“Yaşayan Kur’an” Kitabının Yusuf Kıssası Tefsirindeki Metodoloji Sorunu ve Tarihsel Yanlışlar Üzerine
Giriş:
Bu inceleme yazımızda, İ. Eliaçık’a ait “Yaşayan Kur’an” meal-tefsir kitabının, özellikle Yusuf suresi bölümündeki; Yusuf kıssasının tefsirine yaklaşımdaki metodolojik sorun ve bu sorunlu yaklaşımdan ötürü gündeme gelen tarihsel yanlışlar üzerinde duracağız.
Öncelikle neden böyle bir yazı yazmaya ihtiyaç duyduğumuzu izah etmeyi faydalı buluyoruz. Yusuf kıssası ile ilgili olarak üzerinde çalıştığımız; “Kur’an ve Tevrat kıssalarına göre Hz. Yusuf’un Mısır yönetimindeki konumu” başlıklı bir diğer yazımız için, kitaplar arasında yaptığımız araştırmalar esnasında, Sayın Eliaçık’ın, “Yaşayan Kur’an” meal-tefsir kitabına da bakmak zarureti hissettik. İşte bu incelememizden sonra elinizdeki yazının dercedilmesi gündeme geldi.
Amacımız, eser sahibini ve kitabını zemmetmek asla değildir. Amaç, Kur’an kıssalarının doğru/sahih anlaşılması hususunda gördüğümüz yanlışlıkları; –tabi bize göre- hem yazar hem de okuyucular açısından değerlendirerek Kur’anî doğrulara ulaşmaya bir vesile kılmaktır.
Zaten sayın yazar da kitabının önsözünde tam manasıyla eleştiriye açık olduğunu, adeta meydan okuyarak! beyan etmektedir. “Söylediğim her şey, noktasına virgülüne kadar hesabı sorulma ve verilme makamındadır. Hem dünyada hem de ahrette.”[1]
Bu inceleme yazımızda konuyu, geniş perspektifte ve mevzuları oldukça açmak suretiyle en ince detaylara kadar inerek ele almaya çalışacağız. Böylece hem yanlışları tespit edip vurgularken aynı zamanda bu husustaki doğruları da etraflıca beyan etme gayretinde olacağız. Bu suretle bilhassa okuyucular açısından bir taşla iki kuş vurulmasını –hem yanlışları görme ve hem de aynı anda bu yanlışların doğrularını ikame- temin etmeye çalışacağız. İnşaallah.
“Yaşayan Kur’an” kitabının Yusuf suresinin 8. ayeti meal ve dipnotu:
Evvelemirde yazımızın ana konusunu teşkil eden Yusuf suresi sekizinci ayeti ile buna ait dipnot metnini sizlere sunalım. Sayın Eliaçık, “Yaşayan Kur’an” kitabında,Yusuf suresinin;8. ayeti olan; “İz kâlû le yûsufu ve ehûhu ehabbu ilâ ebînâ minnâ ve nahnu usbetun, inne ebânâ le fî dalâlin mubîn “ ayetinişöyle meallendirmektedir. “Bir zamanlar kardeşleri, “babamız, Yusuf ve kardeşini bizden çok seviyor. Oysa biz daha kalabalığız. Açıkçası babamız yanlış yapıyor.”
Yazar ayrıca bu ayet ile alakalı altı numaralı dipnot’ta ise şu açıklamada bulunmaktadır: “Rivayete göre Yusuf’un on bir kardeşi vardı: Yahuda, Rûbyal, Şemon, Lavi, Ribolon, Yaşcer, Deyni, dan, Naftali, Cad ve Aşir… Bunların ilk yedisi Yakup’un halasının kızı Liya’dan, son dördü ise Zurreteyn, Yahi, Zulfe ve Belhe’dendi. Liya ölünce Yakup onun kız kardeşi Rahil ile evlendi ve bundan da Yusuf ve Bünyamin doğdu (Zemahşeri). “[2]
İ. Eliaçık’ın “Yaşayan Kur’an” kitabındaki metodoloji sorunu:
Yazar İhsan Eliaçık, “Yaşayan Kur’an” kitabında; Kur’an-ı Kerim’in, Yusuf suresi, sekizinci ayetinin mufassal veya tarihsel açıklamasını; “Zemahşeri”[3]nin(D.467/1075);“Keşşaf”[4] adlı tefsir kitabına başvurarak yapmaya çalışmıştır. Sekizinci ayette yer alan, Yakub’un çocuklarının kalabalığı ve kardeşler arasındaki ana-baba bir’lik konumu, çocukların ve analarının adları gibi çok çeşitli konulardaki tarihsel nitelikteki mufassal malumatı; bu kıssanın, Kur’an nazil olmadan önceki kaynağı olan Tevrat’a başvurarak değil, Kur’an’ın nüzulünden yaklaşık beş yüz yıl sonra doğan bir İslam müfessiri olan Zemahşeri’nin,Keşşaf[5] adlı tefsirine başvurarak onun indî ve izafî olan bilgilerinden almayı tercih etmiştir.
Yazar İhsan Eliaçık, “Yaşayan Kur’an” kitabı ile ilgili medya ile yaptığı söyleşilerinde, Zemahşeri’den etkilendiğini ve kitabında ondan alıntılara yer verdiğini açıklıkla beyan etmektedir. “….Bunu önceki müfessirlerin ve sözlüklerin verdiği bilgilere dayanarak yapıyorum. Zamahşeri, ana kaynaklarımızdan biridir….” Söyleşininbir başka yerinde ise Zemahşeriden etkilendiği inancı ile sorulan soru ve cevap şöyledir: Ş.T(muhabir) Siz de daha çok Zamahşeri’den etkileniyorsunuz kendi bulduğunuz yeni bir şey ortaya atmıyorsunuz öyle değil mi? İ.E (İhsan Eliaçık) Kendim bulduğum şeyler de var tabi. Ebu Muslim’den, Zemahşeri’den, Razi’den, diğer tefsirlerden okuduğum da var. “[6]
Zemahşeri’nin, Allah kendisinden razı olsun. İslam için yaptıklarını göz ardı etmeden sadece yanlışların vurgulanarak, izafe edilmesi açısından kendi kendimize soralım! Kur’an’ın nüzulünden, beş yüz yıl sonra doğmuş bir müfessir; tamamen gaybi olan Hz.Yakup, onun hanımları ve çocukları hakkındaki mufassal malumatı nereden edinmiştir? Kur’an’da olmadığına, hadislerde zikredilmediğine göre Tevrat’ı da saymazsak; herhalde kendinden önceki müfessir ve siyer âlimleri ve onların vermiş oldukları eserlerinden…
Zemahşeri’nin en meşhur eseri olarak takdim edilen Keşşaf’ın muhteviyatı hakkında şunlar kaydedilmektedir; “el-Keşşâf müellifi, kendinden önce yazılmış tefsir ve müfessirlerden büyük ölçüde istifade etmiş, eserinde onlardan nakillerde bulunmuştur.”[7] Keşşaf sahibi Zemahşeri’nin yararlandığı bu müfessirler ve eserleri arasında; “Bu cümleden olarak tâbiûn devri âlimlerinden olan Mücâhid İbn Cebr (ö. 104/722), Mu'tezile âlimlerinden Amr İbn Ubeyd (ö.144/761) ve Ebu Bekr el-Asamm (ö. 311/923), Maâni'l-Kur'ân müellifi Ebu İshak ez-Zeccâc (ö. 311/923), Abdullah İbn Deresteveyh (ö. 347/958), er-Rummânî (ö. 384/994) ve Kadı Abdülcebbâr (ö. 415/1024)”[8]gibi ilk devir İslam âlimleri ve eserleri bulunmaktadır.
Peki, yeniden kendi kendimize soralım veya düşünelim! Zemahşeri, Keşşaf’ını yazarken yararlandığı mezkûr âlimler, kıssalarla ilgili mufassal -malumatı Kur’an’da olmadığına, hadislerde zikredilmediğine göre Tevrat’ı da saymazsak- nereden öğrenmiş olabilirler?
Bu sorunun cevabını objektif ve doğru verebildiğimiz ölçüde, kıssaların anlaşılmasındaki metodolojimizi sağlıklı olarak tespit etmiş olacağız, kanaatindeyiz.
Her şeyden önce Sayın Eliaçık’ın, Kur’an kıssaları hakkındaki mufassal malumatı Zemahşeri veya diğer İslam âlimlerinden alması metodunun kesinlikle yanlış olduğunu belirtelim. Bizce, Kur’an kıssalarının mufassallaştırılması hakkında birinci referans/kaynak, Tevrat ve İncil kıssaları olmalıdır. Çünkü Kur’an kıssaları, Tevrat ve İncil’de yer alan benzer kıssalar üzerine bina edilmiştir. “Kur’ân’daki kıssalar, Kitâb-ı Mukaddes ve Yahudi geleneğine ait haberlerin doğrularını tasdik etmiş, yanlışlıklarını tashih etmiştir.”[9]Bunun yanı sıra “Hz. Yakup’un yaşadığı bölge ve oğullarının isimleri gibi detay konularda tarihî hiçbir belge bulunmadığı için başvurulabilecek tek kaynak Kitâb-ı Mukaddes’teki bu bilgilerdir.”[10] Bu hususlara aşağıdaki alt başlıklarda detaylı olarak değineceğimiz için üzerinde ayrıca durmayacağız.
Sayın Eliaçık’ın, mezkûr hususlarda yeterince kafa yormadığı! veya daha önceki, kendisinin kıssalarla ilgili görüşleri hakkında yazdığımız, yazılarımızda[11] belirttiğimiz üzere; Tevrat’ın, “Yahudi düzmecesi”[12] bir kitap olduğu inancıyla ve yine kendi deyimiyle; "Diğer kıssaların çoğu gibi Yunus kıssasından da Yahudi bezirgânların düzdükleri …”[13]diye vasıflandırdığı Tevrat’ın, içeriğini umursamadığı için, “Yaşayan Kur’an” kitabının, Yusuf kıssası tefsirinde de “Yahudi düzmecesi” (!) Tevrat’ı saf dışı! ettiği kanaatindeyiz. Hal böyle olunca, geriye ne kalıyor, ilk dönem müfessirlerin yazdıkları…. Peki bu müfessirlerin, gaybi bir konu olan kıssaların mufassallaştırmasına dair yazdıklarının sıhhatinin kıstası ne olacaktır/olmalıdır?
Sayın Eliaçık, işine gelen yerde de şöyle söylemektedir. “Tevrat ve İncil’i tasdik edici olarak inen Kur’an, bu çığlığın Arap dil, tarih ve coğrafya evrenindeki, daha geniş bir bakışla Mezopotamya-Akdeniz havzasındaki yeniden dile gelişi…”[14] Şimdisoralım! “Yahudi bezirgânların düzdükleri” Tevrat’ı, Kur’an nasıl tasdik eder?Tevrat ve İncil’in “…Mezopotamya-Akdeniz havzasındaki yeniden dile gelişi…” nasıl anlaşılmalıdır? Tevrat’ı tasfiye edip, yerine Zemahşeri’nin v.d müfessirlerin rivayetleri ikame edilerek mi?
Bakınız! Sayın Eliaçık, Tevrat’ın otuz dokuz kitabından biri olan ve Tevrat’ın üç ana bölümünden “Neviim/Peygamberler”[15]deki, Yeşeya[16] kitabında yer alan ifadelerden yaptığı alıntıları, Tevrat’ın ismini vermeden (Ne sakınca varsa?), överek(!) nasıl sunuyor.. “Aşağıdaki metni nereden aldığımı sormayın, kaynak vermeyeceğim. Şu kadarını söyleyeyim ki bundan 2700 küsur yıl önce yaşamış Yeşeya adlı bir Âdemin (Eliaçık’ın, bu basite indirgeyici tavrına rağmen şu önemli hususu belirtelim. Yeşeya, İsrailoğulları peygamberlerinden biridir.) vicdanından taşan “Gâlu belâ” seslerinden bir ses…”[17]
Tevrat hakkındaki bu sübjektif ve çelişkili bakışından dolayı, Yunus kıssası tefsirinde olduğu gibi, Yusuf kıssası tefsirinde de metodolojik bir hata yapmış ya da Yunus kıssasında yaptığı hatayı Yusuf kıssasında da devam ettirmiştir.
Şimdi İ. Eliaçık’ın, Yusuf suresi, sekizinci ayetinin tefsiri ya da Yusuf kıssasının mufassallaştırmasında kullandığı yanlış metodolojiye alternatif olan bizce sahih/uygun metodoloji üzerinde durarak, 8. ayetin tefsirinin ya da mufassallaştırılmasının nasıl yapılması gerektiğini açalım.
Yusuf suresi 8. ayetinin tefsiri ya da mufassallaştırmasında metodoloji nasıl olmalıdır:
Kur’an-ı Kerim’in, Yusuf suresi 8. ayetinde; çok çocuklu olan Hz. Yakup’un, çocukları arasındaki sevgi ayrımcılığına ve bundan mütevellit çocukları arasındaki kıskançlığa, mücmel olarak temas etmektedir. Ayet’te “…babamız, Yusuf ve kardeşini bizden çok seviyor….” Denmektedir ancakayet, babaYakup’un(a.s) çocukları olan Yusuf ve Bünyamin kardeşlere, diğer on kardeşten daha alakalı olmasını detaylandırmamaktadır. Peki, o zaman soralım, Yakup(a.s), çocukları arasından yalnızca iki çocuğu, Yusuf ve Bünyamin’i, diğer çocuklarından daha çok seviyor, Neden?
Bunun tam cevabını vermek ya da Kur’an’daki bu anlatımı daha etraflı veya mufassal kavramak için yine benzer sahnenin değişik versiyonla anlatıldığı Tevrat metnine bakarak, her iki kıssayı düşünce harmanlamasına tabi tutmak gerekmektedir. Neden?
Çünkü Kur’an, kendisinden evvel nazil olan ve aynı zamanda “tahrif olmayan” yanlarını tasdik ettiği Tevrat’ın üzerine nazil olmuştur. “Elinizdeki Tevrat'ı tasdik edici olarak indirdiğimize (Kur'an'a) iman edin….”[18] Bunun yanı sıra Kur’an’ın beyan ettiği kıssaların çoğu Tevrat’ta yer alan kıssalar ile benzer kıssalardır. Tevrat’ın kıssa bilgilerinin –tahrif olmuş ve mitolojik hale getirilmiş olsa da- bilindiği bir Arap arkaplanı/ortamı üzerine nazil olan Kur’an; Tevrat ve İncil’de yer alan kıssaları tashih eder. Yani Tevrat ve İncil’deki benzer kıssaları tamamen reddetmez, onların anlatımlarındaki tevhid ve hidayet vasıflarında mevcut tahrifatı düzelterek muharref olmadan önceki asli konumuna irca eder. Bu yüzden Kur’an kıssaları mücmel olarak vazedilmiştir. Çünkü detaylar, Tevrat ve İncil kıssalarında mevcuttur. Aynı zamanda bu mevcudiyetin –tahrif olmuş- bilgisi de Mekke ve Medine’de yaşayan Ehl-i Kitap ve müşrik Arapların dini, sosyal ve kültürel yaşamlarında gerek Tevrat ve İncil kitaplarıyla gerekse bunlara dayanan tevatürler sayesinde bilinmekteydi.
Bundan dolayı Cenabı Hakk; Kur’an’ı Kerim’deki, Yusuf kıssasında, kıssanın tüm detayları ve tarihsel malumatı vermemektedir. Bunlar –bazı açılardan tahrif olunmuş şekilde de olsa- zaten Tevrat’ta vardır ve bu yolla da Cahilliye dönemi Arap toplumu bu kıssalardan haberdardır.
Bununla birlikte Kur’an’ın muhatap aldığı Ehl-i Kitap, yani Yahudi ve Hıristiyanlar ellerindeki Tevrat’ta yazılı olan Yusuf kıssası bilgilerine sahiptirler. Kur’an’ın Yusuf suresini duyan Ehl-i Kitap müntesipleri, ellerindeki yazılı Tevrat veya hafızalarındaki Tevrat kıssası malumatı ile yeni gelen vahiy, Kur’an’daki kıssayı harmanlayarak anlamak zorundaydılar. Bu realite Yahudi ve Hıristiyanlar açısından bu gün ve gelecekte de geçerli olacaktır.
Dolayısıyla Tevrat bilgisine sahip Yahudi ve Hıristiyanlar, Kur’an’ın 8. ayetini duydukları –Arapça bilmeleri halinde- ya da –Arapçası veya kendi dillerindeki çeviri ile- okuduklarında, bu ayette Yusuf’un kardeşinin ismi verilmemiş olsa da onun isminin Tevrat’ta geçtiğini ve adının Bünyamin olduğunu bildikleri için; Kur’an’ın 8. ayetinde yer alan “…Yusuf ve kardeşini…” ifadesini “Yusuf ve kardeşi Bünyamin” olarak algılayacaklardır. Bunun yanı sıra Yakup peygamberin; Yusuf ile Bünyamin’i diğer on çocuğundan daha fazla sevmesinin cevabını yine Tevrat’tan edindikleri bilgiler eşliğinde algılamış olacaklardır.
İşte bu olgu tam da Kur’an’ın kendinden önce inen kitaplar olan Tevrat ve İncil’i tasdik etmesinin amacını ortaya koymaktadır. “Yûsuf kıssası dâhil, Kitab-ı Mukaddes içinde yer alan bazı kıssaların, Kur’ân’da tashih edilmiş bir şekilde yer alması, Hz. Muhammed’e gönderilen dinle, İbrâhimî dinler arasındaki müşterek aslı beyan etmek şeklinde önemli bir hususa da dikkat çeker.”[19] Bu aynı zamanda bizim yapacağımız Kur’an kıssalarını Tevrat ve İncil kıssalarındaki anlatımlarla mufassallaştırma/detaylandırma metodolojisine denk düşmekte, metodumuzun Kur’an perspektifine uygun olduğunu izhar veya ihsas etmektedir.
Kur’an ve Tevrat’ın Yusuf kıssaları arasındaki farklar:
Şimdi size Kur’an’ın nuzül dönemi ortamının bilgisini içeren Tevrat’ın, Yusuf kıssasından; Kur’an’daki Yusuf suresi 8. ayetinin benzeri olan anlatımı aktaralım. “Yusuf'un kardeşleri babalarının onu kendilerinden çok sevdiğini görünce, ondan nefret ettiler. Yusuf'a tatlı söz söylemez oldular.”[20]
Kur’an ve Tevrat’ta yer alan bu benzeri anlatımlar, birbirinin aynı ifadeler gibi gözükse de fesahat, belagat ve icazat açısından her ikisi arasında derin farklılıklar bulunmaktadır. Kur’an’daki farklılıkları kategorize ederek Kur’an ve Tevrat kıssaları arasındaki bu farklılıkları daha vurgulu ifade etmeye çalışalım.
1- Kur’an’ın, Yusuf suresi, sekizinci ayeti içerisinde yer alan;“…babamız, Yusuf ve kardeşini bizden çok seviyor…” ifadesi aslında Tevrat’ta genişçe anlatılan Hz. Yakub’un evlilik öyküsünün mücmel olarak, ancak tam karşılığını, müthiş bir icazatla yansıtmaktadır. Çünkü Tevrat, Yakup’un gösterdiği aşırı sevgiyi; “…onu kendilerinden çok sevdiğini görünce…” şeklindeki ifade ile sadece Yusuf üzerine yüklemektedir.
Oysa Kur’an böyle anlatmamaktadır. “….babamız, Yusuf ve kardeşini bizden çok seviyor…..” Dolayısıyla Hz. Yakup’un aşırı sevgisi sadece Yusuf’a değil, Bünyamin’i de kapsamaktadır. Tevrat, Yakup’un(a.s) çocukları arasındaki ayrımcılığının husule gelmesini detaylı olarak anlattığı halde, Hz. Yakup’ta ortaya çıkan bu aşırı sevginin sadece Yusuf’un üzerinde olduğu şeklinde çelişkili bir anlatımda bulunmaktadır.
Tevrat metnindeki bu çelişkili hususiyet, aslında Tevrat’ın yeniden derlenişindeki, yazıcılara ait yanlış yazım, tabii ki tahrifatı yansıtmaktadır. Cenabı Hakk, Kur’an’ın, Yusuf suresi, sekizinci ayetindeki icazatlı anlatımı ile hem Yakup’un(a.s), Tevrat’ta anlatılan evliliklerine –Tevrat’taki anlatılan kısmı bilenler için- gizli bir atıfta bulunmakta hem de bu evlilikleri esnasında başından geçen olaylardan kaynaklanan ve bir olumsuzluk olarak kıssaya yansıyan çocuklar arasındaki sevgi ayrımını yani Yusuf ve Bünyamin’e aşırı sevgisini belagatla vurgulamaktadır. Bu aynı zamanda Tevrat’taki kıssanın o sahnesinin tashihi anlamına gelmektedir.
2- “…Oysa biz daha kalabalığız…” ifadesi hem Yakup’un çocuklarının keyfiyetini hem de Hz. Yakup’un nasıl bir orantısal yanlışlık yaptığını vurgulamaktadır. Çok çocuklu Yakup’un(a.s) her çocuğuna vermesi gereken sevgisini sadece ikisine vermesinin, sevgide ayrımcılık ve orantısal dengesizlik olduğunu; “…Oysa biz daha kalabalığız…” ifadesi içerisindeki “..kalabalığız…” kelimesindeki belagatlehemencecikvurgulamaktadır.
3- “…Açıkçası babamız yanlış yapıyor….” İfadesi ise Yakup’un çocukları hakkındaki olumsuz ve yanlış tutumunu açıkça ifade etmektedir. Yakup’un çocukları ağzından verilen bu mesaj, Kur’an’daki kıssa yoluyla kıyamete dek tüm Müslümanlara, çocuklarının yetiştirilmesi esnasında ibret alınması gereken bir örneklik olarak sunulmaktadır. Kabul edilmelidir ki, kardeş öldürmeye kastetmeye sebebiyet verecek kadar yanlış olan bu tutumun, Yusuf kıssası yoluyla mesaj olarak sunulması, hem tarihi olarak Yakub’un(a.s) çocukları ve Yusuf’un kardeşleri ile imtihanını gündem ederken hem de Kur’an muhataplarının bundan dersler almasını istemektedir.
İşte Kur’an’ın, Yusuf kıssasında yer alan bu kısacık! Ayette o kadar derin anlamlar yüklenmiştir ki; Kur’an muhatapları, ayetleri her okuyup üzerinde fehmettikçe ve ayetlerin anlatımlarını baz alan tali –Tevrat’ın Yusuf kıssası gibi- bilgilerini arttırdıkça, kıssayı daha derin olarak algılayabilecekler ve derinlemesine bir hikmet sahibi olacaklardır.
Tevrat’ta yer alan bilgiler olmadan da Kur’an’daki bu ayetten öğüt ve ibretler çıkarmak mümkündür ancak ayet’in nuzül ortamı ve diğer bilgileri edinildikçe, alınacak dersler ve mesajlar daha da artacak daha da kapsamlı hale gelecektir, kanaatindeyiz.
Hz. Yakup’un evlilikleri ve çocukları hakkındaki Kur’an ayetlerinin mufassallaştırılması:
Şimdi Kur’an’ıın, Yusuf suresindeki mezkûr 8. ayetinde geçen; Hz. Yakup’un evlilikleri, onun bu çok evliliği dolayısıyla ortaya çıkan oğulları arasındaki kardeşlik ayrımları –on iki kardeş oldukları halde Yusuf ve kardeşi gibi ifadeler- ve Hz. Yakup’un çocukları arasındaki sevgi farklılıklarının mufassal hale gelmesi için Tevrat’ta yer alan bilgileri fragmanlar şeklinde sunalım.
Filistin-Kenan/Arz-ı Mev’ud topraklarında ikamet eden Hz. Yakup, beraber yaşadığı annesi ve babasının isteği üzerine dayısı Laban’ın Mezopotamya’daki Paddan-Aram adı verilen mevkideki yerleşim yerine gider. “İshak Yakup'u çağırdı, onu kutsayarak, "Kenanlı kızlarla evlenme" diye buyurdu,"Hemen Paddan-Aram'a, annenin babası Betuel'in evine git. Orada dayın Laban'ın kızlarından biriyle evlen.”[21]
Yine Tevrat bilgilerine göre Yakup, aynı zamanda “İlk oğul”luk hakkını hile ile aldığı kardeşi Esav’ın hışmından kaçmaktadır. İkiz çocukları arasındaki kardeş kavgasını önlemek isteyen Yakup’un annesi, ona kendi kardeşinin yani Yakup’un dayısı olan Laban’ın yanına gitmesini önerir. “Rebeka küçük oğlu Yakup'u çağırttı. Ona, "Bak, ağabeyin Esav seni öldürmeyi düşünerek kendini avutuyor" dedi, "Beni dinle, oğlum. Hemen Harran'a, kardeşim Laban'ın yanına kaç.”[22]
Anne ve babasının öğütlerini dinleyerek Mezopotamya’ya varan Yakup(a.s), dayısı Laban’ın yanında ücretli bir hizmetkâr olarak “..[23] Boyunca çalışmak zorunda kalır. Yakup peygamber, dayısıyla yaptığı anlaşmalarda dayısının kendi sunduğu şartlarından bazılarına uymamasına rağmen, çalışmasının karşılığı olarak onun iki kızı; “Laban'ın iki kızı vardı. Büyüğünün adı Lea, küçüğünün adı Rahel'di.”[24] ile evlenir; bununla birlikte ayrıca hanımlarına ait cariyeleri ile de “Rahel'in cariyesi Bilha…Lea'nın cariyesi Zilpa”[25] evlenerek onlardan da çocukları olmuştur. Yirmi yıl..”
Tevrat’a göre Yakup’un çocuklarının sayısı ve isimleri ve çocukların analarının adları şunlardır: “Yakup'un on iki oğlu vardı. Lea'nın oğulları: Ruben (Yakup'un ilk oğlu), Şimon, Levi, Yahuda, İssakar, Zevulun. Rahel'in oğulları: Yusuf, Benyamin. Rahel'in cariyesi Bilha'nın oğulları: Dan, Naftali. Lea'nın cariyesi Zilpa'nın oğulları: Gad, Aşer. Yakup'un Paddan-Aram'da doğan oğulları bunlardır.”[26]
Hz. Yakup’un, evlendiği dört karısından biri olan dayısının ufak kızı Rahel, aslında onun Paddan-Aram’da iken ilk olarak evlenmek istediği ve bunun için dayısı ile yedi yıl daha fazla çalışma karşılığı anlaştığı Tevrat metinlerinde kayıtlıdır. “….Rahel ise boyu bosu yerinde, güzel bir kızdı. Yakup Rahel'e âşıktı. Lavan'a(Laban), "Küçük kızın Rahel için sana yedi yıl hizmet ederim" dedi. Lavan, "Onu sana vermek başkasına vermekten daha iyidir" dedi, "Yanımda kal."Yakup, Rahel için yedi yıl çalıştı. Rahel'i sevdiği için, yedi yıl ona birkaç gün gibi geldi.”[27]
Gelişen olaylar sonucu ilk olarak ve istemediği[28] halde dayısının büyük kızı Lea ile evlenmek zorunda kalan Yakup(a.s); fazladan yedi yıl daha dayısına çalışma karşılığı sevdiği ve istediği onun ufak kızı Rahel’le evlenmiştir. Rahel’i çok sevmesine ve çok arzu etmesine rağmen uzun süre Rahel’den çocuğu olmamıştır. Tevrat bu vakıayı şöyle anlatır: “Rahel, Yakup'a çocuk doğuramayınca, kız kardeşini kıskanmaya başladı. Yakup'a, "Bana çocuk ver, yoksa öleceğim" dedi.Yakup Rahel'e öfkelendi. "Çocuk sahibi olmanı Tanrı engelliyor. Ben Tanrı değilim ki!" diye karşılık verdi (….)Tanrı Rahel'i anımsadı, onun duasını işiterek çocuk sahibi olmasını sağladı. Rahel hamile kaldı ve bir oğlan doğurdu. "Tanrı utancımı kaldırdı. Rab bana bir oğul daha versin!" diyerek çocuğa Yusuf adını verdi.”[29] Paddan-Aram’da doğan Yusuf’tan sonra “Kenan”a dönerken son çocuğu ve Yusuf’la aynı anadan olan Bünyamin doğar. “Ama Rahel ölmek üzereydi. Can verirken oğlunun adını Ben-Oni koydu. Babası ise oğlana Benyamin adını verdi.”[30]
Hz. Yakup’un, maceralı ve çok zahmetli hadiseler sonucu evlendiği ve diğer hanımlarına göre çok sevdiği ve aynı zamanda ölümü ile kaybettiği ikinci eşi Rahel’den doğan çocuklara karşı duyduğu aşırı sevgi, diğer hanımlarından doğan çocuklarına olan sevgisinden ağır basmıştır. İşte Tevrat’ta, bir sevginin -karısı Rahel’e sevgisi- doğurduğu aşırı sevgiye –Yusuf ve Bünyamin’e sevgisi- dair bir hayli detaylı anlatıma karşılık, Kur’an; Yusuf suresi, sekizinci ayeti ile olayı icazat yüklü mücmel bir anlatımla, öğüt ve ibret haline getirmiştir. “Dediler ki: Yusuf’la kardeşi, babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.”[31]
“Yaşayan Kur’an” kitabının Zemahşeri’nin Keşşaf’ından alıntılanan dipnot açıklamasındaki tarihsel yanlışlar:
İhsan Eliaçık’ın, “Yaşayan Kur’an” kitabının, 466. sayfasındaki, altı numaralı dipnotta şunlar yer almaktadır: “Rivayete göre Yusuf’un on bir kardeşi vardı: Yahuda, Rûbyal, Şemon, Lavi, Ribolon, Yaşcer, Deyni, Dan, Naftali, Cad ve Aşir… Bunların ilk yedisi Yakup’un halasının kızı Liya’dan, son dördü ise Zurreteyn, Yahi, Zulfe ve Belhe’dendi. Liya ölünce Yakup onun kız kardeşi Rahil ile evlendi ve bundan da Yusuf ve Bünyamin doğdu (Zemahşeri). “
1- “Rivayete göre Yusuf’un on bir kardeşi vardı: Yahuda, Rûbyal, Şemon, Lavi, Ribolon, Yaşcer, Deyni, Dan, Naftali, Cad ve Aşir…”Bu cümleyi okuduğunuzda her şey normal gibi gözükmekteyse de daha sonraki anlatımla birleştirdiğinizde ilginç bir durum ortaya çıkmaktadır. Şimdi, Yakup’un çocuklarının isimlerine numara vererek bu durumu vurgulayalım. 1-Yahuda, 2-Rûbyal, 3-Şemon, 4-Lavi, 5-Ribolon, 6-Yaşcer, 7-Deyni, 8-Dan, 9-Naftali, 10-Cad ve 11-Aşir…” Daha sonraki cümledeki; “…Liya ölünce Yakup onun kız kardeşi Rahil ile evlendi ve bundan da Yusuf ve Bünyamin doğdu…” ifadesindeki isimlere de devam numarası verelim. 12-Yusuf ve 13-Bünyamin. Şimdiilk numara verdiğimiz cümle ile sonraki cümleyi birleştirdiğimizde 13 sayısı ortaya çıkıyor. Yusuf’u sayıdan çıkarırsanız geriye on iki isim kalıyor.Hani “…Yusuf’un on bir kardeşi vardı….”…???
Yanlış bir yanlışı doğurmuştur. Eğer Eliaçık, Kur’an’ın, Yusuf suresi, sekizinci ayetini mufassallaştırmak için doğru metodolojiyi kullanmış olsaydı bu yanlışa düşmezdi! Aynı zamanda Keşşaf’taki yanlışı hem görmeyip hem de bu yanlışı alıntılama gibi iki hatayı birden yapmamış olurdu. Zira Sayın Eliaçık, diğer dinlere ait kutsal kitaplarda da uzman (!) olduğu açıklamasında bulunmaktadır. “Keza şu an yeryüzünde Tanrının kelâmı diye bilinen diğer kutsal kitapları da EN AZ KUR’AN KADAR OKUMUŞ VE İNCELEMİŞ BULUNMAKTAYIM.”[32]
Bakınız! Sayın Eliaçık, aynı dipnottaki açıklamalar için Tevrat’a başvurmuş olsa idi durum nasıl olurdu bir karşılaştıralım. “Yakup'un on iki oğlu vardı. Lea'nın oğulları: Ruben, Şimon, Levi, Yahuda, İssakar, Zevulun. Rahel'in oğulları: Yusuf, Benyamin. Rahel'in cariyesi Bilha'nın oğulları: Dan, Naftali. Lea'nın cariyesi Zilpa'nın oğulları: Gad, Aşer. Yakup'un Paddan-Aram'da doğan oğulları bunlardır.”[33]
İsterseniz bu metindeki, Hz. Yakup’un çocuklarının isimlerini numaralandırarak, algılamada kolaylık sağlayalım. “..Lea'nın oğulları:1-Ruben, 2-Şimon, 3-Levi, 4-Yahuda, 5-İssakar, 6-Zevulun. Rahel'in oğulları: 7-Yusuf, 8-Benyamin. Rahel'in cariyesi Bilha'nın oğulları: 9-Dan, 10-Naftali. Lea'nın cariyesi Zilpa'nın oğulları: 11-Gad, 12-Aşer…”
Zemahşeri’nin; tabi ki bunun doğru olduğunu kabul ederek yada doğruluğunu sınamadan, ondan alıntı yapan Eliaçık’ın; “….Bunların ilk yedisi Yakup’un halasının kızı Liya’dan Yahuda, Rûbyal, Şemon, Lavi, Ribolon, Yaşcer, Deyni…” diye sıraladıkları; Hz. Yakup’un, aynı zamanda dayısının büyük kızı ve ilk karısı olan, Tevrat’taki adı ile Lea’dan doğan, yedi çocuğun keyfiyetini açalım. Lea’dan doğan bu çocukların altısı erkektir. “Lea yine hamile kaldı ve Yakup'a altıncı oğlunu doğurdu.Tanrı bana iyi bir armağan verdi" dedi, "Artık kocam bana değer verir. Çünkü ona altı oğlan doğurdum." Ve çocuğa Zevulun/Zebulun[34] adını verdi.”[35] Lea’dan doğan bu erkek çocuklar; 1-Yahuda, 2-Rûbyal, 3-Şemon, 4-Lavi, 5-Ribolon, 6-Yaşcer’dir. Yedinci ve son sıradaki “..Deyni…” ise Tevrat’ta şöyle beyan edilir: “Bunlar Lea'nın Yakup'a doğurduğu oğullardır. Lea onları ve kızı Dina'yı Paddan-Aram'da doğurmuştu.”[36] Yani Tevrat’a göre Dina ya da Zemahşeri’ye göre Deyni,Lea’dan doğan, yedinci çocuktur ve kızdır. Tevrat’ın bir başka yerinde bu olgu şöyle açıklanır.“Bir süre sonra Lea bir kız doğurdu ve adını Dina koydu.”[37]
Tevrat, Yakup’un kızı Dina(Deyni) hakkında ayrıca şunları kaydetmektedir. “Lea'yla Yakup'un kızı Dina bir gün yöre kadınlarını ziyarete gitti. O bölgenin beyi Hivli Hamor'un oğlu Şekem Dina'yı görünce tutup kızın ırzına geçti (…..) Yakup'un oğullarından ikisi - Dina'nın kardeşleri Şimon'la Levi - kılıçlarını kuşanıp kuşku uyandırmadan kente girdiler ve bütün erkekleri kılıçtan geçirdiler. Hamor'la oğlu Şekem'i de öldürdüler. Dina'yı Şekem'in evinden alıp gittiler.”[38]
Başından olumsuzluklar geçtiği anlatılan Yakup’un kızı Dina birdenbire Tevrat kıssası anlatımlarından kaybolmaktadır. Ne öldüğü ne de kaybolduğu gibi bir izah olmaksızın ortadan yok olmaktadır. Bütün bu çelişkiler, Tevrat’ın gerçek boyutu haricinde müstakil bir İbranî ve İsrailoğulları tarihi oluşturduğu yani tahrifat gördüğü anlamına gelmektedir. Tevrat’ın İbranî ve İsrailoğulları hakkında anlattıkları; subjektiftir, çelişkilerle doludur ve beşerî müdahalelerin olduğunu ihsas eden ifadeler içermektedir. Yakup’un kızı Dina ile ilgili olgu da bunu resmetmektedir.
2- Hz. Yakup’un, Lea’dan doğan çocuklar olarak verilen yaş sıralaması da yanlıştır.Zemahşeri ve Eliaçık’ın verdikleri bu sıralamayı numaralandırarak konuyu izah edelim. “….1-Yahuda, 2-Rûbyal, 3-Şemon, 4-Lavi, 5-Ribolon, 6-Yaşcer….”. Oysa Tevrat’ta bu sıralama ise şöyledir: 1-Ruben, 2-Şimon, 3-Levi, 4-Yahuda, 5-İssakar, 6- Zevulun. Peki şimdi soralım.! Hz. Yakup’un çocuklarının yaş sıralaması, Tevrat’a göre mi yoksa Zemahşeri’ye göre mi daha doğru olandır? Ya da diğer bir deyişle; Hz. Yakup’un çocuklarının yaş sıralaması, metodolojik tutarlılık açısından; Tevrat’a göre mi yoksa Zemahşeri’ye göre mi daha tutarlı veya uygundur?
Kurtubî bu konuda Tevrat’ın beyanına katılarak şunları kaydeder: "En büyüklerinin adı Rûbîl idi. Diğerleri ise Şem'ûn, Lâvî, Yehûza, Zeyâlûn ve Yeşcer'dir.”[39] A. Abdülfettah Tabbâra, Hz. Yakub’un, Lea’dan doğan çocuklarını yaşca; “Karısı Lea’da; Ruben, Şemun(Şimeon), Lavî(Levi), Yakuza(Yahuda), Yesakir(issakar) ve Zebulun”[40] olarak Tevrat paralelinde sıralar. Prof. Dr. Mehmet Aydın: “Yakub'un çocukları şunlardır: Reuven - Şimon - Levi - Yeuda - Yisahar - Zevulun - Dan -Naftali - Gad - Aşer - Yosef - Benyamin. Bir de Dina isimli kız çocuğu olmuştur.”[41]Diyerek Tevrat’taki kronolojiyi baz almaktadır. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Eliaçık, ayrıca “Yaşayan Kur’an” kitabının Bakara suresi 62. ayeti dipnotundaki açıklamasında da Yakup’un çocuklarındaki Zemahşeri’nin bu sıralamasını doğru kabul ettiğinden olsa gerek, Tevrat’a göre dördüncü sırada doğduğu beyan edilen Yahuda’nın, ilk doğan olduğu üzerine fikir beyan etmektedir. “Hz. Yakup’un on iki evladının en büyüğünün isminden (Yahuda) dolayı Arapçalaşarak Yahud şeklinde kalmıştır”[42]
Oysa Tevrat, Yakup’un(a.s) ilk doğan oğlu Ruben olgusunu yukarıda verdiğimiz örnek haricinde çeşitli yerlerinde yine aynı şekilde açıklar: “…Yakup'un ilk oğlu Ruben….”[43] “İsrail'in oğulları şunlardır: Ruben, Şimon, Levi, Yahuda, İssakar, Zevulun, Dan, Yusuf, Benyamin, Naftali, Gad, Aşer.”[44] Görüldüğü üzere Tevrat, birkaç yerinde ve defaatle Yakup’un (a.s) çocuklarının doğum sırasını aynı vermekte ve hep Ruben’i, ilk sırada ilk doğan olarak beyan etmektedir. Tevrat’taki, Ruben’in ilk oğul olduğu hakkında en önemli ve detaylı açıklama Yakup’un(a.s) ağzından şu şekilde verilmektedir: “Yakup oğullarını çağırarak, "Yanıma toplanın" dedi, "Gelecekte size neler olacağını anlatayım. "Yakupoğulları, toplanın ve dinleyin, Babanız İsrail'e kulak verin. Ruben, sen benim ilk oğlum, gücümsün, Kudretimin ilk ürünüsün, Saygı ve güç bakımından en üstünsün.”[45]
Yani bu örneklerle şu olgunun altını kuvvetle vurgulamak istiyoruz. Tevrat’ın çeşitli yerlerinde serdedilen, Yakupoğulları ve onun ilk doğan çocuğu Ruben hakkındaki bu biyografik ve kronolojik bilgilerin değişmezliği veya ayniyeti; Tevrat’ın yeniden derlenmesi esnasında Tevrat yazıcılarının, Yakup’un şeceresindeki isimlerde bir karışıklık yapmadıklarını izhar eder. Bundan dolayı Tevrat’taki bu malumatın, tahrif olgusu gündem edilerek; bu malumat ile Kur’an’daki, Yusuf kıssasının mufassallaştırılmasından kaçınılamaz.
Tamamen beşeri yani indi ve izafi bir olgu olan Zemahşeri’nin, Yakupoğulları hakkındaki mezkûr yorumu, Tevrat mesabesinde hatta daha “âlâ” görülerek, Yusuf kıssasının ilgili ayetinin mufassallaştırılmasında kullanılamaz. Bizce böyle bir metod yanlıştır. Neticesi, üzerinde durduğumuz, İ. Eliaçık’ın kitabındaki müteselsil yanlışların gerçekleşmesinin yolunu açmıştır.
Bunun yanı sıra eğer Yahuda, Hz. Yakup’un ilk oğlu olmuş olsa idi; Yahudi ırkçılığının dini önderi Rabbi’ler; tanımlanma açısından kendi ismini aldıkları Yahuda’yı, Tevrat’ta üzerinde önemle durulan “ilk doğan” ritüelinin “RAB Musa'ya, "Bütün ilk doğanları bana adayın" dedi, "İsrailliler arasında insan olsun, hayvan olsun her rahmin ilk ürünü bana aittir."”[46] kutsiyetine atamakta! tereddüt etmezlerdi kanaatindeyiz.
Taberi bu konuda şunları beyan etmektedir: “İbn-i İshak diyor ki: "Bu sözü, Yusuf’un kardeşlerinden en büyüğü söylemişti. Onun adı "Rubil" idi.”[47] Mevdudi Yahuda’nın yaş sıralaması hakkında şöyle beyanda bulunur: “Yahudilik, Hz. Yakup’un dördüncü oğlu Yahuda’ya atfedilmektedir.”[48] Ekrem Sarıkçıoğlu, başlangıçtan günümüze dinler tarihi kitabında, Yahuda hakkında şunları kaydeder: “Hz. Yakub'un 12 oğlundan 4.'nün adı Yuda veya Yahuda idi ve Yahuda kabilesinin soy atası oldu.”[49] Prof. Dr. Mehmet Aydın ise “Ansiklopedik Dinler tarihi” kitabında; Yahuda için “Hz. Yakub'un dördüncü oğlunun soyuna bu ad verilmiştir.”[50] Demektedir. Dolayısıyla “İsrailoğullarına peygamber olarak gönderilen İshak’ın oğlu Yakup’un on iki oğlu vardı. Dördüncü oğlunun adı Yuda veya Yahuda idi. Dolayısıyla onun adına izafeten İsrailoğullarına Yahudi denmiştir.”[51]
3- “….Yakup’un halasının kızı Liya’dan….” İfadesi Tevrat verilerine göre yanlıştır.Tevrat’a göre Hz. Yakup’un yanında çalıştığı ve bu çalışma karşılığı olarak evlendiği kadınlar dayısının kızlarıdır. "“İshak Yakup'u çağırdı (…..) Hemen Paddan-Aram'a, annenin babası Betuel'in evine git. Orada dayın Lavan/Laban'ın kızlarından biriyle evlen.”[52] “Rebeka küçük oğlu Yakup'u çağırttı. (….) "Beni dinle, oğlum. Hemen Harran'a, kardeşim Lavan'ın yanına kaç.”[53] “Yakup dayısı Lavan'ın(Laban) kızı Rahel'i ve davarları görünce, gidip kuyunun ağzındaki taşı yuvarladı, dayısının davarlarını suvardı. Rahel'e baba tarafından akraba olduklarını, Rebeka'nın oğlu olduğunu anlattı. Rahel koşup babasına haber verdi. Lavan(Laban), yeğeni Yakup'un geldiğini duyunca, onu karşılamaya koştu. Ona sarılıp öptü, evine getirdi. Yakup bütün olanları Lavan'a anlattı. Lavan, "Sen benim kanım, canımsın" dedi.”[54]
Tevrat’taki Hz. Yakup’un evliliğine dair bu metin, onun iki karısı ile akrabalığındaki yakınlık bağlarını duygusal temalarla açıklarken aynı zamanda Tekvin kitabının, Hz. İbrahim kıssasını anlatan bir başka bölümünde Dayısı Laban ve annesi Rebeka’nın şecerelerini de Hz. İbrahim’in babası Azer’e kadar serdedilmektedir. “Terah soyunun öyküsü: Terah(Azer)[55] Avram(İbrahim), Nahor ve Haran'ın(Hz. Lut’un babası) babasıydı. Avram'la Nahor evlendiler. (….) Avram'ın karısının adı Saray, Nahor'unkinin adı Milka'ydı. “[56] “Bir süre sonra İbrahim'e haber geldi. Ona, "Milka kardeşin Nahor'a sekiz çocuk doğurdu" dediler, "İlk oğlu Uts, kardeşi Bûz, Kemuel (Aram'ın babası),Keset, Hazo, Pildaş, Yidlaf ve Betuel."Betuel Rebeka'nın babası oldu. Bu sekiz çocuğu İbrahim'in kardeşi Nahor'a Milka doğurdu.”[57]
Bütün bu Tevrat anlatımlardan, Hz. Yakup’un babası İshak’ın; amcası Nahor’un torunu Lea ve Rahil ile evlenmiştir. Şematik izah edersek; Azer(Hz. İbrahim’in babası) - Azer’in oğlu Nahor(Hz. İbrahim’in kardeşi) - Nahor’un oğlu Betuel - Betuel’in oğlu Laban(Yakup’un hem dayısı hem kayınpederi).
Kurtubi bu konuda şunları kaydeder: “….Bunların annesi Leyan(Laban) kızı Leyâ'dır. Hz. Ya'kup'un dayısının kızıdır (…..) Es-Süheylî der ki: Ya'kup'un annesinin adı ise Refkâ idi. Râhil, Bünyamin'den lohusa iken vefat etmişti. Leyân(Laban) b. Nâher (Nahor) b. Âzer ise Hz. Ya'kup'un dayısıdır.”[58]
Bütün bu izahlarımıza mukabil, Tevrat’taki bu bilgiler haricinde, gerek Zemahşeri gerekse diğer müfessirlerin tefsirlerinde rastladığımız; Hz. Yakup’a dair binlerce yıllık bir geçmişi ifşa edebilen, türden gaybi bir bilgileri, neye göre referans verdiklerini sorgulamak gerekmektedir. Zemahşeri veya diğer tefsir ve siyer âlimlerinin bu gaybi bilgiyi Tevrat’tan derlemedilerse o halde nereden almışlardır diye soralım ve cevabını bir düşünelim.
4- “….Yakup’un halasının kızı Liya’dan….” İfadesinde bariz bir yanlışlık daha bulunmaktadır. Şimdi soralım, Yakup kimin oğlu? Cevap hazır!... İshak’ın oğlu. Peki, İshak’ın kaç kardeşi vardı? Hemen cevap vereceksiniz bir ve adı da İsmail. O halde Hz. Yakup’un halası nerede?
Bulmaya çalışalım(!) Hz. Yakup’un dedesi olan Hz. İbrahim oğulları İsmail ve İshak’ın doğumu ve hanımlarının -Sara ve Hacer- ölümünden sonra yeniden evlenerek çocuklar sahibi olmuştur. “İbrahim bir kadınla daha evlendi. Kadının adı Ketura'ydı. Ondan Zimran, Yokşan, Medan, Midyan, İşbak, Şuah adlı çocukları oldu.”[59] Tevrat’ta belirtilen bu çocuklardan hangisinin veya hangilerinin kız olduğunu biz bilemedik. Eğer bunun hakkında bir cevap bulan olursa Hz. Yakup’un halası o demektir. O buldukları isim ile Yakup arasındaki şecereden gaybi bilgisi olan var veya buna dair maddi referans verebiliyorsa o takdirde Yakup’un halasının kızı ile evlendiği ifadesinin doğru olduğuna ikna olduk demektir.
5- “…Liya ölünce Yakup onun kız kardeşi Rahil ile evlendi…” ifadesi Tevrat kıssasındaki evlilik anlatımına aykırıdır. “Lavan/Laban, "Bizim buralarda adettir. Büyük kız dururken küçük kız evlendirilmez" dedi,"Bu bir haftayı tamamla, Rahel'i de sana veririz. Yalnız ona karşılık yedi yıl daha yanımda çalışacaksın."Yakup kabul etti. Lea'yla bir hafta geçirdi. Sonra Lavan kızı Rahel'i de ona verdi.”[60]
Tevrat’taki bu anlatıma rağmen Hz. Yakup’un dayısı kızları ile bir arada yaptığı evliliği, Kur’an-ı Kerim’deki "…ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir."[61]Ayeti ve Tevrat'ın, şeriat/hukuk kuralları ile ilgili kitabı Levililer'deki; "Karın yaşadığı sürece onun kız kardeşini kuma/karı olarak almayacak ve onunla cinsel ilişki kurmayacaksın."[62] Emrine muhalif gören müfessirimiz, ihtimaldir ki bu durumun izahı için uğraşmaktansa! Her iki evliliğin ayrı ayrı yapıldığı kabulünü arz etmiş görünmektedir.
“Hz. Ya'kub'un, dayısının iki kızı ile bir arada evlilikleri hakkında en makul açıklama şöyledir. Tevrat'taki iki kız kardeş ile bir arada nikâh yasağına kadar bu tip evlilikler helal idi. Ne zaman ki Hz. Musa döneminde Tevrat'taki mezkûr emir gelmiştir o andan itibaren bu evlilik yasaklanmıştır. Bundan dolayı Hz. Ya'kub yaşadığı dönemde bir yasak olmaması hasebiyle ve de dayısının hileleri karşısında oluşan fiili bir mecburiyetten, iki kız kardeşi bir arada nikâhladığı zorunlu bir evlilik yapmıştır.”[63]
Bir başka problemli durum Hz. Yakup, İlk karısı Lea ölünce Rahel ile evlenmişse peki, Rahel ne zaman ölmüştür. Çünkü Yusuf’un kuyuya atılarak kaybedilmesinden itibaren gelişen olaylarda Yusuf’un annesi figürü –Ne Kur’an’da ne de Tevrat’ta- hiç ortaya çıkmamaktadır. Bu gaybi durum nasıl kime göre ne referans alınarak açıklanabilecektir. Kıssa tefsirlerinin kaderi olan “İsrailiyat”la mı?
Tevrat anlatımı baz alındığında, Yusuf ve Bünyamin’in annesi olan Rahel, Mısır endeksli olayların geliştiği Kenan topraklarında ikamet öncesi; Mezopotamya’dan bu topraklara dönerken vefat ettiği için, Yusuf’un kaybolması ile ortaya çıkan olaylar örgüsünde Yusuf ve Bünyamin’in annesi olan Rahel’in ortada olmaması –Hz.Yakup’la beraber acılar çekmesi, v.s gibi sahnelerin Kur’an ve Tevrat’ta yer almaması- anlaşılır ve izah edilir bir durumdur.
“Yaşayan Kur’an” mealindeki dipnottaki çeviri hatası:
Buraya kadar İ.Eliaçık’ın Zemahşeri’nin Keşşaf’ından yaptığı alıntıdaki tarihsel hatalar üzerinde durduk Şimdi ise sadece Eliaçık’a ait olan çeviri hatası üzerinde duracağız. Altı numaralı dipnot Eliaçık tarafından yapılan çevirisi şu şekildedir: “Rivayete göre Yusuf’un on bir kardeşi vardı: Yahuda, Rûbyal, Şemon, Lavi, Ribolon, Yaşcer, Deyni, dan, Naftali, Cad ve Aşir… Bunların ilk yedisi Yakup’un halasının kızı Liya’dan, son dördü ise Zurreteyn, Yahi, Zulfe ve Belhe’dendi. Liya ölünce Yakup onun kız kardeşi Rahil ile evlendi ve bundan da Yusuf ve Bünyamin doğdu.”
Bu metin çevirisindeki şu ifadede hata görülmektedir. “…Zurreteyn, Yahi, Zulfe ve Belhe’dendi….” Buçeviri Zemahşeri’nin Keşşafında yer alan orijinal ifadeye göre yanlıştır. Keşşaf’ta yer alan; |