Avcılığın Doğaya Etkileri

AVCILIĞIN DOĞAYA ETKİLERİ

Yaklaşık bir yıldır yayın hayatında olan bir televizyon kanalında, avcılık, atıcılık ve yaban hayatı ile ilgili çeşitli yayınlar seyretmekteyiz. Bu televizyon kanalında görüp işittiklerim ile yazları, tatil yapma imkânı bulduğum orman köylerindeki, köylülerle yaptığım sohbetlerden edindiğim intibalar, beni, avcılık üzerindeki düşüncelerimde yeniden değerlendirme yapmaya sevk etti.
Her şeyden önce avcılık tarihini araştırdığımız da insan, aklını kullanarak, doğada yiyecek olarak gördüğü hayvanları bir biçimde avlamaya başlamış, böylece beslenmenin belki de ziraattan, hayvan ehlileştirerek yiyecek sağlamanın öncesinde, en kolay sayılabilecek yolunu avcılıkla sağlamaya başlamıştır.
Yiyecek temini veya tali olarak kendini vahşi hayvanlardan korumanın bir metodu olan avcılık çağdaş dünyada yeni bir şekil alarak devam ettirilmektedir.
İnsanlık tarihi ile başlayan bu zorunlu eylem, günümüzde spor, hobi veya vakit geçirme aracı haline dönüşmüş gözükmektedir. Artık hayvanlar, insanların zaruri yiyecek ihtiyacını temin etmek için değil, kişisel hobileri tatmin aracı, sportif amaçlarla avlanılmaktadır. Vurmuşken bari yiyelim düşüncesi ile etleri de tüketilen av hayvanları, daha ziyade; vurulan hayvanların, Trofe denilen boynuzlarının ölçüleri ile avcılar yarıştırılmakta veya kişisel av müzelerinde sergilenmek ya da kişisel hobi olan koleksiyonlara eklenerek, duvarlara asılmakta veya içi doldurularak kişisel süs malzemesi olmaktadır.
Modern çağdaki avcılık, icat edilen av silahları sayesinde, hayvanlar ile insanlar arasında asimetrik bir yapıya dönüşerek, avcılık bir katliamcılığa evrilmiş görünmektedir. İnsan nüfusu hızla artmakta ancak av hayvanı sayısı azalmaktadır. Bunun çeşitli sebepleri vardır. Zirai ilaçlamadan, şehirleşmeye, gübreden, zehirli atıklara kadar pek çok etmen doğadaki hayvanların üremesi üzerinde aksi tesirler yapmaktadır. Bütün bu etmenlerin üzerine avcılıkta eklenmiştir. Eline pompalı tüfeği alan; doğayı koruyorum diyerek ha bire doğadan eksiltmekte.
Avcılık amaçlı öyle silahlar icat edilmiş ki bir silahtan çıkan fişek sayısı neredeyse askeri amaçlı makineli tüfek mesabesine dönüşmüştür. Şöyle şikâyet ediyordu; avcılığı bıraktım diyen bir eski avcı; avcılık ile ilgili televizyon kanalında: “ Kardeşim! Eskiden hayvana bir veya iki tane fişek atabiliyorduk. Vuruyor veya ıskalıyorduk. Dolayısıyla hedef yaptığımız hayvanın hiç olmasa kaçma fırsatı oluyordu. Şimdi öyle mi? Turistik gezi diye bir otobüs dolusu avcı otobüslerle ava geliyor, dağılıyorlar araziye, ellerindeki otomatik tüfekle, ne uçan ne kaçan kurtulabiliyor ellerinden. Bu yüzden avcılık, hayvan katliamına dönüştü. Bundan dolayı, tüfeği duvara astım. Artık avcılık yapmıyorum.”
Evet, avcılar yaptıkları bıldırcın avından sonra arabanın kaputuna sıraladıkları bıldırcınların verdiği doyumsuz bir hazla aralarında şunları konuşuyorlar, çekim yapan kameranın karşısında. “Eskiden bıldırcın avlamaya gelirdik nerede böyle on beş-yirmi tane bıldırcın vurmak; adam başı kırk-altmış tane avlardık. Bıldırcın kaynardı her taraf. Şimdi nerdeee.”
Öbür taraftan mikrofonu alıp kameranın karşısına geçenler veya televizyon kanalı fragmanlarında aynı nakarat. Avcı doğa dostudur. Avcı doğayı korur.
Doğa böyle vura vura katliam yapa yapa mı korunuyor? Diye sorulduğu zaman; efendim onlar “Eli silahlı” veya “Bohçacı” denilen avcı bozuntuları, onlar gelişigüzel avlanırlar, avlanma pulu almazlar, Maliye’ye av harçlarını yatırmazlar, avcılık kulüplerine veya derneklerine üye olmazlar. Onlar avcı değil “Bohçacı” lar, gibi türlü türlü estek-köstek savunmaları izlemekteyiz.
Bir ara ecnebi avcıların av çekimlerini yayınladılar. Bu görüntüler, doğa korumacısı avcılık iddiasında tam bir fiyasko idi. On iki on üç yaşlarında çocukları ile ağaçların tepelerine pusu atamış ecnebi avcı; ağaçların diplerindeki bidonlara koyduğu yiyeceklerle, ayılara tuzak kurmuşlardı. Yiyeceğe gelen devasa ayıyı; avcının, on iki, on üç yaşlarındaki oğlu; modern yapım bir yay’la, attığı ok ile böğürte böğürte öldürüyordu. Ondan sonra, ölmüş ayının başına geçip el kadar bebeye hava attırarak poz verdirilen sahneler insanın kanını donduruyordu. Kısa bir süre sonra yayından kaldırdılar, bu tip çekim görüntülerini.
Şimdi de başladılar özel avlaklar gerekiyor demeye. Neymiş efendim av hayvanı popülâsyonunu arttırmak için özel avlaklar gerekliymiş, Avrupa’da böyle oluyormuş. Parayı bastıran, istediğe kadar hayvan vuracakmış bu özel avlaklarda.. Tabi parası olmayan canının istediği yerde..
Ağlar mısınız, güler misiniz bilmem? Sülün, Keklik gibi hayvanları yetiştirip, onları araziye salıp, bu hayvanları patır patır avlıyorlar. Kaçırdıkları hayvanları da doğaya saldıkları, doğal yaşama katkıları olarak lanse ediyorlar, gururla. Tam bir spor.! Hayvan katletme sporu.! Federasyon kurun bari.! Adı da doğayı koruma federasyonu olsun.!
Köylerdeki konuşmalarda da köylüler; mahsullere zarar veren domuz, ayı v.s gibi hayvanları zorunlu avlanması dışında; onlar da avcılığı spora, hobiye dönüştürmüşler. Kışın köy nüfusu az olduğundan, karlı havalarda, can sıkıntısından ava gittiklerini anlatıyorlar zevkle. Yoksa vakit geçmezmiş bu köylerde.. Ondan sonra da anlatıyorlar artık eskisi gibi kurt, ayı, yırtıcı kuş v.s hayvanlar kalmadı diye. Doğa’nın içinde yaşayan, köylü avcılarımız! Her halde şehirli avcılara göre köylü avcılar “Eli silahlı” ya da “Bohçacı” dırlar. Onlar ne pul parası, ne Maliye’ye harç parası yatırmazlar, av derneklerine üye de olmazlar, zaten sertifikaları da yoktur.
Böyle olmaz beyler! Sayın avcılar! Doğayı hayvanlarını katlederek koruyanlar! Doğayı hakikaten korumak istiyorsanız; artık avcılıktan atıcılığa; Trap ve skeet’e dönüş yapın! Cansız uçan mı kaçan mı hedefler icat edip onlara mı ateş edersiniz, başka şeyler mi icat eder ona mı ateş edersiniz bilmem! Şu gariban hayvanlara ateş edip durmayın. Besleyin Sülün’ü, Kekliği, Bıldırcını, Ördeği, Kazı, Geyiği; salın doğaya, doğaya can verin, doğadan can almayın! Lütfen..! 

Cengiz DUMAN
Araştrımacı-Yazar
 

     CENGİZ DUMAN

        ARAŞTIRMACI -
                  YAZAR


B
İRİNCİ BASKISI, 2011, İKİNCİ BASKISI
 
2015 YILINDA EKİN YAYINLARI TARAFINDAN
YAYINLANAN, KUR’ÂNKISSALARININ TARİHSELLİĞİ;
2013 YILINDA PINAR 
YAYINLARI TARAFINDAN YAYINLANAN,
KUR’ÂN 
PERSPEKTİFİNDEN ÜÇ KRAL İKİ PEYGAMBER;
2015 YILINDA SÜLEYMANİYE VAKFI YAYINLARI
TARAFINDAN YAYINLANAN,   KUR’ÂN PERSPEKTİFİNDEN
 ZÜLKARNEYN VE YE’CÛC ME’CÛC, İSİMLİ ÜÇ KİTABIN
YANISIRA; İNTERNET ORTAMI ÜZERİNDEN YAYINLANAN
 “DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL” VE
 “MECUSİLİK/ZERDÜŞTLÜK DİNİ” İSİMLİ İKİ E-KİTAB’LARIN
YAZARIDIR. KUR’ÂN-I KERÎM KONULARI, KUR’ÂN KISSALARI
 VE TEVRÂT - İNCÎL KISSALARI BAĞLAMI ÜZERİNDEKİ ÇOK
 YÖNLÜ ARAŞTIRMALARI, TÜRKİYE’DEKİ ÖNDE GELEN
İSLÂMİ DERGİLER VE İNTERNET ÜZERİNDEKİ ÇEŞİTLİ
İSLÂMİ WEB SİTELERİNDE HALEN YAYINLANMAKTADIR.
AYNI ZAMANDA “WWW.KURANKİSSALARİ.COM“ VE
 “WWW.KURANKİSSALARİ.TR.GG” WEB SİTELERİ
MODERATÖRLÜĞÜNÜ SÜRDÜRMEKTEDİR.
 
* KİTAP *  




*E-KİTAP*


 
 
 
DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol