HZ. SÂRA

HZ. SÂRA / SÂRE BİYOGRAFİSİ *
 
 


 
Giriş
 
 
Ülül-Azm[1] peygamberlerden biri olan Hz. İbrâhîm’in biyografisi incelendiğinde iki eşinden ve onların davranışlarından önemle bahsedildiğini görmekteyiz. “Allah Teâlâ İbrâhîm’e; imanlı, ihlâslı ve sabırlı iki eş lütfetti. Birisi, İbrâhîm’in misafirlerine ikram ve iltifat etmede ve onların hizmetini yapmada ömrünün sonuna kadar sabırla devam etti. Diğeri de İbrâhîm, oğlu ile kendisini ekin bitmeyen, çorak bir vadide terk etmesine rağmen sabretti.”[2]
 
Hz. İbrâhîm’in vefakâr ve sebatkâr eşlerinden ilki olan Hz. Sâra/Sâre’nin, Kur’ân’ı Kerîm’de anlatılan önemli vasıflarından biri, Meleklerin kendisi ile muhaveresi ve Meleklerin ona bildirdiği, yaşlı ve kısır bir kadınken mucize bir doğum yapmasıdır.
 
Hz. Sâra’nın bu önemli vakıadan sonra gelişen tarihsel kronolojisinde; zaten bir peygamber eşiyken, süreç içerisinde aynı zamanda peygamberler annesi ve daha sonraki devam eden soy silsilesinde tayin edilen diğer peygamberlerin de büyük anneleri olarak büyük bir kutsiyet kazanmış olmasıdır.
 
Hz. Sâra’nın, Tevrât ve Kur’ân’da bahsedilen vasıfları ve yaşamının diğer özellikleri ayrıntılı olarak incelenerek, ortaya çıkarılan/çıkarılacak davranışlarından olumlu (Hz. İbrâhim’e hem eş hem onun resûllüğüne ittiba eden mümine olması vb. gibi) ve olumsuz (mesela Hz. Hâcer ile aralarındaki çekişmeler vb. gibi) anlamda dersler öğüt ve ibretler alınmalıdır.
 
Onun konumunun, yani resûl eşi olması ve mümine ‘kadın kişiliği’nin nasıl olması örnekliği açısından önemli bir vakıadır kanaatindeyiz.
 
 
Sâra/Sâre ismi ve hayatı hakkındaki temel kaynaklar:
 
 
Kur’ân-ı Kerîm'de, Hz. İbrâhîm'in ilk karısı Sâra/Sâre’nin isminden bahsedilmemektedir. “Sâre ile ilgili sınırlı bilgi verilmiştir. Hatta Sâre’nin hayatından sadece bir günde yaşadığı bir olay bildirilmiştir.”[3]
 
Kitabı Mukaddes’in Tevrât  metinlerinde, Sâra olarak tesmiye edilen ismi, İslâm kaynaklarında Sâre[4] olarak geçmektedir. İslâm kaynaklarında yer alan Sâre isminin ise İbrânice "Sâra"dan dönüşerek, Arabça "Sâre" şeklini aldığını yorumlamak mümkündür. Çünkü bilhassa kıssalarla ilgili şahsiyet, coğrafya ve çeşitli konulardaki İbrânice isimler, Arabçaya orijinal halinde değişiklikler yapılarak geçmiş ve yerleşmiştir.
 
Mesela Hz. İbrâhîm'in diğer hanımının İbrânice "Hagar" ismi, Arabça'ya Hâcer olarak transfer olmuştur. Bunun gibi; "Talût, Calût, Yunus, Eyyub, Firavun, Haman, Karun, Harun, İbrâhîm, Âzer. (….) gibi kıssalarda geçen isimlerin telaffuz şekillerini de ekleyebiliriz. Çünkü bu isimler, Arabça kalıplarda ve Arabçalaşmış şekliyle yer almışlardır. (….) Bu isimlerin Arabçalaşmış olarak ve Arabça kalıplarına uydurulmuş olarak peygamberimizin gönderilişinden önce Araplar tarafından kullanılıyor olmaları, en azından Arapların bu isimlerle ilgili haberleri bildikleri anlamını ifade eder. (….) Bu Arabça telaffuz edilen İbrâni[5] "isimlerinin Yahudilerden öğrenilmiş olması güçlü bir ihtimaldir."[6]
 
Dolayısıyla Kur’ân'da yer almayan fakat İslâm tefsir ve tarih kaynaklarında geçen, Hz. İbrâhîm'in hanımının ismi, Yahudi kaynaklardan bilhassa Tevrât'tan alınarak "Sâre" şeklinde Arabçalaştırıldığı anlaşılmaktadır.
 
Tevrât'ta ise Hz. İbrâhîm'in ilk karısının adı hakkında iki ayrı isim verilmektedir. Bu isimlerden ilki olan "Saray" ismi; onun Allah/Rab/Tanrı Yehova tarafından kutsanmasından! evvel Mezopotamya’nın kadim kavimlerinden biri olan Keldanilerin Ur kentinde yaşamış olan ailesinin doğduğunda ona koyduğu isimdir. "Avram'la Nahor evlendiler. Avram'ın karısının adı Saray, Nahor'unkinin adı Milka'ydı"[7]
 
Hz. İbrâhim ile evlenen Sâra, müşriklerin İbrâhim (as)’e yoğun baskı ve şiddetleri nedeniyle önce Harran’a bilahare oradan Kenan ülkesine hicret ettikten sonra Tanrı Yehova, Hz. İbrâhîm'e vahyederek, Saray isminin "Sâra" olarak değiştirilmesini emreder. "Rab, "Karın Saray'a gelince, ona artık Saray demeyeceksin" dedi, "Bundan böyle onun adı "Sâra" olacak."[8] Yahûdi kaynakları "Sâra" kelimesinin "prenses"[9] manasına geldiğini belirtmektedirler.
 
“Yahûdi geleneğinde ismin önemi Âdem’in, Tanrı’nın yarattığı tüm hayvanlara ve kuşlara isimler takması ile başlar. (Yaratılış, 2:19)  Daha sonraki bölümde (Yaratılış, 3:20) Âdem, eşinin adını da koyar ve bunun için belirli bir neden ifade edebilir. Bu durumda bir kişinin ismi, onun tabiatını açıklamaktadır. İsmin önemi o kadar mühimdir ki, bir kişiyle ilgili önemli bir değişiklik olduğunda, isminin de değişmesi söz konusu oluyordu. Örneğin Saray’ın adı Sâra, Avram’ın adı Avraam, Yaakov’un adı da Yisrael olarak değişmiştir...”[10]
 
Tevrât'ta yer alan isim değişikliği olgusu, İslâm kaynaklarında da nakledilmektedir. "..Senin zevcen Sâre'ye gelince, onun adı Sâre olarak çağrılmasın. Adı Sarre'dir."[11]Tevrât'ta yer alan bu olaydan anlaşıldığı kadarıyla;Yehova, Hz. İbrâhîm'e olduğu kadar Hz. Sâra'ya da ihtimam göstermekte ve onu bu şekilde onore etmektedir.
 
Tevrât'ın, Hz. İbrâhîm'in hayatının anlatıldığı Tekvin kitabında; karısı Sâra hakkında tarihsel nitelikli bilgiler yer almakta ve bu bilgilerin, Kur’ân'ın İbrâhîm kıssasındaki onun hanımına dair beyanları ile ortak ve uyumlu noktaları bulunmaktadır. Bunlara yeri geldikçe temas edeceğiz.
 
Hz. Sâra'dan, Kur’ân’ı Kerîm'deki, Hz. İbrâhîm ile ilgili kıssalarda kendisinin ismi verilmeden, İbrâhîm peygamberin "hanımı/karısı" olarak söz edilmektedir.
"(Vemreetuhu kâimetun… / O esnada karısı ayakta idi…."[12] 
"(…imreetuhu fî sarretin… / …Karısı çığlık atarak.…"[13]
 
Kur’ân'daki kıssaların genelindeki mücmellik olgusu dolayısıyla, hakkında detaylı bilgi alamadığımız, Hz. Sâra'nın yaşamına dair tafsilatlı bilgi almak, dolayısıyla Kur’ân kıssalarında anlatılan Hz. İbrâhîm'in "karısı" ve çevresinde geçen olayları mufassallaştırmak amacıyla, Tevrât metinlerine müracaat etmemiz gerekmektedir.
 
Bu metod aynı zamanda Kur’ân’ın nuzül sürecinde var olan malumat ile bilgilenmenin bir uygulaması olacaktır. Çünkü Kur’ân’ın, konuyla ilgili mezkûr ayetleri inerken, Arap cahiliye arka planında Tevrât'ın mevcut bilgileri hem yazılı Tevrât ve hem de kültürel bilgi olarak bulunmaktaydı. Bundan dolayıdır ki, Kur’ân, Tevrât'ta yer alan bilgileri aynen tekrar etmektense mevcut Tevrât ve buna dayalı kültürel bilgilerdeki, tevhidi yanlışlıkları tashih eden bir anlatımla; belâgat, fesahat ve icâzat yüklü mücmellikle Sâra ile ilgili ayetleri beyan etmiştir.
 
 
Sâra'nın şeceresi:
 
 
Tevrât'ın ilk kitabı olan Tekvin kitabında Hz. İbrâhîm'in hanımı Sâra'dan ismen bahsedilmekte ve onun biyografisine de yer verilmektedir. Buna göre Hz. Sâra Mezopotamya kökenlidir, Hz. İbrâhîm ile aynı coğrafyayı paylaştıkları için o da bir Aramî/İbrâni'dir.[14] 
 
İslâm kaynaklarında Hz. Sâra'nın şeceresi hakkında, rivayet menbaı belli olmayan ancak Tevrât'taki, Hz. İbrâhîm'in soy kütüklerine dayanan bir malumat bulabilmekteyiz. Taberî, Hz. Sâra'nın şeceresini şöyle vermektedir. "…babası Batvil bin Nahur bin Saru bin Argua bin Fagih bin Abir bin Salih bin Erfehşad, bin Sam bin Nuh'tur."[15] 
 
Taberî'nin, Hz. Sâra için verdiği bu şecere aynı zamanda Hz. İbrâhîm'in şeceresidir. İbnü'l Esir, Hz. İbrâhîm'in şeceresini şöyle vermektedir: "İbrâhîm b. Târah b. Nâhûr b. Sârûğ b. Erğû b. Fâlağ b. Gâbir b. Şâlah b. Kaynân b. Erfahşed b. Sâm b. Nûh' tur."[16] Hz. İbrâhîm ile Hz. Sâra'nın şecereleri karşılaştırıldığında birbirinin aynıdır ve Tevrât'taki şecere ile sadece isimlerdeki Arap diline geçişteki değişikliklere ait farklı telaffuzlar vardır. Dolayısıyla İslâm kaynaklarındaki genel kabul, Hz. İbrâhîm ile Hz. Sâra'nın çok yakın akraba oldukları ve bundan dolayı şecerelerinin aynı olduğu şeklindedir.
 
Nitekim kaynaklar bu akrabalığı şöyle kaydederler: "Sâre biliyoruz ki İbrâhîm (a.s) babası Âzer'in (Terah) erkek kardeşi Haran'ın kızıydı."[17]İbnü'l Esir de aynı görüşü belirtmektedir."Sâre ise Hz. İbrâhîm'in amcası olan büyük Hârân'ın kızıydı."[18] Kurtubi şöyle demektedir: “Hz. İbrâhîm'in hanımı olan Hz. Sâra, Hârân'ın kızıdır. Hârân, Nâhûr'un oğlu, o Şârû'un, o Arğû'nun, o da Fâliğ'in oğludur. Sâra, Hz. İbrâhîm'in amcasının kızıdır.”[19] Mevdudi de aynı kanaattedir:"Tevrât'a göre Hz. Sâre(Sâra), Hz. Lût'un öz kardeşidir ve Hz. İbrâhîm'in öz yeğeni"dir.[20] Hal böyle olunca Hz. Sâra'nın şeceresindeki isimlerde Hz. İbrâhîm'in şeceresindekilerle aynı verilmektedir.
 
Aynı zamanda İslâm kaynaklarındaki rivayetlerin hemen hepsi; Hz. Sâra'nın, Hz. İbrâhîm'in amcasının kızı olduğunda müttefiktirler. "Sâra'nın babası Harran-ı Ekber'dir. O da İbrâhîm (a.s)'ın babası Âzer'in kardeşidir yani amcasıdır."[21]  Ancak Tevrât'taki İbrâhîm şeceresi anlatımı baz alındığında, Hz. Sâra'nın, Hz. İbrâhîm'in amcasının kızı olduğu hakkında İslâm kaynaklarındaki rivayetler ile Tevrât'ta yer alan şecere bilgileri çelişmektedir.
 
Tevrât'ta, Hz. İbrâhîm'in amcasına dair net bir bilgi yoktur. Hz. İbrâhîm'in dedesi olan Nahor'un; Hz. İbrâhîm'in babası olan Terah'tan (Âzer) başka; " Terah'ın doğumundan sonra Nahor 119 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları"[22] olduğu beyan edilmektedir fakat Nahor'un, bu oğul ve kızlarına dair herhangi bir isim ve detay verilmemektedir.
 
Hz. Sâra hakkında bir başka iddia da onun Hz. İbrâhîm'in kardeşi Haran'ın kızı olduğudur. "Sâra'nın babası Harran-ı Ekber'dir. O da İbrâhîm (a.s)’ın babası Âzer'in kardeşidir yani amcasıdır. Hâlbuki İbrâhîm (a.s)’ın kardeşinin adı Harran-ı Asgar'dır. Böylece İbrâhîm (a.s)’ın yeğeni ile evlendiği görüşünü ileri sürenler yanılmışlardır."[23]
 
İslâm kaynaklarında yer alan bu rivayetlerin menbaı belirsizdir. Bundan dolayı bu konuda her âlime göre iddialar veya rivayetler bulunmakta fakat rivayetler icmal edildiğinde bir o kadar da zıtlıklar oluşmaktadır. İslâm kaynaklarında yer alan rivayetlerin birçoğu ne Sâra hakkında bilgiler bulunan en eski kaynak Tevrât'a, ne de güvenilir bir başka delile sahip olunmadan, âlimlerin indî nazariyatı üstünden değerlendirmeleridir. Şimdi Sâra'nın, Hz.İbrâhîm'in kardeşi Haran'ın kızı olup olmadığına dair rivayetleri tahlil edelim.
 
Hz. İbrâhîm'in babası Âzer'in(Terah) de "Yetmiş yaşından sonra…Avram, Nahor ve Haran adlı "[24] üç oğlunun doğduğunu bildirmektedir. Tevrât'taki bir başka ifade de oğlu Haran'ın erken yaşta öldüğünü belirterek, o hayattayken geride iki oğlunun kaldığını bildirmektedir. "Terah (Âzer) soyunun öyküsü: Terah Avram, Nahor ve Haran'ın babasıydı. Haran'ın Lût adlı bir oğlu oldu. Haran, babası Terah henüz sağken, doğduğu ülkede, Kildaniler'in Ur Kenti'nde öldü."[25] Tevrât'taki bu ifadeye göre Haran'ın oğlu Lût, Hz. İbrâhîm'in öz yeğenidir.[26] Ancak Hz. İbrâhîm'in kardeşi olan Haran'ın Lût'tan başka çocukları özellikle Hz. Sâra'nın, onun çocuğu yani Hz. Lût'un, kız kardeşi olduğuna dair bir malumat yoktur.
 
Dolayısıyla bu konularda Tevrât kaynaklı biyografik bilgilere dayanarak nazariyeler üretmeye çalışan kadim kaynaklarda yer alan rivayetlerin sıhhatine güvenmek mümkün görülmemektedir. Hemen hepsi kendi içinde çelişkiler taşımaktadır.
 
İslâm kaynaklarında rivayet menbaı belli olmayan bir başka nakilde ise Taberî; Hz. Sâra hakkında daha da detaylı bir bilgi aktarmaktadır. "Sâre'nin anası bir prensesti. Adına Havzâ binti Kûsa derlerdi."[27]İbnü'l Esir ise Taberî'ye nazaran çelişkili bir bilgi vererek, Sâra'nın annesinin prenses olduğunu belirtmektedir. "…Sâre Harran hükümdarının kızıydı…"[28]
 
Elimizdeki Sâra hakkında ilk kaynak olan Tevrât'ta bile yer almayan bu bilgilerin sıhhatinde büyük bir şüphe olduğu kanaatini belirtmek isteriz. Eğer Sâra hakkında Taberî ve İbnü'l Esir'in naklettiği şekilde bir olgu olmuş olsa idi, böyle soyluluk! İfade eden bir durumu, öncelikle Yahudi Rabbi'leri, Tevrât metnine sokarak, Sâra'yı yani İbrâni/İsrâîloğulları/Yahudi soyunun anasını daha da yüceltmeye çalışırlardı kanaatindeyiz. Kaldı ki, elimizdeki en eski dini ve tarihi metin olan Tevrât'ta bile yer almayan aynı zamanda her âlim'e göre değişiklikler ve zıtlıklar barındıran bilgilerin, nasıl edinildiğini ve sıhhatini de Kur’ân'i perspektifte sorgulamamız gerekecektir.
 
 
Hz. Sâra'nın Hz. İbrâhîm'le Evlenmesi:
 
 
İslâm kaynaklarındaki rivayetlere göre yakın akraba olan Hz. İbrâhîm ile Sâra evlenirler. Hz. İbrâhîm ile amcası kızı arasındaki bu yakın akraba evliliğinin, Aramî/İbrânilerde bir gelenek olduğu gözlemlenmektedir.
 
Tevrât'ta, Hz. İbrâhîm'in yaptığı bu yakın akraba evliliği haricinde İshâk ve Ya'kub peygamber kıssalarında da bu resûllerin, yakın akrabayla evlilikleri detaylı olarak anlatılmaktadır. "Oğlum İshâk'a kız almak için benim ülkeme, akrabalarımın yanına gideceksin."[29] "İshâk Yâkub'u çağırdı, onu kutsayarak, "Kenanlı kızlarla evlenme" diye buyurdu. Hemen Paddan-Aram'a, annenin babası Betuel'in evine git. Orada dayın Lavan'ın kızlarından biriyle evlen."[30]
 
Tevrât'a göre; Hz. İbrâhîm ve Sâra (Saray);Mezopotamya'daki Kıldaniler'in Ur şehrinde yaşarken evlenmişlerdir. "Haran, babası Terah henüz sağken, doğduğu ülkede, Kildaniler'in Ur Kenti'nde öldü.Avram'la Nahor evlendiler. Avram'ın karısının adı Saray, Nahor'unkinin adı Milka'ydı."[31] Buna mukabil bazı İslâm kaynaklarında bu evliliğin, Ur'dan veya Haran'dan hicret sonrası gerçekleştiğine dair rivayetler yer almaktadır.[32]
 
Tevrât'ta, Hz. İbrâhîm ile Hz. Sâra arasındaki evliliğin Hz. İbrâhîm'in peygamberliği öncesi mi sonrası mı olduğunda bir açıklık bulamamaktayız. Bunun bir önemi olup olmadığını sorguladığımızda bu evliliğin Hz. İbrâhîm'in resûllüğü öncesi olması durumunda Hz. Sâra hakkında, Hz. İbrâhîm'in tebliğine inanarak ona tabi olan bir şahsiyet olduğu; "İman edenler arasında İbrâhîm Aleyhisselâmın kardeşi Hâran'ın oğlu Lût b.Ha­ran, b.Târah ile İbrâhîm Aleyhisselâmın amcası büyük Hâran'ın kızı Hz. Sâre de, bulunuyordu."[33] ve onun bu tebligatında "..kadınlara ait tebliğ faaliyetlerini yürütüyordu."[34] Şeklindeki olumlu rivayetlerin sağlamasını yapmak mümkün olacaktır diye düşünmekteyiz.
 
Dolayısıyla Hz. Sâra, Hz. İbrâhîm'in resûllüğünün başlangıcından itibaren Hz. İbrâhîm'e tabi olmuş bir mümin midir sorusunun cevabı kesin değildir. Eğer böyle olumlu bir anlatım olmuş olsa idi; tıpkı Hz. Hatice annemizin, risaletinin başlangıcında Hz. Muhammed'e ilk tabi olanlardan olması gibi bir durum, Hz. Sâra için de söz konusu olmuş olacaktı.
 
Tevrât'ta, Hz. İbrâhîm ile evlenen Sâra'nın, evlendikten hemen sonrası önemli bir rahatsızlığının olduğu açıklanmaktadır. "..Saray (Sâra) kısırdı, çocuğu olmuyordu…"[35] Tevrât'ta çeşitli süreçlerde defalarca belirtilen bu durum, Kur’ân'da da Sâra'nın ağzından şöyle ifade edilmektedir: " …ve kâlet acûzun akîmun.… / …Ben kısır bir kocakarıyım.." dedi."[36]
 
 
Hz. Sâra’nın Hicretleri: 
 
 
Evlenmelerinden bir süre sonra Hz. İbrâhîm'in babası Âzer (Terah) ve yeğeni Lût ile beraber tüm aile Ur'dan, Haran'a göç ederler. "Terah, oğlu Avram'ı, Haran'ın oğlu olan torunu Lût'u ve Avram'ın karısı olan gelini Saray'ı yanına aldı. Kenan ülkesine gitmek üzere Kildaniler'in kenti Ur'dan ayrıldılar. Haran'a gidip oraya yerleştiler."[37]
 
Hz. İbrâhîm ve Sâra çifti, babaları Âzer'in (Terah) Haran'daki ölümünden sonra Lût ile birlikte Haran'dan hicret ederler ve geçici olarak Kenan'a yerleşirler. Tevrât anlatımlarına göre; "Rab Avram'a, "Ülkeni, halkını, babanın evini bırak, sana göstereceğim topraklara git"dedi"[38]demiştir. (Tanrı) Yehova'nın emri ile yapılan bu hicret bir müddet sonra yerleştikleri "Kenan" diyarında kıtlık baş göstermesi ile birlikte zorunlu olarak Mısır topraklarına doğru devam eder.
 
Mezopotamya topraklarından, Kenan topraklarına hicret eden Hz.İbrâhim bir süre sonra kıtlık baş göstermesi ile Mısır’a göç etmek zorunda kalır. “Ülkedeki şiddetli kıtlık yüzünden Avram geçici bir süre için Mısır’a gitti.”[39]
 
Tevrât’ta, Hz.İbrâhim ve Hz. Sâra’nın, Mısır göçü esnasında Mısır Firavun’u ile yaşadığı olaylar ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Tevrât’a göre Hz.İbrâhim, Mısır’a girince karısı Sâra’yı kardeşi olarak tanıtır. “Mısır’a yaklaştıklarında (İbrâhim) karısı Saray’a, “Güzel bir kadın olduğunu biliyorum” dedi, “Olur ki Mısır’lılar seni görüp, ‘Bu onun karısı’ diyerek beni öldürür, seni sağ bırakırlar. Lütfen, ‘Onun kız kardeşiyim’ de. Öyle ki, senin sayende bana iyi davransınlar, canıma dokunmasınlar.”[40] 
 
Hz.İbrâhim’in bu öngörüsüne rağmen Mısır Firavun’u, Sâra’nın güzelliğinin methini duyarak onu beğenir ve bekâr sanarak onunla evlenmek ister. “Kadını (Sâra) gören Firavun’un adamları, güzelliğini Firavun’a övdüler. Kadın Saraya alındı.”[41]
 
Sâra’nın, evli veya Hz.İbrâhim’in karısı olduğundan bilgisi olmayarak ona sahip olmak isteyen Mısır Firavun ‘u, Allah’ın çeşitli fiziksel ikazları[42] neticesi bu hareketine pişman olur. “Firavun İbrâhim/Avram’ı çağırtarak, “Nedir bana bu yaptığın?” dedi, “Neden Saray’ın karın olduğunu söylemedin?”[43] 
 
Cenâb-ı Hakk’ın, Firavun’u uyarmasından sonra korkan Mısır Firavun’u, Sâra’yı serbest bırakmak zorunda kalır. “ “Al karını, git!” Firavun Avram için adamlarına buyruk verdi. Böylece Avram’la karısını sahip olduğu her şeyle birlikte gönderdiler.”[44]  
 
Cenâb-ı Hakk’ın Mısır Firavun’una uyarısı hakkında Kumran kitabelerinde şöyle bahsedilmektedir: “O gece yüce Tanrı, ona ve evine bulaşıcı bir hastalık getiren bir rüzgâr gönderdi ve rüzgâr çok fena idi. Kralı ve bütün evini yakaladı ve iki yıl kadının yanına yaklaşamadı. İki yıl sonraya kadar bu hastalık daha güçlendi ve daha acıklı hal aldı.”[45]
 
 “Lût gölü yakınındaki Kumran[46] mağaralarında bulunan ve mö.50-ms.50 yılları arasına tarihle[nebil]en ceylan derisine yazılmış tarihî bir vesikada (…) olay şöyle anlatılmaktadır: “Onun yüzüne bakınca, o ne kadar güzel, başındaki saçlar ne ince, gözleri ne kadar güzel, burnu ne hoş! Bütün ışıltılar onun yüzünde, göğsü nasıl güzel! Beyazlığı ne sevimli! Kollarının görünüşü ne biçimli. Elleri ne kadar uygun. Avuçları ne hoş, parmakları uzun ve ince. Bacakları ne güzel! Kalçaları kusursuz. Bütün kızların ve gelinlerin hiçbiri onun kadar güzel değil. Hepsinin üstünde, o çok akıllı bir kadın. Ve kral, Horkanoş’un ve onun iki arkadaşının bu sözlerini duydu. Üçü de tek adam gibi konuşuyorlardı. Kral onu çok görmek istedi, onu getirmeleri için adam gönderdi. Onun güzelliğine hayran kaldı ve onu karılığa aldı ve beni öldürmek istedi. Sâre, krala, “o benim erkek kardeşimdir” dedi. Ben Abram’ı kurtardı ve beni öldürtmedi. Bu benim için iyi idi (böyle söylemesi bana uygun geldi) ve ben (İbrâhim) Abram, Sâre’nin benden zorla alındığı gece büyük bir acı ve üzüntü ile ağlarken kardeşimin oğlu Lût da benimle ağladı. Önce büyük bir üzüntü ile gözlerimden yaşlar akarak dua ettim: “Bütün dünyanın efendisi, sen ey Yüce Tanrı; bütün kulların, bütün beylerin efendisi ve onları yargılayan sen kutsal, dinle şimdi! Mısır firavunu Zoan, -bu isim kıral adı değil, Mısır’da Nü deltasında bir şehir adıdır (deniyor)- benim karımı elimden aldığı için önünde ağlıyorum. Onu benim için yargıla. Senin güçlü elini onun ve evindekilerin üzerine indir ve bu gece karımla beraber olmasın. İnsanlar, senin yeryüzü krallarının efendisi olduğunu bilsinler” ve ben ağlıyorum, acı içindeyim. O gece yüce Tanrı, ona ve evine bulaşıcı bir hastalık getiren bir rüzgâr gönderdi ve rüzgâr çok fena idi. Kralı ve bütün evini yakaladı ve iki yıl kadının yanına yaklaşamadı. İki yıl sonraya kadar bu hastalık daha güçlendi ve daha acıklı hal aldı. O Mısır’ın bütün bilginlerini, sihirbazlarını, doktorlarını çağırdı, fakat hiçbiri iyileştiremedi. Rüzgâr onları da vurdu ve kaçırdı. Sonra Harkanoş, bana geldi ve Kral’ı için dua etmeni, elimi onun üzerine koyarak yaşatmam için bana yalvardı. Lût, ona dedi ki: “Abram benim amcamdır, karısı Sâre kralla olduğundan kral için dua edemez. Git, krala, karısını kocasına göndermesini söyle, o zaman o dua edecek ve kral da yaşayacak.” Horkanoş, Lût’un söylediklerini duyunca krala giderek: “Kralını, beyimin başına gelen bütün bu felaket Abram’ın karısı Sâre’nin yüzünden, Sâre’yi kocası Abram’a geri ver, bütün bu bela başından gidecek ve sen yaşayacaksın!” Kral bana: “Sâre’nin uğuruna bana neler yaptın? Sen bana onun için ‘kız kardeşim’ dedin. Onun için ben onu karı olarak aldım. Karını al. Mısır ülkesinden çıkıp git ve şimdi benim için dua et. Evimden ve benden bu felaket uzaklaşsın.” Ben dua ettim, elimi başına koydum ve onun üzerinden bela ayrıldı, fena rüzgâr gitti ve o yaşadı ve kral bana bunun bozulmayacağına yemin ettirdi. Kral bana ince keten elbiselikleri ve Hâcer’i verdi ve beni götürecek insanları da belirledi ve ben Abram, bol sığırlar, gümüş ve altınla zengin oldum ve Mısır’dan ayrıldım. Kardeşimin oğlu Lût da benimle idi. Lût’un da büyük malları vardı ve oradan bir de karı aldı.”[47]  
 
Mısır’daki bu olayların ardından, geri dönerek, sürekli ikamet etmek üzere tekrar "Kenan" diyarına yerleşirler. Tevrât, Hz. İbrâhîm ile Hz. Sâra’nın Mısır dönüşü yerleştikleri Kenan’ın; bu günkü Filistin toprakları içerisindeki Müslümanlarca El-Halil, İbrânilerin Hebron ismini verdikleri kadim ismi Kiryat Arba olan şehrin "Mamre meşeliği”[48] coğrafyasında yaşamaya başladıklarını tarihsel bir ayrıntı olarak vermektedir.
 
Dolayısıyla Hz. Sâra'nın; Hz. İbrâhîm ile birlikte onun risaletindeki, tevhid eylemleri için yaptığı hicretlerde, yol ve eylem arkadaşı da olduğunu gözlemlemekteyiz.
 
 
Tevrât ve İslâm kaynaklarına göre Hz. Sâra'nın şemaili:
 
 
Tevrât'ta yer alan anlatımlara göre Sâra çok güzel bir kadındır. Hz. İbrâhîm'in ağzından bu durum şöyle aktarılmaktadır. "Mısır'a yaklaştıklarında karısı Saray'a, "Güzel bir kadın olduğunu biliyorum" dedi."[49]
 
İbnü'l esir bu durumu şöyle nakleder: "Sâre çok güzel bir kadındı."[50] Taberî bu olguya; "Rivayete göre Sâra insanların en güzeliydi."[51] Diyerek temas etmektedir. Öyle ki Tevrât'ta Sâra'nın güzelliğinin anlatıldığı Mısır hicretinde iken Sâra, Tevrât'ta verilen tarihsel kronolojik bilgilere göre doksan yaşındadır. İshâk’ın (as) doğumu sırasında ise İbrâhîm (as) ve karısı Sâra’nın yaşları Tevrât’ta şöyle beyan edilmektedir: “İbrâhîm yüzüstü yere kapandı ve güldü. İçinden, "Yüz yaşında bir adam çocuk sahibi olabilir mi?" dedi, "Doksan yaşındaki Sâra doğurabilir mi?"”[52]
 
Hz. Sâra ihtiyarlamasına rağmen güzelliğini kaybetmemiştir. Sâra'nın olağanüstü güzelliği yüzünden, Mısır'da başlarından olumsuz olaylar geçmiştir. Bu yüzden Hz. İbrâhîm Mısır'da iken Sâra'yı kardeşi olarak tanıtır. "Mısır'a yaklaştıklarında karısı Saray'a, "Güzel bir kadın olduğunu biliyorum" dedi, "Olur ki Mısırlılar seni görüp, 'Bu onun karısı' diyerek beni öldürür, seni sağ bırakırlar. Lütfen, 'Onun kız kardeşiyim' de. Öyle ki, senin sayende bana iyi davransınlar, canıma dokunmasınlar."[53]
 
Tevrât kıssasında, Hz. Sâra'nın güzelliğinin, onu gören Mısır'lılar tarafından hemen fark edildiği tasvir edilmektedir. "Avram Mısır'a girince, Mısırlılar karısının çok güzel olduğunu farkettiler. Kadını gören Firavun'un adamları, güzelliğini Firavun'a övdüler. Kadın Firavun’un sarayına alındı."[54]
 
Sâra'ya sahip olmak isteyen Firavun'a karşı, (Tanrı) Yehova'nın takdiri ile kurtulan Hz. İbrâhîm ve Sâra; bunun yanı sıra Firavun tarafından kendilerine hediye edilen Câriye Hz. Hâcer dâhil birçok köle ve diğer mallar ile birlikte Mısır'dan ayrılırlar. "…Onun hatırı için Firavun Avram'a iyi davrandı. Avram davar, sığır, erkek ve dişi eşek, köle, Câriye, deve sahibi oldu. Rab Avram'ın karısı Saray yüzünden Firavun'la ev halkının başına korkunç felaketler getirdi."[55] 
 
Firavun ile Sâra arasında geçen bu olaylarda Sâra'nın Yehova tarafından korunduğu dolayısıyla onun Yehova nezdinde özel bir yerinin olduğu yorumunu yapmak mümkündür.
 
Tevrât'taki anlatılan kıssada; Sâra'nın güzelliğinin yol açtığı, Firavun ile Sâra arasında geçen olumsuz olayın bir benzeri ise Kenan topraklarındaki Gerar Kralı Avimelek ile Sâra ve İbrâhîm arasında tekrarlanır. "(İbrâhîm)Karısı Sâra için, "Bu kadın benim kız kardeşimdir" dedi. Bunun üzerine Gerar Kralı Avimelek adam gönderip Sâra'yı getirtti…Ama Tanrı bir gece düşünde Avimelek'e görünerek, "Bu kadını aldığın için öleceksin" dedi, "Çünkü o evli bir kadındır."[56] Tevrât'ta yer alan bu olayların nedeni ilerlemiş yaşına rağmen Sâra'nın güzelliğini kaybetmemesidir. Öyle ki, Tevrât'ın verilerine göre; Hz. Sâra'nın başına gelen bu olaylar, onun doksan yaş gibi ileri yaşlarda bir kadın olduğu zamanlarda gerçekleşmiştir.
 
 
Hz. Sâra ile Hz. İbrâhîm arasındaki ilişkiler:
 
 
Hz. Sâra'nın aynı zamanda Hz. İbrâhîm'e karşı baskın bir yapısının olduğu ve bununla birlikte Hz. İbrâhîm'in ona saygısının büyük olduğu ve isteklerinde ona karşı çıkmadığı anlaşılmaktadır. Sâra kendi eli ile kocası İbrâhîm'i kendi Câriyesi Hâcer ile evlendirir. " Saray Avram'a, "Rab çocuk sahibi olmamı engelledi" dedi, "Lütfen, Câriyemle yat. Belki bu yoldan bir çocuk sahibi olabilirim." Avram Saray'ın sözünü dinledi."[57] 
 
Aynı Sâra Hâcer'in çocuk doğurması üzerine Hz. İbrâhîm'in ilgisinin Hâcer'e kaymasına tahammül edemeyerek Hz. İbrâhîm'e çıkışabilmektedir. "Saray Avram'a, "Bu haksızlık senin yüzünden başıma geldi!" dedi, "Câriyemi koynuna soktum. Hamile olduğunu anlayınca beni küçük görmeye başladı. İkimiz arasında Rab karar versin. "İbrâhîm'e, "Bu Câriyeyle oğlunu kov" dedi, "Bu Câriyenin oğlu benim oğlum İshâk'ın mirasına ortak olmasın."[58]
 
Hz. İbrâhîm'de Sâra'ya karşı saygılı ve tahammüllü olduğu gözlemlenmektedir. "..Avram Saray'a, "câriyen senin elinde" dedi, "Neyi uygun görürsen yap."[59] Öyle ki, Hz. Sâra'nın Hz. Hâcer'e yaptığı eziyetlere; "…Böylece Saray câriyesine sert davranmaya başladı. Hâcer onun yanından kaçtı… "[60] ".. Rab'bin meleği, (Hâcer'e) "Hanımına dön ve ona boyun eğ" dedi… Çünkü Rab sıkıntı içindeki yakarışını işitti…"[61] ve daha sonrası Hâcer ve çocuğu İsmail'i kovma isteğine bile karşı çıkmamakta bu isteğini yerine getirmektedir." İbrâhîm'e, "Bu câriyeyle oğlunu kov" dedi, "Bu câriyenin oğlu benim oğlum İshâk'ın mirasına ortak olmasın."[62]
 
Sâra'nın baskın tutumu hakkında bu ifadelere yer veren Tevrât'ta, Yehova'nın da Hz. Sâra'nın tutumunu desteklediğine dair anlatım mevcuttur. "Ancak Tanrı İbrâhîm'e, "Oğlun ve câriyen için üzülme" dedi, "Sâra'nın sözünü dinle. Çünkü senin soyun İshâk'la sürecektir."[63]
 
Tevrât'taki, Hz. Sâra hakkındaki bu anlatımlar hülasa edildiğinde, Sâra'nın fiziksel olarak güzel ve çekici bir kadın olduğu, kocası Hz. İbrâhîm üzerinde egemen tavırlara sahip ve kocasını eliyle çocuk sahibi olmak amacıyla evlendirebilecek kararlılıkta ve karakterde olduğu, Hz. İbrâhîm ve Yehova'nın da Sâra'nın aldığı tavırlarda olumsuz da olsa Sâra'yı destekledikleri anlaşılmaktadır. Esasen bu anlatımlarda açıkça belirtilmese de Hz. Sâra'ya, gizli bir kutsiyet atfedildiğini yorumlamak da mümkündür.
 
Yukarıdaki çıkarımlarımıza rağmen; Hz. İbrâhîm'in bir peygamber olarak hiç de normal gözükmeyen, Hz. Sâra'nın olumsuz ve haksız isteklerine ve Hz. Hâcer'e eziyetlerine rağmen karşı çıkmama anlatımlarının; Hz. Sâra'nın Hâcer'e ve Hz. İsmail'e karşı anlamsız karşı çıkışları Tevrât'ın bu bölümlerinin İsrâîloğulları Rabbi'lerince İshâk ve İsmail kardeşleri ayırarak daha sonraki Yahudi/İsrâîloğulları ırkçılığının alt yapısına zemin hazırladıklarını da yorumlamak mümkün gözükmektedir.
 
 
Tevrât'ta Sâra'nın kutsanması:
 
 
Mısır dönüşü, Kenan topraklarındaki on yıllık yaşamlarından sonra Yehova, Sâra'yı açıkça kutsar ve ondan önemli bir soyun olacağını Hz. İbrâhîm'e müjdeler. Bunun ilk işareti olarak Saray isminin Sâra "Prenses"[64] olarak değiştirilmesini emreder. "Tanrı İbrâhîm'e, "Karın Saray'a gelince, ona artık Saray demeyeceksin" dedi, "Bundan böyle onun adı Sâra olacak."Onu kutsayacağım; ondan sana bir oğul vereceğim. Onu kutsayacağım ve ulusların anası olacak. Halkların kralları onun soyundan çıkacak."[65]
 
Tevrât'ın Tekvin kitabının on yedinci babında anlatılmaya başlanan bu olgu Sâra'nın kutsal bir kişilik olduğunu dolayısıyla ondan doğacak çocuk ve sonrası nesillerin de kutsiyet atfedeceğini açıklamaktadır. Bu durum aynı zamanda Hâcer ve oğlunun ve onlar vesilesi ile sürecek neslin daha düşük! Formda olacağını ihsas etmektedir. İşte bu noktadan itibaren Tevrât'ta İbrâni/İsrâîloğulları/Yahudi etnik ve dini ırkçılığı başlamaktadır. Çünkü baba İbrâhîm, Arap asıllı ve câriye olan Hâcer'den çocuk sahibi olabildiği halde İbrâni olan Sâra'dan yalnızca İbrâni kökenli saf etnik bir ırk neşet etmektedir. Bu olgu bin yıllara varan Yahudi ırkçılığının kökeninin ve Yahudi anneden doğmuş olma dogmasının nasıl oluştuğunu bize anlatmaktadır.
 
Tevrât'ta Sâra hakkında anlatılan kutsiyet ifadeleri Tevrât'ın yeniden derlenişinde muharref hale getirilerek oluşturulan olumsuz dinci-ırkçı ifadeler olsa bile Sâra'nın Yehova nezdinde önemli bir şahsiyet olarak kabul edildiği düşüncesine mâni olmaz kanaatindeyiz.
 
 
Hz. Sâra’nın doğurması:
 
 
Kur’ân, İshâk’ın doğum detayı yani, Hz. İsmail doğumu öncesi mi yoksa sonrası mı doğduğu hakkında kronolojik veya biyografik bir bilgi vermez. Tevrât ise İshâk (as)’ın; Hz. İbrâhîm’in diğer eşi Hz. Hâcer’den, İsmail’in doğumundan yaklaşık on dört yıl sonra ilk karısı karısı Sâra’dan, doğduğu bilgisini verir.
 
Tevrât’ta, İshâk’ın müjdeli doğum haberi ve mucizevî doğumu gibi konular hem detaylı hem tarihsel nitelikli olarak anlatılmaktadır. “Konuklar, "Karın Sâra nerede?" diye sordular. İbrâhîm, "Çadırda" diye yanıtladı. Rab, "Gelecek yıl bu zaman kesinlikle yanına döneceğim" dedi, "O zaman karın Sâra'nın bir oğlu olacak." Sâra Rab'bin arkasında, çadırın girişinde durmuş, dinliyordu.”[66]
 
Dolayısıyla Hz. Sâre, hem çok yaşlı ve hem de kısır bir kadın olması dolayısıyla Meleklerin doğuracağı müjdesine hayret etmiştir. Kur’ân bu olayı şöyle bildirir: O esnada (İbrâhîm’in) hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshâk'ı, İshâk'ın ardından da Yâkub'u müjdeledik.”[67]  
 
İmam Razî bu olayı şöyle tefsir eder: “Hz. İbrâhîm (as)'in hanımı, bu durumu kendisindeki şu iki vasıftan dolayı akıldan uzak görmüştür.
a) İleri yaşlılık.
b) Hiç doğurmamış olmak. Çünkü Sâre, gençlik yaşında doğuramamıştı. Daha sonra da ihtiyarlamış, hayızdan kesilmişti. İşte bunlardan dolayı, bu durumu akıldan uzak görmüş”tür.
 
Detaylı tarihsel bilgilerin verildiği Tevrât metnindeki sayısal ifadelere göre Sâra, İshâk ismi verilen bebeğini doğurduğunda, doksan yaşlarındadır. Meleklerin doğum yapacağı haberini verdiğinde bu habere gülmesi dolayısıyla "“Vemreetuhu kâimetun fe dahıket… / İbrâhîm’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. …"[68] işte bu ana izafeyle “Yitzak/İshâk/güldü” ismi verilen bebek daha sonra Cenab-ı Hakk tarafından resûl seçilmiştir.
 
Hz. İshâk’ın ardından Sâra’nın da torunu olan Yâkub (as) resûl seçilmiştir. “Ona İshâk’ı hediye ettik, üstelik Yâkub’u da fazladan verdik. Hepsini de salihler yaptık.[69] Kurtubî bu âyeti şu şekilde tefsir eder: “Bu sefer ona peygamber olacak ve peygamber babası olacak bir çocuk müjdesini verdi. İşte bu, aynı zamanda onun hem oğlunu, hem de torununu göreceği müjdesi idi.”[70] 
 
Hz. Sâra, oğlu İshâk ve onun ardından torunu Yâkub’un ve onun arkasından da torununun oğlu Yûsuf (as)’un resûl tayin edilmesi ile resûller anası veya resûller soyunun anası niteliğini kazanmıştır.
 
 
Hz. Sâra'nın ölümü:
 
 
Tevrât, Hz. Sâra’mın vefatı ile alakalı olarak şu tarihsel bilgileri verir: "…yüz yirmi yedi yıl yaşadı. Ömrü bu kadardı. Kenan ülkesinde, bugün Hevron denilen Kiryat-Arba'da öldü."[71]
"Sonra İbrâhîm karısı Sâra'yı Kenan ülkesinde Mamre'ye, yani Hevron'a yakın Makpela Tarlası'ndaki mağaraya gömdü."[72]
 
İbnü’l Esir bu hususta Tevrât’la paralel şu rivayette bulunmaktadır: “İlim ehlinden hiçbiri Sâre'nin yüz yirmi yedi yaşında iken Şâm (Suriye)'da vefat ettiğini reddetmiyor. Ancak bir rivayette Ken'ân toprakları üzerinde bulunan diktatör ve zalimlerin memleketinde vefat ettiği söyleniyor.”[73]
 
 
 
 
 CENGİZ DUMAN 
ARAŞTIRMACI-YAZAR
 
 
 
 
 
 
 
 

* Bu yazımızı; “Tevekkül ve Sabır Abidesi Bir Muhacir: Hz. Hâcer” yazımızla birlikte okumanızı ve değerlendirmenizi öneriyoruz. Haksöz Dergisi/204; Haksözokulu; http://www.haksozhaber.net/okul/article_detail.php?id=5476





Dipnotlar:

 

 

[1] ÜLÜ’l-AZM: “Kur’ân-ı Kerîm’de bazı peygamberler için kullanılan bir tabir. Ahzâb sûresinde (33/7) peygamberlerden ağır taahhüt (mîsâk) alındığı belirtildikten sonra onlardan özellikle Hz. Muhammed, Nûh, İbrâhim, Mûsâ ve Îsâ’nın zikredilmesine dayanan âlimler, ülü’l-azm peygamberlerin bunlardan ibaret olduğunu söylemiştir.” TDV.İslam Ansiklopedisi, c.42, s.294.
[2] Seyfullah Aruk, Kur’ân’da Kadın Kıssaları, Yüksek Lisans Tezi, s. 43.
[3] Seyfullah Aruk, Age, s. 46.
[4] Taberî, Tarih Er-Rusül ve’l-Mülûk, c.1, s.125, İbnü’l Esir, El Kâmil Fi’t-Tarih, c.I, s.92.
[6] İzzet Derveze, Kur’ân’ı Anlamada Usul, s. 140-142.
[7] Tevrât/Tekvin11/29.
[8] Tevrât/Tekvin17/15.
[9] Kitabı Mukaddes, s.14.
[11] İbn-i Kesir, El-Bidaye Ve'n Nihaye, c.I, s.233.
[12] Kur’ân/Hud11/71-72.
[13] Kur’ân/Zâriyat51//29.
[14] Tevrât/Tekvin11/29.
[15] Ebû Cafer Muhammed bin Cafer'üt-Taberî, Age, c.I, s.428.
[16] İbnü’l Esir, Age, c.I, s.86.
[17] Ebû Cafer Muhammed bin Cafer'üt-Taberî, Age, c.I, s.205.
[18] İbnü’l Esir, Age, c.I, s.92.
[19] İmam Kurtubi, El Camiu Li-Ahkami’l Kur’ân, c.IX, s.109
[20] Mevdudi, Tarih Boyunca Tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı,c.I, s.37.
[21] İbnü'l Esir, c.I, S.92.
[22] Tevrât/Tekvin11/25.
[23] M. Sami Ramazanoğlu, Hz. İbrâhîm, s.79.
[24] Tevrât/Tekvin11/26.
[25] Tevrât/Tekvin11/ 31.
[26] JewishEncyclopedia, Sarah maddesi, s.55.
[27] Ebû Cafer Muhammed bin Cafer'üt-Taberî, Age, c.I, s.205.
[28] İbnü’l Esir, Age, c.I, s.92.
[29] Tevrât/Tekvin24/4.
[30] Tevrât/Tekvin28/1-2.
[31] Tevrât/Tekvin11/28-29.
[32] İbni Sa'd, Es-Siret'ün Nebeviye, c.I, s. 47.
[33] İbnü’l Esir, Age, c.I, s.92. Taberî, Tarih Er-Rusül ve’l-Mülûk, c.I, s.329.
[34] Şaban Kuzgun, İslam kaynaklarına göre Hz. İbrâhîm ve haniflik, s. 29.
[35] Tevrât/Tekvin11/30.
[36] Kur’ân/Zâriyat51/29.
[37] Tevrât/Tekvin11/31.
[38] Tevrât/Tekvin12/12.
[39] Tevrât/Tekvin,12/10; “İbrâhîm, bir kıtlık nedeniyle 12. sülâle (veya Hiksoslar (2214–170354) döneminde Mısır’a gitmiştir.” Bahattin Dartma, Arkeolojik Veriler Bağlamında Kur’ân Kıssalarının Fiilen Gerçekleşmemiş Hadiseler Olduklarına Dair, Akademik Araştırmalar Dergisi, sy.18, yıl–2003.
[40] Tevrât/Tekvin,12/11–13.
[41] Tevrât/Tekvin,12/15.
[42] “Rab Avram’ın karısı Saray yüzünden Firavun’la ev halkının başına korkunç felaketler getirdi.” Tevrât/Tekvin,12/17.
[43] Tevrât/Tekvin,12/18.
[44] Tevrât/Tekvin,12/19–20.
[45] Bahattin Dartma, Arkeolojik Veriler Bağlamında Kur’ân Kıssalarının Fiilen
Gerçekleşmemiş Hadiseler Olduklarına Dair, Akademik Araştırmalar Dergisi, Sayı.18, yıl–2003.
[46] Kumran yazıtları: “1947 ve İsrâîl’in bağımsızlığını kazandığı 1948 yıllarında olağanüstü bir keşif yapıldı. Çobanlık yapan bedevi bir çocuk, Ölü Denizin batısındaki bir mağarada yazı tomarları buldu. Ölü deniz parşömenleri (Tomarları) olarak adlandırılan bu tomarların yaklaşık mö. 100-ms. 100 yılları arasına ait olduğu düşünülmektedir. Ölü deniz parşömenlerin eski Masoretik elyazmalarından neredeyse 1000 yıl daha eskidir. Bu belgeler Eski Ahit’in çok önemli kısmını kapsar. Ester hariç tüm kitaplar vardır.” Pihilip W. Comfort, Ölü Deniz Parşömenleri, (çev. M. Ali Bağır), s.165–166, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy.13, Yıl–2011/2.
[47] Bahattin Dartma, Age, sy.18.
[48] Mamre Meşeliği: Dinçlik ve sağlamlık anlamında. Amori bir adamın adına göre adlandırılan yer: İbrâhîm "Eşkol'un ve Aner'in kardeşi Amori Mamre'nin meşeliğinde oturuyordu" (Tekvin 14:13). Bu yerin Hebron'a yakındı: İbrâhîm "gelip Hebron'da olan Mamre meşeliğinde oturdu ve orada Rabbe bir mezbah yaptı" (Tekvin 13:18). Sara'nın gömüldüğü Makpela mağarası "Mamre karşısında" idi (Tekvin 23:17). İbrâhîm Mamre'de otururken Lut'un tutsak edilişinden haber aldı, üç Meleği ağırladı, karısından bir oğula sahip olacağı müjdesini aldı, Sodom'un yok edileceğinden de haber aldı ve oradan çıkan dumanı gördü. Mamre Hebron'un kuzeyinde üç kilometre uzaklığındaki Ramet el-Halil olduğu saptandı.
Kutsal Kitapta Yer Adları: http://incilbg.com/bilgi/yeradlari_lat.html.
[49] Tevrât/Tekvin12/14-15.
[50] İbnü’l Esir, Age, c.I, s.92.
[51] Taberî, Age, c.I, s.330.
[52] Kitab-ı Mukaddes,Tekvin 17/17.
[53] Tevrât/Tekvin12/11-13.
[54] Tevrât/Tekvin12/14-15.
[55] Tevrât/Tekvin12/16-20.
[56] Tevrât/Tekvin20/2-3.
[57] Tevrât/Tekvin16/2.
[58] Tevrât/Tekvin21/10.
[59] Tevrât/Tekvin16/5-6.
[60] Tevrât/Tekvin16/5-6.
[61] Tevrât/Tekvin16/6-11.
[62] Tevrât/Tekvin21/10.
[63] Tevrât/Tekvin21/12.
[64] Kitab-ı Mukaddes; s.14; The jewish encyclopedia, sarah (sarai) maddesi.
[65] Tevrât/Tekvin17/15-16.
[66] Tevrât/Tekvin 18/9-10.
[67] Kur’ân/Hud 11/71.
[68] Kur’ân/Hud 11/71.
[69] Kur’ân/Hud 11/71.
[70] İmam Kurtubi, Age, c.IX, s.107.
[71] Tevrât/Tekvin23/1-2.
[72] Tevrât/Tekvin23/19.
[73] İbnü’l Esir, Age, c.I, s.115.
 


     CENGİZ DUMAN

        ARAŞTIRMACI -
                  YAZAR


B
İRİNCİ BASKISI, 2011, İKİNCİ BASKISI
 
2015 YILINDA EKİN YAYINLARI TARAFINDAN
YAYINLANAN, KUR’ÂNKISSALARININ TARİHSELLİĞİ;
2013 YILINDA PINAR 
YAYINLARI TARAFINDAN YAYINLANAN,
KUR’ÂN 
PERSPEKTİFİNDEN ÜÇ KRAL İKİ PEYGAMBER;
2015 YILINDA SÜLEYMANİYE VAKFI YAYINLARI
TARAFINDAN YAYINLANAN,   KUR’ÂN PERSPEKTİFİNDEN
 ZÜLKARNEYN VE YE’CÛC ME’CÛC, İSİMLİ ÜÇ KİTABIN
YANISIRA; İNTERNET ORTAMI ÜZERİNDEN YAYINLANAN
 “DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL” VE
 “MECUSİLİK/ZERDÜŞTLÜK DİNİ” İSİMLİ İKİ E-KİTAB’LARIN
YAZARIDIR. KUR’ÂN-I KERÎM KONULARI, KUR’ÂN KISSALARI
 VE TEVRÂT - İNCÎL KISSALARI BAĞLAMI ÜZERİNDEKİ ÇOK
 YÖNLÜ ARAŞTIRMALARI, TÜRKİYE’DEKİ ÖNDE GELEN
İSLÂMİ DERGİLER VE İNTERNET ÜZERİNDEKİ ÇEŞİTLİ
İSLÂMİ WEB SİTELERİNDE HALEN YAYINLANMAKTADIR.
AYNI ZAMANDA “WWW.KURANKİSSALARİ.COM“ VE
 “WWW.KURANKİSSALARİ.TR.GG” WEB SİTELERİ
MODERATÖRLÜĞÜNÜ SÜRDÜRMEKTEDİR.
 
* KİTAP *  




*E-KİTAP*


 
 
 
DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol