Hz. İbrahimden Hz. Muhammed'e Peygamberlerde Hicret
Giriş
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in, Mekke’den Medine’ye hicreti ve burada kurulan İslam devleti ile taçlaşan, hicret ibadetinin önemi daha sonraları takvimleştirilerek sanki sadece Hz. Peygambere mahsus bir amelmiş görüntüsüne dönüşmüştür.
Oysa Kıyamete kadar Kur’an’a muhatap tüm Müslümanların bireysel ve toplumsal olarak yeri ve zamanı geldiğinde uyacakları bir ibadet olan Hicret’in, geçmiş peygamberler dönemindeki yansımalarına da bakmak, o hicret ve sonuçlarından dersler çıkarmak gerekmektedir.
Bu sebeple bu yazımızda, Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicreti münasebeti ile geçmiş peygamberlerden Hz. Muhammed’e kadar olan hicretlere göz atacak onlardan dersler çıkarmaya çalışacağız.
Istılahi manada Hicret
Rağıb İsfehani, el-Mufredat Fi garibi’l-Kuran adlı eserinin Hicret maddesinde şöyle tarif yapmaktadır. “Hicret” kişinin başkasını el ve dil veya kalben terk etmesidir. Istılahi olarak Hicret: Peygamberimiz Hz. Muhammed’in @ Mekke’den Medine’ye göç etmesidir.
Ancak Hicreti bir diyardan bir başka diyara; iş bulmak, rızık kazanmak veya daha iyi yaşama sahip olmak için yapılan bir yer değiştirme “Göç” hareketi olarak algılamamak gerekmektedir. Dini manada, Istılahi olarak Hicret; dine uygun yaşam şartlarının bulunmadığı bir yerden, bu şartların sağlanacağı ya da sağlandığı yere göç etme hareketidir. Yani tamamen dini Saikler ile hareket etmek gerekmektedir. Bu hareketin içinde rızık kazanma ve daha iyi yaşama şartları bulunsa da asıl olan serbest bir dini yaşam şartları sağlanmasıdır. Bu sebeple Müslüman olan her birey, yeterli şartlar oluştuğunda hicret etmekle; dini yaşamını gerçekleştireceği bir yere göç etmekle mükellef kılınmıştır.
“İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır. İman edip de hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret edinceye kadar size onların mirasından hiçbir pay yoktur.” Enfal’72
Hz. İbrahim’in hicreti
Hz. İbrahim Mezopotamya medeniyetlerinden olan Kildaniler içinde doğan bir insandı. Allah tarafından resul seçilen Hz. İbrahim tebliğine babasından başlamıştı. “Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi.”
“Bir zaman o babasına dedi ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın?”
“Babacığım! Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola çıkarayım.”
”Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli olan Allah'a âsi oldu.”
“Ey İbrahim! dedi, sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur!” Meryem/41–46
Babasından başlayan tebliği aynı zamanda içinde yaşadığı tüm topluma şamil kılmıştı. Allah’ın varlığı ve birliğini her türlü yolla onlara aktarmaya çalışmış, her fırsatta hakkı tebliğ etmişti.
“O, babasına ve kavmine: Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor? Demişti.”
“Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk.”
”Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi.”
”Dediler ki: Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?”
“Hayır, dedi, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şahitlik edenlerdenim.”
“Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye. “
”Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler. “
”(Bir kısmı:) Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş, dediler.”
”O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.”
”Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler.”
”Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi.”
”Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler.” Enbiya/ 52–64
Sonunda kavminin yöneticisi Nemrud’un karşısına çıkarılan Hz. İbrahim, onunla da Hakkı tebliğ eden muhaverede bulunduysa da Allah’a inanmasını, hidayete ulaşmasını sağlayamamıştı.
“Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez. “ Bakara/258
Kendisinin Allah’a davetinden korkan zalim kıral Nemrut onu ateşe atarak cezalandırmak ister.
“Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise: "Onu öldürün yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır. “ Ankebut/24
"Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!" dedik.”
”Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.” Enbiya/69–71
İçinde yaşadığı Kildani kavminden ve Ur şehrinden istediği verimi alamayan ve kendisi için şartların ağırlaştığını gören Hz. İbrahim; Allah’ın isteği ile ailesini de alarak, Ur şehrinden Harran’a doğru yola çıkar. Tevrat’ta Tekvin kitabında Yehova’nın; Hz. İbrahim’e hicret emri şöyle anlatılmaktadır.
“Avram'ın karısı olan gelini Saray'ı yanına aldı. Kenan ülkesine gitmek üzere Kildaniler'in kenti Ur'dan ayrıldılar. Harran'a gidip oraya yerleştiler.” Tekvin11/31
Bir müddet Harran’da yerleşen Hz. İbrahim daha sonra Kenan diyarına doğru yola çıkar.
“RAB Avram'a, (İbrahim) "Ülkeni, halkını, babanın evini bırak, sana göstereceğim topraklara git" dedi,” Tekvin12/1
“Avram RAB'bin buyurduğu gibi yola çıktı. Lut da onunla birlikte gitti. Avram Harran'dan ayrıldığı zaman yetmiş beş yaşındaydı.”
Karısı Saray'ı, yeğeni Lut'u, Harran'da kazandıkları malları, edindikleri uşakları yanına alıp Kenan ülkesine doğru yola çıktı. Oraya vardılar.” Tekvin12/4–5
Yerleştiği Kenan diyarında uygun bir ortam bulan Hz. İbrahim Allah’ın emirleri doğrultusunda bu topraklarda yaşayarak, insanları Allah’ın yoluna çağırmaya devam eder. Burada İsmail ve İshak adında iki evlat sahibi olan Hz. İbrahim Büyük oğlu Hz. İsmail’i ve onun anası Haceri Mekke topraklarına götürerek orada yerleştirir.
Hz. İbrahim’in bu hicretinde; Ur şehrinden hicretindeki gibi dış etkenlerin rolü yoktur. Yani Allah düşmanlarının tuzak ve tehditleri bulunmamaktadır. Ancak ikinci oğlu İshak’ın doğumu ile başlayan karısı Sare’nin kıskançlığı gelecekteki huzur ortamını bozacak yapı arz etmekteydi. Oluşan bu ortam neticesi Allah’ın emri ile Oğlu İsmail ve anası Hacer’i alarak onları Mekke’ye yerleştirir.
"Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler." İbrahim/37
Hz. İbrahim’in Mekke’ye hicreti ve ehlini orada kalıcı bırakmasından sonra yaptığı duasında; yaptığı hicret eyleminin amaçlarını açıklamaktadır.“Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim..”
Hz. İbrahim’in hicreti tamamıyla, Allah için ve Allah’ın emirlerini hayata geçirecek bir toplum oluşturmak içindir. Tıpkı kendisinden asırlar sonra, Mekke’den Medine’ye hicret ederek, Medine’de Allah’a itaatkâr bir toplum oluşmasını sağlamak isteyen ve gerçekleştiren Hz. Muhammed gibi.
Hz. Lut’un hicreti
Hz. Lut, Hz. İbrahim’in yeğenidir. Amcasına ittiba etmiştir. Bunu Kur’an şöyle ifade eder.
(İbrahim onlara) dedi ki: Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir ve hiç yardımcınız da yoktur.
“Bunun üzerine Lût ona iman etti ve (İbrahim): Doğrusu ben Rabbim'e (emrettiği yere) hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir, dedi.” Ankebut/ 25–26
Hz. İbrahim ile Ur şehrini terk ederek Harran’a, oradan da Kenan diyarına hicret eden Lut; @ Hz. İbrahim’le gittikleri Mısır dönüşü resul seçilerek; Sodom ve Gomora olarak adlandırılan, Lut gölü civarındaki Kenan topluluğuna elçi olarak gönderilir.
“Avram, karısı ve sahip olduğu her şeyle birlikte Mısır'dan ayrılıp Negev’e doğru gitti. Lut da onunla birlikteydi.”
Bütün topraklar senin önünde. Gel, ayrılalım. Sen sola gidersen, ben sağa gideceğim. Sen sağa gidersen, ben sola gideceğim."
“Lut çevresine baktı. Şeria Ovası'nın tümü RAB'bin bahçesi gibiydi, Soar'a doğru giderken Mısır toprakları gibi. Her yerde bol su vardı. RAB Sodom'la Gomora kentlerini yok etmeden önce ova böyleydi.” Tekvin13/1–10
Hz. İbrahim’in dinine uyan ve onun hicretleri sırasında onu takip eden Hz. Lut; sonunda Allah’ın tensibi ile resullüğe seçilir. Allah’ın dinini yaymak için yeniden hicret ederek Sodom ve Gomorra diyarına yola koyulur.
Burada istediği toplumu oluşturamayan ve kavminin sapıklıklarından vazgeçiremeyen Lut@ yine Allah’ın emri ile kavminden hicret eder. Bu esnada Karısı dâhil diğer tüm inkârcılar helak olur.
Hz. Musa ve Harun’un hicreti
Meyden dönüşü Tur dağında resullükle görevlendirilen Hz. Musa yeniden döndüğü nde; Mısır’ın yeni kralı ve kavmine Allah’ın emirlerini tebliğ eder.
" Firavun'a git. Çünkü o iyice azdı."
"Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar. " (20/Ta-Ha/43–44)
"İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir." (28/Kasas/32)
"Firavun ve kavmine (git). Çünkü onlar artık yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır." (27Neml/12)
Firavun ve toplumuna Allah’ın varlığı ve birliğini ve onun emirlerini tebliğ eden Hz. Musa Yine Allah’ın kendisine verdiği Mucizeleri de gösterir.
"Biz de ayrı ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular." (7/Araf/132–133)
"Andolsun biz, Musa'ya açık açık dokuz ayet verdik. Haydi İsrail oğullarına sor." (17/Isra/101)
Tüm uğraşlarına rağmen Firavun ve kavmi Hz. Musa ve yardımcısı Hz. Harun’u reddederler. Onları alaya alırlar, tehdit ederler.
“Dedi ki: Bizi, yaptığın büyü ile yurdumuzdan çıkarasın diye mi geldin, ey Musa?” Taha/49–57
“Dedi ki: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?” ”Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!” Şuara/18–19
“Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki Musa'nın tanrısına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir, dedi.” Kasas/38
“Firavun: Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir, dedi.” Şuara/27
“Firavun: Benden başkasını tanrı edinirsen, andolsun ki seni zindanlıklardan ederim! Dedi.” Şuara/29
“Firavun: Bırakın beni, dedi. Musa'yı öldüreyim; (Kurtarabilirse) Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum.” Muminun/26
Hz. Musa ve Hz. Harun’un tüm çabalarına rağmen Firavun ve kavmi hidayete gelmez. Hz. Musa ve İsrail oğullarının Mısır’da yaşama ortamı kalmamıştır. Bunun üzerine Hz. Musa ve Hz. Harun Allah’ın emri ile yanlarına aldıkları İsrail oğulları ile birlikte Mısır’dan toplu olarak hicret ederler.
“Andolsun ki biz Musa'ya: Kullarımla birlikte geceleyin yola çık da (size) yetişilmesinden korkmaksızın ve (boğulmaktan) endişe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol aç, diye vahyetmiştik.”
“Bunun üzerine o, askerleri ile birlikte onların peşine düştü. Deniz onları gömüp boğuverdi.” Taha/77–78
Hz. Musa, Harun ve İsrail oğulları böylece firavun zulmünden kurtulurlar. Firavundan kaçış hicretin asıl amacı Allah’a dayanan, tevhidi bir toplum oluşturmak ve onun emir ve nehiylerini yaşamak olduğu halde; İsrail oğullarının büyük bir kısmı, içlerindeki iki resule rağmen buzağıya tapınmaya başlarlar.
İsrail oğullarının bu sapkınlıkları yüzünden kırk yıl çöllerde hicret etmek zorunda kalırlar. Hz. Musa ve Hz. Harun öncülüğündeki bu hicretlerin tüm amacı tevhidi bir toplum oluşturmaktır. Bu yüzden devamlı olarak çöllerde hicret ederler. En sonunda Davud peygamber zamanında Kenan diyarında yerleşik hale gelebilirler.
Hz. Yunus’un hicreti
Hz. Yunus uzun süren tebliğ dönemine rağmen kavminin Allah’a itaatı hususunda olumlu bir tepki alamamıştı. Bu yüzden derin bir üzüntü içersindeydi. Allah’tan bir emir olmaksızın toplumundan hicret etmeye karar verdi. Ona göre kavmi artık iman etmeyecek gözüküyordu. Kendisi de Allah’ın bir resulü olduğu ve Allah’ın bu hicret hareketini haklı bulacağı zannıyla Kavmini bırakarak başka bir diyara doğru hicret etmeye başladı. Kur’an bu durumu şöyle beyan eder.
“Zünnûn'u da (Yunus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti.” Enbiya/87
Oysa Allah, peygamberlerin hicretini iznine tabi kılmıştır. Diğer tüm resul hicretlerinde olduğu gibi.. Bunun nedeni Yunus kıssasındaki daha sonraki gelişmelerin anlatımında görülmektedir.
“Hani o, dolu bir gemiye binip kaçmıştı.”
”Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çektiler de kaybedenlerden oldu.”
“Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.”
”Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı, “
”Tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.”
”Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık. “
”Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik.
”Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.”
“Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık.” Saffat/140–148
Peygamberler Allah’ın emri ile hicret edebilirler çünkü Allah gaybı bilen; insanlar ve toplumlar hakkında karar verendir. Resuller de insandır, gelecek ile ilgili kararlar alamazlar. Çünkü gaybı bilmezler. Bunu iyi değerlendiremeyen Yunus peygamberin toplumundan hicret ettikten sonra tekrar kavmine resul olarak dönmesi ve kavminin ona iman etmesi bir örnekliktir.
Dolayısı ile Hicret toplumlarda oluşan olumsuz koşulları terk ederek yeni bir hayata göç etmek olduğuna göre; toplumların baskı ve tehditlerinin sınır noktasını Allah belirleyecek ve resullerde buna istinaden hicret edeceklerdir. Bu yüzden Hz. Muhammed’e Yunus kıssası anlatılarak O ve tabi olanlara Allah’ın emrine kadar sabretmeleri istenmiştir.
Hz. Muhammed’in hicreti
Peygamberimiz Akabe mevkiinde Medine’den gelen altı Medineli ile karşılaşması ile başlayan ilişkiler sonucu; Miladi 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret gerçekleşir.
Hz. Peygamber, bi’set’in onuncu yılında, Akabe’de karşılaştığı Medinelilere, Kur'ân’dan ayetler okuyarak, İslam’ın nasıl bir din olduğunu anlatır. Bu karşılaştığı Medineli gurubu İslâm’a davet eder. Medineli gurup peygamberimizin daveti üzerine, durumu kendi aralarında değerlendirerek; Medine’deki Yahudilerin, geleceğini bildirdikleri ve kendisiyle korkuttukları peygamber, Hz. Muhammed olabilir mi diye tartıştılar. Eğer öyle ise Yahudilerden önce Müslüman olmanın şart olduğuna karar vererek Müslüman oldular.
Müslüman olan Medineliler Medine’ye döndüklerinde durumu yakınlarına aktardılar. Bu hadiseden bir yıl sonra, Bi’set’in on birinci yılında, daha önce peygamberle Mekke’de Akabe’de tanışıp Müslüman olanlarla birlikte, on iki kişilik bir topluluk daha, Haccetmek için Mekke'ye gelirler. Medineli Müslümanlar ve Müslümanlığı tanımak amacıyla Akabe’de Hz. Peygamberle buluşan bu güzide topluluk, İslam için Medine’den Mekke’ye hicret eden bir topluluk olduğunun altı çizilmelidir. Daha sonra Medine’de İslam’ın alt yapısını hazırlayarak Hz. Peygamberin Medine şehrine gelişini sağlamışlardır.
Peygamberimiz bu ikinci Medineli toplulukla da görüşerek onlara; Allah ve Resulüne muhalefette bulunmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocukları öldürmemek, iftira etmemek kaydıyla Müslüman olabileceklerini bildirir.
Peygamberimizin bu hatırlatmalarını kabul eden Medineliler, Müslümanlığı kabul ederek ona biat ederler. İslam tarihinde ikinci Akabe görüşmesi ve birinci Akabe biatı adı verilen bu olay; İslam dininin Medine’de gelişmesi üzerinde önemli etkilerde bulunmuştur.
Hz. Muhammed’in Peygamberliğinin on ikinci yılında, Medineli Müslümanlardan yetmiş iki kişilik bir grup hac ziyareti için Mekke'ye gelirler. Peygamberimizle Akabe mevkiinde buluşarak üçüncü Akabe görüşmesi ve “İkinci Akabe biat”ini gerçekleştirerek Medine’ye dönerler. Siyer kitaplarında; bu görüşmede Hz. Peygamberin Medine’ye hicretinin kararlaştırıldığı nakledilmektedir.
Bu görüşmeler ve meydana gelen gelişmelerden sonra Mekke’deki yaşam alanları iyice daralan Hz. Peygamber, Allah’tan aldığı işaretler üzerine hicret etmeye karar verir.
“Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir.” Enfal/30
Peygamberliğinin on üçüncü senesinde, Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir'le birlikte Sevr dağına doğru gizlice yola çıkar. İslam tarihindeki önemli kilometre taşlarından biri olan Hicret böylece başlamıştır.
Hz. Peygamberin Hicreti gelişi güzel bir hicret değildir. Her ayrıntı ve hazırlığı yapılmış; stratejileri oluşturulmuş, alt yapıları kurulmuş bir hicrettir. Bütün bu hazırlıklara binaen Allah’a tevekkülle Medine’nin yolu tutulmuş gözükmektedir.
Hz. Peygamber ve Hz. Ebu Bekir, Sevr mağarasında bir müddet saklanırlar. Aslında gizlendikleri bu dağ, Medine tarafında değil, Mekke'nin kuzey batısında, Cidde yanında yer almaktaydı. Hz. Peygamber ve Hz. Ebu Bekir, Müşrikleri şaşırtmak için böyle karar almış ve bunu uygulamışlardır. Bu kaçış bile, bir strateji ve taktiğin uygulamasının göstergesidir. Mekkeli müşriklerin, Medine’ye Hicret edebileceğini belki istihbarat edebileceklerini hesap eden Hz. Peygamber, kaçış yönünün tam tersi istikamette yol alarak, peşinden gelebilecekleri ve arayacakları tahmini ile bir süre Sevr mağarasında kalmışlardır.
Hz Peygamber ile Hz. Ebu Bekir, Sevr dağındaki mağarada üç gün kaldılar. Kur’an’da bu olaydan şöyle bahsedilir: “Eğer siz ona (Resûlullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.” Tevbe/40
Bu müddet esnasında; onların bu kaçış güzergâhını bilen Hz. Ebu Bekir'in oğlu Abdullah ve kızı Esma onlara yiyecek taşıyarak ihtiyaçlarını karşıladılar.
Medine yakınlarındaki Kuba mevkiinde bir süre misafir oldular Bu süre içersinde İslam’daki ilk mescit, Kuba mescidi inşa edildi. “Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takva üzerine kurulan mescit (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.” Tevbe/108
Peygamberimizin Mekke'den ayrıldığını haber alan Medine Müslümanları, Mekke’den gelen yolları gözlemeye başladılar. Her gün güneş doğmadan, Harra denilen yere gelen Müslümanlar, sıcak bastırıncaya kadar bekleşiyorlardı.
Sonunda Peygamberimiz Medine’nin yakınına ulaştı. Bunu ilk fark eden ve gören bir Yahudi’nin bildirmesi ile Medine’li Müslümanlar evlerinin damına çıkarlar, yollara dökülürler. Yâ Rasûlallah! Yâ Muhammed! Yâ Rasûlallah! Hitapları eşliğinde, Hz. Peygamberi selamlayarak, ona sevinç gösterileri yaparlar. Yollarda ve damların üstünde peygamberi karşılayan bu güzide topluluk "Rasûlullah geldi! Allahû ekber! Muhammed geldi! Allahû ekber! Nidaları ile Medine’yi haberdar ediyorlardı. Medineli hanımlar ve çocuklar: "Veda tepelerinden dolunay doğdu bize! Allah'a yalvaran oldukça, şükür etmek gerekir halimize, Ey bize gönderilen Peygamber! Sen boyun eğmemiz gereken bir emir ile geldin bize" diye şiirler okudular.
İslam devletinin kurulması ile sonuçlanan bu hicret vakası; önemine binaen Hz. Ömer döneminde takvimleştirilerek, Müslümanların kullandığı Hicri takvim oluşmuştur. Böylece Müslümanlar İslam’ın önemli bir kavşağı olan hicret olayına verdikleri önemi böylece kayıtlara geçirmişlerdir.
Sonuç
Hz. İbrahim’den Hz. Muhammed’e uzanan süreçte meydana gelen hicretler hiçbir zaman şuursuz bir yer değiştirme veya şuurlu bir lüks yaşam değişikliği olarak gerçekleştirilmemiştir
Her yapılan hicret sonrası tevhidi eylemler devam ettirilmiş, Allah’ın emirleri toplumlara tebliğ edilmeye devam edilmiştir.
Hicret, resullerin Allah’ın emirlerini yaşama ve tebliğ görevlerindeki engellerin yoğunlaştığı zorlu dönemlerde gerçekleşmiştir.
Resullerin yaşamlarında meydana gelen bütün hicret hadiseleri Yunus @ peygamber hariç, Allah’ın müsaadesi ile gerçekleşmiştir. Yunus’un @ yanlış içtihadı ile gerçekleşen bu hicretteki olumsuz yan; yani Allah’ın müsaadesi olmaksızın toplumlarından hicret etme eylemi, aynı zamanda Hicret eyleminin nasıl olması gerektiğine bir ibret ve öğüt haline dönüşmüştür.
Allah’ın izni ile gerçekleşen her hicret eylemi; hicret edilen mevkideki toplumlara Allah’ın sunduğu bir hediyedir. “İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardim edenler var ya, iste onların bir kısmi diğer bir kısmının dostlarıdır.” Enfal, 8/72
Hicret tevhidi bir eylem mevkiinden, diğer bir tevhidi eylem mevkiine geçiştir.
Cengiz DUMAN
Araştırmacı-Yazar |