Mümkündür ki, Hz. Kaffah başlığını okuduğunuzda bu da kim ya da ‘Anadolu toprağının her karışında yatan binlerce evliyadan biridir’ diye düşündünüz. Biz de böyle düşünmüştük.
Durum zannettiğimiz gibi değilmiş. Hz. Kaffah; ırkçı bir söylem kokan “Anadolu toprağının her karışında yatan binlerce evliyadan biri” deyiminde olduğu gibi binlerce hatta milyonlarca “evliyadan” biri değil bir peygambermiş!..
Tarsuslu dostumuzun konuyla ilgili bize ilettiği web sayfasında; yemek üzerine yazılar yazan bir bayanın bir gazetede yayınlanmış, ‘Evliya Çelebi ve Meslek Pirleri ve Aşçıların Piri’ başlıklı yazısında Hz. Kaffah hakkında şunlara yer verilmektedir: “(Evliya) Çelebi'ye göre Allah, Hz. Muhammed'i yeryüzüne getirip dünyayı ümmetiyle de süslemek amacıyla, buğday tanesi (yasak yiyecek) bahanesiyle Hz. Adem'i yeryüzüne indirip beslenmesi için Hz. Cebrail vasıtasıyla ekincilik edip, buğdayı kullanmasını öğretti ve bunların piri yaptı. Sonra her peygamberi Hz. Cebrail'in öğrettiği bir sanata pir yaptı. Yiyecekle ilgili sanat ehli olan peygamberler şunlardır: Hz. İbrahim sütçü, Hz. İsmail avcı, Hz. Musa çoban, Hz. Zülküf ekmekçi, Hz. Kaffah bağcı, Hz. Üzeyr hammar (meyhaneci, şarapçı), Hz. Yunus balık avcısı idi. (Kahraman-Dağlı 2006 s. 448)”
Bu metinde adı geçen ismi yer alan Hz. Kaffah’ın, Kur’an’da isimleri serdedilen diğer meşhur peygamberler arasında sıralandığını görmekteyiz. Bu ilginç bir durumdur.
Bunun yanı sıra Hz. Kaffah’ın bağcılık yaptığı dolayısıyla bağcıların da piri olduğu iddiasına da yer verilmektedir. Bu iddiaların kaynağı da Evliya çelebi ve onun yazdığı seyahatnamedir. Buna göre Hz. Kaffah Tarsus’ta bir cami avlusunda medfundur.
Evliya Çelebi’nin, Tarsus ilçesi hakkındaki bilgilerini yansıtan seyahatname metnindeki Hz. Kaffah ile ilgili kısım şöyledir: “Kalenin içi 3 mahalledir. 300 toprak örtülü ev vardır. 15 mihrabının en güzeli ve süslüsü İbrahim Halife Camii’dir ki övgüsünde dil kısır kalır. Uzunluğu 200 ayaktır. İçinde summaki (ebruli, sert ve parlak değerli bir taş), ham mermer ve mermerden yapılmış 16 sütun üzerinde tonoz kubbeler vardır. Caminin iç duvarlarında çepeçevre iki insan boyu yüksekliğinde renk renk summaki, ebru mermerler döşelidir. Mihrab ve minberindeki mermerler eşsizdir. Çok kıymetli halılar döşelidir. Kubbeleri renk renk kristal kandiller ile süslüdür. Her kubbe üzerinde âlemler vardır. Ortasında Hz. Kaffah gömülüdür.”
Bu kısıtlı bilgiler ışığında Hz. Kaffah’ın kimliği ve mahiyeti hakkında ne yapılması gerektiğini soran dostumuza; Kur’an’daki kıssalar ve onun asıl konusu olan peygamberlere dair malumat doğrultusunda şunları vurguladık:
Kur’an-ı Kerim’de geçen “Andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler.” (Rum,30/47) ayeti Hz. Muhammed(s.a.v)’den önce de peygamberlerin yollandığına işaret etmektedir. Ancak bu yollanan peygamberlerin sayısı hakkında tam bir bilgi verilmemektedir.
İslam kaynakları ise nereden edindiklerini bilmediğimiz ‘124 bin veya 224 bin’ peygamber sayısı vermektedirler. Bu, Kur’an perspektifinden değerlendirildiğinde gaybi sahada spekülasyon yapmaktan ibaret bir rivayettir. Asla itibar edilmemesi gerekir.
Bizim itibar edeceğimiz Kur’an’dır ve şu ayet olmalıdır. “Ve rusulen kad kasasnâhum aleyke min kablu ve rusulen lem naksushum aleyk….. / Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık...” (Nisa, 4/164)
Bu ayeti kerime mucibince; isimleri, Hz. Muhammed ve onun ümmetine verilmeyen nice peygamberler ve onların kıssaları mevcuttur. Yani ‘124 bin veya 224 bin’ gibi bir peygamber sayısı doğru değildir. Cenabı Hakk, bu peygamberlerin bir kısmını anlatmış bir kısmını ise anlatmadan geçmiştir.
O halde Cenabı Hakk’ın bize bildirmediği bu resullerin isimleri ve mahiyetlerini nasıl ve nereden edinebiliriz? Veya Kur’an’da açıkça ismi bildirilmeyen birinin, peygamberliği hakkında nasıl karar verebiliriz?
Böyle mutlak bir gaybi bilgiye ulaşmak mümkün müdür? Mesela ‘124 bin veya 224 bin’ gibi? Ya da Hz. Kaffah bir peygamberdir gibi?..
Kur’an perspektifinden vereceğimiz cevap ‘mutlak’ ve ‘keskin’ bir hayır olacaktır/olmalıdır.
Peki! Burada şu sorulabilir mi: Kur’an’ın isimlerini vermediği peygamberler haricinde bilhassa Tevrat’ta yer alan peygamber isim ve kıssalarına nasıl bakmalıyız?
Diğer bir ifadeyle Kur’an’ın Nisa suresindeki ayetinde belirtilen; “…Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık…” ifadesi içerisine Ehl-i Kitab’ın ellerindeki kutsal kitaplarda yazılı peygamberlerde dahil midir?
Cevabımız, evet olacaktır. Bilindiği gibi Kur’an nazil olmadan evvel Tevrat, Zebur ve İncil kitapları nazil olmuştur. “O, sana Kitab'ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil'i ve Furkan'ı indirmişti.” Ali İmran, 3/3)
Kur’an-ı Kerim’de bu evvelki kitaplarda yazılı bazı peygamberlere ve onların kıssalarına atıflarda bulunarak bu hususlarda bize müracaat edebileceğimiz kaynakları göstermiş olur. “İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık mucizeler verdik.” (Bakara, 2/211)
Kur’an’da kıssası anlatılan lakin ismi verilmeyen bir peygamberin ismini Tevrat’tan öğrenebilmekteyiz. “Musa'dan sonra, Benî İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: "Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım" demişlerdi.” (Bakara, 2/246) Bakara suresinde anlatılan Talût ve Câlût kıssası içerisinde isim verilmeden kıssası anlatılan bu peygamberin ismi Tevrat’ta şöyle beyan edilmektedir. “Bu yüzden İsrail'in bütün ileri gelenleri toplanıp Rama'ya, Samuel'in yanına vardılar. Ona, "Bak, sen yaşlandın" dediler, "Oğulların da senin yolunda yürümüyor. Şimdi, öbür uluslarda olduğu gibi, bizi yönetecek bir kral ata."” (Tevrat/1. Samuel, 8/4-5)
Kur’an’daki ve Tevrat’taki Samuel/Talût/Calût kıssaları hemen hemen aynıdır. Tevrat’ta olaylar daha geniş/mufassal anlatılmakta dolayısıyla tarihsel içerik daha fazladır. Tevrat sonrası inen Kur’an bu tarihsel ve detay anlatımları aynen tekrar etmeden Tevhid ve hidayet edicilik açısından önemli olan bölümü mücmel olarak beyan ederek, kıssaya dair mesajlar, öğüt ve ibretler üzerinde daha çok durmaktadır.
Bu yüzden Kur’an, Tevrat’ta ismi açıkça belirtilen Samuel peygambere “…Musa'dan sonra, Benî İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere…” şeklinde atıf yapmakta fakat ismini açıkça vermemektedir. Böylece Cenabı Hakk, Tevrat bilgisi ile Kur’an bilgisinin örtüştüğünü ihsas ederek anlatılan konunun mesajlarına yoğunlaşılmasını kastetmektedir.
Böylece her iki kıssadan bilgi sahibi olanlar, Tevrat ve Kur’an kıssaları arasındaki Tevrat’ın muharreflik olgusunu ve Kur’an’ın tashih ediciliğini kavrayabilmektedirler. Buna mukabil her iki kitabın ilahi kökenli olduğu yargısına ulaşabilmektedirler. Böylece Hz. Muhammed’in de diğer İsrailoğulları peygamberleriyle ayni vahyi menşee sahip oldukları aşikar olarak belirtilmiş olmaktadır.
Kur’an’da açıkça beyan edilmeyen ancak Tevrat’ta isimleri ve kıssaları geçen diğer peygamberleri baz almamız açısından şu Kur’an ayeti önemlidir. “Andolsun ki İsrailoğullarının sağlam sözünü aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin arzu etmediğini (ilâhî hükümleri) getirdi ise bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.” (Maide, 5/70)
Cenabı Hakk’ın, İsrailoğullarına gönderdiği, yalanlanan ve öldürülen peygamberlere ait Kur’an’da açıklanmayan çoğu isim ve bilgiler ise Tevrat’ta açıkça yer almaktadır. Bu konuda Tevrat’a müracaat etmemiz hususunda da şu ayet bizim için referanstır. “İşte bu yüzdendir ki İsrailoğullarına şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler.” (Maide, 5/32)
İsrailoğullarına onları uyarmak için gelen, yalanlanan ve öldürülenlerde dâhil tüm peygamberler Tevrat’ta olduğuna göre Tevrat’ta yazılı peygamberlerin isimlerini ve onların kıssalarını nazarı dikkate almamızda hiçbir mahsur yoktur. Yeter ki Tevrat’ın muharreflik olgusunu göz önüne getirerek Kur’an perspektifinde olaylara bakalım.
Bu minvalde Kur’an’da isimleri ve kıssaları geçmeyen ancak Tevrat’ta her biri bir kitap olarak isimleri ve kıssaları geçen peygamberlerden bazıları şunlardır: Hezekiel, Daniel, Hoşea, Yoel, Amos, Ovadya, Mika, Nahum, Habakkuk, Sefanya, Hagay, Zakarya, Malaki
Sonuç olarak; Kur’an-ı Kerim harici elimizdeki Kur’an öncesi nazil olmuş kitaplardaki peygamberleri, onların isim ve kıssalarını tevhidi mesajlar açısından baz almamız Kur’an perspektifinde sahih bir usul iken Hz. Kaffah gibi sadece adı, mesleği ve kabri bilinen ve bu bilinenlerin de kamil manada mesnedi olmadığı birini, peygamber ve hatta bağcıların piri olan bir peygamber ilan etmemiz doğru değildir.
Kaldı ki, böyle bilinmezlik içeren birisinin kabri olduğu inanılan yere varıp ondan istimdat etmek, kabre veya türbesine çaput bağlamak, horoz kesmek, anahtar açıp kapamak gibi şirk unsuru ritüellere tevessül etmek hiç doğru değildir.
Bir de böyle muamma bir kabrin bulunduğu yörenin tanıtımına Allah rızası için(!) katkıda bulunacağız diye olmadık rivayetlerle allayıp pullayarak yepyeni bir şehir efsanesi(!) imal etmek hiç doğru değildir.
Kur’an perspektifinden bakıldığında peygamberlerin isimleri değil onların tevhidi mücadeleleri ve bu mücadelelerin örnekliği önemlidir. “Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır. (Kur'an) uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayan (bir kitaptır); iman eden toplum için bir rahmet ve bir hidayettir.” (Yusuf, 12/111)
Bırakınız Hz. Kaffah, ister peygamber ister evliya ister sıradan bir insan olsun, yattığı yerde mahşer sabahına kadar “huzurla” yatsın.
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar