GAZZE MÜSLÜMANLARININ DRAMI
Gazze, İsrail devleti sınırları içersinde, nüfusunun ezici çoğunluğunu Filistinlilerin oluşturduğu 363 km2’lik yüz ölçümüne sahip küçük bir yerleşim alanıdır. Gazze bölgesinin batı tarafı Akdeniz, güney tarafı Mısır’la, doğu ve kuzey tarafı İsrail ile sınırdır. Çok stratejik bir yapısı olan Gazze, bu yüzden İsrail’in en çok hışmını çeken bir bölge olmaktan kurtulamamaktadır. Gazze, küçük bir alan olmasına karşın bir milyon civarında nüfusu barındırmaktadır. Gazze, 1948'de Filistin'in paylaştırılmasına dair 181 sayılı BM Genel Kurulu kararında istinaden Filistinlilere bırakıldı. Filistinlilerin bağımsız bir yönetim kurmalarına imkân verilmediği bu dönemde, "Filistin"in iki parçasından biri olan Şeria parçası Ürdün’ün; Gazze ise Mısır'ın kontrolüne bırakıldı. 1994 Kahire Anlaşması'ndan sonra Gazze ve Eriha'da bir özerk yönetim kurulması kararlaştırıldı. Ancak İsrail işgal devleti Gazze'deki Yahudi yerleşim merkezlerini kapatmadı ve bölgedeki askerlerini de İsrail sınırları içersine çekmedi. İsrail ordusunu, Filistinlilerin yoğun olduğu Yahudi yerleşim merkezlerinin etrafına ve geçiş noktalarına konuşlandırarak, Gazze’yi askeri açıdan denetim altında tutmaya devam etti. İki bin yılında başlayan Aksa İntifadasında, İsrail işgalci güçleri Gazze'nin her tarafına yeniden konuşlandırıldı. Gazze, yoğun olarak Filistinlilerin yaşadığı mülteci kampları ile doludur. Yaşayan nüfusun yüzde yetmişini mülteciler oluşturmaktadır. Yaklaşık 700–800 bin civarında olduğu tahmin edilen mültecilerin tamamı mülteci kamplarında hayatlarını idame etmektedirler. Deyru'l-Belâh, eş-Şâti, Şeyh Rıdvan, el-Meğazî, Han Yûnus, Brezilya mahallesi, Tellu's-Sultan, el-Bureyc, en-Nusayrât, Rafah. Bu kampların en meşhurları, tabi bu meşhurluk İsrail uçak ve askerlerinin devamlı saldırılarına maruz kalan, Han Yunus, Rafah mülteci kamplarıdır. Bu kampların her ikisi de Mısır sınırına yakın olan mülteci kamplardır. Bölge insanları en önemli iki geçim kaynağı tarım ve balıkçılıktır. İsrail’in denetimi haricindeki tarıma elverişli alanlarda cüzi olarak narenciye ürünleri gibi tarım ürünleri yetiştiriciliği ve İsrail’in Akdeniz kıyı sularında müsaade ettiği oranda balıkçılıkla geçinmeye çalışan halk; İsrail’e geçişlerin serbest olduğu zamanlarda İsrail içlerinde işçilik yaparak geçimlerini temin etmektedirler. Bölgede bulunan mülteci kamplarında barınan büyük orandaki nüfus ise Birleşmiş Milletler ve Müslüman ülkelerden gelen yardımlarla hayatlarını sürdürmektedirler. Gazze bütün olumsuzluklara rağmen, Siyonist İsrail’e direnişin en yoğun olduğu bölgedir. Gazze, Siyonist İsrail için korku ve kâbus bölgesi halindedir. Geçmişte stratejik ve askeri amaçlarla bölgede konuşlandırılan Yahudi yerleşimciler ve onları koruma amacı görüntüsü verilerek Gazze’ye konuşlanan İsrail askerleri, geçen süreçte, Filistinli direnişçilerin tutsakları haline geldiler. İşgalci Siyonistler, Filistinlilere bir saldırı düzenlediklerinde, Filistinli direnişçiler de (Hamas), Gazze'deki Yahudi yerleşim birimlerine ve onları savunmak için bulunduğu iddia edilen İsrail askerlerine yönelik roket ve havan topu saldırıları düzenlemektedirler. Bunun yanı sıra silahlı baskınlar gerçekleştirerek intikam alan Hamas güçlerinin, Siyonistlere verdirdikleri zayiatlar; öldürülen, yaralanan askerler ve Yahudi yerleşimcilerin miktarı gizli tutularak Yahudi halkının psikolojik durumunun bozulmasını engellemeye çalışıyorlardı. Ancak Siyonist yönetimin korktuğu bu durum zamanla Yahudi yerleşimcileri sardı. Yahudi yerleşimcilerin İsrail’e ve İsrail’den dünyaya hızlı bir Yahudi göçü başladı. Tarihinde ilk olarak İsrail’den dünyaya başlayan bu göç dalgasının; aleyhlerinde gelişmeye başladığını gören İsrail başbakanı Ehud Olmert, seçilmiş Filistin yönetimi olan Hamas’a savaş açarak, Gazze’deki sivil halkı bombalamaya ve çeşitli kara harekâtları ile sindirmeye çalışmaktadır. Bununla yetinmeyen Siyonist İsrail hükümeti; Annapolis toplantıları ve Amerika’daki Bush görüşmelerinin ardından, Amerika ve AB desteğini alarak cüretkâr bir tarzda, Gazze’nin tümüne insafsız bir ambargo uygulamaya başlamıştır. Hastane gibi yerlere elektrik sağlayan tek elektrik santralına yakıttan başlayan ve her türlü gıda, ilaç, benzin gibi zorunlu hayati maddeleri de kapsayan bu ambargo tüm dünyanın gözleri önünde sürdürülmektedir. Acı olan, halkı Müslüman Mısır gibi ülkelerin de bu ambargoya katılmasıdır. Bu yüzden Gazze’nin Mısır sınırını kapatan Mısır yönetiminin bu tutumu Hamas güçlerince sınırı koruyan metal hatların bombalanmasıyla protesto edilmiştir. Bu arada sınırı geçen binlerce Filistinli ihtiyaçlarını Mısır’dan karşılayarak tekrar Gazze topraklarına geri dönmüşlerdir. Tüm Müslüman dünyada infiale yol açan Filistin halkına yapılan bu zulüm Türkiye ve dünyanın çeşitli yerlerinde Müslümanların protesto yürüyüş ve toplantılarına vesile olmuştur. Türkiye cumhuriyeti Başbakanı Tayyib Erdoğan da Gazze'deki durumla ilgili basit bir açıklama yaparak olayı hafiften kınamak zorunda kalmıştır. Resulullah zamanında, Biset’ten on yıl sonra Mekke müşriklerince Resulullah ve Müslümanlara karşı gerçekleştirilen ambargoyu hatırlatan Gazze’nin, Siyonist İsrail yönetimince kuşatma ve boykot uygulamasına karşı, tüm Müslümanlar ve halkı Müslüman ülke yönetimleri karşı çıkmak ve bu mazlum insanlara acil olarak her türlü yardım yapmak zorundadırlar. Mısır yönetiminin, Gazze Müslümanlarına karşı takındığı olumsuz tavır her platformda kınanmalıdır. Her Müslüman Allah’a yalvarmaktan başlayarak, Gazze’deki Müslüman Filistinlilere yardım kampanyalarına katılarak bu insanları zalimlere karşı güçlendirmelidirler. "Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız, onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah, (Allah'ın hükmü) hiç ummadıkları yerden kendilerine geldi ve kalplerine korku saldı. Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem müminlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ibret alın ey basiret sahipleri!" (Haşr, 59/2)
Cengiz DUMAN
Araştırmacı-Yazar
|