Kur'an ve Tevrat verilerine nazaran Hz.İbrahim ve ailesinin Mekke'ye hicreti
Tevrat’a göre Hz. İsmail ve annesi Hacer’in Kenan diyarındaki evlerinden hicret etmeleri
Sara’nın kendi isteği ve eliyle cariyesi Hacer ile kocası İbrahim’i evlendirmesine rağmen, Hacer’in hamile kalması ile birlikte oluşan durumu beğenmeyen Sara’nın kıskançlığının boyutlarının çok büyük olduğu Tevrat metinlerinde anlatılmaktadır. Yine Tevrat’ta, İsmail’in isminin konulmasının bile, anası Hacer’in, hanımı Sara’nın kıskançlık krizinin bir neticesi olarak çektiği çileden kurtulmak için Allah’a yakarışları sebebiyle olduğu anlatılmaktadır.
Tevrat metinlerindeki Sara’nın kıskançlık boyutunun büyüklüğü anlatımına rağmen; Hz. İsmail’in on dört yaşına gelmesine kadar Sara’dan başka kıskançlık tepkisi geldiğine dair, Tevrat’ta başka bir anlatım mevcut değildir.
Ne zaman ki İshak@ doğar ve iki yaşlarına gelir o zaman Sara’nın kıskançlık krizi yeniden peyda olur. “Ve Sara Mısırlı Hacar’ın İbrahim’e doğurmuş olduğu oğlunun (İsmail) güldüğünü gördü. Ve İbrahim’e dedi: Bu cariyeyi ve oğlunu dışarı at; çünkü bu cariyenin oğlu benim oğlumla, İshak’la beraber mirasçı olmayacaktır.”[xxxii] Bunun üzerine (Tanrı)Yehova’nın da isteği ile Hz. İbrahim Hacer ve İsmail’i ekmek ve su tulumu vererek uzaklaştırır. “Ve İbrahim sabahleyin erken kalktı ve ekmekle bir su tulumu aldı ve omzunun üzerine koyarak Hacar’a verdi, çocuğu da verip onu gönderdi…”[xxxiii]
Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail ve annesi Hacer’i ekmek ve su ile yola çıkartmasından sonra Beer-Sheva adı verilen Sina yakınındaki çölde şuursuzca dolaşan ana ve oğlun su ve azıkları tükenir. Hacer, oğlu İsmail’in ölümünü görmemek için onu bir çalı altına bırakıp uzaklaşır, bu esnada onların durumuna müdahale eden Yehova; onları bu çaresiz hallerinden kurtaracak su kuyusu ile mükâfatlandırarak, böylece onların hayatta kalmalarını sağlar. Tevrat’ta Hacer ve İsmail’@in düştükleri aczi şöyle anlatmaktadır.
“İbrahim sabah erkenden kalktı, biraz yiyecek, bir tulum da su hazırlayıp Hacer'in omzuna attı, çocuğunu da verip onu gönderdi. Hacer Beer-Şheva Çölü'ne gitti, orada bir süre dolaştı.”
” Tulumdaki su tükenince, oğlunu bir çalının altına bıraktı.”
“Yaklaşık bir ok atımı uzaklaşıp, "Oğlumun ölümünü görmeyeyim" diyerek onun karşısına oturup hıçkıra hıçkıra ağladı.”
“Sonra Tanrı Hacer'in gözlerini açtı ve Hacer bir kuyu gördü. Gidip tulumunu doldurdu, oğluna içirdi.”
“Çocuk büyürken Tanrı onunlaydı. Çocuk çölde yaşadı ve okçu oldu.”
“Paran Çölü'nde yaşarken anası ona Mısırlı bir kadın aldı.”[xxxiv]
İslam kültüründeki, Hz. İsmail ve annesi Hacer’in yurtlarından hicreti
Tevrat’taki bu hicret anlatımına mukabil, Kur’an’ı Kerim’de, Mekke’ye ikamet safhası ile anlatılmaya başlanan hicret olayı; Mekke’nin iklim ve coğrafi yapısının tespiti, Hz. İbrahim’in Mekke şehri, halkı ve Hz. İsmail, Hz. Hacer için Allah’a yaptığı münacatı ile sürer.
Hadisler, Siyer ve Tefsir kitaplarında ise; Kenan’dan itibaren başlayan Hz. İsmail ve annesi Hacer’in yurtlarından hicret etme bölümü, Tevrat’taki metnin geneline uygun bir varyantla, ancak Kenan’dan direk Mekke’ye hicret edildiği belirtilerek, Tevrat’ın aksine bir hicret rotası çizilir. Tevrat’ta Beer-Şheva’da geçtiği anlatılan çölde su arayış sahnesi; Hadislerde, Mekke’de geçtiği anlatılarak, diyaloglar da dâhil olmak üzere detaylı olarak nakledilmektedir.
Sahih-i Buhari hadis külliyatının, kıssalar bölümünde, İbn-i Abbas’tan rivayet edilen, bir hadis-i şerif’te; Hz. İbrahim ve İsmail’e ait bir rivayet nakledilmektedir. Çeşitli veçhelerle de gelen bu rivayet şöyledir: “Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt`in yanında Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid`in yukarı tarafında ve zemzemin tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke`de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı. Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra (emr-i İlahi ile) arkasını dönüp (Şam`a gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmail`in annesi, İbrahim`in peşine düştü (ve ona Keda`da yetişti). "Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. Bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi. "Böyle yapmam sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine "Evet!" buyurdu. Kadın: "Öyleyse (Rabbimiz hafızımızdır), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt`e yöneldi, ellerini kaldırdı ve şu duaları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, senin hürmetli Beyt`inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt`inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlarda mümin olanların gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37). İsmail`in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. Onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalkıp, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilir miyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. Safa`dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bir insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. Bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir. Anne, (bu sefer) Merve`ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine: "(Ey ses sahibi!) Sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken zemzemin yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail`di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer`im, İbrahim`in oğlunun annesi..." "İbrahim sizi kime tevkil etti?" "Allah Teala`ya." "Her ihtiyacınızı görecek Zat`a tevkil etmiş." Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet su çıkmaya başladı. Kadın (boşa akmaması için) suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu. İbnu Abbas (ra) dedi ki: "Allah İsmail`in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu takdirde (zemzem, kuyu değil) akarsu olacaktı." "Kadın sudan içti, çocuğunu da emzirdi. Melek, kadına: "Zayi ve helak oluruz diye korkmayın! Zira Allah Teala hazretleri`nin burada bir Beyt`i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek. Allah Teala hazretleri o işin sahiplerini zayi etmez!" dedi. Beyt yerden yüksekti, tıpkı bir tepe gibi. Gelen seller sağını solunu aşındırmıştı. Kadın bu şekilde yaşayıp giderken, oraya Cürhüm`den bir kafile uğradı. Oraya Keda yolundan gelmişlerdi. Mekke`nin aşağısına konakladılar. Derken orada bir kuşun gelip gittiğini gördüler. "Bu kuş su üzerine dönüyor olmalı, (burada su var). Hâlbuki biz bu vadide su olmadığını biliyoruz!" dediler. Durumu tahkik için, yine de bir veya iki atik adam gönderdiler. Onlar suyu görünce geri dönüp haber verdiler. Cürhümlüler oraya gelip, suyun başında İsmail`in annesini buldular. "Senin yanında konaklamamıza izin verir misin?" dediler. Kadın: "Evet! Ama suda hakkınız olmadığını bilin!" dedi. Onlar da: "Pekâlâ!" dediler. Aleyhissalatu vesselam der ki: "Ünsiyet istediği bir zamanda bu teklif İsmail`in annesine uygun geldi. Onlar da oraya indiler. Sonra geride kalan adamlarına haber saldılar. Onlar da gelip burada konakladılar. Zamanla orada çoğaldılar. Çocuk da büyüdü. Onlardan Arapça`yı öğrendi. Büyüdüğü zaman onlar tarafından en çok sevilen, hoşlanılan bir genç oldu. Buluğa erince, kendilerinden bir kadınla evlendirdiler. Bu sırada İsmail`in annesi vefat etti.....” [xxxv]
“Önce şunu belirtelim: Rivayet pek çok kısımlarıyla İbnu Abbas radıyallahu anh’ın sözü gibidir. Ancak şarihler, rivayette yer alan bazı karinelerden hareketle tamamının Resûlullah aleyhisselatu vesselâm’a ait olduğuna hükmederler.”[xxxvi]
DİPNOTLAR
---------------------
[xxxii] Kitab-ı Mukaddes; Tekvin; Bab 21 / 9–10
[xxxiii] Kitab-ı Mukaddes; Tekvin; Bab 21 / 14
[xxxiv] Kitab-ı Mukaddes; Tekvin; Bab 21 / 14–21
[xxxv] Kütüb-i Sitte Muhtasarı tercüme ve şerhi; Tercüme İbrahim Canan; Akçağ yayınları; Ankara 1992; c.14; s.222 Taberî; Milletler ve hükümdarlar tarihi; M.E. B yayınları; İstanbul 1991; c.1; s.349
[xxxvi] Kütüb-i Sitte Muhtasarı tercüme ve şerhi; A.g.e; c.14; s.226
[xxxvii] Kur’an’ı Kerim; İbrahim suresi; ayet 37
[xxxviii] Kur’an’ı Kerim; Ali-İmran suresi; ayet 96
[xxxix] Kitab-ı Mukaddes; Tekvin; Bab 17 / 24–26
[xl] Kur’an’ı Kerim; Bakara suresi; ayet 158
[xli] Kur’an’ı Kerim; Bakara suresi; ayet 158
[xlii] Kitab-ı Mukaddes; Tekvin; Bab 16 / 11 – 12
[xliii] Kitab-ı Mukaddes; Tekvin; Bab 25 / 9
[xliv] Kitab-ı Mukaddes; Tekvin; Bab 16 / 10
[xlv] Kitab-ı Mukaddes; Tekvin; Bab 21 / 18
[xlvi] Kur’an’ı Kerim; Ali-İmran suresi; ayet 67–68
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
|