EYYUB'UN (A.S) MUSİBETLERE KARŞI SABRI VE ALLAHA TESLİMİYETİ
Kur'an-ı Kerim'de anlatılan Eyyub kıssasında, onun musibetlere duçar olmasından fazla bu musibetlere sabrı, tahammülü ve Allah'a olan duası ön plandadır. "Eyyub'u da (an). Hani Rabbine: "Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti. Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik"[i] "Kulumuz Eyyub'u da an. O, Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye seslenmişti."[ii]
Kur'an'daki, Eyyub peygamber tavrına dair bu anlatımlar bizim için çok önemlidir. Çünkü Eyyub'dan(a.s) sonra kıyamete kadar yaşayan/yaşamış/yaşayacak tüm insanlara çeşitli derecelerde musibetler uğrayacaktır ancak bu musibetlere uğrayanların yapacakları kulluğa dair aktivite ise tektir. O da Allah'a yönelmek ve ona dua etmek. Bu vesile ile Allah'ın vereceği şifa unsurlarından yararlanmaktır. Dikkat edildiğinde Eyyub, Allah'a duaları sonunda birden, olağanüstü bir şekilde iyileşme göstermemektedir. Allah'ın ona sunduğu dünyevi bir vasıtayla yani kaynak suyuyla şifa bulmaktadır.
Dolayısıyla Eyyub sonrası bu kıssadan ders alacak Müslümanlar, hastalıklar veya belalara karşı önce Allah'a tazarru ve niyazda bulunacaklar ve beraberinde şifa vesilesi arayacaklardır. Allah müsaade etmeden istediğiniz kadar uğraşsanız, şifa gelmeyecektir. "Ve izâ maridtu fe huve yeşfîn" "Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur."[iii] Şifa veren Allah'tır, bunu da çeşitli dünyevî vesilelerle sunacaktır.
Tevrat, Hz. Eyyub'un başına gelen musibetleri detaylandırarak ön plana çıkarırken, Kur'an onun bu musibetler karşısındaki Allah'a yönelen tavrını gündem etmektedir. "… Daima Allah'a yönelirdi."[iv] Ki, Eyyub isminin de onun, Allah'a sürekli yönelen bu tavrından geldiği yorumlanmıştır. "İbn Abbas dedi ki: Ona "Eyyûb" adının veriliş sebebi, her durumda yüce Allah'a dönüşünden dolayıdır."[v]
[vi]" 'Nasıl olur? Tanrı'dan gelen iyiliği kabul edelim de kötülüğü kabul etmeyelim mi?' Bütün bu olaylara karşın Eyüp'ün ağzından günah sayılabilecek bir söz çıkmadı."[vii] " Bu yüzden kendimi hor görüyor, Toz ve kül içinde tövbe ediyorum."[viii] " Eyüp gibisi var mı?"[ix] "O'na yüreğini adar, Ellerini açarsan, İşlediğin günahı kendinden uzaklaştırır"[x] Şimdi de Hz. Eyyub'un, Tevrat metinlerinde yer alan sabır ve dua tasvirlerine de göz atalım. ""Bunun üzerine Eyüp kalktı, kaftanını yırtıp saçını sakalını kesti, yere kapanıp tapındı. Dedi ki: Bu dünyaya çıplak geldim, çıplak gideceğim. RAB verdi, RAB aldı, RAB'bin adına övgüler olsun!" Bütün bu olaylara karşın Eyüp günah işlemedi ve Tanrı'yı suçlamadı."
Talimi İncillerden Yakup kitabında, Hz. Eyyub'un örnek sabrı şöyle anlatılır: "Sıkıntıya dayanmış olanları mutlu sayarız. Eyüp'ün nasıl dayandığını duydunuz.."[xi]
Tevrat metinlerinde; Hz. Eyyub'un başına gelen musibetlere, Kur'an'da tasvir edildiği şekilde sabır ve tam teslimiyet gösterdiği şeklindeki bu gibi anlatımlara mukabil; çoğunlukla Allah'a sitayişkâr, başına gelenlerden bizar ve Allah'a isyankârane konuşmalarına şahit olmaktayız. Bunları örneklendirelim: "Sonunda Eyüp ağzını açtı ve doğduğu güne lanet edip şöyle dedi: "Doğduğum gün yok olsun. 'Bir oğlan doğdu' denen gece yok olsun!"[xii]
[xiii] "Tanrı'ya: Beni suçlama diyeceğim, Ama söyle, niçin benimle çekişiyorsun. Hoşuna mı gidiyor gaddarlık etmek, Kendi ellerinin emeğini reddedip Kötülerin oyununu onaylamak? Sende insan gözü mü var? İnsanın gördüğü gibi mi görüyorsun?"[xiv]
Bu durum Tevrat'ın tahrifat görmesinden kaynaklanan bilinen bir zaafı olarak kabul edilmelidir. Eyyub'un sabrına dair tezat anlatımlar Kıssanın Eyyub aracılığıyla vermek istediği mesajı boğmaktadır. Bundan dolayı Kur'an-ı Kerim, Eyyub'un sabır, Allah'a teslimiyet ve bunların yansıması dua ve tazarrularını ön plana çıkararak; Hz. Eyyub'un ve kıssasının vermek istediği ana mesajı berraklaştırmaktadır. Tevrat'taki Eyyub'a(a.s) dair anlatılan; Allah'a sitayişkâr, başına gelenlerden bizar ve Allah'a isyankârane konuşmalarını hiç kale almayarak Tevrat'taki bu tezadı tashih etmektedir.
Dikkat edildiğinde Tevrat kıssasındaki Eyyub'un(a.s) arkadaşları[xv] ile aralarındaki muhavere, tartışma, Hz. Eyyub'un Allah'a isyankâr tutumunun sorgulanması üzerinedir. Kur'an, Hz. Eyyub'un böyle bir olumsuz tavrını dile getirmediğine göre Eyyub ile arkadaşları arasındaki diyalogların hayali, kıssaya sonradan sokuşturulmuş ya da Hz. Eyyub'un Allah'a isyan minvalinde muharref olduğunu öne sürmemiz makul bir önermedir kanaatindeyiz.
a-Hz. Eyyub'un hastalığının müddeti ve iyileşmesi:
Hz. Eyyub kıssasının anlaşılmasında en problemli alanlardan bir tanesi de onun hastalığının mahiyeti ve hastalığının suresidir. Çünkü İslam kaynakları Hz. Eyyub'un hastalığını onun resul örnekliğinin önüne geçirerek yorumlamaktadırlar. Bilindiği gibi Hz. Eyyub aynı zamanda bir peygamberdir ve diğer peygamberlerde olduğu gibi toplumuna Allah'ın mesajlarını iletmekle mükelleftir. Eğer onun hastalığı Allah'ın mesajlarını iletmede engel olur, toplumu bundan nasiplenemezse görevini kâmil manada yerine getirememiş demektir. "Her anlamıyla tiksindirici bu halleri Eyyub(a.s)'a nispet eden yazarlar onun bir peygamber, şeref ve mertebesi yüce bir Allah elçisi olduğunu adeta unutmuş gibidirler. Eyyub'un(a.s)'un ne kadar sabırlı ve takdire değer biri olduğunu ispat etmek için kitaplara aldıkları türlü merviyyatın onu küçülttüğünü, halkın gözünden düşürdüğünü ve bunların asılsız şeyler olduğunu fark edememişe benziyorlar."[xvi]
Kur'an ve hadislerde Eyyub'un(a.s) hastalığı ve müddeti ile ilgili herhangi bir sahih bilgi yoktur.[xvii] Tevrat'tan istifade ile hastalığı hakkında mufassallaşma sağlanmış olsa bile onda da hastalığının süresi hakkında malumat bulunmamaktadır. Tamamen gaybi olan Hz. Eyyub'un hastalığının müddeti, aynı zamanda onun peygamberliğini yerine getirmesinin doğru anlaşılması açısından da önem arz etmektedir. Bu konulara dikkat çektikten sonra tefsirlerde yer alan bazı İsrailiyat'tan örnekler vererek bu konuya Kur'an'i bir bakış açısı getirmeye çalışalım.
Razî, Hz. Eyyub'un hastalığının müddeti konusunda şunları kaydetmektedir: "Âlimler Hz. Eyyûb(a.s)'ın hangi sebepten dolayı, "Doğrusu bana dert gelip çattı. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin" dediği ve duçar olduğu belânın süresi hususunda ihtilâf etmişlerdir. Birinci Rivayet: İbn, Şihab, Enes (r.a.)'den Hz. Peygamber (s.a.s.)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: " Hz. Eyyûb (s.a.), on sekiz yıl belâya duçar kaldı…Hasan el-Basrî(r.h.), şöyle der: Hz. Eyyûb(a.s.}, çöplüğün üzerine atıldıktan sonra, hanımı Rahme hariç, malı, çocuğu ve hiçbir dostu kalmadığı halde, yedi küsur sene, o halde bekledi."[xviii]
İslam kaynakları, bırakınız hastalığının gaybi ve peygamberlik vazifesiyle çelişen uzun müddetini tahmin etmeyi, İsrailiyat'a öyle dalmışlardır ki, Hz. Eyyub'u "çöplüğe" atmışlar hem de yedi yıl orada kaldığı rivayetlerine yer vermişlerdir.[xix] Bu olumsuz anlatımı, peygamberlik misyonu açısından layıkı veçhile değerlendirmek oldukça zor görünmektedir.
Bütün bu Kehf suresinde geçen; "Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir" diyecekler; yine: "Beş kişidir; altıncıları köpekleridir" diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) "Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir" derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme."[xx] Ayeti benzeri "gaybi taşlama"ları ve İsrailiyat ürünü rivayetleri hiç kale almamak gerekmektedir. Çünkü Hz. Eyyub bir peygamberdir ve onun insanlara karşı vazifeleri vardır. Bunu engelleyecek, iddia edildiği gibi yedi ila on sekiz yıllık süreler, hem peygamberliğin işlevi hem de hastalık ve sabrın diğer insanlara örnekliği açısından sıhhatli aktarımlar değildir.
Dolayısıyla Hz. Eyyub kıssası, her yönüyle Kur'an'i bakış açısıyla yeniden ele alınıp, değerlendirilerek, İsrailiyat'tan arındırılmalıdır.
b-Hz. Eyyub'un şifa bulması ve eski varlığına kavuşması:
Ayet Eyyub'un(a.s) bedeninin şifaya kavuşmasından sonra yeniden evlat ve servete kavuştuğunu bildirmektedir. "Kulumuz Eyyub'u da an. O, Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye seslenmişti. Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su. Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık."[xxi]
Kur'an'ı Kerim, Hz. Eyyub'un, Allah'ın ona bahşettiği su kaynağı[xxii] vesilesiyle sağlığına kavuştuğu belirtilmektedir. Razî bu durumu şu şekilde yorumlamaktadır: ".. Allah da onun bu isteğine, "Ayağınla vur" demek suretiyle icabet etmiştir, rekd ayakla, kuvvetli bir biçimde itmek, tepmek demektir. Nitekim "At, seni tepti" denilmesi de bu manadadır. Buna göre kelâmın takdiri, "Biz ona, "ayağınla vur.." dedik" şeklinde olur. Denildiğine göre o, ayağıyla o yere vurunca, oradan bir göze fışkırdı."[xxiii]
Hz. Eyyub'un şifasına sebep olan kaynak suyu hakkında çeşitli yorumlar yapılmıştır. Suyun efsaneleştirilmemesi açısından ayetteki anlamını tam tespit etmek kastıyla üzerinde duracağız. "Allah Teâlâ oradan bir kaynak fışkırttı. Hz. Eyyub'a o kaynaktan yıkanmasını emretti. Böylece bedenindeki hastalıkların tamamı iyileşti. Sonra bir başka yerde ayağını tekrar yere vurmasını emretti. Oradan da başka bir kaynak fışkırttı. Ve o kaynaktan içmesini emretti. Böylece içindeki kötülüklerde giderildi, zahiren ve bâtınen tam bir afiyete kavuştu."[xxiv]
Hz. Eyyub'un hastalığının mahiyeti hakkında Kur'an'da ve Hadislerde herhangi bir beyan bulunmadığı halde ona iç ve dışında hastalık izafe etmek nasıl gerçekleşmektedir? Hangi gaybi yardımlarla bu bilgiye ulaşılabilmektedir, anlamakta zorluk çekmekteyiz. Diyelim ki Tevrat'tan derisindeki hastalığı mufassallaştırıldı; peki, Eyyub'un(a.s) içinde hastalık olduğu nereden bilinmektedir ki, buna mümasil şifası için ikinci bir kaynak suyu daha peydah! Edilmektedir. Bu tip yorumlar tamamen ındî yorumlardır, dayandıkları kaynaklar olsa olsa İsrailiyattır!..
Bu konuyu fark eden Konyalı M. Vehbi şunları kaydetmektedir: "Bazı müfessirîn «Pınar iki zuhur etti. Biri sıcak su, onunla yıkandı. Biri de soğuk suydu ki onu da içti» demişlerse de âyetin zahiri pınarın iki olmasına müsait değildir. Zira yıkanacak suyun soğuk olduğu sarahaten beyan olunduğu gibi lâfz-ı âyet de müfred olarak varid olmuştur."[xxv]
Tevrat metinlerinde ise onun bedeninin şifa bulduğu bildirilmesine rağmen neyle, nasıl şifaya kavuştuğu bildirilmemektedir. "Eyüp dostları için dua ettikten sonra, RAB onu eski durumuna kavuşturup ona önceki varlığının iki katını verdi."[xxvi]
Buna mukabil Tevrat, Hz. Eyyub'un sağlığına kavuştuktan sonraki edindiği mal varlığını ve doğan çocuklarını ayrıntılı olarak anlatmaktadır. "RAB Eyüp'ün sonunu başından bereketli kıldı. On dört bin koyuna, altı bin deveye, bin çift öküze, bin eşeğe sahip oldu. Yedi oğlu, üç kızı oldu. İlk kızının adını Yemima, ikincisinin Kesia, üçüncüsünün Keren-Happuk koydu. Ülkenin hiçbir yerinde Eyüp'ün kızları kadar güzel kızlar yoktu. Babaları, kardeşlerinin yanı sıra onlara da miras verdi. Bundan sonra Eyüp yüz kırk yıl daha yaşadı, oğullarını, dört göbek torunlarını gördü. Kocayıp yaşama doyarak öldü."[xxvii]
Kur'an-ı Kerim ile Tevrat arasında önemli bir ortak anlatım gözlemlenmektedir. Kur'an, Hz. Eyyub hakkında, sağlığına kavuştuktan sonra edindiği servet için; "Ve vehebnâ lehû ehlehu ve mislehum meahum rahmeten minnâ ve zikrâ li ûlîl elbâb" "Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik."[xxviii] Tanımlaması yaparken; Tevrat da tam bir ahenk ile Eyyub'un(a.s) kaybettiği servetinin bir misli daha fazla servet edindiğini beyan etmektedir.
Bu olguyu, Kur'an kıssalarının, Tevrat kıssaları ile mufassallaştırılmasındaki metodik doğruluğu göstermesi açısından önemli bir örnek olarak görmekteyiz. Oysa Tevrat veya İncil'lerin muhtevası olmadan yapılan bir takım gaybi değerlendirme ve Kur'an perspektifi dışındaki İsrailiyat rivayetleri ile yapılan mufassallaştırmalarda; Kur'an kıssalarının mesajlarındaki, tevhidi ve hidayete yönelik muhtevasının sislendiği ya da örtüldüğünü gözlemlemekteyiz. Kıssaların muhtevası mitolojik/efsanevî bir yapıya döndürülmekte hayat ile bağı koparılmaktadır ki, bu olgu Kur'an'i bakış açısından, tamamen yanlış bir metodolojidir. Eyyub kıssası da aynı akibete uğramış ve Eyyub(a.s) mitolojik/efsanevî bir kişiliğe büründürülmüştür.
Yine bu aşamada tefsirlerde yer alan şu olguların altını örnek olması açısından çizelim. Müfessirler, Hz. Eyyub'un sağlığına kavuştuktan sonra Allah'ın ona bahşettiği nimetleri, değişik açıdan yorumlamışlardır. Bu yorumlardan en uç! Olanı Hz. Eyyub'un musibet esnasında ölen çocuklarının yeniden diriltilmesine dair yorumdur. "Hak Teâlâ'nın 'Ve onlarla beraber olan bir mislini (verdik)" ifadesinin manası, "Allah Teâlâ, Eyyûb (a.s)'u, yeniden sıhhat ve mal vermek suretiyle dünya nimetlerinden faydalandırdı. Ona güç-kuvvet verdi. Böylece nesli çoğaldı. Derken, ehl-ü Iyâli, evvelki halinden kat kat fazla sayıda oldu" şeklindedir. Hasan el-Basri (r.h), ayette bahsedilen "ona ehlinin bağışlanması..." ile kastedilen mananın, onların Allah Teâlâ'nın, ölmelerinden sonra yeniden diriltmesi olduğunu söylemiştir."[xxix]
Diğer bir uç! Yorum ise hem ölen çocuklarının diriltildiği ve hem de onlar kadar daha bahşedildiğidir. İbn Kesir bu olayı şöyle nakletmektedir: "..Hasan ve Katâde'nin söylediğine göre, Allah Teâlâ bizzat onları diriltmiş ve onların bir mislini de onlarla birlikte arttırmıştır."[xxx]
Kurtubî ise şu nakillerde bulunmaktadır: " el-Mehdevî de bunu İbn Abbas'tan nakletmektedir. ed-Dahhak dedi ki; Abdullah b. Mes'ud dedi ki: Eyyûb'un hanımı dışında aile halkı vefat etmişti. Yüce Allah onları göz açıp kırpacak kadar bir süreden daha kısa bir süre zarfında diriltti ve ona onlarla birlikte bir o kadarını daha verdi. Yine İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Çocukları vefat etmişti. Diriltildiler ve onlarla birlikte bir o kadar daha çocukları oldu. Katade, Ka'b el-Ahbar, el-Kelbî ve başkaları da böyle demiştir. İbn Mes'ud dedi ki: Onun yedisi erkek, yedisi kız olmak üzere bütün çocukları vefat etmişti. Ona şifa verildikten sonra hepsi de diriltildiler. Hanımı yedi erkek, yedi kız çocuk daha doğurdu, es-Sa'lebî dedi ki: Ayetin zahirine daha yakın görülen bu görüştür."[xxxi]
Görüldüğü gibi Hz. Eyyub kıssası hakkında başvurulabilecek tek dini ve tarihi kaynak Tevrat'ta yer alan; Eyyub'un şifa bulması akabinde ulaştığı nimetlere dair bilgiler görmezden gelinerek, Eyyub'un(a.s) ölmüş çocuklarını yeniden diriltmek gibi Kur'an'daki ölüm ve dirilme ile ilgili ayetlere muhalif Kur'an dışı yorumlara gidilmektedir.
Sırf Hz. Eyyub'un değerini! Arttırmak ona daha kutsiyet izafe etmek adına yapılan bu yorumlar İsrailiyat'tan da öte ındî ve keyfi yakıştırmalardır. Metotsuzluktur. Kıssaların anlaşılması olgusuna gayri ciddi yaklaşımlardır. Bunlar yapılırken hem Kur'an dışı kabullere gidilmekte ve hem de Kur'an kıssaları, mitolojik bir vasfa büründürülmektedir.
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
Dipnotlar:
[v] İmam Kurtubi, A.g.e, c.XI, s. 542.
[vi] Kitab-ı mukaddes; Eyub kitabı; Bab 1/20.
[vii] Kitab-ı mukaddes; Eyub kitabı; Bab 2/10.
[viii] Kitab-ı mukaddes; Eyub kitabı; Bab 42/6.
[ix] Kitab-ı mukaddes; Eyub kitabı; Bab34/7.
[x] Kitab-ı mukaddes; Eyub kitabı; Bab11/13-14.
[xi] İncil; Yakup kitabı; Bab5 / 11.
[xii] Kitab-ı mukaddes; Eyub kitabı; Bab 3/1-3.
[xiii] Kitab-ı mukaddes; Eyub kitabı; Bab 7/20-21.
[xiv] Kitab-ı mukaddes; Eyub kitabı; Bab 10/2-4.
[xv] Tevrat'tın, Eyyub kitabında yer alan Hz. Eyyub'un arkadaşları Temanlı Elifaz, Şuahlı
Bildad ve Naamalı Tsofar'dır. Bknz: Kitab-ı mukaddes; Eyub kitabı; Bab 4; Bab/8;
Bab/11.
[xvi] Abdullah Aydemir; A.g.e; Ankara, 1992; s.98.
Abdülfettah Tabbâra, Kur'an'da peygamberler ve peygamberimiz, s.250.
[xvii] İmam Kurtubi, A.g.e, c.XI, s. 545–548.
[xviii] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.XVI, s.202;
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, c.VII, s.136;
[xix] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.XVI, s.202;
İbn Kesir, Muhtasar Kur'an-ı Kerim tefsiri, c.IV, s.2141.
İbnü’l Esir, El Kâmil Fi’t-Tarih, c.I, 129.
[xxi] Kur'an/38Sad/41-43.
[xxii] Buhari ve Nesâi; Rûdâni, Cem'ul Fevâid, c.V, s.15.
[xxiii] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.XIX, s.91.
İbn Kesir, Muhtasar Kur'an-ı Kerim tefsiri, c.IV, s.2141.
[xxiv] İbn Kesir, Muhtasar Kur'an-ı Kerim tefsiri, c.IV, s.2141.
[xxv] Konyalı Mehmed Vehbi, A.g.e, c. XII, s. 4804. Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, A.g.e, c.VII, s.136;
[xxvi] Kitab-ı mukaddes; Eyub kitabı; Bab 42/10.
[xxvii] Kitab-ı mukaddes; Eyub kitabı; Bab 42/12-17.
[xxviii] Kur'an/38Sad/43.
[xxix] Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c.XIX, s.91-92.
[xxx] İbn Kesir, A.g.e, c.IV, s.2141.
[xxxi] İmam Kurtubi, A.g.e, c.XI, s. 547.
|