HZ. MUSA’NIN BULUT, MENN VE SELVA MUCİZESİ

HZ. MUSA’NIN BULUT, MENN VE SELVA MUCİZESİ


 

Giriş:

 

Mısır’da köle hayatı yaşayan;zelil eden, aşağılayan o işkenceden, Firavun'un işkencesinden kurtardık. Doğrusu, bu adam, haddini aşan, büyüklük taslayan zorbanın teki idi.[1] İsrailoğullarını, peygamberleri Musa(a.s) aracılığıyla “Derken, Firavun onları ülkeden çıkarmak istedi. Bu yüzden biz onu ve maiyetindekilerin hepsini (denizde) boğduk.”[2] Firavun’un esaretinden kurtaran, Cenabı Hakk; daha sonra onları vaat ettiği kutsal topraklara yönlendirir. "O topraklarda (Arz-ı Mev’ud) oturun! Ahiret vâdi tahakkuk edince, hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz" dedik.”[3]

İsrail oğullarının vaat edilen topraklara doğru çıktıkları bu uzun yolculukta Sina çölünden geçerken hem sınanırlar ve hem de Allah’ın çeşitli olağanüstü ihsanlarına uğrarlar. Çok büyük bir insan nüfusu olarak çölde yolculuk eden İsrailoğullarına bahşedilen nimetler arasında, kısır çöl tabiatında olağanüstü olarak sunulan yiyecekler ve içecekler gelmektedir. Cenabı Hak hem bunları ihsan etmeden hem de ihsan ettikten sonra İsrailoğullarını sınar.

Kur'an-ı Kerim, İsrailoğullarının çöldeki hayati ihtiyaçlarının karşılanması hakkında şu bilgileri bize aktarmaktadır. "Ve zallelnâ aleykumul gamâme ve enzelnâ aleykumul menne ves selvâ…" "Ve sizi bulutla gölgeledik, size "MENN" ve "SELVA" gönderdik.."[4]

Hz. Peygamberin bir hadisinde yaptığı dua, İsrailoğullarına lütfedilen bu yiyeceklerin olağanüstü vasfına dikkat çekmektedir. “Allah aşkına, size vahyolunan şey aşkına, sizin atalarınızı MENN VE SELVA ile rızıklandıran aşkına…”[5]

Bu incelememiz, Mısır’dan hicret ederek, Sina çölünde çetin bir yolculuk eden İsrail oğullarına sunulan, Kur’an’ın Bakara suresi 57. ayetinde beyan edilen mucize nimetlerin vasıfları hakkında olacaktır. Cenabı Hakk’ın, Çölde İsrailoğullarına sunduğu bu nimetleri üç ayrı kategoride inceleyeceğiz. a-Bulut, b-Menn, c-Selva.

İsrail oğullarının çöl hicreti ve vasıfları:

İsrailoğullarının, Mısır’dan Çıkış’ının başlamasından sonraki Sina dağına doğru yolculuğunun Tevrat'taki rotası şöyledir: “Musa İsrailliler'i deniz'in ötesine çıkardı. Şur Çölü'ne girdiler. Mara'ya vardılar.”

[6]   “Sonra Elim'e gittiler..”[7]   “Bütün İsrail topluluğu Elim'den ayrıldı. Mısır'dan çıktıktan sonra ikinci ayın on beşinci günü Elim ile Sina arasındaki Sin Çölü'ne vardılar.”[8] "…Refidim'den yola çıkıp Sina Çölü'ne girdiler. Orada, Sina Dağı'nın karşısında konakladılar."[9] 

Tevrat’ta bildirilen bu rotayı izleyen Hz. Musa ve İsrailoğulları tam “üç ay sonra Sina’ya vardılar.”[10]

Yine Tevrat verilerine göre Sina’ya doğru göç eden İsrail oğullarının sayısı; "İsrailliler kadın ve çocukların dışında altı yüz bin kadar erkekle yaya olarak Ramses'ten Sukkot'a doğru yola çıktılar."[11]Denilerek, Altı yüz bin civarında erkek olarak verilmektedir. Bir başka yerde ise cinsiyet ve nitelik ayrımı yapmadan şöyle belirtilmektedir: “Musa, "Aralarında bulunduğum göç eden halkın sayısı 600.000 kişidir"[12]

Çölde yolculuk eden İsrail oğullarının nüfusu ile ilgili olarak, Tevrat verilen birinci miktarı baz aldığımızda, sadece erkeklerin oranına dair net bir sayı vardır. Çok çocuklu bir yapıya sahip olan İsrailoğulları erkeklerinin, sahip oldukları çocuk ve eşleri de dâhil edildiğinde birkaç milyonu bulan sayıda bir nüfus sayısı ortaya çıkmaktadır.  Mevdudi bu sayıyı; “..Yaklaşık iki milyon insandan oluşan…”[13] Olarak vermektedir. Dolayısıyla Sadece kum ve güneş ortamında yolculuk eden ve buna nazaran çok büyük hayati ihtiyaçları olan devasa bir topluluk akla gelmektedir.

Sina dağına doğru çölde yolculuk eden bu büyük topluluğun en önemli ihtiyaçları olan su ve yiyecek ise tükenmiştir. Tevrat anlatımlarında Mısır'dan çıkış yapan İsrailoğullarının ani hareket etmeleri sebebiyle hazırlıksız olarak yolculuğa çıktıkları bildirilmektedir. "Böylece halk mayası henüz katılmamış hamurunu aldı, giysilere sarılı hamur teknelerini omuzlarında taşıdı."[14] Dolayısıyla hazırlıksız olarak çöl hicretine başlayan İsrail oğullarının elinde olan yiyeceklerde bitmiştir.

Hazırlıksız yola çıkmaları yanında milyonlarca nüfusun, çöl ortamında rahatlıkla veya yaşamlarını sürdürecek ölçüde yiyecek bulmasının mümkün olmadığı da aşikârdır. Bundan dolayı Cenabı Hakk, İsrailoğullarını, Çöl yolculuğu esnasında onların mucize yiyeceklerle beslenmesini ihsan etmiştir. Bu nimet onların Mısır'da yaşadıkları zulüm döneminin bir karşılığı olduğunu da yorumlamak mümkündür. 

a- Bulut mucizesi:

Cenabı Hakk, çölde dev bir topluluk olarak hicret eden İsrailoğullarına; “..Elim ve Sina arasındaki çölden geçerken…”

[15] Öncelikle üzerlerinde onlara gölgelik yapan bir bulut ihsan eder. "Ve zallelnâ aleykumul gamâme…" "Ve sizi bulutla gölgeledik…" Çöl gibi yakıcı sıcağın hâkim olduğu bir ortamda aylarca yolculuk etmek zorunda kalan bu kitleye, Allah'ın, İsrailoğullarına sunduğu bulut nimeti ve bunun vesilesiyle oluşan gölge bir ortam, İsrailoğullarına çöl yolculuklarında çok büyük faide sağlayan bir ihsan olduğu aşikârdır.

Rağıp el-Isfahanî, “gamâme” kelimesi hakkında, Müfredat’ında şunları kaydeder;  “ğ-m: bir şeyi gizlemektir. Bu anlamdan, güneşin ışığını örttüğü için buluta ğ-m-m “gamâme”  denir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Onlar; Allah’ın buluttan gölgeler içinde, meleklerle birlikte kendilerine gelivermesini ve işlerini bitirivermesini mi bekliyorlar.(2/Bakara/210)”[16]

Kurtubi, bulut mucizesinin niteliği hakkında şu tefsiri yapmaktadır:"Ve üzerinize bulutla gölge yaptık." Yani bulutu üzerinize gölge gibi tut­tuk. Ayet-i kerimede geçen "el-ğamâm" kelimesi, "ğamâme" kelimesinin çoğuludur. Bunu el-Ahfeş Said söylemiştir. el-Ferra da der ki: Bu kelimenin "ğamâim" şeklinde çoğul yapılması da mümkündür. Buna göğü örttüğü için bu isim verilmiştir, üstü örtülen her şey de "mağmum" diye adlandırılır. Ak lı giden kimseye "el-mağmûm" denilmesi de bundan ötürüdür. Bulutla örtülen hilal hakkında da bu tabir kullanılır, "el-ğayn" kelimesi de "el-ğaym" kelimesi gibidir. Hz. Peygamber'in: ‘Benim kalbime örtü çekilir’ diye buyurması da buradan gelmektedir. Es-Süddî de der ki: el-ğamâm beyaz bulut demektir. Onlara bu şekilde bulutun gölge yapılması gündüzün güneşin sıcağından onları koruması içindi. Gündüzün bitiminde bu gölge, geceleyin ay ışığıyla aydınlansınlar diye çekilirdi.”[17] 

Müfessirlerin hemen hepsi İsrail oğullarının üstünde bir bulut oluştuğunu ve bu bulutun, İsrailoğulları hareket ettikçe onların üstünde olan bulutun da hareket ederek onları çölün yakıcı güneşinden koruduğunu ve serinlettiğini belirtmektedirler. Razî; “Allahu Teâlâ, onların yürümesi ile yürüyecek ve onları güneşten koruyacak bir şekilde bulutu onlara âmâde kılmış”[18]tır demektedir. Nesefi bu olayı şu şekilde tefsir etmektedir: "Bu olay Tih(Sina) çölünde cereyan etmişti. Allah, bulutları onların hizmetine vermiş, onlar yürüdükçe yol boyunca onlarla birlikte hareket ederek onları hep güneşten koruyup gölgelemiştir. Gece leyin de gökten bir direk şeklinde bir ateş (ışık huzmesi) inerek yollarını aydınlatıyor, onlarda bu aydınlıkta hareket ediyorlardı. Üzerine giyinmiş oldukları giysileri kirlenmiyor ve eskimiyordu.”[19]

Tevrat’ta ise bulut olayı şöyle kıssa edilmektedir. “Harun İsrail topluluğuna bunları anlatırken, çöle doğru baktılar. RAB'bin görkemi bulutta görünüyordu.”[20] Tevrat’taki bu ifade ile Kur’an ayetindeki anlatım tam anlamıyla uyuşmasa da Kur’an’nın anlatımının, Tevrat’taki anlatımın, tevhid tashihli beyanı olduğu aşikârdır. Tevrat’taki bulutlu ifadeler Allah’ı mücessim hale getiren metaforik anlatımlar olduğu halde Kur’an, bunun Allah’ın İsrailoğullarına verdiği mucizenin maddi yansıması olarak beyan eder. Dolayısıyla Kur’an, Tevrat’ta yer alan tevhide aykırı malumatı tashih ederek, olayı tevhidi yapısına irca etmektedir.

Bazı tefsirlerde müfessirlerimizin, İsrail oğullarının üzerinde hareket eden bulut’un, güneşi örtme işlevine abartılı ilaveler yaptıkları görülmektedir. Bunlar Tevrat’ın kıssa içeriklerinde anlatılan çeşitli vakıalardan devşirme veya olaya uygun görülen müfessirlere ait indî boşluk doldurmalar yani,  İsrailiyat olarak algılanması gerekmektedir.

Tevrat’ın çeşitli bulut anlatımlardaki, bulutun fonksiyonel yapısına ait tasvirler, İslam kaynaklarına da aktarılarak; Kur’an’ın bulut anlatımları ayeti tefsirlerinde abartılı ilaveler olarak monte edildikleri anlaşılmaktadır.

Bu olumsuzluk içeren vakıayı örneklemek açısından, Tevrat’taki bulut’lu anlatımlardan misaller verelim: “Gece gündüz ilerlemeleri için, Rab gündüzün bir BULUT SÜTUNU içinde yol göstererek, geceleyin bir ateş sütunu içinde ışık vererek onlara öncülük ediyordu.”[21]   “İsrail ordusunun önünde yürüyen Tanrı'nın meleği yerini değiştirip arkaya geçti. Önlerindeki BULUT SÜTUNU da yerini değiştirip arkalarına, Mısır ve İsrail ordularının arasına geldi. Gece boyunca bulut bir yanı karartıyor, öbür yanı aydınlatıyordu.”[22]

İsrail oğullarının çöl yolculuğunda, güneşin ışıklarını engelleyip,  yakıcılığına ve ortamın daha serin olmasına vesile olan bulut anlatımının bir benzeri, İslam tarihinde Hz. Muhammed dönemi rivayetlerinde de anlatılmaktadır.

Rahip Bahira olayı olarak nakledilen rivayet şöyledir: ”Bu defa Bahira, onlara çok çok yemek yaptı. Rivayete göre onun bu tavrı, kafilede bir şey görmesinden, kafile içinde sadece Resulullah (s.a.v)’i gölgelendiren bir bulut görmesinden ileri geliyordu. Kafile, manastıra yakın bir ağacın gölgesine konaklamıştı. O buluta baktılar, bir de ne görsünler, ağaca yaklaşıp gölge etmiş, ağacın dalları da Resulullah(s.a.v)’e sarkmış. Bahira bu durumu görünce manastırdan indi.”[23]

Bir Hıristiyan papazı olan Bahira’nın, Tevrat bilgisinden dolayı, Hz. Muhammed ile birlikte onun üzerinde hareket eden bulut’u; çölde Hz. Musa ve İsrailoğulları ile birlikte hareket eden bulut mucizesine benzeterek, bunun Hz. Muhammed’in ilerde nitelikli bir kişi olmasına delalet ettiğini açıklamıştır.

Hristitan Rahip Bahira’yı böyle düşündürttüren, Tevrat’ta yer alan şu anlatımlar bize olayın mahiyetini izah etmektedir.  “İkinci yılın ikinci ayının yirminci günü BULUT Levha Sandığı'nın bulunduğu konutun üzerinden kalktı. İsrailliler de Sina Çölü'nden göç etmeye başladılar. BULUT Paran Çölü'nde durdu.”[24] “Konakladıkları yerden ayrıldıklarında da Rab'bin BULUTU gündüzün onların üzerinde duruyordu.”[25] “Rab'bin buyruğu uyarınca göç eder, yine Rab'bin buyruğu uyarınca konaklarlardı. BULUT konutun üzerinde durdukça yerlerinden ayrılmazlardı.”[26]

İncil’lerde de “bulut” ile ilgili anlatımlar bulunmaktadır. “Petrus hâlâ konuşurken, parlak bir BULUT birden onları gölgeledi. Buluttan gelen bir ses, «Sevgili Oğlum budur, O'ndan hoşnudum. O'nu dinleyin!» dedi.”[27]

Yine Kur’an, İsrail oğullarının inançlarında yer alan; “Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi beklerler Hâlbuki iş bitirilmiştir. Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.”[28] Ayeti ile Tevrat kıssalarında anlatılan bulut metoforu anlatımlarına atıf yapar.

Dolayısı ile İsrailoğullarına, çöl yolculuğunda ihsan edilen, onlarla hareket ederek üzerlerinde onlara gölge yapan “bulut” vakıası normal bir olay değil, bir mucize olarak algılanması gerekmektedir. Bununla birlikte Kur’an’ın değinmediği başka olağanüstülükler “İsrailiyat” ile olay abartılarak bu mucize “efsane” anlatımlarına dönüştürülmektedir. 

b- Menn mucizesi:

"İslam kaynaklarında çölde İsrailoğullarına Cenabı Hakk’ın ihsan ettiği yiyecek nimetlerinden birisi de "Menn" yiyeceğidir. Ragıp el-İsfahanî, Menn kelimesi hakkında Müfredat’ta şunları beyan eder: ”…size kudret helvası ve bıldırcın indirdik…”(2/Bakara/57) ayetindeki “Menn” sözcüğü, ağaçların üzerine düşen şebnem gibi içinde tatlı bulunan bir yiyecektir.”

 "Menn'in mahiyetinin ne olduğu hususunda değişik görüşler vardır. Kimisine göre, gökten düşen balı andıran katı ve taneli "terencebin" adında bir şeydir. Bu açıklamayı en-Nehhâs zikretmiştir. Müfessirlerin çoğu da bu görüştedir. Tatlı bir çeşit zamk olduğu, bal olduğu, tatlı bir içecek olduğu da söylenmiştir. Ayrıca yufka türü ekmek olduğu da söylenmiştir. Görüşler Vehb b. Münebbih'ten nakledilmiştir. Menn kelimesinin şanı yüce Allah'ın kullarına yorulmadan, ekip biçmeden lütfettiği her türlü nimeti kapsayan, genel anlamlı bir masdar olduğu da söylenmiştir."[30]   Menn;“umumiyet le, dağlarda insan emeği geçmeden kendi kendine yetişen meyveler hakkında kullanılır. Bununla beraber, müfessirler bunu, çöllük olan ve geceyle gündüz arasında, büyük ısı değişikliği bulunan yerlerde sabaha karşı ağaç yaprakları ve taşlar üzerinde teşekkül eden ve «kudret helvası» denilen bir tatlı tabakasına tahsis etmişlerdir.”[31]

Tefsirlerde yapılan tarif veya tasvirler “Menn” yiyeceğinin; ekilip biçilme, sulanma ve bakım gerektirmeyen bir bitki türü olduğunu ihsas etmektedirler. Nesefî; “Ve size kudret helvası…indirmiştik." Bu, adeta kar misali güneşin doğmasıyla yağmaya başlardı ve herkes için bir sa' (ölçek) miktarı yağardı.”[32] Diye belirtmektedir. Zuhayli; “balı andıran ve suya karıştırıp içtikleri men….üzerlerine tan yerinin ağardığı andan güneşin doğduğu vakte kadar sisi andırır bir şekilde inerdi.”[33] Demektedir.  Sabuni; “Gökten üzerlerine bal gibi kudret helvası iniyor ve onu suyla karıştı rıp içiyorlardı.[34] Diye yorumlamaktadır. Mevdudi ise; “Menn gökten çiğ damlası gibi dökülüyor” diye tasvir yapmaktadır.”[35] Hicazî; “kud ret helvası”[36] olarak belirtmektedir.

Tam manasıyla anlamlandırılamayan bu yiyeceğin mucize bir yiyecek olarak, İsrail oğullarının çalışma zahmetine katlanmadan Cenabı Hakk tarafından onlara ihsan edilen bir bitki olduğu anlaşılması gerekmektedir. Bu bitkinin tarif veya tasvirleri dünya üzerinde zahmetsizce devşirilen her türlü bitki veya yiyecek için düşünülebilir. Burada ayetin vermek istediği mesaj çöl gibi kısır bir ortamda, Allah’ın “onlara zahmetsizce kendiliğinden hiç zahmetsiz elde edilen yiyecekler”[37] bahşedebildiği ve onları koruduğudur.

Menn ve Selva yiyeceğinin vermek istediği mesajın detayları Bakara suresinde verilmektedir. “Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: DAHA İYİYİ DAHA KÖTÜ İLE DEĞİŞTİRMEK Mİ İSTİYORSUNUZ?”[38] Bu ayet Menn ve Selva yiyeceğinin olağanüstülüğünü daha da pekiştirmektedir.

İsrailoğulları çöldeki yolculukları sırasında yiyeceklerinin tükenmesi üzerine Hz. Musa’ya isyankâr bir biçimde durumlarını bildirirler. Bunun üzerine Tevrat, Menn (Man) yiyeceği hakkında şunları bidirir: “Çölde hepsi Musa'yla Harun'a yakınmaya başladı. "Keşke RAB bizi Mısır'dayken öldürseydi" dediler, "Hiç değilse orada et kazanlarının başına oturur, doyasıya yerdik. Ama siz bütün topluluğu açlıktan öldürmek için bizi bu çöle getirdiniz."[39] 

İsrail oğullarının bu isyankâr yakınmalarına binaen, Tanrı Yahve, Hz. Musa’ya şöyle vahyeder: "İsrailliler'in yakınmalarını duydum. Onlara de ki, 'Akşamüstü et yiyeceksiniz, sabah da ekmekle karnınızı doyuracaksınız. O zaman bileceksiniz ki, Tanrınız RAB benim.'… Sabah ordugâhın çevresini çiy kaplamıştı. Çiy eriyince, toprakta, çölün yüzeyinde kırağıya benzer ince pulcuklar göründü. "[40]

İsrailoğullarının bir sabah kalktıklarında gördükleri yiyeceklerle ilgili aralarında ve Hz. Musa’yla yaptıkları diyalog,  Menn yiyeceğinin mucize vasfını ihsas etmektedir. “Bunu görünce İsrailliler birbirlerine, Man (Bu da ne?) diye sordular. Çünkü ne olduğunu anlayamamışlardı. Musa, "RAB'bin size yemek için verdiği ekmektir bu" dedi,”[41] Nitekim bu mucize üzerine Hz. Musa’nın, İsrailoğullarına şu duayı söylettiği kaydedilmektedir: “Moşe(   Musa) halka bu yiyeceği yemeden önce “Amotsi Lehem Min Aşamayim – Ekmeği Gökten Gönderen” berahasını öğretti.”[42]

Dolayısıyla aniden ortaya çıkan bu mucize yiyeceğin adı bile yine bu yiyeceğin vasfına ait bir sorudan gelmektedir.[43] Menn’i gören İsrail oğullarının bile bilemeyip merak ettikleri Menn yiyeceği, Tevrat tarafından şöyle tanımlanmaktadır: “Kişniş tohumu gibi beyazımsı, tadı ballı yufka gibiydi."[44]  Bir başka yerde ise şöyle tarif edilmektedir: “Man kişniş tohumuna benzerdi, görünüşü de reçine gibiydi.”[45] Bu ifadeden anlaşıldığı gibi Menn yiyeceği İsrail oğullarının bilindik yiyecekleri arasında değil, yedikleri birtakım yiyeceklere benzer muhtevadadır. İsrail oğullarının daha evvel yedikleri “Kişniş tohumu” “bal” “yufka” yiyecekleri benzeri veya tadları gibi…

Tevrat metinlerinde, İsrailoğullarının bu yiyeceği nasıl mamul hale getirdikleri de anlatılmaktadır: “Gece ordugaha çiy düşerken, man da birlikte düşerdi….Halk çıkıp onu toplar, değirmende öğütür ya da havanda döverdi. Çömlekte haşlayıp pide yaparlardı. Tadı zeytinyağında pişirilmiş yiyeceklere benzerdi.”[46]

Yahudi peraşalarındaki şu anlatımlar Menn yiyeceğinin mucize konumuna işaret etmektedir. “Man inanılmaz bir yiyecekti. Ballı kâğıt helvasına benziyordu ancak başka bir özelliği de, tadının, kişinin istediği yiyeceğe göre değişebilmesiydi. [47]

Yine Tevrat’ta, Kur’an’da da değinilen bir başka husus gündem edilmektedir. Menn yiyeceği ile ilgili kurallar yani haram ve helaller… “(Musa)"RAB'bin buyruğu şudur: 'Herkes yiyeceği kadar toplasın. Çadırınızdaki her kişi için birer omer(birim) alın.' … Altıncı gün kişi başına iki omer, yani iki kat topladılar. Topluluğun önderleri gelip durumu Musa'ya bildirdiler. Musa, "RAB'bin buyruğu şudur" dedi, "'Yarın dinlenme günü, RAB için kutsal Şabat Günü'dür. Pişireceğinizi pişirin, haşlayacağınızı haşlayın. Artakalanı bir kenara koyun, sabaha kalsın.' Musa, "Artakalanı bugün yiyin" dedi, "Çünkü bugün RAB için Şabat Günü'dür. Bugün dışarıda ekmek bulamayacaksınız. Altı gün ekmek toplayacaksınız, ama yedinci gün olan Şabat Günü ekmek bulunmayacak." Bu ifadeler İsrailoğullarına Menn yiyeceği hakkında bildirilen helallerdir.

Ancak İsrailoğullarından bazıları mucize Menn yiyeceği hakkındaki helal sınırlarını aşarak harama dalarlar. “Yedinci gün bazıları ekmek toplamak için dışarı çıktı, ama hiçbir şey bulamadılar. RAB Musa'ya, "Ne zamana dek buyruklarıma ve yasalarıma uymayı reddedeceksiniz?" dedi, "Size Şabat Günü'nü verdim. Bunun için altıncı gün size iki günlük ekmek veriyorum. Yedinci gün herkes neredeyse orada kalsın, dışarı çıkmasın."[48]

Tevrat‘ta yer alan bu metinden anlaşılacağı gibi Cenabı Hakk, İsrailoğullarına Firavun zulmünden kaçışları karşılığı olarak, zahmetsiz bir yiyecek olan mucize Mann yiyeceğini sunmaktadır. Fakat bununla da onları sınamaktadır. “Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyiniz, bu hususta taşkınlık ve nankörlük de etmeyiniz; sonra sizi gazabım çarpar. Her kim ki kendisini gazabım çarparsa, hakikaten o, yıkılıp gitmiştir.”[49]

Beyan edilen haram ve helallere uymayan İsrailoğulları bir müddet “..sonra yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından…” yiyecekler talep etmeye başlayarak, bir müddet durulan,  isyankarlıklarını yeniden göstereceklerdir.     

Kur’an İsrail oğullarının çöldeki yiyeceklerle alakalı bu olumsuz olguyu şöyle beyan eder: “Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler (onların başına), Allah'ın ayetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.”[50] 

Tevrat’ta da Kur’an benzeri bir anlatım mevcuttur. "Mısır'da parasız yediğimiz balıkları, salatalıkları, karpuzları, pırasaları, soğanları, sarmısakları anımsıyoruz. Şimdiyse yemek yeme isteğimizi yitirdik. Bu mandan (menn) başka hiçbir şey gördüğümüz yok."[51]

Menn’in mucize vasfına delalet eden bir diğer husus daha bulunmaktadır. Tevrat bu durunu şöyle beyan etmektedir: Musa, "RAB'bin buyruğu şudur" dedi, "'Mısır'dan sizi çıkardığımda, gelecek kuşakların çölde size yedirdiğim ekmeği görmesi için, bir omer saklansın.'Musa Harun'a, "Bir testi al, içine bir omer(birim) man(Menn) doldur" dedi, "Gelecek kuşaklar için saklanmak üzere onu RAB'bin huzuruna koy." RAB'bin Musa'ya buyurduğu gibi Harun manı saklanmak üzere Ahit sandığı’nın önüne koydu. İsrailliler yerleştikleri Kenan topraklarına varıncaya dek kırk yıl man yediler. "[52]

İncil'de de içinde Menn yiyeceği olan ahit sandığına ait bir anlatım bulunmaktadır. Buna göre Ahit sandığında üç ayrı nesne yer almaktaydı."…tümüyle altın kaplamalı antlaşma sandığı buradaydı. Sandığın içinde altından yapılmış man testisi, Harun'un filizlenmiş asası ve antlaşmanın taş levhaları vardı."[53]

Kur’an, Menn yiyeceğinin “Ahit sandığında” saklanmasına şu ayeti ile atıfta bulunmaktadır: “Ve kâle lehum nebiyyuhum inne âyete mulkihî en ye’tiyekumut tâbûtu fîhi sekînetun min rabbikum ve bakiyyetun mimmâ terake âlu mûsâ ve âlu hârûne tahmiluhul melâikehu, inne fî zâlike le âyeten lekum in kuntum mu’minîne.” “Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un(Ahit sandığı) size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi.”[54]  Ayetteki “…Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır….” İfadesi, Ahit sandığı içerisindeki, Tevrat’ta bahsedilen testiye doldurulmuş Man (menn) yiyeceğini de barındırmaktadır.

c- Selva mucizesi:

 

Müfredat’ta “Selva” kelimesi hakkında şunlar kaydedilmektedir. “Bu kelimenin asıl anlamı insanı teselli eden şeye denir. “sulvan” ve “teselli” kelimeleri de bu anlamdan gelmektedir. Bazılarına göre “Selva” bir kuş ismidir; (bıldırcın) gibi. İbni Abbas şöyle der: Selva’da bir kuştur.”

[55]

Selva hakkında tefsirlerde, bunun “bal” benzeri bir yiyecek olduğu rivayet edilmişse de yaygın kanaat, Selva’nın bir kuş olduğudur. "Bıldırcın kuşu"[56] diye tercüme edilen “es selvâ” kelimesi…..Süddi ve Rebi1 b. Enes tarafından "Bıldırcından daha büyük bir kuş" şeklinde, Vehb tarafından "Güvercin gibi semiz  bir kuş" şeklinde, Abdullah b. Mes'ud ve Abdullah b. Ab bas tarafından "Bıldırcın'a benzeyen bir kuş" şeklinde izah edilmiş, Katade de bu kuş'u, güneyden esen rüzgârların getirdiğini söylemiştir.”[57] "Ed-Dahhâk'ın bunun bizzat bıldırcın kuşu olduğunu söylediği nakledilmiştir. İbn Atiyye ise şöy le demiştir: Selva, müfessirlerin icmaı ile bir kuştur."[58] Mevdudi de aynı kanaati sergilemektedir. “..bıldırcına benzeyen Selva'nın ise binlercesi uçuyordu.”[59]

Müfessirlerin, Selva hakkındaki “bıldırcın kuşu” nitelemesinin kaynağının Tevrat anlatımları olduğunu zannediyoruz. Tevrat'ta, bu hususta net bir açıklama bulunmaktadır. "Rab Musa'ya şöyle dedi: "İsrailliler'in yakınmalarını duydum. Onlara de ki, 'Akşamüstü et yiyeceksiniz, sabah da ekmekle karnınızı doyuracaksınız. O zaman bileceksiniz ki, Tanrınız Rab benim.'….Akşam bıldırcınlar geldi, ordugâhı sardı. "[60] Tevrat’ın Sayılar kitabında ise bu hususta şöyle bir ifade yer alır: “Rab denizden bıldırcın getiren bir rüzgâr gönderdi. Rüzgâr bıldırcınları ordugâhın her yönünden bir günlük yol kadar uzaklığa, yerden iki arşın yüksekliğe indirdi. Halk bütün gün, bütün gece ve ertesi gün durmadan bıldırcın topladı. Kimse on homer’den az toplamadı. Bıldırcınları ordugâhın çevresine serdiler.”[61]

Esasen İsrail oğullarının çöl yolculuğu esnasındaki yiyeceklerin tükenmesi dolayısıyla Hz. Musa’ya sarf ettikleri isyankâr sözler içerisinde “et” yemeği ile ilgili isteklerinin olduğu belirtilmektedir. "Keşke RAB bizi Mısır'dayken öldürseydi" dediler, "Hiç değilse orada et kazanlarının başına oturur, doyasıya yerdik. Ama siz bütün topluluğu açlıktan öldürmek için bizi bu çöle getirdiniz."[62]

 

İsrail oğullarının bu serzenişine karşılık olarak Cenabı Hakk onlara “selva” “bıldırcın kuş” eti ile karşılık verdiğini yorumlamak uygun gözükmektedir. Ki, bu kuşlar toplu halde İsrailoğullarının konakladıkları mevkie gelerek; “…Akşam bıldırcınlar geldi, ordugahı sardı….” onlara, bu kuşları yakalamak için avcılık gerektirmeden, kolayca yiyecek maddesi olmaktaydılar. Bu tam bir mucizeydi.

 

Sonuç:

            Kur’an-ı Kerim, İsrail oğullarının çölde geçen zorlu yolculuklarında başından geçenleri mücmel olarak, çeşitli sure ve ayetlerinde aktarmaktadır. Kur’an’ın bu ayetlerinin mücmel (özet/kısa) olması, Kur’an’ın hitabettiği, İsrailoğulları ve diğer Ehl-i Kitap Hıristiyanların okudukları Tevrat’ta bu kıssaların detaylı olarak yer almasındandır.   Kur’an, Tevrat’ta mufassal olarak yer alan bu hususlarda; belagat, fesahat ve icazat dolu tevhid ve hidayet içerikli mücmel ifadelerle hidayet edici beyanlarda bulunarak, Cenabı Hakk’ın her zaman inananların yanında olacağı ve onları ummadıkları biçimde rızıklar ve diğer yardımlarda bulunacağını beyan etmektedir.

            “Allah'ın İsrailoğulları'na "menn" ve "selva" göndermesi bir mucizedir. Çünkü onların normal bir şekilde yiyecek bulmaları mümkün değildi. Nitekim günümüzde bölgede yapılan araştırmalarda bu tür bir yiyeceğin varlığına ait bilgiler bulunmamıştır.” Üstelik “Menn ve Selva onlara lutfedilmiş ve bu tam 40 sene devam etmiştir. “[63]  Bu da bu olayın bir başka mucizevî tarafıdır.

            Çölde yaşanan bu mucize olayı idrak etmek adına “İmkânların çok daha ileri olduğu bugün dahi, o Sina Yarımadası'na bu miktarda bir insan kalabalığı, hiçbir ön tedbir almadan bir gezi yapacak olsa, o kalabalık için gerekli yiyecek ve içecekle, onları kızgın güneşten koruyacak barınak temin edebilmenin ne kadar imkânsız olduğunu, o bölgeyi gidip gördüğünüzde anlarsınız. Bölgede yaşayan yerli insanlar o kadar azdır ki, sayıları birkaç bin civarındadır. Eğer çağdaş bir devlet, bölgeye bir askeri birlik göndermek istese (meselâ 500 bin asker kadar), keşifler çağı olan şu zamanda bile şüphesiz başı ağrıyacaktır.”[64] Sadece bu açıdan bakıldığında bile bu olayın mucize olarak bir sefere mahsus cereyan ettiğini kabul etmek bile başlı başına Tevhidi bir ders ve ibret olayıdır.

Nitekim Mevdudi’nin temas ettiği gibi; “Bu yüzdendir ki, herhangi bir vahye ve mucizeye kafalarında yer vermeyen pek çok araştırmacı bilim adamları, öyle Kur'an'da ve İncil'de bahsedildiği vechiyle, İsrailoğulları'nın bu yarımadayı başından sonuna geçtikleri ve yıllarca bir bölgesinde kaldıkları tarihi gerçeğini kabul etmemişler ve böyle bir şeyin olamayacağını ileri sürmüşlerdir. Bunlar, belki de Filistin'in güneyinden bir yerden Kuzey Arabistan'a geçmiş olabilirler" demektedirler. Bu araştırmacılar, bir de Mısır tarafından gelen bütün ikmal yollarının kesik olması ve yarımadanın kuzeydoğusunda yaşayan Amelikalıların her an saldırabilmeleri kuvvetli ihtimalinin de gözönünde tutulması halinde, böyle bir topluluğun böyle bir güç coğrafi ve iktisadî şartlar altında, belirtilen süre kadar kalabilmiş olmalarına hiç ihtimal dahi vermemekte ve üstelik inandırıcı olmadığını söylemektedirler.”[65]

            Cenabı Hakk’ın bu yardımları geçmiş nesillerdekinin aynı olmasa da kıyamete kadarki süreç içerisinde çeşitli biçimlerde cereyan edecektir. Bunun için sıkışık anlarda öncelikle Cenabı Hakk’a tam teslimiyet ve ona iltica etmek gerekmektedir. Bundan sonrasında da onun verdiklerine şükür ve onun emirleri dairesince faydalanarak haram/helal, cimrilik/israfat hudutlarında haddi aşmamak lazımdır. İsrail oğullarının çöl yolculuklarındaki mucizeler ve etrafında kıssa edilenler, bu hadlerin uygulanması ve uygulanırken gerçekleşen olumlu ve olumsuz tavırlara ait mesajların bir resmi-i geçididir!..

İsrailoğullarına sunulan Bulut, Menn ve Selva mucizelerinde, İsrailoğullarının gösterdikleri sıkıntılı anlardaki isyankâr ve Cenabı Hakk’ın yardımlarındaki haddi aşma tavırları tüm zamanlara cari olumsuzluk içeren tavırlardır. Bu yüzden meydana gelmiş bu vakıanın ardından bin beş yüz yıl geçtiği halde ilk Kur’an muhataplarına, yine aradan üç bin yıl geçmesine göre bizlere ve bundan sonra kıyamete kadar geçecek tüm zamanlara örneklik olarak kıssa edilmiştir.

İsrail oğullarının bu kıssasından çıkarılacak olumlu dersler ve mesajlar da aynı şekilde tüm zamanlara cari olarak, Kur’an muhataplarına örnek olacak ve olamaya devam edecektir. Peygamberlerin kıssalarında elbette tam akıl sahipleri için alacak dersler vardır. İyi bilin ki, bu Kur'ân uydurulmuş bir söz değildir. Sadece daha önceki kitapları tasdik eden, dine ait her şeyi açıklayan, iman edecek kimseler için hidayet, rehber ve rahmet(olan bir kitaptır).[66]





Cengiz Duman 

Araştırmacı-Yazar





Dipnotlar:



[1] Kur’an/44Duhan/30-31.

[2] Kur’an/17Isra/103-104.

[3] Kur’an/17Isra/103-104.

[4] Kur'an/2Bakara/57; Kur'an/7Araf/160; Kur'an/20Taha/80.

[5] M.Hamidullah, El-Vesaiku’s siyasiye, Vesika no:15, s. 93; M.İslamoğlu, Yahudileşme temayülü, s.82.  

[6] Tevrat/Mısırdan çıkış15/22-23.

[7] Tevrat/Mısırdan çıkış15/27.

[8] Tevrat/Mısırdan çıkış16/1.

[9] Tevrat/Mısırdan çıkış19/1-2.

[10] D.İ.B, Yaşayan Dünya Dinleri, s.211.

[11] Tevrat/Mısırdan çıkış12/37.

[12] Tevrat/Sayılar11/21.

[13] Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, c.II,s.104.

[14] Tevrat/Mısırdan çıkış12/34.

[15] Mevdudi, A.g.e, c.III,s.263.

[16] Rağıp el-Isfahanî, Müfredât, c.II, s.292.

[17] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c. II, s.105.

[18] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c. III, s. 21. Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, c.I, s.218.

[19] İmam Nesefi, Nesefi Tefsiri, c.I, s.303. Talat Koçyiğit-İsmail Cerrahoğlu, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, c.I, s.130.

[20] Tevrat/Mısırdan çıkış16/10.

[21] Tevrat/Mısırdan çıkış13/21.

[22] Tevrat/Mısırdan çıkış14/19-20.

[23] Muhammed İbn İshak, Siyer, s.125-126; Siret-i İbn-i Hişam, , c.I, s.242-243.

[24] Tevrat/Sayılar10/11-12.

[25] Tevrat/Sayılar10/34.

[26] Tevrat/Sayılar9/18.

[27] İncil/17Matta/5; İncil/9Markos/7. İncil/9Luka/35.

[28] Kur'an/2Bakara/210

[29] Rağıp el-Isfahanî, A.g.e, c.II, s.630.

[30] İmam Kurtubi, A.g.e, c. II, s.105.

[31] Talat Koçyiğit - İsmail Cerrahoğlu, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, c.I, s.130.

[32] İmam Nesefi, A.g.e, c.I, s.303

[33] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, c.I, s.147-149.

[34] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, c.I, s.106.

[35] Mevdudi, A.g.e, Tefhimü’l Kur’an, c.I,s.77.

[36] Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, c.I, s.50-53.

[37] Mustafa İslamoğlu, Yahudileşme temayülü, s.57.  

[38] Kur'an/2Bakara/61.

[39] Tevrat/Mısırdan çıkış16/2-3.

[40] Tevrat/Mısırdan çıkış16/12-14.

[41] Tevrat/Mısırdan çıkış16/15.

[43] "Man": "Bu ne?" anlamına gelir. Bakınız:

[44] Tevrat/Mısırdan çıkış16/31.

[45] Tevrat/Sayılar11/7.

[46] Tevrat/Sayılar11/8-9.

[48] Tevrat/Mısırdan çıkış16/27-29.

[49] Kur’an/20Taha/81.

[50] Kur'an/2Bakara/61.

[51] Tevrat/Sayılar11/5-6.

[52] Tevrat/Mısırdan çıkış16/32-35.

[53] İncil/9İbranilere mektup/4.

[54] Kur'an/2Bakara/248.

[55] Rağıp el-Isfahanî,A.g.e, c.I, s.602.

[56] Muhammed Ali Es-Sabuni, A.g.e, c.I, s.105-106.

[57] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, A.g.e, c.I, s. 218-221.

[58] İmam Kurtubi, A.g.e, c. II, s.106.

[59] Mevdudi, A.g.e, c.I,s.77.

[60] Tevrat/Mısırdan çıkış16/11-13.

[61] Tevrat/Sayılar11/31-32.

[62] Tevrat/Mısırdan çıkış16/3.

[63] Mevdudi, A.g.e, c.III,s.263.

[64] Mevdudi, A.g.e, c.II,s.104.

[65] Mevdudi, A.g.e, c.II,s.104.

[66] Kur'an/12Yusuf/111.


 

 

 

     CENGİZ DUMAN

        ARAŞTIRMACI -
                  YAZAR


B
İRİNCİ BASKISI, 2011, İKİNCİ BASKISI
 
2015 YILINDA EKİN YAYINLARI TARAFINDAN
YAYINLANAN, KUR’ÂNKISSALARININ TARİHSELLİĞİ;
2013 YILINDA PINAR 
YAYINLARI TARAFINDAN YAYINLANAN,
KUR’ÂN 
PERSPEKTİFİNDEN ÜÇ KRAL İKİ PEYGAMBER;
2015 YILINDA SÜLEYMANİYE VAKFI YAYINLARI
TARAFINDAN YAYINLANAN,   KUR’ÂN PERSPEKTİFİNDEN
 ZÜLKARNEYN VE YE’CÛC ME’CÛC, İSİMLİ ÜÇ KİTABIN
YANISIRA; İNTERNET ORTAMI ÜZERİNDEN YAYINLANAN
 “DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL” VE
 “MECUSİLİK/ZERDÜŞTLÜK DİNİ” İSİMLİ İKİ E-KİTAB’LARIN
YAZARIDIR. KUR’ÂN-I KERÎM KONULARI, KUR’ÂN KISSALARI
 VE TEVRÂT - İNCÎL KISSALARI BAĞLAMI ÜZERİNDEKİ ÇOK
 YÖNLÜ ARAŞTIRMALARI, TÜRKİYE’DEKİ ÖNDE GELEN
İSLÂMİ DERGİLER VE İNTERNET ÜZERİNDEKİ ÇEŞİTLİ
İSLÂMİ WEB SİTELERİNDE HALEN YAYINLANMAKTADIR.
AYNI ZAMANDA “WWW.KURANKİSSALARİ.COM“ VE
 “WWW.KURANKİSSALARİ.TR.GG” WEB SİTELERİ
MODERATÖRLÜĞÜNÜ SÜRDÜRMEKTEDİR.
 
* KİTAP *  




*E-KİTAP*


 
 
 
DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol