KISSA TEFSİRLERİNDE PEYGAMBER YARIŞTIRMA
Giriş:
Bu incelememiz, daha önceki"Kaya'dan su fışkırma kıssası ve çağdaş bir yorumu üzerine" yazımızın bir devamı olarak ele alınmıştır. Hz. Musa'nın, "Kaya'dan su fışkırma" kıssasındaki mucizesi ile Hz. Muhammed'e ait olduğu iddia edilen onun parmakları arasından su akıtma mucizesinin kıyas edilerek, bu mucizelerin peygamberler arasında bir üstünlük vesilesi olarak ele alınmasının yanlışlığı üzerinde olacaktır.
Amacımız, Kur'an kıssalarının verdiği "peygamber" ve onların vasıfları ile ilgili Kur'an ufkundan sıyrılmaları! Vurgulamak ve geçmişte yapılan bu yanlışlıklara dikkat çekerek tekrarını önlemektir.
Kur'an'da zikredilen kıssalar, hitap ettiği Mekke ve Medine cahiliye toplumlarındaki; peygamberler hakkındaki "etnik" veya "bölümlenmiş" din anlayışına bakmadan vazedilmiş olduğu halde; Sonraki süreçte bu kıssaları tefsir eden bir takım müfessirler, peygamberleri vasıflarına göre "üstünlük" değerlendirmesine tabi tutmuşlardırlar. Bu Kur'an kıssalarının yanlış anlaşılması ya da yorumlanması olgusundan başka bir şey değildir.
Oysa bu anlayış Kur'an öncesi Yahudi ve Hıristiyanların takındığı bir tavırdır ve bu tavır Kur'an tarafından eleştirilmektedir."Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâtın Yahudi yahut Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir. Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz."[1] "Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Hâlbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz? İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysaki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz. İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi. İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur. "[2]
Kur'an-ı Kerim'de peygamberlerin ortak özellikleri:
Kur'an-ı Kerim, peygamberleri tarif ederken onların Allah ile onun muhatap aldığı toplum arasında iletişimde vasıta olduğunu beyan eder. "İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi."[3] "…O, içinizden peygamberler çıkardı…"[4]
Cenabı Hakk'ın emir ve nehiylerini toplumlarına ulaştıran peygamberler, hitap ettikleri toplum ile aynı yaratılış üzerinedirler. "De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim."[5] "De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. Bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor."[6] "Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler."[7] "Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık.."[8] "Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik."[9]
Allah'ın yeryüzündekilere yine onların vasfında olan birilerini elçi olarak göndermesi, muhatap toplumlardaki inkârcıların tepkisine neden olmuştur. "Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların (buna) inanmalarını sırf, "Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?" demeleri engellemiştir."[10] "Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz."[11]
İnkârcıların peygamberden beklentileri:
Dolayısıyla muhatap toplumlar, daha doğru deyimle muhatap toplumdaki inkârcılar, peygamberlerini hep olağanüstü varlık veya olağanüstü vasıflarla teçhiz edilmiş şahıslar olarak görmek istemektedirler. "Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."[12]
Bundan dolayı Peygamberler sürekli olarak taciz edilerek onların olağanüstü şeyler ortaya koymaları, böylece Allah'tan bir elçi olacağına inanacakları açıklamalarında bulunurlar.
Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir."[13] "Onlar: "Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın. Yahut iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin." Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız."[14]
Müşriklerin bu ezici baskılarının peygamberimiz Hz. Muhammed'i yılgınlığa bile düşürdüğü açıklanmaktadır. "Belki de sen (müşriklerin:) "Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!" demelerinden ötürü sana vahyolunan ayetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk edeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. Sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekîldir."[15]
Beşer olan peygamberler arasındaki farklılıklar:
Âdem ilk resuldür ve onun anne ve babası yoktur. Diğer kıyamete kadar yaşayan ve yaşayacak tüm insanlardan ve peygamberlerden farklı olarak yaratılmıştır. "… Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona "ol!" dedi ve oluverdi."[16] O bu konumuyla aynı zamanda tüm insanlığın atasıdır."Ey Âdemoğulları! Size kendi içinizden ayetlerimi anlatacak peygamberler gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve kendini ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir."[17]
Hz. İsa babası olmadan dünyaya gelen bir beşer olarak diğer resullerden farklılık arz eder. "Melek: Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim, Meryem: Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir? dedi. Melek: Öyledir, dedi; (zira) Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız. Bu, hüküm ve karara bağlanmış (ezelde olup bitmiş) bir iş idi. Meryem ona hamile kaldı…"[18]
Cenabı Hakk, Hz. İsa'nın farklılığını şöyle örnekler: "Allah nezdinde İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir…"[19]
Hz. İshak ve Yahya peygamberler, diğer peygamberlerden farklı olarak anneleri doğurmaya elverişli değillerken, Allah'ın takdiri ile dünyaya gelmişlerdir. Hz. İshak'ın annesine melekler müjde vererek, kısır ve yaşlı bir hanımken, çocuk doğurmaya elverişli kılındığı belirtilir. "Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey! Dedi."[20] Hz. Yahya için de aynı yola başvurulduğu gözlemlenmektedir. "Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya'yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık."[21]
Nuh peygambere diğer resullerden farklı olarak çok uzun bir yaşam ve tebliğ süresi verildiğini anlamaktayız. "Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi."[22]
İbrahim peygamber ise soyundan resuller ihsan olunmuş ve Allah'ın evi (Kabe) mimarı bir kişilik olarak diğer peygamberlerden farlılıklar arz etmektedir. "Ona İshak ve Ya'kub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Ona dünyada mükâfatını verdik. Şüphesiz o, ahirette de sâlihlerdendir."[23] "Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin."[24]
Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Davud ve Hz. Muhammed'e birer kitap verilerek diğer resullerden farklı kılındığı anlaşılmaktadır."Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik; fakat onda ihtilaf edildi."[25] "..Davud'a da Zebûr'u verdik."[26] "Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik."[27] "Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik."[28]
Bazı peygamberlere de suhuf verildiği açıklanmaktadır. "Şüphesiz bu, önceki sahifelerde vardır."[29] İslam kaynaklarında bu olgu ile ilgili şu rivayetler yer almaktadır: "Rivayet olunduğuna göre Ebû Zer, Hz. Peygamber (s.a.s)'e, Allah'ın ne kadar kitap indirdiğini sormuş da, o da şöyle demiştir: "Yüz dört... On sahife Âdem'e, elli sahife, Şit'e, otuz sahife İdris'e, elli sahife, Hz. İbrahim'e, Tevrat, İncil, Zebur ve Furkan (Kur'ân)..."[30].
Bazı resuller aynı zamanda kral olmuşlardır. Hz. Süleyman ve Hz. Davud gibi.. "Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet."[31] "Süleyman Davud'a vâris oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuşdili öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi."[32] "Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular…"[33]
Allah'ın peygamberlerin farklılıkları hakkındaki beyanları:
"Tilker rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’din, minhum men kellemallâhu ve rafea ba’dahum derecâtin…" "O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir."[34] "Ve rabbuke a’lemu bi men fîs semâvâti vel ardı, ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın…" "Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık…"[35]
Cenabı Hakk, "peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldı"ğını açıklamıştır ancak onların birbirlerine üstünlüklerinin; insanlar tarafından nasıl değerlendireceğini açıklamamıştır.
Peygamberlere dairbir diğer önemli husus daha vardır. "Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık."[36] Peki, isimleri açıklanmayan bu peygamberlerin farklılıkları nedir, üstünlükleri nasıldır? Bunları Allahtan başkası bile bilir mi?
Şevkânî bu hususta şunları zikreder: "Ayet Allah'ın peygamberlerini, fazilet ve kemal bakımından birbirinden farklı kıldığını ifade ediyor, bu bizim üstünlük sıralaması yapmamızın caiz olduğunu göstermez. Çünkü bu sıralamada kullanılacak ölçüyü yalnızca Allah bilmektedir. "Onların bir kısmını derecelerle yükseltti" cümlesinden maksadın, son peygamberin en üstün olduğunu söylemek de doğru değildir; çünkü bunun kesin delili yoktur."[37] "Bu ayet aslında peygamberlerin birbirleriyle mukayesesini yapmak üzere değil bu peygamberlerin müntesiplerinden her birinin kendi peygamberlerinin üstünlüğünü iddia ederek kavgaya tutuşmalarının reddi için gelmiştir. Her biri dönemlerinde Allah’ın kendilerinden beklediği görevlerini ifa ederek Allah katına yürüyen peygamberler aslında risalet açısından birbirlerine eşittirler. Ama ortak özellikleri olan bu risaletin dışında bazı özelliklerle biz onları birbirinden üstün kıldık diyor Rabbimiz. Kimisiyle bizzat konuşarak, kimisini anasız babasız, kimisini anasız dünyaya getirerek farklı özellikler vermiştir. Ama bu bizzat Rabbimizin bir lütfudur."[38]
Kaldı ki peygamberleri birbirlerinden üstün tutarak nereye varılacaktır anlaşılamamaktadır. Aynı zamanda peygamberlerin arasını ayırmama gibi bir emre muhatap olan Müslümanların, peygamberlerin hepsini, Allah'ın saygın kulları olarak görüponlara tam bir hürmet duyup, itaat etmemiz gerekmektedir. Kur'an-ı Kerim'de yer alan bu husustaki ayetler şunlardır: "Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler."[39] "Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin."[40]
"Kanaatimizce…1. Peygamberler arasında ayırım yapılmasını tasvip etmeyen naslarda "Peygamberlik vasfı bakımından birini diğerinden ayırt etmeyiz, hepsine iman ederiz" anlamı vardır. 2. Peygamberler arasında, Allah katında, ölçüsünü yalnız kendisinin bildiği bir derecelenme farkı vardır."[41]
Buna rağmen Hz. Muhammed'in bir şekilde diğer peygamberlerden üstün olduğu tefsir kitaplarında yer almaktadır. Razi bu olguyu "Faziletçe Bazı Peygamberler Daha Üstün Olabilir, Hz. Muhammed İse Hepsinden Üstündür" başlığı altında"19 Hüccet"[42] olarak sıralar.
Şimdi sizlere Hz. Musa'nın, "su fışkıran kaya mucizesi" tefsirlerinde, Hz. Muhammed ile Hz. Musa arasında nasıl bir "asabiye" yaklaşımında bulunulduğunu örnekleyerek peygamberler arasında ayrım ve üstünlük oluşturulmaya çalışıldığını göstermeye çalışacağız.
Bunu yaparken Hz. Muhammed'in(s.a.v) tek mucizesinin Kur'an olduğu gerçeğinden hareketle bu yazımızın konusu olmayan, ona verildiği rivayet edilen çeşitli mucizelerle ilgili hususa değinmeyeceğiz. Bu konunun bağımsız ve ayrı bir yazı ve tartışma konusu olduğunu belirtmek isteriz.
Bu hususta, Kur'an'ın mucizeliğine dair şu yorum, bizce, Hz. Muhammed'in mucizesi konusunu kâmil manada açıklamaktadır:"Allah Teâlâ, Kur'an'ın herhangi bir suresi ile meydan okumasını emrederek, Hz. Muhammed (s.a.s)'e "O'nun sureleri gibi bir sure getirin" (Bakara. 23) buyurmuştur. Surelerin en kısası, üç ayet olan Kevser süresidir. Allah Teâlâ, Kur'an'ın her üç ayeti ile onu inkâr edenlere meydan okumuştur. Kur'an'ın tamamı altı bin küsur ayet olunca. Kur'an mucizesi, tek bir mucize değil, aksine iki binden daha fazla mucize olması gerekir. Bunun böyle olduğu sabit olunca, biz deriz ki: Allah Teâlâ, Hz. Musa'yı dokuz mucize ile şereflendirdiğini beyan buyurmuştur. Binaenaleyh bunca sayısız mucize ile Hz. Muhammed (s.a.s)'ı şereflendirmiş olması elbette pek münasiptir."[43]
Hz. Musa'nın gösterdiği mucize ile Hz. Muhammed'in mucizesinin kıyaslanması:
Hz. Musa'nın Sina dağı eteklerindeki bir Kaya'dan su fışkırtma mucizesi ile Hz. Muhammed'e ait olduğu rivayet edilen, parmakları arasından su akma mucizesi, kıyas yapılmaktadır."Abdullah anlatmıştır: Bir yolculukta Rasulullah'la birlikteydik. Ashab su bulamadı. Bir su kabı getirildi. Peygamber (s.a.v.) elini onun içine koydu ve parmaklarını açtı. Böylece Rasulullah'ın parmaklarının arasından suyun fışkırdığını gördüm. Rasûlullah (s.a.v.): "Haydi temiz suya gelin. Suyun artışı Allah Teâlâ'dandır" buyurdu. El-A'mes: Bana Salim İbn Ebi'l Ca'd şunu haber verdi: Cabir Ibn Abdillah'a: 'O gün kaç kişi vardı?' Diye sordum. O da: 'Bin beş yüz kişiydik, dedi.' "[44]
Razî, Hz. Musa'nın, kutsal vadi Tuva'daki bir kaya üzerinde gerçekleştirdiği mucize ile Hz. Muhammed'e(s.a.v) ait olduğu rivayet edilen bu mucizeyi şu şekilde kıyaslamaktadır: "Beşinci Sual: Kayadan Su Fışkırtma mı, Parmaktan Fışkırtmak mı Önemli? Hz. Musa (a.s)'nın bu manadaki mucizesi mi, yoksa Hz. Peygamber (s.a.s)'in mucizesi mi daha büyüktür? Cevap: Bunlardan her biri göz alıcı ve muazzam mucizelerdir. Fakat Hz. Muhammed (s.a.s)'in mucizesi daha kuvvetlidir. Çünkü taştan suyun fışkırması, herkesçe bilinen bir olaydır. Ama parmaklar arasından suyun fışkırması, kesinlikle alışılmış bir şey değildir. Bundan dolayı bu mucize daha güçlüdür."[45]
Razî'nin bu yorumunda göremediği veya kuvvetle muhtemel işine gelmediği için üzerinde durmadığı önemli ayrıntılar vardır. Hz. Musa'nın "Su fışkıran kaya" mucizesi cenabı hakkın gözetiminde gerçekleşen bir olaydır."…ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer…" "Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik."[46] Üstelik bu mucize başta Tevrat olmak üzere İncil ve Kur'an'da da zikredilmiş ve bu vakıadan kıyamete kadar tüm insanlığın ders alması istenmiştir.
Oysa Hz. Muhammed'e ait olduğu rivayet edilen mucize; Kur'an'da yer almayan ve hadisler yoluyla rivayet edilen bir vakıadır. Sahihliği üzerinde de ihtilaflar mevcuttur. Kaldı ki her iki mucizenin ve onu gerçekleştiren peygamberlerin bu şekilde yarıştırılması "…Bunlardan her biri göz alıcı ve muazzam mucizelerdir…" gibi objektif bir yargı taşıyan sözlere rağmen arkasından gelen; "Fakat Hz. Muhammed (s.a.s)'in mucizesi daha kuvvetlidir." Yargısı, bir peygamberi diğerine karşı üstün gösterme gayretidir. Yani istemesek de ifade etmek zorunda olduğumuz, olumsuz "dinci asabiye" tavrıdır.
Bu şekilde peygamberleri ve mucizelerini yarıştırmak ancak İsrailoğulları ile Arablar ya da geniş bir ifadeyle Yahudi, Hıristiyanlar ile Müslümanların arasında ayrımcılığa yol açar. Oysa Cenabı Hakk, Hz. Muhammed'i de tüm diğer resuller silsilesinde ve etnik yapısını ön plana çıkarmadan tanıtır. "De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."[47] "O peygamberler ki Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir."[48] "O, gerçeği getirdi ve peygamberleri de doğruladı."[49]
Kurtubî'de benzer bir yargı içerisindedir. Şöyle demektedir: "Derim ki: Peygamberimiz Muhammed(s.a)'a verilmiş olan, elinden ve parmaklarının arasından suyun kaynayıp coşması daha büyük bir mucizedir. Çünkü bizler, gece gündüz taşlardan suyun fışkırdığına tanık olmaktayız. Peygamberimiz (s.a)'in mucizesi olan et ve kan arasından su çıkacak şekilde bir mucize herhangi bir peygambere verilmiş değildir. Güvenilir imamların ve sağlam fukahanın Abdullah'tan yaptıkları rivayete göre o şöyle demiştir: Peygamber(s.a) ile birlikte idik. Su bulamadık. Ona bakır veya taştan bir su kabı getirildi. Elini ona soktu. Suyun parmaklarının arasından fışkırdığını gördüm ve: "Haydi, abdest almaya" dediğini duydum. el-A'meş dedi ki: Bana Salim b. Ebû'l Ca'd anlatarak dedi ki: Cabir'e o gün kaç kişiydiniz, diye sordum o: Bin beş yüz kişi, dedi. Hadisin lafzı Nesaî'nindir."[50]
Kurtubî'nin, peygamberleri ve mucizelerini yarıştıran bu yorumunda dikkat etmediği çok önemli bir ayrıntı vardır. Tevrat'ta, Kaya mucizesinin gerçekleşmesi esnasında "İsrailliler kadın ve çocukların dışında altı yüz bin kadar erkekle yaya olarak Ramses'ten Sukkot'a doğru yola çıktılar."[51] Denmektedir. Sadece erkeklerin sayısının verildiği bu miktara, muhtemel kadın ve çocuk nüfus sayısı da eklendi mi çöl ortamında yolculuk eden milyonlara tekabül eden çok büyük bir insan kitlesi, Hz. Musa'nın gösterdiği bu mucize ile birlikte susuzluktan kurtulmuş olmaktadır.
Eğer sayısal bir kıyas yapmak gerekirse Hz. Muhammed'e ait olduğu rivayet edilen mucizeden yararlananların sayısı ile Hz. Musa'nın mucizesinden yararlananların sayısı arasında muazzam bir fark bulunmaktadır. Ancak Hz. Muhammed'i(s.a.v) Hz. Musa'dan üstün gösterme çabasında olan Kurtubî bu ayrıntıları ya görmemekte ya da görmek istememektedir. Bunun yanı sıra Razî'nin yorumu ile ilgili sıraladığımız olgular, Kurtubî'nin yorumu için de geçerlidir.
Son olarak yakın dönem müfessirlerimizden Konyalı Mehmed Vehbi efendi'den örnek verelim. Şöyle diyor, Mehmed Vehbi; "Gazevat-ı seniyenin bazılarında ashab-ı kiramın suya muhtaç oldukları zaman bizim Peygamberimiz (S.A.)'in parmakları arasından kâfi miktar suyun cereyanı dahi bu kabil mucizat-ı bahire-dendir. Şu kadar ki Fahr-i Razi'nin beyanı veçhile bizim Peygamberimizin bu babdaki mucizesi daha kavidir. Zira suyun taştan çıkıp kaynaması adettir. Lâkin parmakların arasından kaynaması ve cereyanı mutat değildir. Şu halde Musa (A.S.)'m mucizesinde-ki garabet su çıkmayan bir taştan ve su yokken asayı vurmakla var olmasıdır. Taştan suyun cereyanı her zaman görülmektedir. Amma bizim nebimizin mucizesi hem yokken suyun var olması, hem de mutat olmayan parmaklardan cereyan etmesidir. Binaenaleyh; Peygamberimizin mucizesi iki cihetle harikuladeyi muta-zammındır. "[52]
Tamamen geçmiş müfessirlerdeki bilhassa Razî'nin görüş ve yorumlarının kopyala-yapıştır şekli olan bu yorum, diğer müfessirlerden aşağı kalmamak amacıyla devam ettirilmiş bir yorum şekli olarak değerlendirilebilir.
Nitekim bu konudaki İslam dünyasındaki psikolojik durumu, M. Hamidullah şöyle tasvir ve tespit etmektedir. "Kur'an-ı Kerim birçok peygamberden söz ederken mucizelerden de bahsetmektedir; Tufan ve Nuh'un gemisi, İbrahim'i ateşin yakmaması, Musa'nın Asa'sının yılan oluşu, oğlu Yusuf'un bulunuşuna dair Ya'kub'un vahiyler alması, İsa'nın hastaları iyileştirmesi (aleyhimesselam) v.s… Kendisinden evvel gelen bu şerefi kazanırlarda PEYGAMBERLER PEYGAMBERİ, SON RESUL AYNI ŞEKİLDE FEVKALADELİKLER TAŞIYAN TEZAHÜRLERE NASIL OLUR DA SAHİP KILINMAZ? İslam tarihi, çok sayıda bu çeşit mucizeleri o'na bağlamış bulunmaktadır."[53]
Sonuç:
Peygamberler ve onların gösterdikleri mucizeler arasında üstünlük amacıyla yapılan yorumlar akidevî olarak bize bir yarar sağlamayacaktır kanaatindeyiz. Çünkü Kur'an, Hz. Âdem'den itibaren Hz. Muhammed'e kadar geçen tüm peygamberlerin Allah'ın emir ve nehiylerini topluma ulaştırmakla vazifeli olduğunu bildirmektedir. Peygamberlerin yukarıda sıraladığımız beşeri vasıflarındaki bir takım farklılıkların, ya da vazifelerini yerine getirirken Cenabı Hakk tarafından kendilerine verilen desteklerin, onların birbirlerine üstünlüğü olarak kıyas yapmak, Müslümanları "parçacı peygamber" anlayışına götürür ki, Kur'an bunu bizden sakındırır.
Peygamberlerin üstünlükleri ile uğraşmak bize ne getirecektir ki? Her peygambere uyan cennete, onlara karşı çıkanlar cehenneme gitmeyecek midir? Peygamberler arasında üstünlük veya ayrımcılık yapmak ya etnik/ırkçı olumsuz tavrı ya da "bölünmüş dinler" (Yahudilik/Hıristiyanlık/İslam) ön kabulünü bize dayatır ki, bu Kur'an'ın reddettiği bir ön kabuldür. Mesela şu satırlarda olduğu gibi; "Dereceleri üstün olan Peygamberlerin en üstünü şüphesiz Efendimiz (S.A.V.)'dir. Her Nebiye bir Ayet verildiyse, o Ayetin misli Peygamber (S.A.V.) Efendimize de verilmiştir."[54] Bu ne anlama geliyor? Af buyurun!.. "Benim peygamberim sizinkini döver"e, değil mi? Peki böyle olumsuz bir tavır, tüm peygamberlerin İlahı olan Cenabı Allah'a kulluğumuzda bizlere ne kazandıracaktır?
İslam Hz. Âdem'den, Hz. Peygambere kadar tek dinin adıdır. Buna inananlar Müslüman adını alırlar. Bu dinin her peygamberleri (Âdem / Nuh / İbrahim/ Yakup / Musa / Davud/ İsa / Muhammed) aynı ideal ile vazifeli kişilerdir. Bunları birbirlerine üstün kılmak ancak peygamberleri Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman peygamberler veya İbranî, Arap gibi etnik/ırkçı yaftalamalara ve sahiplenmelere iter. Bu durum Kur'an perspektifine aykırı bir peygamberler anlayışıdır ve batıldır. Sizlere buna dair bir örnek verelim: "Nitekim Buhârî ile Müslim Hz. Ebu Hureyre’den şunu nakil ederler: Ebu Hureyre der ki: “Müslümanlardan biri ile Yahudilerden birisi münakaşa ettiler. Yahudi yemin ederken: "Mûsâ’yı bütün âlemlerden üstün kılana yemin ederim ki" Deyince, Müslüman olan kişi de onun yüzüne sertçe bir tokat vurarak:" Pis herif! Onu Muhammed (a.s) 'dan da mı üstün tutmuştur? Dedi. Durum Allah’ın Resûlü’ne haber verilince Rasûl-i Ekrem şöyle buyurdu: "Beni diğer peygamberlere üstün tutmayınız!" İbni Kesîr’in rivayetinde de: "Peygamberlerin birini ötekinden üstün tutmayın!" Buyurmuştur. İşte müntesipler arasındaki asıl kavganın, ayrılığın buradan kaynaklandığını anlatarak Rabbimiz bunun bir fayda sağlamayacağını ortaya koymaktadır. Her grup kendi peygamberlerinin üstünlüğüyle öğünecek, her grup kendilerini tatmin edecek. İyi bilelim ki bunun kimseye bir faydası yoktur. Önemli olan hangi peygamberin ne kadar üstün olduğu değil, bizim o Allah elçilerine ne kadar tabi olduğumuz, onları ne kadar örnek aldığımız, hayatımızı onlara ne kadar yakın yaşadığımızdır."[55]
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
Dipnotlar:
[6] 18/Kehf/110; 41Fussilet/6.
[7] 39/Zümer/39; 21/Enbiya/34.
[25] 11/Hud/110; 21/Enbiya/105.
[26] 4/Nisa/163; 17/Isra/55
[30] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.XXIII, s.90;
"Abd b. Humeyd, İbnu Merdüveyh ve İbni Asakir, Ebu Zer (r.a.)'den rivayet ettiler: Rasulullah(s.a.) şöyle sordu: Allah ne kadar kitap indirdi? Buyurdu ki: "Yüz dört kitap. Âdem'e on sahife, Şit'e elli sahife, İdris'e otuz sahife, İbrahim'e on sahife, Musa'ya Tevrat'tan evvel on sahife. Bir de Tevrat, İncil, Zebur ve Furkan'ı indirdi." Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, c. XV, s. 473; Hasan Akay, İslami Terimler Sözlüğü, s.292.
[37] D.İ.B. Kur'an yolu Türkçe meal tefsir, c.I, s.393.
[38] Ali Küçük, Basairü'l Kur'an, Bakara 253 ayet tefsiri.
[41] D.İ.B. A.g.e, c.I, s.393.
[42] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.V, s.377-388.
[43] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.V, s. 377-388.
[44] İbnül-Cevzi, El-Vefa Bı-Ahvalil-Mustafa, s. 256-258; Tırmızî, Sünen, no; 3633 (hasen,
sahih demiştir}; Darımî, Sünen, 1/15; Beyhakî. Delaiu'n-Nubuvve,
c.IV, s. 130, İbn
Kesir, el-Bidaye ve'n-Nıhaye, c.VI, s. 98.
[45] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.III, s.37-40.
[50] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c. II, s.122-123;
Nesâî, Tahâre 61. Bk. Buhûrî, Eşribe 31; Menâkıb 25; Müsned, I,
402.
[52] Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, c. I-II, s.136-138.
[53] M. Hamidullah, İslam peygamberi, c. I, s.129.
[54] Ahmed Davudoğlu, Tibyân Tefsîri, c. I, s. 179.
[55] Ali Küçük, A.g.e, Bakara 253 ayet tefsiri.
|