İSRAİLOĞULLARININ ÇÖL YOLCULUĞU KRONOLOJİSİ
Giriş:
Rıza Bozdağ’ın, İktibas dergisinin, Kayseri lokalindeki “Yahudilik Tarihi” başlıklı konferansının, Abdi Keçeli tarafından, haberleştirilen haber-yazı metninin on dokuzuncu şıkkında şu tespite yer verilmektedir: “Hz. Mûsâ, İsrâiloğullarına, Allah’ın kendilerine va’dettiği eski topraklarını ele geçiren düşmanları ile savaşarak geri almalarını ve bu kutsal topraklara yerleşmelerini emretti (5/21). Ancak onların verdiği cevap yerleri ve gökleri titretecek kadar tüyler ürpertici idi: “Sen ve Rabbin birlikte gidip savaşın, biz burada oturup bekleyeceğiz.”(5/24). Bu söz gayretullaha dokunmuştu. Bu sözün üzerine Allah İsrâiloğullarını tam kırk yıl Tih sahrasına mahkûm etti (5/26). Öyle ki Hz. Mûsâ da dâhil o nesilden hiç kimse bu kutsal topraklara giremeyecekti. Böylece kölelik psikolojisinden kurtulamayan eski nesil tamamen ortadan kalkacak ve yerine özgürlüğün kıymetini bilen bir nesil gelmiş olacaktı. Artık çölde avare kasnak gibi tam kırk yıl boyunca dönüp dolaşmaya başladılar. Ancak Allah yine de yardımını göndermeye devam etti. Gökten bıldırcın eti ve kudret helvası indirerek ve bir kayadan on iki pınar fışkırtarak onları aç ve susuz bırakmadı (2/57, 60, 7/160). İsrâiloğulları nankörlüğe o kadar alışmışlardı ki, bütün bunlar onların itaatını artıracağı yerde isyanlarına sebep oluyordu. Bu nimetlerden bıktıklarını söyleyerek soğan, sarımsak, acur, salatalık istediler (2/61). Bu istekleri aslında onların Mısır’daki esaret günlerine özlem duyduklarının göstergesiydi.”[1]
Bu tespitten hemen sonra gelen 20-21 ve 22. Şıklarda 19. Şıkta belirtilen kırk yıllık sürgün cezası öncesi gerçekleşmiş olan olaylar anlatılmaktadır. “Hz. Mûsâ bir ara kırk günlüğüne Tûr dağına çıkmıştı. Yüce Rabbinin kendisine vereceği yeni direktifleri alıp nankör halkına iletecekti. O gelinceye kadar yerine kardeşi Hz. Hârûn vekâlet etmişti (2/51, 7/142). (…) Hz. Mûsâ Tûr dağında iken Sâmirî isimli bir alçak altından bir buzağı heykeli yaparak “İşte sizin de rabbiniz, Mûsâ’nın da rabbi budur ama o rabbini unuttu” diye iftira dolu sözlerle İsrâiloğullarını buzağıya tapınmaya davet etti. (…..) İsrâiloğullarının Mısır’dan çıktıkları günden beri nankörlük üstüne nankörlük, isyan üstüne isyan etmeleri ve asla yola gelmeyecek gibi davranmaları bir kere daha gayretullahı harekete geçirdi. Bu sefer Allah, Tûr dağını onların tepelerinin üzerine kaldırarak başlarına geçirmekle tehdit etti.”
İsrailoğulları tarihi ile ilgili bu olayların gerçek kronolojisinin, Rıza Bozdağ’ın konferansına dair haber-yazı metninde yer aldığı şekilde olmadığını bilmekteyiz. Çünkü İsrailoğulları ile ilgili tarihsel verilerin baz alınacağı tek dini ve tarihsel kaynak Tevrat’tır ve bunda yer alan İsrailoğullarının, Mısır çıkışı sonrası kronolojisi de Rıza Bozdağ’ın konferans haber metnindekine tezattır.
Mesela benzeri tezat anlatıma bir örnek daha verebiliriz. “Allah’ta onları Tih çölüne attı ve yollarını şaşırttı. Kavmine söz geçiremediğinden yakınan Musa'ya, Allah Teâlâ: "Orası onlara kırk yıl haram kılındı. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, yoldan çıkmış bir millet için tasalanma" dedi" (el-Maide, 5/26). Zamanla, bu zillet içinde yasayan nesil, yerini hürriyetle yetişen ve izzetle yasayan bir nesile terk etti. Bunlar da bir müddet sonra Arz-i Mukaddes'e girmeye muvaffak oldular. İsrailoğulları, bu kırk yıl içinde çok çeşitli sapıklıklarda bulundular. Hz. Musa'nın Tur dağında kırk gün geçirdiği bir zamanda, Sâmirî isimli bir şahsın imal ettiği ve "iste sizin de Musa'nın da tanrısı" dediği altından bir buzağıya tapmaya başladılar. Musa (a.s) döndüğünde onları buzağıya tapınır görünce çok üzüldü. Harun (a.s)'a çıkıştı. İsrailoğullarını buzağıya tapınmaktan vazgeçirmeye çalıştı. İsrailoğulları ise, her fırsatta ikiyüzlülüklerini sergilediler. Musa (a.s), hayatı boyunca tevhid yolunda mücadele etti. Bu uğurda pek çok eziyetle karşılaştı. Yurdundan çıkarıldı, ölümle tehdit edildi ve etrafında kendisiyle beraber, inanan pek az insan bulabildi.”[2] Anlaşılacağı üzere bu örnekte de İsrailoğullarının çöl sürgünü cezası sonrası anlatılan olayların kronolojisi öncesi olaylar ile yer değiştirilmiştir.
Kıssaların Kronolojisi üzerine Kur’an ve Tevrat bağlamı:
Öncelikle şu tespitleri yapmakta yarar görüyoruz. Kur’an-ı Kerim, Tevrat ve İncil kitaplarından sonra nazil olan bir kitaptır. Bu sebeple kıssalarda bahsettiği konularda, geçmiş Tevrat ve İncil’de yer alan kıssalarda olduğu gibi tarihsel mahiyette bir sunum yapmamaktadır. Dolayısıyla Kur’an’ın kıssaları, hem mücmel ve hem de anlattığı kişi veya toplumların tarihlerinden fragmanlar/kesitler halindedir ve tarihsel ögeler azdır.
Kur’an kıssalarının bu parçalı ve tarihsellikten soyutlanmış yapısı tamamen kendinden önce inen Tevrat ve İncil’de yer alan kıssalara atıf yapmasından ileri gelmektedir. Çünkü Kur’an, kıssalarını anlatırken çoğunlukla geçmiş kutsal kitaplarda yer alan kıssalardan bahsetmektedir. Bu nedenle onlarda olduğu gibi olayları motamot olarak tarihsel düzlemde ele almamaktadır. Yani olayı baştan sonuna kadar tarihsel anlamda kronolojik olarak sıralı bir şekilde ele sunmamaktadır.
Kur’an’ın kıssaları kronolojik şekilde ve geçmiş kitaplardakinin aynısı olarak nakletmemesinin en önemli nedenlerinden birisi onun tedricen aşama aşama nazil olmasındandır. Kur’an ihtiyaç hâsıl olduğunda, sorular sorulduğunda, anlatılması gereken bir olay meydana geldiğinde, hâsıl olan olay ve olaylara istinaden çoğunluğu geçmiş kitaplarda yer alan kıssalardan parçalar/bölümler şeklinde bahsederek mesajlarını vermektedir.
Bundan dolayı Tevrat’ta yer alan tarihsel anlamdaki kronolojik bazlı Hz. Musa ve İsrailoğulları tarihi, Kur’an’da aynen yer almamaktadır. Kur’an, kendisinin tasdik ettiği Tevrat’taki bu tarihsel olayın (Hz. Musa ve İsrailoğulları tarihi) bölümlerinden bahsederek bu bölümler üzerinden anlatılan olay ve kişilere dikkat çekerek öğüt ve ibretlerini sunmaktadır.
Mesela Maide suresinde yer alan; "Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde, sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız" dediler.”[3] Ayetindeki, İsrailoğulları sıbt/boylarının, Hz. Musa’ya yönelik gerçekleşen bu olumsuz tavrına dair tarihsel olayı; İsrailoğulları kronolojisinden bağımsız ve parça olarak ele alırken, o andaki nuzül ortamının Müslüman, Yahudi ve diğer muhataplarına; Hz. Muhammed(s.a.v)’e karşı geçmişteki Hz. Musa’ya yapılan bu tavra benzer bir tavrın yapılmasının yanlış olduğunun mesajını vermektedir.
Kur’an’ın amacı, İsrailoğulları tarihinin tümüne değil anlattığı bölümdeki olaya dikkat çekerek, nüzul anındaki muhataplarını, Hz. Muhammed(s.a.v)’e karşı alacakları tavırlarda uyarmak ve geçmişteki İsrailoğullarının yaptıkları mezkûr olumsuzluğu örnek göstermektir.
Kur’an’ın bu ayetteki tarihsel olayı gündeme taşırken amacı yepyeni bir kıssa sunmak değildir. Tarihsel bir metin sunmak gayesinde de değildir. O, bunu yaparken, geçmiş Tevrat kitabında yer olan vakii bir olayı genel bağlamından kopararak o olayı Kur’an’ın nüzulü esnasında yaşanan veya yaşanacak olay veya olaylara örnek göstererek bunun üzerinden mesaj vermektedir.
Kur’an’ın kıssalar hususundaki bu bölümlü anlatım yaklaşımı, genel İsrailoğulları tarihini de kale almamaktadır anlamında değildir. . Aksine diğer anlattığı İsrailoğulları tarihine dair bölümlerle birlikte değerlendirildiğinde Tevrat’taki kıssa ile Kur’an’da anlatılan kıssa arasında tarihsel ögeler anlamında bir eksiklik bulunmamaktadır. Yani Kur’an, Tevrat’taki kıssaların kronolojisini kabul etmektedir. Bu yüzden o kronolojiyi aynen yansıtarak değil, ondaki anlatılan olaylardan parçalar halinde bahsederek her anlattığı bölümden sıradan insanların bile ders çıkarabilmesini sağlamaktadır. Çünkü artık geçmiş kitapların bütüncül anlatımlarından dersler çıkarıp halka mesajlar verecek din adamları sınıfı (Kohen, Haham, Rabbi, Papaz) yoktur. Kur’an herkesin anlayabileceği açıklıkta ve tarzda onlara hitap etmekte ve doğrudan mesajlarını sunmaktadır.
Dolayısıyla Kur’an kıssalarını, konumuz olması bakımından Hz. Musa ve İsrailoğulları kıssalarını, Tevrat’ın tarihsel verileri bağlamında mufassalaştırmamız gerekmektedir. Aksi takdirde Rıza Bozdağ’ın konferans haber metninin; on dokuz, yirmi, yirmi bir ve yirmi ikinci şıklarında sıralan tarihsel olayların gerçek tarihselliğine tezat bir algı ortaya koymuş oluruz.
Kur’an ve Tevrat’a göre Mısır çıkışı sonrası İsrailoğulları kronolojisi:
Hz.Musa önderliğinde Mısır’dan, “arde’l mukaddes/mukaddes topraklar[4]”a doğru yola çıkan İsrailoğullarının rotaları ve bu rotadaki başlarından geçen olayların doğru kronolojisi yalnızca Tevrat’ın Tora adı verilen beş kitabının içerisindeki Çıkış, Sayılar, Levililer ve Tesniye kitaplarında yer almaktadır.
Tevrat İsrailoğullarının Mısır’dan çıkış kronolojisinin başlangıcını şöyle verir: “İsrailliler Fısıh Kurbanı'nın ertesi günü - birinci ayın on beşinci günü - Mısırlılar'ın gözü önünde kıvançla Ramses'ten yola çıktılar.”[5]
a- Deniz geçişi:
Tevrat’ta yer alan bu kronolojiye göre; İsrailoğullarının, Mısır’dan hicret etmeye başlamaları ile birlikte ilk başlarına gelen olay, denizin yarılma mucizesinin gerçekleştiği “deniz geçişi” kıssasının yaşandığı olaydır. “Aynı gece Firavun Musa'yla Harun'u çağırttı ve, "Kalkın!" dedi, "Siz ve İsrailliler halkımın arasından çıkıp gidin, istediğiniz gibi Rab'be tapın. (…..) O gün Rab İsrailliler'i ordular halinde Mısır'dan çıkardı.”[6] “Rab Mısır Firavunu'nu inatçı yaptı. Firavun sevinçle ilerleyen İsrailliler'in peşine düştü. Musa elini denizin üzerine uzattı. Sabaha karşı deniz olağan haline döndü. Mısırlılar sulardan kaçarken Rab onları denizin ortasında silkip attı. Geri dönen sular savaş arabalarını, atlıları, İsrailliler'in peşinden denize dalan Firavun'un bütün ordusunu yuttu. Onlardan bir kişi bile sağ kalmadı.”[7]
Tevrat’ta hem coğrafik ve hem de kronolojik olarak tarihsel bir perspektifte anlatılan deniz geçişi kıssası olayı Kur’an-ı Kerim’in değişik surelerindeki ayetlerinde farklı veçhelerde anlatılmaktadır. “Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri zulmetmek ve saldırmak üzere onları takip etti. Nihayet (denizde) boğulma haline gelince, (Firavun:) "Gerçekten, İsrailoğullarının inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de iman ettim. Ben de Müslümanlardanım!" dedi.”[8]
b- İlk şirk:
Hz. Musa önderliğindeki İsrailoğulları denizi geçtikten sonra yaptıkları ilk iş, kendilerine zalim Firavun’dan kurtulmayı ihsan eden cenabı Allah’a isyan ederek, şirke bulaşmak olmuştur. Bu tevhid dışı olay, Tevrat’ta, Kur’an’da durulduğu kadar ve hidayet edici bir formda yer almamaktadır. Kur’an’ın bize bildirdiği bu gaybi haber; aynı zamanda Tevrat’taki hidayet edicilik anlamındaki eksikliğin, tashihi anlamındadır. İsrailoğulları ruhbanları tarafından sonradan derlenen ve bu esnada kimi kısımları eksiltilip kimileri sonradan ilave edilen Tevrat’taki, tevhidi doğrultudaki eksiklikler, Kur’an’daki bu anlatımla tashih edilmektedir.
Dolayısıyla Tevrat’ta yer alamayan deniz geçişi sonrası şirk eyleminin anlatıldığı bu kıssayı; Tevrat’ta bildirilen eksik İsrailoğulları kronolojisine ilave etmemiz gerekmektedir. Böylece Kur’an perspektifinde bir tarihsellik oluşturularak; geçmiş Tevrat kitabında eksik olan tarihsel kısımlarında tamamlanarak sahih bir İsrailoğulları kronolojisi oluşturmamız mümkün olmaktadır.
Kur’an, deniz geçişi sonrası İsrailoğulları şirkine şöyle değinir: “İsrailoğullarını denizden geçirdik, orada kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavme rastladılar. Bunun üzerine: Ey Musa! Onların tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için bir tanrı yap! dediler. Musa: Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz, dedi.
Şüphesiz bunların içinde bulundukları (din) yıkılmıştır, yapmakta oldukları da bâtıldır.
Musa dedi ki: Allah sizi âlemlere üstün kılmışken ben size Allah'tan başka bir tanrı mı arayayım?”[9]
Mevdudi bu olay ve coğrafyası hakkında şu tespitleri kaydeder: “"Bu insanlar", "Sina yarımadasında askeri bir garnizon olan Mafka'da yaşayan Mısır'lılardı. İsrailliler Kızıldeniz'i, muhtemelen şimdiki Süveyş ili ile İsmailiye arasında bir yerden geçerek yolculuklarını o zamanlar Mısır'ın hâkimiyeti altında olan yarımadanın güneyine doğru, kıyı boyunca sürdürdüler. Daha aşağılarda bakır ve zümrüt maden ocakları bulunuyordu. Bunların korunması için Mısırlılar buralara yakın yerlere bazı askerî garnizonlar kurmuşlardı. Bunlardan birisi, Mısırlıların, yarımadanın güneybatısında kalıntıları bugün bile durmakta olan büyük bir tapınak inşa etmiş oldukları Mafka'da bulunuyordu. Buna yakın başka bir yerde, Sami kavimlerinin ay tanrısına tahsis edilen başka bir tapınak da bulunmakta idi. Muhtemelen İsrailliler bu tapınağın yanından geçerken yapay bir put edinme hevesine kapılmış ve Hz. Musa'dan böyle bir istekte bulunmuşlardır. Bu olay, Mısırlıların kültürünün, esaretleri sırasında İsrailoğulları'nın üzerinde derin izler bıraktığını gösterir.”[10]
Dolayısıyla İsrailoğullarının Mısır hicretindeki yaşadıkları bu olay kronolojik olarak ikinci sırada yer almaktadır.
c- Men ve Selva olayı:
Tevrat geniş olarak ve tarihsel ayrıntıları ile sunduğu Men ve Selva olayına şöyle temas eder: “Bütün İsrail topluluğu Elim'den ayrıldı. Mısır'dan çıktıktan sonra ikinci ayın on beşinci günü Elim ile Sina arasındaki Sin Çölü'ne vardılar. Çölde hepsi Musa'yla Harun'a yakınmaya başladı. "Keşke Rab bizi Mısır'dayken öldürseydi" dediler, "Hiç değilse orada et kazanlarının başına oturur, doyasıya yerdik. Ama siz bütün topluluğu açlıktan öldürmek için bizi bu çöle getirdiniz." (……) "İsrailliler'in yakınmalarını duydum. Onlara de ki, 'Akşamüstü et yiyeceksiniz, sabah da ekmekle karnınızı doyuracaksınız. O zaman bileceksiniz ki, Tanrınız Rab benim.'" Akşam bıldırcınlar geldi, ordugâhı sardı. Sabah ordugâhın çevresini çiy kaplamıştı. Çiy eriyince, toprakta, çölün yüzeyinde kırağıya benzer ince pulcuklar göründü.Bunu görünce İsrailliler birbirlerine, "Bu da ne?" diye sordular. Çünkü ne olduğunu anlayamamışlardı. Musa, "Rab'bin size yemek için verdiği ekmektir bu" dedi, "Rab'bin buyruğu şudur: 'Herkes yiyeceği kadar toplasın. Çadırınızdaki her kişi için birer “omer” alın.’ İsrailliler söyleneni yaptılar. Kimi çok, kimi az topladı.”[11]
Tevrat’ın Mısır’dan Çıkış kitabında yer alan bu anlatımda kronolojik olarak “…Mısır'dan çıktıktan sonra ikinci ayın on beşinci günü….” denmekte; coğrafik olarak da olayın geçtiği yer hakkında şu mevki verilmektedir: “….Bütün İsrail topluluğu Elim'den ayrıldı. (….) Elim ile Sina arasındaki Sin Çölü'ne vardılar….”
Binaenalyh Tevrat’taki bu kronolojik ve coğrafik verilere göre gerçekleşen üçüncü önemli olay Kur’an’da “Men ve Selva” kıssası olarak beyan edilen bu olaydır. Kur’an, çölde ilerleyen İsrailoğullarının, Hz. Musa’ya yakınmaları sonucu onlara ihsan edilen “men ve selva” olayı hakkında şöyle der: “…size Men/Kudret helvası ile Selva/Bıldırcın eti lütfettik.”[12]
d- Kayadan su fışkırması:
Kendilerine tahsis edilen mukaddes topraklara doğru yaptıkları çöl yolculuğunda bir müddet sonra susuzluktan yakınmaya başlayan İsrailoğullarının bu feryadına cevap veren Cenabı Hakk, onlara kayadan su çıkma mucizesini ihsan eder.
Tevrat kayadan su çıkma mucizesi olayının tarihsel anlatımını şu şekilde yapar: “Rab'bin buyruğu uyarınca, bütün İsrail topluluğu Sin Çölü'nden ayrıldı, bir yerden öbürüne göçerek Refidim'de konakladı. Ancak orada içecek su yoktu.Musa'ya, "Bize içecek su ver" diye çıkıştılar. Musa, "Niçin bana çıkışıyorsunuz?" dedi, "Neden Rab'bi deniyorsunuz?"Ama halk susamıştı. "Niçin bizi Mısır'dan çıkardın?" diye Musa'ya söylendiler, "Bizi, çocuklarımızı, hayvanlarımızı susuzluktan öldürmek için mi? "Rab Musa'ya, "Halkın önüne geç" dedi, "Birkaç İsrail ileri gelenini ve ırmağa vurduğun değneği de yanına alıp yürü.Ben Horev Dağı'nda bir kayanın üzerinde, senin önünde duracağım. Kayaya vuracaksın, su fışkıracak, halk içsin diye." Musa İsrail ileri gelenlerinin önünde denileni yaptı.”[13]
Kayadan su fışkırma olayının kronolojisi ise İsrailoğullarının Sina/Tur dağına ulaşmaları ile verilen kronolojiye göre; “İsrailliler Mısır'dan çıktıktan tam üç ay sonra Sina Çölü'ne vardılar. Refidim'den yola çıkıp Sina Çölü'ne girdiler. Orada, Sina Dağı'nın karşısında konakladılar.”[14] İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışlarından sonraki İkinci ile üçüncü ay arasındaki bir zaman aralığında ve Refidim denilen coğrafyada gerçekleşmiştir.
Kur’an ise çeşitli surelerdeki ayetlerinde bu olaydan şu şekilde haber verir: “Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Derhal ondan on iki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi.”[15]
Anlaşılacağı üzere Kur’an’ın anlatımında kronoloji ve coğrafya gibi tarihsel veriler yer almazken, Tevrat bunları kronolojik ve detaylı olarak vermektedir. Dolayısıyla Kur’an Tevrat’taki mevcut tarihsel bilgileri aynen tekrar etmeden mesajlarına dair bölümü mücmel olarak anlatmakla iktifa etmektedir.
e- Sina/Tur vadisi ve dağındaki olaylar:
Tur dağının bulunduğu mevkie, Tevrat’taki kronolojiye göre üç ay sonra varan Hz. Musa, Harun ve İsrailoğullarının, “bir yılı aşkın”[16] bir süre ile burada yaşadıkları olaylar, Kur’an’ın çeşitli sure ve değişik ayetlerinde farklı varyantlarda tekrar edilerek konu edinilir.
Tur-i Sina’da geçen tevhidi açıdan önemli olaylar, Kur’an’da her ne kadar Tevrat’taki tarihsel anlamdaki kronolojiye uymamış olsa da Kur’an, Tevrat’taki kronolojiyi reddetmez. Bilakis kendi anlatım sitili ve olayların özelliği dolayısıyla onları bölüm bölüm sunar. “Musa'ya otuz gece vade verdik ve ona on gece daha ilâve ettik; böylece Rabbinin tayin ettiği vakit kırk geceyi buldu. Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: Kavmimin içinde benim yerime geç, onları ıslah et, bozguncuların yoluna uyma.Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca "Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!" dedi. (Rabbi): "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti,”[17] “Musa'ya kırk gece (vahyetmek üzere) söz vermiştik. Sonra haksızlık ederek buzağıyı (tanrı) edindiniz.”[18] “Seni acele ile kavminden ayrılmaya sevk eden nedir, ey Musa! Musa: İşte, dedi, onlar da benim peşimdeler. Ben, memnun olasın diye sana acele ile geldim Rabbim. Allah buyurdu: Senden sonra biz, kavmini (Harun ile kalan İsrailoğullarını) imtihan ettik ve Sâmirî onları yoldan çıkardı.”[19]
Tevrat, Sina/Tur dağı üzeri ve etrafındaki vadide gelişen olayları tarihsel olarak ve detayları ile nakleder: ” İsrailliler Mısır'dan çıktıktan tam üç ay sonra Sina Çölü'ne vardılar. Refidim'den yola çıkıp Sina Çölü'ne girdiler. Orada, Sina Dağı'nın karşısında konakladılar. Musa Tanrı'nın huzuruna çıktı. Rab dağdan kendisine seslendi: “[20] “Musa ordugâha yaklaşınca, buzağıyı ve oynayan insanları gördü; çok öfkelendi. Elindeki taş levhaları fırlatıp dağın eteğinde parçaladı.”[21] “(Musa) Harun'a, "Bu halk sana ne yaptı ki, onları bu korkunç günaha sürükledin?" dedi.Harun, "Öfkelenme, efendim!" diye karşılık verdi, "Bilirsin, halk kötülüğe eğilimlidir.”[22] “Rab Musa'ya, "Buradan git" dedi, "Sen ve Mısır'dan çıkardığın halk İbrahim'e, İshak'a, Yakup'a, 'Orayı senin soyuna vereceğim' diye ant içtiğim topraklara gidin.(….) Böylece Horev Dağı'ndan sonra İsrailliler takılarını çıkardı.”[23] “İkinci yılın ikinci ayının yirminci günü bulut Levha Sandığı'nın bulunduğu konutun üzerinden kalktı.İsrailliler de Sina Çölü'nden göç etmeye başladılar. Bulut Paran Çölü'nde durdu.Bu, Rab'bin Musa aracılığıyla verdiği buyruk uyarınca ilk göç edişleriydi.”[24]
Kur’an ve Tevrat’ta anlatılan Tur dağı ve etrafında yaşanmış olaylar birbiri ile motamot aynı olmasa da benzer versiyonlarıdır. Kur’an bu olayları tevhidi ve hidayet edici açılardan ve aynı zamanda tashih edici olarak bölümler halinde mücmel bir şekilde sunarken; Tevrat tüm tarihsel detayları ile anlatmaktadır. Tevrat’ın anlatımlarında sonradan insan eliyle (İsrailoğulları ruhbanları) derlenmesinden oluşan eksiklik ve fazlalıklar Kur’an’ın anlatımları ile daha iyi anlaşılabilmektedir. Mesela Kur’an yapılan buzağıyı ve buna tapınılma olayını Samirî’ye izafe ederken Tevrat, Harun(a.s)’a atfederek bir peygamberi şirk ile bulaşan bir tipoloji olarak sunmaktadır.
Bu tevhid dışı eksik ve fazlalık unsurlar gözardı edildiğinde ortaya çıkan tarihsel olgu Kur’an açısından reddedilmesi gerekmeyen bir olgudur ki, Kur’an’ın Tevrat’ı tasdik ve tashih etmesi olgusu da bunla örtüşmektedir.
f- Soğan sarımsak gibi yiyecekler isteme olayı:
Tevrat’taki bu tarihsel verilere göre Tur dağı ve etrafında bir yılı aşkın bir zaman geçiren İsrailoğulları bu sürenin sonunda tekrar “arde’l mukaddes/mukaddes topraklar” doğru çöl yolculuğuna başlarlar.
Çöldeki yolculuk esnasında Cenabı Hakk’ın sunduğu mucize yiyecek “Men ve Selva” dan sıkılan İsrailoğulları, Hz. Musa’dan çeşitli yiyeceklerden de talepte bulunurlar. İsrailoğullarının bu isteğine dair anlatım Kur’an’da şu şekilde serdedilmektedir: “Musa (çölde) kavmi için su istemişti de biz ona: Değneğinle taşa vur! demiştik. Derhal (taştan) oniki kaynak fışkırdı. Her bölük, içeceği kaynağı bildi. (Onlara:) Allah'ın rızkından yiyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin, dedik. Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler (onların başına), Allah'ın âyetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.”[25]
Tevrat bu olayı şu şekilde aktarır: “Derken, halkın arasındaki yabancılar başka yiyeceklere özlem duymaya başladılar. İsrailliler de yine ağlayarak, (…..) "Mısır'da parasız yediğimiz balıkları, salatalıkları, karpuzları, pırasaları, soğanları, sarımsakları anımsıyoruz.”[26]
İsrailoğullarının, Hz. Musa’dan, Mısır’da yedikleri yiyeceklerden talep ettikleri bu olayın kronolojisi ve coğrafyası ise Tevrat’a göre şöyledir: “Rab'bin Dağı'ndan ayrılıp üç günlük yol aldılar. Konaklayacakları yeri bulmaları için Rab'bin Antlaşma Sandığı üç gün boyunca önleri sıra gitti.”[27] “(İsrailoğulları) Halk Kivrot-Hattaava'dan Haserot'a göç edip orada kaldı.”[28]
g- Paran çölüne varış ve Kenan topraklarına istihbarat yollama olayı:
Soğan sarımsak gibi yiyeceklerin talep edildiği olayın yaşandığı Kivrot-Hattaava’dan Haserot’ta geçen Hz. Musa önderliğindeki İsrailoğulları daha sonra yollarına devam ederek Paran adı verilen çölde konaklarlar. “Bundan sonra halk Haserot'tan ayrılıp Paran Çölü'nde konakladı.”[29]
Paran/Faran çölü “Sina yarımadasının ortasında bulunan çöl”[30] dür. Bu günkü İsrail ile Suudi Arabistan sınırları arasında kalan bu coğrafya İsrailoğullarına vadedilen “mukaddes toprakların” başlangıcıdır. Bu yüzden Hz. Musa, “Mukaddes topraklar” üzerindeki durum hakkında bilgilenmek amacıyla oraya istihbarat yapacak insanlar gönderir. “Rab Musa'ya, "İsrail halkına vereceğim Kenan ülkesini araştırmak için bazı adamlar gönder" dedi, "Ataların her sıbt/oymağından bir önder gönder."”[31]
Aralarında Musa(a.s) sonrası peygamber olacak Yeşu/Yuşa(a.s)’nın da bulunduğu İsrailoğulları sıbtlarından on iki kişi, Hz. Musa’nın emriyle yola çıkarlar. “Musa, Kenan ülkesini araştırmak üzere onları gönderirken, "Negev'e, dağlık bölgeye gidin" dedi,"Nasıl bir ülke olduğunu, orada yaşayan halkın güçlü mü zayıf mı, çok mu az mı olduğunu öğrenin. Yaşadıkları ülke iyi mi kötü mü, kentleri nasıl, surlu mu değil mi anlayın. Toprak nasıl? Verimli mi, kıraç mı? Çevre meyvelerden getirin." Mevsim üzümün olgunlaşmaya başladığı zamandı. Böylece adamlar yola çıkıp ülkeyi Zin Çölü'nden Levo-Hamat'a doğru Rehov'a dek araştırdılar.Negev'den geçip Anakoğulları'ndan Ahiman, Şeşay ve Talmay'ın yaşadığı Hevron'a vardılar. (….) Kırk gün dolaştıktan sonra adamlar ülkeyi araştırmaktan döndüler.Paran Çölü'ndeki Kadeş'e, Musa'yla Harun'un ve İsrail topluluğunun yanına geldiler. Onlara ve bütün topluluğa gördüklerini anlatıp ülkenin ürünlerini gösterdiler. Musa'ya, "Bizi gönderdiğin ülkeye gittik" dediler, "Gerçekten süt ve bal akıyor orada! İşte ülkenin ürünleri! Ancak orada yaşayan halk güçlü, kentler de surlu ve çok büyük. Orada Anak soyundan gelen insanları bile gördük.Amalekliler Negev'de; Hititler, Yevuslular ve Amorlular dağlık bölgede; Kenanlılar da denizin yanında ve Şeria Irmağı'nın kıyısında yaşıyor."“[32]
İsrailoğulları oymaklarından kişilerin mukaddes topraklardan getirdiği bu haberler yalnızca Yuşa ve Kalev[33] haricinde olumsuz olarak aktarılır. Tevrat buna şöyle değinmektedir: “Ne var ki, kendisiyle oraya giden adamlar, "Bu halka saldıramayız, onlar bizden daha güçlü" dediler. Araştırdıkları ülke hakkında İsrailliler arasında kötü haber yayarak, "Boydan boya araştırdığımız ülke, içinde yaşayanları yiyip bitiren bir ülkedir" dediler, "Üstelik orada gördüğümüz herkes uzun boyluydu. Nefiller'i, Nefiller'in soyundan gelen Anaklılar'ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük."[34]
İsrailoğullarının neredeyse tamamının bu olumsuz aktarılan bilgilere itibar ederek, Hz. Musa’nın isteğine karşı gelmeleri sonucu Cenabı Hakk, onları cezalandırır. Bu cezalandırmanın Tevrat metnindeki mufassal anlatımı ise şöyledir: “Rab Musa'yla Harun'a da, "Bu kötü topluluk ne zamana dek bana söylenecek?" dedi, "Bana söylenen İsrail halkının yakınmalarını duydum.Onlara Rab şöyle diyor de: 'Varlığım adına ant içerim ki, söylediklerinizin aynısını size yapacağım: Cesetleriniz bu çöle serilecek. Bana söylenen, yirmi ve daha yukarı yaşta sayılan herkes çölde ölecek. Sizi yerleştireceğime ant içtiğim ülkeye Yefunne oğlu Kalev'le Nun oğlu Yeşu'dan başkası girmeyecek.Ama tutsak edilecek dediğiniz çocuklarınızı oraya, sizin reddettiğiniz ülkeye götüreceğim; orayı tanıyacaklar. Size gelince, cesetleriniz bu çöle serilecek.Çocuklarınız, hepiniz ölünceye dek kırk yıl çölde çobanlık edecek ve sizin sadakatsizliğiniz yüzünden sıkıntı çekecekler.Ülkeyi araştırdığınız günler kadar - kırk gün, her gün için bir yıldan kırk yıl - suçunuzun cezasını çekeceksiniz. Sizden yüz çevirdiğimi bileceksiniz!' Ben Rab söyledim; bana karşı toplanan bu kötü topluluğa bunları gerçekten yapacağım. Bu çölde yıkıma uğrayacak, burada ölecekler."[35]
Tevrat’ta tarihsel ögelerle ve detaylı olarak anlatılan mezkûr olay; Kur’an’da mücmel olarak nakledilerek sadece İsrailoğullarının tevhidi anlamdaki olumsuz tavırları yansıtılmaktadır. Kur’an bu olumsuz olgu üzerinden hem nüzul dönemi muhatapları Ehl-i Kitap ve müşriklere mesajlar sunarken aynı zamanda kıyamete kadar tüm Kur’an muhataplarına bu olaydan tevhidi anlamda öğüt ve ibretler çıkarmalarını istemektedir. “Ey kavmim! Allah'ın size yazdığı mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüş olursunuz. Onlar şu cevabı verdiler: Yâ Musa! Orada zorba bir toplum var; onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de hemen gireriz. (….) "Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde, sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız" dediler. Musa: "Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına hâkim olamıyorum; bizimle, bu yoldan çıkmış toplumun arasını ayır" dedi. Allah, "Öyleyse orası (arz-ı mukaddes) onlara kırk yıl yasaklanmıştır; (bu müddet içinde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık sen, yoldan çıkmış toplum için üzülme" dedi.”[36]
Mevdudi Tevrat ve Kur’an’da anlatılan bu kıssayı şöyle tefsir etmektedir: “İsrailoğulları'nın evsiz yurtsuz dolaşmalarının ayrıntıları Kitab-ı Mukaddes'teki Sayılar, Tesniye ve Yeşu bölümlerinde yer almaktadır. Özetle şöyledir bu: "Musa Peygamber on iki İsrail nakîbini Kutsal Ülke'de casusluk yapmak üzere Faran Çölü'nden gönderdi. Gidenler gerekli araştırmalarda bulunup kırk gün sonra geldiler ve tüm İsrailoğulları cemaatinin önünde raporlarını sundular. Söyledikleri şuydu. 'Her yerde süt ve bal akmaktadır... Ama ülke halkı güçlüdür (ve) biz kendilerine karşı çıkamayız... Orada gördüğümüz herkes iri yapılıdır. Ve orada Anak'ın oğullarını, devlerin soyundan gelen devler gördük ve biz kendi gözümüzle çekirgeler gibiydik ve onların gözünde de öyleydik.' Bu rapor karşısında tüm topluluk bağırıp çağırarak şöyle dediler: 'Tanrım, keşke Mısır ülkelerinde ölseydik; Tanrım, keşke bu çölde ölüp kalsaydık! Ve niçin Rabb bizi bu ülkeye getirdi, kılıçla doğranalım ve eşlerimiz ve çocuklarımız yem olsun diye mi? Mısır'a geri dönmek bizim için daha iyi değil mi?' Fakat on iki casusun içinde bulunan Yuşa ve Kalib, korkaklıkları nedeniyle topluluğu azarladılar. Kalib şöyle konuştu: 'Hemen gidelim ve oraya sahip olalım, rahatlıkla bu işin üstesinden gelebiliriz. Sonra, Yuşa ile birlikte dediler: 'Eğer Rabb bizden razı olursa, bizi bu ülkeye götürecek ve orayı bize verecektir... Yeter ki, Rabbe karşı gelmeyin, o ülke halkından da korkmayın... Ve Rabb bizimledir; onlardan korkmayın.' Ne ki, tüm topluluk kendilerini taşa tuttu. Sonunda Allah bu süregelen kötü davranışlarına gazap ederek şöyle buyurdu: 'Şüphesiz bu çölde kırk yıl dolaşacaksınız ve içinizden yirmi yaş ve daha yukarı olanlar bu çölde ceset haline gelecekler, küçükleriniz büyüyecek... Onları kabul edip getireceğim ve onlar o ülkeyi bilecekler...' Bu ilâhi buyruğa göre, 38 yılda Faran(Paran) Çölü'nden Ürdün'e varabildiler. Bu süre içinde Mısır'dan çıkış sırasında genç olan herkes öldü. Ürdün'ün fethinden sonra Musa Peygamber (a.s) de vefat etti. Ardından Nun'un oğlu Yuşa (Yeşu) Peygamber (a.s) zamanında İsrailoğulları Filistin'i zaptedebildiler.”[37]
Sonuç:
Kur’an-ı Kerim’deki İsrailoğulları kıssaları mufassallaştırılırken Tevrat’ın bu husustaki kıssaları ve anlatımlarını dikkate almak gerekmektedir. Kur’an, kıssalarını beyan ederken onları mücmel olarak topluma sunar. Bundaki en büyük etmen bu kıssalar hakkında bilgilerin hem hitabettiği toplumda bilinmesi ve hem de tasdik ettiği Tevrat’ta yazılı olarak bulunmasındandır. Bundan dolayı Kur’an, kıssalara ait tarihsel unsurları dikkate almadan toplum veya kişilere ait olaylardan kesit/bölümler alarak bunlar üzerinden mesajlarını aktarmaktadır. Çünkü tarihsel unsurlar hem hitabettiği toplumun malumu hem de aynı olayı yeniden aynı vasıflarda anlatmamak amacındadır. Bunun yanı sıra Kur’an bir ruhban sınıf aracılığıyla anlaşılan/anlaşılacak bir kitap olarak değil bizatihi çiftçiden, bilgine, tacirden, doktora kadar toplumdaki her bireyin anlaması gereken bir kitap olması hasebiyle olayların hemen anlaşılacağı ve bunlardan dersler çıkarılmasını hedeflemektedir. İsrailoğulları tarihini incelerken, Kur’an ile birlikte Tevrat’taki, Kur’an vasıtasıyla tashih edebileceğimiz anlatımların kronolojisine itibar ederek konumuz olması hasebiyle İsrailoğullarının çöl yolculuğu ve çöl sürgünü cezası olayları kronolojisini buna göre algılamamız gerekmektedir. Aksi halde olayların doğru algısını kaybedebilecek anlatılan kıssalardaki ibret ve mesajları yeterince ve gereğince alamayacağımızı gözardı etmemiz lazımdır.
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
Dipnotlar:
[1] http://www.iktibasdergisi.com/news_detail.php?id=9437
[2] http://www.haksozhaber.net/hz.-musa-ve-israilogullari-semineri-27009h.htm
[4] “Yâ kavmidhulûl ardal mukaddesetelletî keteballâhu lekum ve lâ terteddû alâ edbârikum fe tenkalibû hâsirîn” “Ey kavmim! Allah'ın size yazdığı “mukaddes toprağa” (El’Ard-el’ Mukaddes) girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüş olursunuz.” Maide,5/21; Cengiz Duman, Arz-ı Mev’ud, http://www.kurankissalari.tr.gg/
ARZ_I-MEV-h-UD.htm
[6] Tevrat/Mısırdan Çıkış,12/31-51.
[7] Tevrat/Mısırdan Çıkış,14/9-28.
[10] Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an c. II, s. 88.
[11] Tevrat/Mısırdan Çıkış,16/12-17.
[13] Tevrat/Mısırdan Çıkış,17/1-6.
[14] Tevrat/Mısırdan Çıkış,19/1-2.
[16] Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an c. I, s. 470.
[20] Tevrat/Mısırdan Çıkış,19/1-3.
[21] Tevrat/Mısırdan Çıkış,32/19.
[22] Tevrat/Mısırdan Çıkış,32/21-22.
[23] Tevrat/Mısırdan Çıkış,33/1-6.
[24] Tevrat/Sayılar,10/11-13.
[26] Tevrat/Sayılar,11/4-5.
[27] Tevrat/Sayılar,10/5.
[28] Tevrat/Sayılar,11/35.
[29] Tevrat/Sayılar,12/16.
[30] Kutsal Kitap Yerler Sözlüğü; http://incilbg.com/bilgi/yeradlari_lat.html
[31] Tevrat/Sayılar,13/1.
[32] Tevrat/Sayılar,13/17-29.
[33] “Ülkeyi araştıranlardan Nun oğlu Yeşu'yla Yefunne oğlu Kalev giysilerini yırttılar. Sonra bütün İsrail topluluğuna şöyle dediler: "İçinden geçip araştırdığımız ülke çok iyi bir ülkedir. Eğer Rab bizden hoşnut kalırsa, süt ve bal akan o ülkeye bizi götürecek ve orayı bize verecektir. Ancak Rab'be karşı gelmeyin. Orada yaşayan halktan korkmayın. Onları ekmek yer gibi yiyip bitireceğiz. Koruyucuları onları bırakıp gitti. Ama Rab bizimledir. Onlardan korkmayın!"” Tevrat/Sayılar,14/6-9.
[34] Tevrat/Sayılar,13/31-33.
[35] Tevrat/Sayılar,14/26-35.
[37] Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an c. I, s. 473.
|