MERYEM KISSASI VE HÜKÜMDAR NECAŞİ

MÜSLÜMANLAR VE EHLİ KİTAP TOPLUM ARASINDAKİ İLİŞKİLERDE KISSALARIN ROLÜ
 
 
 
 
 
Çağımızda ulaşım ve iletişim vasıtalarının çoğalması ve daha verimli hale gelmesi ile birlikte insanlar ve toplumlar arasındaki yakınlıklar ve ilişkiler daha da yoğun bir hale gelmiştir. İletişim ve ulaşım alanındaki teknolojik vasıtaların artması ve ilerlemesiyle birlikte dünya küçülmüş, tüm insanlık arasında ekonomik, sosyal ve kültürel olgular artmış ve çeşitlenmiştir. Buna uygun günümüz dünyasının her kesiminin kullandığı bir motto vardır: “küresel dünya” veya “küresel köy”.
Artık insanlar, ekonomik anlamda getiri sağlamak veya sosyal anlamda birlikte olmak için bir rahatlıkla başka bir ülkeye gidebilmekte oradaki toplum içerisine karışabilmekte ve hatta oralarda gettolar oluşturabilmektedir.   Yani sosyal, kültürel, dini bir toplum unsurları bir başka sosyal, kültürel, dini motif taşıyan toplumlar içerisine girmekte ve isterse artık geri dönmeden hayatını hep birlikte sürdürebilmektedir.
Türkiye’de bin dokuz yüz elli’li yıllarda başlayan “Almancı” olgusu tam da böyle bir olguya örnektir. Ekonomik kazanç sağlamak için Türkiye’den başlayan göç dalgası Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika gibi ülkelerde milyonlarca Türk ve Müslüman insanımızın ikametine yol açmıştır. Ayrıca Afrika ve Ortadoğu’dan giden çeşitli milletlerden Müslümanları da dahil edecek olursanız onlarca milyon insandan oluşan topluluklardan bahsediyoruz demektir.   
Buna Bosna Hersek, Kosova, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya gibi Balkan ülkelerinde yaşayan gerek yerli gerekse etnik aidiyeti genelde Türk olan Müslümanları da dahil ederseniz bu rakamlar oldukça yükselecektir.  
Tüm bu toplum kütlesinin oluşturduğu sosyalitenin en önemli olgusu olan çok dinlilik unsurunun birlikteliğini sağlamak toplumların bir arada barış içinde yaşaması açısından çok önemli görülmektedir. Biz bu yazımızda daha ziyade Hristiyan bir toplum içerisinde yaşama tercihinde bulunan Müslümanlar açısından barış ve diyalog içinde ortak bir yaşam sürdürmek için nasıl bir yol izlenmesi gereği üzerinde duracağız.
Avrupa kıtası toplumlarının dini Hristiyanlık; göç eden toplumların ise çoğunlukla İslâm’dır. Genel bir bakışla bir arada yaşamaya başlayan bu iki ayrı sosyal gurubun birbirleri ile en çok çatışacağı alan da din olgusu üzerinde görülmektedir. Çünkü insanların yaşamını din belirlemekte veya yönlendirmektedir.
Müslümanlar, İslâm’ın verdiği ufuk itibariyle ve de gurbet elde olmanın baskısıyla; etnik aidiyetleri, ülkeleri neresi olursa olsun bir araya gelmişler bunun sonucu olarak dinin en bariz simgesi olan camileri yükseltmeye ve bunlar etrafında toplanmaya başlamışlardır. Muhacir toplumlardaki bu birlikteliğin bir devamı olarak, inandıkları din olan İslâm’ın ilkelerinin, beraber yaşadıkları Hristiyan toplumlarına iletilmesi sonucunu doğurmuştur.
Tebliğ diyebileceğimiz bu olgu Müslüman insan ve toplumların sosyal anlamda beraber yaşadıkları Hristiyan ya da diğer bir niteleme ile Ehl-i Kitab toplumlarla bir araya gelme, sosyal, kültürel, dini anlamda birbirlerini anlama, söylediklerini doğru algılama olgusunu gündeme getirmiştir.
İşte tam bu aşamada diğer din mensubu bu toplum insanlarına; dininizi anlatırken nereden başlamalı, onlara nasıl yanaşmalı, ne söylenmelidir, olgusu gündeme gelmektedir. Bu yazımızda da üzerinde duracağımız en önemli konu budur. Bir Müslüman olarak nasıl ve nereden başlamalısınız?
Öncelikle Kur’ân’ın; Hristiyan, Nâsâra ya da Ehl-i Kitab olarak tesmiye ettiği Hristiyan toplum ile alakalı anlatımlarının incelenmesinin ve doğru algılanmasının önemli olduğunu görmekteyiz.
Kur’ân’ın, Hristiyan, Nâsâra ya da Ehl-i Kitab olgusu içerisinde en çok üzerinde durduğu Hz. Îsa ve Meryem motifi olduğu görülecektir. İslâm ve Hristiyanlıktaki ortak bu iki ana dini motifin, Hristiyanlıktaki tevhidi sapması olarak ortaya çıkan teslis olgusu, Kur’ân’ın en çok eleştirdiği husustur.
Buna mukabil Hristiyan Ehl-i Kitab toplumunun Müslümanlara karşı en çok üzerinde duracağı; Hz. Muhammed’in resûllüğünün inkârı ve buna temel olarak onun Kur’ân’ı diğer kitablardan (Tevrât ve İncîl) devşirdiği iddiaları olacaktır. Ki bu iddia ve polemiklerin merkezinde resûl kıssalarının olduğu görülecektir.
Kur’ân’da Îsa ve Meryem olgusu, kıssalar özelinde anlatılmaktadır. Bunun yanı sıra Hristiyanların ise İslâm dinine en çok eleştiri ve yanlı bakışı yine kıssalar üzerinde olmaktadır. Yani; gerek Müslümanların, Hristiyan topluma İslâm’ı tebliğinde gerekse onlarla oluşan/oluşacak dini diyaloglarda karşılaşılabilecek en önemli olgu kıssalar konusu üzerinde olacaktır.
Buna İslâm tarihinden çok önemli bir örnek vermek istiyoruz. Merhum Mustafa Akkad[i]’ın çevirdiği “Çağrı” filminin[ii] en ilginç sahnelerinden birisi; ilk dönem Müslümanlarının ya da daha detay bir ifade ile Mekkeli Müslüman muhacirlerin, ikinci Her iki defa Hicret[iii] etmek zorunda kaldıkları Habeşistan’da oranın Hükümdarı/Kralı Necâşi ile yaptıkları İsa-Meryem kıssası bazlı diyalog sahnesidir.
Kısaca bir hatırlatalım mezkûr sahneyi. Bu sahnede üç ayrı gurup vardır. Hükümdar/Kral Necâşi[iv] ve genelde Hıristiyan din adamlarından oluşan arkasındaki melesi, Mekke’den Habeşistan’a göç eden Müslümanlar[v] ve onları teslim almaya gelen Mekke’li Müşrikler.[vi]
Mekke’li Müşrikler; Müslümanları geri istemek için Hükümdar Necâşi’ye Müslümanların Mekke’deki terör(!) hadiselerinden dem vurup! Buna mukabil Necâşi’den istekleri bu gammazlama ile yerine gelmeyince ikinci bir fitne daha ortaya atarlar. Mekke’li Müşrikler, bu sefer de Mekke’deki Müslümanların, Necâşi’nin dini Hıristiyanlık hakkındaki olumsuzluk addeden konuşmalarını hatırlatarak, Müslümanlar ile Hükümdar Necâşi arasını açmaya çaba gösterirler.
Kadim Siyer kaynaklarımızdan biri olan Siret-i İbn-i Hişam’dan bu olayı özetleyelim. İbn-i Hişam Siretinde olayı şöyle rivayet etmeye başlar: “İbn-i İshak dedi ki: Bana Muhammed b. Müslim ez- Zühri, Ebu Bekr b. Abdurrahman b. El-Haris b. Hişam el-Mahzumi’den, o da Ümm-ü Seleme bint-i Ebi Ümeyye b. El-Muğire’den –ki bu Resullulah (Sallahü Aleyhi ve Selem)’in zevcesidir. –Naklen haber verdi ki: Ümmü Seleme şöyle dedi: Habeş yurduna indiğimiz zaman, orada Necâşi’den hayırlı bir komşuluk gördük. Dinimizden emin olduk. Eziyet edilmeden, zorlanmadan Allah Teala’ya ibadet ettik. Bu haber Kureyş’e(Müşriklere) vardığı zaman, aralarında Necâşi’ye iki muhkem güçlü adam göndermeyi meşveret ettiler. (…) Bunun üzerine ikisi çıktılar ve Necâşi’nin yanına geldiler. (…) Ey Melik(Necâşi) sizin beldenize bizden sefih(!), ayaktakımı(!) çocuklar sığınmışlardır. Kavimlerinin dininden ayrılmışlar ve senin dinine de girmemişlerdir. İcad ettikleri bir dine girmişlerdir ki onu ne biz tanıyoruz ne de sen. Babaları, amcaları, aşiret ve kavimlerinin eşrafı bizi sana gönderdiler ki onları geri veresin. (…) Melikle konuşan Cafer b. Ebi Talib idi. Ona dedi ki: Ey Melik, biz cahiliye ehli bir kavim idik. Putlara ibadet eder, ölü hayvan eti yer, fuhuşlar yapar, hısım akraba hakkını gözetmez, komşularımızı unutur ve bizden kuvvetlinin zayıfı ezdiği bir kavim idik. İşte biz bu durumda iken Allah bize, bizden bir resul gönderdi (…) Bizi Allah’a çağırdı ki, onu birleyelim ve ona ibadet edelim ve bizim babalarımızın Allah’tan başka ibadet etmiş olduğumuz taşları, putları atalım terk edelim. (…) Bunun üzerine Necâşi ona dedi ki: (…)
– Sende peygamberinizin Allah’dan getirdiği şeylerden bir şey var mıdır? Ümmü Seleme dedi ki:
Buna cevaben Cafer ona dedi ki:
– Evet. Bu sefer Necâşi ona dedi ki:
– Onu bana oku.
– Ümmü Seleme dedi ki: O da “Kaf Ha Ya Ayın Sad” Süresinin baş taraflarını okudu. Ümmü Seleme dedi ki:
– Vallahi, Necâşi bunu dinleyince ağladı ve hatta sakalı ıslandı. Onun âlimleri de ağladılar hatta kitabları ıslandı. Sonra Necâşi onlara dedi ki:
– Muhakkak bu ve İsa’ya gelen şey elbette bir kaynaktan çıkan nurdur. Gidiniz,
Allah’a yemin olsun ki, onları size teslim etmiyorum ve böyle bir işe yanaşmam da”[vii]
Habeşistan’a ikinci defa Hicret ile ilgili bir başka rivayette şu farklı anlatım vardır:
“- İsa b. Meryem’in hakkında ne söylüyorsunuz? Ümmü Seleme dedi: Buna cevaben Cafer b. Ebu Talib dedi ki:
– Peygamberimiz (Sallahu Aleyhi Vesellem)’in bize bildirdiklerini diyoruz. O diyor ki:
– İsa, Allah’ın kuludur ve resulüdür. Onun ruhudur ve bir kelimesidir, O Betul Meryem’e ilka edilmiştir. Ümmü Seleme dedi ki:
Bunun üzerine Necâşi elini yere vurdu ve oradan bir ağaç aldı sonra dedi ki:
– Vallahi senin dediklerin İsa b. Meryem hakkında bu ağacı geçmez. Ümmü Seleme dedi ki:
– Bunun üzerine patrikleri onun etrafında homurdandılar. Melik dedi ki:
– Size karşı homurdanılsa bile. Gidiniz siz benim topraklarımda emin kimselersiniz, size sövenlerden tazminatınız alınacaktır.”[viii]
Siret-i İbn-i Hişam’daki bu rivayetler ile The Mesaj/Çağrı filmindeki; Kral Neçaşi-Müslümanlar ve Müşrikler diyalog sahnesinde bazı farklılıkları bulunmaktadır. Mesela Necâşi’nin ağladığı ve bu ağlamanın sakallarını ısladığı rivayeti, filimdeki sahnede yoktur.
Size “Çağrı” filmindeki bir sahneye dikkat çekerek, bu sahnenin Kadim Siyer kaynaklarımızdaki bir rivayetinden alıntı yaptık. Böylece olayın tarihsel/vakilik yanı ile sanal anlatımının (film senaryosu) hemen hemen aynı olduğunu vurgulamak istedik. Buradan nereye varacağız?
Hem İbn-i Hişam’da yer alan rivayette belirtilen hem de “Çağrı” filminde yer alan sahnede, Mekkeli muhacir Müslümanların başındaki Cafer b. Ebu Tayyar[ix]’ın, Kur’an’dan okuduğu “Kaf Ha Ya Ayın Sad” suresi, bir başka tanımlama ile Meryem suresi baş taraflarındaki ayetlerde ne anlatılıyor bir de ona bakalım: “ Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd. (…) Kitap’ta Meryem’i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.  Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü. Meryem dedi ki: Senden, çok esirgeyici olan Allah’a sığınırım! Eğer Allah’tan sakınan bir kimse isen (bana dokunma). Melek: Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim, dedi. Meryem: Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir? dedi. Melek: Öyledir, dedi; (zira) Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız. Bu, hüküm ve karara bağlanmış (ezelde olup bitmiş) bir iş idi. Meryem ona hamile kaldı. Bunun üzerine onunla (karnındaki çocukla) uzak bir yere çekildi.”[x]
Habeşistan Hükümdarı Necâşi’nin; “Sende peygamberinizin, Allah’dan getirdiği şeylerden bir şey var mıdır?” diye sorduğunda Cafer b. Ebu Tayyar’ın ona okuduğu; Kur’an’ın tertip sırasına göre on dokuz, nüzul sırasına göre 44. sırasında yer alan Meryem suresi[xi] baş tarafındaki bu ayetler, Meryem kıssasından bir bölümü veya varyantı anlatmaktadır.
Yani Cafer b. Ebu Talib’in, Habeşistan Hükümdarı Necâşi’ye okuduğu bu ayetler Kur’an olmakla beraber Kur’an’ın anlatım özelliklerinden biri olan “Kıssa”dır.
Peki, bunun ne önemi veya anlamı var diye sorabilirsiniz? Bunun ne anlamı ve önemi olduğunu şimdi sizlere izah edeceğiz.
Meryem suresinde yer alan bu kıssa, Necâşi’ye okunduğunda; Siret İbn-i Hişam rivayetine göre onu ve Melesini ağlattığı; “The Message/Çağrı” filmindeki sahneye göre ise Necâşi ve Mele/ileri gelenlerinin hayret ve ilgisini celbettiğine göre Necâşi ve Mele/ileri gelenlerinin; Müslümanların İmamı Cafer b. Ebu Tayyar (ra)’ın okuduğu, Meryem kıssasından neden ve nasıl etkilenmişlerdir?  Hiç bunu sorguladınız mı?
Bence şöyle düşünmüşsünüzdür!.. Kur’an’ı dinlediler ve onun eşsiz hitabı -melodik yapısı- onları mestetti, onlar da buna ilgi duydular. Tamamen duygusal bir atmosfer ve süper bir iletişim.
Biz size bu sahnenin farklı bir yaklaşımını yani alternatif bir anlayışı ve Kur’an’ın asıl ve olması gereken işlevini hatırlatarak bunun üzerinden sizi düşündürmeye çalışalım.
Tarihsel olarak bilindiği gibi Habeş Kralı Necâşi bir Hıristiyan’dır. O halde Mekke’li muhacir Müslümanların başı Cafer b. Tayyar (ra)’a sorduğu; “…İsa b. Meryem’in hakkında ne söylüyorsunuz?..” sorusuna istinaden şunu düşünmek gerekmektedir. O halde Necâşi, İsa peygamber ve onun annesi Meryem hakkında bilgi sahibidir. Doğru mu? Doğru!..  Peki, o halde Necâşi veya Hıristiyanlar, İsa hakkında nereden bilgi sahibidirler? Hemen cevap verdiniz değil mi!.. İncil’den.
Bu cevap veya anlatılan vakıa tarihsel ve mantıki olarak doğru olduğuna göre; İncil’de Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem hakkında neler yazıyor ki, Necâşi ve Mele’si, Kur’an’daki Meryem kıssası okunduğunda bundan olağanüstü etkilendiler? Siret İbn-i Hişam bunu şöyle ifade etmiyor mu? “…Vallahi, Necâşi bunu dinleyince ağladı ve hatta sakalı ıslandı. Onun âlimleri de ağladılar hatta kitabları ıslandı…”
O halde bir de İncil’e bakalım. Bu yapacağımız aktivite, aynı zamanda Habeş Kralı/Hükümdarı Necâşi’nin de İsa (as) peygamber hakkında, kafasında olan bilgileri öğrenmek olacaktır, hatırlatalım!..
Dört ana İncil’den biri olan Luka İncil[xii]’inde Hz. İsa’nın doğumu ve Hz. Meryem’in İsa (as)’ya gebe kalışı hakkında yer alan anlatım şöyledir: “Elizabet’in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, melek Cebrail’i Celile’de bulunan Nasıra adlı kente, Davut’un soyundan Yusuf adındaki adama nişanlı olan bir kıza gönderdi. Kızın adı Meryem’di. Onun yanına giren melek, “Ey Tanrı’nın lütfuna erişen kız, selam! Rab seninledir” dedi. Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selamın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı. Ama melek ona, “Korkma Meryem” dedi, “sen Tanrı’nın lütfuna eriştin. Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracaksın, adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, kendisine en yüce Olan’ın Oğlu’ denecek. Rab Tanrı O’na, atası Davut’un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek ve egemenliğinin sonu gelmeyecektir.” Meryem meleğe, “Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki” dedi. Ona şöyle cevap verdi: “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, en yüce Olan’ın gücü senin üstüne gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek. Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kalmıştır. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. Tanrı’nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur.” ”Ben Rab’bin kuluyum” dedi Meryem, “bana dediğin gibi olsun.” Bundan sonra melek onun yanından ayrıldı. O günlerde Meryem kalkıp aceleyle dağlık bölgeye, Yahuda oymağının bir kentine gitti.”[xiii]
 
 Şimdi Luka İncil’inde anlatılan bu bilgiler ile Kur’an’ın Meryem suresindeki kıssasında anlatılanlar arasında çok büyük benzerlik olduğunu fark ettiniz değil mi?
 
Peki, her iki kıssa arasında anlatım farklılığı nedir? Kur’an-ı Kerim, detay vermeden mücmel ifadelerle ya da diğer bir ifadeyle Kur’an, tarihsel unsurlara çok az yer vererek kıssayı muhteşem bir belagat ve îcâzatla mücmel/kısa olarak anlatmaktadır. Luka İncil’i ise tarihsel detaylara inerek kıssayı teferruatıyla bildirmektedir.
Ancak hemen şu olgunun altını çizelim Kur’an-ı Kerim’in mücmel olarak anlattığı bu kıssadaki olağanüstü belâğat ve îcâzat, aslında İncil’de anlatılan tarihsel perspektifi de içerisine alan bir anlatımdır. Her iki kitaptaki anlatım, Kur’an’ın perspektifinde örtüştürüldüğünde, Kur’an’daki mücmel anlatımın, İncil’de anlatılan mufassal tarihsel anlatımı reddetmediği görülecektir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’in bu harika anlatım özelliği ve geçmiş kitaplardaki kıssalar ve diğer öğelerle olan uyumu hemen göze çarpmaktadır. Bu önemli hususu, Hükümdar Necâşi’nin, Mekkeli muhacir Müslümanlara son hitabında göreceğiz.
Şimdi şu olgu üzerinde duralım. Nedir bu Luka İncil’inde Kur’an’dan farklı olan ve Kur’an’da olmayan tarihsel unsurlar?
Luka İncil’indeki “…Elizabet’in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, melek Cebrail’i…” ifadesi şu tarihsel yani biyografik unsurları barındırır: “Elizabeth Meryem’in ya halası ya da teyzesi oluyor. Bu şeyi vermiyor ama bir akrabalık ilişkilerinin bulunduğunu Luka İncil’i bildiriyor ama Kuranı Kerim’de akrabalık bağı konusunda herhangi bir bilgi verilmiyor.”[xiv]
Dolayısıyla Hz. Meryem’in ziyareti sırasında altı aylık hamile olan Elizabet; peygamber Zekeriyya’nın hanımı ve doğacak olan Yahya peygamberin annesidir. Luka İncil’inin bu tarihsel anlatımına göre; İsa ile Yahya arasında altı aylık bir yaş farkı olduğu anlaşılmaktadır. Luka İncilindeki bütün bu detay anlatımlar, tarihselliğin içerisinde olan biyografik ve kronolojik unsurlardır ve Kur’an bunlardan bahsetmez.
           “…Tanrı, melek Cebrail[xv]’i Celile[xvi]’de bulunan Nasıra[xvii] adlı kente…” ifadesinde coğrafi tanımlamalar bulunmaktadır. Arz-ı Mev’ud coğrafyası içerisinde yerleşim merkezleri olan Celile ve Nasıra isimleri gibi.
Bu tarihsel unsurlara dair örnekleri çoğaltmak mümkün ancak biz uzatmak istemiyoruz. Şimdi bu örneklemeden sonra ne anlatmak istiyoruz bunun üzerinde duralım.  İncil’de tarihsel açıdan detaylıca anlatılan İsa’nın doğumu ve Hz. Meryem’in ona hamile kalışı ve doğurması ile ilgili tarihsel bilgiler üzerine nazil olan Kur’an; İncil’deki bu detaylı anlatımlara değil, İsa ve Meryem hakkındaki tevhid dışı, yanlış veya muharref hale gelmiş anlatımlara müdahale ederek bu tahrifatı tashih eder.
Yani Kur’an, yeni bir İsa-Meryem kıssası değil, var olan ve tevhid dışı ilave veya değiştirmelerle rayından çıkarılan İncil kıssasını tashih etmek amacındadır. Bu yüzden İncil’de yer alan teferruatı aynen tekrarlamamış öz olarak ve İncil’deki kıssayı tashih ederek, hitabetin en doruk noktası olarak belagat, fesahat ve îcâzatla kıssayı anlatmıştır.
Kur’an’ın İsa-Meryem kıssası hakkındaki bu önemli özelliği; Yahudi ve Hıristiyan belleğindeki tüm kıssa bilgilerini özelde İncil’deki, İsa-Meryem kıssası bilgileri ile dolu olan malumatı, insan belleğinden silmek veya bu bilgileri tümüyle reddetmek değildir. “O, sana Kitab’ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil’i ve Furkan’ı indirmişti.[xviii]
Kur’an’ın amacı, İncil’deki muharref kıssayı, tevhidi yapısına kavuşturmak dolayısıyla kıssanın tashihli olan doğrusunu bildirerek, İncil’deki hidayete ulaşmada engel olan muharref kıssa unsurlarını ortaya dökmektir.
Kur’an’ın, Tevrat ve İncil’deki kıssaları anlatmasının bir amacı da son Vahyi getiren Hz. Muhammed(as)’in, aynı silsileden olan bu peygamberlerin sonuncusu olduğunu, getirdiği ve içerisinde kıssaların da bulunduğu Kur’an’ın, aynı vahiy çizgisinin yeni versiyonu bir kitap olduğunu vurgulayarak, Yahudi ve Hıristiyanları bekledikleri ahir zaman peygamberine davet etmek ve onun mesajlarını, eski kitaplardaki –Tevrat, Zebur ve İncil- muharref olan mesajlarla karşılaştırarak bu yeni kitap ve peygambere iman etmeleridir.
Kendinden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa’yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki Tevrat’ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil’i verdik.”[xix]
“Biz, Allah’a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya’kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa’ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah’a teslim olduk” deyin.”
 
İşte Necâşi, kendisine Mekke Müslümanlarının temsilcisi olarak Cafer b. Ebu Tayyar (ra) tarafından okunan; Siret İbn-i Hişam’daki rivayetteki tanımla, “Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd.” Suresi, ya da sonraki meşhur olan adıyla Meryem suresi başındaki, Meryem kıssasını duyunca İsa ve Meryemle ilgili tevhidi mesajları almıştır. Dolayısıyla Hıristiyan biri olan Hükümdar Necâşi; Kur’an’dan okunan Meryem kıssası ile belleğinde bulunan İncil kaynaklı kıssayı karşılaştırarak –aklederek- Kur’an’ın verdiği tevhîdi mesajı en güzel şekilde algılamıştır.
Nasıl mı? İşte bunun göstergesi bir refleks ve ifade… Siret-i İbn-i Hişam rivayetine göre; “…Necâşi elini yere vurdu ve oradan bir ağaç aldı sonra dedi ki: – Vallahi senin dediklerin İsa b. Meryem hakkında bu ağacı geçmez…”. “Çağrı” filmi sahnesindeki ifadesiyle Necâşi şöyle der: “Sizinle bizim aramızda büyük bir fark yok. Ancak şu çizgi kadar.”
Bu yüzden Habeşistan Kralı Necâşi, Mekke Müşriklerinin, Mekke’den hicret eden Müslümanları geri iade etme talebini kabul etmeyerek, Müslümanların Habeşistan’da yerleşerek, özgürce ibadet etmelerine müsaade etmiştir.
İşte “The Mesaj/Çağrı” filminin, Habeşistan Hükümdar/Kralı Necâşi, Müslüman muhacirler ve Mekke Müşrikleri diyalogu sahnesinde sizleri, Kur’an kıssalarının önemi ve işlevi konusunda yeniden düşündürtmek istediğimiz olgu budur!
“Kıssadan hisse” genelde Kur’an kıssalarının özelde İsa-Meryem kıssasının önem ve işlevi!.. Kur’an kıssalarının geçmiş kutsal kitaplarda anlatılan kıssalarla uyumu ve onlarda yer alan tarihsel malumat ile mufassallaştırılması gibi teknik konuları göz önüne getirin! Bunun yanı sıra anlayarak, Kur’an okuma ve dinlemenin, dolayısıyla akletmenin önemi…
Bu yazdıklarımız vechesinde “The Mesaj/Çağrı” filmindeki bu sahneyi, Kur’an kıssalarının işlevselliği ve tebliğde önemi yönünden bir daha seyredin! Hele ki, bizim, Kur’an kıssaları ile ilgili yazılarımızı takip etmişseniz, Kur’an kıssalarının Tevrat ve İncil verileriyle mufassallaştırılması metodolojimize dair anlattıklarımızla örtüştürerek bizim düşüncelerimizi sorgulayın!




CENGİZ DUMAN
ARAŞTIRMACI-YAZAR









Dipnotlar:
 

[i] Çağrı yönetmenliğini Mustafa Akkad ‘ın yaptığı, 1976 yapımı İslamiyet’in doğuşunu konu alan bir dinî film. Konu olarak İslamiyet’in son peygamber Hz. Muhammed’in önderliğinde doğup yayılmasını anlatmaktadır. Filmin tamamına yakını Libya ‘da bazı yerleri ise Fas’ta çekilmiştir. Filmde Hz. Muhammed’in yüzü hiç gösterilmemiş sadece bazı olaylar onun gözüyle gösterilmiştir. (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87a%C4%9Fr%C4%B1) (film) Çağrı, eşzamanlı olarak, biri Batılı seyircilere hitap edecek şekilde (başrollerde Hamza ‘yı canlandıran Anthony Quinn ve Ebu Sufyan’ın karısı Hind ‘i canlandıran Irene Papas olmak üzere), diğeri de Arap ve Müslüman dünyasına hitap edecek şekilde ve el Risale adı altında çekilmiştir. ‘Doğu’ versiyonunda Hind rolünü Muna Vasıf (Mouna Wasef), Ebu Sufyan’ı Abdula Gayth canlandırmış, Hamza, Bilal ve Zeyd rolleri anlatım içinde çok daha kısa görünümlere indirgenmiştir. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Akkad)
[ii] “Çağrı ve Çöl Aslanı Ömer Muhtar filmlerinin yönetmeni, Halloween filmlerinin yapımcısıdır. Mustafa Akkad (Moustapha Akkad) (1935, Halep, Suriye – 2005, Amman, Ürdün), Suriye asıllı Amerikalı yönetmen. 11 Kasım 2005’de Amman, Ürdün ‘de 3 uluslararası otelin bombalanması hadisesinde kızı Rima ile birlikte hayatını kaybetmiştir. Bombalamaları El Kaide üstlenmiştir.” http://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Akkad
[iii] “Mekke devrinin yedinci senesi (616) Müslümanlar, ikinci defa Habeş iline göç etmek zorunda kalmışlardı” Zekai Konrapa, Peygamberimiz, s. 123.
[iv] “ ’Necâşi’ kelimesi, ‘Necuş’ (Hükümdar) isminden gelmektedir. O zaman Habeşistan’ın Necâşi’si “Adhame” idi.” Mehmet Zeki Canan, İslam Tarihi, c. I, s. 184.
[v] “Böylece Müslümanlar Mekke’de kırıldılar, türlü eziyet ve işkenceler yine devam ediyordu. Bu durumu görünce Habeşistan’a ikinci defa hicret ettiler. Cafer b. Ebi Talib ve diğer Müslümanlar peş peşe Habeşistan’a göç ettiler. Bu şekilde göç edenlerin toplamı 82 erkeği buldu.” İbnü’l-Esir, El Kamil Fi’t-Tarih Tercümesi, c.II, s.79.
[vi] “Kureyşliler muhacirlerin Habeşistan’da rahat ve güvenlikte olduklarını Necâşi’nin iyiliklerde bulunup sohbetlerinde bulunduğunu işitince kendi aralarında toplanıp durumu görüştüler ve Amr b. el-Âs ile Abdullah b. Ebu Umeyye’yi Necaşi’ye ve onun ileri gelen arkadaşlarına pek çok hediyelerle birlikte gönderdiler.” İbnü’l-Esir, El Kamil Fi’t-Tarih Tercümesi, c.II, s.80.
[vii] Siret-i İbn-i Hişam tercemesi, c.I, s.448-449.
[viii] Siret-i İbn-i Hişam tercemesi, c.I, s.450 
[ix] Resul-i Ekremin amcası Ebutalib’in oğlu Ca’fer: Hz. Ali’nin ana baba bir kardeşiydi. Hz. Ali’den on yaş büyüktü. “Ebu Abdullah” künyesini taşırdı. İslam’a giren ashabın otuz ikincisiydi.”  Zekai Konrapa, Peygamberimiz, s. 124.
[x] Kur’an/19Meryem/1-22.
[xi] Meryem suresi Mekke’de nazil olmuştur ve doksan sekiz ayettir. İsmini Kur’an’da adı geçen tek kadın olan Hz. İsa’nın annesi olan Hz. Meryem’den alır. Surenin Habeşistan hicreti öncesinde nazil olduğu rivayet edilmektedir.
[xii] Luka bu İncili, Hz. İsa’dan seksen yıl sonra kaleme almıştır. Bkz: Kitab-ı Mukaddes şirketi, İncil, s. 112, 1996-İstanbul. İsa’dan sonra geçen bu seksen yılda Hz. İsa’nın getirdiği İncil aslını kaybederek tahrifata uğramıştır. Bu yüzden daha sonra dört ana İncil’e indirgenen binlerce İncil derlenmiş bulunmaktaydı.
[xiii] İncil/Luka1/26-39.
[xiv] Baki Adam, TDV Kadın Seminerleri, 26.3.2011 tarihli seminer;
http://www.tdv-kadinfaaliyetleri.org/index.php?git=faaliyetler&islem=4&id=71 
[xv] Kur’an’ın, Meryem suresindeki Meryem kıssasında adı açıkça yer almayan Cebrail, Kur’an’da üç ayrı yerde geçer:
De ki: Cebrail’e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah’ın izniyle Kur’an’ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.” 2/Bakara/97 
Kim, Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikâil’e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.” 2/Bakara/98 
Ve eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.” 66/Tahrim/4 
[xvi] Celile: Yeni Antlaşma(İncil) çağında İsrail ülkesi üç eyalete ayrıldı: Yahudiye, Samiriye ve Galile. Galile “daire, halka” anlamına gelen İbranice’deki “galil” sözcüğündendir. Galile bölgesi Galile Denizi’nin kuzeybatısındaki Lübnan dağlarını, batısındaki daha engin dağlığı ve güneybatısındaki Yizreel ovasını içine alıyordu. Kutsal Kitap Yerler Sözlüğü; Celile maddesi, http://incilbg.com/bilgi/yeradlari_lat.html
[xvii] Nasıra: Lübnan dağlarının güney uçlarındaki bir vadide bulunmaktadır. Galile Denizi’nin güney batısında ve Yizreel ovasından 16 kilometre uzaklığında. Bugün aynı adı taşıyan küçük kent aynı yerdedir. (…) Meryem’in kentiydi (Luka 2:39). Melek Cebrail Meryem’e İsa’yı dünyaya getirmek için Tanrı tarafından seçildiğini bildirmek için “Galile’de Nasıra kentine” gönderildi. (Luka1:26); Kutsal Kitap Yerler Sözlüğü; Nasıra maddesi, http://incilbg.com/bilgi/yeradlari_lat.html
[xviii] Kur’an/3Ali İmran/3.
[xix] Kur’an/3Ali İmran/65. 
[xx] Kur’an/2Bakara/136.


     CENGİZ DUMAN

        ARAŞTIRMACI -
                  YAZAR


B
İRİNCİ BASKISI, 2011, İKİNCİ BASKISI
 
2015 YILINDA EKİN YAYINLARI TARAFINDAN
YAYINLANAN, KUR’ÂNKISSALARININ TARİHSELLİĞİ;
2013 YILINDA PINAR 
YAYINLARI TARAFINDAN YAYINLANAN,
KUR’ÂN 
PERSPEKTİFİNDEN ÜÇ KRAL İKİ PEYGAMBER;
2015 YILINDA SÜLEYMANİYE VAKFI YAYINLARI
TARAFINDAN YAYINLANAN,   KUR’ÂN PERSPEKTİFİNDEN
 ZÜLKARNEYN VE YE’CÛC ME’CÛC, İSİMLİ ÜÇ KİTABIN
YANISIRA; İNTERNET ORTAMI ÜZERİNDEN YAYINLANAN
 “DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL” VE
 “MECUSİLİK/ZERDÜŞTLÜK DİNİ” İSİMLİ İKİ E-KİTAB’LARIN
YAZARIDIR. KUR’ÂN-I KERÎM KONULARI, KUR’ÂN KISSALARI
 VE TEVRÂT - İNCÎL KISSALARI BAĞLAMI ÜZERİNDEKİ ÇOK
 YÖNLÜ ARAŞTIRMALARI, TÜRKİYE’DEKİ ÖNDE GELEN
İSLÂMİ DERGİLER VE İNTERNET ÜZERİNDEKİ ÇEŞİTLİ
İSLÂMİ WEB SİTELERİNDE HALEN YAYINLANMAKTADIR.
AYNI ZAMANDA “WWW.KURANKİSSALARİ.COM“ VE
 “WWW.KURANKİSSALARİ.TR.GG” WEB SİTELERİ
MODERATÖRLÜĞÜNÜ SÜRDÜRMEKTEDİR.
 
* KİTAP *  




*E-KİTAP*


 
 
 
DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol