KAYA'DAN SU FIŞKIRMA KISSASI VE ÇAĞDAŞ BİR YORUMU ÜZERİNE
Kur'an'ı Kerim'de parçalı olarak beyan edilen Hz. Musa ve İsrailoğulları kıssalarının bölümlerinden bir tanesi de çölde Kayadan su fışkırması bölümüdür. Kur'an'ı Kerim'in, kıssalar hakkındaki genel tutumu dolayısıyla mücmel/kısa olarak anlatılan, Kayadan su fışkırma mucizesi sahnesi; Tevrat'ta anlatılan Musa kısasındaki aynı bölüm ve diğer kültürel malumat ile mufassallaştırıldığında "Kaya'dan su fışkırma" mucizenin tarihsel konumu ve neden kıssa edildiği daha etraflı anlaşılacaktır.
Tevrat ve Kur'an'da yer verilen bu kıssaya; İncil'in, "talimi İnciller" diye adlandırılan kısmındaki kitaplardan biri olan I.Korintliler kitabında da değinilmektedir. I. Korintliler kitabındaki anlatımda, İsrailoğulları için çölde su fışkıran Kaya'ya vurgu yapılarak; su çıkan bu Kaya, Hz. İsa'ya benzetilmektedir. "Tümü aynı ruhsal içeceği içti. Çünkü kendilerini izleyen ruhsal Kaya'dan içiyorlardı. Bu Kaya Mesih'ti."[1]
Kur'an'ın nüzulünden muhtemelen bin beş yüz yıl, bizim yaşadığımız dönemden üç bin yıl önce gerçekleşen bu olayın, Tevrat'ta kıssa edildiği halde neden Kur'an-ı Kerim'de de anlatıldığını tefehhüm ve tefekkür etmek gerekmektedir.
Her üç dinsel metinde de yer alan bu olay sadece İsrailoğullarını ilgilendiren tarihsel bir olaysa, neden Kur'an'da yer almıştır. Yok, eğer Kur'an muhataplarını da kapsıyorsa ki, muhakkak kapsamaktadır, o halde bu kıssa üzerinden Kur'an muhataplarına verilen mesajlar nelerdir?
Bu yazımızda, Kur'an, Tevrat ve İncil'de bahsedilen, Kaya'dan su fışkırma kıssasının, Kur'an versiyonuna; Tevrat eksenli, kronoloji ve tarihsellik açısından yaklaşarak, kıssayı mufassallaştırarak inceleyeceğiz.
Bunun sebebi şudur: Mesela Bakara suresi 60. ayetinde yer alan; "Musa kavmi için su istemişti de biz ona: Değneğinle taşa vur! Demiştik. Derhal on iki kaynak fışkırdı. Her bölük, içeceği kaynağı bildi. (Onlara:) Allah'ın rızkından yiyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin, dedik." İfadesinde; neden ve nerede su istendiği belirsizdir. Su istenmesi sırasındaki İsrailoğullarının, inançlarına müteallik konumları (Peygamberlerine ve Allah'a sitem/isyan) açık değildir. Kendilerine su aranılan ve neticesinde mucize olarak, Kaya'dan fışkıran su, bahşedilen kavmin, sayısal niteliği açıklanmamıştır.
Dolayısıyla kendinden önce inen Tevrat'ta yer alan benzer kıssa üzerine inen ve anlattığı ilgili kıssada öncelikle Kur'an'ın nüzul dönemi Yahudilerini ve diğer ehl-i kitab'ı muhatap alan mücmel anlatım; yine Kur'an'ın tasdik ettiği Tevrat'ın anlatımları ile mufassallaştırılmaktayız.
Böylece Kur'an'da mücmel olarak yer alan kıssanın mesajları daha da yoğunlaştırılmaktadır. Mesela Su ihtiyacı olan İsrailoğulları kavminin sayısının milyonlarca olduğu bilgisi, Allah'ın onlara sunduğu nimetin ve buradaki mesajın yoğunluğunu daha da arttırmaktadır, kanaatindeyiz.
Unutulmamalıdır ki, Kur'an'ın nüzul dönemi, Yahudi ve Hıristiyan toplumları Tevrat'ta yer alan bu bilgilerden zaten haberdar idiler. Kur'an, bu kıssanın; hidayete müteallik fesahat, belagat ve icazat dolu yeni bir mücmel anlatımı ile Tevrat'taki tahrifi gidererek onu tashih etmektedir.
Neticede Tevrat'ın anlatımı ve Kur'an ayetleri beyanları ile oluşan Kur'an'i perspektif, hem Müslümanları hem Ehl-i kitabı aynı çizgideki Allah'ın hitabına yönelterek tevhidi anlayışa sevk etmektedir.
Bununla yanısıra kıssanın mucize tarafına muhalif bir düşünceyi de gündem ederek konunun ana ekseninin, mukayese edilerek daha iyi anlaşılması için gayret sarf edeceğiz. Ayrıca ve daha da önemli olan vermek istediği mesajlar üzerinde ayrıntılarıyla duracağız.
Kaya mucizesinin gerçekleştiği mevki neresidir:
Kur'an, Tevrat ve İncil kitaplarında anlatılan bu kıssa, sembolik olarak yaftalanma! Tacizine uğramamış ise vakii/yaşanmış bir kıssa olarak ele alınmak mecburiyetindedir. Yani İsrailoğullarının çöl hicretindeki yaşanılan bu olay, tarihsel olarak algılanmalıdır ki, yaşam ile uyumluluğu üzerine "batınî" veya "sembolik" yorumlarının önüne geçebilelim. Böylece kıssayı tüm dinamikleri üzerinden anlamaya çalışalım. Bunun için öncelikle kıssanın geçtiği coğrafyanın bilinmesinde büyük yarar bulunmaktadır.
Kaya'dan su fışkırma mucizesinin gerçekleştiği yer hakkında Kur'an'da her hangi bir bilgi bulunmamaktadır. İslam kaynaklarında yapılan yorumlarda ise "Müfessirlerin çoğu, bu su istemenin Tih[2]çölünde olduğunda ittifak etmişlerdir."[3]
Müfessirlerin işaret ettiği "bu çöl, "Beni İsrail çölü" diye anılan, Eyle, Mısır, Kulzüm, denizi ve Serât dağları arasında bulunan kırk fersah uzunluk ve genişlikteki, taşlık ve kumluk Tih çölüdür."[4]
Kur'an'ı Kerim'deki şu ayet, İsrailoğullarının, Tih/Sina çölündeki maceralarına delalet etmektedir; "Kâle fe innehâ muharremetun aleyhim erbaîne seneten, yetîhûne fîl ardı fe lâ te’se alel kavmil fâsikîn" "Allah: 'Orası onlara kırk yıl haram kılındı: yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, yoldan çıkmış millet için tasalanma' dedi.(5/Maide/26) Ayette geçen 'yetihûnne' kelimesi şaşkın şaşkın dolaşma yanında, Tih'te kalmak anlamına da gelmektedir."[5]
Tevrat ise bu yer hakkında şu malumatı vermektedir. "Rab, Musa'ya…Ben Horev(Horeb) Dağı'nda bir kayanın üzerinde, senin önünde duracağım. Kaya'ya vuracaksın, su fışkıracak…." Musa İsrail ileri gelenlerinin önünde denileni yaptı. Oraya Massa[6] ve Meriva[7] adı verildi. Çünkü İsrailliler orada Musa'ya çıkışmış ve "Acaba Rab aramızda mı, değil mi?" diye Rab'bi denemişlerdi."[8]
Tevrat'ın, "Mısır'dan Çıkış" kitabında yer alan bu ifadelerde, Kaya'dan su fışkırma mucizesinin geçtiği yer olarak Horev/Horeb dağı belirtilmektedir. Horeb/Horev; Kur'an'ı Kerim'deki ayetlerde, Sina dağı olarak geçen dağın İbranice karşılığıdır. Kur'an'da bu dağın ismi şöyle geçmektedir:"Ve tûri sînîn"[9]
Tevrat'ta "Horev dağı olarak bahsedilen dağın diğer ismi Sinay (Sina) dağıdır."[10] "İbrânice'de "Sina" mübarek, "Tur" ise dağ anlamına gelen iki kelimedir."[11] Sinay ismi, İbranice'den, Arapçaya geçişinde "Sina" olarak dönüşüme uğradığı anlaşılmaktadır.
Talmud'da Horev/Horeb/Sinay dağı hakkında şu yorumlar bulunmaktadır: "Ulu Tanrı, Tora’yı vereceği yer olarak Sinay Dağı’nı seçmiştir. Oysa bölgede Sinay Dağı’ndan daha yüksek, daha görkemli duran Tavor ve Karmel adında iki dağ bulunuyordu. Ulu Tanrı, Tora’yı Sinay Dağı’nda vermeyi tercih ederek, bu seçimi ile bir anlamda alçak gönüllü insanları kibirli insanlara tercih ettiği mesajını vermektedir."[12]
Hz. Musa'nın, Medyen'den, Mısır'a geri dönüşünde Allah ile mükâlemede bulunduğu, resul seçildiği ve ilk vahyi aldığı Sina çölündeki "Kutsal vadi Tuva"[13]nın bulunduğu mevkideki dağlardan biri olan Horev/Horeb/Sinay dağının Kur'an'ı Kerim'de de Sina dağı olarak anıldığını gözlemlemekteyiz. :"Ve TÛRİ SÎNÎN" "Sina dağına yemin ederim ki"[14] "Ve şecereten tahrucu min TÛRİ SEYNÂE.." "Tûr-i Sînâ'da da yetişen bir ağaç…"[15]
Dolayısıyla Hz. Musa, Mısır Çıkış'ından sonra İsrailoğullarını, ilk vahyi aldığı Sina dağının bulunduğu yere ""kutsal vâdi Tuvâ"[16]"ya getirmiş ve buradaki ya da buraya çok yakın bir mevkideki kayalardan birine vurarak su fışkırma mucizesini gerçekleştirmiştir.
İsrail oğulları, Bu kutsal mevkide; Kaya'dan su fışkırma mucizesine şahit olduktan sonra, Sina dağı eteklerinde konakladıklarında; hem Hz. Musa'nın, Sina dağına çıkarak, kırk gün[17] süren Allah ile buluşmasına şahit olmuşlar hem de bu esnada Samirî'nin buzağısına taparak[18] şirk bataklığına düşmüşlerdir. Bunun yanı sıra yazılı vahiy olarak Tevrat levhalarını görmüşler ve Sina dağının yukarı kaldırılma mucizesine[19] de şahit olmuşlardır. Dolayısıyla Kaya'dan su fışkırma mucizesinin geçtiği bu mahal İsrailoğullarının mucizelerle sınanmalarında büyük olaylara şahit oldukları önemli bir mevkidir.
Kayadan su fışkırma mucizesinin oluşumu:
İsrailoğullarının çöl yolculuğunda milyonlara varan sayıdaki topluluğunun yiyecek ihtiyacı, Cenabı Hakk tarafından; Menn ve Selva adlı mucize yiyecekler ile karşılanırken, yanı sıra diğer bir hayati ihtiyaç olan suyun da aynı olağanüstü şartlarda İsrailoğullarına sunulduğunu gözlemlemekteyiz. Kur'an bu olguya şöyle işaret etmektedir: "Ey İsrailoğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık; Tûr'un sağ tarafına (gelmeniz için) size vâde tanıdık ve size (menn) kudret helvası ile (Selva) bıldırcın eti lütfettik."[20]
Özellikle çöl ortamında hiç yok mesabesinde olan suyun bulunuşu da Kur'an ve Tevrat tarafından mucize olarak nakledilmektedir. Bu vakıayı öncelikle Kur'an ayetlerinden öğrenelim. "Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâkel hacere fenfeceret minhusnetâ aşrete aynen, kad alime kullu unâsin meşrebehum…""Musa kavmi için su istemişti de biz ona: Asa ile taşa vur! Demiştik. Derhal on iki kaynak fışkırdı. Her bölük, içeceği kaynağı bildi."[21]Bir başka surede yer alan diğer bir ayette ise;"…ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer, fenbeceset minhusnetâ aşrete aynen, kad alime kullu unâsin meşrebehum…" "Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Derhal ondan on iki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi."[22] Denilmektedir.
Kur'an'daki suyun bulunuşu ile alakalı bu ayetlerde dikkat çeken husus, öncelikle suyun yokluğunun Hz. Musa tarafından Allah'a arz edilmesidir. Bu demektir ki, İsrailoğullarınca olağan yollardan su tedarik edilememiştir. Eğer normal yollardan su tedarik edilmiş veya edilebilecek durumda olsaydı bu arz yapılmazdı.
Musa(a.s), bu olumsuz durumu Allah'a arz ederek, onun Rezzak sıfatına sığınmaktadır. Kur'an'da mücmel olarak kıssa edilen, su yokluğu ve etrafında geçen hususları, Tevrat'taki ifadeler ile mufassallaştıralım. "Musa'ya, "Bize içecek su ver" diye çıkıştılar. Musa, "Niçin bana çıkışıyorsunuz?" dedi, "Neden Rab'bi deniyorsunuz?" Ama halk susamıştı. "Niçin bizi Mısır'dan çıkardın?" diye Musa'ya söylendiler, "Bizi, çocuklarımızı, hayvanlarımızı susuzluktan öldürmek için mi?" Musa, "Bu halka ne yapayım?" diye Rab'be feryat etti, "Neredeyse beni taşlayacaklar."[23]
Tevrat'taki bu ifadelerden anlaşılıyor ki, İsrailoğulları, suya çok ihtiyaç duydukları, neredeyse susuzluktan kırılacakları sırada, Hz. Musa'ya sitayişle bu durumu bildirmekte ve onu su bulması için tazyik etmektedirler.
Bu anlatımlar şu olguyu ihsas eder. Ortamda sudan eser yoktur ki, İsrailoğulları, Hz. Musa'nın, Allah ile diyalogu (dua) neticesi oluşacak bir suyun, yani mucizevi bir ortamın beklentisi içerisindedirler. Buna mukabil Hz. Musa da olağan yollardan bulamayacağı su için, Allah'a yönelmekte ve bunu ona arz etmektedir. Tevrat bu durumu şöyle nakleder: "…Musa…Rab'be feryat etti..."
Tevrat'ta yer alan çöl yolculuğu kronolojisinde dikkat edilmesi gereken husus, İsrailoğullarının sürekli olarak, Cenabı Hakk tarafından sınanmasıdır. Bu değişik sınanmalar, İsrailoğullarının, Firavun'un köleliğinden kurtuluşlarından itibaren sürekli olarak devam etmiştir. Bilhassa Hz. Musa kıssası diğer peygamberlere nazaran, İsrailoğullarının sınanmaların en yoğun olarak anlatıldığı kıssalardandır.
Cenabı Hakk'ın, Mısır Çıkışı sonrası çöl yolculuğunda, çeşitli zorluklar altında ve sürekli İsrailoğullarının itaatini sınadığını gözlemlemekteyiz. Ne zaman ki, İsrailoğullarınca, onların Musa ve Allah'a itaatlerinde kopma konumuna geldiklerinde, Cenabı Hakk derhal onlara ihsanlarını sunmaktadır.
Bu sınanmalardan ilki olan "Deniz geçişi" esnasında da deniz ile Firavun arasında sıkışan İsrailoğullarının, yine aynı şekilde Hz. Musa'yı tazyik ettikleri görülmektedir. "Firavun yaklaşırken, İsrailliler Mısırlılar'ın arkalarından geldiğini görünce dehşete kapılarak Rab'be feryat ettiler. Musa'ya, "Mısır'da mezar mı yoktu da bizi çöle ölmeye getirdin?" dediler, "Bak, Mısır'dan çıkarmakla bize ne yaptın! Mısır'dayken sana, 'Bırak bizi, Mısırlılar'a kulluk edelim' demedik mi? Çölde ölmektense Mısırlılar'a kulluk etsek bizim için daha iyi olurdu."[24]
Daha sonrasında açlık ve susuzluk, kendilerini sıkıştırmaya başladığında yine; "Çölde hepsi Musa'yla Harun'a yakınmaya başladı."Keşke Rab bizi Mısır'dayken öldürseydi" dediler, "Hiç değilse orada et kazanlarının başına oturur, doyasıya yerdik. Ama siz bütün topluluğu açlıktan öldürmek için bizi bu çöle getirdiniz."[25] Diye Musa'ya ve Allah'a isyankâr konumda oldukları kıssa edilmektedir.
Bu aşamada şu soru akla gelebilir. Bu imtihanlar, denenmeler, sınanmalar sadece İsrailoğullarına mı mahsustur. Hayır!.. Cenabı Hakk bu olgu hakkında Kur'an-ı Kerim'de şunları beyan eder: "Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından boyun eğsinler diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık. Hiç olmazsa, onlara bu şekilde azabımız geldiği zaman boyun eğselerdi! Fakat kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını câzip gösterdi. Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler."[26]
O halde Musa ve İsrailoğulları kıssalarının muhatabı olan tüm insanlar, yaşamları boyunca sürekli sınanacaklarını anlamak zorundadırlar. Bu sınanmalar vazedilen kıssalardakinin benzeri olmasa da kulların bu bilinçte olarak, Allah'a itaatten katiyen ayrılmamaları, ona isyan veya sitemkâr olmamaları gerekmektedir. Pek tabii ki, Kur'an'ın nuzül süreci muhatapları olan Hz. Peygamber ve sahabeler bu kıssadaki mesajları içselleştirmeleri gereken ilk muhatapları olmuşlardır.
Kayadan su fışkırması safhaları:
Kur'an, ve Tevrat anlatımlarındaki, İsrailoğullarının çöldeki bu durumu; susuzluğun en had safhasına işaret etmektedir. Normal koşullarda suyu tedarik etmek mümkün olmamıştır. Dolayısıyla onları kurtaracak şey ise Cenabı Hakk'tan gelecek bir mucizedir. Bu yüzden Hz. Musa'ya durumu arz etmişler ve o da durumu Allah'a arz ederek yalvarmaktadır.
Suyun bulunmasında üç safha gözlemlemekteyiz. Bunlardan birincisi Hz. Musa'nın Asa'sıdır. İkincisi suyun çıktığı kaya; üçüncüsü ise kayadan, İsrailoğullarının on iki sıbt/boy/kabilesi nispetinde oluşan on iki göze/oluk/pınar oluşmasıdır. Şimdi bunları ayrı ayrı inceleyelim.
a-Asa:
Kur'an'da kıssa edilen suyun bulunuşu vakıasının birinci ve en önemli safhası Hz. Musa'nın, Asa'sı ile Kaya'ya vurmasıdır: "…fe Kulnadrib bi asakel hacar" "Elindeki Asa ile taş/kaya'ya vur"[27] Bu aşamada dikkat edilecek husus şudur: Hz. Musa durup dururken faaliyete geçmemektedir. Cenabı Hakk, Hz. Musa'ya, Kaya'ya Asa'sı ile vurmasını vahyetmektedir. "…ve evhaynâ ilâ mûsâ…"
Yine dikkat edilmesi gereken diğer bir husus ise olay; Cenabı Hakk'ın, "kun" "ol" veya Hz. Musa'ya ait "ey taş su ver" "su ak" gibi her hangi bir vasıta olmaksızın sözlü emirler ile değil, Hz. Musa'nın Asa'sı marifeti ile başlamasıdır. Etken nesne Asa'dır. Tıpkı Firavun ve sihirbazları karşısında olduğu, İsrailoğullarının deniz geçişinde, denizin yarılmasında olduğu gibi…
"…fe Kulnadrib…" Bu ayette geçen d-r-b fiili hakkında "Müfredat"ta şöyle denmektedir: "Bir şeyi başka bir şeye vurmak…Bir şeye el, değnek, kılıç ve benzeri şeylerle vurmak gibi. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Vurun onların boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına."(8/Enfal/12); "Boyunlarını vurun"(47/Muhammed/4); "Sığırın bir parçasıyla ona vurun dedik." (2/Bakara/73);vKavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya "Asa'nı taşa vur!" diye vahyettik." (7/Araf/160)"[28]
Ayet-i Kerime'de Cenabı Hakk, suyun çıkması için öncelikle Hz. Musa'ya vahyetmektedir. Ve Musa(a.s) daha önce onunla çeşitli mucizeler gösterdiği Asa ile Kaya'ya vurarak suyun bulunma faaliyetini başlatmaktadır. Razî bu durumu şöyle tefsir etmektedir: "Hz. Musa taşa vurdu, taştan da su fışkırdı. Çünkü Cenâb-ı Allah Peygamberine bir şey emretse, peygamberi de o şeyi yapmamış olsa, peygamber âsî olmuş olur. Ve yine, taştan vurmaksızın su fışkıracak olsaydı, Asa ile o taşa vurmayı emretmek abes ve anlamsız olurdu. "[29]
Bu konuda Elmalılı Hamdi Yazır daha detaylı bir yorum yapmaktadır. "Öylesine bahşediyor ki, duanın arkasından fiilî bir teşebbüsün lüzumunu emrediyor, "asân ile taşa vur!" diyor. Demek ki, o sırada Hz. Musa, farz edelim bu ilahî emre derhal uymayıp da "asâyı taşa vurmanın suyla ne ilgisi var?" gibi aklî ve indî bir kıyas yapmaya ve kendi kendine fikir yürütmeye kalkışsaydı, bu nimet tecellî etmeyecekti, dualar ve yapılan araştırmalar belki de boşa çıkacaktı. O halde harikanın en büyük sırrı, bu sebebin ilhamında ve bu büyük nimetin o sebebe bağlanmış olmasınadır: Kuru taşları yarıp pınarlar fışkırtmaya kadir olan Allah Teâlâ, istenen suları doğrudan doğruya ihsan etmiyor da bir manevî sebeple bir maddî sebebe teşebbüs üzerine ihsan ediyor. Esasen manevi sebep olan dua, maddî sebebin ilhamına da vesile oluyor. İlham olunan maddi sebebin teşebbüse dönüşmesi, yani asânın taşa vurulması ile de sular fışkırıyor. Böylece hidayet bürhanı tamamıyla tecellî ediyor. Bunu da "yiyin, için, fesat çıkarmayın" irşad ve ikazı takip ediyor."[30]
b-Su çıkan kaya:
İkinci unsur, su fışkıran nesnenin çöl kumu, toprağı değil bir Hacer/kaya olmasıdır. "…enıdrıb bi asâkel hacer…." Su, çöldeki rutin su kaynağı olan topraktan değil, Kaya'nın içinden fışkırmaktadır. Bunun da sebebinin, Cenabı Hakk canibinden o kayanın on iki göze ayrılarak her İsrailoğlu sıbtı/boy/kabilesi için ayrı ayrı pınarlar olarak akmasının arzu edilmesidir, kanaatindeyiz.
İsrailoğulları için hayat olacak olan suyun, kumlar içerisinden değil de kaya'dan çıkması anlamlıdır. Çünkü Hz. İbrahim dönemi kıssasında; Hz. Hacer ve oğlu İsmail, çölde susuzluktan ölmek üzere iken kendilerine mucize olarak ihsan edilen su, toprak içerisindeki bir "kuyu" vesilesi ile ihsan edilir. Tevrat bu olguyu şöyle kıssa eder: "Sonra Tanrı Hacer'in gözlerini açtı ve Hacer bir kuyu gördü. Gidip tulumunu doldurdu, oğluna içirdi."[31] Bu olayın İslam kültüründeki yansıması olan, Hz. Hacer'in oğlu İsmail için, Mekke'deki su arayışı; toprak içerisinden çıkan mucize su "zemzem" iledir.
İsrailoğullarının çöl yolculuğunda ise istenilen su, topraktan akma veya kuyu ile değil, Kaya'dan fışkırmaktadır. Bunun önemli sebebi, Kaya'dan akan suların, on iki ayrı göze olarak akması ve suyun buradan her sıbt tarafından, tartışma, karışma olmaksızın temin edilebilmesidir.
Ancak "Su çıkan Kaya" hakkında İslam kaynaklarında yer alan bir başka kabul daha vardır ki, bunu da önemli olarak görmekteyiz. "Onlar nereye varıp konaklarlarsa o taşı orada buluyorlardı. İbn-i Zeyd ise bu taşın, koyun kellesine benzeyen bir taş olduğunu İsrailoğulları gezerlerken yüklerinde taşıdıklarını söylemiştir."[32] Razî'de aynı görüştedir: "İsrailoğulları onu (yani o taşı) yanlarında götürüyor ve ihtiyaçları nispetinde ondan alabiliyorlardı."[33]
Bilindiği gibi İsrailoğulları, yaptıkları şirk fiilinin cezası olarak, Cenabı Hakk tarafından, kırk yıl[34] boyunca çölde sürgün ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla müfessirler; çölde geçen bu uzun süreçte, Hz. Musa'nın, yanında taşıdığı seyyar kabul ettikleri Sina dağı eteğindeki "malum Kaya" ile konakladıkları yerlerde Asa'sı ile tekraren bu Kaya'ya vurarak, yeniden su akıttığı, böylelikle İsrailoğullarının su ihtiyacının karşıladığını kabul etmektedirler.
İslam âlimlerini bu sonuca ulaştıran, aslında Tevrat'ın "Sayılar" kitabında yer alan ifadelerdir. Burada anlatılan kıssaya göre; Sina dağı eteklerindeki Kaya'dan fışkıran su mucizesi, İsrailoğullarının kırk yıllık çöl sürgünü esnasında, aynı Kaya yoluyla defalarca tekrarlanmıştır. "İsrail topluluğu birinci ay Zin Çölü'ne vardı, halk Kadeş'te konakladı…Ancak topluluk için içecek su yoktu. Halk Musa'yla Harun'a karşı toplandı….."RAB'bin topluluğunu neden bu çöle getirdiniz? Biz de hayvanlarımız da ölelim diye mi?....RAB Musa'ya, "Değneği al" dedi, "Sen ve ağabeyin Harun topluluğu toplayın. Halkın gözü önünde su fışkırması için kayaya buyruk verin. Onlar da hayvanları da içsin diye kayadan onlara su çıkaracaksınız."… (Musa) Sonra kolunu kaldırıp değneğiyle kayaya iki kez vurdu. Kayadan bol su fışkırdı, topluluk da hayvanları da içti…..Bu sulara Meriva suları denildi. Çünkü İsrail halkı orada RAB'be çıkışmış, RAB de aralarında kutsallığını göstermişti."[35]
Kadim İslam kaynaklarında da yer alan, "su fışkıran Kaya" ile ilgili müteselsil Tevrat endeksli bu rivayetler, Hz. Musa'nın çölde, Asa'sı ile vurarak, Kaya'dan su çıkışı olayının istisnasız tüm âlimlerce bir kereye mahsus olarak değil, kırk yıl boyunca sürekli yaşanan bir mucize olarak kabul edildiğini bize aktarmaktadır.
c- On iki pınar/göze/oluk
Üçüncü unsur ise Sina/Horeb/Horev dağına ait ya da çok yakınındaki, su çıkan bu Kaya'dan; "…minhusnetâ aşrete aynâ…" on iki ayrı göze/pınar/oluk olarak suyun fışkırarak akmasıdır. "Hemen ondan on iki pınar fışkırdı" ifadesi, "Asası ile taşa vurdu ve hemen ondan on iki pınar fışkırdı" takdirindedir. Çünkü bu fışkırma onun var edilmesi şeklinde emir ile değil, asasını taşa vurması ile gerçekleşmişti."[36]
"Beni İsrail'in on iki kabile olması Ya'kub (A.S.)' in on iki oğlunun neslinde oldukları içindir. (Arz-i Tih)'te şiddeti hararetten ciğerleri yandığı zamanda Mûsâ'dan(a.s.) su istediler. Cenab-ı Hak mucize olarak asayı taşa vurmasıyla emretti. Asayı taşa vurunca on iki kabileye on iki pınar çıktı."[37]
Kaya'dan on iki ayrı göze olarak su fışkırması tamamen Cenabı Hakk'ın emri mucibincedir, yani bunda bir tesadüf yoktur. "Allah'ın buyruğuna uyarak Kızıldeniz'i ikiye bölen ve kendilerine yol açan mucizeli asasını bir kayaya vurunca kayanın on iki ayrı yerinden on iki kaynak halinde sular fışkırmaya başladı. İsrâiloğulları, Hz. Ya'kub'un on iki oğlundan gelen on iki oymağa (sıbt) ayrılmıştı. Muhtemelen, su yüzünden aralarında bir çatışma çıkmasın diye yüce Allah her oymak için ayrı bir su kaynağı halk etmiş olup, ayete göre, ihtilâf ve karışıklığa mahal kalmayacak şekilde her oymağa kendi pınarının hangisi olduğu bildirilmişti."[38]
Tevrat metinlerinde de Kur'an kıssasındaki su fışkırma sahnesi benzeri bir anlatım mevcuttur. Yalnızca son aşamadaki on iki göze/oluk/pınar oluşması anlatımı bulunmamaktadır. "RAB Musa'ya, "Halkın önüne geç" dedi, "Birkaç İsrail ileri gelenini ve deniz'e vurduğun değneği de yanına alıp yürü. Ben Horev Dağı'nda bir kayanın üzerinde, senin önünde duracağım. Kayaya vuracaksın, halk içsin diye su fışkıracak." Musa İsrail ileri gelenlerinin önünde denileni yaptı."[39]
Suyun bulunması ile ilgili anlatımlardaki bu unsurlar üzerinde derinlemesine tefekkür ve tefehhümde bulunduğumuzda kayadan su fışkırmasının olağan bir olay olarak gerçekleşmediğini, bunun bir mucize olduğunu gözlemlemekteyiz.
Suyun bulunmasında gerçekleşen safhaların tümünün olağan veya tesadüfler! zinciri olarak bir araya gelmesinin mümkün olamayacağına göre bu vakıanın bir mucize olduğunu ikrar etmek gerekmektedir. "Asanın yere vurulması ile suların hemen fışkırması, bir mucizedir. Bu kâinatta Allah'ın kudretiyle nice mucizelerin, nice olağanüstü şeylerin zaman zaman meydana geldiğini görüp işiten hakikî aydın ve mütefekkir zatlar için bu gibi mucizeleri inkâra asla imkân yoktur."[40]"Asanın taşa vurulmasıyla taştan on iki göz açılıp her birinden su fışkırması, Allah Ta'âlâ'nın peygamberlerine ihsan ettiği mucizelerdendir. Bu çeşit mucizeleri, bildirdiği şekliyle kabul etmek, akıl yoluyla bunların izahı mümkün olmadığı için mütalâa serdinden sakınmak, İslâm dininin iman esaslarındandır."[41]
İslam kaynaklarında su fışkıran kayaya ait israiliyat:
Razî'de, su çıkan Kaya hakkında şunu nakleder: "Taşın, Hz. Âdem (a.s) ile birlikte cennetten indirildiği, Şuayib (a.s)'in zamanına kadar İsrailoğullarının bu taşın varisi oldukları, Şuayib (a.s)'in Âsâ ile birlikte o taşı Hz. Musa'ya verdiği söylenmiştir."[42]
Kurtubi su fışkıran Kaya'yı şöyle yorumlamaktadır:"Bir başka görüşe göre şanı yüce Allah, Hz. Musa'ya açıkladığı ve muayyen bir taşa vurmasını emretmiştir. Bu bakımdan "(taş anlamına gelen)el-Hacer" kelimesi tarifli olarak gelmiştir. Said b. Cübeyr der ki: Bu Hz. Mûsâ'nın yıkandığı zaman elbisesini üzerine bıraktığı taştır. Bu taş, Hz. Musa'nın elbisesi ile birlikte uçmuş ve yüce Allah, sonunda onu kavminin iftirasından temize çıkarmıştı."[43]
İslam kaynaklarındaki nakillerde ve yapılan yorumlarda; Hz. Musa'nın elbiselerini çıkardığında, elbiselerini alıp kaçan ve onun hakkındaki İsrailoğullarının dedikodularını boşa çıkaran bu Kaya'nın daha sonra Musa'nın(a.s) Asa'sı ile vurarak su fışkırttığı Kaya olduğu kabul edilmektedir.
Hadis külliyatında bu taş/kaya ile ilgili yer alan rivayet şudur: "İsrailoğulları birbirlerine baka baka çıplak olarak yıkanırlar, Hz. Musa ise tek başına yıkanırdı. Onlar, "Vallahi Musa'yı bizimle birlikte yıkanmaktan alıkoyan şey, ancak onun kasık fıtığı olmasıdır" dediler. Hz. Musa bir defasında yıkanmaya gitti, elbisesini de bir taşın üstüne koydu. Birden taş elbisesini aldı kaçtı. Hz. Musa "Ey taş! Elbisemi(geri ver), Ey taş! Elbisemi(geri ver) diyerek taşın arkasından koştu. Nihayet İsrailoğulları onu (çıplak) gördüler de : "Vallahi! Musa'da hiçbir kusur yokmuş" dediler. Hz. Musa elbisesini aldı ve taşı dövmeye başladı". Sonra Ebu Hureyre: "Vallahi! Musa'nın vuruşundan o taşta altı veya yedi darbe izi kalmıştır" dedi."[44]
Su fışkıran Kaya'nın niteliği hususlarında Kur'an'da bir açıklama yoktur. Tevrat'ta da buna dair bir ayrıntı yer almamaktadır. Buna mukabil Buhari ve Müslim'de de yer alan bu hadiste anlatılanlar ilginçtir. Gaybi bir hadise olan Hz. Musa zamanındaki bir olayı hangi Kur'an'i perspektifle kabul ederek ele almak mümkündür doğrusu karar veremedik !..
Hz. Musa'ya, olmadık basit bir kusur uydurulmasından, taşın kaçması gibi bir mucizeye, bunların da ötesinde gariban! Taşı döven peygambere, dövülen taştaki sopa izlerini anlatan ravilere kadar ne kadar olumsuz ve uyumsuzluk varsa bu rivayet içerisinde bulunmaktadır.
İşin daha ilginci bu hadis rivayetine olumlu anlamda yorum getirmeye çalışan modern çağın profesör unvanlı yorumcusunun düştüğü tenakuzlardır. "Hz. Musa'nın çok hayalı olduğu, sıkı örtündüğü için teninin görülmediği, bundan dolayı İsrailoğullarının onun hakkında ileri geri konuştukları anlatılmaktadır……Taşın bir şekilde hareket etmesi, yuvarlanması sebebiyle bir anda elbiselerinin de taşla birlikte gittiğini gören Hz. Musa….taşın arkasından koşmuş…Hadiste taşa adeta canlı bir varlık atfedilmiştir. Musa taşa seslenerek elbiselerini geri istemiştir…Bazı şerhlerimiz bu durumu Hz. Musa'nın bir mucizesi olarak görmüştür. Oysa burada mucizelik bir hususiyet bulunmamaktadır. Büyük bir ihtimal ile taşın bir şekilde yuvarlanması, Hz. Musa'nın taşın ardından koşması ve neticede taşın durması gibi normal bir durum söz konusudur. Yahut bu da tamamen temsili bir anlatımdan ibarettir."[45] "İsrailiyat" nasıl oluşur/oluşmuştur, ya da kaynaklarda yer almasına nasıl cevaz! Verilmiştir, bunun canlı örneğini, yirminci yüzyıl yorumcusu vasıtasıyla da örnekledik!...
Kur'an-ı Kerim'de Ahzab suresinde yer alan "Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi."[46] Ayetinin nüzul sebebi olarak belirtilen bu "Musa'nın elbisesi ile kaçan Kaya" hadisi ve diğer rivayetler üzerine, Razî'nin yaptığı yorum, bizce en makul yorumdur. "Bu ayette, Hz. Musa(a.s)'ya yapıldığı belirtilen eziyetin ne olduğu hususu ihtilaflıdır: Bazıları, "Bu, onların, ona bedeninde bir ayıp olduğu iftirasında bulunmaları sebebiyle yapmış oldukları eziyettir" derken, bazıları şöyle demişlerdir: "Kârûn, bir fahişe ile bir plan yaptı. Böylece kadın, İsrâiloğullarının yanında Hz. Musa(a.s)'nın kendisiyle zina ettiğini söyleyecekti. Karun, kavmini topladığında, Allah orada bulunan bu kadının kalbine doğru söyleme fikrini verdi ve böylece kadın, kendisine telkin edilmiş olan o şeyi söylemedi." Velhasıl Kur'ân'da bahsedilen "eziyet" ifadesi yeterlidir. Bu da, İsrâiloğullarının Hz. Musa (a.s)'ya, "Sen ve Rabbin gidiniz ve savaşınız"(5/Maide/24), "Biz, Allah'ı apaçık görmedikçe sana iman etmeyeceğiz"(2/Bakara/55) ve "Biz, bir çeşit yemeğe sabredemeyiz" (2/Bakara/61) şeklindeki sözleridir. "[47]
Dolayısıyla su fışkıran Kaya ile alakalı olarak oluşan İsrailiyat, Kur'an perspektifinden bakıldığında olumlu addedilebilecek bir malumat değildir. Musa kıssasındaki Kaya'dan su fışkırma mucizesi etrafında verilmek istenen mesaj Kaya'ya ait olağanüstü nitelikler değildir. İsrailoğullarının sınanmasında Cenabı Hakk'ın onlara dilediği şekilde rızıklar sunmasıdır. Bundaki vesileleri, olağanüstü anlatımlarla süslemek! Boşlukları doldurmak; ancak ve ancak, Kur'an'ın mesajlarını örtmek veya alakalı olmayan başka alanlara çekmek anlamını taşımaktadır.
Kaya'dan su fışkırma mucizesi üzerine yakın dönem yorumları:
Şimdi sizlere, Hz. Musa'nın Asa'sı ile Kaya'dan su fışkırtma mucizesi üzerinde muhalif bir görüşe ait alıntıda bulunacağız. Bunun sebebi, günümüz müelliflerinden İ. Eliaçık'ın, bu olayın bir mucize değil, normal bir olay olduğuna dair iddialarıdır.
Şöyle diyor müellif; "Ayette vurgulanan mesaj, Musa'nın "mucize" göstererek kayadan bir vuruşta on iki pınar fışkırtması değil, zaten fışkırmakta olan kaya altındaki sulara, çölde "mucizevi" bir şekilde rastlamaları ve Musa'nın onları göstererek içmeleridir."[48]
Anlaşılacağı üzere müellif, Kaya'dan su fışkırma mucizesini olağan bir olay olarak kabul etmektedir. Müellifin delilleri de sadece kendisine ait yorumlardır. Buna göre olay şöyle gerçekleşmiştir."İsrailoğulları çölde susuz günler geçiriyordu. Perişan haldeydiler. Musa, içecek su arayışına girmişti. Bir kaya yarığından fışkıran sular buldu. Derken kabilelere onu gösterdi. Onlarda sırayla gözelerden içtiler. Kabileler on iki guruba ayrıldığı için, içme zamanı kendisine gelen sudan içti. Böylece susuzluktan kurtarmış oldu…."[49]
Müellifin bu açıklamasında önemli gördüğümüz bazı noktalar bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Hz. Musa'nın Asa'sına dair ortada açıklama yoktur. Oysa ayette; "…fe Kulnadrib bi asakel hacer.." "Elindeki Asa ile taş/kaya'ya vur"[50] denilerek Asa'nın etkin rolüne dikkat çekilmektedir.
Müellif, Asa'nın fonksiyonunun anlatıldığı Bakara suresi 60. ayetinin mealini şöyle vermektedir; "…Elindeki asa ile KAYAYI GÖSTER…"[51] Ayette geçen "ıdrib" kelimesi hakkındaysa şu yorumu yapmaktadır; "Ayette geçen "ıdrıb" kelimesi, "vur" anlamında olabileceği gibi, göster anlamına da gelir."[52] Buna göre "ıdrib" kelimesine "göster" manasını veren Eliaçık; suyun bulunmasındaki Asa'nın fonksiyonunu hafifleterek, Asa'nın mucize vasıtası olan konumunu reddetmektedir.
Benzer yorumları İsrailoğullarının denizi geçme mucizesi kıssasında da yapan Eliaçık; "Fe evhaynâ ilâ mûsâ enıdrib bi asâkel bahr…"[53]AyetindekiAsa'nın, oradaki fonksiyonunu da "göster" "işaret et" şeklinde yorumlayarak; Asa'nın vurulması ile denizin yarılmadığını, aksine Med-Cezir tabii olayı ile yarılan denizde oluşan kara parçasını Asa'sı ile gösterdiğini iddia etmektedir.[54]
Tefsirinde, Hz. Musa'nın Asa'sı ile ilgili tüm ayetlerin yorumlarında onun mucizeler gösterdiğini reddeden Eliaçık; etimolojik yöntem ve kendine özgü değerlendirmelerine dayalı manevralar! İle tüm müfessirlerin aksi istikametinde, çağdaş! Rasyonal ve pozitivist yorumlarda bulunarak, Kur'an'daki Asa ve diğer Mucize olaylarını inkâr etmektedir. "İslam’ı yıkan bu üç şeye akılda kalması için “3M” dedim. Yani M harfi ile başlayan üç kelime: Mülk, Mucize ve Mevzu…"[55]
Eliaçık'ın, Kaya'dan su fışkırma mucizesi ile ilgili yaptığı yorumlar, tüm İslam tefsir kaynaklarındaki yorumlara tamamen muhalif ve aykırıdır. Bununla birlikte elimizdeki en eski dinsel ve tarihsel metin olan Tevrat'taki kıssada yer alan ve Kur'an kıssası anlatımları ile bire bir uyuşan; "Rab Musa'ya, "Halkın önüne geç" dedi, "Birkaç İsrail ileri gelenini ve deniz'e vurduğun değneği de yanına alıp yürü. Ben Horev Dağı'nda bir kayanın üzerinde, senin önünde duracağım. Kayaya vuracaksın, halk içsin diye su fışkıracak." Musa İsrail ileri gelenlerinin önünde denileni yaptı."[56] İfadelerinin de zıddına bir yorumdur.
Kur'an ve Tevrat, Hz. Musa'nın Asa'sı ile kaya'ya vurarak su çıktığını ortak ifadelerle anlatırken, tüm tefsir kitaplarında olay buna mümasil yorumlanırken, Eliaçık indî yorumlarıyla, tarihsel olarak hiçbir tabanı bulunmayan, yepyeni bir rasyonal! Açılımda bulunmaktadır.
Buna paralel olarak, Asa'nın fonksiyonu yanı sıra, su fışkıran Kaya'nın on iki gözesini de kendince yorumlamaktadır. Kur'an'daki kıssada, Asa'nın, Kaya'ya vurulması ile hem sular fışkırmakta ve hem de "…minhusnetâ aşrete aynâ…" "..ondan on iki pınar fışkırdı.." yani fışkıran sular on iki ayrı göze/pınar/oluk olarak akmaktadır. Tüm müfessirler bunda müttefiktirler.
Eliaçık'ın meal/tefsirinde yer alan; "…Onlarda sırayla gözelerden içtiler. Kabileler on iki guruba ayrıldığı için, içme zamanı kendisine gelen sudan içti…"[57] Şeklindeki yorumu tamamen ındî mütalaasıdır ve olayın tarihsel mahiyeti ile de uyuşmamaktadır.
"İsrailliler kadın ve çocukların dışında altı yüz bin kadar erkekle yaya olarak Ramses'ten Sukkot'a doğru yola çıktılar."[58] Tevrat'ta sadece erkeklerin sayısının verildiği bu miktara, muhtemel kadın ve çocuk nüfus sayısı da eklendi mi çöl ortamında yolculuk eden milyonlara tekabül eden çok büyük bir insan kitlesi, dolayısıyla çok büyük hayati ihtiyaçları olan bir topluluk akla gelmektedir.
Milyonlara varan sayıdaki İsrailoğullarının, sıbt/kabile sıralaması nasıl yapılacak veya yapılmıştır ki, bunlar sırayla su alabilsinler. Böyle bir sıralamaya dair tarihsel veya maddi delil nerededir? Delil, Eliaçık'ın muhayyilesinde!...
Oysa Kaya'dan on iki göze olarak su akmasının Tevrat metinlerinde de anlatımı bulunmaktadır. "Sonra Elim'e gittiler. Orada on iki su kaynağı, yetmiş hurma ağacı vardı. Su kıyısında konakladılar."[59] Bunun yanı sıra Mevdudi'nin tefsirinde verdiği yakın dönem arkeolojik bulgusu; "Bu kaya, bugün de, Sina Dağı yakınlarında üzerinde on iki deliğiyle görülebilir. "[60] örnekliği ortadadır.
Peki, Eliaçık'ın delili nerededir? Her zaman olduğu gibi Kur'an ayetlerinde konu ile ilgili geçen kelimelerin etimolojik jimnastiği! Sonucu ulaştığı yeni anlamlarda veya "Yahudilerin düzdükleri Tevrat'ı kale almayıp" kendi arkeolojik veya tarihsel yorumlarında!.... Artık balığı Asur mu yorumlar, Asa'yı içine cıva doldurulmuş barsak mı, Denizin yarılmasını Med-Cezir mi, orasını okudukça görürsünüz!...
Sonuç:
Tih/Sina çölünde, Sina dağı etekleri veya çok yakınında ve muhtemelen "kutsal vadi Tuva"da gerçekleşen Kaya'dan su fışkırma olayı, yeryüzünde rutin ya da olağan gerçekleşen bir vakıa olarak değil, tarihte bir kere hem de mucize olarak, yani olağanüstü tezahür etmiş nadide bir hadisedir. Bunun altını özellikle çizelim ve bu kıssadaki benzeri mucize bizim için neden olmuyor, diyenlere bu örnekliğin sadece yaşamsal olarak ait olduğu tarihsel dönemde gerçekleştiğini ancak kıssanın örnekliğinin binlerce yıldır, standard olarak her dönem tevhid muhataplarına sunularak onların da bu kıssadaki mesajlar yoluyla imtihan edildiğini vurgulayalım.
İsrailoğullarının, çöl kıssalarının muhatabı olan tüm insanlar, yaşamları boyunca sürekli sınanacaklarının bilincinde olmak zorundadırlar. Bu sınanmalar vazedilen kıssalardakinin benzeri olmasa da kulların bunun bilincinde olarak, ne suretle olursa olsun her türlü denenmelerinde Allah'a itaatten ayrılmamaları, ona isyan veya sitemkâr tavırlar göstermemeleri gerekmektedir. Pek tabii ki, Kur'an'ın nüzul süreci muhatapları olan Hz. Peygamber ve sahabeler bu kıssadaki bu mesajları içselleştiren ilk muhataplardır.
Kur'an'da vazedilen kıssa, Musa ve İsrailoğullarının tarihsel yaşamlarından kesit/kesitler sunmuş olsa bile bu kıssalardan mesaj almaları gereken tüm insanlıktır. İsrailoğullarının tarihsel sınanması onlara mahsus/özel olsa bile mesajı, öğüt ve ibretleri umumidir. Tüm insanlığı kapsamaktadır.
Kur'an'da, parçalı/fragman halinde anlatılan İsrailoğullarının çöl yaşamı kıssalarında dikkat çekilen önemli husus, İsrailoğullarının, Hz. Musa'ya dolayısıyla Allah'a itaatlerinde sürekli sınanmalarıdır. Kur'an, çölde geçen bu sınanma aşamalarını bölüm/parça/fragmanlar halinde kıssa ederek, muhatapların dikkatini çekmektedir. Bu kıssaları dinleyen veya okuyan muhataplar ve de özellikle ilk Müslümanlar, bu kıssalarda verilen mesajlar yoluyla, Gazve, Seriyye veya diğer (ekonomik, sosyal, siyasal) sıkışıklık anlarında Hz. Muhammed'e dolayısıyla Allah'a nasıl davranmaları gerektiğinin eğitim ve terbiyesini almışlardırlar.
Cenabı Hakkın her türlü imtihanlarında, Hz. Peygamber önderliğine tam itaat ve Allah'ın yardımının mutlaka ulaşacağına inananlar, kıssadaki olumlu mesajları içselleştiren Müslümanlar olarak imtihanlarında önemli bir aşamadan başarı ile geçenlerdir.
Yine bu kıssada olumsuz örneklik; İsrailoğullarının, Allah'ın nimetlerine karşı sürekli isyan veya memnuniyetsizlik halleridir ki, Kur'an-ı Kerim'in nüzul dönemi ve kıyamete kadar ki tüm muhataplarının, bunlardan dersler çıkararak, öğüt ve ibret almaları ihsas edilmiş olmaktadır.
Son söz olarak Tarihte bir kere gerçekleşmiş bu kıssadaki olay yani mucizenin kendileri için tekrar edilmesini bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Kıyamete kadar "Yaşayan Kur'an"dan, onun anlattığı kıssalarındaki olaylar ve mucizelerin aynısının gerçekleşmesini değil, bunların oluşturduğu olumlu ve olumsuz tavırlardan öğüt ve ibret alınarak hayatımıza adapte edilerek yaşatılması gerekmektedir. "Lekad kâne fî kasasıhim ibretun li ûlîl elbâb.. " "Andolsun onların (geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır. "
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
Dipnotlar:
[1] İncil/I.Korintliler10/4.
[2] "Tih" Sina çölünün diğer adıdır. Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, c.I,224; İmam Nesefi, Nesefi Tefsiri, c.I, s.308; Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, c.I, s.50-53.
[3] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.III, s.35.
[4] İslam ansiklopedisi, XII/I, 279-280; Hemavi, Me'camü'l Buldân, II, s.81; Ali Akpınar, A.g.e, s. 187-188.
[5] Ali Akpınar, Kur'an coğrafyası, s. 187.
[6] İbranice: Massa/ Deneme; Bakınız: Kitabı Mukaddes, s.71, Kitabı mukaddes şirketi, 1981-İstanbul.
[7] Meriba/Çekişme anlamlarına gelmektedir. Bakınız: Kitabı Mukaddes, s.71, Kitabı mukaddes şirketi, 1981-İstanbul.
[8] Tevrat/Mısırdan çıkış17/5-7.
[10] http://www.sevivon.com/yasamvedeger/
pirkeavot/yorum6_02.asp
[11] Ali Akpınar, A.g.e,s. 189.
[12]Talmud-Megila 29A, Sota 5A; http://www.sevivon.com/yasamvedeger/
pirkeavot/yorum1_1.asp
[13] "..Çünkü sen kutsal vâdi Tuvâ'dasın!" Kur'an/20Bakara/60; "Kutsal vâdi Tuvâ'da Rabbi ona şöyle seslenmişti" Kur'an/79Naziat/16.
[15] Kur'an/23Muminun/20.
[16] Kur'an/20Taha/12; 28/Kasas/23–29.
[17] "Musa'ya kırk gece söz vermiştik." Kur'an/2Bakara/51.
[18] "Andolsun Musa size apaçık mucizeler getirmişti. Sonra onun ardından, zalimler olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz." Kur'an/2Bakara/92.
[19] "Söz vermeleri (ni takviye) için Tûr'u başlarına diktik" Kur'an/4Nisa/154.
[23] Tevrat/Mısırdan çıkış17/2-4.
[24] Tevrat/Mısırdan çıkış14/10-12.
[25] Tevrat/Mısırdan çıkış16/2-3.
[26] Kur'an/6Enam/42-45; Kur'an/7Araf/94; Kur'an/10Yunus/21.
[28] Müfredat, Ragıp el-Isfahani tercümesi, c.II, s. 100.
[29] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.III, s. 37.
[30] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak dini Kur'an dili tefsiri, c.I, s245.
[32] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, A.g.e, c.I, s.224.
[33] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.XI, s.114; Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, c.I-II, s.137
[34] Kur'an/2Bakara/51; Kur'an/5Maide/26; Tevrat/Sayılar14/34."Ülkeyi araştırdığınız günler kadar - kırk gün, her gün için bir yıldan kırk yıl - suçunuzun cezasını çekeceksiniz. Sizden yüz çevirdiğimi bileceksiniz!'"
[35] Tevrat/Sayılar20/1-13.
[36] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, c.I, s.146.
[37] Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, c.V-VI, s.1783.
[38] D.İ.B, Kur’an Yolu meal tefsiri, c.I, s.63; Mevdudi, Tefhimü'l Kur'an, c.I, S.
[39] Tevrat/Mısırdan çıkış17/5-6.
[40] http://www.tahavi.com/tefsir/002b.html. Ömer Nasuhi Bilmen tefsiri, Bakara suresi 60 ayet.
[41] Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, c.I, s.133.
[42] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.III, s. 36;Buhari, Gusül, 20; Müslim Fedail, 155.
[43] İmam Kurtubi, A.g.e, c. II, s.122-123; İmam Kurtubi, A.g.e, c.XIV, s.197-199. Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, c.VI, s.524.
[44] Buhari, Gusül; Müslim, Fedail; Hanbel, Müsned; Hemmam. Ayrıca bakınız: Bünyamin Erul, Hadislerin Dili, s.294.
[45] Bünyamin Erul, Hadislerin Dili, s. 295.
[47] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.XVIII, s.300.
[48] İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur'an, Meal/tefsir, c.I, s.351.
[49] İhsan Eliaçık, A.g.e, c.I, s.52.
[51] İhsan Eliaçık, A.g.e, c.I, s.51. (Bakara suresi, 60. ayet meali);
İhsan Eliaçık, A.g.e, c.I, s.351, (Araf suresi, 160. ayet meali)
[52] İhsan Eliaçık, A.g.e, c.I, s.52.
[54] Bakınız: 24 numaralı dipnot; İhsan Eliaçık, A.g.e, c.II, s.172; (Şuara 63. ayet meali) İhsan Eliaçık, A.g.e, c.II, s.276.
[55] R.İhsan Eliaçık, İslam’ı yıkan üç şey (3M), http://ihsaneliacik.wordpress.com/
2009/06/22/islami-yikan-uc-sey-3m-yeni/
[56] Tevrat/Mısırdan çıkış17/5-6.
[57] İhsan Eliaçık, A.g.e, c.I, s.52.
[58] Tevrat/Mısırdan çıkış12/37.
[59] Tevrat/Mısırdan çıkış15/27.
[60] Mevdudi, Tefhimü'l Kur'an, c.I, S. .
|