirtilmemektedir. Bunun altını çizdikten sonra şu önemli vurguyu yapmamız gerekmektedir. Tevrat'ın muharref olmayan halinde; daha sonra oluşan ırkçı İsrailoğulları/Yahudi yaklaşımı yoktur. Çünkü Yakuboğulları/İsrailoğullarından bazıları hem köle/cariye bir anneden ve hatta muhtemelen ibranî olmayan başka bir etnik kökenden gelmektedirler.
Bunun benzer bir yansımasını İbrahim-Sara çiftinin; Köle/cariye ve Mısır'lı olan Hacer ile evledirme isteği ve gerçekleşmesinde görmekteyiz. Hacer'in ne cariye ne Mısır'lı olması; ne Sara ne de Peygamber İbrahim(a.s) açısından sorun teşkil etmemiştir. Yani onların daha sonraki nesillerinde oluşan Arî ırk anlayışı asla olmamıştır.
Hatta Hz.Davud'un ve Süleyman'ın(a.s) evliliklerinde de bu olguyu gözlemlemekteyiz. Bu hususun üzerinde ayrı bir inceleme yapacağımızı belirterek konumuza devam edelim.
Tevrat, Yakub’un hanımlarından şöyle bahsetmektedir. “Yakup…İki karısını, iki cariyesini, on bir oğlunu yanına alıp Yabbuk Irmağı'nın sığ yerinden karşıya geçti.”[44] Yakub’un on ikinci oğlu Bünyamin; Mezopoyamya’dan, Kenan’a yapılan yolculuk esnasında doğar ve onun doğumu esnasında, Yusuf ve Bünyamin kardeşlerin annesi olan Yakub’un ikinci hanımı ve aynı zamanda dayısının kızı “Rahel” ölür.
 
Hz. Ya'kub'un çocukları ve "Esbat":
 
Kur’an, Yakub’un(a.s) çocuklarından şu şekilde bahsetmektedir: “Yavrucuğum! dedi, rüyanı sakın kardeşlerine anlatma…[45]   “Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler vardır.[46]
Yine Kur’an’da, Yusuf ve kardeşlerinin sayısını; Yusuf’un(a.s) gördüğü rüyadaki yıldızların sayısından kinaye anlamaktayız.“Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm.”[47]
Kur’an, Yusuf’un kardeşlerinin sayısını bariz olarak belirtmez ve kardeşler hakkında diğer konularda bilgi vermezken, bu ayrıntılar Tevrat metninde en ince detaylara kadar anlatılmaktadır. Buna göre Yusuf’un kardeşlerinin sayısı ve isimleri ve çocukların analarının adları şunlardır: Yakup'un on iki oğlu vardı. Lea'nın oğulları: Ruben (Yakup'un ilk oğlu), Şimon, Levi, Yahuda, İssakar, Zevulun. Rahel'in oğulları: Yusuf, Benyamin. Rahel'in cariyesi Bilha'nın oğulları: Dan, Naftali. Lea'nın cariyesi Zilpa'nın oğulları: Gad, Aşer. Yakup'un Paddan-Aram'da doğan oğulları bunlardır.”[48]
Tevrat’a göre Yakup’un oğulları ve aynı zamanda İsrailoğulları sıbtlarının adları şunlardır: Ruben-Şimeon-Levi-Yahuda-İssakar-Zebulun-Dan-Naftali-Gad-Aşer-Yusuf- Bünyamin'dir. Tevrat'ta bu erkeklerin yanı sıra Hz. Ya'kub'un ilk karısı Lea’dan doğan Dina adında bir de kız çocuğu bulunmaktadır. Hz. Ya'kub'un toplam on üç çocuğu olmuştur. Yahudi tarihinde İsrailoğulları sıbtları olarak adlandırılan Yakub oğulları bu on iki erkek kardeşten oluşmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de, Sıbt/oymak/boyların adı verilmeden mevcut durum genel haliyle şöyle anlatılmaktadır “De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve vel (esbât) Yakuboğullarına indirilene...”[49]   “"Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta indirilene…”[50]: “Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Derhal ondan on iki pınar fışkırdı.”[51]
Kur’an-ı Kerim’de, Yakub’un(a.s) soyundan resuller ve çocukları hakkında geçen “Esbat” kelimesi “sözlükte “torun” anlamına gelen sıbt(çoğulu esbat), ayette özellikle Hz. Yakub’un on iki oğlundan torunları olan peygamberleri ifade eder. “ Yukarıda verdiğimiz iki ayet Yakub soyundan “İsrailoğulları” resullerine delalet etmektedir.“Kul âmennâ billâhi ve mâ unzile aleynâ ve mâ unzile alâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ven nebiyyûne min rabbihim…” “De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve vel (esbât) Yakuboğullarına indirilene...” Araf suresi 160. ayet ise Musa peygamber zamanındaki Yakub’un(a.s) oğullardan “İsrailoğulları” oluşmuş kabile olgusunu anlatmaktadır.“Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ” Biz onları on iki kabile/sıbt/oymak hâlinde topluluklara ayırdık.” 
“Esbat” kelimesi hakkında; Tabarra şunları kaydetmektedir:“..Esbat’ın tekili Sıbt’tır. Sıbt ise oğul veya oğul’un oğlu manasına gelmektedir. Araplara göre kabile ne ise Yahudilere göre de sıbt o demektir. Bunlar bir babada birleşen çocuklardır, Yakub’un oğullarından her biri bir sıbtın babası idi. Bütün İsrailoğulları, Yakub’un bu on iki oğlundan gelme ve üremedir.”[52]
İmam Kurtubî’ye göre esbat’ın açıklaması şöyledir; “el-Esbat: Yakub (a.s)'ın çocuklarıdır. Bunlar on iki tanedir. Onlardan her birisinin soyundan bir ümmet gelmiştir. Tekili sıbt gelir. İsrailoğullannda sıbt, İsmailoğullarında kabile durumundadır. Onlara "el-esbat" denilmesi, peş peşe demek olan "es-Sabt"tan alınmadır. Onlar arka arkaya gelen topluluktur­lar. Bunun aslının "es-sebat" olduğu da söylenmiştir ki ağaç demektir. Yani onlar çoklukları itibariyle ağaca benzerler. Ebu İshak ez-Zeccâc der ki: Bu hususu bize Muhammed b. Ca'fer el-Enbarî'nin şu anlattıkları açıklamakta­dır: el-Enbarî dedi ki: Bize Ebu Büceyd (bazı nüshalarda Mecid) ed-Dekkâk anlatarak dedi ki: Bize el-Esved b. Amir anlatarak dedi ki: Bize İsrail, Simak'tan, o İkrime'den o İbn Abbas'tan rivayetle dedi ki: On peygamber dı­şında bütün peygamberler İsrailoğullarındandır. Bu on peygamber: Nuh, Şuayb, Hud, Salih, Lut, İbrahim, İshak, Yakub, İsmail ve Muhammed (s.a)'dır…Sıbt ise asılları bir olan topluluk ve kabile demektir.”[53]
Süleyman Ateş Esbat hakkında şu tespitlerde bulunmaktadır: “Ayette geçen el-esbât: sıbt ve sebit şeklinde de söylenen ve Kitabı Mukaddes’te sebat şeklinde geçen bu kelime, bir kökten türeyen cemaat anlamındadır. Arapçadaki kabilenin karşılığıdır. Yakub oğullarından türeyen kabilelerden her birine sıbt denmiştir. Yakub oğulları, Tekvin sifrinin 46 ncı babında açıkalndığı üzere şunlardır: Ruben, Şimeon, Levi, Yehuda, Peretsin, İsakar, Zebulun, Cad, Aşer, Beria, Yusuf ve Bünyamin.”[54]
Tevrat ise bu hususu şöyle kaydeder: “Yakup oğullarını çağırarak, "Yanıma toplanın" dedi, "Gelecekte size neler olacağını anlatayım…. İsrail'in on iki oymağı bunlardır.”[55]
Yeri gelmişken bu aşamada Tevrat’ın, Yakub’un çocukları ve sayısı hakkında bir sislemesi ya da gerçeği örtmesini gündeme getirmemiz gerekmektedir. Tevrat’a göre Yakub’un on iki oğlundan başka bir de kızı vardır ama o da Hz. İsmail ve Yakub’un(a.s) ağabeyi Esav gibi İbranî/İsrailoğulları/Yahudi tarihinden birden bire silinmektedirler. Erkekler sıralanırken kız çocuğu ortadan kaybedilmektedir. Oysa Tevrat’ın bir başka yerinde oğulları ile birlikte ve kızlarının da olduğu belirtilmektedir. “Bütün oğulları, kızları onu avutmaya çalıştılarsa da o avunmak istemedi.”[56]
Tevrat, Yakup’un kızı hakkında şunları kaydetmektedir. “Lea'yla Yakup'un kızı Dina bir gün yöre kadınlarını ziyarete gitti. O bölgenin beyi Hivli Hamor'un oğlu Şekem Dina'yı görünce tutup kızın ırzına geçti.” Yakup'un oğullarından ikisi - Dina'nın kardeşleri Şimon'la Levi - kılıçlarını kuşanıp kuşku uyandırmadan kente girdiler ve bütün erkekleri kılıçtan geçirdiler. Hamor'la oğlu Şekem'i de öldürdüler. Dina'yı Şekem'in evinden alıp gittiler.”[57]
Başından olumsuzluklar geçtiği anlatılan Yakup’un kızı Dina birdenbire Tevrat kıssası anlatımlarından kaybolmaktadır. Bütün bunlar Tevrat’ın müstakil bir İbranî ve İsrailoğulları tarihi oluşturduğu yani tahrifat gördüğü anlamına gelmektedir. Tevrat’ın İbranî ve İsrailoğulları hakkında anlattıkları tamamen subjektif ve çelişkilerle dolu, beşerî müdahalelerin olduğunu ihsas eden ifadeler içermektedir.
Yine Tevrat’ın, Tekvin kitabında yer alan bir başka ifadede ise Hz. Yakub’un çocuklarının sayısı hakkında değişik bir bilgi sunulmaktadır. “…Yakup'un bu oğullarıyla kızları toplam otuz üç kişiydi.”[58]
Üstelik Tevrat’ın, Hz. Yakub’un çocukları ile ilgili verdiği bu sayının yanlış olduğu üzerinde iddialar İslam ve Yahudi âlimlerinin tenkiti de bulunmaktadır.: “İbni Hazm, Yakub’un otuz üç çocuğunun bulunduğunu belirten Tekvin46:15. cümlenin yanlışlığını tespit etmiş, Tekvin’de adları belirtilen Yakub’un çocuklarının sayısının aslında otuz üç değil, otuz iki olduğunu ortaya koymuştur. Karaî Yahudilerinden İsmail El-Ukbarî de, yaptığı tenkitler sonucu, Tekvin’in ilgili cümlesinin yanlış olduğunu belirtmiş ve bu cümlenin “kızları ve oğulları, hepsi otuz üç idi” değil, “kızları ve oğulları hepsi otuz iki idi.” Şeklinde olması gerektiğini söylemiştir.”[59]
Bu aşamada yeni bir olgu olarak gördüğümüz bir durum hakkında tespit yapmamız gerekmektedir. Yukarıda bir diğer husus için temas ettiğimiz günümüz Kur’an okuyucusu bazı kişiler; Esbat, kabile, grup anlamlarına gelen bir kavram olup, Hz. Yakup’un ikinci özel ismidir.”[60] Diyerek,Yakub’un(a.s) iki adının olduğunu bunun da Kur’an’da geçen Yakub ve Esbat olduğunu iddia etmektedirler.
Oysa Kur'an-ı Kerim'de anlatılan resuller içerisinde “İsa ile Yakub dışında hiç birisinin iki ismi olmamıştır.”[61] Hz. İsa’nın, İsa ve Mesih; isim ve lakab olarak iki adı vardır. Yakub’un(a.s) da iki ismi ya da doğru ifade ile bir ismi ve bir lakabı olduğu bir gerçektir. Bunun bir tanesi Yakub diğeri ise lakap olarak İsrail’dir. Nitekim Tevrat’ta anılan önemli bir olaya binaen aldığı lakabı daha ağır bastığından soyu da bu isimle anıla gelmiştir. Kur’an ve Tevrat bu olguya ortak olarak temas etmektedirler. Ancak Yakub’un(a.s) esbat diye bir adı yoktur. "Esbat" kelime ve kavramı hakkında yukarıda bilgiler vermiştik.
 
Yakup’un(a.s) “İsrail” lakabını alması:
 
Hz.Yakub’un peygamber tayin edildiği bir dönemde bir gün;  güreş yaptığı biri ile yenişemeyip, güreş yaptığı kişinin uyluk kemiğini incitmesi üzerine bu olaya istinaden aldığı İsrail lakabı ile İbranî tarihi İsrailoğulları tarihine dönüşür. Tevrat’a göre Hz. Yakub ile güreşen kişi Yehova’(Tanrı)dır!...
Dolayısıyla Yakup, bu olay sebebiyle “tanrı ile güreşen” veya “Tanrı ile uğraşan” manasına gelen “İsrail” lakabını alır. Tanrıyla güreşmesine dair anlatılan bu muharref kıssadan itibaren Yakub’un adı onur ünvanı olarak “İsrail” (Yisrael) adıyla; O’nun çocukları da “İsrailoğulları” (Bney Yisrael) unvanıyla tarihe geçmiştir.[62]Tevrat’ta bu olay şöyle kıssa edilmektedir: “Bir adam gün ağarıncaya kadar onunla güreşti. Yakub'u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakub'un uyluk kemiği çıktı. Adam, "Bırak beni, gün ağarıyor" dedi. Yakub, "Beni kutsamadıkça seni bırakmam" diye yanıt verdi. Adam, "Adın ne?" diye sordu. "Yakup." Adam, "Artık sana Yakub değil, İsrail denecek" dedi, "Çünkü Tanrı'yla, insanlarla güreşip yendin." Yakub, "Lütfen adını söyler misin?" diye sordu. Ama adam, "Neden adımı soruyorsun?" dedi. Sonra Yakub'u kutsadı. Yakub, "Tanrı'yla yüz yüze görüştüm, ama canım bağışlandı" diyerek oraya Peniel adını verdi. Yakup Peniel'den ayrılırken güneş doğdu. Uyluğundan ötürü aksıyordu. Bu nedenle İsrailliler bugün bile uyluk kemiğinin üzerindeki siniri yemezler. Çünkü Yakub'un uyluk kemiğinin başındaki sinire çarpılmıştı.”[63]
Kur’an-ı Kerim’de “kırk”[64] ayeti kerimede, İsrailoğulları kelimesi yer almaktadır. Kur’an, İsrailoğullarının sıbtlara bölündüğünü şöyle beyan etmektedir: “Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Derhal ondan on iki pınar fışkırdı.”[65]
Kur’an-ı Kerim, Yakub’un adının İsrail olduğunu şu iki ayeti ile tasdik etmektedir: “Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Yakub'un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrailoğullarına helâl idi.”[66]      “…İbrahim ve İsrail (Yakub) 'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir.”[67]
İslam tarihçileri ve müfessirler; Arapça olmayan İsrail kelimesine, Tevrat’ta yüklenen manadan başka bir anlamlar yüklemişlerdir. “Yahudi kaynaklarında bu kelimenin anlamı konusunda verilen bilgiler İslâm'ın ulûhîyyet ve peygamberlik inancıyla bağdaşmadığı için Müslüman bilginler bu hususta farklı açıklamalar getirmişlerdir.”[68]       “İsrâîl kelimesinin anlamı Allah'ın kulu (Abdullah)tır.”[69]  “İbn Abbas der ki: İbranicede "isra" kul demektir, "il" de Allah demektir. "İsra" kelimesinin Allah'ın seçtiği, "il" kelimesinin ise Allah demek olduğu söylendiği gibi "isra" kelimesinin sağlam yapmak ve bağlamaktan geldiği de söylenmiştir. Buna göre İsrail, Allah tarafından sağlam bir şekilde güçlü olarak yaratılmış gibi bir anlam ifade eder. Bunu el-Mehdevî zikretmektedir. Es-Süheylî der ki: Hz.Ya'kub'a, İsrâîl adının verilmesi, onun yüce Allah için hicret ettiği vakit bir gece yürümesinden dolayıdır. Bundan dolayı ona "isrâîl" adı verilmiştir, yani: Yüce Allah'a geceleyin giden ve yürüyen, anlamındadır. Bu son açıklamaya göre ismin bir bölümü İbranice bir bölümü de Arapların söyleyişine uygun olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.”[70]
Taberî bu hususta şunları kaydetmektedir: “Allah’ın gece yolcusu olduğu için Yakup’a İsrail adı verildi.”[71] Tabbara ise İsrail kelimesini; “İsraîl; kul veya safvet yahut da insan yahut da göçmen manasına gelen (isra) ile, Allah manasına gelen (il)den meydana gelme bir isimdir. Bu duruma göre manası; Allah’ın kulu, Allah’ın safveti demek olur.“[72]  Şeklinde tanımlamaktadır. Süleyman Ateş ise; “İsrail, kelime itibariyle Allah’ın kulu manasına gelir. Hz. Yakub’un unvanıdır. Onun Allah’ın halis kulu olduğunu belirtir.”[73] Demektedir.
Muharref olmayan Tevrat’ta; Allah’ın mücessem hale getirilerek, Yakub ile güreştirilmesinin anlatılamayacağı gerçeğinden hareketle; Tevrat’taki muharref unsurların doğrularını beyan eden Kur’an-ı Kerim, tasdik ettiği ve kullandığı İsrail kelimesinin “Allah’ın kulu/Allah’ın safveti/Allah’ın seçkin kulu/Allah’ın güçlü kıldığı” manasında olan gerçek anlamını kastettiğini kabul etmemiz en doğru tavır olacaktır.
Bilindiği gibi Hz. İbrahim oğlunu kurban ederken onun oğlu Yakub da müjdelenmiştir. “O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik.”
[74]  Dolayısıyla Yakub’un İsrail lakabı “Allah’ın seçkin kulu” şeklinde mana verilmesi Yakub peygamberin hayat çizgisini en iyi anlamlandıran bir ifade olacağı kanaatindeyiz.

 
Hz. Yakub’un peygamberliği:
 
 

Kur’an-ı Kerim Hz. Yakub’un bir peygamber olduğunu beyan etmektedir. “Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbâta (torunlara), İsa'ya, Eyyûb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebûr'u verdik.”[75]  
Hz. Yakub tüm diğer resullerde olduğu gibi Allah’tan vahiy almıştır. “De ki: Biz, Allah a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.”[76]   “(Yakub) "Allahtarafından (vahiy ile) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim"[77]   “…Yakub içindeki bir dileği açığa vurmuş oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik.”[78]
Tevrat ise Hz. Yakub’un peygamberliği ve vahye muhatap oluşunu ayrıntılar halinde anlatmaktadır. Buna göre Yakub (a.s) Dayısı Laban’ın yanına giderken Kenan toprakları sınırlarında olan Beyt-El mevkiinde vahye muhatap olur. Tevrat’ta anlatılan meşhur merdiven rüyası bu olayı hikâye etmektedir: “Yakub Beer-Şeva'dan ayrılarak Harran'a doğru yola çıktı. Bir yere varıp orada geceledi, çünkü güneş batmıştı. Oradaki taşlardan birini alıp başının altına koyarak yattı. Düşte yeryüzüne bir merdiven dikildiğini, başının göklere eriştiğini gördü. Tanrı'nın melekleri merdivenden inip çıkıyorlardı.RAB yanı başında durup, "Atan İbrahim'in, İshak'ın Tanrısı RAB benim" dedi, "Üzerinde yattığın toprakları sana ve soyuna vereceğim. Yeryüzünün tozu kadar sayısız bir soya sahip olacaksın. Doğuya, batıya, kuzeye, güneye doğru yayılacaksınız. Yeryüzündeki bütün halklar senin ve soyunun aracılığıyla kutsanacak. Seninle birlikteyim. Gideceğin her yerde seni koruyacak ve bu topraklara geri getireceğim. Verdiğim sözü yerine getirinceye kadar senden ayrılmayacağım."[79]
Hz. Yakub, Kenan toprakları içerisindeki ve eski adı Luz olan bu mevkie “Beyt-El” “Allah’ın evi” ismini vererek orayı mabed yeri olarak, taşlarla nişanlar ve yoluna devam ederek dayısı Laban’ın yanına ulaşır.
Hz. Yakub’un vahiyle muhatap olduğu bu mevkide geçenler arasında onun resullükle görevlendirilmesi haricinde vaat edilmiş toprak “Kenan”ın da müjdesi verilmektedir. “İbrahim'e, İshak'a verdiğim toprakları sana da vereceğim ve senden sonra soyuna bağışlayacağım."[80] 
Bunun yanı sıra soyunun büyüyüp çoğalacağı müjdesini de almıştır. Nitekim Mısır’da yerleşen Yakub oğulları diğer ismiyle “İsrailoğulları”; Mısır yöneticisi Firavun’u bile korkutacak sayıda çoğaldığı yine Tevrat kaynaklarında belirtilmektedir. "Ve Mısır üzerine Yusuf'u bilmeyen bir kral çıktı. Ve kavmine dedi: İşte İsrailoğulları'nın kavmi bizden çok kuvvetlidir. Gelin, onlara karşı akıllıca davranalım, yoksa çoğalacaklar ve olur ki, cenk vuku bulunca, onlarda düşmanlarımızla birleşirler ve bize karşı cenk edip memleketten çıkarlar."[81] Tevrat’ın Tekvin kitabında, Mısır’dan çıkan İsrailoğullarının sayısını “603.550 kişi...”[82] olarak sayıldığını kaydetmektedir.
Bu rakam abartılı bir rakam olsa dahi; Mısır’a, Hz. Yusuf’un daveti ile Kenan diyarından hicret edenler sadece “Oğullarının karıları dışında Yakup'un soyundan gelen ve onunla birlikte Mısır'a gidenler toplam altmış altı kişiydi. Bunların hepsi Yakup'tan olmuştu. Yusuf’un Mısır'da doğan iki oğluyla birlikte Mısır'a göçen Yakup ailesi toplam yetmiş kişiydi.[83]  Kenan'dan hicret eden bu kadar az sayıda bir topluluğun ilerleyen süreçte, Mısır Firavununu korkutacak derecede çoğalması İsrailoğullarının, Mısır'da ne denli çoğaldığının bir göstergesi olarak fehmedilmelidir.
 
Hz. Yakub’un tebliğinin vasıfları:
 
Hz. Yakub peygamberliği esnasında, ataları Nuh, İbrahim, İsmail ve İshak’ta olduğu gibi tek İlah’a inanmaya ve ona ortak koşmadan kulluk etmeye davet eden biriydi. “Atalarım İbrahim, İshak ve Ya'kub'un dinine uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz.”[84] “O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir."[85]
Davetini, oğullarından başlayarak yapıyordu. Kur’an bu hususu şöyle belirtmektedir: “Yakub da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. O halde sadece Müslümanlar olarak ölünüz (dedi). (Yakub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? Demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.”[86] 
Hz. Yakub, İslam’ı yaymak için ataları ve kendisine vaat edilmiş toprak olan “Kenan”ı bırakıp, Mısır diyarına gitmiş ve orada tevhid mücadelesi vermiştir. “İsrail Mısır'da Goşen bölgesine yerleşti. Orada mülk sahibi oldular, çoğalıp arttılar.”[87] Nitekim bu amaçla Mısır’a hicret eden ve orada yerleşen Yakub’un(a.s), Mısır firavun’u ile diyalogları yine Tevrat metinlerinde yer almaktadır. “Yusuf babası Yakup'u getirip Firavun'un huzuruna çıkardı. Yakup Firavun'u kutsadı. Firavun, Yakup'a, "Kaç yaşındasın?" diye sordu… Sonra Firavun'u kutsayıp huzurundan ayrıldı.”[88]
“Kur’an’da ayrıca onun Salih kullardan olduğu…Allah’ın güçlü ve basiretli kulları arasında yer aldığı bildirilir.”[89]“Ona (İbrahim'e), İshak'ı ve fazladan bir bağış olmak üzere Ya'kub'u lütfettik; herbirini sâlih insanlar yaptık.”[90]  “Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Ya'kub'u da an.”[91]
Böylece Allah, Hz. Yakub’un ve oğlu Yusuf peygamberin, tevhidi gayret ve çabalarını mükâfatlandırarak, İsrailoğullarının, Mısır’da; Allah’a itaatten yüz çevirinceye kadar barınmalarını ve mülk sahibi olmalarını takdir etmiştir.
 
Hz. Yakub’un çocukları ile imtihanı:
 
Yakub peygamberin, Kur’an-ı Kerim ve Tevrat’ta yer alan kıssalarının önemli özelliği onun evlatları ile olan ilişkilerinin ağırlıklı olarak işlenmesidir.
Yakub peygamber kıssası, Hz. Ya'kub'un, ikisi hür ikisi cariye, dört hanımından olan çocuklarının yetişmesi ve eğitimleri ve onların başlarından geçenleri konu almaktadır. Bu olgu, her iki kitapta yer alan kıssaların başlıca ve ortak konusunu teşkil etmektedir.
Kur’an-ı Kerim, Tevrat’taki kıssada yer alan, Yakub’un oğulları ve kızı ile ilgili birtakım olaylara, yer vermez. Buna mukabil Kur’an ve Tevrat, Yakub’un oğullarından Yusuf ve diğer oğulları arasında geçen olayları değişik metinlerde de olsa yakın muhtevada anlatırlar.
Bu aşamada biz, Kur'an'da, Yusuf peygamber kıssası olarak bağımsız işlenen bölümde geçenler ile ilgili olarak bu olayları baba Yakub’un açısından pedagojik anlamda değerlendirmeye çalışarak verilen mesajları anlamaya çalışacağız.
 
a- Hz. Yakub’un sevgi hususunda çocukları arasında ayrım yapması:
Hz. Yakub’un dört karısından biri olan dayısının ufak kızı Rahel, aslında onun Paddan-Aram’da iken evlenmek istediği ve bunun için dayısı ile yedi yıl çalışma karşılığı anlaştığı Tevrat metinlerinde kayıtlıdır. Gelişen olaylar sonucu ilk olarak dayısının ufak kızı Lea ile evlenmek zorunda kalan Yakub(a.s); arzu ettiği Rahel’le sonradan evlenmesine ve çok arzu etmesine rağmen uzun süre Rahel’den çocuğu olmamıştır. Tevrat bu vakıayı şöyle anlatır: “Tanrı Rahel'i anımsadı, onun duasını işiterek çocuk sahibi olmasını sağladı. Rahel hamile kaldı ve bir oğlan doğurdu. "Tanrı utancımı kaldırdı. RAB bana bir oğul daha versin!" diyerek çocuğa Yusuf adını verdi.”[92] Paddan-Aram’da doğan Yusuf’tan sonra “Kenan”a dönerken son çocuğu ve Yusuf’la aynı anadan olan Bünyamin doğar. “Ama Rahel ölmek üzereydi. Can verirken oğlunun adını Ben-Oni koydu. Babası ise oğlana Benyamin adını verdi.”
Bu yüzden çok sevdiği Rahel’den doğan çocuklara karşı duyduğu sevgi, diğer hanımlarından doğan çocuklarına olan sevgisinden ağır basmaktadır. Kur’an bu durumu şöyle beyan eder: Dediler ki: Yusufla kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.”[93]
Kur’an, Yakub’un(a.s) çocukları ağzından, onun çocuklarının yetişmesinde yaptığı hatayı beyan etmektedir. Bu hata aynı zamanda Kur’an’daki kıssa yoluyla kıyamete dek tüm Müslümanlara, çocuklarının yetiştirilmesinde ibret alınması gereken bir örneklik olarak sunulmaktadır.
Kabul edilmelidir ki, kardeş öldürmeye kastetmeye kadar varacak olan bu yanlışın Yakub kıssası yoluyla mesaj olarak sunulması, hem tarihi olarak Yakub’un(a.s) çocukları ile imtihanını gündem ederken hem de Kur’an muhataplarının bundan ders alması istenmektedir.
Kur’an’ın beyan ettiği mücmel Yakub kıssasında, Tarih, coğrafya ve biyografiye önem vermeyerek, Yakub kıssasının vermek istediği mesajları iletecek bölümlerini fragman olarak aktarmasının nedeni de budur. Mufassal malumat zaten Tevrat’ta vardır. Nitekim bu satırlardan önce biz bu işlemi yaparak sizlere sunduk. Mufassallaştırma olmadan da sadece Kur’an ayetlerinin sunduğu kadarı ile ders almak mümkündür ancak realitenin önüne geçmekte mümkün değildir. Bu konuyu biraz açalım.
Kur’an’ın, Yakub kıssası ile ilgili ayetleri nazil olurken hem Tevrat ve hem de İncil gibi Kur’an öncesi inen aynı muhtevalı kitaplar ve onların içeriğinde, Kur'an'da da anlatılan benzer muhtevalı kıssalar mevcuttu. Bundan dolayı Kur'an, Tevrat ve İncil'de yer alan kıssaları aynen veya onlar gibi detaylı anlatmamaktadır. Onun için Yakup peygamberin şeceresi, çocuklarının sayısı, anneleri ayrı olan çocukları v.s gibi detayları tasdik ederek aynen vermektedir.
Kur’an, Tevrat ve İncil'de yer alan kıssalardan, onların mesaja –tevhid ve hidayete- müteallik sapmalarını düzelterek, mücmel olarak vermektedir. Yani Kur'an nazil olurken mevcut Tevrat ve İncil kıssalarını tamamıyla neshetmemektedir. Onlardaki detaylı anlatımdaki muharref unsurları beyan ederek tahriften arındırmaktadır.
İlk dönem Kur'an muhataplarına ve kıyamete kadar her dönem mutataplara düşen ise Kur'an'ın bu mücmel anlatımları doğrultusunda Tevrat ve İncil kıssalarındaki benzeşen ve farklı hususları Kur'an perspektifinde olumlu ve olumsuz açıdan içselleştirmeleridir.
Bunu şöyle ifade edebiliriz; Hz. Muhammed dönemi bir Yahudi ve Hıristiyan, sahip olduğu kıssalar hakkındaki Tevrat kaynaklı muharref bilgilerini, yeni gelen vahiy Kur'an tarafından mücmel olarak sapma noktalarında yapılan açıklamalarını itibara alarak düzeltecektir. Yani belleğinde olan Tevrat ve İncil kaynaklı kıssanın tüm içeriğini silmemiş, dolayısıyla yeni bir kıssa muhteviyatına inanması gerekmemiştir. Yalnızca bilgisinde olan Tevrat ve İncil kaynaklı kıssa malumatındaki muharref yanları, Kur'an'ın temas ettiği şekilde düzeltmesi gerekmiştir. Bunun için sahabenin, sonradan Müslüman olan Yahudi âlimlerinden olan Ka'bu'l Ahbar'a, kıssalar hakkında müracaatı vardır. Bu yüzden hadis külliyatında Ka'bu'l Ahbar'a rivayetleri yer almaktadır. "Ka'b'ın güvenilirliği ve kişiliğiyle ilgili tartışmalar günümüze kadar gelmiştir. Aralarında Hazreti Ömer (ra) gibi büyük sahabelerin kendisinden istifade ettiği, öğüt ve tavsiyelerinden yararlandığı şeklindeki rivayetlerin yanında; naklettiği şeylerden vazgeçmediği takdirde, Medine dışına sürülmekle tehdit edildiği de ifade edilmektedir. İbn Mesud, rivayetlerinde yer verdiği bazı hususlardan dolayı Ka'b'ı eleştirmiştir. Diğer taraftan Ebu Derda'nın görüşünü nakleden İbn Hibban ise bilgili bir âlim olduğu, geniş bilgisi konusunda ittifak bulunduğuna yer vermektedir. Ayrıca, biyografisi üzerinde çalışma yapan Zehebi, engin bilgi ve dindar kişiliğine vurgu yaparken, Ka'b'ı yalanlayıcı her hangi bir beyana yer vermemiştir. Bunların dışında başka müellifler de kendi eserlerinde Ka'b'a geniş yer vermekle, ona büyük önem ve değer verdiklerini göstermişlerdir."[94]
Ancak altını çizmemiz gereken bir husus vardır. Kıssaların mufassallaştırmasındaki ölçünün belirlenememesi ve İslami ilimlerin tedvini dönemdeki usul yanlışlıkları kıssalarda "İsrailiyat" denen olumsuzluğu doğurmuştur.
 Bunun yanı sıra geçmişte olduğu gibi günümüzde ve gelecekte yaşayacak Kur’an muhatapları; Yahudilik, Hıristiyanlık ve ilk dönem oluşturulan İslam kültüründe yer alan, Yakub veya diğer kıssalarla ilgili bilgilerle yüklüdürler ya da bir şekilde karşılaşacaklardır. Kur'an muhataplarının yapması gereken Kur'an kıssaları ve onun doğrultusundaki Tevrat, İncil ve kültürel muhtevayı değerlendirerek kıssaları mufassallaştırarak onlardan geniş açıdan dersler çıkarmalarıdır.
Bu metod sayesinde, Kur’an kıssalarını daha detaylı anlamanın yanında, diğer kutsal kitapların ve resullerin aynı doğrultuda indiği bilgisini sunulmaktadır. Böylece Hz. Âdem'den, Hz. Muhammed'e kadar süren İslam dini ve bu dinin son kitabı Kur’an’a ve peygamberine iman tekid edilmekte hem de geçmiş kutsal kitaplardaki sonradan oluşturulan muharref yapının daha iyi görülerek, Kur’an’ın son kitap olarak nuzülü ve önemi daha güzel bir şekilde içselleştirilmektedir.
 
b- Hz. Yakub’un çocukları hakkında tedbiri:
Oğlu Yusuf’un rüyasına istinaden peygamberi bilgisi ile olayların derununu algılamasına rağmen, tedbir aldığını gözlemlemekteyiz. “Dediler ki: "Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun! Oysa ki biz onun iyiliğini istemekteyiz.
Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin), oynasın. Biz onu mutlaka koruruz." (Babaları) dedi ki: Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım.”
[95]
Oğullarının Yusuf’a karşı tuzaklarına tedbir alan yine de olayların gidişatının Allah’ın elinde olduğunu bilerek olayların akışına uyan Yakub peygamber benzeri bir tedbiri tüm oğulları için Mısır’a tekrar gidişlerinde göstermelerini ister. “Sonra şöyle dedi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah'tan başkasının değildir.”[96]
 
c- Hz. Yakub’un sabır ve tevekkülü:
Yakub peygamber tedbir almasına rağmen gelişen olaylara karşı Allah’a şikâyetçi veya gidişata isyankâr değil, sabır ve tevekkül sahibidir.“Gömleğinin üstünde sahte bir kan ile geldiler. (Yakub) dedi ki: Bilakis nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız karşısında (bana) yardım edecek olan, ancak Allah'tır.”[97]    “Ya'kub dedi ki: Daha önce kardeşi (Yusuf) hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim! Allah en hayırlı koruyucudur. O, acıyanların en merhametlisidir.”[98]“(Yakub)dedi ki: "Hayır, nefisleriniz sizi (böyle) bir işe sürükledi. (Bana düşen) artık, güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir."[99] “(Yakub:) Ben sadece gam ve kederimi Allah'a arz ediyorum. Ve ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından (vahiy ile) biliyorum, dedi. Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini iyice araştırın, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.”[100]
Kur’an’da beyan edilen Yakub ve Yusuf kıssalarının bu ortak mesajları, aynı zamanda tarihi olayları anlatıyor olmuş olsa da Kur’an bu kısma yüzeysel değinip, sadece mesajlarına yönelik mücmel kısımlardaki fesahat, belagat ve icazatı ile muhataplarını ikaz etmektedir. Kur’an’a göre; kıssa’nın tarihi, yeri, zamanı, kişileri önemli değil, verdiği mesajları asıldır ve kıyamete kadar bakidir.
“Kur’an Ahdi Atik’te söz konusu edilen ve Yakup oğullarının Goshen topraklarına nasıl yerleştikleri, orada nasıl büyük mülkler edindikleri gibi ayrıntıları bir kenara bırakır. Çünkü İsrailoğullarının tarihini anlatmak onun meselesi değildir. Onun ilgilendiği husus, geçmiş nesillerin manevi amelleri, ahlaki öğretileri ve hayat biçimleridir. Yani bir bütün olarak milletin hayatını etkileyen ve onun kaderini biçimlendiren faktörlerdir, onu ilgilendiren, İbrahim’in zürriyetinden olan, Yakup, belirli bir hayat biçiminin numunesi olan ve halkının maddi ve manevi durumunu iyileştirmeyi düşünen Yusuf’a oranla, Kur’an’da ikinci planda yer tutar.”[101]
Yakub peygamberi diğer İsrailoğulları peygamberlerinden ayıran özellik İsrailoğulları peygamberlerinin içinden çıktığı etnik toplumun çekirdeğinin oluşmasını sağlayan kişiliğidir. Yahudilik, Hz. İbrahim ile başlattığı tarihini Hz. İshak ile ayrı bir etnik kola ayırır. İşte bu kolun başlangıcında İshak’ın oğlu Hz. Yakub vardır. Hz. Yakub’tan itibaren Yahudilik, kendisini diğer insanlara karşı, seçkin etnik-dini bir yapı olarak nitelemeye başlar.
Bu olgu Hz. Yakub’un, İsrail lakabına dayanan bir tanımlamayla belli bir süreç İsrailoğulları olarak sürer. Bir dönem sonra Hz. Yakub’un oğlu ve İsrailoğulları kollarından Yahuda’ya izafeten Yahudi ismini alır.
Hz. Yakub’un soyundaki bu bereket, onun dedesi İbrahim’e; babası İshak ile birlikte müjdelenmesinden bellidir. “Vemreetuhu kâimetun fe dahıket fe beşşernâhâ bi ishâka ve min verâi ishâka ya'kûb.” “İbrahim’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakûb’u.[102]
Dolayısıyla İsrailoğulları da önem kazanmaktadır. Çünkü bu nüvenin çoğalmasıyla birlikte onların içerisinden nice muvahhidler ve resuller çıkmış ve kitaplar inmiştir. Bu yüzden Yakub ve Yakub’un oğulları, yani İsrailoğulları da Cenab-ı Hakk’ın terbiyesinden birlikte geçmişler ve sınanmışlardır. Kur’an-ı Kerim’deki Yakub ve Yusuf kıssaları bu olguyu Kur’an muhataplarına Tevrat'a göre mücmel nitelikte tevhid ve hidayet içeriğiyle mesajlar yüklü olarak anlatmaktadır.
 
Yakub’un(a.s) ölümü:
 
Tevrat, Hz. Yakub’un yaşamının “...toplam yüz kırk yedi yıl sürdü”[103]ğünü belirtmektedir.Hz. Yakub, bu uzun yaşamının Kenan’da geçen kısmını “Gurbet yıllarım yüz otuz yılı buldu" diye Firavuna anlatmaktadır.[104] Mısır’da, Yusuf peygamberin yanındaki hicreti “17 yıl”[105] sürmüştür.
Kur’an-ı Kerim, Hz. Yakub’un, Mısır hicreti ve ikametine şu ayetinde değinmektedir. “(Yakub ve hanımı)Yusuf’un yanına girdikleri zaman, ana-babasını kucakladı, "Güven içinde Allah'ın iradesiyle Mısır'a girin!" dedi.”[106]
Yakub’un(a.s) Mısır yaşamında öleceği günler yaklaştığında tüm oğullarını yanına toplayarak onlara son nasihatlerini yapar. Tevrat’ bu nasihatleri uzun bir metin olarak aktarmaktadır. Tevrat’ın, Tekvin kitabında yer alanYakup oğullarını çağırarak, "Yanıma toplanın" dedi, "Gelecekte size neler olacağını anlatayım. "Yakupoğulları, toplanın ve dinleyin, Babanız İsrail'e kulak verin.”[107] Diye başlayan konuşmasında Yakub peygamber oğullarına yaptığı nasihatlerinde, İsrailoğulları sıbtlarını oluşturan oğullarının gelecekteki keyfiyetleri ve özellikleri anlatılmaktadır.
Oysa Kur’an-ı Kerim’de yer alan aynı konuşmadaki nasihatte ise İsrailoğulları etnik ve diğer vasıflarından asla bahsedilmemektedir. "Mısırlıların türlü türlü putlara taptıklarını gören Hz. Yakup, onların içinde yaşayacak olan oğullarına, daha önce yaptığı çeşitli tavsiye ve uyarılara titizlikle uyulmasını ve kendisinden sonra da dinin elden bırakılmamasını hatırlatmak için, aynı vasiyeti son nefesinde bile oğullarına bir kere daha hatırlatmak gereğini duymuştu."[108]
 Kur’an’da yer alan Yakub’un bu son nasihati ve aynı zamanda vasiyeti tamamen tevhidi bir metin olarak ve gelecekteki tüm muhatap toplumlara mesaj niteliğinde verilmektedir. “Ve vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve ya’kûb(ya’kûbu), yâ beniyye innallâhestafâ lekumud dîne fe lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn” “İbrahim, bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: “Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün” dedi.”
Em kuntum şuhedâe iz hadara ya’kûbel mevtu, iz kâle li benîhi mâ ta’budûne min ba’dî kâlû na’budu ilâheke ve ilâhe âbâike ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ilâhen vâhidâ(vahiden) ve nahnu lehu muslimûn” “Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?[109]
Yakub kıssasının, Kur’an ve Tevrat’ta yer alan anlatımları her iki kitap arasındaki kıssalara yaklaşımı da sergilemektedir. Tevrat, Yakub’un(a.s) son anlarına biyografik, tarihi, coğrafik açılardan yaklaşırken; Kur’an tamamen tevhidi yani akidevi açıdan yaklaşmaktadır. Tevrat, İsrailoğulları ve onların beşeri vasıflarını ön plana alırken; Kur’an, Yakub ve oğullarının inanç temalarını gündem etmekte ve kıyamete kadar tüm insanlara örneklik kılmaktadır.
Hz. Yakub yaşamının sonlarında, öldüğü zaman “Kenan” diyarında ataları ile gömülmesini vasiyet eder. “Yakup oğullarına şu buyrukları verdi: "Ben ölmek, halkıma kavuşmak üzereyim. Beni Kenan ülkesinde atalarımın yanına, Mamre yakınlarında Hititli Efron'un tarlasındaki mağaraya, Makpela Tarlası'ndaki mağaraya gömün.”[110]Yakup oğullarına verdiği buyrukları bitirince, ayaklarını yatağın içine çekti, son soluğunu vererek halkına kavuştu.[111]
Yakub’un (a.s) bu vasiyeti üzerine İsrailoğulları babalarını “Kenan” diyarında bu günkü El-Halil adı verilen Hebron şehrindeki, Makpela mağarasının bulunduğu mevkide; dedesi İbrahim, babası İshak, babaannesi Sare, annesi Rebeka ve karısı Lea’nın’nın mezarları yanına gömerler.[112]
 
Ya'kub kıssası geneli hakkında bir değerlendirme:
 
            Bilhassa Tevrat 'ta yer alan Ya'kub kıssası baz alındığında Ya'kub peygamberin resullüğünün büyük bölümünün çocukları ile ilişkileri biçiminde aktarıldığını görmekteyiz. Yani Ya'kub kıssası ve buna bağlı olarak Yusuf kıssası; gerek Kur'an gerek Tevrat metinlerindeki anlatımlarında; ebeveyn-çocuk ve kardeşler arası, aile içi ilişkileri gündem etmektedir.
            Kardeşler arası çatışmanın, Hz. Âdem zamanında, onun oğulları Habil-Kabil'le başlamış olduğu her iki kitapta[113] da kıssa edilirken; bu olgunun ilânihaye süreceği Ya'kub ve Yusuf kıssalarında beyan edilmektedir.
Âdem'in çocuklarının, Allah'a sundukları kurban'ın sonuçlarının manevi menfaatleşmedeki değerlendirmeler yüzünden oluşan nefret ve birbirlerini katletmeleri vakıası anlatımı; Hz. İshak'ın çocukları, Ya'kub ve Esav ikiz kardeşler arasında ana karnında başlayan bir çatışmanın öyküsü olarak devam eder.
Doğumları sonrası yetişme çağlarındaki menfaat çatışmaları ve anne- babalarının bu çatışmalardaki davranışları kıssa edilerek pedagojik anlatımlar halinde sürer. Ya'kub'un çocukları arasında oluşan nefret ve onun uzantısı öldürme kastı ile yapılanlar ve bundan sonraki pişmanlığa doğru giden süreç sanki Habil- Kabil kıssasının geniş bir açılımıdır.
Dolayısıyla Ya'kub kıssası pedagojik bir okuma ile Âdem ve Habil-Kabil kıssalarıyla birlikte okunarak bir arada fehmedilerek dersler çıkarılmalıdır.
 
Sonuç:
 
·        Yakub peygamber, Ulul’l-Azm peygamberler olarak vasıflandırılan, Hz. İbrahim ile Hz. Musa ve onların hitap ettikleri “Kenan” ve “Mısır” toplumları arasında biyografik, tarihi ve coğrafik geçişi sağlayan resullerden birisidir.
·        Yakub(a.s), Hz. İbrahim’in “İbranî” vasıflı toplumunu, Hz. Musa ile Harun’un içinden yetiştiği Mısır’daki “İsrailoğulları” toplumuna dönüştüren bir resul olarak çok önemli bir kavşak noktasındadır.
·        Dinler tarihinde bir realite olan ve önce İsrailoğulları daha sonra Yahudi olarak adlandırılan, etnik-dini kavmin oluşumunun kodlarının iyi anlaşılabilmesi için Yakub peygamberin kıssası ve hayatının iyi bir şekilde idrak edilmesi gerekmektedir.
·        Kur’an ve Tevrat’ta yer alan Yakub kıssası, benzer muhtevada iseler de Tevrat kıssası; Hz. Yakub ve oğullarını etnik bir temele oturtturarak daha sonraki süreç içerisinde yapısallaşacak olan ırkçı yaklaşımın ürünü etnik-dini “İsrailoğulları” temasını anlatmak ve kutsallaştırmaktadır.
·        Kur’an-ı Kerim ise Yakub peygamberin kıssasından mücmel/öz olarak ve sadece tevhid inancı perspektifinde anlatımlarda bulunmaktadır. Kur’an’ın mücmel Yakub kıssasında, diğer Kur’an kıssalarında olduğu gibi Tarih, coğrafya ve biyografiye önem vermeyerek, Yakub kıssasının mesajını iletecek bölümleri, fragmanlar/parçalar halinde aktarır.
·        Kur’an, Yakub peygamber kıssasından mücmel olarak bahsederken aynı zamanda onun hayatına dair detay malumat için referans alınabilecek kaynağın yine Tevrat olabileceğini ihsas etmektedir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’deki, Yakub kıssasının daha kapsamlı anlaşılması açısından mufassallaştırılmasında bir metot olarak Tevrat’a başvurulmasında sakınca olmadığı gibi; her iki kitap arasındaki mukayeseden Tevhidi noktalar ayrıştırıldığında Tevrat’ın muharref yapısı daha iyi müşahede ve idrak edilebilecektir. Bu da ayrı bir ders alma unsuru olacaktır.
·        Kur’an, Yakub kıssasında Yakub’u(a.s) ve oğullarını anlatırken, onların etnik yapısına değil, inanç temasına -İslam- dikkat çekmektedir. Böylece Kur’an’ın nüzul sürecindeki Yahudilerde bulunan olumsuz etnik ve dini –Yahudilik- anlayışını kırarak, İslam çizgisinde gelen Arap kökenli Hz. Muhammed’e ve onun getirdiği vahye temayül edilmesini sağlamaya çalışmaktadır. Bu aynı zamanda Yakub kıssasının nazil olmasının asli gayesidir.
·        Hz. Yakub peygamberliği esnasında, ataları Nuh, İbrahim, İsmail ve İshak’ta olduğu gibi tek İlah’a inanmaya ve ona ortak koşmadan kulluk etmeye davet eden bir resuldü. Dolayısıyla Yakub kıssası anlatımları ile; Hz. Muhammed’in ve Kur’an’ın da, geçmişteki İsrailoğulları soyundan aynı resullerin ve getirdiği vahyin devamı olan bir resul ve kitap olduğunu beyan etmektedir. Böylece Kur’an’ın nuzül süreci Yahudilerini Hz. Muhammed’e ve getirdiği vahye inanmaya davet etmektedir.
·        Yakub peygamberin, Kur’an-ı Kerim ve Tevrat’ta yer alan kıssalarının önemli özelliği onun evlatları ile olan ilişkilerinin ağırlıklı olarak işlenmesidir. Nitekim Yakub peygamberin, oğulları arasında yaptığı ayrımcılığın, oğulları arasında kardeş öldürmeye kastetmeye kadar varacak çok büyük bir yanlışa neden olduğu, Yakub kıssası yoluyla mesaj olarak sunulması, hem tarihi olarak Yakub’un(a.s) çocukları ile imtihanını gündem ederken hem de Kur’an muhataplarının bundan ders alması istenmektedir. Bilindiği gibi Âdem’in(a.s) çocukları arasındaki çekişme, kardeş katline kadar varmıştı. Her iki kıssanın birlikte tefekkür edilerek dersler çıkarılması, ebeveyn-çocuk ilişkileri, birey ve yaratıcı arasındaki kulluğun mahiyeti gibi konuların idraki açısından önemli bir işlev olacaktır.






Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
 
 



Dipnotlar:


[1] 2/Bakara/133.
[2] 3Ali-İmran/93.
[3] 4/Nisa/163. 
[4] 6/Enam/84.
[5] 11/Hud/71.
[6] 6/Enam/84.
[7] 2/Bakara/140. 
[8] 2/Bakara/133.
[9] http://www.yeniyorumlar.org/turkce/4.sayi/Hz.ishak_ismail.htm
[10] 6/Enam/84.
[11] 11/Hud/71.
[12] 21/Enbiya/72
[13] 14/İbrahim/39.
[14] Yüce Kur’an’ın çağdaş tefsiri; Süleyman Ateş, c.I, s.243.
[15]  6 /Enam/ 84-86.
[16] Kur’an Mesajı, Muhammed Esed, c.I, s.242.
[17] Kur’an yolu Türkçe meal ve tefsiri; D.İ.B, C.I, s.215.
[18] Tevrat/ Tekvin/ Bab 25/20.
[19] Tevrat/ Tekvin/ Bab 25/24-26.
[20] Tevrat/ Tekvin/ Bab 16/11.
[21] Tevrat/ Tekvin/ Bab 17/19.
[22] Kur’an’da peygamberler ve peygamberimiz; Afif Abdülfettah Tabbâra., s.182.
[23] Tarih el-ümem ve’l-mülûk; milletler ve Hükümdarlar tarihi, Taberî, c.I, s435.
[24] Tevrat/ Tekvin/ Bab 25/30-33.
[25]Tevrat/ Tekvin/ Bab 25/15-30.
[26] Tevrat/ Tekvin/ Bab 25/41-45.
[27] Tevrat/ Tekvin/ Bab 29/32.
[28] Tevrat/ Tekvin/ Bab 30/23-24.
[29] 29/Ankebut/27; 21/Enbiya/72.
[30] 40/Mümin/15.
[31] 6/Enam/88.
[32] Tefhim’ül Kur’an tercümesi; Mevdudi, c.3, s.325.
[33] Tevrat/ Tekvin/ Bab 28/1-2.
[34] Tevrat/ Tekvin/ Bab 27/42-43.
[35] Tevrat/ Tekvin/ Bab 31/38.
[36] Tevrat/ Tekvin/ Bab 29/16.
[37] Tevrat/ Tekvin/ Bab 35/23-26
[38] 4/Nisa/23
[39] Tevrat/Tekvin/ Bab 18/18.
[40] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c.V, s.100;Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, c.II, s.554.
[41]Tevrat/Tekvin/ Bab 30/4.
[42] Tevrat/Tekvin/ Bab 30/9.
[43] A.g.e; Taberî, c.I, s438.
[44] Tevrat/Tekvin/ Bab 32/22.
[45] 12/Yusuf/5. 
[46] 12/Yusuf/7. 
[47] 12/Yusuf/4. 
[48] Tevrat/ Tekvin/ Bab 35/23-26.
[49] 3/Ali-imran/84.
[50] 2/Bakara/136; 2/Bakara/140.
[51] 7/Araf/160.
[52] Kur’an’da peygamberler ve peygamberimiz; Abdülfettah Tabbara, s.183.
[53] el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an; İmam Kurtubi, c. II,s.358-359.
[54]A.g.e; Süleyman Ateş, c.I, s.246.
[55] Tevrat;Tekvin/ Bab49/1-28.
[56] Tevrat;Tekvin/ Bab37/35.
[57] Tevrat;Tekvin/ Bab34/1-31.
[58] Tevrat/Tekvin/ Bab 46/15.
[59] Yahudi kaynaklarına göre Tevrat; Baki Adam, s.232.
[60] http://www.yeniyorumlar.org/turkce/4.sayi/Hz.ishak_ismail.htm.
[61] A.g.e; İmam Kurtubi, c. II,s. 359.
[62] Yahudiliğin Hıristiyanlığa ve İslam’a bakışı; Baki Adam, Dinler tarihi araştırmaları derneği yayınları I.
[63] Tevrat;Tekvin/ Bab32/24-32.
[64] Kur’an yolu Türkçe meal ve tefsir; D.İB, c.I, s.112.
[65] 7/Araf/160.
[66] 3/Al-i İmran/93.
[67] 19/Meryem/58.
[68] Kur’an yolu Türkçe meal ve tefsir; D.İB, c.I, s.215.
[69] Tefhimu’l Kur’an; Mevdudi, c.I, s.69.
[70] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c. II, s.7-8.
[71] A.g.e; Taberî, c.I, s441.
[72] A.g.e; Abdülfettah Tabbara, s.182-183.
[73] A.g.e; Süleyman Ateş, c.I, s.153.
[74] 11/Hud/71.
[75] 4/Nisa/163. 
[76] 3/Al-i İmran/84; 2/Bakara/136.
[77] 12/Yusuf/96
[78] 12/Yusuf/68
[79] Tevrat/ Tekvin/ Bab 28/10-11.
[80] Tevrat; Çıkış, 35/12
[81] Tevrat; Çıkış, 1/8–10
[82] Tevrat/Sayılar/ Bab 1/46.
[83] Tevrat/ Tekvin/ Bab 46/26-27.
[84] 12/Yusuf/38
[85] 12/Yusuf/83
[86] 2/Nisa/132-133. 
[87] Tevrat/ Tekvin / Bab47/27.
[88] Tevrat/ Tekvin / Bab47/7-10.
[89] A.g.e; D.İB, c.I, s.215.
[90] 21/Enbiya/72
[91] 38/Sad/45
[92] Tevrat/Tekvin/ Bab30/22-24
[93] 12/Yusuf/8
[94] M. Yaşar Kandemir; "Kâ'b el-Abhâr", TDVİA. 24. C. s. 2.
[95] 12/Yusuf/11-13
[96] 12/Yusuf/67
[97] 12/Yusuf/18
[98] 12/Yusuf/64
[99] 12/Yusuf/83
[100] 12/Yusuf/86-87
[101] Kur’an’da tarih kavramı; Mazharuddin Sıddıkî, S.109
[102]11/Hud/71
[103] Tevrat/Tekvin/ Bab47/28
[104] Tevrat/Tekvin/ Bab49/9
[105] Tevrat/Tekvin/ Bab47/28
[106] 12/Yusuf/99
[107] Tevrat/ Tekvin / Bab49/1-2.
[108] Kur’an’da Peygamberlerin Baba Oğul İlişkileri; Murat Kayacan, Haksöz Dergisi - Sayı: 162 - Eylül 04
[109] 2/Bakara/133.
[110] Tevrat/Tekvin/ Bab49/29-30.
[111] Tevrat/Tekvin/ Bab49/33.
[112] Tevrat/Tekvin/ Bab49/31; Tevrat/Sayılar/ Bab50/12-13
[113] Tevrat/Tekvin/ Bab4/1-16; 5/Maide/27-32.
 

     CENGİZ DUMAN

        ARAŞTIRMACI -
                  YAZAR


B
İRİNCİ BASKISI, 2011, İKİNCİ BASKISI
 
2015 YILINDA EKİN YAYINLARI TARAFINDAN
YAYINLANAN, KUR’ÂNKISSALARININ TARİHSELLİĞİ;
2013 YILINDA PINAR 
YAYINLARI TARAFINDAN YAYINLANAN,
KUR’ÂN 
PERSPEKTİFİNDEN ÜÇ KRAL İKİ PEYGAMBER;
2015 YILINDA SÜLEYMANİYE VAKFI YAYINLARI
TARAFINDAN YAYINLANAN,   KUR’ÂN PERSPEKTİFİNDEN
 ZÜLKARNEYN VE YE’CÛC ME’CÛC, İSİMLİ ÜÇ KİTABIN
YANISIRA; İNTERNET ORTAMI ÜZERİNDEN YAYINLANAN
 “DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL” VE
 “MECUSİLİK/ZERDÜŞTLÜK DİNİ” İSİMLİ İKİ E-KİTAB’LARIN
YAZARIDIR. KUR’ÂN-I KERÎM KONULARI, KUR’ÂN KISSALARI
 VE TEVRÂT - İNCÎL KISSALARI BAĞLAMI ÜZERİNDEKİ ÇOK
 YÖNLÜ ARAŞTIRMALARI, TÜRKİYE’DEKİ ÖNDE GELEN
İSLÂMİ DERGİLER VE İNTERNET ÜZERİNDEKİ ÇEŞİTLİ
İSLÂMİ WEB SİTELERİNDE HALEN YAYINLANMAKTADIR.
AYNI ZAMANDA “WWW.KURANKİSSALARİ.COM“ VE
 “WWW.KURANKİSSALARİ.TR.GG” WEB SİTELERİ
MODERATÖRLÜĞÜNÜ SÜRDÜRMEKTEDİR.
 
* KİTAP *  




*E-KİTAP*


 
 
 
DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol