NUH’UN GEMİSİ VE GÜNÜMÜZDEKİ MAGAZİNSEL HABERLERİ ÜZERİNE
Allah Kur’an’da muhataplara şöyle hitap etmektedir: “Nuh kavmine gelince, peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde onları, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.”[1] Cenabı Hakk’ın “kendilerini insanlar için bir ibret yaptık.” İfadesi neyi hatırlatmaktadır. Nuh’un Gofer[2] Ağacından yapılmış gemisinin kalıntısını mı? Geminin imalinde kullanılan çivileri mi? Hayvanların bağlandığı ipleri mi? Medyada yer alan şu haber ile bu yazdıklarımızı Kur’an perspektifiyle bir tartın bakalım!..“Ahşap yapının girilen bölümünün 5 metre yüksekliğinde, 12 metre genişliğinde olduğunu açıklayan uzmanlar yapının kutu şeklinde değil, bir gemi gibi eğimli olduğunu vurguladı. Araştırmacı Panda Lee, “Orada bir metre eninde, yarım metre boyunca küçük bir kapı vardı. Bu kapı da, başka bir bölüme açılıyordu” diye konuştu. İki metre boyunda, iki metre eninde ve iki metre yüksekliğindeki bu kutu şeklindeki bölümün, hayvanların konulduğu bölüm olduğuna inanan araştırmacılar, burada çivi, ip ve askı parçaları da buldu. “[3]
Bir Müslüman açısından Kur’an’daki bu ayet veçhesinde öğüt ve ibretlik, hidayete yönelik husus, Nuh kıssanın tevhidi yapısı ve bunun muhataplarda oluşturduğu etkidir. Diğerleri sadece araçtır. Amaç asla değildir. Bulunması önemli olmadığı gibi bulunmadığında da bizim inancımızda eksiklik teşkil etmez. “O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. Onlar gayba inanırlar.”[4] Kur’an’ın nazil olmasından bu yana geçen bin dörtyüz elli yıldır gaybi olarak inanılan Nuh’un gemisini bugün bulsanız Müslümanlar açısından ne değişecek? Sorun bakalım kendinize!...
Tevrat’taki Nuh’un gemisi ve Tufan’ın detayları geçmişte olduğu gibi bu günde insanları meşgul etmekte ve kıssanın mesajını saptırmaktadır. İnsanlar, Kur’an’ı Kerim’in, Nuh kıssasında beyan edilen iman ve küfür eksenindeki mesajlarını es geçerek; gaybi birtakım konulara yönelerek oyalanmakta ya da birileri tarafından oyalanmaktadırlar.
Ne Nuh’un gemisinin imal aşamaları ne de şekli şemali ne içindeki canlıların mahiyeti tevhidi açıdan önemlidir. “Sonra onların ardından bir başka nesil meydana getirdik.”[5] Yani Tufan’a şahit olanlar görevlerini yapmışlar ve sonraki nesile yerlerini bırakmışlardır. Onlar bu yaşadıkları ile sadece Kur’an’da anlatım aracı olmuşlardır.
Ne de Tufan’ın bölgesel mi tüm dünyaya mı şamil olduğu tevhidi açıdan önemlidir. Asıl olan inkârcıların helakidir. Yine aslolan inananların kurtulup, yeryüzünde yeniden tevhidi yaşama başlamalarıdır. Ceza ve mükâfat… Helak ve Kurtuluş… Kur’an muhataplarının öğüt ve ibret alması gerekenler bunlardır. Aksi davranışlar kıssanın hidayet yanını sisleyip engellemekte; öğüt ve ibret vasfını kaybettirmektedir. Nitekim Tevrat’taki muharrefliğin bir kısmı da bu detaylar yüzündendir. Rabbilerin Tevrat’a müdahalesi bu olumsuzluğu meydana getirmiştir. .
Nuh kıssasındaki gemi, Tufan etrafında dönen bütün bunlar gaybi meselelerdir. Ne kadar tartışsanız ve alternatif görüşler getirseniz aslının yerini tutmayacaktır. Aslını da Allah bildirmediği sürece tartışma veya fikir ileri sürmenin faydası da yoktur. Hele ki, inkârcılar ile böyle alanlarda tartışma tamamen Kur’an’a aykırı bir yöntemdir.
Tufan'ın ister tüm dünya'ya şamil olduğuna, isterse yöresel olduğunainanalım, Nuh’un gemisinin yeri hakkında değişik coğrafyalara inanalım bu bizim için "imanî" bir zaaf teşkil etmez. Ancak gaybî bir olay olan gemi ve tufan üzerinde sonuç getirmeyecek tartışmalara girmek bizi özden cüze; tevhid ve hidayetle ilgili içerikten gereksiz ayrıntılara çekeceğinden "Gabya taş atmaktan " vazgeçmemiz gerekmektedir.
Bu konuda Mağara ashabı hakkındaki tartışmanın yararsızlığının belirtildiğiayettekiKur'an'i ilkeyi benimsemek ve hayata geçirmemiz elzemdir. "Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir" diyecekler; yine: "Beş kişidir; altıncıları köpekleridir" diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) "Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir" derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme.”[6]
Bütün bu tespitlerimizden sonra bu günlerde “Bol boyalı ve çok çeneli Medya”da yer alan Nuh ve gemi endeksli magazinsel “tartıştırma” programlarının ve magazinsel haberlerin sadra şifası yoktur. Olmadığı gibi imana da faydası yoktur. Bilakis inkârcıların suyundan gidip biraz da onlara meyledilip onların dediklerinden kendimiz adına yararlı şeyler çıkaracağımızı sanıyorsak aldanıyoruz demektir. Yukarıda naklettiğimiz Kehf suresindeki ayeti yeniden okumanız veya hatırlamanızı istirham ederiz.
Bir Müslüman açısından ne Nuh’un gemisinin şekli şemaili, ne durduğu yer, önem arz etmez. Tüm arz Allah’ındır. Oysa Nuh’un gemisi ve Tufandan sonra oturduğu yer emperyalist inkârcılar açısından çok önemlidir. Çünkü onlar Türkler ile Ermenileri, Türkler ile Kürtleri, Türkler ile İranlıları çeşitli vasıtalarla vuruşturup kendilerine soygun alanları aramaktadırlar. Bunun için Nuh’un gemisini, sözde onu arayan misyoner ve oryantalistleri vasıta kılarak bu coğrafyaların kutsallarını veya kutsallığını kendi amaçları için kullanmaya çalışmaktadırlar. “Uluslararası Nuh’un Gemisi Birliği (NAMI) ile Türk yetkililer, basın toplantısından sonra açıkladıkları bildiride Nuh’un Gemisi’nin bulunmasının ideolojik farklılıkları da bitireceği savunuldu.”[7] Hangi ideolojik farklılıklar ?!... Kimin adına bitecek!?....
Son dönem emperyalist küfür sisteminin Ortadoğu’daki reel politik malzemesi Ermeni katliamı, Kürt baskısı ve İran nükleeridir. Bunların hedefi İran ve Türkiye’dir. Hem İsrail üzerindeki baskıyı hafifletmek ve hem de bu bölgedeki İslami bir oluşumu kösteklemek için Türkiye ve İran’ın parçalanması gerekli görülmektedir.
Emperyalist küfür sistemi hedeflerine bu parçalanmalar ile ulaşmayı düşünmektedir. Nitekim Türkiye’de, Nuh’un gemisi bulundu haberleri içerisinde bir şekilde her iki ülkenin de adları geçirilmektedir. ““Bizim girdiğimiz bölüm, tarihte anlatılan gemiye çok benziyor. Biz, bu ahşap yapının içini bulan ve görüntüleyen ilk ekip olduk. 38 milimetre uzunluğundaki bir tahta parçasına, İran’da karbon testi yaptırdık. 4 bin 800 yıl öncesine ait bir selvi ağacına ait olduğu ortaya çıktı.”[8] Avrupa, A.B.D değil de neden İran?.. Hadi bakalım sorun kendinize!...
Bunun yanı sıra bölgedeki atraksiyonlarda kullanmak için, tüm dünyadaki avanjelik ve Hıristiyan baskı ve bakışını bölgeye teksif etmeleri, dolaylı da olsa destek bulmaları zaruridir. İşte size delili!... “Hong Konglu grup, aşırı muhafazakâr evanjelist Hıristiyan kuruluşları olan ’Media Evangelism’ ve Uluslararası Nuh’un Gemisi Birliği, NAMI’den oluşuyor.”[9] Bu desteği almanın yolu da Nuh’un gemisinin Ağrı(Ararat) dağında bulunmasından geçiyor gibi… Hem Ermenistan da Ağrı ve doğunun bir bölümünün kendilerinin olduğunu iddia etmiyorlar mı? Hah tamam işte hem Ermeni hem Avenjelik Hıristiyan desteği hepsi arkanızda!... Bulun Nuh’un gemisini, Ağrı dağında….
İşin ilginç tarafı Nuh’un gemisinin bulunmasında yer alan Türk bürokratlar da var. Türkiye adına engelleyemedikleri işin gözeticiliğini yaparak kontrolü sağlamaya çalışmaktadırlar. “Ne çıkarken, ne de çalışırken bizden izin aldılar. Yanlarında bir kalıntı götürdüklerine dair bizde bilgi yok. Böyle bir kalıntı bulunduğunu bilsem müdahale ederdim. 2007'de de gelmişler, bu kalıntıları o zaman aldıkları da söyleniyor.”[10]
Nuh’un gemisini bulma macerası yıllardır sürdürülmektedir. İşte size kronolojik olarak Nuh gemisi bulunuşu haberleri!.. “Ağrı Dağı’na çıkan ilk kişi olarak bilinen Hollandalı gezgin Jan Struys, 1670 yılında, dağın eteklerinde inzivaya çekilmiş bir Hıristiyan kesişe rastlamasaydı, Nuh’un Gemisi belki de hâlâ kutsal kitapların satırları arasındaki yerini sürdürüyor olacaktı. Kesiş, gezgin Struys’a, Nuh’un Gemisi’ne girdiğini söylemiş hatta Gemi’nin parçalarından kopardığını iddia ettiği bir ahşap parçasından oyulmuş küçük bir haç bile vermişti…..”[11] “Resmî kayıtlara göreyse, Nuh’un Gemisi’ni aramak üzere 20 Ağustos 1829’da Ağrı Dağı’nın zirvesine ulasan ilk kisi Alman bilim adamı Frederic Parrot oldu. Parrot, Padişah 2. Mahmud ile görüşerek, Nuh’un Gemisi’nin Ağrı Dağı’nda bulunduğunu öne sürdü. Padişah biraz da şaşkınlıkla gerekli izni verdi ve Parrot, biri Rus altı Alman arkadaşı ile zirveye tırmandı. Dönüşte, Gemi’yi bulamadığını ama izlerine rastladığını açıklaması Avrupa’da ve Hıristiyan âleminde büyük heyecan yarattı”[12]
“Daha sonra, 1835’te, 1845’te ve 1846’da Rus dağcılar tırmandı Ağrı’ya. 10 Ağustos 1883 tarihli Chicago Tribune gazetesinde, bir İstanbul gazetesine dayanılarak, Nuh’un Gemisi’nin bulunduğuna ilişkin bir haber yayımlanması yine ortalığı karıştırdı. Amerika’da birbirine ardına Nuh’un Gemisi kulüpleri kurulmaya ve Amerika’dan Ağrı’ya sık sık ekipler gelmeye başladı….1890’da zirveye ulasan ve yine bir Rus olan Milo Koseviç ise Ağrı’ya tırmanan ilk kadın olma unvanını elde etti….1916’da Vladimir Roskovski adli bir Rus pilot, Ağrı üzerinden geçerken bir gemi kalıntısı gördüğünü iddia edince gözler bir kez daha Ağrı’ya çevrildi….O yıllarda Ağrı’ya tırmananlar, gelecekte ne tür sorunlara ve tartışmalara yol açacaklarını kuskusuz ki bilmiyorlardı. Aslında, 1921’de Sovyetler Birliği, Dağ’ın kuzey yamaçlarındaki haklarını Türkiye Cumhuriyeti’ne devretmese, 1932’de Türk-Iran sinir düzeltme işlemiyle Küçük Ağrı Türkiye sınırlarına alınmasaydı, gelecekteki sorunlar yalnızca bir ülkeyi değil, üç ülkenin yöneticilerini, basınını ve kamuoyunu, diplomatik, siyasal ve dinsel açılardan oldukça meşgul edecekti….Milo Koseviç, Büyük Ağrı’nın zirvesine tırmanan ilk kadındı ama zirveye ulasan tek devlet başkanı olma unvanı ise Türkiye Cumhuriyeti’nin besinci cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a aitti. Sunay, kurmay binbaşı olduğu 1937 yılında bir ekiple zirveye çıkmıştı.….Amerikalı David Fasold, araştırmacı serüvenciler kervanına en son katılanıdır. Bu yılın (1988) ilk yarısında ülkemize gelmiş ve çok geçmeden yeni bir "iddia" ile de ortaya atılmıştır. Fasold'a göre, Nuh'un gemisi Ağrı'nın doruklarında olmaktan çok Üzengili köyü yakınına düşen Musa dağındadır. Fasold, 1985 yılının Mart ve Haziran aylarında da Ağrı ilimize gelmiş, yörede incelemeler yapmıştır. "İddia"sına bakılırsa, Nuh'un gemisi, Doğubeyazıt'ın 11.3 kilometre güneydoğusunda 39 derece kuzey paraleli ile 44 derece doğu meridyeni arasında kalan Üzengili köyü yakınlarındadır. Üzengili köyü, hikâyede Nişr köyü ile aynı yerdedir.”[13]
Anlaşılacağı üzere yolgeçen hanı olan bu vakıanın sonu gelmeyecektir. Dolayısıyla bu tür girişimlerin ardı arkası da kesilmeyeceğine göre sahiplenerek istediği biçimde yönlendirmeye çalışmak Türkiye açısından doğru olacaktır. Onlar da böyle yapıp olayın turizm tarafından tutarak Türkiye’ye pay çıkarmanın peşindeler.
Bölgede sanayi ile kalkınma sağlayamayanlar oluşacak din turizmi ile bölgeyi kalkındıracaklar herhalde!... AK Partili, Ağrı Belediye Başkanı; "Bundan sonra Ağrı Dağı dünyanın çekim merkezi haline gelecek. Yani insanların zorunlu uğrak alanı haline gelecek. Ağrı Dağı bana göre bundan böyle dünyanın sekizinci harikasıdır. İnanç turizminde bir patlama bekliyoruz. Böylece bölgemizde işsizliğin önüne büyük ölçüde geçilecektir.”[14] Diyerek inanç turizmine ve bu yolla ekonomik katkıya dikkat çekmektedir.
Diğer taraftan; “Ağrı Vali Yardımcısı…..gruptan 4 Hong Konglu’ya Ağrı’nın fahri hemşehriliği”[15] vermektedir.
Türkiye’ye gelen turist gruplarına döviz getirdikleri için gemiden inerken dansöz oynatıp hoş geldin sertifikası veriliyordu, bu durumda da Türkiye’nin turizmine dolayısıyla bütçesine olacak muhtemel ekonomik katkıya istinaden, sözde! Nuh’un gemisini bulanlara hemşehrilik beratı sunulmakta!...
Ancak hedefler aynı gibi gözükmemektedir. Her iki taraf yani Nuh’un gemisini araştırıp bulanlar ile buna müsaade edenler ayrı telden! çalmaktalar. Bakınız hemen örnekleyelim. Sözde Nuh gemisini bulanlar; ” İran’da karbon testi yaptırdık. 4 bin 800 yıl öncesine ait bir selvi ağacına ait olduğu ortaya çıktı….bunun da kutsal kitaplarda anlatılan Nuh Tufanı’nın tarihiyle uyuştu...” Diye 4800 yıl öncesi tarihinden bahsederken; “Ağrı İl Turizm Müdürü Muhsin Bulut, “Bu dünyayı şoke edecek bir haber. 2 bin yıldan fazla süredir tarih ve görgü tanıkları bize bir geminin tufandan kurtularak Ağrı Dağı’na oturduğunu söylüyor.” Diyerek, iki bin yıl öncesi tarihinden söz etmektedirler. Bulanlar, Kutsal kitaplara atıf yaparak olayı değerlendirirken; müsaade edenler, Laikliğe uygun olarak! tarih ve görgü tanıklarından bahsetmekte… Hangi tarih, hangi görgü tanığı… Laf ola beri gele….Hangisi doğru?... Nuh gemisi tarihinden bile haberi olmayan bu bürokratın şu dediğine nasıl inanacaksınız? “Ağrı İl Turizm Müdürü…..“Bu dünyayı şoke edecek bir haber. 2 bin yıldan fazla süredir tarih ve görgü tanıkları bize bir geminin tufandan kurtularak Ağrı Dağı’na oturduğunu söylüyor. İnsanlar bunun Nuh’un Gemisi olduğuna inandı. Ben bu grubun nihayet bu gemiyi bulduğuna ve bunun Nuh’un Gemisi olduğuna inanıyorum” dedi.”[16] Bir atasözü bu vakıaya tam uydu, “Bozacının şahidi Şıracı!”
Bizce her iki tarafın da bu işteki! hesabı ayrı!.. Dışarıdan gelenler reel politiğe malzeme ararlarken, Türk yetkililer bu durumu sahiplenmiş gözükerek kontrollü olarak kamufle etmeye çalışmaktadırlar. “Bir hafta önce emekliye ayrılan Ağrı Valisi….grubun 2007 ve 2009 yıllarında yaptıkları çalışmaların izinsiz olduğunu ve kalıntı götürdüklerinden haberleri olmadığını söyledi….Hong Konglu grubun, panel diye kendisine davet gönderdiğini, ancak yerine vali yardımcısını gönderdiğini de belirtti. 2009'da bire bir hiç muhatap olamadık. Ne çıkarken, ne de çalışırken bizden izin aldılar. Yanlarında bir kalıntı götürdüklerine dair bizde bilgi yok. Böyle bir kalıntı bulunduğunu bilsem müdahale ederdim. 2007'de de gelmişler, bu kalıntıları o zaman aldıkları da söyleniyor.”[17] Şu atasözleri bu vakıaya tam oturmaktadır: “Koyun can derdinde kasap et derdinde!”….
Alın size bir muamma daha!... “Hong Konglu ve Türk araştırmacıların 'Ağrı Dağı'nda Nuh'un Gemisi'ne girdik' açıklaması 3 yıl önce yine yapılmış!”[18]
Onlar kendi açılarından, kendi amaçları doğrultusunda tribünlere oynarken, bizler ne yapmamız lazımdır? Yazılı ve görsel medyada son günlerde estirilen Nuh, gemisi, yeri ve Tufan rüzgârlarına kapılarak, bizim dışımızdaki etkenlerin amaçlarına alet olmayalım. Onların dünyevî emelleri uğruna verdikleri bu gaz! İle gayba taş atarak, Cenabı Hakk’ın rızasını muhalif davranışa düşmeyelim!...
Dipnotlar:
[2] Gofer ağacın da neyi, hangi ağacı ifade ettiği, Hıristiyan teolojisinde de tam olarak cevaplanamamıştır. Dolayısıyla bulunan geminin tasdiki neyle, neye göre yapılacaktır?
[3] http://haber.mynet.com/detay/dunya/nuhun-gemisi-bulundu/508189
[5] Kur’an/23Mu’minun/31.
[7] http://haber.mynet.com/detay/dunya/nuhun-gemisi-bulundu/508189
[8] http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=977670
[9] http://haber.mynet.com/detay/dunya/nuhun-gemisi-bulundu/508189
[10] http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=978104&title=nuhun-gemisi-oyunu
[11] http://www.ufonet.be/GiZEMLi%20DOSYALAR/nuhungemisi.htm;
[12]http://www.cnnturk.com/2010/yasam/diger/04/28/nuhun.gemisinin.izinde.181.yil/
574018.0/index.html
[13] http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/anadolu/a5.htm
[14] http://www.hurriyet.com.tr/planet/14542202.asp
[15] http://haber.mynet.com/detay/dunya/nuhun-gemisi-bulundu/508189
[16] http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=977670
[17] http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=978104&title=nuhun-gemisi-oyunu
[18] http://www.posta.com.tr/yasam/HaberDetay/Nuh_un_Gemisi_skandali.htm?
ArticleID=27885
|