ALTIN BUZAĞI KISSASINDAN TARİHSEL BİR PORTRE: SAMİRİ KİMDİR ?
ALTIN BUZAĞI KISSASINDAN TARİHSEL BİR PORTRE: SAMİRİ KİMDİR ?
 
            Hz. Musa ve Harun gibi iki peygamberin kurduğum tevhidi toplumsal yapının,  muharref hale getirilmesinde baş amil olan şahsiyetin kimliği, kıssanın mesajları açısından çok önemlidir. Neden? Çünkü müstesna iki peygamberin başında olduğu tevhidi yapıya şirk bulaştırılarak onu muharref hale getirebilen yetenekteki(!) şahıs tam olarak algılanmalıdır ki, onun oluşturduğu şirk batağının Kıyamet’e kadarki süreçlerde gerçekleşecek vakıalardaki benzer olgular, tam olarak anlaşılabilsin ve buna mani olunabilsin.
Kur’an-ı Kerimde ismi üç yerde geçen[i] Samiri hakkında Kur’an, açık bir kişisel bilgi vermemiştir. Hakkında sadece ismi veya lakabı ve yaptığı tevhid dışı olumsuz fiilin anlatımı yer almaktadır.
           Razî, Samiri hakkında; “Said Ibn Cübeyr'in rivayetine İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir:   "Samiri, (….) Kirman halkındandı.   Mısır’a gelip yerleşmişti. (….) Ekseri ulemanın görüşü ise: "Bu, kendine Sâmire denilen, kabileden olup, İsrailoğullarının ileri gelenlerinden idi." Zeccâc ve İbn Abbas'dan rivayette Atâ, "Hayır, tam aksine o, Kıptilerden birisi olup, Hz. Musa (a.s)'ın komşusu ve ona iman etmişti" demişlerdir.”[ii] demektedir.
Kurtubi; “İsrailoğullarının büyüklerinden birisi idi. es-Sâmirâ diye bilinen bir kabileye mensuptu. Bunlar Şam topraklarında bilinen bir kabiledir. Said b. Cubeyr dedi ki: Sâmirî, Kirmân ahalisindendi.”[iii] görüşünü ileri sürmektedir.
Çağdaş müfessirlerden Mevdudi ise bu minvalde şunları kaydetmektedir:“Kelimenin sonundaki (ye) harfinden Samirî’nin (o kimsenin) asıl ismi olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü Arapça'da bu harf, kişinin memleketi, kavmi ve akrabalarıyla olan ilgisini göstermek için kelimenin sonuna eklenir. (…..) Hz. İbrahim zamanında Irak ve çevresine Sümerliler diye bir grup insanın yerleştiğini bilmiyorlar veya bilmek istemiyorlar. Hz. Musa zamanında Irak’tan Mısır'a göç etmiş, Samiriler diye bir topluluk yaşamış olabilir. Bunun yanı sıra, Kitab-ı Mukaddes'e göre (I Krallar, 16: 24) Samiriye şehri Semer'den alınan bir tepe üzerine kurulmuş ve ondan sonra Samiriye adını almıştır. Bu da, Samiriyeliler ortaya çıkmadan Semer (veya Sümer) adında bir topluluğun yaşadığını ve bunlardan bazı kabilelerin "Samiri" adını almasının mümkün olduğunu göstermektedir.” [iv]                                        
 Geleneksel tefsir ve siyer anlayışının ürünü olan Razî ve Kurtubi’nin ilk dönem müfessirlerinden alıntı olan görüşlerini Kur’an perspektifinden değerlendirdiğimizde makul görüşler olmadığını müşahede etmekteyiz. Kimi yerde “Said Ibn Cübeyr'in rivayetine İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir…..” kimi yerde   “ekseri ulemanın görüşü….” diyerek yaptıkları atıflarla mesnedi olmayan ve Kur’an kıssalarının mufassallaştırılmasında sahih bir metodoloji oluşturamayan bu alimler gaybi bir konuda spekülatif! fikirler ileri sürerek bunun üzerinden kıssayı değerlendirmektedirler.
Her şeyden önce, atıf yaptıkları “Said Ibn Cübeyr'in rivayetine İbn Abbas….” veya “ekseri ulemanın görüşü…”nün de mesnedi ve sahih bir metodolojisi yoktur. İslam tefsir ve siyer kitaplarında günümüz akademik çalışmalarının bir versiyonu olan dipnot usulünün benzeri bir uygulaması olan bu tip atıflarla ya kendi indi görüşlerini tekid etmek ya da kutsal kişi veya görüş olarak addettikleri bu tür atıflar yoluyla kıssalardaki çeşitli meseleleri mufasssallaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu metodolojinin Kur’an perspektifinde doğru bir yöntem olmadığı kanaatindeyiz.
            Çağdaş müfessirlerden Mevdudi’nin, Samiri ve kıssası hakkındaki mufasssallaştırma metodolojisinin, Kur’an perspektifinden uygun bir yöntem olduğu kanaatindeyiz. Mevdudi, Samiri hakkında şunları belirtmektedir: “Baştaki (el) belirlilik takısı da Sâmirî'nin aynı kabile veya memlekete mensup birçok kişiden sadece biri ve altın buzağıya tapmayı icat eden kimse olduğu anlaşılmaktadır.”[v]  Dolayısıyla İsrailoğullarının, Mısır’dan ayrılan kalabalık muhacir nüfusu içerisinde onlarla kaynaşmış Samiri adıyla anılan, kadim Mezopotamya kökenli marjinal toplulukların da olması muhtemeldir. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim de Musa (a.s) ve Harun (a.s)’ un resullüğünü yaptıkları İsrail oğulları kavminin, putperestliğe eğilimlerini en iyi fark eden ve şirk açısından bunu değerlendiren; kadim Mezopotamya ve Mısır’ın (putperest) pagan kültürüne yatkın Samiri denilen kişinin bu husustaki ayrıcalığını göstermek, vurgulamak amacıyla Samiri ismini veya sıfatını kullanmış olabilir.
            Kur’an’ın, anlattığı şahsiyetleri ön plana çıkarmayan, onların kişiliklerini detaylandırmayan daha ziyade yaptıkları iyi ve kötü fiillerin örnekliğini ön plana alan stili göz önüne alındığında; ”Samiri” kelimesinin, bir kişi isminden ziyade ona ait bir lâkap olmasının kabulü; Kur’an’ın, şahsiyetlerden çok fiilleri ön plana çıkaran anlatım stiline çok uygun bir görüş olduğu kanaatindeyiz.
           Kur’an’ın, “…Samiri onları yoldan çıkardı…” diye bildirdiği “Samiri” hakkında, Kur’an’dan önce nazil olan Tevrat’ta hiç bir bahis yoktur. Tevrat metinleri, Kur’an’ın İsrailoğullarını şirke sürüklediğini beyan ettiği, Samiri’nin gerçekleştirdiği şirk fiilini,  Harun peygamberin yaptığını anlatmaktadır.
Tevrat’a göre İsrailoğullarının ellerindeki altınlarını toplayıp ondan buzağı heykeli imal edip sonra buna tapmalarını sağlayan kişi Samiri değil Harun peygamberdir. “Halk Musa'nın dağdan inmediğini, geciktiğini görünce, Harun'un çevresine toplandı. Ona, "Kalk, bize öncülük edecek bir ilah yap" dediler. Harun, "Karılarınızın, oğullarınızın, kızlarınızın kulağındaki altın küpeleri çıkarıp bana getirin" dedi.” Herkes kulağındaki küpeyi çıkarıp Harun'a getirdi. Harun altınları topladı, oymacı aletiyle buzağı yaparak işte sizi Mısır'dan çıkaran Tanrınız budur!" dedi.”[vi]
Kur’an öncesi nazil olan kitaplardan biri olan Tevrat’ta; Samiri’nin adı anılmamasına mukabil Kur’an’a göre bir resul olan Harun(a.s) tevhid dışı olan İsrailoğullarına put yapımı ve ona tapılmasına öncülük eden kişi olarak kıssa edilmektedir. Bu olgu, Kur’an’ın tevhidi gerçeklerine aykırıdır.
           Kur’an-ı Kerim haricindeİslam tefsir ve siyer kitaplarında yer alan Samiri ve onun kişiliği hakkındaki aslı astarı olmayan çeşitli rivayetler ise; Samiri’nin oluşturduğu şirk fiiline dikkat çekmekten ziyade, onun hakkında yeni efsaneler örgüsünün ortaya çıkmasına ve Kur’an’ın mesajının üzerinin örtülmesine sebep olmuş/olmaktadır.
Müfessirlerin, Samiri hakkında ortaya attığı efsaneler bile Kur’an perspektifinden ayrıca analiz edilmeye muhtaç rivayetlerdir.  Samiri ile ilgili bu tamamen gaybi ve mantık örgüsü açısından zayıf rivayetlerin lüzumsuz ve sahih olmayan bir malumat olduğu rahatlıkla müşahede edilmektedir.
           Kur’an’daki ayetlerin gidişatı ve içindeki tanımlamalardan, öncelikle Samiri‘nin mücevher işleme veya döküm ustası olduğunu anlayabilmekteyiz.“Dediler ki: Biz sana olan vadimizden, kendi kudret ve irademizle dönmedik. Fakat biz, o kavmin (Mısır'lıların) ziynet eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiş, sonra da onları atmıştık; aynı şekilde Samiri de atmıştı.”[vii]
Dahası, eriyen altın hammaddesinden buzağı heykeli yapan Samiri’nin, bir hayli maharetli[viii] ustalık gösterdiğini, imal ettiği mücevher heykelin böğürmesini sağlamasından anlamaktayız.“Onlar için, böğürebilen bir buzağı heykeli imal etti.”[ix]
O dönemde belki altın bir buzağı heykelini mücevher ustası diğer insanlarda yapabilirdi ancak Samiri, bunların da ilerisinde bir ustalıkla, böğürme sesi çıkaran buzağı heykeli yapmıştır. Dolayısıyla Kur’an’da, Samiri hakkındaki bu anlatımlardan rahatlıkla onun bir mücevherat ustası ve aynı zamanda mücevherattan heykel yapabilecek ve ona böğürme sesi verebilecek maharette bir sanatçı olduğunu çıkarabilmekteyiz.
Kur’an kıssasındaki bu çıkarımlardan; Samiri’nin adıyla ilgili bir başka çıkarımda bulunmak mümkündür. Bunu Tevrat verileri nezdinde şöyle izah edelim: İsrailoğulları, bedevi yaşam tarzı sürmelerinden dolayı sanatsal aktivitelerden mahrumdular. Onlar daha ziyade hayvancılık işleri, ziraat ve diğer amele işlerden anlamaktaydılar. İsrailoğullarının bu özelliği hakkında Tevrat’ta şu anlatımlar bulunmaktadır: “Yusuf kardeşleriyle babasının ev halkına şöyle dedi: "Gidip Firavun'a haber vereyim, 'Kenan ülkesinde yaşayan kardeşlerimle babamın ev halkı yanıma geldi' diyeyim.Çoban olduğunuzu, hayvancılık yaptığınızı, bu yüzden davarlarınızı, sığırlarınızı ve her şeyinizi birlikte getirdiğinizi anlatayım.Firavun sizi çağırıp da, 'Ne iş yaparsınız?' diye sorarsa,'Atalarımız gibi biz de çocukluktan beri hayvancılık yapıyoruz' dersiniz. Öyle deyin ki, sizi Goşen bölgesine yerleştirsin. Çünkü Mısırlılar çobanlardan iğrenir.”[x] İşte Mısır’da ve oradan çıkıştan sonra içlerinde bulunan sınırlı sayıdaki topluluklardan Samira/Samirilerden biri olan Samiri, mücevherat ağırlıklı sanat sahibidir bu yüzden Kur’an onu bu farklı etnik ve sanatsal kavmi kimliğine istinaden Samiri olarak tavsif etmiştir.
Kur’an’daki kıssadan çıkarımlara devam ederek “Dediler ki: Biz sana olan vadimizden, kendi kudret ve irademizle dönmedik. Fakat biz, o kavmin (Mısır'lıların) zinet eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiş, sonra da onları atmıştık; aynı şekilde Samiri de atmıştı.”[xi] ayetinden; Samiri’nin, İsrailoğulları arasında saygın bir yeri ve kişiliği olan biri olduğu çıkarımında bulunabiliriz.
Samiri’nin, ya kendisinin İsrailoğullarını ikna ederek veya İsrailoğullarının kendisine itimat ettiği biri olarak, onların ellerindeki mücevheri alarak böğüren bir buzağı heykeli haline getirmesi onun İsrailoğulları tarafından kabul edilen üstün! bir kişiliği olduğu sonucuna bizi ulaştırmaktadır. Muhakkak olan bir diğer çıkarım ise onun ya halisane ya da münafık[xii] olarak Hz. Musa ve Harun’un dinine tabi olduğudur. “İbn Abbas (ra) dedi ki: Samiri ineğe tapan bir topluluktandı. Mısır toprak­larına gelmişti ve zahiri itibariyle İsrailoğulları dinine girmişti. Kalbinde ineklere tapma duygusunu hâlâ taşıyordu. Kimisine göre de Samiri, Kıbtîlerden idi. Musa (as)’ın komşusu olup ona iman etmiş, onunla birlikte Mısır'dan dışarıya çıkmıştı.”[xiii]
Anlaşılacağı üzere Kur’an’daki, mücmel Samiri anlatımlarından yola çıkarak ve Kur’an perspektifini aşmadan, yer yer değişik şekillerde İslam tefsir kitaplarında değinilen tarihsel nitelikli rivayetlere benzer olgulara ulaşmaktayız.
Kadim tefsirlerde yer alan Samiri’nin, Samiriye ahalisi ve halkından olduğu, Samiriye’nin Mezopotamya halklarından olduğu gibi tarihsel nitelikli varsayımları ancak Tefsir ilminden bağımsız kurulacak olan kıssa ana bilim dalının yan disiplin ve ilimleri ile aşmamız mümkün olacaktır.
Çünkü Samiri’nin etnik kökenine ve memleketine ve diğer hususlara dair araştırmaların alanı; kıssa tarihi, kıssa arkeolojisi, kıssa etnografyası v.b ilim veya disiplinleri olmalıdır. Bu şekilde yapılacak ilmi nitelikli araştırmalar, kadim tefsirlerdeki, ondan bundan gaybi nitelikli rivayetlerle yapılan yanlış kıssa tefsirlerine engel olacaktır. Ayrıca kıssa hakkında böyle bir metodoloji ile yapılan araştırmalar ve varılan sonuçların, Kur’an perspektifinden bir anlamı olacaktır.
 
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar



Dipnotlar:

[i] Taha, 20/ 85-87-95.
[ii] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c. XVI, s. 20.
[iii] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c. XI, s. 397-404. “Samiri'nin adı, Musa b. Zafer olup, Samira diye bilinen bir kasabaya mensuptu.” İmam Kurtubi, Age, c. XI, s. 459.
[iv] Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an. c.III, s. 265. Çağdaş müfessirlerden S. Ateş Mevdudi paralelinde şu yorumda bulunmaktadır: “Samiri çok eskiden Samir yahut Şamir diye bilinen bölgedir. Bugünkü Nablus yakınlarında bulunan bu bölgenin eski adı Şekim’dir. Yakub oğulları, Mısır’a gitmezden evvel bu bölgede otururlardı. Samiri’nin bu bölgede ile ilgisinin olup olmadığını bilmiyoruz. Mısır’daki Yakub oğullarından bir kısmı, anayurtları olan bu bölgeye nispetle Samiri adıyla çağrılmış olabilirler.” Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, c.V, s.446.
[v] Mevdudi, Tefhimu'l Kur'an. c. III, s. 265.
[vi] Tevrat/Çıkış,32/1–4.
[vii] Taha suresi,20/87
[viii] “O iyi bir sanatkâr olduğu için yaptığı altın buzağının inek gibi böğürmesini sağlamış ve cahil, basit insanları kandırmayı başarmıştır.” Mevdudi, Age. c. III, s. 271.
[ix] Taha suresi,20/88; “İsrailoğullarının büyük kabilelerinden biri olan Sâmire kabilesine mensup bir buzağı heykeltraşcısıdır.” Ali Akpınar, Kur’an Coğrafyası, 83-84.
[x] Tevrat/Tekvin,46/31-34.
[xi] Taha suresi,20/87.
[xii] “Samiri Musa b. Zafer; öküze tapan Bâcerma halkından olup Mısıra gelmiş ve İsrailoğulları arasında, Müslüman olduğunu açıklamış, kendisi kuyumcu, dışı Müslüman içi münafık bir adamdı.” Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, c. II, s. 69.
[xiii] İmam Kurtubi, Age, c. XI, s. 397-404.
 

     CENGİZ DUMAN

        ARAŞTIRMACI -
                  YAZAR


B
İRİNCİ BASKISI, 2011, İKİNCİ BASKISI
 
2015 YILINDA EKİN YAYINLARI TARAFINDAN
YAYINLANAN, KUR’ÂNKISSALARININ TARİHSELLİĞİ;
2013 YILINDA PINAR 
YAYINLARI TARAFINDAN YAYINLANAN,
KUR’ÂN 
PERSPEKTİFİNDEN ÜÇ KRAL İKİ PEYGAMBER;
2015 YILINDA SÜLEYMANİYE VAKFI YAYINLARI
TARAFINDAN YAYINLANAN,   KUR’ÂN PERSPEKTİFİNDEN
 ZÜLKARNEYN VE YE’CÛC ME’CÛC, İSİMLİ ÜÇ KİTABIN
YANISIRA; İNTERNET ORTAMI ÜZERİNDEN YAYINLANAN
 “DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL” VE
 “MECUSİLİK/ZERDÜŞTLÜK DİNİ” İSİMLİ İKİ E-KİTAB’LARIN
YAZARIDIR. KUR’ÂN-I KERÎM KONULARI, KUR’ÂN KISSALARI
 VE TEVRÂT - İNCÎL KISSALARI BAĞLAMI ÜZERİNDEKİ ÇOK
 YÖNLÜ ARAŞTIRMALARI, TÜRKİYE’DEKİ ÖNDE GELEN
İSLÂMİ DERGİLER VE İNTERNET ÜZERİNDEKİ ÇEŞİTLİ
İSLÂMİ WEB SİTELERİNDE HALEN YAYINLANMAKTADIR.
AYNI ZAMANDA “WWW.KURANKİSSALARİ.COM“ VE
 “WWW.KURANKİSSALARİ.TR.GG” WEB SİTELERİ
MODERATÖRLÜĞÜNÜ SÜRDÜRMEKTEDİR.
 
* KİTAP *  




*E-KİTAP*


 
 
 
DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol