SU VE DÜNYA
Dünyanın üçte ikisinin deniz ve okyanuslarla kaplı olduğunu bilmeyen yok gibidir. Ancak var olan bu su bolluğu insanoğlunun ihtiyaçlarını tam manasıyla karşılamamaktadır. Çünkü dünya üzerindeki suyun yüzde doksan yedisi, deniz ve okyanuslardaki tuzlu sulardan oluşmaktadır.
Bu tuzlu sulardan avlanma yoluyla elde edilen besin haricinde içme suyu için çok cüzi bir istifade olsa da kullanma suyu olarak yani tarım ve endüstriyel alanlarda yararlanmak imkânı yoktur.
Yüzde iki civarındaki bir su kütlesi de kutuplarda donmuş vaziyette atıl durumdadır. Bunların içme suyu veya diğer ihtiyaçlar için kullanılması hem ekonomik hem dünya eko-sistem dengesi açısından mümkün gözükmemektedir.
Geriye yüzde bir oranındaki su kalmaktadır ki, ancak bu orandaki bir su insanoğlunun içme ve diğer yaşamsal ihtiyaçları için kullanılabilmektedir.
Kâinatın yaratılışından itibaren başlayan su döngüsü denen Sünnetullah nedeniyle dünya üzerindeki bu su oranlarında değişiklik olsa da yeryüzü üzerindeki mevcut toplam su hacmi değişmemektedir. Cenab-ı Hakk bu konuda şunları belirtmektedir: ” Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.” (Hicr/21)
Ancak çağımızda dünya nüfusunun artması ve buna paralel olarak teknolojik gelişmeler ve israfçı liberal kapitalist tüketim sebebiyle içilebilecek nitelikteki sular hızla kirlenmektedir. Yani nitelikleri itibariyle kullanılamayan okyanus, deniz ve kutup suları yanı sıra kirlenen akarsu, göl ve yer altı suları nedeniyle doğal bir su kıtlığına ilerlediğimiz görülmektedir. Yeryüzündeki içme ve kullanılma niteliğine sahip suların yüzde yetmişi tarımsal amaçlı sulamalarda kullanılmaktadır.
Bu önemli bir durumdur. Çünkü insanoğlu yiyeceğini bu sulamalar sonucu oluşan hasatlardan elde etmektedir. Yani tarımda kullanılan sular besin maddesi olarak tekrar insanların tüketimine geri gelmektedir. Yüzde yirmisinin sanayi ve endüstriyel amaçlarla kullanılmaktadır ki, bu suların geri dönüşümü bulunmamaktadır. Geriye kalan yüzde onluk cüzi bir oran ise içme suyu olarak tüketilmekte yapılan arıtma sistemleri ile nispeten yeniden geri dönüşü sağlanabilmektedir.
İçilen suların sağlandığı su döngüsün gerçekleştiği yağmur sularının tutulma havzaları olan ormanlar, nehirler ve göller çevresinin yerleşime açılması, tarımsal uygulamalardaki aşırı gübre ve ilaç kullanımları, ısınma ve trafik nedenleriyle oluşan hava kirlilikleri ve ormanların yok edilmesine paralel hızla kirlenmektedir.
Su havzaları yaklaşık yirmi günde kendini yenileyebilirken aynı kirletilmenin devam etmesi bu yenilemeyi imkânsız kılmaktadır. Dünya su ihtiyacının yüzde otuzunu karşılayan yer altı sularının tarımsal sulamalardaki eski yöntemler veya tasarruf özellikli olmayan kullanımlar sebebiyle azalmakta ve yatak değiştirmektedir.
Sanayi ve teknolojiyi üzerine alarak buna dayalı her türlü üretim ve tüketimi planlayan küresel emperyalizm tarım ve tarımla ilgili uygulamaları yoksul ve gelişmekte olan ülkeler üzerinden karşılamayı planlamıştır. Türkiye’ye bir zamanlar önerilen Avrupa’nın manavı olun sözleri bu mantalitenin bir ürünü olarak ortaya atılmıştır.
Üçüncü dünya olarak adlandırılan yoksul ve gelişmemiş ülkeleri manavları olarak görenler buradaki tarım topraklarını istedikleri gibi ekip biçtirmeye ve istediklerini ürettirmeye başladıklarında her şey güllük gülistanlıktı.
Ancak Liberal kapitalist anlayışın bitmez tükenmez üretim ve tüketim iştihası sonucu bu tarım topraklarında sulama sistemlerinin zorlanmaları sonucu sulamada kullanılan suların tüketimi olağan üstü artmıştır.
Küresel emperyalizmin, tohumunu, gübresini, toprağı işleme araçlarını ve sulamada kullandığı motopompları pazarlayarak toprağın ürünlerini bedava devşirdiği bu israfçı sistem sulama suyu alanında iflas işareti vermiştir. Yerüstü sularını kullanarak sulama yapan üreticiler bu yetmeyince başvurdukları yer altı sularını motopomplarla yüzeye çıkararak sulama usulü sonunda, işlenmeden içme niteliği yüksek olan bu suların azalmasına neden olmuşlardır.
Küresel emperyalizmin sattığı motopomplarla zahmetsiz ve sınırsızca yüzeye çıkarılan sular, vahşi sulama denilen eski sistemlerle tarım toprakları sulamalarında kullanılınca; bunun yanı sıra küresel ısınmaya bağlı su kıtlığı, israfçı liberal kapitalist küresel sistem için alarm vermeye başlamıştır. Sınır tanımadan yüzeye çıkarılan yer altı sularının çıkartılma derinlikleri sürekli olarak artmakta ve yer altındaki var olan su kapasitesi düşmektedir.
Bu yüzden Türkiye’de Konya ilinde görünen ve dünyanın çeşitli alanlarında da sıkça oluşan çökükler “obruk” meydana gelmektedir. Yer altı su havzalarının yeniden eski haline gelmesinin yüzyılları alacağı hesap edildiğine göre bu durum su arzında önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
Tüm dünyaya paralel olarak Amerika’nın su ihtiyacının yarısını karşılayan yer altı sularındaki azalma Amerika’yı panikletmiş vaziyettedir. Bu yüzden tarımsal sulamalarda su tüketimini azaltma ve tasarruf nitellikli proje olan ve 1960′lı yıllardan beri icat edilmiş damla sulama sistemlerine geçiş teşvik edilmekle beraber pahalı sistemler olmaları nedeniyle yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde vahşi sulama olarak adlandırılan aşırı su vermeye dayanan sistemler halen devam ettirilmektedir.
Bu sebeple hem yer altı suları boşa harcanmakta hem de tarımsal topraklarda tuzluluğa sebep olarak ikinci bir felakete yol açılmaktadır. GAP sulamasındaki bu yanlışlıklar yüzünden Türkiye’nin güneydoğudaki tarım topraklarındaki tuzluluğun hızla artması buna örnektir.
İnsanoğlu küresel emperyalizmin önderliğinde israfçı üretim ve tüketim modeliyle kendi eliyle kendi musibet veya felaketini hazırlamaktadır. Daha çok tüketmek için daha çok üretenler, bunun için sınırsızca gübre, ilaç, tohum, tarım aracı ve su kullanımını teşvik edenler, suların azalmasının, kirlenmesinin dolayısıyla küresel ısınmanın ve gelecekteki su kıtlığının müsebbibidirler.
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar |