Yunus kıssasının vakii'liği:
Bu yazımızda İhsan Eliaçık'ın; "Yaşayan Kur'an" isimli meal/tefsir kitabında, Yunus kıssasını tefsir ederken kullandığı usul ve bu yanlış usul yüzünden düştüğü çelişkiler üzerinde mütalaalarımızı serdedeceğiz.
Öncelikle önemli bir hususun altını çizmemiz gerekmektedir. İhsan Eliaçık, Yunus kıssasını "vakii" bir kıssa olarak değerlendirmektedir. Kur'an kıssalarının anlaşılmasında doğru yaklaşım olması açısından bu tavır çok önemli ve olumlu bir husustur.
Yunus kıssasının "vakii"liği hususunda M.Esed ve Halefullah'a gönderme yapan Eliaçık, onların kıssanın yorumunda sembolizme kaymalarını eleştirmektedir. "Balık olayında işin içinden çıkamayanlar da (M.Halefullah ve M. Esed gibi) kıssaya bütünüyle sembolik anlam veriyor."1
Sayın Eliaçık, bu tespiti yaparken kendinin önemli gördüğü bir diğer önemli husus hakkında da ipucu vermektedir. "Balık mucizesi"nin Yunus kıssasının anahtar kavramı olduğunu, Esed ve Halefullah'ın bu kavramı izah etmekte güçlük çektiklerinden, bu olayı sembolik olarak yorumlama cihetine gittiklerini, ancak kendisinin "balık mucizesi"ni, kıssayı "vakii" olduğu kabulünden hareketle, rasyonel tarzda yorumlayarak bu problemi gidereceğim mesajını vermektedir.
Yunus kıssası hakkındaki, kıssanın "vakii"liğine dair bu kabulünden dolayı Sayın Eliaçık, Yunus'un(a.s) yaşadığı coğrafyaya ait modern arkeolojik verilerden hareketle Yunus kıssasını tefsir etmektedir. Bu gayretini de şöyle izah etmektedir: "Hâlbuki Davud, Süleyman kıssalarında olduğu gibi Yunus kıssasında da yaşadığı dönemin teoloji ve jeopolitiği bilinmeden yorum getirilemez." Çünkü Kur'an halk arasında aslı gitmiş faslı kalmış bu muhayyile üzerinden sesleniyor ve olayı dönemin tanrısal sembol, arma ve işaretleri diliyle anlatıyor"2
Gelinen bu aşamada şu soruyu sormak hakkımız! Kur'an'ın ilk muhatabı olan cahiliye Arapları açısından bu durum nasıl yorumlanacak ya da onların Yunus kıssası algısı nasıl gerçekleşmiştir? Asur ve Ninovalılar ait; "…dönemin tanrısal sembol, arma ve işaretleri dili…"ni bilmeyen Kur'an'ın ilk muhatapları ve İ.Eliaçık'ın bu yorumuna kadar yaşamış diğer Kur'an muhatapları, Yunus kıssasını anlamamış veya eksik mi anlamışlardır?
Yunus kıssasını tefsir ederken hareket noktasının modern arkeoloji ve tarih verileri olacağını işaret eden Eliaçık, kıssanın can damarı olan "balık mucizesini" de sembolizme götürmeden, rasyonalize ederek, kıssadaki "balık" üzerindeki müşkülü halletmektedir!
Müellifin bu tutumu kendi açısından olumlu görülmüş olsa bile Yunus kıssasındaki balık etrafında geçen olağanüstü/mucize olaylarını rasyonalize etmesi, kıssanın "vakii"liğine gölge düşürmektedir.
Kanaatimizce Yunus kıssasının, İhsan Eliaçık tarafından "vakii" olarak algılanması önemli bir kabuldür. Ancak bu vakiiliği, Kur'an'ın Yunus kıssası hakkındaki mücmel anlatımlarını, mufassal hale getirme aşamasına gelindiğinde; İ.Eliaçık'ın, yalnızca modern çağın arkeolojik ve tarihi verilerine başvurarak kıssayı mufassallaştırılmaya çalışılması, usul olarak yanlış olmuştur.
Kur'an-ı Kerim'deki, mücmel Yunus kıssasının, mufassallaştırılması, metodolojik olarak nüzul dönemi cahiliye arka planından başlaması, buna mümasil o dönem somut verileri olarak Tevrat'taki Yunus kıssası anlatımlarına müracaat edilmesi gerekir kanaatindeyiz. Kur'an ve Tevrat verileri doğrultusunda, Yunus kıssası anlatımlarındaki boşluklar veya anlaşılması açısından kapsayıcı bilgiler; modern bilimin arkeoloji, tarih, coğrafi, v.s ilim ve disiplinleriyle desteklenerek, Kur'an'i perspektifte daha geniş açılımlar sağlanabilirdi. Nitekim bizim Yunus kıssası hakkında bu ve diğer yazılarımızdaki metodolojimiz bu tez üzerine kurulmaktadır.
Kıssasının mufassallaştırılmasında öncelikli referans ne olmalıdır:
Tevrat'ın, Yunus kıssası anlatımlarını kale almayan ve modern bilimin tarihi ve arkeolojik verilerinden hareket ederek kıssayı tefsir etmek isteyen İhsan Eliaçık, baştan çelişkiye düşmektedir. Şimdi bu durumu açıklayalım.
İ. Eliaçık'ın, hareket noktası olan Kur'an'ı Kerim'deki, Yunus kıssası ayetlerinde; Yunus'un(a.s) resullükle vazifeli olduğu yerin ismi açıkça belirtilmemektedir.
O halde Eliaçık; “Hz. Yunus Dicle-Fırat nehirlerinin o günkü hakimi dönemin güçlü Mezopotamya devleti Asurluların başkenti Ninova'da ortaya çıkarak..."3 DerkenYunus'un yaşadığı şehir Ninova'yı dolayısıyla o şehre egemen olan Asur'luları nereden, hangi kaynaktan bulmuştur? Modern arkeoloji ve tarih biliminden mi?
Hemen belirtelim, Kur'an'ın inişi esnasında da Tevrat metinlerindeki yazılı bilgi veya buna dayanan sözlü malumattan… Tevrat bu olguyu "Yunus kitabı"nda şöyle beyan eder: "RAB bir gün Amittay oğlu Yunus'a, "Kalk, Ninova'ya, o büyük kente git ve halkı uyar" "4 "RAB Yunus'a ikinci kez şöyle seslendi: "Kalk, Ninova'ya, o büyük kente git ve sana söyleyeceklerimi halka bildir."5 "Ninova Kralı olanları duyunca…"6 "Tanrı Ninovalılar'ın yaptıklarını, kötü yoldan döndüklerini görünce, onlara acıdı.."7 "ben Ninova'ya, o koca kente acımayayım mı?"8 Bu bilgilerin dahası da vardır. "Yunus RAB'bin sözü uyarınca kalkıp Ninova'ya gitti. Ninova öyle büyük bir kentti ki, ancak üç günde dolaşılabilirdi."9 "ben Ninova'ya, o koca kente acımayayım mı? O kentte sağını solundan ayırt edemeyen yüz yirmi bini aşkın insan, çok sayıda hayvan var."10
Tevrat'ın "Yunus kitabı"nda yer alan Yunus kıssasında, tam on kez Ninova adı verilerek bu şehir, halkı ve yöneticisinden bahsedilmektedir. Tevrat'taki bu kadar malumatı "…orada Yunus kıssası bu mitolojikleşmiş versiyonundan etkilenerek anlatılıyor"11 nitelemesi ile bir hamlede arkasına atan Eliaçık, modern arkeoloji ve tarihin yine mitolojik olan verileri üzerinden hareketle Yunus kıssasını tefsir etme çabasındadır.
Yine Tevrat'ın diğer kitaplarında; Asur ve Asur'lulardan defalarca bahsedilmektedir. "Asur Kralı İsrailliler'i Asur'a sürerek Halah'a, Habur Irmağı kıyısındaki Gozan'a ve Med kentlerine yerleştirdi."12 "Böylece RAB Hizkiya'yla Yeruşalim'de yaşayanları Asur Kralı Sanherib'in ve öbür düşmanlarının elinden kurtararak her yanda güvenlik içinde yaşamalarını sağladı."13 "Vay haline Asur, öfkemin değneği! Elindeki sopa benim gazabımdır."14
Bütün bunlardan sonra Kur'an'ın ilk nazil olduğu cahiliye döneminde, muhatap toplumun Tevrat'taki yazılı bu bilgilerden ve bunlardan neşet eden sözlü kültürden bihaber olduğu iddia edilebilir mi? O dönemin arka planı anlaşılmadan/araştırılmadan Kur'an-ı Kerim'deki Yunus kıssası kâmil manada anlaşılabilir mi? Bu imkân dururken, modern arkeoloji ve tarih verileri ön plana alınabilir mi?
"Kur'an'ı Kerim'in, Yunus kıssası nazil olmadan önce en azından Ehl-i Kitab'ın elindeki Tevrat'ta yer alan bilgilere nazaran Yunus kıssası hakkında bir malumatın olması gerektiği düşülmeli değil midir?.. Bir realite olarak Yunus kıssası hakkında detaylı anlatım zaten Kur'an'dan asırlarca önce nazil olan Tevrat'taki Yonah (Yunus) kitabında bulunmaktadır… Dolayısıyla Kur'an'ın, Yunus peygamber hakkında hedefi, cahiliye toplumuna tarihsel ve edebî bir metin sunmak değildir. Kur'an'ın öncelikli hedefi Hz. Muhammed ve sahabesinin tebliğ görevlerindeki muhtemel yılgınlıklarına karşı öz, fasih ve belagat yüklü Yunus kıssası ile onları uyarmaktadır… Kur'an bilinen bir kıssayı mücmel olarak beyan ederek, hem Tevrat'taki Yunus kıssasına atıfta bulunmakta ve hem de ondaki mesaj sapmalarını düzelterek, Tevrat, İncil ve Kur'an'ın aynı ilahi kaynaklı kitaplar ve bunların peygamberlerinin de aynı amaçları edinmiş resuller olduğunu vurgulama amacını gütmektedir."15
Hal böyle iken Kur'an'daki mücmel Yunus kıssasını tefsirinde; Tevrat'ın, Yunus peygamber ve kavmi hakkındaki malumatını nazarı dikkate almayıp, sadece modern arkeoloji ve tarihe atıfta bulunarak, kıssayı tefsir etmeye çalışan İ. Eliaçık'ın bu usulü bizi, Yunus kıssasını kendi amacına uygun kurgulamak istediği ve böyle de yaptığı kanaatine ulaştırmaktadır.
Eliaçık'ın Tevrat hakkında görüşleri ve gerçekler:
Sayın Eliaçık, Yunus kıssasını tefsirinde; Kur'an'ın nüzul dönemi tarihi ve dini belgesi niteliğinde olan Tevrat verilerini kale almayacağını açıklarken, bunun sebebi olarak Tevrat hakkındaki olumsuzlukları serdetmektedir. "Diğer kıssaların çoğu gibi Yunus kıssasından da Yahudi bezirgânların düzdükleri Tevrat'ta "Yunus kitabı" adı altında bahsetmeleri kıssanın bozulmuş bir Ortadoğu halk mitolojisi versiyonuna dönüştüğünü gösteriyor. Orada Yunus kıssası bu mitolojikleşmiş versiyondan etkilenerek anlatılıyor."16
Bu tespiti ile Eliaçık, Tevrat'taki, "Yunus kitabı"nın cahiliye dönemindeki varlığını kabul ettiği anlaşılmaktadır. Ancak Eliaçık, bu realiteyi görmezden gelemediği için bunu kendi istediği biçimde yorumlayarak realiteyi "tersyüz" etmektedir!
Kur'an ve Tevrat'ta yer alan Yunus kıssaları mukayesesi hakkında, S. Ateş'in, yorumuna bakalım: "Kur'an'ın, Yunus hakkında anlattıkları, Kitabı Mukaddestekilerin özetidir."17 D.İ.BKur'an Yolu tefsirinde şunlar kaydedilmektedir. "Kitab-ı Mukaddes'te Hz. Yunus hakkında genel hatlarıyla Kur'an'da verilenlerle uyuşan daha ayrıntılı bilgi bulunmaktadır."18"Haksözhaber" web sitesi "Düşünce platformu"nda yayınlanan; "Yunus Peygamberi Balık mı, Asur Hapishanesi mi Yuttu?" yazımızda biz de bu durum hakkında bir tespitte bulunmuştuk. "Kur'an'ın amacı Tevrat'taki mufassal tarihsel malumatı aynen aktarmak değildir. Çünkü tasdik ettiği Tevrat'taki kıssa temel olarak tevhide uygundur."19
Kur'an ve Tevrat'ın Yunus kıssaları hemen hemen aynı anlatım ve muhtevada iken İhsan Eliaçık'ın, modern arkeoloji ve tarih verilerini geçerli tek kaynak kabul ederek, Tevrat'ı dışlamasını, tamamen Kur'an ve Tevrat'ın birbirine mümasil beyan ettikleri "balık mucizesi"ni, kendi tezi açısından rasyonalize etme manevrası için yaptığına inanıyoruz.
İ. Eliaçık, Tevrat'ın, Yunus kitabındaki malumatı kale almamak için elinden geldiğince Tevrat'ın "muharreflik" olgusuna atıf yapmakta ve "Yunus kitabı"nın "..Yahudi bezirgânların düzdükleri Tevrat'ta "Yunus kitabı.." diyerek, onunsonradan ve halkın içerisindeki mitolojikleşmiş Yunus kıssası anlatımlarını baz alarak yazıldığını öne sürmektedir.
"Ezra Babil'den geldikten sonra, İsrail topraklarında yaşayan Yahudiler arasında sözlü yorumu ile birlikte tamamen unutulan Tevrat'ı yeniden oluşturmuştur."20 Dolayısıyla sadece "Yunus kitabı" değil, Tevrat'ın tümü, İsrail oğulları rabbilerinden "Ezra" tarafından; Babil sürgünü sonrası yeniden yazılmış veya derlenmiş olduğu gerçeğini göz ardı etmektedir.
Kur'an'ın nüzul döneminde, Yahudilerin elinde yazılı olarak bulunan İbrani ana nüsha haricinde; Hıristiyanlar tarafından da kabul edilmiş ve onların kronolojisine göre; aynı zamanda İncil kitapları ile beraber dercedilmiş, "Eski-Ahit"21 adı verilen ayrı bir Tevrat kitabı olduğu bir gerçekliktir. Bugünde olduğu gibi o dönemde de bir değil üç ana Tevrat bulunmaktaydı. 1-İbrani Tevrat'ı. 2-Şomronim(Samiri) Tevrat'ı.22 3-Septuagint(Yunanca) Tevratı.23 Buna bir de Hıristiyanların kendi anlayışlarına göre derledikleri "Kitab-ı Mukaddes"i de ilave etmek mümkündür.
"..İsa döneminde derlenen Eski Ahid'in, Kur'an'ın geldiği dönemde son şeklini almış olduğu tarihen sabittir." ..Dolayısıyla Yahudilerle münazarada Kur'an onların diliyle hitap etmiş, bir tashihte bulunmamış ve "Tevrat" lafzını onların anladığı anlamda kullanmıştır, denilebilir… Sonuç olarak; "Tevrat" lafzı, sadece Musa'ya verilmiş kitabı tanımlayan bir isim değildir. Bu lafız, Musa da dahil olmak üzere, bütün İsrail peygamberlerine gönderilen vahiylerin genel adıdır.. Dolayısıyla, bütün İsrail peygamberlerinin kitapları Kur'an'da "Tevrat" adıyla anılmaktadır."24
Binaenaleyh Kur'an, nuzül dönemi Yahudilerinin elindeki Tevrat'ı mevcut haliyle tasdik etmiştir. "Sana kendinden öncekileri doğrulayan Kitap’ı hak ile indirdi. İnsanlara yol göstermek üzere daha önce de Tevrat’ı ve İncil’i indirmişti."25 "Bu daha öncekilerin kitaplarında da vardır. İsrailoğlu bilginlerinin bunu bilmesi onlar için bir belge değil miydi?"26
Ancak Kur'an aynı zamanda onun, muharref olduğunu da beyan etmiştir. "Onların bir kısmı var ki, Allah'ın kelamını dinleyip anladıktan sonra onu bile bile tahrif ediyor."27 "Ey Ehl-i Kitap: Resulümüz size Kitaptan gizlemekte olduğunuz bir çok şeyi açıklamak üzere geldi.."28
Bütün bunlardan sonra şunları söylemek mümkündür. Tevrat, Kur'an'ı Kerim'in, Yunus kıssası ayetlerinin inişinde, derlenmesi tamamlanmış bir kitaptır ve onun içindeki otuz dokuz kitaptan biri olan "Yunus(Yonah) kitabı" da Kur'an'ın tasdik ettiği "Tevrat" kavramı içerisinde ve aynı zamanda yine altını çizdiği Tevrat'ın tahrif olgusu vurgusuna muhatap bir kitaptır.
İ. Eliaçık'ın, Tevrat'ın "Yunus kitabı"nın mitolojik olduğu iddiası da tamamen ındî bir yorumdur. Her iki kitaptaki Yunus kıssaları karşılaştırıldığında arada çok az fark olduğu görülmektedir. Buna rağmen Tevrat'ın "Yunus kitabını" ve onda yer alan Yunus kıssasını mitolojik olarak nitelemek; "balık mucizesi"ni reddetmek amacıyla başka referans kaynaklarına itibar etmenin vasıtası olmuştur.
Bu husustaki metodolojinin ne olması gerektiğini daha evvelki yazımızda şöyle belirtmiştik: "Kur'an'ın mücmel Yunus kıssası sayesinde; Ehl-i kitab'ın da dikkati Yunus kıssasına çekilerek, yeni gelen vahy ile Yahudi ve Hıristiyanların ellerindeki kitabın geldiği evvelki vahiy arasındaki ortak noktalar hatırlatılmaktadır. Müslümanlar ve Ehl-i Kitap açısından bakıldığında Kur'an'ın beyan ettiği bu ve diğer kıssalar, Tevrat'taki benzerleri ile karşılaştırılıp Tevrat'taki mesaj sapmaları veya tahrifler böylece düzeltilerek hidayete yönelik tevhidi yaklaşım ortaya konulmuş olmaktadır. Yunus peygamber hakkında mitolojik veya edebî olarak malumat sahibi olan Müşrikler ise onun Tevrat ve Kur'an kıssaları nezdindeki yorumuna bakarak tevhidi açıdan ders alabileceklerdir.. Meğer ki, aklederek bu anlatılan Yunus kıssasına yaklaşabileler!.. Bakınız Kur'an'ın beyan ettiği Yunus veya diğer kıssalar nasıl işlevsel olmakta, toplum ve kişiler bazında hidayet yönünde tevhidi yapılanmayı yani pratiği nasıl sağlamaktadır."29
Ninova halkı veya Asur'lular Balıkperest miydi?
İ.Eliaçık, Yunus kıssasını modern arkeolojik veriler üzerinden kurgularken öncelikle, Yunus kavminin inanç yapısına ait bazı sembolleri deşifre etmekte ve daha sonra üzerine bina edeceği hikâyenin ana temasını vermektedir. Şöyle demektedir: “Asurluların başkenti Ninova’da her tarafı balık figürleriyle dolu, mühürlerine Dicle ve Fırat sularının tanrısı Enki’nin mührüne basan balıkperestlerin ülkesinden…"30 Bu cümle içerisinde; balığa tapan Ninovalılar, hükümranlık alameti balık mühürü, Fırat ve Dicle tanrısı Enki… gibi, balık motifli ana tema üzerinde arkeolojik bilgiler sunulmaktadır.
Bütün bu sunumlar hep, sonraki Yunus senaryosunun "balık mucizesi" sahnelerinin tevili içindir. Nitekimbalık üzerinde yaptığı tasvir ve tarifler;Balık yutma mucizesi tevilini izah için “…Arması balık olan, mühürlerine balık figürü basan..""…Su tanrısı Enki’yi balık ile sembolize edip onu kendisine devlet ve imparatorluk araması…""…gemidekiler de su tanrısı Enki’nin öfkelendiğini…" türünden cümlelerindeki muhtevanın alt yapısını baştan oluşturarak, zihni yönlendirme ve anlatımı kurgulama çabalarıdır.
İhsan Eliaçık'ın Asur devleti ve itikadi sembolleri hakkındaki modern arkeolojiye dayalı bu tasavvur ve tasvirleri dar bir tasavvurun ürünüdür. Ziraat toplumu olan bir ülkenin iki nehir arasında olması hasebiyle sadece bu nehirlerin tanrısı ile simgelenmesi dar kalıplarda bir düşüncedir. Yüzeysel olarak Asur tarihine göz attığımızda; M.Ö. çeşitli dönemlerde Anadolu'dan, Filistin'e, Mısır'dan, İran topraklarına kadar geniş bir coğrafyada yayılma gösterdiği anlaşılmaktadır. Bundan dolayı Asur devletinin tanrısının, başkenti Dicle'nin yanında kurulu Ninova'dan ve yayılma döneminde ele geçirdikleri Fırat nehrinden dolayı sadece Dicle ve Fırat nehirleri ile sınırlı balık tanrısı "Enki" ile simgelenmesi akla muhal gözükmektedir.
Nitekim B. Erdeğer kardeşimiz bu çelişkinin altını çizmektedir. "Birazcık Mezopotamya arkeolojisi bilen bir tarihçi, Asur Uygarlığının ana simgesinin balık olmadığını bilir. Asur medeniyetinde balık simgesi olduğu doğrudur ancak öne çıkan, bayraklaşan simgenin balık olmadığı da aşikârdır. Balık simgesi Asurlularda diğer alt simgeler gibi kullanıla gelmekteyken Asur Devletinin ana simgesi-devlet arması “Kanatlı Arslan”dı. Asur denince akla Kanatlı Arslan gelirdi…"31
Bunun yanı sıra "İ.Eliaçık ve Rasyonel mucizeleri-2-" başlıklıyazıya yorum yollayan Arkeololoji mezunu, Metin Ark kardeşimiz de bu hususu şöyle tespit etmektedir: "Yunus'un yaşadığı dönemdeki arma-simge kanatlı arslandı. Kuran Yunus'u balığın yuttuğunu söyleye dursun 2009 yorumcusu şayet gerçekten Yunus'u Asurluların hapse attığını iddia ediyorsa bunu öncelikle Asur metinlerinden/yazıtlarından/tarihlerinden kanıtlamalı ikinci olarak ta Asur Devletinin ana simgesinin Balık olduğunu kanıtlamalıdır. Bu iki kanıtta elimizde olmadığından Eliaçık'ın iddiası tarihi bir değer taşımaz."32
İhsan Eliaçık, Asur müşriklerinin, balık simgeli arma ve mühürlerini ortaya çıkardığı gibi hızını alamamış işe Hıristiyanları da dahil ederek onların bir mezhebi olan Süryanilerinde balık sembolü kullandığını iddia etmiştir. "Bugün Asurluların yurdu Irak/Suriye'den kalma bir eski çağ dini olan Süryanilikte balık dini bir armadır. Süryani rahipleri Hristiyan rahiplerinin boynunda haç taşıması gibi balık figürü taşımaktadır."33
Bakınız bu hususta Arkeolog kardeşimiz Metin Ark'ın Haksözhaber Web sitesi formundaki tespiti bu olayı nasıl açıklamakta ve İhsan Eliaçık'ın yönlendirmesini bozmaktadır. "Bir de Hıristiyanların Balık simgesini kullanmalarının sebebi İncilde İsa için Omega harfiyle simgelenmesidir. Yunanca Omega harfi Balık şekline benzediğinden Mesih'i simgelemesi için balığı kullanırlar. Elbette arkeolojiden faydalanalım ama bunu doğru bir şekilde yapalım."34
İhsan Eliaçık "Yaşayan Kur'an" tefsirinin, Saffat suresindeki, Yunus kıssası bölümünde kıssaya ait ayetlerin tefsirine geçmeden, tam bir sayfalık; balık, balık figürü, arması v.s derken okuyucuyu istediği kıvama! Getirmeye ve motive etmeye çalışmaktadır. "Şimdi Yunus kıssasını ve dipnotlarda yaptığımız açıklamaları bu bilgiler ışığında bir kez daha okuyunuz…"35 Ne dersiniz, tam bir beyin yıkama ameliyesi, değil mi?
Yeri gelmişken bir noktanın altını çizelim! Ne Kur'an'da, ne de detayları ile Yunus kıssasını anlatan, Tevrat'ın Yunus kitabında, Yunus kavmi Ninovalıların, inkârcı oldukları beyan edildiği halde tapındıkları "put"lar hakkında açıklama yoktur.
Kur'an onların inkârcılığını şöyle beyan eder: "Sonunda ona iman ettiler…"36 Tevrat'ta isebu şöyle ifade edilir: "RAB bir gün Amittay oğlu Yunus'a, "Kalk, Ninova'ya, o büyük kente git ve halkı uyar" diye seslendi, "Çünkü kötülükleri önüme kadar yükseldi."37
Eliaçık ise Ninovalıların, inkârcı yapılarından, Allah'a ve Yunus'a(a.s) karşıt tutumlarından ziyade tanrı enki'lerini, balık sembol ve mühürlerini gündem ederek ilgiyi; Asur, balık, arma, mühür, gibi rumuzlar üzerinden, daha sonra gerçekleşecek "balık yutma" mucizesini "Asur zindanı yutma" tezine yönlendirmeye çalışmaktadır.
Yunus peygamber nereye/ne tarafa kaçmıştır:
Bu aşamada şu soruyu soralım, tarihin çeşitli dönemlerinde Fırat ve Dicle sularına hükmettiği bilinen Asur devletinin başşehri Ninova'da yerleşik olan Yunus peygamber ne tarafa hangi coğrafyaya kaçmıştır.
Eliaçık'ın usulünü takip ederek arkeolojik ve coğrafik verilere göre bu soruya verilebilecek mantıki cevapları sıralayalım: a-Dicle nehri yoluyla Basra körfezine. b- Fırat nehri yoluyla Basra körfezine.
Asurluların elinde olan ne Dicle ne de Fırat nehrinde, fırtınalı bir havada aciz kalan gemi ve gemiciler örneği verilemeyeceği için bunun en iyi ihtimalle Fırat ve Dicle yoluyla Basra denizinde seyreden bir gemide gerçekleşebileceğini kabul etmek mümkündür. O takdirde bu açık deniz ve kıyı bölgesinin de Babil veya Keldanilerin hükümranlık alanları içersinde olduğu göz önüne alınırsa, İhsan Eliaçık'ın Asur zindanına attırmak için Yunus'u tutuklattırması senaryosu suya düşecektir! Bunun yanı sıra bu verilerin doğruluğunu ne modern arkeoloji ne de modern tarih tarafından sağlamak mümkün olmayacaktır.
İ.Eliaçık da bu açığını fark etmiş olmalıdır ki, bu konuyu görmezden gelmektedir. "...bir gemiye binip başka yerlere gitmeyi hesaplayan Yunus bir gemiye binmişti…"38 Ninova ve Asurluların balık putları hakkında hayli detay bilgi veren Eliaçık, Yunus'un nereye kaçtığına gelince sessiz kalmaktadır.
Oysa Yunus'un(a.s) nereye kaçtığı ve nereden gemiye bindiği, bindiği geminin bandırası; İ.Eliaçık tarafından, bu gemide yaşandığı öne sürülen, Asur hükümranlığının, Asur dini inanç ve alametlerinin anlaşılması ve sözde Asur zindanına atılması mahiyetinin kavranabilmesi açısından önem arz etmektedir.
İhsan Eliaçık'ın, referans aldığı modern arkeoloji ve tarih kayıtlarında böyle bilgiler yer almamakta ancak reddettiği Tevrat'ın "Yunus kitabı" bize bu konuda detaylı bilgiler arz etmektedir. Maalesef, kıssanın mufassallaştırılmasının sadece modern arkeolojik verilerden hareketle yapılması ve buna istinaden indî muhayyileyle, kalan boşlukların doldurularak rasyonalize edilmesi, Eliaçık'ın, Yunus kıssası tefsirinde, kıssanın gidişatındaki sebep sonuç ilişkilerini askıda ve çelişkiler içerisinde bırakmaktadır.
Eğer Yunus kıssasının mufassallaştırılmasındaki metodoloji doğru oluşmuş veya kurulmuş olsa Kur'an'daki mücmel Yunus kıssası ayetlerinin tafsilatı için Tevrat'a başvurulması gerekecekti ki, O takdirde Yunus'un(a.s) kaçtığı yön veya yörenin, batı istikameti ve Filistin/Kenan diyarının ünlü liman şehri Yafa olduğu cevabını alacaktık. İşte bu eldeki bilgiler doğrultusunda elde edebileceğimiz modern arkeolojik, tarihi, coğrafi, kronolojik, v.s ilim/disiplin verilerinin sentezlenmesi sonucu kıssanın daha da mufassallaşması sağlanabilecektir.
Mesela Yunus'un kaçtığı istikametin Ninova ve diğer Asur şehirleri üzerinden de geçen meşhur "ipek yolu" olması; Yafa şehrinin hangi devletin kontrolünde olduğu, Yunus'un yaşadığı bu anın zaman/tarihi, kronolojisi, o esnada bu bölgelerde hangi tanrılara! Tapınıldığı gibi onlarca mefhum gün yüzüne çıkarılarak, Yunus kıssası "vakii"liği daha da pekiştirilebilecektir.
Kur'an-ı Kerim, Yunus'un(a.s) kavminden kaçışını şöyle beyan etmektedir: "Hani o, dolu bir gemiye binip kaçmıştı."39 Tefsirlerde Yunus'un(a.s) bu olumsuz fiili hakkında şunlar kaydedilmektedir: "Hani o, yüklü gemiye kaçıp sığınmıştı" buyruğundaki "Kaçıp sığındı" fiili hakkında el-Muberred der ki: Bu aslında uzaklaşıp gitti demektir. Kaçan köleye "abik" denilmesi de buradan gelmektedir. Başkası da şöyle demektedir: Yunus'tan "kaçtı" diye söz edilmesi yüce Allah'ın emri olmadan ve insanlardan saklanarak çıkıp gitmiş olmasıdır."40
Kur'an-ı Kerim, Hz. Yunus'un bu kaçışı hakkında tafsilat vermemektedir. Neden çünkü bu hususta tafsilat, üzerine nazil olduğu ve kendisinin de tasdik ettiği Tevrat metninde bulunmaktadır.Kur'an bu olguyu şöyle beyan eder: "O, sana Kitab'ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil'i ve Furkan'ı indirmişti."41
Dolayısıyla Tevrat, Yunus peygamberin bu kaçışının mahiyeti hakkında şu verileri sunmaktadır: "Ne var ki, Yunus RAB'bin huzurundan Tarşiş'e kaçmaya kalkıştı. Yafa'ya inip Tarşiş'e giden bir gemi buldu. Ücretini ödeyip gemiye bindi, RAB'den uzaklaşmak için Tarşiş'e doğru yola çıktı."42
Dolayısıyla Kur'an'ın mücmel ayetlerinde belirtilen, Yunus'un kavmini terk edip, gemiye binmek için kaçtığının tafsilatı Tevrat içerisinde vuzuha kavuşmaktadır. Yunus(a.s) bu kaçışta öyle kararlıdır ki, gemi yolculuğu ile uzaklaşmak amacıyla Yafa istikametine doğru kaçmıştır.
Yunus peygamberin kaçtığı bu karasal mevki de onun açısından yeterli değildir ki, "Tarşiş" denilen daha uzak "denizaşırı" bir mevkie gitmek üzere gemiye binmektedir.
Bu kaçıştaki dikkati çeken nokta; Hz. Yunus'un kaçışı planlı bir kaçış olarak gözükmektedir. Onun batıya değil de, doğu yani İran tarafına kaçmaması; deniz yoluyla gidildiğini bildiği veya duyduğu bir mevkie gitmeyi tasarladığını göstermektedir. Bu da Tevrat'taki coğrafi ve tarihi verilerle uyuşmaktadır.
Görüldüğü gibi kıssa metodolojisi iyi kurulmuş olursa, Kur'an'ın mücmel kıssa anlatımının tafsilatı da arkasından gelmektedir. Bu sayede kıssadaki olayların "sebep-sonuç" ilişkilerini de sağlayabilmekteyiz. Bu metodoloji ile hem Yunus'un toplumuna kızgınlığının ölçüsü belli olmaktadır, hem de kaçış istikameti aşikar olmaktadır. Bu durum aynı zamanda Yunus kıssası vakii'liğinin maddi delilleri açısından da önemli bir göstergedir.
Tevrat'ın verdiği iki veriyi incelediğimizde; Yafa'nın bugünkü İsrail'in Tel-Aviv şehri ve civarına denk geldiğini görmekteyiz. Dolayısı ile Yunus peygamber, resullükle görevli olduğu günümüz Irak sınırları içerisindeki Musul şehri ve civarına tekabül eden o dönem Ninova şehri ile kaçtığı Yafa şehri arasındaki yaklaşık 800–900 kilometrelik uzun bir mesafeyi kat etmiş demektir.
Bu çok uzun mesafe tam da Kur'an'daki, Yunus'un(a.s) toplumunu terk edişi tasvirine denk düşmektedir. Yunus peygamber şöyle bir uzaklaşayım da sonra duruma bakar geri dönerim tarzı bir terk ediş içersinde değildir ki, Kur'an Yunus'un bu terk edişini, "ebeka" "kaçış" olarak tasvir etmektedir."İz ebeka ilel fulkil meşhûn" "Hani o, dolu bir gemiye binip kaçmıştı." Benzer bir ifade de Tevrat'ta yapılmaktadır: "RAB'bin huzurundan Tarşiş'e kaçmaya kalkıştı." Dikkat edildiğinde her iki İlahi menşeli kitapta, Hz. Yunus'un kaçış vurgusu, gemiye binme yani bir liman şehri üzerinedir. Bu husus bizi Yunus'un, Tevrat'ta belirtilen liman şehrine kadar olan uzun mesafeyi kat etmesini algılamamızı kolaylaştırmaktadır.
Yunus peygamberin bu uzun soluklu kaçışını yorumladığımızda ve eldeki tarihi ve coğrafi verileri nazarı dikkate aldığımızda bu durumun hiçte normal bir vakıa ve peygamberi bir tavır olmadığını gözlemlemekteyiz. "Hiçbir peygamberin, gönderildiği kavimin memleketinden hicret etmesi doğru değildir. Ancak Rabbinin izni ile hicret etmesi bundan müstesnadır. Zira Yunus (a.s.), Rabbinin izni olmaksızın kavminin yurdundan ayrılıp gidince, onun bu fiili "ibâk: kölenin efendisinden firarı" olarak tavsif buyrulmuştur."43
İ. Eliaçık Yunus'un kaçışını olmadık bir kavramla sunmaktadır ki, bu büyük bir çelişkidir. "..şehirden Hicret etmeyi düşünerek ayrılan…"44 Allah'ın emri olmadan bir beldeyi terk eden Yunus'un bu eyleminin Hicret olarak vasıflandırılması bir çelişki olarak gözükmektedir. Allah'ın emri ile vazifeli olduğu bir mevkiden; Allah'ın emri ve isteği olmayan bir başka mevkie kaçmak hicret olarak tanımlanabilir mi? Böyle bir niteleme Yunus'un(a.s) suçunun mahiyetini örtmek veya hafifletmekten başka bir işe yaramamaktadır.
Tefsir kitaplarında; Yunus'un bu kaçışının, Allah'tan mı, yoksa kavminden mi olduğu tartışılırken, kelamî açıdan büyük sorun olan bu durum yani Hz. Yunus'un, Allah'tan izinsiz kaçışı, "Hicret" olarak nitelenirse, başına gelenler, mükâfatı mı mücazat mıdır?
Hz. Yunus haricinde hiçbir peygamber toplumunu, Allah'ın emri olmaksızın terk etmemiştir. Kur'an-ı Kerim'deki Salih, Hud, Şuayb, Lut, Musa peygamberlerin kıssaları buna örnek kıssalardır. Tüm bu peygamberler gördükleri eziyetlere rağmen kavimlerini terk etmemişler ve bu konuda hep toplumları içinde kalarak, Allah'ın emrini beklemişlerdir. Buna en iyi ve son örnek, kendisine Yunus kıssası örnekliği hatırlatılan Hz. Muhammed'tir. "Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma."45
Yunus peygamberin kaçışının basit bir düşünce ürünü olmadığını anlamaktayız. Çünkü hem Yafa gibi Çin'den başlayan ve Akdeniz kıyılarında sona eren; "Kara ipek yolu"nun son durağı olan ünlü bir liman şehrine doğru uzun bir mesafe gitmekte ve hem de bununla yetinmeyerek, oradan bir gemi ile Tarşiş'e, yani Akdeniz'in en uzak yerine ulaşmayı hedeflemektedir.
Eğer Yunus'un kaçışı basit bir soluklanma! olsa, Hz. Yunus resullükle görevli olduğu Ninova dışında bir yere konuşlanır ve halini Allah'a arz ederdi. Yunus'un(a.s) bu kaçışındaki Allah ile arasındaki iletişim kopukluğu ve emir komuta zincirinin ne denli çiğnendiğini açıkça görmekteyiz. Bu yüzden Hz. Yunus'un cezalandırılması da büyük olmuştur. "Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı, Tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı."46
Hz. Yunus'un kaçmak istediği Tarşiş neresi:
Tevrat'ta bahsi geçen, Hz. Yunus'un kaçmak istediği "Tarşiş" mevkiinin, Yunus'taki(a.s) kavminden uzaklaşma isteğinin ne denli yüksek olduğunu göstermesi açısından önemli görmekteyiz. Bu yüzden "Tarşiş"in neresi olduğunu anlamaya çalışacağız.
Tarih, coğrafya, İslam ve Hıristiyan ilahiyat alanı araştırmaları;Tarşiş'in bu günkü İçel ilinin ilçesi olan Tarsus'u47 ifade ettiği yorumlarına neden olmuşsa da daha ziyade İspanya'nın güneyindeki çok eski bir Fenike yerleşim merkezi olan Tartessus'a işaret ettiği sanılmaktadır.48
Tevrat metinlerinde, Tarşiş şehri şöyle tasvir edilmektedir: "Tarşiş seninle ticaret yaptı, Sende her çeşit mal vardı. Mallarına karşılık Sana gümüş, demir, kalay, kurşun verdiler."49 "Tarşiş'in ve adaların kralları Ona haraç getirsin, Saba ve Seva kralları armağanlar sunsun!"50
Tevrat'taki bu tasvirlere rağmen sahip olduğu zenginlikler sıralanan Tarşiş'in neresi olduğu açık olarak belirtilmemiştir.
Yine Tevrat metinlerinde "Tarşiş"51 gemileri, Akdeniz üzerinde ve limanları arasında yolcu ve yük taşıyan gemilere verilen bir addır ve bu gemiler hakkında şu ifadelere rastlamaktayız: "Doğu rüzgârının parçaladığı Tarşiş gemileri gibi yok ettin onları."52 "Kralın Hiram'ın adamlarının yönetiminde ticaret gemileri vardı. Bu gemiler üç yılda bir altın, gümüş, fildişi ve değişik maymunlarla yüklü olarak dönerlerdi."53 "Hiram'ın gemilerinin yanı sıra, kralın(Hz. Süleyman) da denizde ticaret gemileri vardı. Bu gemiler üç yılda bir altın, gümüş, fildişi ve değişik maymunlarla yüklü olarak dönerlerdi."54
Tevrat'ın bu verileri ışığında Yunus peygamberin bindiği Tarşiş gemisinin, Akdeniz'de yük ve yolcu taşıyan ticari nitelikli bir gemi olduğu anlaşılmaktadır. Tarşiş gemileri, Akdeniz'in Lübnan ve Filistin kıyılarına egemen olan krallıklara ait ya da bu krallıkların müsaadesi ile ticaret yapan anlaşmalı Akdeniz kıyısı ülkelerine ait gemiler olması muhtemeldir.
Gemide "kura çekme" olayı ve İ Eliaçık'ın ilk tevili:
Kur'an, Yunus peygamberin gemiye bindikten sonra kura çekilene kadar olanlar hakkında malumat vermemektedir. "Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çektiler de kaybedenlerden oldu."55 Bu aşamada dikkati çeken bir nokta bulunmaktadır.Kur'an-ı Kerim'in, gemide "Kura" çekilmesi hakkında verdiği bu mücmel bilgi, Eliaçık tarafından hiç kale alınmamaktadır. Tevrat'taki malumatı da mitolojik sayarak arkasına atan! Müellif tarafından, kıssadaki bu önemli "kura" aşaması, bakınız nasıl geçiştirilivermektedir. "Gemidekiler Yunus’un kendi tanrılarının gazabını çekecek lâflar ettiğini gördüler ve onu yalnız bularak sıkıştırdılar. Bugünkü tabirle “Bu adam devlete karşı geliyor, polis çağırın” türünden lâflar ettiler ve böylece Yunus gemideki çekişmeyi kaybetti, kaybedenlerden oldu…"56
İ.Eliaçık, Kur'an ve Tevrat'ta anlatılan gemideki yolcular arasındaki "denize atılma"ya dair "kura çekim" olayını tevil ederek silmekte; "Kura'da kaybedilme"yi müşrik gemi yolcularının, fiili baskısına karşı, Yunus'un(a.s) onlara boyun eğmesi yani, Tevhid içerikli bir tartışma yapıp bunun sonucu çaresiz kalması olarak yorumlamaktadır. Aslında bu tevil İhsan Eliaçık'ın, "balık yutma" mucizesi tevilinden bir önceki ve önemli bir tevilidir.
Neden, çünkü bu "kura" çekimi nazarı itibara alındığında Kur'an'daki "kura çekme" ve denize atılma ve buna istinaden başvurulan Tevrat'taki mufassal malumatın kale alınması gerekecektir. Hal böyle olunca Eliaçık'ın, Yunus'u(a.s) tutuklatıp, Asur zindanlarına teslim etme faraziyesi üzerine yazdığı senaryo suya! Düşecektir. Görüldüğü gibi kıssanın önemli aşamaları İ.Eliaçık tevilleri ile onun istediği kurguya doğru iteklenmektedir!
Şimdi Tevrat'taki kura çekimi öncesi onları bu yola iten olayla ilgili mufassal malumatı inceleyelim. "Yolda RAB şiddetli bir rüzgâr gönderdi denize. Öyle bir fırtına koptu ki, gemi neredeyse parçalanacaktı. Gemiciler korkuya kapıldı, her biri kendi ilahına yalvarmaya başladı. Gemiyi hafifletmek için yükleri denize attılar. Sonra denizciler birbirlerine, "Gelin, kur'a çekelim" dediler, "Bakalım, bu bela kimin yüzünden başımıza geldi." Kur'a çektiler, kur'a Yunus'a düştü. Deniz gittikçe kuduruyordu. Yunus'a, "Denizin dinmesi için sana ne yapalım?" diye sordular. Denizciler karaya dönmek için küreklere asıldılar, ama başaramadılar. Çünkü deniz gittikçe kuduruyordu."57
Yunus peygamberin bindiği geminin yolcuları da denizdeki bu olumsuz hava koşullarının kendilerini ittiği kaotik ortamda; su alan geminin batmasını engellemek için ağırlıklarını azaltmak amacıyla aralarındaki birini kura ile denize atma kararı alırlar.
Hz. Yunus'un bindiği geminin yükünün ağır olduğu yönünde Kur'an ve Tevrat'tabilgiler bulunmaktadır. Tevrat bu durumu şöyle nakleder: "Geminin yükü ağır gelince yolculardan birini denize atmak gerekti."58 Kur'an ise bunu; "..dolu bir gemiye binip kaçmıştı…"59 Diye Yunus(a.s) gemiye binerken, yolculuğun başında beyan etmektedir. Müfessirler bu ayeti şöyle tefsir etmektedirler: "Gemi yük ve insanlar ile ağzına kadar dolduğunda, "o gemi, "meşhûn"dur; doludur" denilir."60 Nitekim Yasin suresinde benzeri bir kullanım vardır. "Ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fîl fulkil meşhûn" "Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir."61
Yunus'un(a.s) bindiği geminin denizdeki bu fırtınadan kurtulabileceği zannıyla, gemide kalan son ağırlıklar olan tüm yolcular arasında bir kura çekerler. Müfessirler "Kura" hakkında şöyle demektedirler: "'Kura çekmişti de...' buyruğunda geçen: lafzı, el-Muberred'e göre; "kura çekmişti" anlamındadır. Ona göre bunun aslı (kura maksadıyla torbada) karıştırılan siham (oklardan) gelmektedir."62 Çekilen Kura'da, denize atılma sırası Yunus peygambere düşer.
İşte denizdeki fırtınalı kaotik ortamda yaşanan bu önemli olay, İ. Eliaçık tarafından kayda değer bunmamakta ve nazarı dikkate alınmamaktadır. İhsan Eliaçık'ın, denizde olan fırtınanın yorumlanmasında; müşrik yolcular ile Yunus peygamber arasında geçen fırtınaya sebep olma içerikli sözlü mücadelede, Hz. Yunus'un getirdiği Tevhidi yorumları kabul etmeyen Asur'lu müşriklerin, Yunus'u(a.s) tutukladıklarını öne sürmektedir. Eliaçık'ın muhayyilesinde ürettiği bu senaryo, Kur'an ve Tevrat kıssalarına göre tamamen zıt bir anlatımdır.
İhsan Eliaçık, gemideki bu ortamın tefsirinde şöyle demektedir: "Fakat o gün deniz dalgalı olup fırtınalı olduğundan, gemidekiler de su tanrısı Enki’nin öfkelendiğini, bir şeye kızdığında denizin böyle olduğuna inandıklarından gemiye binen Yunus ile çekişmeye başladılar. Yunus bu tür inançların batıl olduğunu söyleyince öfkelendiler ve aralarında karşılıklı çekişme çıktı. Gemidekiler Yunus’un kendi tanrılarının gazabını çekecek lâflar ettiğini gördüler ve onu yalnız bularak sıkıştırdılar."63
İ.Eliaçık'ın bu tefsirinde gemi yolcularının, kimin denize atılacağına dair aralarındaki kura çekimi nerededir? Kur'an'da var, Tevrat'ta var, İhsan Eliaçık'ın tefsirinde yok! Hangisi doğru? Kur'an ayeti, Tevrat ifadesi, İhsan Eliaçık tefsiri?..
İhsan Eliaçık'ın, Yunus kıssasını tefsirindeki en büyük çelişkilerinden biri de budur. Yunus peygamberi hem balık tanrısına inananların dolu olduğu bir gemiye bindirecek, hem onlarla tartıştıracak ve hem de balık tanrısına, Yunus gibi inkârcı! birini denize attırıp kurban ettirmeyeceksiniz!... Herkesin fırtınanın kendilerini batıracağını beklediği bir sırada Yunus'u(a.s) tanrı Enki'ye kurban ettirmektense biraz sonra batacak geminin zindanına tıktıracaksınız!... Yetmedi, fırtına sonunda gemiyi, neresi olduğu belli olmayan bir Asur limanına götürüp Asur polisine teslim edip zindana attıracaksınız. Neresinden tutsanız, dökülen! beşeri ve indî çelişkilerle dolu bir senaryo ve hikaye!..
Kur'an müşrik gemi yolcuları ile Tevhidi münazara yaptığı öne sürülen Yunus peygamberi, müşrikler karşısında "..minel mudhadîn..""kaybedenler oldu" diye lanse eder mi? Ne kadar sentaksı bozuk bir cümle yapısı.. Akla, Kur'an'a, Tevhid'e uygun bir yorum mu bu? Bu tefsir "Yaşayan Kur'an"a uyan bir tefsir mi?
Kur'an, gemideki yolcular arasında meydana gelen "kura" çekimi hakkında Tevrat'taki gibi geniş bir malumat vermemekte ancak gemidekilerin, Kura çektiğini "sâheme" tespit ve bunu beyan etmektedir. "Fe sâheme fe kâne minel mudhadîn" "Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çektiler de kaybedenlerden oldu."64
Kura hakkında geniş malumat ise Tevrat'ta bulunmaktadır. "Sonra denizciler birbirlerine, "Gelin, kur'a çekelim" dediler, "Bakalım, bu bela kimin yüzünden başımıza geldi." Kur'a çektiler, kur'a Yunus'a düştü."
Tevrat'ta yer alan kıssada dikkati çeken nokta şudur: Gemi yolcuları, Yunus'un tevhidi anlayışının bu fırtınaya sebep olduğunu kabul etmiş olsalardı, Yunus peygamberi de dâhil ederek; Tevrat'ta ifade edildiği gibi; "Bakalım, bu bela kimin yüzünden başımıza geldi." Diyerekkura çekmelerine gerek olmaz, dolayısıyla Yunus(a.s) peşinen suçlu ilan edilirdi. Bundan sonra doğruca ya İhsan Eliaçık'ın tezinde olduğu gibi gemideki "Asur kodesine" tıkılır ya da kurban olarak denize atılırdı.
Görüldüğü gibi Eliaçık'ın, Yunus peygamberin; müşrik gemi yolcuları ile Tevhide dayalı sözlü mücadele edip onlara karşı bu sözlü mücadeleyi kaybetmesi diye bir olay yoktur. Bu tam bir İhsan Eliaçık senaryosudur. Bu senaryo, Kur'an ve Tevrat'ın, Yunus kıssası anlatımı ile açıkça çelişki arz etmektedir. Eliaçık'da Yunus kıssasını kendi arzusu istikametinde tevil ve tefsir etmektedir.
Bu çelişkinin Eliaçık'ın, Yunus'un denize atılıp, balık tarafından yutulma mucizesini rasyonel yorumlama iştiyakından! ileri geldiği kanaatindeyiz. Yani, genel olarak Kur'an'daki mucizeleri, olağan olaylar olarak kabul ve onları bu meyanda rasyonel tefsir etme tezinin getirdiği bir heva!.. Modernizm'in getirdiği Rasyonalite aşıklığı!...
Asur hapishanesine atılacak biri için kura çekilme mantıksızlığı olamayacağına göre; Eliaçık bunu rasyonal bir şekilde tevil/halletmektedir!
Eliaçık'ın tefsirine göre; Yunus(a.s), Asurlu müşriklerce giriştiği sözlü tartışma sonucu mağlup olarak, tutuklanıp, gemi yolculuğu sonunda – her nedense gemi bilinmeyen rotasına değil, bilinmeyen Asur limanına veya topraklarına geri dönüyor herhalde- Asur devletine teslim edilerek hapishaneye atıldığını yorumlamaktadır. "Bugünkü tabirle “Bu adam devlete karşı geliyor, polis çağırın” türünden lâflar ettiler ve böylece Yunus gemideki çekişmeyi kaybetti, kaybedenlerden oldu… Su tanrısı Enki’yi balık ile sembolize edip onu kendisine devlet ve imparatorluk araması olarak kabul eden Asur devleti onu zindana kapattı. Çünkü gemidekiler polis çağırıp devletin adamlarına teslim ettiler."65
Aslında bu senaryo hem rasyonalite hem çağdaş hukuka uyması açısından şöyle de yazılabilirdi!.. "Bugünkü tabirle “Bu adam tanrı Enki'ye karşı geliyor, başımıza bu fırtına da onun yüzünden geldi” türünden lâflar ettiler ve böylece Yunus gemideki çekişmeyi kaybetti, kaybedenlerden oldu… Su tanrısı Enki’yi balık ile sembolize edip onu kendisine devlet ve imparatorluk araması olarak kabul eden Asur gemisindekiler onu denize atarak tanrı Enki'ye kurban etmek istediler, gemi kaptanı bu hukuksuzluğa müsaade etmedi ve onun Asur ya da çağdaş çok tanrılı uluslararası hukukça yargılanması için yolculuk sonuna kadar gemi zindanına kapattı." Yazdığımız bu senaryo sizce nasıl oldu? Sizi bilmem ama ben yaptım iyi oldu!..
Eliaçık'ın, Yunus kıssasındaki balık mucizesini reddeden çağdaş muhayyilesinin, onun bu sahneyi tevil ve rasyonalize etmesine yol açtığı kanaatindeyiz. İhsan Eliaçık'ın muhayyilesi haricinde, daha önce vurguladığımız gibi Yunus'un(a.s) bindiği Tarşiş gemisinin ne Asur devleti gemisi ne de onun yolcu ve mürettebatının Asur'lu olup, gemide yalnızca onların tanrısı Enki'ye tapınıldığına dair elimizde modern arkeoloji ve tarih dayanaklı bir veri yoktur.
Bilakis her türden yolcu ve ticari malın taşındığı bu gemiler tamamen bağımsız bir yapıya sahip olmalıdırlar ki, Tevrat bu olguyu şöyle resmetmektedir: "Gemiciler korkuya kapıldı, her biri kendi ilahına yalvarmaya başladı."66
Yine Tevrat, Yunus(a.s) ile yolculuk eden gemicilerin Yunus'u gaddarca katletmek isteyen birileri olmadığının altını da çizmektedir: "RAB'be seslenerek, "Ya RAB, yalvarıyoruz" dediler, "Bu adamın canı yüzünden yok olmayalım. Suçsuz bir adamın ölümünden bizi sorumlu tutma. Çünkü sen kendi istediğini yaptın, ya RAB."67 Aynı zamanda İ.Eliaçık'ın tezindeki gibi müşrik yolcular ile Hz. Yunus arasında çıkan ve onu zindana tıktıracak muhtevada sözlü bir tartışma, cedel hadisesi de yoktur.
Bu aşamada bir başka önemli tespitte bulunalım. Yunus peygamber gemi yolcuları arasındaki böyle bir "kura"ya katılmamış olsa bile her kesin adının yazıldığı bir "kura"da kendisinin adı çıkmış olmalıdır. Bu sebeple Yunus peygamber, çekilen kura'da kendisinin çıkmasını, kavminden kaçma suçunun neticesi olduğunu yorumlamış ve idrak etmiş olmalıdır.
Yunus peygamber denize mi atıldı gemi kodesine mi:
Yukarıda Kur'an ve Tevrat'tan alıntıladığımız sahneler, Kur'an'ın mücmel, Tevrat'ın ise mufassal olarak anlattığı Yunus peygamberin, gemiden denize atılmadan önceki karar aşaması sahneleridir. Her iki İlahi menşeli kitabın anlattığı ve İncil'de de bu konunun doğrulanarak, atıfta bulunulduğu bu sahneleri kendi istediği biçimde tevil eden Eliaçık; mucizelere rasyonalist tezin bir gereği olarak Yunus'u(a.s) balığın yutması ve onu kusmasını da tevil etmiştir.
Eliaçık'ın Asur hapishanesi olarak tevil ettiği; Kur'an'daki, Yunus'un(a.s) denize atıldıktan sonraki kıssa anlatımlarına bakalım: "Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu. Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı, Tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı. Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık. "68
Tevrat ise bu sahneyi şöyle kıssa etmektedir: "Bu arada RAB Yunus'u yutacak büyük bir balık sağladı. Yunus üç gün üç gece bu balığın karnında kaldı."69 "Yunus balığın karnından Tanrısı RAB'be şöyle dua etti: "Ya RAB, sıkıntı içinde sana yakardım, Yanıt verdin bana. Yardım istedim ölüler diyarının bağrından, Kulak verdin sesime. Beni engine, denizin ta dibine fırlattın. Sular sardı çevremi. Azgın dalgalar geçti üzerimden. 'Huzurundan kovuldum' dedim, 'Yine de bakacağım kutsal tapınağına.' Sular boğacak kadar kuşattı beni, Çevremi enginler sardı, Yosunlar dolaştı başıma. Dağların köklerine kadar battım, Dünya sonsuza dek sürgülendi arkamdan; Ama ya RAB, Tanrım, Canımı sen kurtardın çukurdan.Soluğum tükenince seni andım, ya RAB, Duam sana, kutsal tapınağına erişti. Değersiz putlara tapanlar, Nankörlük etmiş olurlar. Ama şükranla kurban sunacağım sana, Adağımı yerine getireceğim. Kurtuluş senden gelir, ya RAB!" RAB balığa buyruk verdi ve balık Yunus'u karaya kustu."70
Eliaçık'ın, Kur'an ve Tevrat'ta yer alan bu anlatımlardaki, balığın, Yunus peygamberi yutmasını ve balığın karnındaki yakarışlarını; Asur hapishanesi ve Yunus'un(a.s) oradaki nedameti olarak tevil ederken; Balığın, Yunus'u, karaya kusma/çıkarmasına da Yunus'un hapishaneden salıverilmesi olarak tevil etmektedir. "Su tanrısı Enki’yi balık ile sembolize edip onu kendisine devlet ve imparatorluk araması olarak kabul eden Asur devleti onu zindana kapattı. Çünkü gemidekiler polis çağırıp devletin adamlarına teslim ettiler. Böylece Yunus balığın (devletin) eline düştü, onun tarafından yutuldu, zindana kapatıldı. Çünkü kınananlardan, suç işlediği sanılanlardan, tanrıların gazabını çekenlerden birisi olarak görülüyordu… Ayette geçen “Onu yuttu/kapattı” (eltegamehu) ifadesinin esas anlamı “kapamak, kapatmak” demektir. Türkçede kullanılan “lokma” kelimesi de buradan gelir. Bir şeyi ağza götürüp dudakları kapatınca “lokma” alınmış olur. Buradan hareketle “lokmayı yutmak” tabiri gelişmiş ve ikincil anlamda “yutmak” manası kazanmıştır. Bu anlamda Türkçede birine “lokma olmak” ifadesini çağrıştırır. Yani burada balık tarafından yutulmak, devletin eline düşmek, cezaevine kapatılmak, zindana tıkılmak demektir."71
Yukarıda değindiğimiz gibi su tanrısı Enki'yi gazaba getirip fırtına cezasına uğradığı açıklanan gemi yolcuları, Tanrı Enki'yi gazaba getiren sözler söyleyen Hz. Yunus'u, denize atıp, Tanrı Enki'ye kurban edip, Tanrılarını memnun edeceklerine; batacak gemide hapse atmaktadırlar. Olayın ve eşyanın tabiatına aykırı bu rasyonel tevil ancak mucizeyi reddetmek için illa bir rasyonalite uydurma peşinde olan birisince yapılabilirdi, o da ne yazık ki, İ.Eliaçık olmuştur.
Burada şu önemli soruyu sormamız gerekmektedir. Hz. Yunus'un Allah'tan izinsiz terk ettiği daha doğru ifade ile kaçtığı görevini ihmal etmenin cezası; fırtınalı bir gemide fırtınadan kurtularak zindana atılmak mı, yoksa denize atılarak boğulması mı olmalıdır?
Yunus kıssasında tevil edilen bir başka mucize "Yaktin" bitkisi:
Gemide çekilen "kura" olayından itibaren büyük çelişkiler içine düşen İhsan Eliaçık, en son çelişkiyi de "Yaktin"72 bitkisi yorumunda yapmaktadır. Senaryosunda "Yaktin" bitkisine hiç alakasız olarak bir rol kesen Eliaçık, eşyaya göre sahne uydurmuştur!
Yunus peygamberi balığa yutturmayıp yaptığı "Asur zindanı" tevili ile "mucize"den kurtaran! İ. Eliaçık, gemiden inişinde – gemi rotasına yani Asur devleti harici limana gitmeyip geri dönüyor herhalde- onu Asur zindanına tıkar. Bir peygamber olup gemide tartıştığı iddia edilen sahnelerde bile savunduğu Tevhidi değerleri her fırsatta Ninova'lılara ilan eden Yunus peygamber; bu sözlerinden dolayı Ninova'da atılmadığı zindana, gemi yolculuğundan sonra atılmaktadır. Ancak ne kadar kaldığı, nasıl affedildiği veya nerede hapis yattığı belirsizdir.
Eliaçık, tefsirinde, Yunus'u(a.s); "Epeyce bir süre tutuklu kaldıktan sonra onu özgürlüğüne kavuşturduk. Karanlıklardan çıkarıp serbestliğe kavuşturduk. Duvarların arasından açık alana, serbestliğe, özgürlüğe ilettik. Fakat bu arada epeyce de yıpranmış, çökmüş, eziyet görmüştü."73 Diyerek yattığı Asur hapishanesinden özgürlüğüne kavuşturur.
Oysa Kur'an, Yunus peygamberin, balığın karnında kalış suresi hakkında bilgi vermemiş olsa da Tevrat, onun üç gün balığın karnında kaldığını ve bu süre sonunda sahile kustuğunu beyan eder.
Kur'an-ı Kerim Yunus'un balığın karnından karaya çıkışını şöyle anlatmaktadır: "Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık. Ve üstüne geniş yapraklı bir nebat bitirdik."74 Tevrat ise Yunus peygamberin balığın karnında kalış süresi ve çıkışını şu şekilde kıssa etmektedir: "Bu arada RAB Yunus'u yutacak büyük bir balık sağladı. Yunus üç gün üç gece bu balığın karnında kaldı."75 "RAB balığa buyruk verdi ve balık Yunus'u karaya kustu."76
Müfessirler ise Yunus'un, Tevrat'ın "balık karnı"nda kalış süresine itibar etmişler ancak onlarda muhtelif nakillerde bulunmuşlardır. "Balığın karnında ne kadar kaldığı hususunda farklı görüşler vardır. es-Süd-dî, el-Kelbî ve Mukatil b. Süleyman, kırk gün kalmıştır derken, ed-Dahhak yirmi, Atâ yedi gün, Mukatil b. Hayyan üç gün kalmıştır, demişlerdir. Tek bir saat (kısacık bir an) kaldığı da söylenmiştir."77 Gaybi bir konu olan bu hususta başka yorumda bulunmanın doğru olmayacağı kanaatiyle şöyle diyoruz. En doğrusunu Allah bilir.
Müfessirlerin, Hz. Yunus'un, balığın karnında kalış süresi ile ilgili görüşlerine dair yaptığımız alıntı, aynı zamanda onların, Yunus kıssasını; Kur'an ve Tevrat ekseninde nasıl değerlendirdiklerini gözlemlemek açısından önemli görmekteyiz. Sayın Eliaçık ile geçmiş müfessirlerin uygulamaları arasındaki kıssaları anlama yönündeki metodoloji farkını böylece idrak etmek mümkün olmaktadır.
Balığın karnında kalış ve bu sıkıntılı durumunun verdiği rahatsızlıkla, bitkin veya halsiz bir konumda sahile vuran Yunus'a, Allah hemen geniş yapraklı bir bitki bitirerek, onun kendine geleceği süreye kadar güneşten korunmasını sağladığını beyan etmektedir.
Her iki İlahi menşeli kitap, Kur'an ve Tevrat metinlerinde yer alan bu bitki, İhsan Eliaçık tarafından tevil edilerek alelade bir nebat halinde sunulmaktadır. Oysa Hz. Yunus, balık, sahile vurma, bitkinlik, güneşten koruma gibi anlatımlar arasında sebep-sonuç ilişkisi olarak en büyük işaret olan ve mucizevî olarak biten "Yaktin" bitkisidir. İhsan Eliaçık bu mucizevî olayı da basite indirgeyerek bunu tevil etmektedir.
Kur'an'ın "Ve üstüne geniş yapraklı bir nebat bitirdik." Ayetindeki "Yaktin"i boşta bırakamayan İhsan Eliaçık bu bitkiye de senaryosunda ufak bir rol! verir: "Çorak toprakta yetişen bodur bir fidanın veya kabak türünden bir ağacın gölgesine yaslandı. Başından geçenleri düşündü. Gökyüzüne bakarak tutuklu kaldığı yılları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçirdi. Masmavi gökyüzünü seyrederek tutsaklık ile özgürlük arasındaki farkı düşündü…”78
Oysa Kur'an'a göre; Yunus'un(a.s) balık tarafından yutulması mucize olduğu gibi sahile çıktığında başında bu bitkinin, özel olarak bitirilmesi de bir mucizedir. "Ve enbetnâ aleyhi şecereten min yaktîn" "Ve üstüne geniş yapraklı bir nebat bitirdik."79
Karaya "..huve sakîm.."80 "Halsiz bir vaziyette" vuran Yunus peygamberi, güneşten korumak için olağanüstü (mucize) olarak biten bu bitkiyi göz ardı edemeyen Eliaçık; ona, Yunus'un hapishaneden çıkınca kendini sigaya çekmek için yaslanacağı bir dekor! Olarak rol biçmiştir. Oysa Allah o bitkiyi, mucize bir nesne olarak vazifelendirdiğini bildirmektedir. "Ve üstüne geniş yapraklı bir nebat bitirdik."
Allah kıssada sebep sonuç ilişkilerini çok iyi bir biçimde bize sunmaktadır. Kıyıya vuran Hz. Yunus'un başına güneş geçmesini bile bir bitki ile önlediğini beyan etmektedir. Cenab-ı Hakk'ın bu beyanı aynı zamanda sebep-sonuç ilişkisinin beyanıdır. Oysa İ. Eliaçık'ın tefsirinde "Yaktîn" alelade nebatlardan bir nebat'tır!..
"Yaktin" bitkisi hakkında İslam kaynaklarında şu tespitler bulunmaktadır: "İbn Abbas, el-Hasen ve Mukatil'den de rivayet edilmiştir. Onlar derler ki: Uzayıp giden ve yer üzerinde yayılarak dik duramayan, sapı da bulunmayan acur, kavun, kabak, ebu cehil karpuzu gibi herbir bitkiye "yaktın" denilir."81 "Yaktîn" hakkındaki gabya dayanan bu tahminlerin yersiz ve gereksiz olduğu; belki ilerdeki süreçte tam manasıyla karşılığı bulunana kadar bunun "mucize bir bitki" olarak kabulünün kıssanın ruhunu tam yansıtacağı kanaatindeyiz.
Nitekim Mevdudi, "Yaktîn" bitkisi hakkında şunları kaydetmektedir: "Ancak öyle veya böyle orada mucize kabilinden bu tür bir ağaç meydana gelmiş ve Hz. Yunus'u gölgelendirerek ona yiyecek ve su vermiştir."82
Aynı bitki Tevrat'ta da mucizevî bir nesne olarak "..bir gecede çıktı ve bir gecede yok oldu…" diye beyan edilerek, Kur'an'dakine göre farklı bir sahnede Yunus peygambere gölgelik yaptığı anlatılmaktadır. Ancak bitkinin vazifesi Kur'an ve Tevrat'ta aynıdır. Yunus peygamberi güneşten korumak… "RAB Tanrı Yunus'un üzerine gölge salacak, sıkıntısını giderecek bir keneotu/asma kabak sağladı. Yunus buna çok sevindi. Ama ertesi gün şafak sökerken, Tanrı'nın sağladığı bir bitki kurdu keneotu/asma kabak fidanını83 kemirip kuruttu. Güneş doğunca Tanrı yakıcı bir doğu rüzgârı estirdi. Yunus başına vuran güneşten bayılmak üzereydi… RAB, "Keneotu/asma kabak fidanı bir gecede çıktı ve bir gecede yok oldu" dedi, "Sen emek vermediğin, büyütmediğin bir keneotuna acıyorsun da…"84
Oysa Eliaçık'ın tefsirinde Yunus'un nereye kaçtığı, nerede zindana atıldığı, zindanda ne kadar kaldığı, nasıl salıverildiği, nerede salıverildiği gibi nüanslara cevap yoktur. Buna gerek de yoktur. Önemli olan mucize olay "balık tarafından Yunus'un yutulması" tevil edilerek; "Asur zindanı yuttu" olmuştur ya gerisi, angarya!..
Sonuç olarak şunları bir kez daha vurgulayalım; Kur'an-ı Kerim'in, Yunus kıssası ayetleri; Tevrat verileri referansı ile mufassal hale gelmesi mümkün iken ve buna paralel yapılacak modern tarihi, arkeolojik, coğrafi, kronolojik, v.s çalışmalar ile çok daha maddi delillerle donananmış olarak çok daha "vakii" hale gelebilecekken, Eliaçık'ın olumsuz tevil/tefsiri marifeti ile sebep-sonuç ilişkileri kurulamayan tam bir rasyonalite girdabına itilmiştir!..
Çare, tüm Kur'an kıssalarında olduğu gibi Yunus kıssasında da kıssanın anlaşılması için kıssaları okuma/anlama metodolojisini oturtturmak ve kıssaların anlaşılmasında keyfiliği! Ortadan kaldırarak, "anlaşılmayı" standardize hale getirmektir.
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
Dipnotlar:
1. İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur'an, C.II, s.445.
2. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.445.
3. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.445.
4. Tevrat/Yunus1/1.
5. Tevrat/Yunus2/1-2.
6. Tevrat/Yunus2/1-2.
7. Tevrat/Yunus2/6.
8. Tevrat/Yunus4/11.
9. Tevrat/Yunus3/3.
10. Tevrat/Yunus4/11.
11. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.445.
12. Tevrat/II.Krallar18/11.
13. Tevrat/II.Tarihler32/22.
14. Tevrat/Yaşeya10/5.
15. http://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=12942.
16. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.445.
17. Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, C.VII, s.423.
18. D.İ.B, Kur'an Yolu Türkçe mealve tefsir, C.IV,s.353.
19. http://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=12771
20. Baki Adam, A.g.e, S.127.
21. Baki Adam, A.g.e, S.37-39.
22. Yaşar Kutluay, İslam ve Yahudi Mezhepleri, s.198; Baki Adam, A.g.e, S.13.
23. Baki Adam, A.g.e, S.146.
24. Baki Adam, , A.g.e, S.66.
25. Kur'an/Ali İmran3 /3-4.
26. Kur'an/Şuara26/196-197.
27. Kur'an/Bakara2 /75.
28. Kur'an/Maide5 /15.
29. http://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=12771.
30. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.446.
31. http://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=12751.
32. http://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=12751.
33. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.446.
34. http://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=12751.
35. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.446.
36. Kur'an/Saffat37/148.
37. Tevrat/Yunus1/1.
38. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.446.
39. Kur'an/Saffat37/140.
40. Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c.XIV, s. 551-552.;
Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c. XIX.s.12;
Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, c.XII,139.
41. Kur'an/Ali İmran3 /3.
42. Tevrat/Yunus1/3.
43. Vehbe Zuhayli, A.g.e, c.XII,144.
44. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.446.
45. Tevrat/Kalem68/48.
46. Kur'an/Saffat37/143-144.
47. Süleyman Ateş, A.g.e, C.VII, s.423; D.İ.B, Kur'an Yolu Türkçe Meal ve
tefsiri,c.IV, s.553.
49. Tevrat/Hezekiel27/12.
50. Tevrat/Mezmurlar72/12.
52. Tevrat/Mezmurlar48/7.
53. Tevrat/II. Krallar/21.
54. Tevrat/I.Krallar/22.
55. Kur'an/Saffat37/141.
56. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.447.
57. Tevrat/Yunus1/4-7.
58. Süleyman Ateş, A.g.e, C.VII, s.423; Mevdudi, Tefhimu'l Kur'an, c.V, s.43.
59. Kur'an/Saffat37/140.
60. Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c. XIX.s.11.
61. Kur'an/Yasin36/41.
62. Kurtubi, A.g.e, c.XIV, s. 552.
63. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.447.
64. Kur'an/Saffat37/141.
65. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.447.
66. Tevrat/Yunus1/5.
67. Tevrat/Yunus1/14.
68. Kur'an/Saffat37/142-145.
69. Tevrat/Yunus1/17.
70. Tevrat/Yunus2/1-10.
71. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.447.
72. Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c. XIX.s.15; Mevdudi, Tefhimu'l Kur'an, c.V, s.44;
Süleyman Ateş, A.g.e, C.VII, s.423
73. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.447.
74. Kur'an/Saffat37/145-146.
75. Tevrat/Yunus1/17.
76. Tevrat/Yunus2/10.
77. Kurtubi, A.g.e, c.XIV, s. 552-553; Vehbe Zuhayli, A.g.e, c.XII,145.
78. İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.447.
79. Kur'an/Saffat37/146.
80. Kur'an/Saffat37/145.
81. Kurtubi, A.g.e, c.XIV, s. 557.
82. Mevdudi, Tefhimu'l Kur'an, c.V, s.44.
83. Kitabı Mukaddes, Kitabı Mukaddes şirketi, 1981-İstanbul, s.875.
84. Tevrat/Yunus4/6-10.