M. İSLAMOĞLU’NUN “YAHUDİLEŞME TAMAYÜLÜ” KİTABINDAKİ TARİHSEL YANLIŞLAR
Giriş:
Bu yazımızda 16. baskısı yapılan Mustafa İslamoğlu’na ait “Yahudileşme Temayülü” isimli kitapta yer alan tarihsel yanlışlar üzerinde duracağız.
Söz konusu kitap, “Yahudi” kelimesinden başlayarak, tüm İsrailoğulları tarihini inceleyen ve bunlardan çıkardığı olumsuz sonuç olan “Yahudileşme Temayülü”ne dikkat çekerek, Kur’an muhataplarının bu olgudan dersler alması ve benzer bir yanlışa düşmemesi için uyarılarda bulunmaktadır.
Kitabın ana konusu bizim yazımızın temasını teşkil etmemektedir. Biz bu yazımızda, Sayın Mustafa İslamoğlu’nun, İsrailoğulları tarihini incelerken vermiş olduğu yanlış bilgiler üzerinde duracağız.
Bunu yaparken izleyeceğimiz metod, yanlış-doğru ayıklamasından çok, kategorize ettiğimiz yanlışları, detayları ile inceleyip, bunlara dair tarihsel ve dini deliller sunarak, konunun etraflıca anlatılması şeklinde olacaktır Umarım gayretimiz, okuyucular için ve Sayın M. İslamoğlu’nun bu değerli çalışmasına olumlu bir katkı olur.
Birinci baskısını 1995 yılında yapmış olan “Yahudileşme Temayülü” kitabında yer alan yanlışlar ne yazık ki, elimizdeki son baskısı olan Eylül 2009’a kadar aradan geçen on dört yılda halen düzeltilmemiş veya bu yanlışlar maalesef görülememiştir.
Bu olguyu “kitap eleştirisi” olmayan ya da” iyi bir kitap eleştirisi” yapılamayan her eser için de bir eksiklik olarak görmekteyiz. İnşallah bu yazımız “dar alanda” olsa da bu husustaki eksikliğin bir kısmını gidermeye vesile olacaktır kanaatindeyiz.
Bu çalışmayı yaparken amacımız değerli bir müellifi veya eserini küçümsemek! Asla değildir. Biliyoruz ki hata insanlara mahsustur. Aslolan zuhur eden yanlış/yanlışları görmek veya göstermek, dolayısıyla bu vesile aracılığıyla doğru olana teveccüh etmektir.
Yahudileşme Temayülü kitabındaki yanlışlar:
1- “…Hz. Yakub’un üçüncü hanımı olan Rahel’den…”[1]
M.İslamoğlu, Hz.Yakub’un üçüncü hanımının “Rahel” olduğunu belirtmektedir. Bu durumda Tevrat’taki Yakub kıssasına müracaat ederek konuyu açıklığa kavuşturmamız ve elimizdeki en eski dini ve tarihi kaynak olan Tevrat’tan Hz. Yakub ve ailesi ile ilgili doğru malumatı edinmemiz gerekmektedir.
Anti parantez belirtmekte yarar var; Kur’an-ı Kerim’de Hz. Yakub kıssasından örnek verildiği halde onun detaylı biyografik bilgilerinden söz edilmemektedir. Bunun bir nedeni, Kur’an-ı Kerim, Tevrat kıssaları ve ona ait tevatürün arka planına sahip Mekke ve Medine toplumuna nazil olmasındandır. Bundan dolayı Tevrat’taki kronolojik, biyografik, tarihsel bilgiler, Kur’an’da tekrar edilmemektedir. “Yakup Peygamber’in çocukluğu ve gençliği hakkındaki Kur’an dışı İslami Literatürler’de yer alan bilgiler Tevrat’takiler ile hep aynı doğrultudadır. Onun evlilikleri ve çocukları hakkındaki bilgiler de Tevrat’ta bahsedilenler ile aynıdır.”[2] Bundan dolayı Tevrat bilgilerini baz almamızda dini ve tarihi açıdan sakınca bulunmamaktadır, kanaatindeyiz. Bununla birlikte bu tür veriler, Kur’an da olmadığı için bu konularla ilgili çalışmaların neredeyse tamamına yakını ya Tevrat’tan alınan bilgiler ya da sahih olmayan hadis veya siyer rivayetleridir ki, bunların çoğu İslami literatürde “İsrailiyat” olarak adlandırılmaktadır. Tüm bu nedenlerle konu ile ilgili başvuru kaynağı tarihsel ve dini bir referans olarak Tevrat’tan başkası değildir.
Hz. Yakub’un hanımı Rahel’in Yakub’un(a.s) diğer hanımları arasındaki konumunu anlamak için Tevrat’ın Tekvin(Yaratılış) kitabındaki, Hz. Yakub’un evlenmek için Kenan diyarından hareket etmesi bahsinden başlıyoruz.
Tevrat, Yakub’un(a.s) annesinin ağzından bu olguyu şöyle anlatmaktadır: “Babası Yakup'u kutsadığı için Esav kardeşi Yakup'a kin bağladı. "Nasıl olsa babamın ölümü yaklaştı" diye düşünüyordu, "O zaman kardeşim Yakup'u öldürürüm. Büyük oğlu Esav'ın ne düşündüğü Rebeka'ya bildirildi. Rebeka küçük oğlu Yakup'u çağırttı. Ona, "Bak, ağabeyin Esav seni öldürmeyi düşünerek kendini avutuyor" dedi, "Beni dinle, oğlum. Hemen Harran'a, kardeşim Laban/Lavan'ın yanına kaç.Ağabeyinin öfkesi dininceye, sana kızgınlığı geçinceye, ona yaptığını unutuncaya kadar orada kal. Birini gönderir, seni getirtirim. Niçin bir günde ikinizden de yoksun kalayım?"[3]
Hz. Yakub’un annesi Rebeka, kendisinin sebep[4] olduğu bir olay dolayısıyla, ikiz oğulları Yakub ve Esav(Is/Ays)[5] arasında Tevrat’ın, Esav’ın; “..seni öldürmeyi düşünerek…” diye ifade ettiği korkunç husumeti önlemek gayesiyle, oğlu Yakub’un(a.s), kardeşi Laban’ın yanına gitmesi öğüdünde bulunur.
Tevrat’ta Hz. Yakub’un evlenmesinin başlangıcı ile ilgili ikinci farklı anlatım ise babası İshak açısından onun ağzından beyan edilmektedir. “İshak Yakup'u çağırdı, onu kutsayarak, "Kenanlı kızlarla evlenme" diye buyurdu, "Hemen Paddan-Aram'a, annenin babası Betuel'in evine git. Orada dayın Laban/Lavan'ın kızlarından biriyle evlen.”[6]
Tevrat metnindeki her iki anlatımda, ebeveynler tarafından sunulan tavsiyeler ve gayeler ayrı ayrı beyan edilmiş olsa da sonucu açısından aynı kapıya ulaştığını gözlemlemekteyiz. Neticede Yakub’un(a.s) Kenan’dan bu ayrılışı onun evlenmesi ile neticelenmiştir.
Tevrat’ın 39 kitabından biri olan Hoşea kitabında bir başka ifade yer almaktadır. Hoşea kitabındaki bu ifade, Hz. Yakub’un, Kenan’dan ayrılışı, evliliği ve oradaki ikamet ve meşgalesi açısından Tevrat’taki detaylı anlatımın sert! Bir özeti gibidir. “Yakup Aram'a kaçtı, İsrail(Yakub) bir karı için kul oldu, Koyun güttü.”[7]
Hz. Yakub, babası İshak’ın ve annesi Rebeka’nın isteği üzerine yola koyulur. “İshak, Yakup'u böyle uğurladı. Yakup Paddan-Aram'a, kendisinin ve Esav'ın annesi Rebeka'nın kardeşi Aramlı Betuel oğlu Laban/Lavan'ın yanına gitmek üzere yola çıktı.”[8]
Hz. Yakub’un, Kenan diyarından, dayısı Laban’ın yaşadığı Paddan-Aram’a, gidiş ve geri dönüş rotasına dair verilen coğrafik isim ve tarifler incelendiğinde Paddan-Aram’ın yerinin; bugünkü Türkiye ve Suriye sınırları içerisinde kalan Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki kadim Mezopotamya topraklarından “Haran”[9] ismi verilen bölge olduğu anlaşılmaktadır.
Yakub’un(a.s) Paddan-Aram’a gidiş rotasındaki verilen coğrafyalar ile ilgili anlatımlar şöyledir: “Yakup, Beer-Şeva'dan[10] ayrılarak Harran'a doğru yola çıktı.”[11] “Yakup yoluna devam ederek doğu halklarının ülkesine vardı.”[12] “Yakup çobanlara, "Kardeşler, nerelisiniz?" diye sordu. Çobanlar, "Harranlı'yız" diye yanıt verdiler.”[13]
[14]Hz. Yakub’un Paddan-Aram’dan dönüş rotasına ait coğrafi isimler şöyle sıralanmaktadır. “Bütün hayvanları önüne kattı; topladığı mallarla, Paddan-Aram'da kazandığı hayvanlarla birlikte Kenan ülkesine, babası İshak'ın yanına gitmek üzere yola çıktı…Böylece kendine ait her şeyi alıp kaçtı. Fırat Irmağı'nı geçip Gilat dağlık bölgesine doğru gitti.”
Dayısının yanına ulaşmak için Kenan bölgesinin Beer-Şeva’sından yola çıkan Hz. Yakub, dayısının ikamet ettiği yere yaklaştığında ilk olarak onun kızı ve aynı zamanda daha sonra karısı olacak Rahel ile karşılaşır. Tevrat’ta anlatılan bu karşılaşmada Yakub’un eşi olacak Rahel ve ailesinin vasıfları da beyan edilmektedir. “Yakup, "Nahor'un torunu Laban'ı tanıyor musunuz?" diye sordu. ‘Tanıyoruz" dediler. Yakup, "İyi midir?" diye sordu. "İyidir. İşte kızı Rahel davarlarla birlikte geliyor.’ Yakup onlarla konuşurken Rahel babasının davarlarını getirdi. Rahel çobanlık yapıyordu.”[15]
[16] Taberi bunu şöyle aktarır: “Leban’ın büyüğü Leyya, küçüğü Rahil adında iki kızı vardı.”Tevrat’ta Hz. Yakub’un dayısı Laban’ın, iki kızı olduğu anlatılmaktadır. Yakub’un(a.s) ilk gördüğü kız Rahel, dayısının ufak kızıdır, büyüğünün adı ise Lea’dır. Tevrat, Laban’nın kızlarını şöyle tanıtmaktadır: “Laban'ın iki kızı vardı. Büyüğünün adı Lea, küçüğünün adı Rahel'di. Lea'nın gözleri zayıftı, Rahel ise boyu bosu yerinde, güzel bir kızdı.”[17]
“Yakup Rahel'e âşıktı. Laban'a, "Küçük kızın Rahel için sana yedi yıl hizmet ederim" dedi. Lavan, "Onu sana vermek başkasına vermekten daha iyidir" dedi, ‘Yanımda kal.’”Hz. Yakub’un, ufak kızı Rahel’i beğendiği ve dayısının yanındaki çalışmasının karşılığı olarak onunla evlenmeyi istediği, dayısının da bunu kabul ettiği belirtilmektedir.[18]
Çalışma müddeti dolduğunda dayısı Laban, yeğenine güzel bir düğün yapar fakat küçük kızı yerine Hz. Yakub’un talep etmediği dolayısıyla sözlenmediği büyük kızı Lea’yı gerdeğe sokar. Dayısının yaptığı hileyi anladığında geç olmuştur. “Sabah olunca, Yakup bir de baktı ki, yanındaki Lea! Laban'a, "Nedir bana bu yaptığın?" dedi, "Ben Rahel için yanında çalışmadım mı? Niçin beni aldattın?"”[19]
Dayısı yaptığı hileyi savunsa da Yakub(a.s) sevdiği Rahel’i de ondan ister. Dayısı onun bu isteğini de kabul ederek küçük kızı Rahel’i de onunla evlendirir. “Lavan, "Bizim buralarda adettir. Büyük kız dururken küçük kız evlendirilmez" dedi, "Bu bir haftayı tamamla, Rahel'i de sana veririz. Yalnız ona karşılık yedi yıl daha yanımda çalışacaksın." Yakup kabul etti. Lea'yla bir hafta geçirdi. Sonra Lavan, kızı Rahel'i de ona verdi…..Yakup…Rahel’i Lea'dan çok sevdi. Laban'a yedi yıl daha hizmet etti.”[20]
Buraya kadar anlattığımız Tevrat’taki Yakub kıssasından konumuz açısından bir icmal yaparsak; Hz. Yakub’un ilk evliliği dayısının büyük kızı Lea, ikinci evliliği ise dayısının küçük kızı Rahel ile olmuştur.
Hz. Yakub daha sonra bu hanımlarının kendi istekleri ile hibe ettikleri cariyeleri; Bilha[21] ve Zilpa[22] ile de evlenmiştir. Tevrat’ta iki kız kardeşin aralarındaki kıskançlık nedeniyle sahip oldukları cariyeleri Yakub’la evlendirdikleri anlatılmaktadır. “ Rahel cariyesi Bilha'yı eş olarak kocasına verdi……Lea artık doğum yapamadığını görünce, cariyesi Zilpa'yı Yakup'a eş olarak verdi.”[23] Taberi bu konuda şunları kaydetmektedir: “Leban(Laban) bu iki kızını yetiştirerek Yakub ile evlendirirken onlara birer cariyede bağışlamıştı. Kızlar bu cariyeleri Yakub’a verdiler. [24]
Dolayısıyla Tevrat’taki kronolojiye göre Hz. Yakub sırasıyla; Lea, Rahel, Bilha ve Zilpa ile evlenerek ikisi hür ikisi cariye dört hanım almıştır. İnceleme konumuz açısından bakarsak; Tevrat’ta beyan edilen Yakub’un(a.s) hanımları ile evlenme kronolojisinde Rahel, ikinci sırada yer almaktadır. Şimdi bu olguyu şematik olarak gösterelim.
LEA RAHEL BİLHA ZİLPA
(HÜR) (HÜR) (CARİYE) (CARİYE)
O halde Mustafa İslamoğlu’nun, Yahudileşme temayülü kitabının birinci bölümü 13. sayfasında yer alan “…Hz. Yakub’un üçüncü hanımı olan Rahel…” ifadesi tarihsel açıdan bir yanlışı barındırmaktadır.
Hz. Yakub’un evlilikleri ve bunun sonuçları ile ilgili olarak Haksöz dergisi Mart-Nisan 2010, 228-229. sayılarındaki, “Yakub peygamber kıssası” yazılarımıza bakabilir ve bu konuda detaylı bilgiler edinebilirsiniz.
2- “…Rahel’den olan dördüncü oğlu….”[26]
Hz. Yakub’un evlilikleri ile ilgili yukarıda Tevrat verilerine dayalı olarak sıraladığımız kronolojiye göre ilk evliliği dayısı Laban’ın büyük kızı Lea ile olmuş ve bu evliliklerinden toplam altı erkek bir kız çocukları doğmuştur.
böylece Yakub ve Lea çiftinintoplam 7 çocukları olmuştur.
Tevrat, Lea’nın doğurduğu çocuk sayısını şöyle belirtir: “Lea yine hamile kaldı ve Yakup'a altıncı oğlunu doğurdu. Bir süre sonra Lea bir kız doğurdu ve adını Dina koydu”[27]
Bunların adları şöyledir; “…Ruben (Yakup'un ilk oğlu), Şimon, Levi, Yahuda, İssakar, Zevulun…”.[28] Ve kız çocuğu Dina. İslam kaynaklarında ise bu çocukların isimleri şöyle geçmektedir: “Ruben, Şemun (Şimeon), Lâvi (Levi), Yakuza (Yahuda), Yesakir (İssakar) ve Zebulun.”[29]
Bu çocuklardan “Yahuda”(Yakuza) ise Lea’nın, Yakub'a(a.s) doğurduğu dördüncü oğludur. Tevrat bu olguyu şöyle ifade eder: “(Lea) Dördüncü kez hamile kaldı ve bir oğlan daha doğurdu. "Bu kez Rab'be övgüler sunacağım" dedi. Onun için çocuğa Yahuda[30] adını verdi. Bir süre doğum yapmadı.”[31]
Lea, dördüncü oğlu Yahuda’yı doğurduğunda Hz. Yakub’un ikinci karısı olan Rahel henüz doğum yapmamıştır. Bunun sebebi Rahel’in uzun süren kısırlığıdır. “..Rahel kısırdı.”[32]
Rahel’in kısırlığı hakkında Tevrat’ta şu ifadelere rastlamaktayız. “Rahel, Yakup'a çocuk doğuramayınca, kız kardeşini kıskanmaya başladı. Yakup'a, "Bana çocuk ver, yoksa öleceğim" dedi. Yakup Rahel'e öfkelendi. "Çocuk sahibi olmanı Tanrı engelliyor. Ben Tanrı değilim ki!" diye karşılık verdi.”[33] Rahel’in kısırlığı Hz. Yakub’un diğer hanımlarından doğan çocuklarından sonra sona erer. Tekvin kitabında bu husus şu şekilde açıklanmaktadır: “Tanrı Rahel'i anımsadı, onun duasını işiterek çocuk sahibi olmasını sağladı.”[34]
Dolayısıyla Rahel kısırlığı sebebiyle uzun müddet doğum yapamamış ve Yakub’un(a.s) diğer hanımlarından olan çocuklarının doğumundan sonra Yusuf ve Bünyamin’i doğurmuştur. Bir faraziye olarak Tevrat anlatımlarından, Rahel’in doğurduğu çocukların sıralamasında da bir tahrifat veya “karışıklık”! Yapılarak, hataen de olsa Yahuda’nın onun çocuğu olduğunu söylemek de mümkün değildir. Çünkü Rahel, hem dört doğum yapmamıştır hem de Yakub’un sahip olduğu son iki çocuklarını doğurmuştur.
[35] adını verdi.”[36] Son çocuğunun doğumu ile ilgili olarak şunlar beyan edilmektedir: “Ama Rahel ölmek üzereydi. Can verirken oğlunun adını Ben-Oni koydu. Babası ise oğlana Benyamin[37] adını verdi.”Rahel, ilk olarak Yusuf’u(a.s) daha sonra Bünyamin’i doğurur ve bu son doğumunda vefat eder. Tevrat’taki ilk çocuğun doğumu anlatımı şöyledir: “Rahel hamile kaldı ve bir oğlan doğurdu. "Tanrı utancımı kaldırdı. Rab bana bir oğul daha versin!" diyerek çocuğa Yusuf[38]
Kurtubî bu konuda şunları kaydeder: "Andolsun ki Yûsuf’un ve kardeşlerinin durumunda..." buyruğundaki kardeşlerinin adları şöyledir: En büyüklerinin adı Rûbîl idi. Diğerleri ise Şem'ûn, Lâvî, Yehûza, Zeyâlûn ve Yeşcer'dir. Bunların annesi Leyan kızı Leyâ'dır. Hz. Ya'kub'un dayısının kızıdır. Hz. Ya'kub'un ayrıca iki cariyesinden dört oğlu olmuştu: Dân, Naftalî, Câd ve Âşer diye. Daha sonra Leyâ vefat edince, Hz. Ya'kub onun kız kardeşi Râhil ile evlendi. Bundan da Yûsuf ve Bünyamin adındaki oğulları dünyaya geldi. Böylelikle Hz. Ya'kub'un çocukları toplam on iki kişi idi…Râhil, Bünyamin'den lohusa iken vefat etmişti.”[39]
Bütün bu anlatımlardan sonra Hz. Yakub’un hanımları ve çocuklarının isim ve sayılarını kronolojik olarak şematize edelim.
“Hz.Yakub'un 12 oğlundan 4.'nün adı Yuda veya Yahuda idi ve Yahuda kabilesinin soy atası oldu.”[40]Prof. Dr. Mehmet Aydın ise “Ansiklopedik Dinler tarihi” kitabında; Yahuda için “ Hz. Yakub'un dördüncü oğlunun soyuna bu ad verilmiştir.”[41] Demektedir.
Ekrem Sarıkçıoğlu, “Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi” kitabında bu gerçeği şöyle ifade etmektedir.
Tevrat’taki Tekvin kitabında yer alan Yakub kıssasından alıntıladığımız bu ifadelerin sonuca ulaşmamız açısından bir icmalini yaptığımızda; Hz. Yakub’un ikinci karısı olan Rahel uzun müddet kısır kalmış ve Hz. Yakub’un son çocukları olan Yusuf ve Bünyamini doğurmuştur. Yani Rahel, Yahuda’nın annesi değildir.
“…Rahel’den olan dördüncü oğlu….” İfadesi biyografik ve tarihsel olarak yanlış bir ifadedir. Ne Rahel’in dört oğlu olmuştur ne de “Yahuda” Rahel’in dördüncü oğludur.
Hülasa, Hz. Yakub ve karısı Lea’nın evliliklerinden doğan, dördüncü oğulları “Yahuda”dır. Hal böyle olunca Mustafa İslamoğlu’nun, Yahudileşme temayülü kitabının on üçüncü sayfasında, Hz. Yakub’un oğlu “Yahuda” hakkındaki
3- “Bu, Hz. Yakub’un oğlunun ismi değil lakabıdır.”[42]
M.İslamoğlu, Hz. Yakub’un oğlu olan “Yahuda”nın, isminin değil lakabının “Yahuda” olduğunu belirtmektedir. Ancak isminin ne olduğunu da ifade etmemektedir. Öncelikle bu üslubun bir çelişki olduğunu söyleyelim. Çünkü “Yahuda” lakab ise o halde “Yahuda”nın adı nedir belirtilmesi zaruridir. Böylece hem lakab ve hem de ad öğrenilmiş olacaktır.
Dolayısıyla mantıki olarak M. İslamoğlu, “Yahuda”nın adını veremediğine göre “Yahuda” onun lakabı değil, bilakis adıdır dememiz gerekmektedir.
M.İslamoğlu, bununla birlikte, ta baştan “Yahuda” kelimesini mahkûm etmek istemektedir ki, hemen arkasından gelen şu olumsuz yöndeki açıklamaları yapmaktadır: “Bu lakab ona Yusuf’un kuyuya atılmasında fikir babalığı yaptığı için verilmiştir. Yahuda boyu 12 İsrail boyu içerisinde en çok irtidat eden, en çok ihanet eden, en çok sapan ve saptıran, en çok peygamber öldüren boydur. Hz. Süleyman’ın kurduğu adalet devletini onun ölümüyle M.Ö. 931’de parçalayan da Yahuda boyudur. Bazı tarihçiler olarak, Hz. İsa’yı Romalılara şikâyet eden hain havarisi İskaryot’a Yahuda denilmesinin sebebi olarak, hem bu boya mensup olması hem de Hz. İsa’ya ihanet etmesini gösterirler. Ya da İsrailoğulları içerisinde ister fert ister toplum, kim ihanet ederse ona “Yahuda gibi hain” anlamında “Yahudi” denmiştir. Ünlü Redhouse lugatı “Yahudi”nin manasını ” arkadaşına ihanet eden kimse” olarak verir.””[43]
İslamoğlu’nun, Yahuda kelimesi ya da kavramını, tarihsel niteliği ile açıklarken “şeker ve şap”[44] birbirine karışmaktadır. İsrailoğulları tarihindeki tüm olumsuzlukları Yahuda sıbtı/boyu üzerine atarak Hz. Yakub’un oğlu “Yahuda”yı mahkûm etmek doğru ve “ilmi” hareket tarzı değildir kanaatindeyiz. Dolayısıyla İslamoğlu’nun, Yahuda boyu hakkındaki ifadelerinin objektif sınırları aştığı görülmektedir.
Öncelikle Yahuda, Hz. Yusuf’un kuyuya atılmasına fikir babalığı etmemiştir ki –Bu hususu bir sonraki başlık içerisinde inceleyeceğimizi belirtelim-, buna istinaden “Yahuda” lakabını alsın. Bunun yanı sıra kendisinden neşet eden Yahuda sıbtı, İsrail oğullarının Kral ve peygamberleri Davud ve Süleyman’ı çıkarmış ve İsrail oğullarının “Altın çağı” bu dönemlerde yaşanmıştır. Hz. İsa Yahuda sıbtından bir şahsiyettir. Matta İncili bu olguyu şöyle açıklar: “Buna göre, İbrahim'den Davut'a kadar toplam on dört kuşak, Davut'tan Babil sürgününe kadar on dört kuşak ve Babil sürgününden Mesih'e kadar da on dört kuşak geçti.”[45] İncil’in beyan ettiği bu zincir, Yahuda sıbtına aittir.
Dolayısıyla Süleyman’dan(a.s) sonra iktidar olan kimi Yahuda boyu yöneticilerinin basiretsizliklerini tüm Yahuda sıbtı insanları üzerine fatura etmek doğru ve “ilmi” olmayacaktır, diyoruz. Ayrıca bir insana istinaden o boy/sıbt’tan doğanları mahkûm etmek ya da Bünyaminoğulları ve Levililerin de beraber hareket ettiği halde “Yahuda boyunu” Yahudileşme’ye alet olan tek boy olarak lanse etmek iyi bir analitik[46] bakış olmasa gerektir.
İsa’nın havarisi İskaryot’a kadar en olumsuz şeyleri Yahuda kelimesine yükleyen İslamoğlu’nun kastı; “Yahudileşme Temayülü” kitabının kurgusunu, üzerine yaptığı “Yahudi” kelime ve kavramının, okuyucu algısında sübjektif yönlendirilmesi amaçlı olduğu anlaşılmaktadır. İslamoğlu’nun bu metodunun yanlış ve subjektif bir metod olduğu kanaatindeyiz.
Bu açıklamaları yaptıktan sonra şimdi konu hakkında incelemelerimizi yapmaya başlayalım. Öncelikle Tevrat’taki “İsim” koyma ile ilgili ifadeleri araştırarak “Yahuda”nın isim mi, lakap mı olduğu hususunu vuzuha kavuşturmaya çalışalım.
Tevrat’ta anlatılan, insan ve cisimlere isim verilmesi ile ilgili anlatımlarda insan ve cisimlere konulan isim/adların yaşanılan olayların muhtevası ile ilgili olduğunu gözlemlemekteyiz. Bunları örneklendirelim. “Âdem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların anasıydı.” Âdem’in eşine konulan Havva kelimesi, İbranice yaşam/hayat anlamına gelen aynı sözcükten türemiştir.”[47] “Hayatı olan”[48] anlamına gelmektedir.
"İşte hamilesin, bir oğlun olacak, adını İsmail[49] koyacaksın. Çünkü Rab sıkıntı içindeki yakarışını işitti.”[50]
Hz. Hacer ile Hz. İsmail’in su içip kurtuldukları mucize kuyuya ise; “Bu yüzden Kadeş'le Beret arasındaki o kuyuya Beer-Lahay-Roi[51] adı verildi.”[52]
adını verdi.”Meleklerin, İshak’ı müjdeleme haberine gülen Hz. Sara’nın doğurduğu çocuğa bu olaya istinaden İshak/güldü ismi verilmiştir. “İbrahim Sara'nın doğurduğu çocuğa İshak[53]
Hz. Yakub’un ikiz çocuklarından ilk doğana “İlk doğan oğlu kıpkırmızı ve tüylüydü; kırmızı bir cüppeyi andırıyordu. Adını Esav[54] koydular.”[55] Bunun nedeni onun kızıl renkli olmasından ötürüydü.
Hz. Yakub’un ikinci doğan çocuğuna ise; “Sonra kardeşi doğdu. Eliyle Esav'ın topuğunu tutuyordu. Bu yüzden İshak ona Yakup adını verdi.” Anne karnından çıkarken diğer kardeşi Esav’ın topuğunu tuttuğu için İbranice’de “topuk tutan”[56] anlamına gelen “Yakub” adı konulmuştur.
Çocuklara isim verme geleneği Hz. Yakub’un çocuklarının doğumlarında da sürdürülmüş ve doğan çocukların her birine o andaki yaşama göre isimler verilmiştir.
“Lea hamile kalıp bir oğlan doğurdu. Adını Ruben koydu. "Çünkü Rab mutsuzluğumu gördü" dedi, "Kuşkusuz artık kocam beni sever."”
“Yine hamile kaldı ve bir oğlan daha doğurdu. "Rab sevilmediğimi duyduğu için bana bu çocuğu verdi" diyerek adını Şimeon koydu.”
“Üçüncü kez hamile kalıp bir daha oğlan doğurdu. "Artık kocam bana bağlanacak" dedi, "Çünkü ona üç oğlan doğurdum." Onun için çocuğa Levi adı verildi.”
“Dördüncü kez hamile kaldı ve bir oğlan daha doğurdu. "Bu kez Rab'be övgüler sunacağım" dedi. Onun için çocuğa Yahuda adını verdi. Bir süre doğum yapmadı.”[57]
“Bilha hamile kalıp Yakup'a bir oğlan doğurdu…."Tanrı beni haklı çıkardı" dedi, "Yakarışımı duyup bana bir oğul verdi." Bu yüzden çocuğa Dan adını verdi.”
Bilha yine hamile kaldı ve Yakup'a ikinci bir oğul doğurdu…."Kız kardeşime karşı büyük savaşım verdim ve onu yendim" diyerek çocuğa Naftali adını verdi.”
“Zilpa Yakup'a bir oğlan doğurdu. "Uğurum!" diyerek çocuğa Gad adını verdi.”
“Zilpa Yakup'a ikinci bir oğul doğurdu. "Mutluyum!" dedi, "Kadınlar bana 'mutlu' diyecek." Ve çocuğa Aşer adını verdi.”
“Lea hamile kalıp Yakup'a beşinci oğlunu doğurdu. "Cariyemi kocama verdiğim için Tanrı beni ödüllendirdi" diyerek çocuğa İssakar adını verdi.”
“Lea yine hamile kaldı ve Yakup'a altıncı oğlunu doğurdu. "Tanrı bana iyi bir armağan verdi" dedi, "Artık kocam bana değer verir. Çünkü ona altı oğlan doğurdum." Ve çocuğa Zevulun adını verdi. “
“Tanrı Rahel'i anımsadı, onun duasını işiterek çocuk sahibi olmasını sağladı. Rahel hamile kaldı ve bir oğlan doğurdu. "Tanrı utancımı kaldırdı. Rab bana bir oğul daha versin!" diyerek çocuğa Yusuf adını verdi.”[58]
koydu. Babası ise oğlana Benyamin“Ama Rahel ölmek üzereydi. Can verirken oğlunun adını Ben-Oni adını verdi.”[59]
Tevrat’taki alıntıladığımız bu metinde yer alan isimlerin hepsi Hz. Yakub’un dört hanımına ait çocukların isimleridir. Hepsinin isimleri de anne veya babalarının onların doğdukları andaki yaşadıkları olaylara ve duygulara atfen, şahitlik olması amacıyla konulmuştur.
Hz. Yakub’un oğullarına konan bu isimler süreç içerisinde İsrailoğulları olarak da anılan Yakub’un on iki çocuğunun devamı olan nesillerin oluşturduğu sıbtların da müstakil isimleri haline gelmiştir.
[60]- “İsrailoğulları” sıbt/boylarının isimlerinde bir değişiklik de yoktur.
Tevrat’a göre Yakup’un oğulları ve aynı zamanda İsrailoğulları sıbtlarının adları şunlardır: Ruben – Şimeon – Levi – Yahuda – İssakar – Zebulun – Dan – Naftali – Gad – Aşer – Yusuf - Bünyamin'dir. Dolayısıyla Yakub’un çocuklarının isimleri ile –Hz. Yusuf hariç
Hz. Yakub’un ilk hanımı Lea’dan ve dördüncü erkek çocuk olarak dünyaya gelen “Yahuda” ya verilen bu isim, onun lakabı değil; diğer erkek kardeşlerinin adlarında da mutad olduğu üzre, onun asıl ismidir.
Yine bu isim; "Bu kez Rab'be övgüler sunacağım" dedi. Onun için çocuğa Yahuza adını verdi.” Yahuza kelimesi Tevrat metninde de belirtildiği gibi “İbranca’da(İbranice), Arapça’daki “Ahmed”in karşılığı olan “övülmüş” manasına gelmektedir.”[61]
Bütün bu anlattıklarımız neticesinde konumuz açısından toparlarsak, Hz. Yakub’un ilk hanımı Lea’dan dördüncü sırada doğan oğlu “Yahuda” ya annesi Lea tarafından verilen “Yahuda”, onun lakabı değildir, İsmidir.
Bunun yanı sıra M. İslamoğlu “Yahuda”nın asıl ismine dair bir bilgi vermediği gibi lakabının kelime manasında da karar kılamamakta bundan dolayı da “Yahuda” ismi ile alakalı her türlü olguyu olumsuzluğa izafe etmektedir. Bakınız Sayın İslamoğlu, hiç alakası ve yeri yokken, “Lugavî tahlil” başlığı altında; Yahuda kelimesi hakkında nasıl bir olumsuz yönlendirme yapmaktadır: “Aramca’da ise ”Kalp”, “Kalpazanlık”, “Sahtekârlık” gibi anlamlara geliyor.”[62] Aynı başlık altında bir diğer şıkta ise şu zıt tespitte bulunmaktadır: “Bazıları kelimeyi Arapça kabul ederek “tevbe etmek, hidayete ermek” manalarına gelen “h.v.d” kökünden geldiğini iddia etmişlerdir.”[63]
Oysa “Yahuda” kelimesinin anlamı hakkında baz alınması gereken; yine M.İslamoğlu’nun alıntıladığı görüşler; “İbranca’da, Arapça’daki, “Ahmed”in karşılığı olan “övülmüş” manasına gelmektedir.” ve “Bazıları kelimeyi Arapça kabul ederek “tevbe etmek, hidayete ermek” manalarına gelen “h.v.d” kökünden geldiğini iddia etmişlerdir.”[64] Tespitleri olması gerekirdi. Bunun yanı sıra İslamoğlu’nun görmezden geldiği Tevrat’taki kıssada, Hz. Yakub’un hanımının verdiği ismin manası da belirtilmeliydi.
“Yahuda” kelimesi etimolojisi ile ilgili Tevrat ifadesi ve bunun Arapça karşılığının uyumlu yorumları, aslında meselenin doğru tahlili açısından ideal ve uygun kabuldür. Ancak İslamoğlu’nun bu konudaki metod yanlışlığı veya subjektif tavrı; “Yahuda” kelimesi hakkında önce olumsuzlukları gündem edip sonra “Yahuda” kelimesi hakkındaki olumlu görüşleri dağınık olarak sıralayarak perdelemek olmaktadır.
Dolayısıyla M.İslamoğlu’nun, Yahudileşme Temayülü kitabı on üçüncü sayfasında yer alan “Bu, Hz.Yakub’un oğlunun ismi değil lakabıdır.” Tespiti, biyografik ve tarihi olarak bir yanlışı barındırmaktadır.
4- “Bu lakab ona Yusuf’un kuyuya atılmasında fikir babalığı yaptığı için verilmiştir.”[65]
Yakup peygamberin oğullarından olan “Yahuda” hakkındaki bu iddianın doğruluğunu araştırmak için yine Tevrat metinlerine müracaat edeceğiz. Çünkü Kur’an-ı Kerim’deki Yusuf kıssasında Yusuf’un kuyuya atılması mücmel ve genel ifadelerle isim verilmeden beyan edilmektedir. Bunu örnekleyelim: “Dediler ki: Yusuf’la kardeşi, babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir. (Aralarında dediler ki:) Yusuf’u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tevbe ederek) sâlih kimseler olursunuz! “[66] Anlaşılacağı üzere Kur’an-ı Kerim’deki, Yusuf kıssasında, Hz. Yusuf’un öldürülme kararının alınmaya çalışıldığı toplantı sahnesi anlatımında, Yusuf’un(a.s) öldürülmesi fikrini ileri süren kardeş hakkında bir açıklama yoktur.
Nitekim Hz. Yusuf’un öldürülme kararının alınmasındaki etken kişi veya niteliği üzerinde müfessirler şu yorumlarda bulunmuşlardır: Razî bu olayı şu şekilde yorumlamaktadır: “Âlimler, öldürmeyi emredenin kim olduğu hususunda şu iki görüş üzere ihtilaf etmişlerdir: a)Bunu, Yusuf'un kardeşlerinden biri söylemiştir. b)Onlar, yabancı biriyle istişare ederlerken, bunu o yabancı söyledi, kardeşlerden biri söylemedi.
Birinci görüşü benimseyenler de kendi aralarında ihtilaf etmişlerdir: Mesela Vehb, "O, (Şimeon) Şem'ûn'dur" derken; Mukatil. "bunu söyleyenin (Ruben) Rûbiyel olduğunu" ileri sürmüştür…..Cenab-ı Hak, birisinin "Yûsuf'u öldürmeyin" dediğini nakletmiştir. Bunu söyleyenin, Hz. Yûsuf'un teyzesinin oğlu olan Rûbiyel olduğu söylenmiştir. Rûbiyel, onların en akıllısı idi. Bundan dolayı, onları, Yûsuf'u öldürmekten alıkoydu. Bunu söyleyenin Yehûdâ olduğu da söylenmiştir. Yehûdâ da, fikir, fazilet ve yaşça onların ileri gelenlerinden idi.” [67]
Dolayısıyla Hz. Yusuf’un öldürülmesi fikrini “Yahuda”nın verdiğine dair her hangi bir görüş yoktur. Aksine Yusuf’un öldürülmemesi ve ona daha az zarar dokunması için fikir öne süren ve yardım eden kardeşlerden birisi olarak “Yahuda”nın ismi geçmektedir.“Yusuf onların insafa ve merhamete geldiğini sanarak, onlara karşılık verdi. Bunun üzerine hemen onlar, onu taşla ezmek isteyince, Yehuda ayağa kalktı ve onlara mani oldu. Yahuda, Yusuf'a yemek getiriyordu..."[68]
Tevrat’a baktığımızda ise sahne şöyle anlatılmaktadır. “Kardeşleri onu uzaktan gördüler. Yusuf yanlarına varmadan, onu öldürmek için düzen kurdular. Birbirlerine, "İşte düş hastası geliyor" dediler, "Hadi onu öldürüp kuyulardan birine atalım. Yabanıl bir hayvan yedi deriz. Bakalım o zaman düşleri ne olacak!" Ruben bunu duyunca, Yusuf'u kurtarmaya çalıştı: "Canına kıymayın" dedi.”[69]
Tevrat’taki bu anlatımda tüm kardeşlerin öldürme fikrinde birleşmedikleri anlaşılmaktadır. Öldürme fikrinin tartışıldığı ortamda Yusuf’un ana-baba bir kardeşi Bünyamin’in bulunmadığını varsayarsak, en azından iki istisna gözükmektedir.
En büyük kardeş olan Ruben, Yusuf’un öldürülme fikrine karşı olduğunu şöyle açıklamaktadır: “…Ruben bunu duyunca, Yusuf'u kurtarmaya çalıştı: "Canına kıymayın…." dedi.”
Kardeşler arasındaki Yusuf’u öldürme fikrine muhalif olan ikinci istisna kardeş ise Yakub’un dördüncü sırada doğan oğlu Yahuda’dır. “Yahuda, kardeşlerine, "Kardeşimizi öldürür, suçumuzu gizlersek ne kazanırız?" dedi, "Gelin onu İsmailîler'e satalım. Böylece canına dokunmamış oluruz. Çünkü o kardeşimizdir, aynı kanı taşıyoruz." Kardeşleri kabul etti.”[70]
Yakub’un oğullarının, Mısır’daki Hz. Yusuf ile alışverişleri akabinde ise şöyle bir ifade geçmektedir. “Birbirlerine, "Besbelli kardeşimize yaptığımızın cezasını çekiyoruz" dediler, "Bize yalvardığında nasıl sıkıntı çektiğini gördük, ama dinlemedik. Bu sıkıntı onun için başımıza geldi." Ruben, "Sizi uyarmadım mı?" dedi, "Çocuğa zarar vermeyin diye. Ama dinlemediniz. İşte şimdi kanının hesabı soruluyor."[71] Eğer Yusuf’un öldürülmesi ile ilgili kararda bariz bir kişinin fikri veya işlevi olmuş olsaydı alıntıladığımız bu Tevrat ifadesinde asıl suçlu veya fikir babası olan kardeş açığa çıkarılarak, çektikleri sıkıntı ve nedametin yükü ona yıkılırdı. Dolayısıyla öldürme fikrini verenin ismi açıklanır ve suçlanırdı.
Durumu bir de Kur’an-ı Kerim anlatımı açısından inceleyelim. Kur’an’daki, Yakub oğullarının, Yusuf(a.s) ile aralarında geçen diyalogları sonucu yaptıkları vicdan muhasebesi anlatımı, Tevrat ile aynı paralelliğe çıkmaktadır. “Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır.”[72] Bu ayetin tefsirinde Razî şunları kaydeder: “Cenâb-ı Hak "Büyükleri dedi ki" buyurmuştur. Bununla, onların yaşça büyük olanlarının kastedildiği söylendiği gibi ki, bu (Ruben) Rûbiyel'dir. Akılca büyük olanlarının kastedildiği de söylenmişti ki o da, Ya Hûda'dır. Yahûda, onları daha (önceki hadisede), Hz. Yusuf’u öldürmekten vazgeçiren kimsedir.”[73] Kurtubî ise şöyle yorum yapmaktadır: "İçlerinden bir sözcü dedi ki..." buyruğundaki sözcü (Yahuda) Yehuzâdır. Bu da Hz. Ya'kub'un en büyük oğlu idi. Bu görüş İbn Abbas'a aittir. Bunun (Ruben) Rûbîl olduğu da söylenmiştir…"Artık... katiyyen bu yerden ayrılmam" (Yûsuf, 12/80) diyen de odur. Bu sözleri söyleyenin (Şimeon) Şem'ûn olduğu da söylenmiştir.”[74]
Tüm bu anlattıklarımızın icmali olarak, konumuz ile ilgili şu sonuca varmak mümkündür. Hz. Yusuf’un kuyuya atılma fikrini veren kardeş hakkında ne Kur’an’da, ne de Tevrat’ta net bir açıklama bulunmamaktadır. Bununla birlikte müfessirlerin denelinin yaptığı yorumlarda, en büyük kardeş Ruben ve ondan üç sıra sonra doğan ufak kardeşi Yahuda, Hz. Yusuf’un öldürülmesi fikrine katılmadıkları gibi onun yaşaması için fikirler verdiği belirtilmektedir. Kur’an ve Tevrat kıssalarındaki anlatımlar da bu ayrıntının doğru olduğunu ihsas etmektedir.
Ancak Hz. Yusuf’un köle olmasına giden süreçte uğradığı zulümleri bir şekilde önlemeyip – en azından birinin gidip Hz. Yakub’a haber vermesi gibi- sebep oldukları için Bünyamin hariç diğerlerinin katılımı söz konusudur diyebiliriz. Tevrat’taki Bünyamin’in Mısır’da Yusuf tarafından alıkonulduğundaki diyaloglar bunu izhar etmektedir. “Birbirlerine, "Besbelli kardeşimize yaptığımızın cezasını çekiyoruz" dediler, "Bize yalvardığında nasıl sıkıntı çektiğini gördük, ama dinlemedik. Bu sıkıntı onun için başımıza geldi."[75] “Yahuda, "Ne diyelim, efendim?" diye karşılık verdi, "Nasıl anlatalım? Kendimizi nasıl temize çıkaralım? Tanrı suçumuzu ortaya çıkardı. Hepimiz köleniz artık efendim, hem biz hem de kendisinde kâse bulunan kardeşimiz."[76]
Netice olarak Hz. Yusuf’un kuyuya atılmasında hangi kardeşin fikir babalığı yaptığı Kur’an ve Tevrat açısından belirsizdir. Dolayısıyla M. İslamoğlu’nun Yahudileşme Temayülü kitabının birinci bölümü 13. sayfasında yer alan; “Bu lakab ona Yusuf’un kuyuya atılmasında fikir babalığı yaptığı için verilmiştir.” Tespiti, tarihsel açıdan yanlış bir ifade içermektedir.
5- “Ülke ikiye bölündü (M.Ö. 931). Ülkenin güneyinde 12 İsrail boyundan biri olan Yahudaoğulları(Yahudiye), kuzeyinde de Hz. Süleyman’ın mensup olduğu Bünyaminoğulları (İsrailiye) egemenlik ilan etti.”[77]
M.İslamoğlu’nun, bu tespiti aşağıda irdeleyeleceğimiz iki yanlışı ihtiva etmektedir.Şimdi bu yanlışları tek tek inceleyelim.
a- “…kuzeyinde de…..Bünyaminoğulları (İsrailiye) egemenlik ilan etti.”
Hz. Süleyman’ın ölümünün ardından tahta oğlu Rehoboam’ın geçmesiyle, ortaya çıkan kaos döneminde İsrailoğulları; “Yehuda ve Bünyamin kabileleri güneyde diğer on kabile ise kuzeyde kalacak şekilde iki bölgeye ayrılmışlardır.”[78] Bunun sonucu olarak Kuzeyde kalan bölgede Yeroboam/Jeroboam[79] kral olurken; güneyde “Reheboam da yalnızca Yahuda kentlerinde yaşayan İsrailliler'e krallık yapmaya başladı.”[80]
“Hz. Süleyman'ın bazı araştırıcılara göre m.ö.920'de, bazılarına göre m.ö.935 yılında ölümü üzerine ülke Kuzey ve Güney olarak ikiye ayrıldı. Oğullarından Rehobeam, Güneyde Yahuda devletinin kralı olduğunu ilan etti. Kudüs'ü başkent edindi. Yahuda ve Bünyamin kabileleri kendisine biat ettiler.”[81]
Güneyde kalan Yahuda sıbtının yanında bir de Bünyamin sıbtı olduğunu Tevrat doğrulamaktadır. “Orada bulunmak üzere seçtiğim Yeruşalim (Kudüs) Kenti'nde kulum Davut'un soyu yok olmasın diye, Süleyman'ın oğluna bir oymak bırakacağım.”[82] “Süleyman oğlu Rehoboam Yeruşalim'e varınca, İsrail oymaklarıyla savaşıp onları yeniden egemenliği altına almak amacıyla bütün Yahuda ve Benyamin oymaklarından yüz seksen bin seçkin savaşçı topladı. Bu arada Tanrı adamı Şemaya'ya Tanrı şöyle seslendi: "Süleyman oğlu Yahuda Kralı Rehoboam'a, bütün Yahudalılar'a, Benyaminliler'e ve orada yaşayan öteki insanlara şunu söyle…”[83]
Dolayısıyla geriye kalan on İsrailoğlu sıbtı da, kuzeyde, üzerinde ittifak ettikleri Jeroboam önderliğinde İsrail krallığını kurmuşlardır. İsrail devletinin başına geçen “Efrayim oymağından Nevat oğlu Seredalı Jeroboam…”[84] Kuzeyde Efraim Dağlığında Şekem’i[85] (Nablus) krallığının merkezi ilan etmiştir.”[86]
Aşağıdaki haritada Arz-ı Mev’ud üzerindeki Yuşa-Talut-Davud-Süleyman krallığı toprakları ve ikiye bölünmüş halini vermekteyiz. Güneydeki bölge Yahuda, sıbtının egemenliğindedir. Başkenti ise Kudüs(Yaruşalim)’tür. Kuzey’de ise efsanevi “kayıp on kabile”nin hüküm sürdüğü İsrail krallığı vardır. Başkent Şekem(Nablus)’dir. Bu iki bölgenin etrafında İsrailoğullarından olmayan diğer krallıklar hüküm sürmektedir.
SÜLEYMAN KRALLIĞININ İKİYE AYRILMASI İLE KURULAN İSRAİL VE YAHUDA KRALLIKLARINA AİT YERLEŞİM BÖLGELERİ
Tevrat’ın I. Krallar kitabında, İsrail krallığının kuruluşu şöyle açıklanmaktadır. “ve Jeroboam/Yarovam'a, "On parçayı kendine al" dedi, "Çünkü İsrail'in Tanrısı Rab diyor ki: 'Ben, Süleyman'ın elinden krallığı alıp on oymağı sana vereceğim……Ancak krallığı oğlunun elinden alıp on oymağı sana vereceğim.”[87] “Yeroboam/Jeroboam Mısır'dan döndüğünü duyunca, bütün İsrailliler haber gönderip kendisini toplantıya çağırdılar ve onu İsrail Kralı ilan ettiler. “[88]
b- “Hz. Süleyman’ın mensup olduğu Bünyaminoğulları…”
İşin doğrusu bu cümlede belirtildiği gibi değildir. Hz. Süleyman, Bünyaminoğulları boy/sıbtından değil, Yahuda sıbtındandır. Hz. Süleyman’ın sıbtının hangisi olduğunu Hz. Süleyman’ın biyografisini inceleyerek konuyu açıklığa kavuşturalım.
Süleyman’ın(a.s) biyografisini anlamak için babası Davud’dun(a.s) nesebinden başlamak uygundur. “Bilindiği gibi “Arz-ı Mev’ud” Yeşu peygamber önderliğinde fethedildiğinde Yahve’nin emri ve Hz. Musa’nın talimatları doğrultusunda, ele geçirilen “Arz-ı Mev’ud” İsrail oğullarının on iki sıbtına taksim edilmişti. Bu taksimde Yahuda sıbtına düşen yerler arasında Kudüs(Yeruşalim) ve çevresindeki Beyt Lehem şehri de vardı.
“Boy sayısına göre Yahuda oymağına verilen bölge, güneyde Edom sınırına, en güneyde de Zin Çölü'ne kadar uzanıyordu… Doğu sınırı, Lut Gölü kıyısı boyunca Şeria Irmağı'nın ağzına kadar uzanıyordu. Kuzey sınırı, Şeria Irmağı'nın göl ağzındaki körfezden başlıyor, Sonra Ben-Hinnom Vadisi'nden geçerek Yevus Kenti'nin, yani Yeruşalim'in(Kudüs) güney sırtlarına çıkıyor, buradan Refaim Vadisi'nin kuzey ucunda bulunan Hinnom Vadisi'nin batısındaki dağın doruğuna yükseliyor…”[89]
Tevrat’ın, Yeşu kitabının 15. babı sadece Yahuda sıbtına düşen topraklara ait sınırları detayları ile tarif etmektedir.[90]
Aşağıdaki İsrail oğullarının on iki sıbtına ait yerleşim yerlerini gösteren bir haritayı sunuyoruz.
İSRAİLOĞULLARI BOY/SIBT’LARININ ARZ-I MEV’UD’DAKİ YERLEŞİM YERLERİ
Yahuda oğulları sıbtından olan Davud’un babası Yesse de, Kudüs yakınlarındaki kendi sıbtına ait Beyt Lehem’de yerleşmişti. “[91]
İsrail oğullarının ikinci kralı olan Davud(a.s) aynı zamanda Hz. Süleyman’ın babasıdır. Tevrat’ın anlatımlarına göre Süleyman’ın annesi; babası Davud’un, zorla kocasının elinden alıp evlendiği ve kocasını da savaşta ön saflara yerleştirilmesi emri vererek öldürttürdüğü Bat-Şeva adındaki kadındır. ”Davut karısı Bat-Şeva'yı avuttu….Bat-Şeva bir oğul doğurdu. Çocuğun adını Süleyman koydu.”[92]
Kur'an-ı Kerim, Tevrat’taki biyografiye paralel olarak; Hz. Davud’dan sonra kral ve peygamber olan oğlu Süleyman'dan şöyle bahsetmektedir: "Biz Davud'a Süleyman'ı verdik. Süleyman ne güzel bir kuldu! "[93]
Bu anlattıklarımız mucibince konumuz açısından bir toparlama yaparsak; Hz. Süleyman sonrası ikiye bölünen İsrailoğulları krallığının, güneyinde Yahuda ve Bünyamin sıbtı, kuzeyinde ise İsrail oğullarının geriye kalan on sıbtı birleşerek bir krallık kurmuşlardır. Kaynaklarda güneydeki krallığın adı Yahuda, kuzeydeki krallığın adı ise İsrail olarak geçmektedir. Dolayısıyla M.İslamoğlu’nun iddia ettiği gibi, Bünyamin kabilesi, kuzey’de kalan ve İsrail krallığı içerisindeki bir sıbt değildir. Yine İslamoğlunun iddia ettiği gibi, Hz. Süleyman, İsrailoğullarının “Bünyamin” sıbtından değil Yahuda sıbtındandır
Bütün bunlara istinaden, M. İslamoğlu’nun “Yahudileşme Temayülü” isimli kitabının 68. sayfasında yer alan “Ülke ikiye bölündü (M.Ö. 931). Ülkenin güneyinde 12 İsrail boyundan biri olan Yahudaoğulları (Yahudiye), kuzeyinde de Hz. Süleyman’ın mensup olduğu Bünyaminoğulları (İsrailiye) egemenlik ilan etti.” ifadesi tarihsel olarak içerisinde birkaç yanlışı birden içermektedir.
15.04.2010
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
Dipnotlar:
[1] Mustafa İslamoğlu, Yahudileşme Temayülü, s.13.
[2] B. Yasar Seyhan,Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an’daki_ kıssaların karsılaştırılması,yüksek lisans tezi,Kahramanmaras sütçü imam üniversitesi, Eylül-2006.
[3] Tevrat/ Tekvin/ Bab 25/41-45.
[4] Bakınız: Tevrat/27Tekvin/1-39.
[5] Evs’in adı İslam kaynaklarında Is Veya Ays olarak geçmektedir. Bakınız: . Tarih el-ümem ve’l-mülûk; milletler ve Hükümdarlar tarihi, Taberî, c.I, s435; Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c. XIV, s.198–199; Kur’an’da peygamberler ve peygamberimiz; Afif Abdülfettah Tabbâra., s.182
[9] Haran Hz. İbrahim, babası Azer, Hz. Lut ve diğer aile bireyleri ile Mezopotamyanın Ur şehrinden hicret ederek ikamet ettikleri ikinci yerdir.“Terah, oğlu Avram'ı, Haran'ın oğlu olan torunu Lut'u ve Avram'ın karısı olan gelini Saray'ı yanına aldı. Kenan ülkesine gitmek üzere Kildaniler'in kenti Ur'dan ayrıldılar. Harran'a gidip oraya yerleştiler.” Tevrat/11Tekvin/31.
[10] Beer-Şeva; Kudüs şehrinin güneyindeki Negev çölü sınırındaki bir şehirdir.
[14] Tevrat/31Tekvin/18-21.
[15] Tevrat/29Tekvin/5-9.
[16] Tevrat/29Tekvin/16-17.
[17] Taberi, Milletler ve hükümdarlar tarihi, c.I, s.437.
[18] Tevrat/29Tekvin/18-19.
[19] Tevrat/29Tekvin/25; Taberi, A.g.e, c.I, s.437.
[20] Tevrat/29Tekvin/26-30; Taberi, A.g.e, c.I, s.437.
[23] Tevrat/30Tekvin/4-9.
[24] Taberi, A.g.e, c.I, s.438; Abdülfettah Tabbâra, Kur’an’da peygamberler ve peygamberimiz, s.16.
[25] Abdülfettah Tabbâra, Kur’an’da peygamberler ve peygamberimiz, s.182-183.
[26] Mustafa İslamoğlu, A.g.e, s.13.
[27] Tevrat/30Tekvin/19-20.
[ 28] Tevrat/ Tekvin/Bab 35/23-26.
[29] Abdülfettah Tabbâra, A.g.e, s.183.
[30] "Yahuda" kelimesi İbranice’de; "Övgü" ya da “övülmüş” anlamına gelmektedir.
[33] Tevrat/30Tekvin/1-2.
[35] "Yusuf" kelimesi İbranice’de; "Daha çok versin" anlamına gelmektedir.
[36] Tevrat/30Tekvin/23-24.
[37] "Benyamin" kelimesi İbranice’de; "Sağ elimin oğlu" ya da "Güneyli oğul" anlamına gelmektedir
[39] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, c.IX, s. 202.
[40] Ekrem Sarıkçıoğlu, “Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi”, Yahudilik maddesi.
[41] Prof. Dr. Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler tarihi, Yahuda oğulları maddesi; Salime Leyla Gürkan, Yahudilik, s.22.
[42] Mustafa İslamoğlu, A.g.e, s.13.
[43] Mustafa İslamoğlu, A.g.e, s.13.
[44] Mustafa İslamoğlu, A.g.e, s.242.
[46] Kritik-analitik düşünme, bir konuyu, sorunu ya da problemi alt başlıklarına ayrıştırıp tümden gelimle ve her bir başlığı ayrı ayrı irdeleyip eleştirerek ve her biri arasındaki bağlantıları gerçekçi kanıtlarıyla ortaya koyarak, yani tüme varımla düşünmek ve değerlendirmektir. Burada düşünme eyleminin kaliteli olması gereklidir. Yoksa istemsiz, refleksi bir düşünme söz konusu olur. Bu nedenle bilinçli, yani istemli bir düşünme sistematiği kritik ve analitik olma amacı açısından ilk temel başlangıç noktasıdır. Bunun için: Sahip olunan bilgiyi analiz etmek çok önemlidir. Verilerden bir sentez oluşturmak gerekir. Sonra da bunları değerlendirip bir neticeye ulaşmak önemlidir. Bakınız: http://tr.wikipedia.org/wiki/Kritik-analitik_düşünce
[47] http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?id=7&mc=1&sc=4
[48] Kitabı Mukaddes, Kitabı Mukaddes şirketi, İstanbul-1981, s.3.
[49] "İsmail" kelimesi İbranice’de; "Tanrı/Yahve işitir/işitti" anlamına gelir
[51] "Beer-Lahay-Roi" kelimesi İbranice’de; "Tanrı/Yahve’yi görüp sağ kalanın kuyusu" anlamına gelmektedir.
[54] "Esav" kelimesi İbranice’de; “Kızıl” "Tüylü" anlamına gelir.
[56] Kitabı Mukaddes, Kitabı Mukaddes şirketi, İstanbul-1981, s.23..
[57] Tevrat/29Tekvin/32-35.
[58] Tevrat/30Tekvin/1-24.
[60] Hz. Yusuf’un sıbt/boyu; Arz-ı Mev’ud toprakları taksim edilirken, oğulları Manasse ve Efraim olarak iki ayrı taksim edilerek, Levi boyu’nun toprak hakkı Yusuf’un çocukları üzerine geçmiştir. Bu yüzden Yusuf boyu/sıbtı Manasse ve Efraim olarak iki ayrı sıbt ismi ile beyan edilmektedir. Bu husuta bakınız: Tevrat/17Yeşu/1-18.
[61]Mustafa İslamoğlu, A.g.e, s.13.
[62]Mustafa İslamoğlu, A.g.e, s.14.
[63]Mustafa İslamoğlu, A.g.e, s.14.
[64]Mustafa İslamoğlu, A.g.e, s.13.
[65]Mustafa İslamoğlu, A.g.e, s.13.
[67] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.XIII, s.171-172.
[68] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.XIII, s.178; İbnü’l Esir.El-Kâmil fit –Târîh.c.I, s.132.
[69] Tevrat/37Tekvin/18-21.
[70] Tevrat/37Tekvin/26-27.
[71] Tevrat/42Tekvin/21-22.
[73] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.XIII, s.310.
[74] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, c.IX, s. 203.
[77] Mustafa İslamoğlu, A.ge, s.68.
[78] Salime Leyla Gürkan, A.g.e, s.23; Baki Adam, Yahudi kaynaklarına göre Tevrat, s.120.
[79] Mustafa İslamoğlu, A.ge, s.69. “Süleyman peygamber daha hayattayken kendisine karşı sırf boyculuk asabiyeti yüzünden isyan eden Jeroboam’ı ülkeden sürmüştü.”
[80] Tevrat/12 I.Krallar/17.
[81] Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, Yahudilik maddesi.
[82] Tevrat/11 I.Krallar/36.
[83] Tevrat/12 I.Krallar/21-23.
[84] Tevrat/11 I.Krallar/26.
[85] “Jeroboam, Efrayim'in dağlık bölgesindeki Şekem Kenti'ni onarıp orada yaşamaya başladı. “Tevrat/12 I.Krallar/25.
[86] Baki Adam, Yahudi kaynaklarına göre Tevrat, s.120.
[87] Tevrat/11 I.Krallar/31-35.
[88] Tevrat/12 I.Krallar/20.
[90] Bakınız: Tevrat/15Yeşu/1-63.
[91] Cengiz Duman, Haksöz dergisi, 224. sayı, Kasım 2009.
[92] Tevrat/II.Samuel/12/24.
|