Kur'an-ı Kerim'e göre Zülkarneyn peygamber midir?
Giriş:
Kur'an-ı Kerim'de yer alan Kehf suresindeki Zülkarneyn kıssası ile ilgili ayetleri incelediğimizde onun bir yönetici – kral/melik/hükümdar/imparator - olduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden tefsirlerde de Zülkarneyn'in yöneticiliği hususu üzerinde hiç bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Zülkarneyn'in vasfı üzerinde asıl durulan konu, onun bir peygamber hatta melek olup olmadığı konusudur. "İbn İshak der ki: Bana, Sevr b. Yezîd, Halid b. Ma'dân el-Kelâîden -ki Hâlid pek çok kimseye yetişmiş bir kişi idi- anlattığına göre, Rasûlullah (sav)a Zülkarneyn'e dair soru sorulmuş. O da şu cevabı vermiş: "O yeryüzünü alt tarafından izlediği yollarla tamamen dolaşmış bir hükümdardır."Hâlid dedi ki: Ömer b. el-Hattab (r.a) bir adamın birisine: Ey Zülkarneyn! Diye seslendiğini işitince şöyle demiş: Allah'ım mağfiretini dilerim. Sizler peygamberlerin isimlerini kullanmakla yetinmeyerek şimdi de meleklerin isimlerini mi kullanmaya başladınız? İbn İshak der ki: Zülkarneyn'in bunların hangisi olduğunu en iyi bilen Allah'tır. Rasûlullah gerçekten bunu söyledi mi, söylemedi mi Allah bilir. Doğru, onun söylediğidir. Derim ki: Ali b. Ebi Tâlib (ra)dan da Ömer (r.a)ın sözünün bir benzeri rivayet edilmiştir. O birisinin diğerine: Ey Zülkarneyn! Diye seslendiğini işitince şöyle demiş: Peygamberlerin isimlerini kullanmanız size yetmedi de meleklerin isimlerini mi kullanmaya başladınız? Yine ondan gelen bir rivayete göre Zülkarneyn salih, hükümdar bir kul idi. O, Allah'a samimiyetle bağlanmış, Allah da ona yardımcı olmuştu."[1]
Zülkarneyn'in bir "Melek" olduğu iddiası çok uç ve abartılı bir iddia olduğu için üzerinde durmağa değer bulmamaktayız. Bizim üzerinde durmağa değer bulduğumuz husus Zülkarneyn'in peygamberliği konusudur. "Âlimler, Zülkaneyn'in peygamber olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişler ve bazıları, "O bir peygamber idi" deyip, buna şu birkaç bakımdan istidlal etmişlerdir:
1) Allah Teâlâ, "Doğrusu, biz ona yeryüzünde imkân verdik" buyurmuştur. Bu imkân vermenin, din hususunda imkân verme manasına olması daha evlâdır. Dinde tam manasıyla imkân verme ise, peygamberlik (verme)dir.
2) Allah Teâlâ, "Ona her şeyin vesilesini bahşettik" buyurmuştur. Peygamberlik de, bu her şey cümlesindendir. Çünkü ''Ona her şeyin vesilesine bahşettik" ayetinin umumi manası, Allah'ın ona, peygamberlikle de bir vesile (imkân) vermiş olmasını gerektirir.
3) Cenâb-ı Hak, "Dedik ki: "Ey Zülkarneyn, onlara azab etmekte yahut haklarında güzellik (tarafını) tutmakta (serbestsin)" (Kehf. 86) buyurmuştur. Allah Teâlâ'nın kendisi ile konuştuğu kimsenin, bir peygamber olması gerekir." Diğer âlimler ise, "O, Salih (iyi) bir zat idi, ama bir peygamber değildi" demişlerdir."[2] Şimdi tefsirlerde yer alan bu ihtilafları, Kur'an nokta-i nazarından inceleyelim.
1 - Sâlih amele davet:
Kur'an-ı Kerim'de yer alan Zülkarneyn kıssasındaki, Zülkarneyn'in vasıflarına dair anlatılan vasıflardan hareket ederek, onun Kur'an'da anlatılan diğer resullerle benzeşen üç ortak noktasını tespit etmek mümkündür. Bunlardan birincisi karşılaştığı toplumu Salih amele davet etmesidir.
"Ve emmâ men âmene ve amile sâlihan fe lehu cezâenil husnâ …" "…Ama kim iman edip sâlih amel işlerse, ona da en güzel mükâfat vardır." [3] Tanımadığı kavimler ve insan toplulukları üzerine seferler tertipleyen Zülkarneyn'in, karşılaştığı toplumu iman edip, sâlih amele çağırmasında; onlara "iman" ve "sâlih amel"i nasıl ve ne şekilde anlattığı ya da bu amellerin neleri kapsadığının açıklamasını yapıp yapmadığını bilememekteyiz.
Şurası muhakkak ki Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumlara ilettiği "iman" ve "Salih amel" kavramları; Zülkarneyn kıssasının indiği Mekke cahiliyye toplumuna açıklanan "iman" ve "Salih amel" kavramlarıyla aynı olmalıdır.
Bundan dolayı Kur'an'da yer alan Zülkarneyn kıssasında "iman" ve "Salih amel" konusunda özel bir açıklama getirilmemiş, dolayısı ile Zülkarneyn'in daveti anlatılırken, Mekke cahiliyye toplumunun dikkati çekilerek onların da Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği "iman" ve "Salih amel"e dikkat çekilerek, bu hususta Zülkarneyn kıssasındaki anlatımdan örnek almaları istenmiştir.
Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumların inanç durumlarının ne olduğu hususunda açıklık yoktur. Mesela Kehf suresi seksen altıncı ayeti şöyledir: "…ve vecede indehâ kavmen, kulnâ yâ zel karneyni immâ en tuazzibe ve immâ en tettehıze fîhim husnâ" "Orada bir kavme rastladı, " Ey Zülkarneyn ister cezalandır, ister iyi davran dedik." Eğer ayet -orada inançsız bir kavme rastladı - veya -orada putlara tapan bir kavme rastladı - şeklinde olsaydı; Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumların inanç yapılarını anlamamız ve eğer Zülkarneyn’i peygamber olarak algılarsak, Zülkarneyn'in tebligatını daha iyi idrak etmemiz mümkün olurdu.
Bu hususta karşılaştığı kavmin inanç durumunun öncelikle tespit edildiği yönetici ve peygamber olan Süleyman kıssasında şöyle bir anlatım vardır: "O ve kavmi Allah'ın yanı sıra güneşe secde ediyor. Şeytan onlara yaptıklarını süsleyip doğru yoldan saptırmış. Bu yüzden doğru yolu bulamıyorlar. "[4] Bu ayette Hz. Süleyman'ın, istihbarat için yolladığı Hüdhüd'den; Sebe kavmi hakkında onların inanç yapılarına dair bilgiler aldığı ve onların güneşe tapan kâfir bir kavim oldukları bilgisi ulaştırılmaktadır.
Oysa Zülkarneyn kıssasında böyle bir açık anlatım mevcut değildir. Zaten Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumların inançları hakkında tespit yapılan bir ayet olsaydı, belki de Zülkarneyn üzerinde resul olup olmadığına dair zan olamazdı.
Zülkarneyn'in karşılaştığı toplumu "iman" ve "Salih amel"e davetinin diğer resullerle benzeşmesi hususunda; Kur'an'da anlatılan resullerle alakalı olarak anlatılan ortak tavırları gündem etmemiz gerekmektedir. Çünkü Kur'an'daki resullerin tebliğlerinde dikkat çeken özellikler Zülkarneyn hakkında anlatılmamaktadır.
Kur'an'ı Kerim'de kıssaları anlatılan bütün resuller toplumlarına tebligatlarını yaparken şu aşamalardan geçmişlerdir.
a - Resûllüğünü ilân:
“ ( Hud ) Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. “ [5]
b- Allah'a imana davet, şirkten men etme:
" Muhakkak ki biz, her topluma Allah'a kulluk edin, tağut'lardan kaçının diye bir Resul göndermişizdir. " [6]
c - Tebliğlerinde çeşitli şekillerde sunarak ısrarlıdırlar:
" Rabbim! Doğrusu ben kavmimi gece gündüz çağırdım. " [7]
" Onlara açıktan açığa, gizliden gizliye söyledim. " [8]
d - Gönderildikleri toplumlar sınanırlar:
" Biz hangi kasabaya resûl gönderdikse, ora halkını, yalvarıp yakarsınlar diye, darlık ve sıkıntıya uğratmışızdır. " [9]"
e - inkârcılar tarafından tehdit:
" Ey Nuh, bu işe bir son vermezsen taşlananlardan olacaksın. " [10]
f - Allah'ın azabı, helâk:
" Şuayb onlardan döndü de " Ey kavmim! Andosun ki Rabbimin sözlerini size bildirdim, öğüt verdim; kâfir millet için niye üzüleyim. " dedi. " [11] " Bu yüzden onları bir sarsıntı tuttu ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler. " [12]
Zülkarneyn kıssasında Zülkarneyn ve karşılaştıkları toplumların, Kur'an’da zikredilen peygamberler ve muhataplarının geçirmiş oldukları bu tebliğ aşamalarından geçmediği veya anlatılmadığı görülmektedir. Bunun nedeni belki de yeryüzünün çok geniş bir coğrafyasında seferler yaparak askeri ve diğer güç unsurları ile karşılaştığı kitleleri denetimi altına alması dolayısı ile cebren istediğini kabul ettirmesi olabilir?
Ancak Süleyman peygamber kıssasında; yönetici bir peygamberin tebliğ metodu bize örneklik teşkil etmektedir. Süleyman peygamber, Sebe toplumuna savaş açmadan o toplumun yöneticisi ile İslâm’ın tebliği üzerinde girişimlerde bulunmuş, Sebe melikesini dolayısı ile ileri gelenleri İslâm’a davet etmiştir. O halde peygamber kabul edersek Zülkarneyn’den de böyle bir aşama beklememiz gerekmektedir.
2 - Yaptığı işe karşılık istememesi:
Zülkarneyn'in gösterdiği peygamber tavırlarından bir tanesi de yaptığı işe karşılık bir ücret istememesidir. "(Zülkarneyn) Sana bir ücret versek, aramıza bir set yapar mısın? " " Dedi ki: Rabbimin bana vermiş olduğu egemenlik daha hayırlıdır. " [13]
Bu ayet'te ise sanki Kur'an'da geçen peygamber kıssalarında rastladığımız bir peygamber tavrını yansıtan tavır sergilenmektedir. Kur'an'ın beyan ettiği resullerdeki ortak tavır şöyle beyan edilmektedir: "( Nuh ) Ey kavmim buna karşılık ben sizden bir mal istemiyorum, benim ücretim Allah'a aittir. " [14] "( Hud ) Ey kavmim, ben sizden bunun için bir ücret istemiyorum. Benim ücreti, beni yaratana düşer " [15] " (Süleyman) Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. " [16]
Nuh (a.s), Hud (a.s), Süleyman (a.s) ın tavırlarını yansıtan bu ayetlerde; Resuller toplumlarına, Allah'ın ayetlerini ulaştırmaları karşılığı onlardan bir ücret istemediklerini; bu emeğin karşılığını Allah'ın Resullere vereceğini bundan dolayı Allah'ın indirdiklerini inkâr etmemelerini ifade etmek için toplumlarına çağrıda bulunmaktadırlar.
Oysa Zülkarneyn'e teklif edilen ücret ise; Allah'ın ayetlerini rastladığı kavme ulaştırma karşılığı olarak teklif edilmemektedir. " Dediler ki: " Ey Zülkarneyn! Ye'cuc ve Me'cuc burada fesat çıkarıyor. Sana bir ücret versek, aramıza bir set yapar mısın? " [17] Ayette teklif edilen ücret dünyevi bir emek karşılığı sunulan ücrettir. Yani Kur'an'da serdedilen resullerdeki; Allah'ın dinine karşılık ücret istememe ortak tavrının benzer bir yansıması değildir.
Kur'an'da kıssaları anlatılan ve dini bir görevin karşılığı ücret istenmediğinin altının çizildiği yukarıdaki sıraladığımız ayetlere mukabil, Zülkarneyn'e, set yapımı karşılığı yani dini içeriği olmayan bir işlev karşılığı olarak, ücret teklif edilmektedir.
Dolayısı ile bu ücret, yapılacak bir iş mukabili teklif edildiği için, dini olmaktan ziyade ticari veya siyasi bir mahiyet arz etmektedir. Binaenaleyh Zülkarneyn'in ücreti reddetmesi ile diğer peygamberlerin yaptıkları tebliğ karşılığı ücret istememesi arasında nüans olduğu gözükmektedir.
Bu noktada üzerinde durmak istediğimiz bir husus vardır. Zülkarneyn, bir yönetici "Kral/Hükümdar/Melik" olduğu halde yapacağı işin karşılığı verilecek ücret teklifini reddetmesi ve buna karşılık olarak verdiği; "Rabbimin bana vermiş olduğu güç (egemenlik, hâkimiyet) daha hayırlıdır " cevabı ise ilginçtir.
Çünkü bütün yöneticiler "Kral/Hükümdar/Melik" gerek savaşarak gerekse savaşmadan sahip oldukları üstün güçlerine karşılık, egemen oldukları kavimlerden herhangi bir karşılık olmaksızın ganimet, vergi, haraç v.s gibi gelirleri elde etmek amacındadırlar. Oysa Zülkarneyn bu hususta feragat etmektedir.
Onun bu tavrı, Allah'ın kendisine verdiği kaynakların bolluğu ve yeterliliğinden dolayı ve Allah'a teslim olmuş bir yönetici ile inkârcı bir yönetici farkını o insanlara yansıtarak, onları Allah'a teslim olmaya yöneltme amacını taşıdığı kanaati vermektedir. Kanaatimizce Zülkarneyn'in bu tavırı, bir nevi İslam'da zekâtın verilme yerlerinden biri olan "Müellefe-i kulub " seçeneğinin işletilmesi gibidir. "Sadakalar(zekâtla ) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, ( zekât toplayan ) memurlara, gönülleri (İslâm'a) ısındırılacak olanlara (müellefe-i kulub), kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihat edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir." [18]
3 – Zülkarneyn'e "Kulna" hitabı:
Müfessirlerden bazıları Kehf suresi seksen altıncı ayette geçen "kulna ya zelkarneyn " "Zülkarneyn'e dedik ki:" ifadesinin, Zülkarneyn'in resullüğüne işaret ettiğini söylemişlerdir.
Kur'an'ı Kerim'de "Kulna" ifadesinin geçtiği yerlere baktığımızda; bu ifadenin resullere hitap için kullanıldığı gibi resullere hitap niteliğinde olmayan başka yerlerde de kullanıldığı görülmektedir. "Andolsun, içinizden cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Onlara: " Aşağılık maymunlar olun "(Fekulna) dedik." [19] "Bundan sonra İsrailoğullarına: " Bu ülkede oturun. Vaat edilen gün geldiğinde hepinizi bir araya toplayacağız " (Kulna) dedik." [20] "Secde ederek kapıdan girin. Cumartesi yasağını çiğnemeyin (Kulna) dedik. " [21] "Onun bir parçasıyla ona vurun (Fekulna) dedik. " [22]
Üzerinde durmak istediğimiz bir diğer husus ise; Kur'an'da kıssaları anlatılan bütün resuller:
I-İçinde bulundukları ve yetiştikleri toplumlara Resullükle görevlendirilmişlerdir:
" Sonra onlara, aralarından: " Ancak Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka ilâhınız yoktur. Sakınmaz mısınız? " diyen resûller gönderdik. " [23] " Nuh'u kavmine gönderdik. " [24] " Ad'a de kardeşleri Hûd'u gönderdik. " [25] "Semûd'a da kardeşleri Salih'i gönderdik."[26] " Medyen'e de kardeşleri Şuayb'i gönderdik. " [27]
II – Allah'ın emirlerini, resul oldukları kavmin dili ile onlara ulaştırmışlardır:
"Biz, her elçiyi, kendilerine ayetlerimizi açıklaması için, ancak halkının diliyle göndermişizdir." [28]
III –Toplumlarına aralıksız elçilik etmişlerdir:
Resullükle vazifeli oldukları toplumlara risalet görevini inkıtasız olarak sürdürdüklerini müşahede etmekteyiz. Musa'nın @ kavminden ayrılışlarında bile kardeşi Hârun @ elçiliğe ara verdirmeksizin devam ettirmiştir. Yunus @ kavminden Allah'ın izni olmaksızın ayrılması ile beraber, Allah tarafından cezalandırılarak, bilâhare tövbesi kabul edilerek tekrar toplumuna elçi gönderilmiştir.
Dolayısıyla resuller ve gönderildikleri toplum arasında tebligatları ve bu konuda yaşadıkları arasında onlarla yaşamda birliktelik, tebliğde süreklik, tebliğ dilinde ayniyet gibi olmazsa olmaz çok hassas konular bulunması elzemdir. Oysa Zülkarneyn ve karşılaştığı toplumlar arasında "peygamberlik" açısından bakıldığında yukarıda anlattığımız –resul ve toplum- ayniyeti yoktur.
Sonuç:
Zülkarneyn kıssasında, Zülkarneyn ve ulaştığı toplumlar arasında geçen vakıalardan; Kur'an'da kıssaları anlatılan peygamberlerin ortak vasıflarına yönelik; tebliğ aşamaları, sınanmalar ve diğer bahsettiğimiz özellikleri görememekteyiz.
Zülkarneyn kıssasına sırf Kur'an nokta-i nazarından bakıldığında, Zülkarneyn'in, Müslüman bir yönetici ve her Müslüman gibi, karşılaştığı yerlerdeki insanlara dinini tebliğ eden, Allah'a itaatkâr, Salih bir kul olduğu, onun emirleri doğrultusunda amel ettiği, velâkin resul vasfının olmadığı kanaati hâsıl olmaktadır.
Zülkarneyn kıssası ile ilgili daha evvelki yazılarımızla bu incelememiz bir arada değerlendirilerek, Zülkarneyn'in vasfına, Kur'an-Tevrat bağlamında sırf tarihsel olarak bakıldığında da sadece onun sadece bir yönetici olduğu anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla Zülkarneyn, Allah'a itaatkâr bir yöneticidir, lâkin Kur'an'da serdedilen, Davud @ Süleyman @ Yusuf @ gibi hem “yönetici” hem "Resul" değildir.
Zülkarneyn lakaplı yöneticinin Allah tarafından desteklenen gücünün benzer nitelikleri; Kur'an içersinde Davut @ Süleyman @ Yusuf @ ve Sebe melikesi gibi yöneticilerde de sayılmıştır. Bütün bu yöneticilerin kıssaları ile birlikte mütalaa edilerek, Zülkarneyn kıssasından “yönetici” için gerekli dersler çıkarılmalıdır.
Kur'an'daki, Zülkarneyn kıssasında, yöneticiliğin ve yönetimin; savaş, kıtal, ganimet, yıkım yönü değil; inanç, tebliğ, barış, adalet, diploması, teknik, organizasyon yönü ön plana çıkarılmıştır.
Allah'a dayanan bir yöneticinin ilk hedefi; egemenlik altına alınan veya alınmak istenen toplumların yerüstü ve yeraltı zenginliklerini elegeçirmek değil; adalet'e, barışa dayanan Allah'ın mesajına dayalı egemenliğin, yeryüzünün en uzak noktalarına kadar ulaşması, ulaştırılması ilkesidir.
Kıssa ile egemenliğin sağlanmasının; bu gün veya gelecekte ve hatta geçmişte de, yan gelip yatarak, gökyüzünü! Gözleyerek olamayacağı; Zülkarneyn gibi; Allah’ın yeryüzünde Müslümanlara bahşettiği imkânları harekete geçirilmesi ile gerçekleşeceği öğüt’ü verilmektedir
Zülkarneyn kıssası bireysel İslâm’ı ilkelere değinmiş olsa da, yönetim ve yöneticiliğin İslâm’ı ilkelerinin vazedildiği bir kıssadır. Esasen bireysel ilkeler de yönetim ve yöneticilik ilkelerinden berî değildir.
Bu ilkeler; Davut @, Süleyman @, Yusuf @, " yönetici-resul " ve Sebe melikesi gibi " inançlı yönetici " kıssalarındaki ilkelerle mezcedilerek daha geniş anlayışlara ulaşılabilecektir.
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
Dipnotlar:
[1] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c. XI, s.107-111.
[2] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c. XV, S.248-249.
[19] 2/Bakara/65; 7/Araf/166.
|