Yuşa (Yeşu) peygamber
Giriş:
Yuşa, Kur’an-ı Kerim’de ismi açıkça zikredilmeyen fakat Hz. Musa kıssalarında kendisinden zımnen bahsedilen bir şahsiyettir. Kur’an’da zımnen geçtiği yerlerde kendisinden peygamber olarak değil, Hz. Musa’nın bir yardımcısı olarak yaptığı işlerden bahsedilmektedir.
Buna mukabil Tevrat’ta, Hz. Musa’nın ölümünden sonra İsrail oğullarına peygamber olarak görevlendirildiği belirtilir. Tevrat’ın sahih addedilen 39 kitabından birine Yeşu ismi verilmiştir. Yahudi teolojisinde ana kitap kabul edilen beş kitap “Tora”dan hemen sonra yer alan Yeşu kitabında; Yeşu peygamberin, peygamberlik ilanı, İsrail oğullarını “Arz-ı Mev’ud”a götürerek o bölgenin fethedilmesi, bunun için yapılan savaşlar ve İsrail oğulları sıbtlarına “Arz-ı Mev’ud”un taksim edilmesi konuları kıssa edilmektedir. Tevrat’ın Yeşu kitabı bir nevi “Arz-ı Mev’ud” tarihidir.
Prof. Dr Hikmet Tanyu Hıristiyan ilahiyatçılarının, Tevrat’ın Yeşu kitabını, “Pentatök” “beş cilt” adı verdikleri beş ana kitap sonrasına dâhil ederek ana kitabı altıya çıkarıldıklarını beyan etmektedir. “Tora, Musa’ya atfedilen 5. kitaptan sonra gelen Yeşu kitabı aynı kaynaktan sayılarak Grekçe Hexateuch (altı yuvarlak, role kitap) adıyla bir küme de yapılıyor.”[1] Dolayısıyla Yeşu kitabının diğer 33 kitaba nazaran daha önemli olduğu bu yüzden ana kitaplar olarak bilinen pentatök’e ilave yapıldığı vurgulanmaktadır.
İslam ilahiyatında, Yahudilerin peygamberlerinden biri olarak literatüre alınan Yeşu, Yuşa peygamber adıyla tanınmaktadır. Müslüman halk tarafından Yuşa peygamber ismi ile bilinmekte ve çocuklara isim olarak verilmektedir. Buna mukabil Yuşa peygamber hakkındaki malumat genelde hurafelere dayanmaktadır.
Bu hurafelerden en bariz olanı ise İstanbul’un, Beykoz ilçesindeki Yuşa tepesi denilen yerde mezarının olduğu inancıdır. Hurafeye göre; bugün Yuşa tepesi olarak anılan “dev dağı”nın bulunduğu yerde kâfirlerle girdiği bir savaşta 3 bin yıl önce şehit olduğu ve burasına defnedilmiştir.
Günde yüzlerce ziyaretçinin uğradığı, normal insan mezarı boyutlarında olmayan, 17 metre uzunlukta ve 4 metre genişlikteki türbe mezarda yattığına inanılan Yeşu peygamber; hayatını anlatan Tevrat’a göre bu günkü İsrail topraklarında ölmüş ve oraya defnedilmiştir. “RAB'bin kulu Nun oğlu Yeşu bir süre sonra yüz on yaşında öldü.” “Onu Efrayim'in dağlık bölgesindeki Gaaş Dağı'nın kuzeyine, kendi mirasının sınırları içinde kalan Timnat-Serah'a gömdüler.”[2]
İsrail oğullarının “Arz-ı Mev’ud”u ele geçirme mücadelesinde kilit rol oynayan Yeşu(Yuşa) peygamberin Tevrat’ta yer alan kıssasındaki ilginç katliam ifadeleri peygamberlik döneminin Kur’an-ı kerim perspektifinden sorgulanmasını gerektirmektedir.
Bu incelememizde Kur’an resulleri anlayışına muhalif anlatımların bulunduğu Yeşu kitabı ve orada anlatılan Yeşu peygamberin kimlik ve kişiliğini ve yaşadığı olayları Kur’an-i bakış açısıyla sorgulamaya ve anlamaya çalışacağız.
Tevrat’ta bulunan ve sahih addettiğimiz veriler üzerinden, Kur’an’da yer alan bilgileri de örerek sahih ve İslami bir Yuşa peygamber portresi çıkarmaya çalışacağımız bu yazımızda Yuşa peygamber hakkında hemen hemen ilk ve tek kaynak durumunda olan Tevrat metinlerine sıklıkla atıflarda bulunacağımızı belirtelim.
Yuşa peygamber hakkındaki bu incelememizin yanı sıra Kur’an-ı Kerim’deki, Âlim kul ve Musa kıssası ile ilgili inceleme yazımızın okunmasında fayda mülahaza ettiğimizi belirtmemizde fayda vardır. Kur’an’da yer alan Hz. Musa ve Âlim kul kıssasında anlatılan Hz. Musa’nın hizmetkârının Tevrat’ta anlatılan Yeşu olduğunu iddia etmemiz için Kur’an kıssasında anlatılan Musa’nın da Peygamber Musa olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Buna istinaden Hz. Musa’nın hizmetkârının, Tevrat’ta belirtilen Yeşu olduğunu kabul ve iddia edebilelim.
Yuşa peygamber kimdir:
a- Tevrat’a göre:
Tevrat’a göre Yeşu(Yuşa); İsrail oğulları kavminin on iki sıbtından biri olan Efraim sıbtından Nun adlı birinin oğludur. Efraim sıbtının özelliği Yusuf peygamber’in sulbünden gelmesidir. Yusuf peygamber Mısır’da yönetime geçtiği zaman Firavun tarafından Mısır’lı bir hanımla evlendirilir.[3] Ondan iki çocuğu olur. Büyüğünün adı Manasse diğerinin adı Efraim’dir. Ancak Yakup (a.s) İsrail oğulları geleneğinin tersine; kendisinin kutsanmasında olduğu gibi, İlk doğan Manesse’yi değil küçük olan Efraim’i kutsar. “(Yakup)Bilirim oğlum bilirim; o da bir kavm olacak, o da büyük olacak; fakat küçük kardeşi (Efraim) kendisinden daha büyük olacak ve onun zürriyeti milletler cumhuru olacak. Ve o günde onları mübarek kılıp dedi: Allah seni efraim ve manesse gibi etsin diyerek İsrail sende hayır dua edecektir.”[4]
Yeşu, Yusuf sulbünden ve Yakup peygamberin kutsadığı Efraim sıbtından olmakla kudsiyet olarak da ayrı bir önem kesbettiği anlaşılmaktadır.
Asıl adı “Hoşea” olan Yeşu; İsrail oğullarının Mısır “Çıkış”ından sonra Hz. Musa’nın her an yanında ve onun hizmetinde bulunan bir kişidir.
Bunun yanı sıra “Çıkış” sonrası Amelekler ile yaptığı savaşlar ve istihbarat amacıyla yollandığı “Kenan” topraklarında gösterdiği başarılı faaliyetleri onun bu konularda Hz. Musa’nın en büyük yardımcısı olduğunu göstermektedir. Allah’a teslimiyeti ve Hz. Musa’ya olan sadakati yüzünden Musa (a.s) tarafından Yeşu olarak isimlendirilmiştir. ”Musa Nun oğlu Hoşea'ya Yeşu adını verdi.”[5] İbranice bir kelime olan Hoşea "Kurtuluş" anlamına gelmektedir.
b- İslam kaynaklarına göre:
İslami kaynaklarında iki yerde kendisinden zımnen bahsedilen Yuşa’nın, zımnen ilk defa, Resmî sıralamadaki beşinci sure olan Maide suresi 23. ayetinde geçmektedir. “Kâle raculâni minellezîne yehâfûne en’amallâhu aleyhim edhulû aleyhimul bâbe, fe izâ dehaltumûhu fe innekum gâlibûne ve alâllâhi fe tevekkelû in kuntum mu’minîn” “Korkanların içinden Allah'ın kendilerine lütuf da bulunduğu iki kişi şöyle dedi: Onların üzerine kapıdan girin; oraya bir girdiniz mi artık siz zaferi kazanmışsınızdır. Eğer müminler iseniz ancak Allah'a güvenin.”
Müfessirler kıssada anlatılan “kâle raculâni” “iki kişi”yi, Tevrat’taki Musa kıssasında isimleri geçen “Nun oğlu Yeşu'yla Yefunne oğlu Kalev” olarak yorumlamışlardır. “İbn Abbas ve başkaları şöyle demiştir: Bu iki kişi, Yûşa ile Yûkanna oğlu Kâlib'dir. Babasının adının Kâniyâ olduğu da söylenmektedir. Bunların ikisi de on iki nakîbden idiler.”[6] “Bu iki kişinin Yûşa’İbn Nûn ile Kâbir İbn Yufennâ olduğu söylenir.”[7] “Âyette bahsedilen iki kişi, Yûşa İbn Nûn ile Kâleb İbn Yûfennâ'dır.”[8]
Yine İslami kaynaklarda, Yuşa’nın zımnen bahsedildiği ikinci yer olarak Kehf Suresi 60. ayetinde geçen “Ve iz kâle mûsâ li fetâhu” “Ve Musa, genç arkadaşına..” ifadesidir. Tefsirlerin genelinde, Kur’an-ı Kerim’deki, Âlim kul ve Musa kıssasının anlatıldığı kıssada yer alan ancak ismi açıkça zikredilmeyen Hz. Musa’nın arkadaşının, Tevrat kıssasında adı geçen “Nun oğlu Hoşea/Yeşu “ olduğu görüşü yer almaktadır. “Kaffal'ın Süfyân İbn Uyeyne'den. Onun da Amr İbn Dinar'dan, onun Said İbn Cübeyr'den, onun İbn Abbas'tan, İbn Abbas'ın Ebu Hureyre'den, Ebu Hureyre'nin Ubeyy İbn Ka'b'tan, onun da Hz. Peygamber'den rivayetine göre Hz. Peygamber, o genç adamın Yuşa İbn Nûn olduğunu söylemiştir.”[9]
Bazı müfessirler, Yuşa’nın; Hz. Musa’nın kız kardeşinin oğlu olduğu kanaatindedirler. “Yusuf (as)ın oğlu İf-râim'in oğlu Nun oğlu Yuşa'dır. Bunun Musa (as)ın kız kardeşinin oğlu olduğu da söylenmiştir.”[10]
Müfessirler, Hz. Musa’nın yardımcısının, Musa nezdindeki konumu üzerinde de ihtilaf etmişlerdir. Yuşa’nın, Hz. Musa’nın kölesi mi, hizmetkârı mı, arkadaşı mı olduğu hususu tartışılmıştır.[11]
Bazı müfessirler Kehf Suresindeki “Ve iz kâle mûsâ li fetâhu lâ ebrehu hattâ ebluga mecmeal bahreyni ev emdıye hukubâ” 60. ayette geçen “fetâ” kelimesine köle anlamı vererek, Yuşa’nın, Hz. Musa’nın kölesi olduğunu yorumlamışlardır. “Amr İbn Ubeyd, Hasan el-Basri'nin, Cenâb-ı Hakk'ın, "Bir zamanlar Musa, yardımcısı gence şöyle demişti: ... Kadar gideceğim" ayetindeki "fetâ genç adam" kelimesine, Musa'nın kölesi manasını verdiğini rivayet etmiştir. Kaffal şöyle der: "Dil, Duna müsaittir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in, "Sizden biriniz," benim kölem, benim cariyem" demesin; o, "yiğidim, benim kızım" desin' buyurmuştur. Bu da, onların, köleye "fetâ"; cariyeye de, "fetât" dediklerini gösterir.”[12]
Bazı müfessirler ise; ayette yer alan "fetâ” kelimesinin, hizmetçi manasına geldiğini yorumlayarak, Yuşa’nın, Hz. Musa’nın hizmetçisi olduğunu tefsir etmektedirler. “Onun genç arkadaşı ise Yuşa b. Nun b. Efraim b. Yusuf (a.s.)'dır. Hz. Musa'nın hizmetçisi idi. Arap dilinde hizmetçiye fetâ (genç delikanlı) adı verilir.”
Bazıları ise hem hizmetçi hem yardımcı anlamı verirler. “Rivayete göre, ayette geçen bu “hizmetçi” ya da “yardımcı”, Hz. Musa'nın ölümünden sonra İsrail oğullarının başına geçen Yeşu idi.”[13]
Arap dilindeki “Fetâ” kelimesinin köle anlamından mündemiç olduğunu belirterek Yuşa’nın, Hz. Musa’nın kölesi olduğunu belirtenlerin yorumu esas alındığında; Yuşa’nın, Hz. Musa’nın kız kardeşinin oğlu olduğu yorumlarının bir değeri kalmamaktadır. Çünkü kız kardeşin oğlunu köle edinmek normal bir insan için düşünülemeyeceği gibi Hz. Musa gibi bir peygamber açısından yakışık almadığının yanısıra makul da değildir.
Ancak İsrail oğullarından birini köle edinmenin Tevrat hukukuna göre mümkün olduğunu belirtmemizde fayda vardır. Şayet Hoşea/Yeşu köle statüsünde iken Hz. Musa tarafından satın alınan biri idiyse o takdirde “mûsâ li fetâhu” ayetinde geçen “fetâ” kelimesine yüklenen “köle” manasına itibar ederek Yuşa’nın, Hz. Musa’nın kölesi olduğu hükmüne varabiliriz. Ancak Yine Tevrat hükümlerine göre Musa’nın(a.s) bir müddet sonra onu azat ederek hür statüye döndürdüğünü de kabul etmemiz gerekmektedir.
Tevrat’ta yer alan bu köle statüsüne dair hükme bakalım: “Eğer İbrani kardeşlerinizden bir erkek ya da kadın size satılırsa, altı yıl size kölelik edecek, yedinci yıl onu özgür bırakacaksınız.”[14] O halde Yuşa, Hz. Musa’nın yanındayken önce köle sonra hür bir kişi olarak hizmetinde bulunmuştur diyebiliriz.
Yuşa’nın Hz. Musa’nın yanındaki konumunu değerlendirmede müfessirlerimizin bir metod takip etmemesi ya da usul eksikliği hemen göze çarpmaktadır. Esasen Kur’an kıssaları ile ilgili yazılarımızda zaman zaman değindiğimiz gibi; kıssalar bağımsız bir disiplin, bir ilim dalı olarak değerlendirilmediği müddetçe geçmiş müfessirlerin, kıssalara olan usulsüz yaklaşımları bizlere açılımlar sağlamayacaktır. Genelde tüm Kur’an kıssalarında, özelde peygamber kıssalarında takip edilen metod eskilerin yazdıklarını rivayet edip bunları şerh ederek devam ede gelen tarzdır. Bu metod da hem aynı ifadelerin tekrarı hem de evvelki hataların sonrakilerde de devam ettirilmesine yol açmaktadır.
Kıssalar tefsir, tarih, dinler tarihi, coğrafya, arkeoloji, v.s gibi ilim dallarından yararlanılarak belli bir metot çerçevesinde yeniden yorumlanmadığı müddetçe kıssaların anlaşılması hususunda açmazlarla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.
Bu çalışmamızda da gördük ki, Ortadoğu coğrafyası hakkında yeterli malumat sahibi olmayanların, Yuşa peygamberi İstanbul’a, Şama kadar getirerek oraları da fethettirmişlerdir. Tarihi ve coğrafi gerçeklere aykırı tüm bu durumlar kıssalara olan metod eksikliğinden kaynaklanmaktadır kanaatindeyiz.
Yuşa peygamber kıssasının anlaşılması konusunda da bu metod eksikliğini yaşamaktayız. Yuşa ile İsrail oğulları peygamberi Musa’yı ilişkilendirenler her nedense Tevrat metinlerindeki Yuşa ile ilgili kıssa bölümlerinden faydalanmayı ya düşünememekte ya da usulsüz, keyfi! Ya da mesnetsiz hareketle, istedikleri biçimde yorumlar öne sürmektedirler. Bu yüzden Yuşa’nın konumu üzerinde faydasız bir sürü spekülasyonlar üretildiği görülmektedir.
Hz. Musa ve Yeşu(a.s) yakınlığı:
Yuşa, Hz. Musa’nın yardımcısıydı. Musa’nın(a.s) ağabeyi olan peygamber Harun’dan(a.s) bile ona daha yakın ve her an onun hizmetinde olan birisiydi. Bunu “Çıkış” sonrası İsrailoğulları, Sina çöllerinde ilerlerken onları durdurmaya çalışan Amelek kavminin ordusu ile çarpışmak üzere Hz. Musa’nın hemen Yeşu’yu savaş için görevlendirilmesinde görmekteyiz. “Ve Amelek geldi, ve İsrail’le Refidimde cenk etti.Ve Musa Yeşu’ya dedi: Bize adamlar seç, ve çıkıp Amelek’le cenket…..Ve Yeşu Musa’nın kendisine dediği gibi yaptı, ve Amelek’le cenketti.”
Daha sonraki İsrailoğullarının “Çöl sürgünü” akabinde “Kenan” topraklarında yaptığı istihbarat faaliyetleri ve bunun neticeleri üzerinde İsrailoğullarını ikna gayretleri; Yuşa’nın İsrailoğulları arasında temayüz ettiğini ve Hz. Musa’nın en büyük yardımcısı ve talebesi olduğunu bize göstermektedir.
Hz. Musa, Allah ile Tur dağındaki görüşmelerine Yuşa ile gider onu yanından ayırmazdı. Yuşa, Hz. Musa’nın neredeyse her anına şahitlik eden ve onun nebevî terbiyesinden yararlanabilen bir kişilikti.
Musa, Allah ile buluşmaya çıkarken, Yuşa onunla birlikte o mevkie kadar gelebilmektedir. Tevrat metinlerinde, Hz. Musa ile Yuşa’nın yakın ilişkisi şöyle aktarılmaktadır: Hz. “Musa'yla yardımcısı Yeşu(Yuşa) hazırlandılar. Musa Tanrı Dağı'na(Tur) çıkarken…”[15]
Hz. Yuşa, Allah ile buluşan Hz. Musa’yı dönene kadar beklemektedir. “Musa (Allah ile buluşmasından) döndü, elinde antlaşma koşulları yazılı iki taş levhayla dağdan indi. Levhaların ön ve arka iki yüzü de yazılıydı.” Görüldüğü gibi Hz. Musa’nın Allah’tan aldığı emirlere dair somut eşya “levhalar”a ilk şahitlik Hz. Yuşa tarafından yapılmaktadır.
Hz. Yuşa aynı zamanda İsrail oğulları ile Hz. Musa arasında bağlantıyı sağlamaktadır. “Yeşu, bağrışan halkın sesini duyunca, Musa'ya, "Ordugâhtan savaş sesi geliyor!" dedi.”[16]
Yuşa’nın, Hz. Musa’nın, Allah ile buluşmalarında kullandığı “Ohel Moed” kutsal “buluşma çadırı”nda onun Allah ile buluşmasından sonra nöbet beklediği de açıklanmaktadır. “Rab, Musa'yla iki arkadaş gibi yüz yüze konuşurdu. Sonra Musa ordugâha dönerdi. Ama genç yardımcısı Nun oğlu Yeşu çadırdan çıkmazdı.”[17] Böylelikle kutsal buluşma çadırının, kutsiyetinin, insanlar tarafından bozulması Yuşa tarafından önlenmiş olmaktadır ki, böyle önemli bir görev Tevrat’a göre sadece onun vasıflandırdığı birine verilebileceğinden bu durum aynı zamanda Yuşa’nın, Hz. Musa yanındaki konumunu daha iyi anlamamız açısından da önemlidir.
Hz. Yuşa’nın “Ohel Moed” ile ilgili bu konumunun, daha önce İsrail oğullarından hiç kimseye verilmediği gözlemlenmektedir. Ta ki Hz. Harun ve oğulları “Kohen” ilan edilinceye kadar… Belirlenen bu statüden sonra “Buluşma çadırı”na girmek ve oradaki “ahit sandığı” ve diğer kutsal eşyalara el sürmek, taşımak ayrıca bir ritüel haline getirilmiş ve yalnızca Tevrat’ta belirtilen özel kişiler tarafından gerçekleştirilebilmiştir. “En kutsal eşyalara yaklaşınca ölmemeleri için şöyle yapın: Harun'la oğulları Kutsal Yer'e girecek, her adamı göreceği işe atayıp ne taşıyacağını bildirecek.” “Ancak Kehat oğulları içeri girip bir an bile kutsal eşyalara bakmamalı, yoksa ölürler."[18]
Yuşa’nın, Hz. Musa nezdindeki bu konumunun, Kur’an-ı Kerimde de benzer şekilde beyan edildiğini görmekteyiz. Kehf suresinde serdedilen Âlim kul ve Musa kıssası anlatımına başlanırken, Hz. Musa ve onun yardımcısından bahisle olaylar anlatılmaya başlanmaktadır.
Tevrat’ta yer alamayan bu kıssada Hz. Musa çok önemli bilgiler edineceği Âlim kul ile görüşmesine yine Tevrat’taki Musa kıssasında gözlemlediğimiz tutumu ile yanında yardımcısı Yuşa ile gitmektedir. “Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "Durup dinlenmeyeceğim; tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım yahut senelerce yürüyeceğim." [19]
Kur’an’da beyan edilen kıssada Yuşa’nın ismi geçmemekte ancak Musa’nın(a.s) yanında bir yardımcısı olduğu beyan edilmektedir. Tevrat’ta yer alan veriler ile Kur’an kıssası ayetleri karşılaştırıldığında Yuşa hakkındaki bilgilerde bir uyum sağlandığı görülmektedir. Çünkü Tevrat’ta da Kur’an’da da yer alan Musa kıssalarında Hz. Musa’nın yanında ve hem de önemli aşamalarda bir arkadaşı/kölesi/yardımcısı/genç adamı olduğu anlatılmaktadır. Dolayısı ile bu durum Kur’an-ı Kerim’de kendisinden bahsedilen Hz. Musa’nın yardımcısının, Tevrat’ta ismi açıkça geçen Yeşu(Yuşa) olduğunda şüpheye yer bırakmamaktadır.
Bu hususta bir başka ayrıntı daha öne sürmek mümkündür. Yukarıda verdiğimiz Tevrat metinlerinde görüldüğü gibi Yuşa nasıl ki, Hz. Musa ile Allah arasındaki buluşmalarda son mekâna kadar gelip orada bekliyorsa, Kur’an’da anlatılan Âlim kul ve Musa kıssasında beraber çıktıkları yolculukta Âlim kul ile buluştuktan sonra; Âlim kul ile Musa’nın birlikte yaptıkları yolculuğa katılmadığı görülmektedir. “(Âlim kul:) Eğer bana tâbi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! Dedi.” “Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman….”[20] Âlim kul ile buluşmaya Yuşa ile beraber gelen Hz. Musa, Âlim kul’la buluştuktan sonra önemli olaylara tanık olacağı yolculuğa Hz. Yuşa olmadan çıkmaktadır. Bu durum Tevrat’taki Yeşu’nun konumu ile çok benzerlik sağlamaktadır.
Neticede her iki kıssadaki ayrıntılar incelendiğinde bulunan benzerlikler Kur’an’da anlatılan Hz. Musa’nın yardımcısının, Tevrat’ta bahsedilen Musa’nın yardımcısı Yeşu (Yuşa) olduğunu bize izhar etmektedir.
Yuşa’nın(Yeşu) akidevi durumu:
Uzun süre Hz. Musa’ya hizmet eden Yuşa, aynı zamanda onun nebevî eğitiminden de yararlanmaktaydı. Allah’a teslimiyeti ve onun resulü Hz. Musa’ya itaati çok yüksekti. Yuşa’nın Allah’a olan teslimiyet ve Hz. Musa’ya bağlılığının en güzel anlatımlarından biri de “Arz-ı Mev’ud”a yapılan istihbarat görevinden dönüşte sergilenmektedir.
Hz. Yuşa, İsrail oğullarının Mısır “çıkış”ından sonra Hz. Musa tarafından “Kenan” diyarı topraklara, İsrail oğulları lehine istihbarat yapması amacıyla Efraim sıbtını temsil etmesi için seçilerek gönderilen biriydi. “Rab Musa'ya, "İsrail halkına vereceğim Kenan ülkesini araştırmak için bazı adamlar gönder" dedi, "Ataların her oymağından bir önder gönder."[21]
Tanrı Yehova’nın isteği üzerine sıbt’lardan birer görevli isteyen Hz. Musa’ya Efraim sıbtını temsilen Hoşea gönderilir. “Efrayim oymağından Nun oğlu Hoşea”[22]
Hz. Musa’nın “Kenan” topraklarına yolladığı görevliler 40 gün boyunca Gözlem yaparak istihbarat toplarlar. Tevrat istihbarat elemanlarının “Kenan” topraklarında geçirdikleri bu süreyi, “Çöl sürgünü” cezası miktarıyla orantılayarak verir: “Ülkeyi araştırdığınız günler kadar her gün için bir yıldan kırk yıl suçunuzun cezasını çöllerde çekeceksiniz.”[23] on iki adam yollandığı halde bunlardan yalnızca ikisi; Nun oğlu Yeşu'yla Yefunne oğlu Kalev, vaat edilen topraklarda gördüklerini, Allah’ın istediği biçimde yorumlayarak Hz. Musa ve İsrail oğullarına bildirirler. Diğer haberciler, gördüklerinden kendileri korktukları gibi İsrail oğullarının da gözünü korkuturlar.
Tevrat bu vakıayı şöyle aktarmaktadır: “Araştırdıkları ülke hakkında İsrailliler arasında kötü haber yayarak, "Boydan boya araştırdığımız ülke, içinde yaşayanları yiyip bitiren bir ülkedir" dediler, "Üstelik orada gördüğümüz herkes uzun boyluydu.” ” Nefiller'i, Nefiller'in soyundan gelen Anaklılar'ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük."[24]
“Kenan” toprakları hakkında olumsuz haber getiren ajanların anlattıklarının İsrail oğullarını yılgınlığa düşürdüğü anlaşılmaktadır. “O gece bütün topluluk yüksek sesle bağrışıp ağladı.” “Bütün İsrail halkı Musa'yla Harun'a söylendi. Onlara, "Keşke Mısır'da ya da bu çölde ölseydik!" dediler,” "RAB neden bizi bu ülkeye götürüyor? Kılıçtan geçirilelim diye mi? Karılarımız, çocuklarımız tutsak edilecek. Mısır'a dönmek bizim için daha iyi değil mi?" Sonra birbirlerine, "Kendimize bir önder seçip Mısır'a dönelim" dediler.”[25]
Oysa Nun oğlu Yeşu'yla Yefunne oğlu Kalev; İsrail oğullarına hitap ederek onları şöyle ikna etmeye çalışırlar: “Ülkeyi araştıranlardan Nun oğlu Yeşu'yla Yefunne oğlu Kalev giysilerini yırttılar. Sonra bütün İsrail topluluğuna şöyle dediler:….Ancak Rab'be karşı gelmeyin. Orada yaşayan halktan korkmayın. Onları ekmek yer gibi yiyip bitireceğiz. Koruyucuları onları bırakıp gitti. Ama Rab bizimledir. Onlardan korkmayın!"[26] Tevrat’ta anlatılan bu vakıa Yuşa’nın Allah’a teslimiyeti ve Musa peygambere sadakatini çok veciz biçimde izah etmektedir kanaatindeyiz.
Tevrat’taki Musa kıssasında anlatılan bu olay benzer biçimde Kur’an’ı Kerim’de de anlatılmaktadır. “Bir zamanlar Musa, kavmine şöyle demişti: Ey kavmim! Allah'ın size (lütfettiği) nimetini hatırlayın; zira O, içinizden peygamberler çıkardı ve sizi hükümdarlar kıldı. Âlemlerde hiçbir kimseye vermediğini size verdi.” “Ey kavmim! Allah'ın size (vatan olarak) yazdığı mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüş olursunuz.” “Onlar şu cevabı verdiler: Yâ Musa! Orada zorba bir toplum var; onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de hemen gireriz.” “Korkanların içinden Allah'ın kendilerine lütuf da bulunduğu iki kişi şöyle dedi: Onların üzerine kapıdan girin; oraya bir girdiniz mi artık siz zaferi kazanmışsınızdır. Eğer müminler iseniz ancak Allah'a güvenin.”[27]
Allah’a olan tam teslimiyet ve onun resulü Hz. Musa’ya itaatleri, her iki kişiyi de çöldeki İsrail oğulları sürgünü esnasında Yehova’nın gazabından emin kılmıştır. Bunun en bariz anlatımını Mısır “çıkış”ı sonrası “Arz- Mev’ud”a girmekten imtina eden İsrail oğullarının lanetlenerek çeşitli hastalık ve diğer sebeplerle ölmesine rağmen Yeşu ve Kalev’in hayatta kalmalarıdır. “Çünkü Rab o dönemde sayımı yapılan İsrailliler'in kesinlikle çölde öleceğini söylemişti. Onlardan Yefunne oğlu Kalev'le Nun oğlu Yeşu'dan başka kimse sağ kalmamıştı.”[28]
Kur’an-ı Kerim, Maide suresindeki ayette de bu iki kişiye lütuf verildiği belirtilerek Tevrat’ta anlatılan olaya ve akışına atıfta bulunulmaktadır. ”Korkanların içinden Allah'ın kendilerine lütuf da bulunduğu iki kişi …”
Tevrat’ta ve Kur’an’da yer alan bu hususlar Yuşa’nın, Hz. Musa’nın yanındaki yeri kadar Allah nezdinde de makbul bir konumda olduğunu bizlere göstermektedir.
Hz. Yuşa’ya peygamberlik verilmesi:
Kur’an’ı Kerim’de peygamberliğine dair herhangi bir malumat bulunmayan Yuşa, Tevrat’a göre Hz. Musa’nın ölümünden sonra peygamber olarak görevlendirilmiştir.
Yuşa’nın peygamberliğe saçildiği devrede önemli bir husus dikkatimizi çekmektedir. Hz. Musa İsrailoğullarını Mısır esaretinden kurtaran, Yehova ile yüz yüze konuşan, çok çaşitli mucizeler gösteren bir peygamber olmasına rağmen onun ölümü sonrası “İlah”lığı gibi bir olgu yaşanmamıştır. Bilindiği gibi Hz. Musa ve Hz. Harun hayatta iken bile İlahlar arayan ve bulup tapan İsrailoğulları Musa’nın(a.s) ölümünden sonra ona “ilah”lık makamı gibi olumsuzluklar yükleyerek tapınmaya teşebbüs etmemişlerdir. Bunda zannımızca en önemli saik Yeşu’nun, İsrail oğulları üzerindeki derin etkisi ve Yehova’nın tasvibi ile Hz. Musa’nın ölmeden önce onu yerine hazırlamasıdır. “Onlara kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi onun ağzından işiteceksiniz. Kendisine buyurduklarımın tümünü onlara bildirecek.”[29]
Yehova, Musa’ya(a.s) kendisinden hemen sonra Yeşu‘yu(Yuşa) peygamber tayin edeceğini bildirerek onu kendisinden sonrası için hazırlaması için yönlendirmiştir. Bu durum Hz. Musa’nın ağzından Tevrat’ta şöyle anlatılmaktadır: “Sonra Musa Yeşu'yu çağırıp bütün İsraillilerin gözü önünde ona şöyle dedi: "Güçlü ve yürekli ol! Çünkü Rabbin, atalarına ant içerek söz verdiği ülkeye bu halkla birlikte sen gideceksin. Ülkeyi miras olarak onlara sen vereceksin. Rab'bin kendisi sana öncülük edecek, seninle birlikte olacak. Seni yüzüstü bırakmayacak, terk etmeyecek. Korkma, yılma."[30]
Yine Tevrat’ta yer alan başka bir anlatımda; “Musa İsraillilere şöyle dedi:” "Yüz yirmi yaşındayım. Bundan böyle size önderlik edemem. Üstelik Rab bana, 'Şeria(Ürdün) Irmağı'nın karşı yakasına geçmeyeceksin' dedi.” “Tanrınız Rab önünüzden geçecek. Bu ulusları önünüzden yok edecek. Ülkelerini mülk edineceksiniz. Rab'bin sözü uyarınca Yeşu size önderlik edecek.”[31]
Bütün bu etkenler Hz. Musa’nın ölümü sonrası, Yeşu’nun peygamberliğinin ilanında sorunlar çıkarmamış ve İsrail oğulları onun peygamberliğini hemen tanımış ve itaat etmişlerdir.
Hz. Musa’nın Erden(Ürdün) topraklarındaki Nebo dağında ölümünden sonra Yehova, Yeşu’yu peygamber olarak görevlendirir ve ona hedeflerini bildirir. "Kulum Musa öldü. Şimdi kalk, bütün bu halkla birlikte Şeria (Ürdün) Irmağı'nı geç. Size, İsrail halkına vereceğim ülkeye girin.” ” Yaşamın boyunca hiç kimse sana karşı koyamayacak; nasıl Musa ile birlikte oldumsa, seninle de birlikte olacağım. Seni asla terk etmeyeceğim, seni asla bırakmayacağım.” “Yeter ki, güçlü ve yürekli ol. Kulum Musa'nın sana buyurduğu Kutsal Yasa'nın tümünü yerine getirmeye dikkat et. Gittiğin her yerde başarılı olmak için bu yasadan ayrılma, sağa sola sapma.”“Yasa Kitabı'nda yazılanları dilinden düşürme. Tümünü özenle yerine getirmek için gece gündüz onu düşün. O zaman başarılı olacak ve amacına ulaşacaksın.”[32]
Böylece Yuşa, Hz. Musa’nın ölmeden evvel kendisini haber ettiği peygamberliğe onun ölümünden sonra Yehova’nın bizzat hitabıyla resmen tayin edilmiş ve İsrail oğullarının Musa’dan(a.s) sonraki ilk peygamberi olmak vasfını kazanmış olmaktadır.
Yuşa peygamberin tebligatı:
Hz. Yuşa, Musa’nın(a.s) şeraiti üzerine peygamberlik eder. Hz. Yuşa, İsrail oğullarına Tevhidi anlatır ve putlara meyletmemelerini ikaz eder. "Bunun için Rab'den korkun, içtenlik ve bağlılıkla O'na kulluk edin" diye devam etti, "Atalarınızın Fırat Irmağı'nın ötesinde ve Mısır'da kulluk ettikleri ilahları atın, Rab'be kulluk edin.” “İçinizden Rab'be kulluk etmek gelmiyorsa, atalarınızın Fırat Irmağı'nın ötesinde kulluk ettikleri ilahlara mı, yoksa topraklarında yaşadığınız Amorlular'ın ilahlarına mı kulluk edeceksiniz, bugün karar verin. Ben ve ev halkım RAB'be kulluk edeceğiz."[33]
Yehova ile İsrail oğulları arasındaki “ahit”i hatırlatarak bu ahdi tutmalarını salık verir.
“Tanrınız Rab'bin size buyurduğu antlaşmayı bozarsanız, gidip başka ilahlara kulluk eder, taparsanız, Rab'bin öfkesi size karşı alevlenecek; Rab'bin size verdiği bu güzel ülkeden çabucak yok olup gideceksiniz."[34]
Hz. Musa’ya verilen kitap Tevrat’ı gündem ederek onda emredilenlerin yerine getirilmesini, kendisinin de buna şahitlik edeceğini bildirir. “Musa'nın Yasa Kitabı'nda yazılı olan her şeyi korumak ve yerine getirmek için çok güçlü olun. Yazılanlardan sağa sola sapmayın.” “Aranızda kalan uluslarla hiçbir ilişkiniz olmasın; ilahlarının adını anmayın; kimseye onların adıyla ant içirmeyin; onlara kulluk edip tapmayın.” “Bugüne dek yaptığınız gibi, Tanrınız Rab'be sımsıkı bağlı kalın.”[35] “Rab'bin kulu Musa'nın size verdiği buyrukları ve Kutsal Yasa'yı yerine getirmeye çok dikkat edin. Tanrınız Rab'bi sevin, tümüyle gösterdiği yolda yürüyün, buyruklarını yerine getirin, O'na bağlı kalın, O'na candan ve yürekten hizmet edin."[36]
Görüldüğü üzere Hz. Yuşa, selefi Musa’nın(a.s) kitabı Tevrat ile insanlara öğütler vermekte ve onunla İsrail oğullarına peygamberlik etmektedir. Peygamberliğinin içeriği tamamen Tevrat çerçevesi ile kayıtlıdır. Zaten Tevrat “Aron ha Berit”[37] ”Ahit sandığı”na konmuştur. Maddi olarak da Yeşu’nun elindedir. İsrail oğullarına ondan direkt vaazlarda bulunabilmektedir. Bunun en ilginç örneği “Arz-ı Mev’ud” topraklarında iken gerçekleşmiştir. “Bütün İsrailliler, ileri gelenleriyle, görevlileriyle ve hâkimleriyle birlikte - yabancılar da dâhil - Rab'bin Antlaşma Sandığı'nın iki yanında, yüzleri, sandığı taşıyan Levili kâhinlere dönük olarak dizildiler. Halkın yarısı sırtını Gerizzim Dağı'na, öbür yarısı da Ebal Dağı'na verdi. Çünkü Rab'bin kulu Musa kutsanmaları için bu şekilde durmalarını daha önce buyurmuştu. Ardından Yeşu Yasa'nın tümünü, kutsama ve lanetle ilgili bölümleri Kutsal Yasa Kitabı'nda yazılı olduğu gibi okudu. Böylece Yeşu'nun, yabancıların da aralarında bulunduğu kadınlı, çocuklu bütün İsrail topluluğuna, Musa'nın buyruklarından okumadığı tek bir söz kalmadı.”
Hz. Musa’nın ölümünden sonra İsrail oğulları adına sıbtlarının reisleri, Hz. Musa döneminden aşina oldukları Yeşu’nun peygamberliğini derhal kabul ederek onun direktiflerine uyacaklarına dair ona biat ederler. “Önderler Yeşu'ya, "Bize ne buyurduysan yapacağız" diye karşılık verdiler, "Bizi nereye gönderirsen gideceğiz. Her durumda Musa'nın sözünü dinlediğimiz gibi, senin sözünü de dinleyeceğiz. “[38]
Yeşu’nun peygamberliğinin Musa’dan farklı olan özel görevi vaat edilmiş topraklar olan “Kenan” topraklarını ele geçirmek ve bu toprakları İsrail oğullarına taksim etmektir. Ve Yeşu derhal bu vazifeyi gerçekleştirmek için harekete geçer.
Hz. Yuşa’nın devraldığı kutsal emanetler ve ikame ettiği diğer kutsal görevler:
a-Tevrat:
Hz. Yuşa peygamberlikle görevlendirildiğinde aynı zamanda toplumuna uygulayacağı kitap olan yazılı Tevrat da elinde hazır bulunmaktaydı. Hz. Musa döneminde levhalar halinde bulunan Tevrat, “Ahid sandığı “Aron ha Kodeş” adı verilen bir muhafaza içersine alınmıştı. [39] Hz. Musa’nın ölümü ile Tevrat’ın muhafazası, beyanı ve uygulamasının denetimi Hz. Yuşa’nın uhdesine geçmiştir. “Yasa Kitabı'nda yazılanları dilinden düşürme. Tümünü özenle yerine getirmek için gece gündüz onu düşün. O zaman başarılı olacak ve amacına ulaşacaksın.”[40]
Kur’an-ı Kerim ise Hz. Musa’dan sonra Tevrat’ın hükümlerinin baki olduğunu şu ayetiyle hatırlatmakta dolayısıyla Yuşa peygamberin Tevrat’ı devam ettirdiği ve onun hükümlerini uyguladığını belirtmektedir. “Andolsun ki biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına, o Kitab'ı miras bıraktık.”[41]
b-“Ahit sandığı” “Aron ha Berit”:
Allah’ın emri ile onun istediği şekil ve ölçülerde imal edilmiş ve herkesin elini süremeyeceği, yaklaşamayacağı olağanüstü kutsal eşya olan “Ahit sandığı”nda Tevrat Levhaları muhafaza ediliyordu. "O zaman Rab bana, 'Öncekiler gibi iki taş levha kes ve dağa, yanıma çık' dedi, 'Ağaçtan bir sandık yap. Parçaladığın önceki levhalara yazılı buyrukları yeni levhalara yazacağım. Sonra onları sandığa koyacaksın. Böylece akasya ağacından bir sandık yaptım.”[42] “..Ama Antlaşma Sandığı'na yaklaşmayın; sandıkla aranızda iki bin arşın kadar bir aralık kalsın."[43]
c-Buluşma Çadırı “Ohel Moed”:
Buluşma Çadırı “Ohel Moed” Yehova’nın emriyle onun istediği biçimde Hz. Musa tarafından İsrail oğulları ustalarına yaptırılmıştır. “Aralarında yaşamam için bana kutsal bir yer yapsınlar. Çadırı ve eşyalarını sana göstereceğim örneğe tıpatıp uygun yapın.”[44]
Bu çadır, Allah ile Hz. Musa’nın buluşmalarına ve aynı zamanda Musa (a.s) ile İsrail oğullarının toplantılarına hizmet eden kutsal bir mekândır. “Musa bir çadır alır, ordugâhın dışına, biraz öteye kurardı. Ona 'Buluşma Çadırı' derdi. Kim RAB'be danışmak istese, ordugâhın dışındaki Buluşma Çadırı'na giderdi.”[45]
Tevrat’ın ve diğer kutsal eşyaların muhafazası için yapılan “Ahit sandığı” imal edilip her kesin elini değemeyeceği kutsal eşya haline gelince onun muhafaza edilmesi gerekmiştir. Bu muhafaza işlevi, kutsal “Mishkan”[46] mesken veya “Ohel Moed” “buluşma çadırı adı verilen bu çadır içerisinde yerine getirilmeye başlanmıştır.
“Buluşma çadırı” Kudüs’te, Süleyman mabedi inşa edilene kadar görev yapmış ve İsrail oğullarının ilk mabedi hükmünde olan, içerisinde “Ahit sandığı” ve diğer kutsal eşyaların konulduğu iki kısımdan müteşekkil deriden yapılmış bir yapıydı.[47]
Hz. Musa döneminde Yehova’nın emri ile oluşmuş olan bu üçlü –Yehova’dan bizzat alınan yazılı Tevrat levhaları, onların muhafaza edildiği “Ahit sandığı”, her ikisinin muhafaza edildiği “Ohel Moed” buluşma çadırı- Yuşa peygamberi ve savaşlara giden İsrail oğullarını güçlendiren maddi olan manevi unsurlar haline gelmiştir.
Hz. Yuşa ve İsrail oğulları “Arz-ı Mev’ud”da fetihlere giriştiğinde “Ahit sandığı ve Buluşma çadırı da savaşçılarla beraber savaş meydanına kadar geliyordu. Aynı zamanda ordugâh merkezi görevi yapan buluşma çadırındaki kutsal emanetler Yeşu ve Hz. Harun’un oğlu Kâhin Elazar tarafından gözetilmekteydi.
d-Tevrat’ın Ebal dağında taş üzerine yazılarak kaydedilmesi:
Hz. Musa ölmeden önce Hz. Yeşu’ya parça parça taş levhalar halinde olan Tevrat’ın tamamının bütün halde yazıya geçirmesini emretmiştir. “Musa ile İsrail ileri gelenleri halka şöyle dediler: "Bugün size ilettiğim bütün buyruklara uyun. Şeria(Ürdün) Irmağı'ndan Tanrınız Rab'bin size vereceği ülkeye geçince, büyük taşlar dikip kireçleyeceksiniz. Atalarınızın Tanrısı Rab'bin size verdiği söz uyarınca O'nun size vereceği ülkeye, süt ve bal akan ülkeye girince, bu yasanın bütün sözlerini taşlara yazacaksınız. Taşlara bu yasanın bütün sözlerini okunaklı bir biçimde yazacaksınız."”[48]
Hz. Musa’nın bu talimatı, “Kenan” toprakları üzerindeki Gerizim ve Ebal dağının bulunduğu mevkie gelindiğinde Yeşu peygamber Selefi Hz. Musa’nın vasiyetini yerine getirmiştir. “Bundan sonra Hz. Yeşu, Ebal Dağı'nda İsrail'in Tanrısı Rab'be bir sunak yaptı. Sunak, Rab'bin kulu Musa'nın İsrail halkına verdiği buyruk uyarınca, Musa'nın Yasa Kitabı'nda yazıldığı gibi yontulmamış, demir alet değmemiş taşlardan yapıldı. Yeşu Musa'nın İsrail halkının önünde yazmış olduğu Kutsal Yasa'nın kopyasını orada taş levhalara yazdı.”[49]
e-Yehova ile “Fiziksel Ahit”leşmenin ikamesi:
Yeşu peygamber “Kenan” topraklarına girmeden evvel, İsrail oğullarınca kutsal bir ritüel olan; Yehova ile “ahit”leşme alameti, fiziksel sünnet’i toplu olarak gerçekleştirmiştir.
Hz. Yeşu’nun bunu yapmasının nedeni şuydu; İsrailliler, Mısır'dan çıktıktan sonra vaat edilen “Kenan” topraklarına girmeme isyanı sebebiyle çölde sürgün cezasını almışlardı. Yehova’nın bu cezasına istinaden onun laneti yüzünden zorlu çöl yaşamı ve çeşitli hastalıklar sebebiyle Yehova’ya isyan edenler yollarda ölmüşlerdir. Çölde doğan erkeklerin hiçbiri sünnet olamamıştı. “İsrailliler Mısır'dan çıktıklarında savaşacak yaşta olanların tümü ölünceye dek çölde kırk yıl dolaştılar. Çünkü Rab'bin sözünü dinlememişlerdi. Rabbize verilmek üzere atalarımıza söz verdiği bal ve süt akan ülkeyi onlara göstermeyeceğine ant içmişti. Rab onların yerine çocuklarını yaşattı.” [50] Dolayısıyla Yehova ile “fiziksel ahit”leri yoktu.
Bu yüzden “Arz-ı Mev’ud” topraklarına geçmeden Yehova ile “fiziksel ahit”lerini gerçekleştirmek üzere sünnet oldular. “..Rab, Yeşu'ya şöyle seslendi: "Kendine taştan bıçaklar yap ve İsraillileri eskisi gibi sünnet et. Böylece Yeşu taştan yaptığı bıçaklarla İsraillileri Givat-Haaralot'ta sünnet etti. [51]
İsrail oğullarının Yehova ile ahitleşmedeki bu gecikmeyi utanç olarak niteleyen Tevrat; İsrail oğullarının sünnet oldukları yani “fiziksel ahit”lerini yerine getirdikleri Givat-Haaralot mevkiine; bu ahit eksikliğini üzerlerinden yuvarlayıp attıkları inancı ile Gilgal (Yuvarlama) ismini koydukları belirtilmektedir. [52]
Böylece “Kenan” topraklarında yerler fethedilerek ele geçirilirken isimleri de değiştirilip “Kenan” bölgesi her yönden tevhidi asimilasyon işleminden de geçmiş oluyordu.
f- “Arz-ı Mev’ud” olan “Kenan topraklarını ele geçirip taksim etme:
Allah’ın emirleri ve Hz. Musa’nın talimatları doğrultusunda Hz. Yeşu’ya düşen en önemli görev “Arz-ı Mev’ud” adı verlen “Kenan” topraklarını ele geçirip İsrail oğullarına taksim etmekti. “RAB, kulu Musa'nın ölümünden sonra onun yardımcısı Nun oğlu Yeşu'ya şöyle seslendi: Kulum Musa öldü. Şimdi kalk, bütün bu halkla birlikte Şeria Irmağı'nı geç. Size, İsrail halkına vereceğim ülkeye girin. Musa'ya söylediğim gibi, ayak basacağınız her yeri size veriyorum.”[53]
“Arz-ı Mev’ud” sınırlarını da tarif eden Yehova, ele geçirilen ülkenin İsrail oğullarına taksim edilmesini emreder. “Sana buyurduğum gibi, buraları kur'a ile İsrailliler arasında miras olarak bölüştür.”[54]
“Arz-ı Mev’ud” vaat edilmiş topraklar:
Tevrat ifadelerinde çizilen “Arz-ı Mev’ud” sınırları değişkenlik gösterse de kabaca, Nil ile Fırat nehirleri arası olarak sınırlanabilecek şekilde tasvir edilmektedir diyebiliriz. Nitekim bu günkü Siyonist İsrail bayrağındaki iki çizginin bu sınırları remzettiği yorumlanmaktadır. Tevrat kitaplarında yer alan ”Arz-ı Mev’ud” tasvirleri arasında en detaylı anlatım şöyledir:“O gün Rab Avram'la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: Rab Musa'ya şöyle dedi: "İsrailliler'e de ki, 'Miras olarak size düşecek Kenan ülkesine girince, sınırlarınız şöyle olacak: "'Güney sınırınız Zin Çölü'nden Edom sınırı boyunca uzanacak. Doğuda, güney sınırınız Lut Gölü'nün ucundan başlayacak,Akrep Geçidi'nin güneyinden Zin'e geçip Kadeş-Barnea'nın güneyine dek uzanacak. Oradan Hasar-Addar'a ve Asmon'a, oradan da Mısır Vadisi'ne uzanarak Akdeniz'de son bulacak. Batı sınırınız Akdeniz ve kıyısı olacak. Batıda sınırınız bu olacak. Kuzey sınırınız Akdeniz'den Hor Dağı'na dek uzanacak. Hor Dağı'ndan Levo-Hamat'a, oradan Sedat'a,Zifron'a doğru uzanarak Hasar-Enan'da son bulacak. Kuzeyde sınırınız bu olacak. Doğu sınırınız Hasar-Enan'dan Şefam'a dek uzanacak.Sınırınız Şefam'dan Ayin'in doğusundaki Rivla'ya dek inecek. Oradan Kinneret Gölü'nün doğu kıyısındaki yamaçlara dek uzanacak. Oradan Şeria Irmağı boyunca uzanacak ve Lut Gölü'nde son bulacak. Musa İsrailliler'e, "Miras olarak kur'ayla paylaştıracağınız ülke budur" dedi”[55]
Tevrat metinlerinde, vaat edilen topraklar olan “Kenan”ın methedildiği çeşitli tasvir ve tanımlamalara rastlamaktayız. İlk defa Mısır’dan hicreti anlatan “Çıkış” kitabında anlatılmaya başlanan bu tasvir ve tanımlamalarda “Yehova’nın vaat ettiği” Kenan” toprakları şu şekilde anlatılmaktadır: "İçinden geçip araştırdığımız ülke çok iyi bir ülkedir. Eğer Rab bizden hoşnut kalırsa, süt ve bal akan o ülkeye bizi götürecek ve orayı bize verecektir.”[56] “Musa'ya, "Bizi gönderdiğin ülkeye gittik" dediler, "Gerçekten süt ve bal akıyor orada!” “Onları atalarına ant içerek söz verdiğim süt ve bal akan ülkeye getirdiğimde, yiyip doyacaklar”[57]
“Çıkış” sonrası ve “Kenan”a giriş öncesi anlatımları olan “Kenan”ın mitolojik tasvirlerinde İsrail oğulları; Yehova, Hz. Musa ve Yuşa tarafından ısrarla “Kenan” toprakları için inandırılmaya çalışılmaktadır. Oysa burası zaten İsrail oğullarına vaat edilen topraklardır dolayısıyla tasvir edildiği gibi olsa da olmasa da İsrail oğullarının bu ülkeye koşa koşa gitmeleri gerekirken adeta rica minnet “Kenan”a sokulmaya çalışıldıkları gözlemlenmektedir. Üstelik bu mitolojik tasvirli özendirmelere rağmen ”Kenan”a gitmek istemedikleri bu yüzden 40 yıl “süt ve bal” akmayan çölde sürgün yaşamı sürdürdükleri malumdur.
Tevrat metinlerinde yer alan “Arz-ı Mev’ud” veya “Kenan” topraklarının karışık sınırları ve mitolojik tasvirlerine ait değerlendirmemizi kısa tutup müstakil olarak bir başka yazımızda bu konuyu ayrıntılarıyla inceleyeceğiz.
“Arz-ı Mev’ud”u ele geçirme ve taksim:
Hz. Yeşu, Yehova’dan aldığı peygamberlik görevi ile birlikte Hz. Musa zamanında İsrail oğullarının isteksizliği yüzünden giremedikleri “Arzı-ı Mev’ud” adı verilen “Kenan” topraklarına girmek ve orayı fethetmek için çalışmalara başlar.
Öncelikle Hz. Musa’nın kendisi ile beraber diğer İsrail oğulları sıbtı temsilcilerini bu topraklara istihbarat için gönderdiği gibi o da iki kişiyi görevlendirerek “Kenan” topraklarında istihbarat toplamaları için yollar.
Bu noktada bir önemli hususun üzerinde durmak istiyoruz. Hz. Musa “Kenan” topraklarına istihbarat için her sıbt’yan birer kişi olmak üzere toplam on iki kişi görevlendirdiği halde; Hz. Yeşu sadece iki kişi yollamıştır?
Yeşu peygamber Yehova’nın emrettiği, Hz. Musa’nın uyguladığı metodu uygulamamıştır. Bunun birinci nedeni Yehova’dan böyle bir emir gelmemesi ikinci olarak; o peygamberliğe seçildiğinde İsrail oğulları sıbtı reisleri onu takip edeceklerine söz vermişlerdi. “Önderler Yeşu'ya, "Bize ne buyurduysan yapacağız" diye karşılık verdiler, "Bizi nereye gönderirsen gideceğiz. Her durumda Musa'nın sözünü dinlediğimiz gibi, senin sözünü de dinleyeceğiz. Yeter ki, Musa'yla birlikte olmuş olan Tanrın Rab seninle de birlikte olsun. Sözünü dinlemeyen, buyruklarına karşı gelip isyan eden ölümle cezalandırılacaktır. Yeter ki, sen güçlü ve yürekli ol."[58]
Yeşu peygamber istihbarat için gönderdiği iki görevliden olumlu bilgiler alır. “İki adam geri dönmek üzere dağdan indi. Irmağı geçip Nun oğlu Yeşu'nun yanına vardılar ve başlarından geçen her şeyi ona anlattılar.” “Yeşu'ya, "Rab gerçekten bütün ülkeyi elimize teslim etti" dediler, "Orada yaşayan herkesin korkudan dizlerinin bağı çözüldü."[59]
Kenan topraklarından İsrail oğullarının durduğu Erden topraklarına en yakındaki yer olan Eriha’ya, Yeşu’nun yolladığı istihbarat elemanlarına göre Eriha şehrinin halkı İsrail oğullarının üzerlerine geldiğini duymuşlardır ve panik halindedirler.
Bunun üzerine Yeşu, İsrail oğullarıyla birlikte, Allah’ın emri ve Hz. Musa’nın vefat etmeden verdiği talimat üzerine, Erden(Ürdün) nehrinden geçirerek, Eriha üzerine hücum eder. Altı gün kuşattıkları Eriha şehrini yedinci gün Yuşa’nın gösterdiği bir mucize ile şehrin duvarlarını çökerterek ele geçirirler. Böylece İsrail oğullarının “Kenan” topraklarındaki fetih mücadelesi, galibiyet ve ilk toprağın elde edilişi ile Eriha’dan başlar.
“Kenan” topraklarındaki Beyt el, Ay, Makkeda, Libna, Lakiş, Eglon, Debir, Şefela, Hatsor gibi şehirleri ele geçiren Yeşu; beş yıl süren fetihlerden sonra Allah’ın emri ile ele geçirdiği bölgeleri İsrail oğulları sıbtlarına taksim eder. “….(Yeşu) bütün İsrail halkını topladı. Onlara, "Kocadım, yaşım hayli ilerledi" dedi” "Tanrınız Rab'bin sizin yararınıza bütün bu uluslara neler yaptığını gördünüz. Çünkü sizin için savaşan Tanrınız Rab'di.” ” İşte Şeria Irmağı'ndan gün batısındaki Akdeniz'e dek yok ettiğim bütün bu uluslarla birlikte, geri kalan ulusların topraklarını da kura’yla oymaklarınıza miras olarak böldüm.”[60]
Tevrat’ın Yeşu kitabında, İsrail oğullarının on iki sıbtına düşen yerler ve sınırları en ince detaylarına kadar yazılmıştır.[61]
Yeşu “Arz-ı Mev’ud”un İsrail oğullarına taksimatında tamamen adil davranmış hatta bunun için toprak ölçüm ve sayımı bile yaptırmıştır. "Her oymaktan üçer adam seçin. Onları, ülkeyi incelemeye göndereceğim. Miras edinecekleri yerlerin sınırlarını belirleyip kayda geçirerek yanıma dönsünler.” [62] Her sıbt taksimden sonra kendilerine tahsis edilen bölgelere yerleşerek hayatlarını yerleşik tarzda idame ettirmeye başlamışlardır.
İsrail oğullarının tüm sıbtlarına hisselerini paylaştıran Yeşu peygamber, bu işlemin sonunda sıbtların kendi hisselerinden verdikleri payla müstakil bir hisse sahibi olur ve pay sahibi olduğu bölgede bir şehir inşa ederek “Kenan” topraklarının yönetimini buradan sağlar. ”İsrailliler bölgelere göre toprakları bölüştürme işini bitirdikten sonra, kendi topraklarından Nun oğlu Yeşu'ya pay verdiler.” “Rab'bin buyruğu uyarınca, ona istediği kenti, Efrayim'in dağlık bölgesindeki Timnat-Serah'ı verdiler. Yeşu kenti onarıp oraya yerleşti.”[63]
“Kenan” topraklarında bu özel statülü yer haricinde kasten olmayarak adam öldüren İsrail oğullarının kaçıp davalarını o şehirde görülmesini sağlamaları için özel statülü şehirler tahsis edilmiştir. “Bundan sonra RAB, Yeşu'ya, "Musa aracılığıyla size buyurduğum gibi, İsraillilere kendileri için sığınak olacak kentler seçmelerini söyle" dedi. Öyle ki, istemeyerek, kazayla birini öldüren oraya kaçsın. Sizin de öç alacak kişiden kaçıp sığınacak bir yeriniz olsun. Bu kentlerden birine kaçan kişi, kentin kapısına gidip durumunu kent ileri gelenlerine anlatsın. Onlar da onu kente, yanlarına kabul edip kendileriyle birlikte oturacağı bir yer versinler. Öç almak isteyen kişi adam öldürenin peşine düşerse, kent ileri gelenleri onu teslim etmesinler. Çünkü adam öldüren öldürdüğü kişiye önceden kin beslemiyordu, onu istemeyerek öldürdü. Bu kişi topluluğun önüne çıkıp yargılanıncaya ve o dönemde görevli başkâhin ölünceye dek o kentte kalmalı. Ondan sonra kaçıp geldiği kente, kendi evine dönebilir. Böylece Naftali'nin dağlık bölgesinde bulunan Celile'deki Kedeş'i, Efrayim'in dağlık bölgesindeki Şekem'i ve Yahuda'nın dağlık bölgesindeki Kiryat-Arba'yı, yani Hebron'u seçtiler. Ayrıca Şeria Irmağı'nın kıyısındaki Eriha'nın doğusunda, Ruben oymağının sınırları içindeki kırsal bölgede bulunan Beser Kenti'ni; Gad oymağının sınırları içinde Gilat'taki Ramot'u; Manaşşe oymağı sınırları içinde de Başan'daki Golan'ı belirlediler. Birini kazayla öldürüp kaçan bir İsrailli'nin ya da İsrailliler arasında yaşayan bir yabancının, topluluğun önünde yargılanmadan öç almak isteyenlerce öldürülmesini önlemek için belirlenen kentler bunlardı.”[64]
Bu özel statülü şehirler, İsrail oğullarının “Kenan”daki yeni yaşamının çatışmasız bir arada birlik içinde yürümesi için gereken adli ve idari tedbirler olarak görmek gerekmektedir. Sıbtlar halinde kendi tahsis bölgelerinde yaşayan İsrail oğulları arasında çıkacak derin niteliğe ulaşacak öldürme türü adli vakalar, sıbtlar arası intikam çatışmasına dönüşme ihtimali yüksek suçlardan olduğu için Yehova, bu tedbirleri önceden almalarını emretmiştir.
Peygamber Yeşu’nun, “Arz-ı Mev’ud”un taksimatını şura ile yaptığını belirten Tevrat; oluşturulan Şura’da, Harun peygamberin oğlu ve kâhin sınıfı önderi olan Elazar ve İsrail oğulları sıbtlarının reislerinden müteşekkil bir komisyon olduğu belirtilir. “Kâhin Elazar, Nun oğlu Yeşu ve İsrail oymaklarının boy başları tarafından Şilo'da Rab'bin önünde, Buluşma Çadırı'nın kapısında kur'a ile miras olarak bölüştürülen topraklar bunlardı. Böylece ülkeyi bölüştürme işini tamamladılar.”[65]
Yeşu peygamber önderliğinde “Arz- Mev’ud”da gerçekleştirilen katliamlar:
“Kenan”a girerek ora ahalisini tamamen yok etme emri, Hz. Musa zamanında ve “Kenan” topraklarına girmeden evvel verildiği gözlemlenmektedir. “Kenan”a giriş ve fethini anlatan Yeşu kitabından önce yer alan Çıkış ve Tesniye kitabında şu emirler yer almaktadır: “Meleğim önünüzden gidecek, sizi Amorlular'ın, Hititler'in, Perizliler'in, Kenanlılar'ın, Hivliler'in, Yevuslular'ın topraklarına götürecek. Onları yok edeceğim.”[66] "Tanrınız Rab mülk edinmek üzere gideceğiniz ülkeye sizi götürdüğünde, önünüzden birçok ulusu - Hititler'i, Girgaşlılar'ı, Amorlular'ı, Kenanlılar'ı, Perizliler'i, Hivliler'i, Yevuslular'ı, sizden daha büyük ve daha güçlü yedi ulusu - kovacak. Tanrınız RAB bu ulusları elinize teslim ettiğinde, onları bozguna uğrattığınızda, tümünü yok etmelisiniz. Bu uluslarla antlaşma yapmayacaksınız, onlara acımayacaksınız.”[67]
İsrail oğullarının, Mısır’dan çıkış sonrası dönemini anlatan “Çıkış” ve “Tensiye” kitaplarında yer alan bu ifadelerde; İsrail oğullarının, Yehova tarafından “Kenan”a girip oradaki tüm varlıkları katletmeleri şeklinde yönlendirildiğini gözlemlemekteyiz.
Yeşu kitabında ise Yuşa peygamberin “Kenan” topraklarını ele geçirirken yaptığı savaşların yer ve sonuçlarını tek tek ve tüm detayları ile anlatmaktadır.Bu savaşlarda en dikkati çeken nokta savaşa dâhil olmayan kadınlar, bebekler, çocuklar, yaşlılar velhasıl insan olarak kim olursa olsun katledildiği anlatılmaktadır.
Bu yüzden Yeşu kitabında anlatılan savaş sahneleri, tamamen putperest bir ırkın katliam sahneleridir. Tevrat’ta anlatılan bu sahneler, bir ırkın yani Sâmi İsrail oğulları ırkının diğer ırkı; Kenanî’leri yeryüzünden silmesi, soykırımı anlatımıdır. Bu soykırımların tamamen Yehova’nın isteği ile yapıldığını “Çıkış” ve Tensiye kitaplarındaki ifadelerden anlamaktayız.
Öyle ki, insanların yanı sıra eşek, öküz, at, katır, koyun, kuzu gibi hayvanların katledildiği; ele geçirilen Kenanlılara ait mülklerin yakılıp, yıkılıp, yağmalandığı ifade edilmektedir. Bunun istisnaları Gibeon ahalisinin hile ile anlaşma yapmaları sebebiyle bu katliamdan kurtulmaları ve ele geçirilen “Kenan” topraklarındaki katledilen ahaliye ait Altın, Gümüş, Tunç ve benzeri kıymetli eşyalardır.
Şimdi Tevrat’ın Yeşu kitabında önemli bir yekün tutan peygamber Yeşu (Yuşa) önderliğindeki İsrail oğulları katliam ifadelerini aktaralım:
“Herkes bulunduğu yerden dosdoğru kente girdi. Böylece kenti ele geçirdiler.” “Kadın erkek, genç yaşlı, küçük ve büyük baş hayvanlardan eşeklere dek, kentte ne kadar canlı varsa, hepsini kılıçtan geçirip yok ettiler.” “Sonra kenti içindekilerle birlikte ateşe verdiler.” [68]
“İsrailliler Ay Kenti'nden çıkıp kendilerini kırsal alanlarda ve çölde kovalayanların hepsini kılıçtan geçirdikten sonra kente dönüp geri kalanları da kılıçtan geçirdiler.” “O gün Ay halkının tümü öldürüldü. Öldürülenlerin toplamı, kadın erkek, on iki bin kişiydi.” “Yeşu kentte yaşayanların tümü yok edilinceye dek pala tutan elini indirmedi.” “İsrailliler, Rab'bin Yeşu'ya verdiği buyruk uyarınca, kentin yalnız hayvanlarıyla mallarını yağmaladılar.” “Ardından Yeşu Ay Kenti'ni ateşe verdi, yakıp yıkıp viraneye çevirdi. Yıkıntıları bugün de duruyor.” “Ay Kralı'nı ağaca asıp akşama dek orada bırakan Yeşu, güneş batarken cesedi ağaçtan indirerek kent kapısının dışına attırdı. Cesedin üzerine taşlardan büyük bir yığın yaptılar. Bu yığın bugün de duruyor.” [69]
“Ardından beş kralı vurup öldürdü ve her birini bir ağaca astı. Akşama dek öylece ağaçlara asılı kaldılar.” ” Yeşu'nun buyruğu üzerine gün batımında kralların cesetlerini ağaçlardan indirdiler, gizlendikleri mağaraya atıp mağaranın ağzını büyük taşlarla kapadılar. Bu taşlar bugüne dek orada duruyor.” “Yeşu aynı gün Makkeda'yı aldı, kralını ve halkını kılıçtan geçirdi. Kentte tek canlı bırakmadı, hepsini öldürdü.” [70]
“İsrail halkıyla birlikte Lakiş'ten Eglon üzerine yürüyen Yeşu, kentin karşısında ordugah kurup saldırıya geçti.” “Kenti aynı gün ele geçirdiler. Lakiş'te yaptığı gibi, halkı ve kentteki bütün canlıları o gün kılıçtan geçirip yok ettiler.” “Ardından Yeşu İsrail halkıyla birlikte Eglon'dan Hevron üzerine yürüyüp saldırıya geçti.” “Kenti aldılar, kralını, halkını ve köylerindeki bütün canlıları kılıçtan geçirdiler. Eglon'da yaptıkları gibi, herkesi öldürdüler; kimseyi sağ bırakmadılar.” “Bundan sonra Yeşu İsrail halkıyla birlikte geri dönüp Devir'e saldırdı.” “Kralıyla birlikte Devir'i ve köylerini alıp bütün halkı kılıçtan geçirdi; tek canlı bırakmadı, hepsini öldürdü. Hevron'a, Livna'ya ve kralına ne yaptıysa, Devir'e ve kralına da aynısını yaptı.” “Böylece Yeşu dağlık bölge, Negev, Şefela ve dağ yamaçları içinde olmak üzere, bütün ülkeyi ele geçirip buralardaki kralların tümünü yenilgiye uğrattı. Hiç kimseyi esirgemedi. İsrail'in Tanrısı Rab'bin buyruğu uyarınca kimseyi sağ bırakmadı, hepsini öldürdü.” [71]
“İsrailliler, kaçanları Büyük Sayda'ya, Misrefot-Mayim'e ve doğuda Mispe Vadisi'ne kadar kovalayıp öldürdüler; kimseyi sağ bırakmadılar. İsrailliler kentteki bütün canlıları kılıçtan geçirip yok ettiler. Soluk alan bır tek kişiyi esirgemediler. Ardından Yeşu Hasor'u ateşe verdi.” “Böylece bütün bu kentlerle krallarını ele geçirdi. Rab'bin kulu Musa'nın buyruğu uyarınca hepsini kılıçtan geçirip yok etti.” “Ancak, İsrailliler, Yeşu'nun ateşe verdiği Hasor dışında, tepe üzerinde kurulu kentlerden hiçbirini ateşe vermediler.” “Bu kentlerdeki bütün mal ve hayvanları ganimet olarak aldılar, insanların tümünü ise kılıçtan geçirip öldürdüler; soluk alan bir tek kişiyi esirgemediler.” [72]
Tevrat’tın Yeşu kitabında anlatılan “Kenan” ahalisi katliamları, İsrail oğullarının atası ve “Arz-ı Mev’ud”un ilk sahibi Hz. İbrahim’in örnekliği ile hiç bağdaşmadığı görülmektedir. Hz. İbrahim kansız olarak elde ettiği ve o topraklarda peygamberlik vazifesini yerine getirip Tevhid ilkesini hayata geçirmeye çalıştığı halde, Yeşu(Yuşa) peygamber döneminde, “Arz-ı Mev’ud”da neredeyse yaşayan canlı bırakılmamış hepsi katledilmiştir.
Katliamlarla ilgili yorumlar:
“Arz-ı Mev’ud”un, Hz. İbrahim’den sonra Yeşu peygamber döneminde İsrail oğulları tarafından ikinci defa ele geçirilmesi, Hz. İbrahim dönemindeki kadar sakin olmamıştır. Tevrat’ın Yeşu kitabında “Arz-ı Mev’ud”un, Hz. Yuşa dönemindeki ele geçirilişinde çok kan döküldüğü ve katliamlar gerçekleştirildiği, dehşet ifadelerle anlatılmaktadır.
Tevrat’ın Yeşu kitabında yer alan katliamların sebebi yine Tevrat’ta yer alan Yehova’ya ait bir başka emre dayandığı gözlemlenmektedir. "Ancak Tanrınız Rab'bin miras olarak size vereceği bu halkların kentlerinde soluk alan hiçbir canlıyı yaşatmayacaksınız.” “Tanrınız Rab'bin size buyurduğu gibi, onları - Hititler'i, Amorlular'ı, Kenanlılar'ı, Perizliler'i, Hivliler'i, Yevuslular'ı - tümüyle yok edeceksiniz.” “Öyle ki, ilahlarına taparken yaptıkları iğrençliklere uymayı size öğretemesinler, siz de Tanrınız Rab'be karşı günah işlemeyesiniz.”[73]
Tevrat’ın İbranice Tora adı verilen beş ana kitabının sonuncusu olan Tensiye kitabındaki bu ifadeler “Arz-ı Mev’ud” topraklarında bulunan tüm putperestlerin insan olarak; kadın, erkek, çocuk, bebek, ihtiyar, genç ayrım yapılmadan katledilmesini yani ırk ve dine dayalı “etnik temizlik” yapılmasını kesin olarak emretmektedir. Bunun yanı sıra onların beslediği her türlü hayvanatın öldürülmesini, mallarının; altın, gümüş, tunç gibi değerlileri hariç yakılıp yıkılmasını yine kesin olarak emretmektedir.
O halde “Arz-ı Mev’ud” da gerçekleşen, Yehova’nın katliam emirlerine muhalif olan aşağıdaki Tevrat’ın Yeşu kitabından alıntılayacağımız Yehova’nın diğer emrine aykırı bu davranışlar nasıl yorumlanacaktır?
“İsrailliler Geşurlular'ı ve Maakalılar'ı topraklarından sürmediler; bunlar bugüne dek İsrailliler arasında yaşamayı sürdürdüler.”[74]
“Yahuda oğulları Yeruşalim'de yaşayan Yevuslular'ı oradan çıkartamadılar. Yevuslular bugüne dek Yahuda oğullarıyla birlikte Yeruşalim'de yaşaya geldiler.”[75]
“Ne var ki, Efrayimoğulları Gezer'de yaşayan Kenanlılar'ı buradan sürmediler. Kenanlılar bugüne kadar Efrayimoğulları arasında yaşayıp onlara ücretsiz hizmet etmek zorunda kaldılar.”[76]
Tevrat’ın Yeşu kitabındaki bu ifadelerde; Yehova’nın ele geçirilen “Kenan” topraklarındaki her canlının öldürülmesi emrine rağmen İsrail oğullarından bazı sıbtların “Kenan” ahalisinden çeşitli kavimleri sağ bıraktıkları anlaşılmaktadır.
Bu durum Tevrat içerisinde yer alan emirler ve icraatlar arasındaki büyük çelişkiyi göstermektedir. Yehova’nın “Kenan” topraklarındaki putperestlerin, İsrail oğullarını küfre düşürmemesi gayesine dayanan katliam emri kesin iken İsrail oğulları tarafından yerine getirilmeyip, ele geçirilen bu topraklarda yaşayan bazı kavimleri köle edinmek Tevrat içersinde anlatılan çelişkiler silsilesini açıkça göstermektedir.
Bu büyük çelişki bize, Tevrat kitapları içerisinde genel olarak Yeşu kitabında anlatılan katliam haberlerinin ve Tesniye kitabında yer alan katliam emirlerinin doğru olmadığını bu ibarelerin ilgili kitaplara daha sonra sokulduğu dolayısıyla Tevrat metinlerinin tahrifata uğradıklarını açıkça göstermektedir.
Putperestlerin atını, eşeğini, katırını, öküzünü, koyununu, v.s canlı nesi varsa katledenler kendilerini saptıracak asıl tehlike putperestleri sağ bırakıp onları köle edinmektedirler. O halde gariban! Hayvanların ne suçu vardı, İsrail oğulları tarafından katledildiler. En fazla ele geçirilen bu hayvanlardan Yehova’ya “yakmalık kurban” sunmazlar dolayısıyla beleş kurban sunarak Yehova’yı kızdırmamış olurlardı. Kaldı ki bu bile beleş değil canının ortaya koyarak kazanılan bir bedeldir. İsrail oğulları ele geçirdikleri hayvanların bazılarını kurban olarak sunmamış olsalar bile yaşamları için gereken yiyecek ve nakliye, tarım işlerini, ele geçirdikleri bu hayvanlarla yapabilirlerdi. Görüldüğü gibi katliamlar sahnelerindeki ifadeler anlamsız ve tamamen mantıksızlıklar silsilesi anlatımlar.
Bu safhada şu tespiti yapmakta mümkündür. Tevrat’ın Yehova’sı öyle kızgın, intikam sahibi, gözü dönmüş bir tanrıdır ki, her şeyin katledilmesini emredebilmektedir. Buna mukabil İsrail oğulları bir beşer olarak Yehova’dan daha merhametli davranıp putperestleri sağ bırakabilmektedirler.
Bir başka çelişki yine Yeşu kitabında verilmektedir. “….(putperestleri) tümüyle yok edeceksiniz.” “Öyle ki, ilahlarına taparken yaptıkları iğrençliklere uymayı size öğretemesinler, siz de Tanrınız Rab'be karşı günah işlemeyesiniz.”[77] Emri varken “Aranızda kalan uluslarla hiçbir ilişkiniz olmasın; ilahlarının adını anmayın; kimseye onların adıyla ant içirmeyin; onlara kulluk edip tapmayın.”[78] Şeklinde yer alan bu ifadelerde hem katledin hem aranızdakilerle ilişki kurmayın emirleri büyük bir tenakuzu barındırmaktadır. Bunun yanı sıra Çıkış kitabındaki Yehova taktiğinde; “Kenan” uluslarının, yurtlarından hemen kovulmamaları, onları aşama aşama yurtlarından sürmeleri taktiği verilerek, katliam emirleri ile çelişen ifadeler yer almaktadır. “Hivliler'i, Kenanlılar'ı, Hititler'i önünüzden kovmaları için önünüz sıra eşekarısı göndereceğim. Ama onları bir yıl içinde kovmayacağım. Yoksa ülke viran olur, yabanıl hayvanlar çoğaldıkça çoğalır, sayıları sizi aşar.Siz çoğalıncaya, toprağı yurt edininceye dek onları azar azar kovacağım. "Sınırlarınızı Kızıldeniz'den Filist Denizi'ne, çölden Fırat Irmağı'na kadar genişleteceğim. Ülke halkını elinize teslim edeceğim. Onları önünüzden kovacaksınız. Onlarla ya da ilahlarıyla antlaşma yapmayacaksınız. Onları ülkenizde barındırmayacaksınız. Yoksa bana karşı günah işlemenize neden olurlar. İlahlarına taparsanız, size tuzak olur."[79]
Tevrat metinlerinde, fethedilen “Kenan” topraklarındaki insanlar katledilecekler mi, geçici barındırılacaklar mı, yoksa köle olarak yaşamlarına yeni statüleri ile devam mı edecekler belli değildir. “Kenan” uluslarına yapılacak uygulamalar hakkında karma karışık anlatımlar, çelişkili ifadeler müteselsilin devam etmektedir.
Bir başka çelişki ise Yehova’nın “Arz-ı Mev’ud”da yerleşik kavimleri katletme emrine rağmen Gibeon ahalisinin dolambaçlı bir şekilde sağ bırakılması anlatımıdır. Olay şöyle gerçekleşmiştir; Gibeon halkı ise Yeşu'nun Eriha ve Ay kentlerine yaptıklarını duyunca hileye başvurdu. Kendilerine elçi süsü vererek eşeklerinin sırtına yıpranmış heybeler, eski, yırtık ve yamalı şarap tulumları yüklediler. Ayaklarında yıpranmış, yamalı çarıklar, sırtlarında da eski püskü giysiler vardı. Azık torbalarındaki bütün ekmekler kurumuş, küflenmişti. Adamlar Gilgal'daki ordugâha, Yeşu'nun yanına gittiler. Ona ve İsrail halkına, "Uzak bir ülkeden geldik" dediler, "Bizimle bir barış antlaşması yapmanızı istiyoruz."[80]
Peygamber Yeşu ve İsrail oğullarını, “Kenan” topraklarından uzakta oturdukları şeklinde kandıran Gibeon ahalisi temsilcileri, Yeşu peygamberden anlaşma sözü alarak geri dönerler. Bu durum Tevrat’ta şöyle anlatılmaktadır: “İsrailliler, Rab'be danışmadan, Gibeonlular'ın sunduğu yiyecekleri aldılar. Yeşu da onları sağ bırakacağına söz verip onlarla bir barış antlaşması yaptı. Topluluğun önderleri de antlaşmaya bağlı kalacaklarına ant içtiler.”[81]
Daha sonra olayın iç yüzü anlaşılmasına kandırılmalarına rağmen Gibeon’lulara verdikleri anlaşma sözünden dönmedikleri anlaşılmaktadır. “Ne var ki, antlaşmadan üç gün sonra Gibeonlular'ın yakında, komşu topraklarda yaşadıklarını öğrendiler. Ancak İsrailliler bunlara dokunmadılar. Çünkü topluluğun önderleri, İsrail'in Tanrısı RAB adına ant içmişlerdi. Bu yüzden topluluk önderlere karşı söylenmeye başladı. Önderler ise, "Biz İsrail'in Tanrısı RAB adına ant içtik; bu yüzden onlara el süremeyiz" diye karşılık verdiler, "Ant içtiğimiz için onları sağ bırakacağız; yoksa Tanrı'nın gazabına uğrarız." Sonra halka, "Onları sağ bırakalım" dediler. "Ama bütün topluluk için odun kesip su çekmekle görevlendirilsinler." Böylece önderler vermiş oldukları sözü tuttular. Ardından Yeşu Givonlular'ı çağırıp, "Yakınımızda yaşadığınız halde neden çok uzaktan geldiğinizi söyleyip bizi aldattınız?" dedi, "Bunun için artık lanetlisiniz. Hep köle kalacaksınız. Tanrı’nın Tapınağı için odun kesip su çekeceksiniz."[82]
Kıssadan anlaşıldığı gibi Gibeon’lular Peygamber Yeşu’yu ve İsrail oğullarını aldatmalarına rağmen Yehova adına söz verdikleri bahanesi ile onları katletmezler, köle olarak sağ bırakırlar. Bu noktada iç içe çelişkiler görülmektedir. Yehova’nın kesin katletme emrine rağmen Gibeonluları sağ bırakmalarına üç sebep göstermektedirler. Birincisi onların “Kenan”a uzak oturduklarını sanmaları, ikincisi Yehova adına söz vermeleri, üçüncüsü mabede odun taşıma dolayısıyla köle olarak cezalandırmalarıdır.
Oysa üç sebepte de Yehova’nın asli emrine aykırı kararlar vermektedirler. Birincisi Gibeon ahalisinin durumunun Yehova’ya sorularak onlar hakkında doğru karar vermemişlerdir, ikincisi Yehova adına söz vermeleri, Gibeon’luların hilelerine kanarak olduğu için geçersiz addedilmesi gerektiği halde buna rağmen Gibeon’lularla yapılan anlaşmaya sahih işlemi yapılması ve üçüncü olarak kendilerini aldatan bu Gibeon ahalisine, Yehova’nın mutlak katl emrini uygulamamalarıdır.
Oysa Gibeon’luların bu hareketi Yehova, peygamber Yeşu ve İsrail oğullarını açıkça kandırmadır. Bu olayın tevil edilecek yönü olmadığı halde anlaşılıyor ki, insani tahrifat unsuru böyle bir yolla serbest bırakılan Gibeon’luların katledilmemesi vakıasını geçiştirmektedir.
Oysa bu olay tevhidi açıdan okunduğunda şöyle gerçekleşmiş olmalıdır; Putperest “Kenan” kavmi Gibeon’lular Yeşu peygamber ve İsrail oğullarının gücünü anlayınca onlarla anlaşma için görüşmüşler, Yeşu peygambere tâbi olacaklarını beyan etmişlerdir. Bunun üzerine Yeşu peygamber onlarla savaşmayarak Gibeon şehri yakınında kurulan bir mabedin bakımını onların üslenmesini istemiştir.
Tevrat’ta yer alan “Kenan” topraklarındaki savaşlarla ilgili çelişkili anlatımlarından şu anlaşılmaktadır; demek ki Yeşu kitabı genelinde anlatılan katliamlar yapılmamış, demek ki, Tevrat’ın sahih, asıl nüshasında “Kenan” da savaşlarda, alakalı alakasız herkesi katledin diye bir emir yok!...
Peki ne var!... İsrail oğulları ile savaşanlar mağlup edilmiş, teslim olanlar sağ bırakılarak –köle, cariye, ganimet- hâkimiyet altına alınmıştır. Ele geçirilen “Kenan” topraklarındaki İsrail oğulları askerleri ile savaşan yerli ahalinin askerleri haricinde hayatta kalan putperest ahali ile ilişkilerde İsrail oğullarının dikkatli olması ve onların put ve ilahlarına meyledilmemesi ikazı yapılmıştır. Bu yorum doğru olan yani tahrifat görmeyen Tevrat duruşunu yansıtmaktadır.
Nitekim Yeşu kitabından sonraki kitaplarda Yeşu sonrası diğer Krallar zamanında ele geçirilen “Kenan” topraklarındaki halkın “angaryacı” yani köle olarak tahsis edildiğini, hatta bu kavimlerin kadınları –cariyeler- ile evlenildiğini ki, Hz. Davud’un ve Süleyman’ın(a.s) evliliklerinden bazıların bu kavimlere ait kadınlarla olduğu anlatılmaktadır.[83]
Yine Tevrat kitaplarından olan ve “Arz-ı Mev’ud”un ele geçirilmesini anlatan Yeşu kitabından sonra gelen Hâkimler kitabında, Yeşu kitabında anlatılan katliamların tamamen zıddı bir olgu yaşanmaktadır ki, bu da aslında Tevrat’ta yer alan “Kenan” topraklarındaki katliam anlatımlarının gerçek olmadığını, tahrifat anlatımları olduğunu bize izhar etmektedir. “Böylece İsrailliler Kenan, Hitit, Amor, Periz, Hiv ve Yevuslular'ın arasında yaşadılar. Onlardan kız aldılar, kızlarını onların oğullarına verdiler ve onların ilahlarına tapındılar.”[84]
Esasen Tevrat’ın muharref olmayan yönü ortaya çıkarıldığında her iki kitabında aynı doğrultuda inmiş olduğu Tevrat’ın aslı ile Kur’an’ın çelişen hiçbir tarafı olmadığı görülecektir. Dolayısıyla Tevrat’ın muharref hale gelmesi İncil’in inmesini gerektirmiş, onun da tahrifata uğraması Kur’an’ın nüzulü ile sonuçlanan bir sureci ortaya çıkarmıştır.
Bundan dolayı İslam üzere olan ki; Yeşu ve ona uyan İsrail oğulları İslam dini üzere Müslüman kimselerdi; böyle katliamlara tevessül etmesi, Âdem’den itibaren İslam tarihi incelendiğinde de sarih olarak görülebileceği gibi, mümkün değildir. Hele ki, İslam dinin Allah’ının suçsuz insanların öldürülmesini - aman dilesin veya dilemesin, savaşa girmeyen erkekleri, kadın, çoluk çocuk, yaşlı, genç insanların- emretsin. Bunlar bir kenara zavallı hayvanların katledilmesini, ele geçirilen malların yakılıp yıkılmasını emretmesi mümkün değildir. Allah’ın sıfatları böyle zalimliklere insanlık tarihi boyunca müsaade etmemiştir. Bunun için Kur’an kıssalarında anlatılan hükümdarlar ve Hz. Muhammed dâhil savaş emirlerinin incelenmesi yeterli delildir kanaatindeyiz.
Kur’an’da yer alan bazı savaş ayetlerinden misaller verelim: “Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez. Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir. Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah gafûr ve rahîmdir. Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.”[85]
“Ancak kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluma sığınanlar yahut ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla savaşmak (istemediklerin) den yürekleri sıkılarak size gelenler müstesna. Allah dileseydi onları başınıza belâ ederdi de sizinle savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse bu durumda Allah size, onların aleyhinde bir yola girme hakkı vermemiştir.”[86]
“Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et, çünkü O işitendir, bilendir.”[87]
“Ve eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah'ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra (müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.”[88]
Diğer bir örneklik ise “Kenan”ın ilk sahibi olan ataları İbrahim ve onun soyundan olan diğer peygamberlerin böyle bir vahşet yapmadıklarıdır. Çünkü onlar da İslam üzere aynı ilkeler doğrultusunda vazife yapan resullerdir. Aykırı bir tarz ortaya koymaları mümkün değildir. Tevrat’ta var olan zıtlıklara ait mevcut durum onun tahrifata uğramasından dolayıdır.
Fransız asıllı Müslüman düşünür Roger Garaudy’nin, “İsrail Mitler ve Terör” adlı kitabında; Yeşu kitabında yer alan katliamlara ait Tevrat anlatımlarının Tarihi, arkeolojik açılardan doğru olmadığına dair araştırmaların alıntılarına yer verilmektedir.[89] Bu konuda modern bilimin imkânlarından yararlanılarak ortaya konan delilleri öğrenmek ve incelemek isteyenler için yardımcı olacağı kanaatindeyiz.
Yuşa peygamberin mucizeleri:
Yuşa peygamber peygamberliği süresince birçok mucize göstermiştir. Tevrat’ta kaydedilen bu mucizeler şunlardır.
1- Erden(Ürdün) nehrinin yarılması.
“Kenan” topraklarını fethetmek için Ürdün nehrinden geçmeleri gereken İsrail oğulları Yeşu peygamberin gösterdiği mucize ile nehrin ikiye yarılması sayesinde rahatlıkla karşı kıyıya Eriha tarafına geçerler. Ürdün nehrinin yarılması tıpkı Hz. Musa zamanındaki, İsrail oğullarının Mısır’dan çıkışı esnasındaki Kızıl denizin yarılması gibi gerçekleşmiştir. “Şeria Irmağı'nın suları Rab'bin Antlaşma Sandığı'nın önünde kesildi. Antlaşma Sandığı ırmaktan geçerken akan sular durdu.”[90] “Yeşu da kâhinlere, "Şeria(Ürdün) Irmağı'ndan çıkın" diye buyurdu.” “Rab'bin Antlaşma Sandığı'nı taşıyan kâhinler Şeria Irmağı'nın ortasından ayrılıp karaya ayak basar basmaz ırmağın suları eskisi gibi akmaya ve kıyıları basmaya başladı.”[91]
2- Görünmez ordularla desteklenmesi
Yeşu peygamber Eriha yakınlarında karşılaştığı insan kılığındaki bir melek ile diyaloğu sayesinde görünmez ordularla techiz edildiğini öğrenir.
“Yeşu Eriha'nın yakınındaydı. Başını kaldırınca önünde, kılıcını çekmiş bir adam gördü. Ona yaklaşarak, "Sen bizden misin, karşı taraftan mı?" diye sordu.” “Adam, "Hiçbiri" dedi, "Ben Rab'bin ordusunun komutanıyım. Şimdi geldim." O zaman Yeşu yüzüstü yere kapanıp ona tapındı. "Efendimin kuluna buyruğu nedir?" diye sordu.” “Rab'bin ordusunun komutanı, "Çarığını çıkar" dedi, "Çünkü bastığın yer kutsaldır." Yeşu söyleneni yaptı.”[92]
3- Eriha kuşatmasının sonunda Şehrin duvarlarının aniden çökmesi
Altı gün Eriha’yı kuşatan Yeşu Yedinci gün şehrin duvarlarının birden çöktüğünü görür. Bu Allah tarafından ona ihsan edilmiş bir mucize olarak gerçekleşmiştir. “Kâhinlerin koçboynuzundan borularını uzun uzun çaldıklarını işittiğinizde, bütün halk yüksek sesle bağırsın. O zaman kentin surları çökecek ve herkes bulunduğu yerden dosdoğru kente girecek."[93]
4- Ay şehrinin kuşatması esnasında şehre doğru uzattığı kargı ile şehrin düşerek ele geçirilmesi
“Rab, Yeşu'ya, "Elindeki kargıyı Ay Kenti'ne doğru uzat; orayı senin eline teslim ediyorum" dedi. Yeşu elindeki kargıyı kente doğru uzattı.” “Elini uzatır uzatmaz, pusudakiler yerlerinden fırlayıp kente girdiler; kenti ele geçirip hemen ateşe verdiler.” “Yeşu kentte yaşayanların tümü yok edilinceye dek kargı tutan elini indirmedi.”[94]
5- Gibeon şehri üzerinde güneşin sabit kalması ve ay’ın doğmaması
“Halk, düşmanlarından öcünü alıncaya dek güneş durdu, ay da yerinde kaldı. Bu olay Yaşar Kitabı'nda da yazılıdır. Güneş, yaklaşık bir gün boyunca göğün ortasında durdu, batmakta gecikti.”[95]
6- Beyt-Horon mevkiinde kovaladıkları düşmanların gökten dolu biçiminde yağan taşlarla taşlanması
“Rab İsraillilerden kaçan Amorlular'ın üzerine Beyt-Horon'dan Azeka'ya inen yol boyunca gökten iri iri dolu taşlar yağdırdı. Yağan taş dolusunun altında can verenler, İsrailliler'in kılıçla öldürdüklerinden daha çoktu.”[96]
Yeşu’nun ölümü:
Yeşu peygamber fethettiği “Arz-ı Mev’ud”da, taksimat’ta kendi hissesine düşen ve üzerinde inşa ettirdiği şehirde yüz on yaşında vefat eder. Yine orada toprağa defnedilir. “RAB'bin kulu Nun oğlu Yeşu yüz on yaşında öldü. Onu Efrayim'in dağlık bölgesindeki Gaaş Dağı'nın kuzeyine, kendi mirasının sınırları içinde kalan Timnat-Heres'e gömdüler.”[97]
Sonuç:
İslam ilahiyatında Yahudilerin peygamberlerinden biri olarak literatüre alınan Yeşu, Yuşa peygamber adıyla tanınmaktadır. Müslümanlar halk tarafından Yuşa peygamber ismi ile bilinmekte ve çocuklara isim olarak verilmektedir. Buna mukabil Yuşa peygamber hakkındaki malumat genelde hurafelere dayanmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de ismi açıkça zikredilmeyen fakat Hz. Musa kıssalarında kendisinden zımnen bahsedilen bir şahsiyettir. Bu yüzden Kur’an’da yer alan Hz. Musa ve Âlim kul kıssasında anlatılan Hz. Musa’nın hizmetkârının Tevrat’ta anlatılan Yeşu olduğunu iddia etmemiz için Kehf suresindeki kıssada anlatılan Musa’nın da Peygamber Musa olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Buna istinaden Hz. Musa’nın hizmetkârının, Tevrat’ta belirtilen Yeşu ile alakası kurularak onun Yuşa olduğunu kabul ve iddia edebiliriz.
İsrail oğullarının “Arz-ı Mev’ud”u ele geçirme mücadelesinde kilit rol oynayan Yeşu(Yuşa) peygamberin Tevrat’ta yer alan kıssasındaki ilginç katliam ifadeleri peygamberlik döneminin Kur’an-ı kerim perspektifinden sorgulanmasını gerektirmektedir.
Yuşa peygamber kıssasının anlaşılması konusunda metod eksikliğini yaşamaktayız. Yuşa ile İsrail oğulları peygamberi Musa’yı ilişkilendirenler her nedense Tevrat metinlerindeki Yuşa ile ilgili kıssa bölümlerinden faydalanmayı ya düşünememekte ya da usulsüz, keyfi! Ya da mesnetsiz hareketle, istedikleri biçimde yorumlar öne sürmektedirler. Bu yüzden özellikle Yuşa’nın konumu üzerinde faydasız bir sürü spekülasyonlar üretildiği görülmektedir.
Kur’an’da beyan edilen kıssada Yuşa’nın ismi geçmemekte ancak Musa’nın(a.s) yanında bir yardımcısı olduğu beyan edilmektedir. Tevrat’ta yer alan veriler ile Kur’an kıssası ayetleri karşılaştırıldığında Yuşa hakkındaki bilgilerde bir uyum sağlandığı görülmektedir. Çünkü Tevrat’ta da Kur’an’da da yer alan Musa kıssalarında Hz. Musa’nın yanında ve hem de önemli aşamalarda bir arkadaşı/kölesi/yardımcısı/genç adamı olduğu anlatılmaktadır. Dolayısı ile bu durum Kur’an-ı Kerim’de kendisinden bahsedilen Hz. Musa’nın yardımcısının, Tevrat’ta ismi açıkça geçen Yeşu(Yuşa) olduğunda şüpheye yer bırakmamaktadır.
Kur’an’ı Kerim’de peygamberliğine dair herhangi bir malumat bulunmayan Yuşa, Tevrat’a göre Hz. Musa’nın ölümünden sonra peygamber olarak görevlendirilmiştir.
Hz. Yuşa, Musa’nın(a.s) şeraiti üzerine peygamberlik eder. Hz. Yuşa, İsrail oğullarına Tevhidi anlatır ve putlara meyletmemelerini ikaz eder.
Hz. Yuşa, selefi Musa’nın(a.s) kitabı Tevrat ile insanlara öğütler vermekte ve onunla İsrail oğullarına peygamberlik etmektedir. Peygamberliğinin içeriği tamamen Tevrat çerçevesi ile kayıtlıdır. Yeşu’nun peygamberliğinin Musa’dan farklı olan özel görevi vaat edilmiş topraklar olan “Kenan” topraklarını ele geçirmek ve bu toprakları İsrail oğullarına taksim etmektir.
Kur’an’ı Kerim’de de vaat edilmiş topraklar hususunda Tevrat ile paralel bilgilere vardır. Kur’an, İsrail oğulları ve vaat edilmiş topraklar “Arz-ı Mev’ud” ilişkisini doğrulamaktadır. Kur’an, İsrail oğulları ve “Arz-ı Mev’ud” ilişkisini, kuru toprak, coğrafya anlayışı olarak değil, inanç ve onun değerlerinin uygulandığı maneviyat dolu vatan bazında görmektedir Kur’an yeryüzüne Allah’ın iradesini hâkim kılanların egemen olabileceklerini belirttiği ayetlerinde, Yahudilerin; ırkçı/dini/millî “Arz-ı Mev’ud” anlayışına zımnen karşı çıkmaktadır.
Tevrat’ta yer alan karışık uygulama ve emirlerle dolu çelişkili “Kenan” topraklarındaki katliam anlatımlarından; Yeşu kitabı genelinde anlatılan katliamlar yapılmamış, Tevrat’ın sahih, asıl nüshasında “Kenan” da savaşlarla alakalı alakasız herkesi katledin diye bir emir yoktur. Doğru Tevhidi bir gözle okunduğunda; “Kenan” topraklarındaki savaşlarda İsrail oğulları ile savaşanlar mağlup edilmiş, teslim olanlar sağ bırakılarak –köle, cariye, ganimet- hâkimiyet altına alınmıştır. Ele geçirilen “Kenan” topraklarındaki İsrail oğulları askerleri ile savaşan yerli ahalinin askerleri haricinde hayatta kalan putperest ahali ile ilişkilerde İsrail oğullarının dikkatli olması ve onların put ve ilahlarına meyledilmemesi ikazı yapılmıştır. Bu yorum doğru olan yani tahrifat görmeyen Tevrat duruşunu yansıtmaktadır.
Nitekim Yeşu kitabından sonraki kitaplarda Yeşu sonrası diğer Krallar zamanında ele geçirilen “Kenan” topraklarındaki halkın “angaryacı” yani köle olarak tahsis edildiğini, hatta bu kavimlerin kadınları –cariyeler- ile evlenildiğini ki, Hz. Davud’un ve Süleyman’ın(a.s) evliliklerinden bazıların bu kavimlere ait kadınlarla olduğu anlatılmaktadır.
Esasen Tevrat’ın muharref olmayan yönü ortaya çıkarıldığında her iki kitabında aynı doğrultuda inmiş olduğu Tevrat’ın aslı ile Kur’an’ın çelişen hiçbir tarafı olmadığı görülecektir. Dolayısıyla Tevrat’ın muharref hale gelmesi İncil’in inmesini gerektirmiş, onun da tahrifata uğraması Kur’an’ın nüzulü ile sonuçlanan bir sureci ortaya çıkarmıştır. Bundan dolayı geçmişte İslam üzere olan ki; Yeşu ve ona uyan İsrail oğulları İslam dini üzere Müslüman kimselerdi; böyle katliamlara tevessül etmesi, Âdem’den itibaren İslam din tarihi incelendiğinde de sarih olarak görülebileceği gibi, mümkün değildir.
Tevrat’ta bulunan ve Kur’an’a göre sahih addedilecek veriler ve Kur’an’da yer alan bilgiler meczedilerek sahih ve İslami bir Yuşa peygamber portresi çıkarılarak hurafelerden arınmış Yuşa peygamber örnekliği ortaya konulması zaruridir. Bu aynı zamanda Tevrat’ın muharref yapısını ve nasıl tahrifata uğradığını göstermesi açısından da yararlı olacaktır.
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
Dipnotlar:
[1] Hikmet Tanyu, Tarih boyunca Yahudiler ve Türkler, c.I, s.37.
[2] Tevrat;Yeşu,Bab24/29-30.
[3]Tevrat;Tekvin,Bab41/15
[4]Tevrat;Tekvin,Bab48/19
[5] Tevrat;Sayılar,Bab13/16.
[6] İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmil’l-Kur’an, c. 6, s.144.
[7] İbn Kesîr, Muhtasar Kur’an’ı Kerim Tefsiri, c.1, s.545. D.İ.B Kur’an yolu meal ve tefsir, c.II, s.247. Muhammed Esed, Kur’an mesajı, c.1 s.191.
[8] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb,c.9, s.19.
[9] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.15, s.213. Mehmed Vehbi, Hülasat’ül Beyan, c.7-8, s.3148. Muhammed Esed, Kur’an mesajı, c.II s.598. İbn Kesîr, Muhtasar Kur’an’ı Kerim Tefsiri, c.III, s.1360.Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, cV, s.314. Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, c.III, s.492.
[10] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c.11, s.59. D.İ.B Kur’an yolu meal ve tefsir, c.III, s.569. Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, c.X , s.524.
[11] Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.V, s.367.
[12] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.15, s.213.
[13] Muhammed Esed, Kur’an mesajı, c.II s.598.
[14] Tevrat;Tesniye,Bab15/12.
[15] Tevrat;Çıkış,Bab24/13.
[16] Tevrat;Çıkış,Bab32/15,17.
[17] Tevrat;Çıkış,Bab33/11.
[18] Tevrat;Sayılar,Bab4/19-20.
[19]Kur’an/18Kehf suresi/ 60.
[20]Kur’an/18Kehf suresi/ 70-71.
[21] Tevrat;Sayılar,Bab13/2.
[22] Tevrat;Sayılar,Bab13/6.
[23] Tevrat;Sayılar,Bab13/34.
[24] Tevrat;Sayılar,Bab13/32-33.
[25] Tevrat;Sayılar,Bab14/1-4.
[26] Tevrat;Sayılar,Bab14/6-9.
[27] Kur’an/5Maide Suresi /23.
[28] Tevrat;Sayılar,Bab26/65.
[29] Tevrat;Tesniye,Bab18/18.
[30] Tevrat;Tesniye,Bab31/7-8.
[31] Tevrat;Tesniye,Bab31/1-3.
[32] Tevrat;Yeşu,Bab1/1-8.
[33] Tevrat;Yeşu,Bab24/14-15.
[34] Tevrat;Yeşu,Bab23/11.
[35] Tevrat;Yeşu,Bab23/6-8.
[36] Tevrat;Yeşu,Bab22/5.
[37] Lütfi Kaçan, Ahid sandığı, s.18.
[38] Tevrat; Yeşu,Bab1/16-17.
[39] Bakız:Lütfi Kaçan, Ahid sandığı
[41] Kur’an/40Mumin Suresi /53
[42] Tevrat;Tesniye,10/1-3.
[44] Tevrat;Çıkış,Bab25/8-9.
[45] Tevrat;Çıkış,Bab33/7.
[46] Bakız:Lütfi Kaçan, Ahid sandığı, s.22.
[47] Lütfi Kaçan, Ahid sandığı, s.22.
[48] Tevrat;Tesniye,27/1-3,8.
[49] Tevrat;Yeşu,Bab8/30-32.
[50] Tevrat;Yeşu,Bab5/6-7.
[51] Tevrat;Yeşu,Bab5/2-3.
[53] Tevrat;Yeşu,Bab1/1-3.
[54] Tevrat;Yeşu,Bab13/6.
[55] Tevrat;Sayılar,Bab34/1-13.
[56] Tevrat;Sayılar,Bab14/7.
[57] Tevrat; Tesniye,31/20
[58]Tevrat;Yeşu,Bab1/16-18.
[59] Tevrat;Yeşu,Bab2/24.
[60] Tevrat;Yeşu,Bab23/2-4.
[61] Bakınız Yeşu kitabı; Bab13-23
[62] Tevrat;Yeşu,Bab18/4.
[67] Tevrat; Tesniye,7/1-2
[68] Tevrat;Yeşu,6/20-24.
[69] Tevrat;Yeşu,6/24-29.
[70] Tevrat;Yeşu,10/26-28.
[71] Tevrat;Yeşu,10/34-40.
[72] Tevrat;Yeşu,11/8-14.
[73] Tevrat; Tesniye,20/16-18; Tevrat;Çıkış,23/23; Tevrat; Tesniye,7/1-2
[74] Tevrat;Yeşu,Bab13/13.
[75] Tevrat;Yeşu,Bab15/63.
[76] Tevrat;Yeşu,Bab16/10.
[77] Tevrat; Tesniye,20/16-18
[78] Tevrat;Yeşu,Bab23/7.
[79] Tevrat;Çıkış,Bab23/28-33.
[80] Tevrat;Yeşu,Bab9/3-6.
[81] Tevrat;Yeşu,Bab9/14-15.
[82] Tevrat;Yeşu,Bab9/16-23.
[83] Tevrat;I.Krallar,Bab11/1-3
[84] Tevrat;Hakimler,Bab3/5-6.
[89] Roger Garaudy, İsrail Mitler ve Terör, s.35-55.
[91] Tevrat;Yeşu,Bab4/17-18.
[92] Tevrat;Yeşu,Bab5/13-15.
[94] Tevrat;Yeşu,Bab8/18-26.
[95] Tevrat;Yeşu,Bab10/13.
[96] Tevrat;Yeşu,Bab10/11.
[97]Tevrat;Hakimler,Bab2/8-9.
|