"Mümin olanlar, Yahudi olanlar, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsîler…"(22/Hacc/17)
Giriş
"Çağımız İslam alimlerinden Muhammed Hamidullah, günümüzde mevcut dinlerin en eskisinin Mecusilik olduğu.."[1] Kanaatindedir.
"Dinler Tarihi'nin çok önemli konularından birisini teşkil eden Zerdüştlük, bir yandan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet'le ortak inanç kavramlarına sahip olarak dikkat çekerken; diğer yandan Hindistan ve yakın doğu kültürlerinin izlerini bünyesinde toplamakla dikkat çekmektedir."[2]
Kurduğu "dine adını veren Zerdüşt, dinler tarihçilerince ve Batılı bilim adamlarınca bir reformist ve hatta peygamber olarak anılır"[3]
"Zerdüşt Dinler Tarihi’nde başlıca iki açıdan önem taşır. Bir yandan Yakındoğu ile Akdeniz Bölgesi’nin Helenistik Dönem’e (MÖ 323-30) özgü Gizli Bilimleri ve Büyü Uygulamaları’yla bağlantılı olduğuna inanılan efsanevi bir kişiliğe dönüşmüş, öbür yandan da Monoteist Öğretisi ile Batılı Araştırmacıların ilgisini çekmiştir."[4]
Kur'an-ı Kerim'de ise Mecusilik, Mekke ve Medine'de bulunan dini guruplar içerisindeki müşriklerden istisna edilerek; Yahudilik, Hıristiyanlık ve Sabii'lik gibi "Samî/Semavi/İlahî" dinler arasında sayılmaktadır. Bu da bize bu dinin tevhidi yönlerinin olduğu ve diğer yönleri ile de sıralan dinlerle ilgili benzerliklerinin bulunduğunu ihsas etmektedir.
Bakış açılarına göre monoteist veya düalist bir din olarak nitelenen Zerdüşt'lük/Mecusilik, Kur'an-ı Kerim'in kendisinden bahsettiği bir din olmak hasebiyle İslam açısından araştırılması gereken bir din olarak karşımızdadır.
Kur'an-ı Kerim'de isminin yer almasına rağmen, Mecusi dinin muhtevası açısından bir açıklama yoktur. Ancak kadim İslam kaynaklarında, kısmi bir malumat olsa da genel kabul olarak "Ateşe tapınan"lar nitelemesiyle izah edilen kıt beyanlar yer almaktadır. İslam kaynaklarındaki Mecusilik ile ilgili açıklamalar yetersiz ve bu dini tam manasıyla tanımlamadan uzaktır.
Oysa Allah, Kur'an'da, Mecusilik/Zerdüştlük'ü "semavi/İlahî/Sami dinler"le birlikte tadad ederek bu dinin mahiyetinin; en azından Kur'an'ın nüzul sürecinde monoteist/tek tanrıcı bir din olduğunu bize ihsas etmektedir. " "Mümin olanlar, Yahudi olanlar, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsîler…"
Bundan dolayı Zerdüştilik/Mecusilik hakkında doğru ve sağlıklı bilgilenmek ve onun İslam ve diğer Sami/Semavî dinlerle etkileşimlerini araştırmak üzere bu inceleme yazısını dercetmekteyiz.
Kadîm İslam kaynaklarında Mecusilik/Zerdüştlük
İslam tarihçilerinin bazı "Siyer" kitaplarında önemle üzerinde durdukları bir bölüm vardır. Hz. Muhammed'in doğumu esnasında meydana gelen fevkalade haller. Siyer âlimlerinin, kitaplarının peygamberimizin doğumu ile ilgili bir bölümünde sıraladıkları bu olağanüstü olaylardan bir tanesi de Zerdüştlerin "ateş ritüeli" hakkındadır. Kısas-ı Enbiya'da bu hususta şöyle denmektedir: "Fars vilayetinde İstaâhr-âbâd adı verilen şehirde ateşe tapanların bin seneden beri yakmakta oldukları ateşgedeleri sönüverdi."[5]
İslam tarihçilerinin, peygamberimizin doğumu esnasında meydana gelen "fevkalade haller" hakkında kayda geçirdikleri Mecusilikle ilgili bu olayın gerçekliği üzerinde, yani haberin sıhhati hakkında şüphe varsa da peygamberimiz dönemi var olan Mecusilik/Zerdüştilik dini algısı hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir. Kesin bir olgu vardı ki, "Resulullah'ın doğumu sıralarında, Mazdek(Zerdüştlük/Mecusilik) dini İran'ın resmi dini olmuştu."[6]
Hz. Muhammed dönemi belli başlı dinlerinden olan Mecusilik/Zerdüştlük hakkında Kur'an-ı Kerim "..bu din mensupları için "Mecûs" terimini kullanır."[7]
Kadîm "İslâm kaynaklarında da Zerdüştlük, Mecusilik olarak geçmektedir. Muhtemelen bu, Ateş kültlerinde ruhban sınıfının yaptığı Magus denilen ayinden kaynaklanmaktadır. Magus ismi, Perslerin üyelerini belirten Latince bir kelimedir. Farsçadaki şekliyle Arapçaya geçerken bu kelimenin Mecus olması kuvvetle muhtemeldir."[8]
Kur'an-ı Kerim'de, Mecusî'lik ile ilgili geçen ayet Hacc suresinde yer almaktadır. "İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiîne ven nasârâ vel mecûse vellezîne eşrekû innallâhe yafsılu beynehum yevmel kıyâmeh, innallâhe alâ kulli şey’in şehîd." "Mümin olanlar, Yahudi olanlar, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsîler ve müşrik olanlara gelince, muhakkak ki Allah, bunlar arasında kıyamet gününde (ayrı ayrı) hükmünü verir. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla bilendir."[9]
Bu ayetin tefsirinde, Mecusilik ve Mecusiler hakkında Kurtubi şu tespitlerde bulunmaktadır: "İman edenler" Allah'a ve Muhammed'e inananlar, "Yahudiler" Musa (a,s)ın dinine müntesib olanlar, "Sabiiler" yıldızlara tapan bir kavimdir, "Hıristiyanlar" bunlar da İsa (a.s)ın dinine muntesib olanlardır. "Mecusi/Ateşperestler" bunlar da âlemin biri aydınlık biri karanlık olmak üzere iki aslı olduğunu söyleyen ateşe tapanlardır."[10]
Zuhaylî ise şunları kaydetmektedir: "…Mecusiler" Güneş, Ay ve ateşe tapan ve Nur (ışık) ve Zulmet (karanlık) şeklinde hayır ve şer için birer ilâh bulunduğunu söyleyenlerdir."[11]
Çağdaş müfessirlerimizden Süleyman Ateş konu hakkında şu açıklamalarda bulunmaktadır: "Mecûs kelimesi, Yalnız bu ayette zikredilmiştir. Müfessirlerin çoğunluğuna göre Mecûsiler ateşe tapanlardır. Bu din eski İran'lıların arasında vardı. Ateşte Tanrısal kudret olduğunu sanan Mecûsiler, bazı bölgelerde püskürüp sürekli yanan doğalgaz ocaklarını mabed yapmış, orada yanan ateşe tapmışlardır… Rivayetlerden Yemen'de, Bahreyn'de, Arap Yarımadasının kuzeydoğusundaki bazı Arap kabilelerinin Mecûsi oldukları anlaşılmaktadır."[12]
Bütün bunlardan şu sonuca varmak mümkündür. Zerdüştilik ya da Mecusilik; Kur'an-ı Kerim'de adı yer alan, İslam dinin doğuşu esnasında var olan ve yayılması döneminde de karşılaştığı önemli dinlerden bir tanesidir. "O sırada mevcut dinlerden Mecûsilik belki de en eski bir dindi. Bu dine mensup olanlar Mekke'de hiç bulunmamakla beraber, Mekke'li kervanların sık sık uğradıkları Doğu ve Güney Arabistan'da çok sayıda mevcut idiler."[13]
Zerdüşt kavramı ve etimolojisi
Zerdüştlük hakkında, İslam ve batılı kaynaklarda yapılan incelemelerde başlangıçta karşılaşılan en büyük sorun; Zerdüşt'lüğe dair tanım, kavramlaştırma ve isimlendirme açısından oluşmuş bir kaostur!
Zerdüştlük konusunun incelenebilmesi ve sağlıklı anlaşılması ve anlatılması açısından; birçok isim ve kavramın tadat edildiği bu din üzerinde ortak bir isim ve kavramlarda buluşmak elzem gözükmektedir.
"Kurucusu Zerdüşte ithafen, Zerdüştilik olarak da tanımlanan bu din, Kur'an ve Müslümanlar tarafından "Mecusilik" olarak adlandırılmıştır.[14]
Mecusî isminin nereden geldiği üzerinde yapılan yorumlarda karşımıza hep ateş kültü anlatımları gelmektedir. "Eski İranlılar, ateşe tapmak için dağların tepelerinde kurban keserlerdi. Bu ayinleri, “Magus” denilen din adamları yönetirdi. Bu kelime daha sonra ateşe tapmanın adı olmuştur. Arapça ve İbranice'de “Mecûs” olarak bilinmiştir."[15]
İran ve batılı kaynaklarda ise Zerdüşt ismi veya bu ismin değişik yazılımları veya türevleri şeklinde yer almaktadır. "Zann-i galibe göre Zerdüşt için bilinen en sağlıklı isim Pehlevîce Zârathestra ismidir. Erdebîler bu ismi tahrif ederek Zârastro demişlerdir. İsimlerin sonları, Pehlevî dilinde de, Sanskritçe'de olduğu gibi mutlaka hemzeli olur ve fethalı olarak okunurdu. Bu hemzeyi belirtmek için günümüzde “Elif” harfi konulmaktadır. Buna göre Zârâtistra kelimesinin sonu fetha sesiyle okunur. Klasik Pehlevi dilinde “Tâ” harfinin yerini Sasanî Pehlevîce' sinde “Dal” harfi almıştır. Örneğin Pehlevîce'de “Yezata” kelimesi Sasanî Pehlevîce'sinde “Yezdâ” şeklinde yazılmıştır. Zamanla bu kelime de tahrif edilerek “Yezdan” şeklini almıştır. Bu değişiklik Pers dininin kurucusunun isminde de yaşanmıştır. Nitekim onun ismi de Zârahestra'dan Zerdehüşt şekline dönüşmüştür. Araplar bunu da tahrif ederek Zerleit veya Zerdüşt demişlerdir."[16]
Bunun yanı sıra"..Latinceleşmiş şekli "Zaratustra", Yunancalaşmış şekli ise "Zorouss'tur. Zerdüştün kurduğu bu dine Batı'da "Zoraastrianizm", veya bu dindeki tanrı için kullanılan Ahura Mazda ismine istinaden "Mazdeizm" veya ülkeye atfen "Parsizm" denir."[17]
Anlaşılacağı üzere Zerdüştlük/Mecusilik'i tanımlamak için oldukça zorlanılmaktadır. Bu din ve kurucusunu anlamak ve anlatmak için öncelikle isim problemini aşmak ortak bir zeminde buluşmak gerekmektedir.
Zerdüşt'ün kimliği, zamanı ve yaşadığı coğrafya
Zerdüşt'ün doğduğu ve yaşadığı dönem hakkında karışık rivayetler bulunmaktadır. Bir kısım kaynaklar "Zerdüşt'ün tam olarak ne zaman ve nerede ortaya çıktığını bilmemekteyiz."[18] "Zerdüşt'ün hayatıyla ilgili bilgiler daha çok efsanelere dayanır."[19] "Zerdüşt'ün ne yaşadığı tarihle ve ne de yaşadığı yer ile ilgili kesin bilgilere ulaşılmıştır."[20] Derken, bir kısmında ise Zerdüşt'ün yaşadığı coğrafya ve biyografisiyle ilgili geniş bilgiler yer almaktadır.
İran'da yaşamış olan "Spitamalar adıyla bilinen soylu bir aileye mensup olan Zedüşt"[21]ün"annesi Dugdova, babası Poyruşaspa'dır. Spitama soyuna mensup oldukları söylenir. Zerdüşt, beşkardeşten üçüncüsüdür. Yedi yaşına gelince, babası onu zamanın adetleri gereğince bir mürebbiye verir. On beş yaşlarına gelince, yaşıtlarına göre onun çok daha gelişip olgunlaştığı dikkati çeker. Yirmi yaşlarında çevre bölgelerde seyahatler yapmaya başlar. Babası oğlunu evlendirmek için bir kız beğenirse de, adetlerine muhalif olmasına rağmen, Zerdüşt evleneceği kızı görmekte ısrar eder, görür ve öyle evlenir. Ancak bu hanımın ismini bilmiyoruz, fakat ondan Zerdüşt'ün işatyastra adında bir oğlu ve üç kızı olduğu rivayet edilir."[22] "Zerdüşt, Kral Viştaspa’ya kendi Dinini benimsettikten sonra O’nun Sarayında kalarak inancını Yüksek Devlet Görevlileri arasında yaydı. Kızlarından birini de Kral’ın Vezirleri’nden Camasp ile evlendirdi."[23] "M.Ö. y.551 Tahran yakınlarında öldü."[24]
"Bazılarına göre, Zerdüşt yaklaşık m.ö. 1000 yıllarında veya Ahamenidler devrinde yaşamıştı. Yunan yazarları ise, onu çok eski devirlere götürmüşler ve Eflatun'dan 6000 sene önce yaşadığını iddia etmişlerdi. Bir kısmı da, onun m.ö. 2000 yıllarında yaşadığı kanaatinde idi. İran kaynaklarına göre ise, Zerdüşt Büyük İskender'den 258 sene önce yaşamıştı ki, ekseri tarihçiler bu rakamı kabul ederler. Yani Zerdüşt'ün m.ö. 6. Yüzyılda Ahamenidler devrinde yaşadığı kanaatindeler. Farsça çivi yazılarından ve Yunan rivayetlerinden öğrenilen, Büyük Daryus'un babası Viştaspa (m.ö. 621-581) ile Yasna 51,16 da zikredilen Zerdüşt'e inanan hükümdar Viştaspa'nın aynı kimse olduğu kanaati, bu görüşleri kuvvetlendirmektedir. Buna göre, Viştaspa, Zerdüşt'ün dinine girerek onda büyük bir imparatorluğun kurulması için gerekli enerjiyi görmüş olmalıdır. Bu hesapla Zerdüşt'ün m.ö. 630 yılında Horasan bölgesinde doğduğu anlaşılmaktadır."[25]
Zerdüşt'ün "yaşadığı yerin ise Madie ve Doğu İran'ın değişik bölgeleri, daha geniş manada Afganistan veya Aral denizi havzası olduğu tahmin edilmektedir."[26] Birunî'ye göre Zerdüşt'ün yaşadığı yer; " Azerbaycan ve Belh"[27] bölgeleridir. "Yerli rivayetlere göre, Zerdüşt Arya ülkesi denen bir bölgede yaşamıştır. Burası, genellikle kabul edildiği gibi, İran'ın doğusudur."[28]
Kaynaklarda Zerdüşt'ün doğduğu tarihle ilgili olarak rastladığımız ilginç tespitlerden biri de şudur: "Prof. Gildner, Zerdüşt'ün ortaya çıkışının milattan önce altı asırdan öte gitmediğini söylemiştir. Birçok bilgin de bu görüşü kabul etmiştir. Onun görüşünü doğru kabul ettiğimizde, Zerdüşt'ün Kûruş'la çağdaş olması gündeme gelmektedir."[29]
Bütün bu rivayetlerin ortak noktası Zerdüşt'ün, kadîm dönem ismi ile Pers/Fars olan, yakın dönemde İran olarak adlandırılan medeniyetin topraklarında doğmuş ve yaşamış olduğudur. Yaşadığı topraklar tam bir inanç ve kültürler harmanı olarak adlandırılabilecek bir coğrafyadır ve her türlü –dini ve kültürel- alışverişe müsait geçiş alanıdır. Bu yüzden Zerdüştlüğün tarifinde ve muhtevasını tanımlamada zorluklar çıkmaktadır. Çünkü her türlü inanç ve kültürel sistemler bu bölgedeki din ve inançlarda hem çıkış hem olgunlaşmalarında etkileşimlerde bulunmaktadırlar. Zerdüşt'lükte bu etkileşimlerden müstağni olamamıştır.
Zerdüşt'ün toplumdaki sosyal konumu
Zerdüşt'ün yaşadığı Pers/İran coğrafyasındaki zengin inanç ve kültürler yapısı ve karşılaştığı sosyal, ekonomik ve akidevî sorunların onu, yeni bir din kurmaya ittiği yorumlanmaktadır. "Yirmi yaşlarından sonra, Zerdüşt'te büyük ruhsal değişiklikler olur. Sık sık dağlara ve ıssız yerlere çekilerek kendine has bir inziva hayatı sürmeye çalışır."[30]
"Zerdüştün ortaya çıktığı dönemde üç sosyal sınıf dikkatimizi çekmektedir: Kabile reisleri - Rahipler - Savaşçılar ve Çiftçiler ile sığır yetiştiricileri. Bu toplumsal gruplar kendilerine göre dini bir yapıya sahiplerdi. Meselâ, her sınıfın kendine has bir Tanrısı vardı. Bunlara deava denirdi. Buna göre Mitra ve Varuna'nın da içinde yer aldığı Ahura'lar, kabile reislerinin Tanrılarıydı. Muhtemelen Zerdüşt, bu Hind kökenli dini motiflere pek önem vermemiş ve dini öğretisini Ahura Mazda üzerinde merkezileştirmiştir."[31]
Ali şeraiti, bu hususta şu yorumu yapmaktadır: "Mitraizm ve Zerdüşt'ten önceki ilkel dinler İran'ın yeni ihtiyaçlarına cevap veremez hale geldi. Yeni şartlara, sosyal, iktisadî ve ahlakî ihtiyaçlara cevap hitap edecek, mevcut duruma uygun bir din gerekiyordu. Mesela daha önce hayvancılık yapanlar, artık kabile şeklinde yaşıyordu; bu nedenle tanrı için kolayca kurban kesebiliyorlardı. Bu dönemin arkasından çiftçilik dönemine ve böylece şehir ve köy hayatına geçtiler. Çiftçilik düzeninde kurban kesmenin zararlarını görebiliyorlardı. Hayvancılıkla uğraşmamaları sebebiyle kurban kesmek artık onlar için zorlaşmıştı. Bunun için önceki hayvancılık döneminde çok kolay uygulanan bir geleneğin gerçekleştirilmesi çok zor ve imkânsızdı. Ortaya çıkan bu güçlük sebebiyle böyle bir geleneğe ilgi azaldı ve Tanrı ile ilişki de kendiliğinden terk edildi. Bu sebepten dolayı Zerdüşt kıyam etti ve Tanrı'ya bağlılığı temin etmek için yeni bir din kurdu."[32]
Kurduğu "bu dine adını veren Zerdüşt, dinler tarihçilerince ve Batılı bilim adamlarınca bir reformist ve hatta peygamber olarak anılır"[33]
Bir başka yoruma göre "Aslında Zerdüşt tamamıyla yeni bir mesaj getirmemiş, öğretisini eski arî geleneği üzerine inşa etmiştir. O bunu zamanın ihtiyaçlarına göre değiştirerek yapmıştır."[34] Bu yorumda büyük bir haklılık payı görmekteyiz. Çünkü Asya ile Avrupa ve Afrika kıtalarına geçişte köprü bir ülke olan Pers/İran coğrafyası; hem ticaret yolları üzerinde olması hem de her türlü insani göçlerin geçiş odağı olması hasebiyle kültür ve dinlere ev sahipliği yapabilmekte ve bunlardan etkilenmekteydi.
Dolayısıyla coğrafyası üzerinde birçok din ve inançları barındırmakta olan bu topraklarda mevcut inanç ve dinlerden harmanlanan yeni bir eklektik Zerdüşt dini ortaya çıkarıldığı yorumu bizce çok önemli bir tespit olarak görünmektedir.
Zerdüştlük/Mecusilik dininde Tanrı kavramı
Başlangıçta tevhidi bir yapı arz eden Zerdüştlükte, tek tanrı kavramı dikkat çekmektedir. Ta ki "şeytan" olarak tavsif edilen "Angra Mainyu" yaratılana kadar. Ondan sonrasında bazı yorumculara göre monoteist yapı düalizme kaymıştır.
Zerdüştlükteki "İnanç sisteminin temelini, tapınılacak tek Tanrı, en yüce Tanrı Ahura Mazda oluşturur. Ahura Mazda göklerin ve yerin, diğer bir deyişle maddî ve manevî dünyaların yaratıcısıdır."[35]"Ahura ve Mazda kelimeleri ayrılmayan bir bütün teşkil ederler. Kelime olarak Ahura “Rab”, Mazda, “Her şeyi bilen, hâkim” manalarına gelir. Doğrudan doğruya tanrı kelimesi ise, Gatalarda hiç geçmez."[36]
Zerdüşt'ün yazdığı veya ondan sonra derlendiği ileri sürülen Avesta haricinde arkeolojik kalıntılarda da Ahura Mazda'nın ismine rastlanmıştır. "İstahr şehrinde büyük bir kaya kitabesi vardır. İmparator Dârâ bu kitabede, kendisine tâbi olan ülkelerin isimlerini kaydetmiştir. İşte bu kitabede “Ahura Mazda” ismi sık sık geçmektedir."[37]
Yaratıcı olarak kabul edilen "'Her şeyi bilen Rab' anlamına gelen Ahura Mazda…kendisinde hiçbir kötülüğün olmadığı bir dünya olan Airyana Vaeja'yı "[38] yaratmıştır.
Zerdüştlükteki tanrı kavramı Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dini ile yakınlık arz etmektedir. Üç dinde de tanrı tek ve her şeyin yaratıcısıdır. Evveli yoktur. Görünen her şeyi o yaratmıştır. Bu açıdan bakıldığında Zerdüşt'lük inancındaki Tanrı Ahura Mazda kavramı vahdaniyeti temsil etmekte ve "semavi" dinlerle aynı inançta buluşmaktadır.
Ahura Mazda bu yaratılış esnasında Zerdüşt inancının temelini teşkil eden bir varlık olan "Angra Mainyu"yu da yaratmıştır. " Ahura Mazda, Angra Mainyu'nun geleceğini önceden biliyordu ve zamanı gelince Angra Mainyu karanlıktan zuhur etti."[39] "Ehrimen"[40] adıyla da anılan bu varlık; Tanrı Ahura Mazda karşıtı tüm karanlık ve şerrin temsilcisi olacaktır."Agra Mainyu'ya da Ehrimen denildiği nakledilmektedir."[41]
İsimlendirme ve kavramlaştırma açısından zorlanılan bir varlık olan Angra Mainyu'nun değişik isimlendirmelere uğradığı anlaşılmaktadır. "Şeytan için konulan Angra Mainyu ismi, zamanla değişmiş ve “Anuremîn” şeklini almıştır. Daha sonra da “Ehrimen” denilmeye başlamıştır."[42]
Sami dinlerdeki "Şeytan"ın karşılığı olarak kavramlaştırılan Angra Mainyu; Zerdüştlükteki monoteist yapıyı, dualist hale ulaşacak derecede, Tanrı Ahura Mazda ile ortak vasıflarda bir karakter haline getirildiği görülmektedir. "Yüce Rab Ahura Mazda bütün zıtlıkların yaratıcısıdır.Zira ikiz oğullar olan Spenta Mainyu (İyilik Yapan Ruh) ve Angra Mainyu (Olumsuzluğu Yapan Ruh), hakikat (asha)in ve yalan (druj)ın düzeni arasındaki seçeneklerdir. Bunlar ise düşünceler, sözler, iyi veya kötü amellerden ibarettir. Bunlar bir anlamda Ahura Mazda'yı kötülüğün yaratıcısı yapar; zira yalan (druj) Angra Mainyu'nun seçiminin önüne geçer. Çünkü bu, onun oğludur."[43]
Zerdüşt inanç sistemine göre "yaratılış dört devirden oluşan on iki bin yıllık bir zamanı kaplar"[44] "Mecusiliğe göre, yaratılıştan kıyamete kadar zamanın süresi her biri üçer bin sene devam eden, dört devreden meydana gelen 12.000 senedir. Muhtemelen, 12 sayısı burç ve ayların sayıları ile ilgili olabilir. Başlangıçta, Zervan'dan meydana gelen ikiz varlıktan biri olan Angra-Mainyu, Ahura-Mazda'yı kıskanarak ezelde saldırmışsa da, başarı gösterememiştir. Aradaki düşmanlık devam edip gelmiştir. Bundan sonra da Tanrı Ahura-Mazda ve Angra-Mainyu arasında başlayan savaş 9.000 sene sürecektir"[45]
Tanrı Ahura Mazda, ikinci üç bin yıllık devrede ruh olarak yarattığı varlıklara maddi olarak biçimlendirir. Ahura Mazda iyilikleri kapsayan varlıkları ve düşünceleri yaratırken; Angra Mainyu bunun karşıtı şer ve zararlı unsurları yaratır. "Bu dönemde Ahura Mazda, iyi düşünce (Vohuman)yi, aynı zamanda diğer beş meleği de yarattı. Ehrimen buna mukabil olarak zıt altı kuvvet yarattı."[46]
"Üçüncü devre ise Angra Mainyu’nun, Ahura Mazda’nın güzel yaratıklarına müdahale etmesiyle başlar; Kötü Ruh hastalık, yıkım ve zararlı varlıkları yayar. O, suları, yeryüzünü, bitkileri ve ateşi, bunlara ilâveten ilk insanı ve ilk boğayı öldürür. Bu devir, ilk insandan Zerdüşt'e kadar, insan ırkındaki değişmeleri de kapsar"[47]
Bu ikinci, üç bin yıllık devrenin sonunda, Angra Mainyu adı verilen, İslam dinindeki "şeytan" karşılığı olan/olabilecek bir varlık, Ahura Mazda'ya karşı koymaya başlar. İşte bu aşamadan itibaren yaratılış iyilik ve kötülük temelinde şekillenmeye başlar. Yani Zerdüştlük "dualist" bir yapıya bürünür."Kötü varlıkların başında Angra-Mainyu, diğer adıyla Ehriman bulunur. Emrindeki şer kuvvetler, dünyayı kaplamıştır. Zamanla sayıları artmaktadır. Bu şer kuvvetler, genellikle Zerdüşt öncesi politeist İran'ın ilâhlarıdır. Zerdüşt, bunların anlamlarını ters çevirerek, kötü ruhlar olarak vasıflandırmıştır. Sonraki devir Avesta yazılarında ise, İranlılar, düşmanlarını Ehriman'in hizmetindeki şer kuvvetler olarak görmüşlerdir. Meselâ, Yunanlılar, Romalılar, Türkler ve Araplar, şeytanın askerleri olarak vasıflandırılmışlardır."[48]
Zerdüşt dinindeki Tanrı inancı, yaratılışta monoteist bir yapı arz ederken, daha sonraları Angra Mainyu'nun yaratılışı ile birlikte dualist bir yapıya dönüştüğü anlaşılmaktadır. "Zerdüştîlik'in temelini iyilik ve kötülük zıtlığı üzerine kurulmuş olan düalizm oluşturur."[49]
"Zerdüşt dünyadaki çeşitli hadiselerin kaynağını yukarıda bahsettiğimiz hayır ve şer kuvvetlerin, yani meleklerin ve şeytanların faaliyetleri olarak görmüştür. Ona göre, Tanrı Ahura-Mazda ve emrindeki melekler bütün canlıları iyiliğe ve güzele sevk ederken, Angra-Mainyu Ve emrindeki şeytanlar da kötülüğe ve yanlış yola sevk etmektedirler. Dünyada bu iki kuvvet, mutlak hâkimiyeti sağlamak için birbirleriyle mücadele halindedirler. Bu kuvvetler, yalnız ahlâkî değil, metafizik olarak da anlaşılırlar. Pozitif bir kuvvetle, negatif bir kuvvet, yaratıcı bir kuvvetle, yıkıcı bir kuvvet ezelden beri karşı karşıya bulunmaktadırlar. Bunlar, çok vakit ezelde Zaman Tanrısından (Zervan'dan, Dehr'den) çıkan “İkizler”; Ahura Mazda, Angra Mainyu olarak da gösterilirler. Bazen, aydınlık ve karanlık olarak yan yana getirilirler. Aydınlığın efendisi Tanrı Ahura-Mazda, karanlığın efendisi Şeytan Angra-Mainyu sayılır. Bu zıt kuvvetlerin mücadelesinde, nihâî zafer Ahura-Mazda'nın olacaktır."[50]
"Zerdüştlük, düalist bir karakterle takdim edilse de Angra Mainyu'yu da Ahura Mazda yaratmıştır. Ancak zaman içinde Angra Mainyu'ya ayrı bir varlık verilerek bağımsız hale getirilmiş olma ihtimalini de unutmamak gerekecektir. Nitekim birçok dinler tarihçi buna dayanarak, Zerdüştlüğün Monoteist yapısına işaret etmiştir. Ancak, Zerdüştlüğün düalist karakteri üzerinde duranlarda olmuştur. Zerdüştlüğü düalist yapıda görenlere göre sonunda Ahura Mazda, Angra Mainyu'yu mağlup ederek, dünyayı sadece iyilikle dolduracaktır. Düalist anlayışlar, Zerdüşten sonraki bazı dönemlerde önemli hale gelmiştir."[51]
Zerdüştlükteki şeytan ile İslam'daki Şeytan inancı arasındaki farkı Ali şeraiti şöyle tanımlamaktadır. "İslam'da da Zerdüştîlik'te olduğu gibi Şeytan vardır. Ancak Şeytan Allah'a karşı değil, insana karşı savaşır. İslam ahlak anlayışında da hayır ve şer ayırımı vardır. Fakat bu ayırım, insan hayatında ve dünyasında gerçekleşmektedir. "[52]
Zerdüşt'lükteki Tanrı ve Şeytan kavramı bunun getirdiği düalizm üzerine, Ebu’l-kelam Azad'ın ilginç tespitleri bulunmaktadır. "İnsanlar, Zerdüşt dininin ulûhiyet ve düalizm esasları üzerine kurulduğunu zannetmişlerdir. Düalizm, evrende iki ilahın bulunduğunu söyler: İyilik ilahı, kötülük ilahı. Zerdüşt öncesinde mecûsilerin böyle bir inanışları vardı. Ancak yapılan derin inceleme ve araştırmalar bu zannın yersiz olduğunu ortaya koymuştur. Zerdüşt evrende iki aslın, yani hayır ve şerrin bulunduğunu söylemiştir. Ama o, birbirlerine denk iki ilah var olduğunu söylememiştir. Hâlbuki mecûsîlerin temel inanışları buydu. Zerdüşt ise, bunu kesin bir dille inkâr etmiştir. O, ahlâkta düalizmi ifade etmesine rağmen ulûhiyetteki düalizmi asla kabul etmemiştir. Yaşadığımız çağda Zerdüşt dinme mensup bazı İranlılar, Zerdüşt dinini düalizmden tamamen tecrid etmeye çalışmışlardır. Ancak bu çabaları, türlü zorlamalardan uzak kalamamıştır. Bu tür çabalara gerek yoktur. Zerdüşt'ün dile getirdiği düalizmin gerçek yüzü nedir? Bu düalizm, evrende iki aslın bulunduğunu ifade etmekten öte gitmemektedir. Bu iki asıl, hayır ve şerdir. Ona göre şerre sebep olan “Angra Mainyu-Ehrimen” yani şeytandır. Dualizmin bu türü, bütün dinlerde mevcuttur. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dinlerinin hepsinde bu ikilem vardır. Üç din de şeytanın varlığını kabul etmektedir. Avesta'da zikredilen “Angra Mainyu”yu tahlil ettiğimiz zaman, üç semavi dindeki şeytan ile onun arasında özde bir farklılık olmadığını görüyoruz. Burada karşımıza temel bir mesele çıkmaktadır: Evrende her şeyi iyi veya kötü olarak tanımlamak mümkün değil midir? İyi veya kötü olarak adlandırdığımız şeylerin dış âlemde varlıkları olmayıp sadece bize göre içsel oldukları doğru değil midir? Bunu kabul ettiğimizde şeytan veya “Angra Mainyu” gibi varlıkların mevcudiyetine ihtiyaç kalmamaktadır. Ama iyilik ve kötülük için birbirlerini dengeleyen iki hakikat bulunduğunu söylediğimizde, düalizmi bir şekilde kabul etmekten başka çare kalmamaktadır. Düalizme hangi ismi verirsek verelim, bir şekilde varlığını kabullenmemiz gerekmektedir. Düalizmin inanç dünyamızdaki yeri de boşalmayacaktır. Platon, Devlet adlı kitabında Socrates'in şu sözünü aktarmaktadır: Evrende kötülük, iyilikten daha yaygındır. Kötülüğün sebebi Allah olamayacağına göre, bunu başka bir varlıkta aramak gerekir. Bu arayış da bize şeytana, ya da “Angra Mainyu”ya götürecektir. Tevrat'ın Tekvin bölümü, Âdem (as) ile şeytanın kıssasını anlatırken Zerdüşt'ün Avesta'sı da “Cem” ile “Angra Mainyu”nun kıssasını aktarmaktadır. İsim ve mekânlar farklı olsa bile her iki kıssada da aynı hakikat anlatılmaktadır."[53]
Zerdüştlükteki “Angra Mainyu-Ehrimen” Şeytan kavramı; Tevrat'ın, Eyub kitabında anlatılan kıssadaki Yehova ile Şeytan arasındaki Eyub üzerine çekişmeye dayalı anlatımları çağrıştırmaktadır. "RAB Şeytan'a, "Peki" dedi, "Sahip olduğu her şeyi senin eline bırakıyorum, yalnız kendisine dokunma." Böylece Şeytan RAB'bin huzurundan ayrıldı."[54] "Şeytan, "İnsan canı için her şeyini verir. Elini uzat da, onun etine, kemiğine dokun, yüzüne karşı sövecektir." RAB, "Peki" dedi, "Onu senin eline bırakıyorum. Yalnız canına dokunma."
Böylece Şeytan RAB'bin huzurundan ayrıldı. Eyüp'ün bedeninde tepeden tırnağa kadar kötü çıbanlar çıkardı."[55]
Tevrat'ın Eyub kıssasındaki Rab Yehova ile Şeytan arasındaki iyi kötü üzerine diyaloglar ve bunun Eyub üzerinde gerçekleşen sonuçları, Zerdüşt inancındaki iyi-kötü; Ahura Mazda ve Angra Mainyu kavramları ile özdeşleşmektedir. [56]
Zerdüştlük'teki tanrı kavramına Kur'an perspektifinden bir yorum
Zerdüştlük'teki tanrı kavramı hakkında batılı ve İslam bilginleri yorumlarında, monoteist ve dualist yapı ile ilgili görüşler sunulmakla beraber dikkat çekmek istediğimiz önemli bir noktaya temas etmekte yarar görmekteyiz. Kur'an Zerdüştlük/Mecusilik hakkında şu ayeti beyan etmiştir. "İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiîne ven nasârâ vel mecûse vellezîne eşrekû innallâhe yafsılu beynehum yevmel kıyâmeh, innallâhe alâ kulli şey’in şehîd." "Mümin olanlar, Yahudi olanlar, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsîler ve müşrik olanlara gelince, muhakkak ki Allah, bunlar arasında kıyamet gününde (ayrı ayrı) hükmünü verir. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla bilendir."[57]
Kur'an'da Hacc suresinde yer alan bu ayette önemli gördüğümüz bir tavır vardır. "Mümin olanlar, Yahudi olanlar, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsîler…" burada Müslümanlar ile birlikte sıralanan inanç gurubu; yine Kur'an'da, ehl-i kitap olarak tanımlanan gurup yani monoteist yapı arz eden din müntesipleridir.Mecusilik'te bunlar arasında sıralanmakta ve bu sıralamadan sonra müşrikler "müşrik olanlara gelince" diye sayılan diğer guruptan istisna edilerek belirtilmektedir. O halde Hz. Muhammed dönemi, yani Kur'an'ın nuzül sürecinde Mecusiler tek tanrılı "semavi" dinler statüsünde kabul edilmekteydi.
O halde Zerdüştlük/Mecusilik'in monoteist yapısı üzerinde durmak ve onun süreç içerisinde dualist bir yapıya evirilerek İran coğrafyası şirk inançlarını içerisine aldığını düşünmek gerekmektedir. "İslam'ın geldiği dönemde bu tahrif edilmiş Zerdüştlük, Araplar tarafından Mecusîlik olarak bilinmekteydi. Daha önce de işaret ettiğimiz gibi bu bir hata idi. Nitekim Allah Resulü bunun farkına varmış ve Zerdüştîler hakkında Şöyle buyurmuştur: “Onlara da Ehl-i Kitab gibi davranın.” Bundan çıkan, İslam Peygamberi'nin Zerdüştîleri, müşrik makamına koymadığıdır. Bilakis onları Ehl-i Kitab'la aynı konuma oturtmuştur. İslam, Zerdüştiler için yahûdî ve Hıristiyanlarla aynı kanaate sahip olmuştur. Bilindiği üzere islam bu iki dinin asıllarını tasdik etmekle birlikte tahrif edilmiş akidelerini inkâr etmekteydi. Aynı durum, Zerdüştlük için de geçerli olmuş ve İslam bu dinin de aslını değil, tahrif edilmiş akidelerini reddetmiştir. Bu konuda Ali (ra)'ın şöyle dediği nakledilmiştir: “Mecûsîlerin ne üzere olduklarını iyi biliyorum. Onların da uyguladıkları bir şeriat ve inandıkları bir kitab var. Bu yüzden onlara da Ehl-i Kitab gibi davranacağım.” Müslümanlar Zerdüşt dininin aslında ateşe tapmanın değil tevhidin bulunduğunu biliyorlardı. Zerdüşt de eski peygamberlerden biriydi. Şehname yazarı Firdevsî bu konuda şunları söylemiştir:“Zerdüştiler hakkında onlar ateşe taparlardı demeyin. Aksine Tek ve Kahhâr olan Allah'a taparlardı.” Ebu Reyhan el-Bîrûnî Firdevsî ile aynı dönemde yaşamış bir tarihçi idi. el-Asâru'l-bâkıye adlı eserinde Zerdüştlük ile mecûsîlik arasında ayrım yapma ihtiyacını duymuştur. İşrâk felsefesinin şeyhi Şihâbuddîn de Hikmetu'l-işrâk adlı kitabında Zerdüşt'ün bir peygamber olduğunu yazmıştır."[58]
Yaratılış inancı
" Zerdüştîliğin kozmogonisine göre arzın merkezinde Hara Dağı ve yerin bütünüyle etrafında Harburz Dağları vardır. İnsanlar yeryüzünün yedi bölümünün sadece birisinde, Khavaniratha’da otururlar. Onun güneyinde Hara’dan akan sular Vuruksha denizini teşkil eder. Bu denizin ortasında göksel cevher (kristal)den meydana gelmiş bir dağ vardır; onun üzerinde de bütün ağaçların ilk örnekleri ve aynı şekilde Ölümsüzlük Ağacı veya Beyaz Haoma vardır. Vurukasha nehrinden ayrılan iki nehir, Khwaniratha’ya batıda ve doğuda sınır çizerler.Diğer dinlerde de bulunan dünyanın merkezi kavramı ve kutsal dağ motifi Zerdüştîlik’te de bulun-maktadır. Arilerin yaşadıkları yer, yeryüzünün merkezidir ve onun tam ortasında Hara-bareza (Elburz) dağı vardır.Zerdüştîliğe göre evren kristal gökten insanlara varıncaya kadar altı safhada yaratılmıştır."[59]
Tanrı Ahura Mazda, ilk evrenin "Airyana Vaeja"yı yaratışından sonra ikinci üç bin'lik devrede altı safhada "gökyüzü, yeryüzü, bitkiler, ilk öküz ve ilk insan "Gayomart"ı yaratır."[60]
Tanrı Ahura Mazda'nın evren ve içindekileri yaratılış sıralaması ise şöyledir: "dünya yaratıklarından ilk önce gökyüzünü yarattı. İkinci olarak suyu; üçüncü olarak yeri; dördüncü olarak bitkileri; beşinci olarak hayvanları; altıncı olarak da insanlığı yarattı. Başlangıçta, önce insanların ruhları ve şuurları yaratıldı."[61]
Zerdüştlükteki sıralan evrenin yaratılışı evrelerinin, döneminin yaygın "Sami" dini olan Yahudilik'in, Kitab-ı Mukaddes anlatımları ve İslam dini Kur'an-ı Kerim beyanları ile benzerlikler bulunmaktadır. Kur'an'da, Tevrat'ta, Zerdüştîliğe benzer bir şekilde yaratılış safhalarını anlatmaktadırlar. Tevrat yaratılışı şöyle ifade eder: "Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu."[62]
Kur'an ise evrenin ve varlıkların yaratılışı hususunda şunları beyan etmektedir. " Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!"[63]
Görüldüğü gibi Zerdüştlükteki zamanlama tasnifleri, evren ve varlıkların sırasıyla yaratılma ifadeleri; İslam ve Yahudilikteki yaratılış safhaları ile büyük oranda ayniyet ifade etmektedir.
Tanrı Ahura Mazda iyilikler üzerine yaratılışı tamamlarken, Angra Mainyu ise onun yarattıklarının tam zıddını yaratır. " …tamamen ölüm olan Angra Mainyu geldi ve daevaların işi olan nehirdeki yılanı ve kışı yarattı. On ay kış, sadece iki ay yaz oluyordu. Ahura Mazda’nın yarattığı ikinci iyi topraklar Soğdluların ikamet ettikleri ovaydı. Buna karşı Angra Mainyu sığırlara ve bitkilere ölümü getiren çekirgeyi yarattı. Kısaca ifade edecek olursak Ahura Mazda’nın yarattığı her bir iyi ülke ve memleket karşılığında Angra Mainyu inkârı, gözyaşını, kibirlenmeyi, hastalıkları, büyüyü ve her türlü olumsuz şeyleri yarattı ve artık yeryüzünde kötülüğün bulunmadığı bir yer kalmadı."[64]
Görüldüğü gibi Yaratılışın ilk üç bin yıllık devresi sonundan başlamak üzere dualist bir yapı arz eden Zerdüştlükte, iki Tanrı ortadadır. Yaratılış bunların elinden gerçekleşmektedir. " Ahura Mazda, Angra Mainyu’ya aralarında barış olmasını teklif etti, fakat bu gerçekleşmedi. O zaman Angra Mainyu diğer dokuz bin yılı kaplayacak, fakat sonunda “Işığın zaferi” ile tamamlanacak bir savaş ilân etti."[65]
Zerdüştlük'te ibadet:
a-Zerdüşt bir mümin için dünya üzerindeki yaşam
Zerdüştlüğü inananlar için "İran yöresinde bir zerdüştî için bazen vehdin denirken, Hindistan ve Bombay'da hudin denmiştir. Müslümanların İran'ı fethinden önce zerdüştî'ler için mazdayasna ismi de kullanılmıştır. Batılıların mazdeen olarak değiştirdikleri bu terim, kelime itibariyle "Ahura Mazda'ya ibadet eden" anlamına gelmektedir. Mazdeen'e, Peygamber zarathustra tarafından tezkiye edilmesi sebebiyle "temizlenmiş" anlamında Zarathustri de denir."[66]
"Zerdüştîlik'te din kişinin iç dünyasına ait amellerini temsil eder. Yansa üzerine yazılan Pehlevîce şerhde din(daena), amel olarak anlaşılmıştır. Zerdüşt din büyükleri de "din"i insanın sürekli yaptığı ameller olarak tarif ederler. "[67]
İyi bir Zerdüşt taraftarı şöyle tarif edilmektedir: "Bir tarla açmak, bir kanal kazmak, bir köprü yapmak, karınca ve kurbağa gibi zararlı hayvanları yok etmek İyi Tanrı’nın yararına hizmet etmek demektir."[68]
Zerdüşt'ün yaşam tasavvuruna göre "Ahura Mazda'nın gözü her zaman çalışkan çiftçinin üstündedir. Gerçek dindarlık oruçta ve ibadette değil, tarım çalışmalarındadır. Bacası tüten, içi tarım hayvanları ve besili çocuklarla dolu bir çiftçi evini seyretmek kadar Ahura Mazda'yı sevindiren hiçbir şey olamaz. Zerdüşt bu ilkelerin sadece İran halkı için değil, tüm insanlık için geçerli olması gerektiğini düşünmüştür."[69]
"Zerdüşt, Ehrimen’e ve yandaşı Daeva’lar’a kurban adanmasını kesinlikle yasakladı. Bu yasağın nedenlerinden biri de muhtemel ki kurban törenlerinin ve bu törenlerde kutsal bitki Haoma’dan hazırlanan içkiler içilmesinin yol açtığı taşkınlıklardı. Bazı bilginlerin ileri sürdüğüne göre Zerdüşt hayvan kurban etme törenlerini bütünüyle kaldırmamış, yalnızca bu törenlerin bir parçası olan içkili şenlikleri yasaklamıştı. Eskiden kalma ateş Kültü’ne ise dokunmadı. Çeşitli ayinleriyle bu kült, ruhban sınıfı oluşturan Magus’lar tarafından daha sonra geliştirilerek kesin kurallara bağlandı. Bu kült’ün merkezini oluşturan ateş tapınağındaki sonsuz ateş, rahiplerin ibadeti ve Haoma kurban törenleri ile ilişkisini hep korudu."[70]
"Zerdüştlük'ün kutsal kitabı olan Zend-Avesta'da kurbanla ilgili bazı bilgiler bulunmaktadır. Avesta'da "Fiber" (Suaygırı) denilen bir hayvanın kurban edildiği zikredilmektedir. Kurbanın esası aftır. Avesta'da kurbanla ilgili dikkat çeken bir husus da kurbanların, dağ tepelerinde, ırmak ve göl kenarlarında yüz at, bin sığır, on bin koyun şeklinde kurban edilmesinin istenmesidir."[71]
"Zerdüşt'ün koyduğu ibadet şekli hakkında fazla bir şey bilmiyoruz. Bugün Parsilerin yaptığı ibadet şekillerini, Zerdüşt'e dayandırma imkânı yoktur. Dine yeni girenlerin cemaate nasıl alındığı hakkında bir şey bilmiyoruz. Günümüzdeki inananlar, manevî bağlılık alâmeti olarak bir kuşak kuşanırlar. Zerdüşt'ün dinî reformunun ana sembolü, her türlü kanlı kurbanın reddidir. Karanlık mağaralarda yapılan Mitra'ya ibadet yerine, temiz ve gün ışığında yapılan ibadetler konmuştur. Geniş bir meydana kurulan mihrap önüne ateş yakılır ve eller havaya kaldırılarak dua edilir, Zerdüşt hayvan kurbanını kaldırarak, kurban yerine ateş yakma âdetini koymuştur. Bu ateş, Ahura-Mazdanın ateşi olarak vasıflandırılır. Açık meydanlarda kurulan ateş mihrapları, zamanla gelişerek “Ateşgede” denen büyük mabetlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Genellikle âteşgedeler, kare şeklinde açık bir avlu ve buna bitişik, üzeri kubbeyle örtülü boş bir odadan ibarettir. Bu odada kutsal ateş yanar. Cemaat ise açık avluda toplanır ve ibadet eder. Eskiden mabetler gün ışığına kapalı, kutsal ateşin yandığı binalardı. Ateşe hiç bir insan eli değmezdi. Ateşi koruyan rahipler nefesleriyle ateşi kirletmemek için, ağız ve burunlarını modern cerrahlar gibi örterlerdi. Ateşi maşa ve kürekle karıştırırlar, üzerine takdis edilmiş odunlar koyarlardı."[72]
"Zerdüşt dininin en fazla önem verdiği boyut, ahlâk yasasıydı. Zerdüşt'e göre ahlâk, dinden ayrı bir unsur değildi. Oysa Yunan inancında ahlâk dinden ayrıydı. Zerdüşt, ahlâkı dinin ayrılmaz bir unsuru olarak görürdü. Din, onun gözünde ulusal bir kimlik de değildi. Bir takım harici görüntü ve kurallarla da sınırlı olamazdı. Aksine o, bireysel hayat için konmuş bir yasa ve düzendi. Nefs temizliği ve salih amel, onun dinsel öğretilerinin odağını oluşturmaktaydı. O, niyet, söz ve fiilin bu yasaya tamamen uymasını şart koşardı. Onun tebliğ ettiği bu yasa, şu üç kelimeyle özetlenebilirdi: İyi niyet, iyi söz ve iyi fiil. Prof. Grundy'nin de ifade ettiği gibi onun dini, “Hakikat ve fiil dini idi. O, dini Persler'in günlük hayatlarının bir hakikati haline getirmiş, güzel ahlâkı da dini için temel esas yapmıştı.”[73]
b-Zerdüştîlikte namaz
" Zerdüştîlikte de günde beş defa namaz kılınır. Sabah namazının Zerdüştlükte özel bir yeri olduğundan ve sabah namazına da insanları horoz kaldırdığından bu hayvan kutsal kabul olunur. Zerdüştîlerde asıl kıble güneştir. Güneş olmadığı zaman da daha önce görmüş olduğumuz gibi ateşe yönelinir."[74]
c-Zerdüştîlikte kurban
"Mazdeizmin gelişmesinden önce İranda yığın halinde hayvan kesme suretiyle ömrün uzatılabileceğine dair bir inanç vardı. Zerdüşt bu inancı ortadan kaldırmak için çok mücadele etmiştir. Zerdüştün bu çabasının nedenini hayvanları koruma arzusunda olduğu kadar, sosyal görüş açısının genişliğinde de aramak gerekir. Nitekim bu toplu hayvan imhasının toplumun ekonomik gücüne olan menfi tesirlerini görmemek imkânsızdır. Toplumun fertlerinden
büyük bir kısmının yiyecek et bulamazken, diğer bir kısmının da ömür uzatma ümidiyle toplu hayvan kesimini benimsemesi Zerdüştün sosyal adalet anlayışıyla bağdaşamıyordu; Bu sebeple kanlı, hayvan katliamları Gatalarda menedilmektedir. Ayrıca Yahudilerde olduğu gibi Zerdüştilikte de ateş yakmak kurban sayılmaktadır."[75]
Mircea Eliade ise Zerdüşt dininde kurban ibadetinin olduğunu savunmaktadır: "Zerdüşt bazı kanlı kurbanları mahkûm etmişti gerçi, ancak hepsini reddettiği kesin değildir. Her ne olursa olsun, Avesta'da hayvan kurbanları bilinmektedir."[76]
e-Zerdüştlikte Tapınaklar: Ateşgede
"Zerdüştî ateşgedeleri de bu sebeple Ahuza Mazdaya saygı göstermek için inşa edilmişlerdir. Ateşgedeler türlü devirlere göre değişik şekiller almakla beraber bunların hepsinde, içinde ateşin yandığı ateşdan denilen aletler vardır. Ateşban denilen ateş yakıcıları ise ağız ve burunlarını bağlıyarak nefesleriyle kutsal ateşi kirletmemeye çalışırlar. Ateşin yandığı yer daima mabedin ortasında bulunur, ve ateş orada devamlı yanar. Ateşgede dışında bir yerde ateş yakılacak oulrsa belli bir merasimin yapılması şarttır. Herhangi bir sebeple ateşe üflemek son derece günah ve derhal öldürülmeyi gerektirecek kadar ağır bir suçtur. Ateş ve güneş, horoz ve cennet kuşu ile sembolize edilirler."[77]
Zerdüştlükte Mesih-Mehdi inancı
Zerdüşt inanç sistemine göre evren'in yaratılışı dört devirden oluşan on iki bin yıllık bir zamanı kaplamaktadır. "Dördüncü devre, ölülerin dirilişi ve son yargılama ile bitecek olan dönemdir. Bu dönemde İran Messianizmi (Mehdilik) söz konusudur. Bu dönemin ilk bin yılın başlangıcında temiz bir bakireden Zerdüşt doğacak, onun tebliğinin tesiri on asır sürecektir. Daha sonra zamanın ilerlemesiyle dünyanın umumî ahlâkî durumu kötüleşecektir. Nihayet Zerdüşt’ten sonra ikinci bin yılda, yine Zerdüşt'ün zürriyetinden bir peygamber gelecek ve bu durum üçüncü bin yılda da tekrar edecektir. Ancak üçüncü bin yılda gelen tebliğcinin ismi Saoshyant olacak ve o dünyaya hâkim olarak yeryüzünü şer kuvvetlerden temizleyecek, Zerdüşt'ün tebliğini yenileyecek, dünya Zerdüşt’e inananlarla dolacaktır. Bin yılın sonunda ise o, hâkimiyeti Ahura Mazda'ya teslim edecek ve bu suretle dünya son bulacaktır."[78]
[81]"Kutsal kitapları Avesta'nın çekirdeği sayılan Gaîhalar'da saoşyant kelimesi genellikle kurtarıcı anlamında kullanılmaktadır."[79] "Soeshyant (manası: Herkese, âlemlere rahmet)"[80] anlamında olduğu da rivayet edilen "Saoşyant dünyaya gelmeden önce, dünyaya yalan ve kötülükler hâkim olacak, küfür ve ahlaksızlık yayılacaktır. O, şeriatın yasaklarını tutup Avesta'yı rehber edinerek yalan ve kötülüklerle mücadele edecektir. Tabiat değişecek, yıllar, aylar ve günler git gide kısalacak, toprak verimsizleşecek. Ekinler büyümez olacaktır, Güneş kararacak, zelzeleler birbirini takip edecek, ülkeye fakirlik ve felaket yayılacaktır. Saoşyant gerçek bir hükümdar olarak dünyayı hâkimiyeti altına alacak, ülkesini ilahi kanunlara göre idare edecek, zamanın bitimine (kıyamete) 57 yıl kala iki ayaklı cinsin bütün şeytanlarını yok edecek ve sonuçta hâkimiyeti Tanrı Ahura Mazda'ya devredecektir. Daha sonra bunu umumi haşir ve hesap günü takip edecektir."
"Mecusi kültürü coğrafi ve tarihsel olarak en yüksek kültürlerin tam ortasında olduğu için mekân ve zaman olarak en yüksek kültürlerle ilişkide olabilecek tek noktadadır."[82] "Bu sebeple Mecusi/Zerdüşt dinindeki Mehdi tasavvurunun İran üzerinden Hindistan'daki Budizm ve Hinduizm'e geçtiği ve bu dinlerin kendi özelliklerine göre geliştiği görülmektedir."[83] "Mecusi/Zerdüşt dinindeki Mehdi inancının tarihte Babil Esareti (M.Ö. 586-538)'nden sonra Yahudiliğe de geçtiğini görmekteyiz. Pek çok Tevrat müfessiri de bu iddiayı doğrulamaktadır."[84]
"‘mesih’ kurtarıcı demektir. Mesih kelimesi İbranice’de meşiah (Mashiah) şeklinde kullanılmaktadır. Tabi bu Mesih kelimesinin İbranice olması, daha önceki dinlerde ve inanışlarda Mesih kavramının bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Bununla beraber ‘kurtarıcı mesih’ beklentisi en fazla ve bir doktrin niteliğinde Yahudilik’te gözlenmektedir.‘Mehdi’ ise, kanaatimize göre, Mesih figürünün Arap diline, İslam kültürüne uyarlanmasından başka bir şey değildir. ‘Apokaliptik kültür’ adı verilen, temelde Yahudi Kabbala öğretisine dayanan, gelecekte vuku bulacağı rivayet edilen olaylar dizgesinin hemen hepsi gibi, Mesih/kurtarıcı anlatıları da İslami kılıfa büründürülmekte zorluk çekilmemiştir."Konunun mütehassısları, bilhassa Zerdüştlüğe dikkat çekerek, İranlılar’ın Sasani kültürünü İslami alana taşıdıklarını belirtmektedirler."[85]
Kıyamet ve Ahiret inancı
Zerdüştlüğün önemli inançlarından biri de Kıyamet ve ahiret inancıdır. Semavî dinler olarak vasıflandırabileceğimiz İslam ve Hristiyanlık'ın kıyamet ve ahiret inancı ile uyuşmaktadır. "Dördüncü devre, ölülerin dirilişi ve son yargılama ile bitecek olan dönemdir." "Zerdüştlüğe göre dünya, büyük bir yangınla yok olacaktır. Yangından sonra yeniden kurulan dünyada, Ahura-Mazda'ya inanıp onun yolundan gidenler yer alacaktır. Çinvat köprüsünden geçen iyi ruhlar, yenidünyanın kuruluşuna kadar cennette bekleyeceklerdir. Kötüler ise, cehennemde kalacaklardır…Gathalar'da kıyametle ilgili öğretiler oldukça ilginçtir. Burada, insanı, ölümden sonra bekleyen şeyler anlatılır. Dünyadaki hayatla, ahretteki hayat, sıkı ilişki içindedir. Tanrı, iyilikleri mükâfatlandıracak, kötülükleri cezalandıracaktır. Ruhlar, bir nevi “sırat köprüsü” olan Çinvat Peretu'dan geçeceklerdir. Ahura Mazda'nın mahkemesinden sonra iyilik yapanlar sonsuz ışık ülkesine, kötülük yapan ruhlar ise karanlık ülkesine gideceklerdir."[86]
"Zerdüşt'ün ilginç fikirlerinden birisi de, içinde yaşadığımız dünyanın sonlu olduğu fikridir. Bu son dönemde Ehrimen yok edilecek, dünya kusursuz biçimde yeniden kurulacak, yenidünyaya yerleşen iyiler sonsuz mutluluk içinde yaşayacaklardır. Çok müphem olmakla beraber Gathalar'da ölülerin dirilişine de işaretlerde bulunulmuştur."[87]
"Zerdüştiliğin zaman anlayışı Sami dinler dediğimiz Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet’in zaman anlayışı ile benzerlik oluşturmaktadır. Bu dinlere göre zaman doğrusal bir çizgi gibi sonsuzluktan başlayıp sonsuzluğa doğru gider. Yaratılış ise belli bir noktada başlar, devam eder ve sonunda kıyamet dediğimiz bir sonla tamamlanır. Kıyametten sonra ise zaman sonsuz olarak devam edecektir. Doğrusal zaman anlayışı dışında Hint dinlerinde olduğu gibi bir de döngüsel zaman anlayışı vardır. Döngüsel zaman anlayışında yaratılış bir noktada başlar belli devirlerden sonra sona erer. Bir sükûnet döneminden sonra yaratılış yeniden başlar ve böylece tekrarlanarak devam eder."[88]
"Zerdüşt dininin esaslarından biri de ahiret hayatına inanmaktı. O, insan hayatının bu maddi âlemdeki ölümle son bulmadığını, aksine bundan sonra da bir hayat olduğunu söylerdi. Ona göre dünya hayatından sonraki hayatta iki âlem vardı: Saadet âlemi ve sıkıntı âlemi. Dünya hayatında Salih amel işleyenler, saadet âlemine girerken, benliklerini şerlerle kirletenler sıkıntı âlemine girerlerdi. Ruhun baki kalması da Zerdüşt dininin temel inançlarından biridir. O, nefsin fânî olduğunu, ruhun ise ölümden sonra bile baki olup yaptıklarının karşılığını göreceğini söylerdi."[89]
"Gathalar'da kıyametle ilgili öğretiler oldukça ilginçtir. Burada, insanı, ölümden sonra bekleyen şeyler anlatılır. Dünyadaki hayatla, ahiretteki hayat, sıkı ilişki içindedir. Tanrı, iyilikleri mükâfatlandıracak, kötülükleri cezalandıracaktır. Ruhlar, bir nevi “sırat köprüsü” olan Çinvat Peretu'dan geçeceklerdir. Ahura Mazda'nın mahkemesinden sonra iyilik yapanlar sonsuz ışık ülkesine, kötülük yapan ruhlar ise karanlık ülkesine gideceklerdir. Zerdüşt'ün ilginç fikirlerinden birisi de, içinde yaşadığımız dünyanın sonlu olduğu fikridir. Bu son dönemde Ehrimen yok edilecek, dünya kusursuz biçimde yeniden kurulacak, yenidünyaya yerleşen iyiler sonsuz mutluluk içinde yaşayacaklardır. Çok müphem olmakla beraber Gathalar'da ölülerin dirilişine de işaretlerde bulunulmuştur."[90]
Zerdüşt dinindeki, İslam kültüründe bulunan Sırat köprüsünün benzeri bir anlatım dikkat çekicidir. "iyi kişinin ruhu Sırat(Cinwad) köprüsüne ulaştığı zaman onun "din"i güzel bâkire şeklinde ve yanında iki de köpek gelir ve iyi insanı srat(Cinwad) köprüsünden geçirir."[91] " Zerdüşt vaazlarında sık sık yakında meydana gelecek bir hesap gününden haber veriyordu. Yalnız, bu hesap günü Mazdaist olmayanlar içindi. Çünkü ölümün 4. günü sabahı ruh ahirete gider. Eğer mümin ruhu ise, Sraoşa tarafından gök cennetine götürülür. Kâfir ruhu ise, dünya ile ahıreti birleştiren Sinvant Köprüsü (ayrılık köprüsü, sırat köprüsü) denen bır geçidin altında kurulu cehenneme düşer. Köprünün ortası bir kılıcın ağzı gibidir. Mümin geçerken genişleyip 15 mızrak eninde rahat bir yol olur ve mümini ebedi ışık cennetine ulaştırır. Kâfir ruh geçerken köprü dikine genişleyerek üzeri kıldan ince, kılıçtan keskin olur ve imansız ruhu cehennemin sonsuz derinliklerine düşürür. Hatta köprübaşında bekleyen melekler, mümin ruha kılavuzluk edip cennete götürürken, imansız ruhu cehenneme iter."[92]
İslam kültüründe bilhassa hadis külliyatında yer alan sırat köprüsü inancı ve anlatımları, Zerdüşt'lük/Mecusîlik'teki (Cinwad) köprüsü inancı ile ayniyet teşkil etmektedir.
Buhârî'de yer alan bir rivayet, Sırat köprüsünü şöyle tasvir etmektedir: "..Sonra cehennem'in üzerine köprü kurulacak ve şefaate izin verilecek. ..Denildi ki: 'Ey Allah'ın resulü, köprü nedir ve nasıldır?' 'Köprü son derece kaygandır. Onda Necid'de bulunan Sa'dân denilen diken gibi çengeller, kancalar ve demir dikenler vardır. Mü'minlerden kimi göz açıp kapayıncaya kadar, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi küheylana binmiş gibi, kimi deveye binmiş gibi oradan geçecektir. Kimi hiçbir şey olmadan sapasağlam, kimi yüzü ve vücudu tırmalanmış olarak geçip kurtulacak, kimisi de cehenneme sapır sapır düşecek…."[93]
Buhârî, Müslim ve Nesâî'de yer alan bir hadiste ise sırat köprüsü şöyle tavsif edilmektedir: "Ebû Saîd dedi ki: "Duyduğuma göre köprü(Sırat) kıldan ince, kılıçtan keskindir."[94]
Kutsal kitap Avesta
"Zerdüştlükle ilgili bilgilerin iki önemli kaynağı vardır: Birincisi Avesta'dır. İkincisi ise, Pehlevice ve Farsça yazılmış kitaplardır."[95]
"Avesta Kitabı’nın önemli bir bölümünü oluşturan Gatha’lar (Zerdüşt’ün Sözleri olduğu sanılan Şarkı ve İlahiler), Pehlevi Dili’ndeki Dini Metinler Bundahishn ile Denkart ve Çeşitli Grek Yazarların eserleri gibi kaynakların Zerdüşt’ün görüşlerini ne ölçüde doğru yansıttığı de tartışılıyor."[96]
"Yazılı kaynakların başında gelen Avesta birçok bölümden oluşmuştur: Bunlar Yansa (kurbanlar), Yasht(Tanrılara yönelik ilahiler), Vendidad(Temizlenme kuralları), Vispered(Kült), Nyayishu ve Gâh(dualar), Khorda veya Küçük Avesta(günlük dualar), Hadhôkth Nask(kutsal yazılar kitabı), öte dünya ile ilgili kuralları ihtiva eden Aogemadaecha(biz kabul ediyoruz) ve Nirangistan(kültürel kurallar). Yasnaların en eski bölümü olan Gathalar'ın(İlahiler), Zerdüşt'ün bizzat kendisine kadar gerilere gittiği ileri sürülür."[97]
"Zerdüşt'ün ölümünden sonra ortaya çıkan, kutsal kitabın ismi Avesta'dir. Apasîak kelimesinden türemiştir. Genellikle “Esas metin” olarak tercüme edilir. Başlangıçta, Apastak yalnız sözlü rivayet olarak anlaşılmış olmalıdır. Bunun Ermenice avandem (anlatmak, rivayet etmek) kelimesinden türemiş olabileceğini iddia edenler de vardır. Kutsal kitabın Gata'lar bölümünün Zerdüşt'e kadar, gerilere inme ihtimali büyüktür. Diğer bölümler, daha geç devirlerde meydana gelmiştir. Avesta, eski İran diyaleğinde yazılmıştır. Bu diyaleğe Avestacada denir. Eski Hint diliyle akrabalığı vardır. Bugünkü Farsça diyalektler arasında en fazla Afgan diyaleğine yakındır. İran rivayetlerine göre, Ahamenidler zamanında sahih sayılan bir Avesta metni mevcuttu. Bize ulaşan Avesta metnine ise, bir takım ilâveler yapılmıştır. Ahamenidler devrindeki metin, Farsların Büyük İskender'le yaptığı savaşlar esnasında kaybolmuştu. Sasanİler devrinde kutsal yazılar tekrar toplanmaya çalışıldı ise de, Müslümanların İran'ı fethi sırasında tekrar yaralar aldı. Mevcut metin ise, pek çok güçlüklerden kurtulabilen, çeşitli düzeltmelerden geçerek günümüze ulaşabilen kısımlardır. Zerdüşt'le ilişkisini tespit ve sıhhatini kontrol çok güçtür. Avesta ifade ve muhteva bakımından anlaşılması çok zor kitaplardan biridir. Daha ilk zamanlarda Avesta'yı anlama problemleri doğmuş ve şerhlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur ki, bu şerhlere “Zend” (ilim) adı verilir. Zamanla Zend ve Avesta'nın birleşmesinden, “Zend-Avesta” meydana gelmiştir. İslâmî rivayetlerde Avesta'mn 10. yy. da Bağdat'ta görüldüğü haber verilmektedir. Fakat bugün 21 kitaptan meydana gelen Kutsal Kitabın 19. Kitabı olan Videvdat (cinlerden korunma kitabı), tam olarak elde bulunmamaktadır. Günümüzde mevcut el yazmalarının en eskisi 13. yy. dan kalmadır ve Hindistan'da korunmaktadır. Farsça olanlar İse, 17. Yüzyıldan daha öncelere gitmezler. Eldeki matbu kitap ise, yaklaşık 500 sayfa civarında olup, bir harabe manzarasını gösterir. Ana kısmını 72 bölümden meydana gelen ve ibadet kitabı olarak kabul edilen, Yasna teşkil eder. Yasna'nın 28-34 ve 43-51 bölümlerinden meydana gelen 16 bölüme Gata'lar denir ki, Zerdüşt'e kadar gerilere gittiğinde uzmanlar ittifak halindedir. İfade ve şekil yönünden, Hindu-Cermen devrini aksettiren Atharva-Veda ile paralellik gösterir."[98]
"Avesta’da kullanılan İran’ın doğusuna özgü dil. Zend Dili adlandırması yanlıştır. Dil iki döneme ayrılır. Gatha adlı bölümde kullanılan Dil, Avesta Dili’nin MÖ y.600’e uzanan daha eski bir dönemini yansıtır. Hindistan’da oluşan Vedalar’da kullanılan sankrit diliyle benzer özellikler taşır. Avesta’nın daha büyük bölümü ise daha geç bir dildir. Bu bölümlerdeki Dil, Dilbilgisi açısından giderek basitleşmiş ve çeşitlenmiştir. Avesta’nın yazıya geçirildiği dönemde (MS 4-6.yy), Avesta Dili yalnızca Din Adamlarının bildiği Ölü bir Dil’di. Büyük ihtimalle MÖ 400 de Günlük Konuşma Dili olmaktan çıkmış, ama Kutsal Sözler kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Avesta yazısı, Arami Alfabesi’nden türeyen Pehlevi Alfabesi’nin aldığı son biçimin gelişmesiyle oluşmuştur."[99]
Çağdaş Zerdüştîler
"Zerdüştlük, İran ve Afganistan'a doğru yayılmıştır. Ahameniş dönemindeki (M.Ö. 559-330) bazıolaylar,Avesta'nın son bölümünde anlatılanlara mutabık görünmektedir. Büyük İskender’in Ahamenişlerin başkenti Parsa'yı (Persepolis) fethinden (M.Ö. 330) yaklaşık dört yüz yıl sonra, tamamen Helen kültürünün tesiri altına girmiştir. Bu dönemde Zerdüştlük, canlılığını yitirmiştir. Fakat Part imparatorluğu döneminde (M.Ö. 247-M.S. 224) Zerdüştlükte bir canlanma olduğu görülmektedir, M.S. 224-651 tarihleri arasında İran'da egemen olan Sasani İmparatorluğu, Zerdüştlüğü devletin resmi dini haline getirmiştir. Böylece Zerdüştlüğün ruhban sınıfı çok güçlenerek diğer dinlere karşı devletin baskı yapmasını sağlamıştır. Ancak İslâmiyet'in, İran'a girmesiyle birlikte, bu baskılar kalkarak, Zerdüştlük İslâmiyet karşısında pasifleşmiştir. Bu dönemde bir kısım Zerdüşt dini mensupları, Hindistana göç etmişlerdir. Bu göç edenler, Hindistan'da Parsiliği meydana getirmişlerdir. Parsiler halâ Hindistan'da yaşamaktadırlar."[100]
"Mecusiliği günümüzde yaşatmaya çalışan İran'da ve Hindistan'da dini guruplar vardır. İran'dakiler dağınık ve sayıları da çok azalmıştır. Küçük bir azınlıktırlar. Kendilerine “Gabriler” denir. Hindistan'dakiler daha derli topludur ve kendilerine “Parsiler” denir. Bombay ve Bombay'ın kuzey bölgelerinde, Karnataka ve Karaçi illerinde toplu halde bulunurlar. Müslümanların İran'ı fethinden sonra İslam idaresinde yaşamak istemeyenlerin bu bölgelere göç ettiği tahmin edilmektedir. Geçimlerini daha çok ticaret ve zanaatla kazanırlar. Ölülerini mezarlık olarak Dahnıa veya “Sessizlik Kuleleri” adı verilen yerlere koyarlar. Buraları yaklaşık 12 ayak yüksekliğinde silindir biçimindeki binalardır. Damına çıplak cesetler yan yana sıralanır. Zamanla cesetler akbabalar tarafından yenir veya kurur. Etten sıyrılan kemikler, kulenin zemin katına konur. Yabancıların mezarlıklarına girmelerine izin vermezler. Komşuları gibi ölülerini yakmamalarının veya gömmemelerinin sebebi ateşi ve toprağı kirletmemek içindir. Ancak İran'dakiler komşularının etkisiyle ölülerini toprağa gömerler. Toplam nüfuslarının yaklaşık 300.000 kadar olduğu tahmin edilmektedir."[101]
Sonuç
Zerdüştîlik tüm gücüyle akıl ve mantığı kullanmaya çalışan ve sosyal hayata dayana yapıcı, mutluluğu esas alan, iyimser bir dindir. Sahip olduğu bu ruhun teşvikiyle eski tarihte büyük ve güçlü bir medeniyete sahip olmuştur."[102]
"Zerdüştlüğün dinler tarihinde iki önemli noktada kaynaklık yaptığı söylenebilir: Bunlardan birincisi, Monoteist bir karakterle Tanrı anlayışını ele almasıdır. İkincisi de, Mesih fikrinin kaynağının Zerdüştlük olduğudur. Sadece bu iki noktada değil, cennet, cehennem veya sırat köprüsü gibi kavramları geliştirdiği, iyilik ve kötülük inancının ayrı ayrı Tanrıya mal edilmesi gibi özelliklerde Zerdüştlüğün ileri sürdüğü dini tarihin orijinal düşünceleri olarak takdim edilmektedir."[103]
"Bu dinin monoteist mi, düalist mi olduğuna dair iki görüş vardır. Sıradan Zerdüştilerin kabul ettiği gibi klasik görüşe göre Zerdüştîlik, 'dualist tanrı inancına sahip bir dindir. Yani Ahura Mazda'nın dini ve Ehrimen'in(Angra Mainyu) dini. İyi olan her şey Ahura Mazda'nın bir parçasıdır. Bu iki varlık devamlı savaş halindedir. O halde Zerdüşt'ün dinine inanç, Varlığın dünyadaki ikiliğine inançtır. İkinci görüş ise, yeni tarihçilere ve yazarlara aittir. Bunlar, Zerdüşt dinini ihya etme ve bu dine saygı gösterme çabası içerisindedirler. Bugünkü dünya anlayışının tevhidi tanıdığını ve övdüğünü gördüklerinden dolayı Zerdüştîliğe tevhidî bir çevre kazandırmak istemektedirler."[104]
İncelememizi sonlandırırken Zerdüştlük/Mecusilik hakkında şu tespitleri yapmak zorundayız. Zerdüştîlik/Mecusilik başlı başına diğer dinlerden bağımsız oluşmuş bir din değildir. Zerdüştlük/Mecusilik, doğmuş olduğu coğrafyasında yaşayan halkların istediği, sosyal, ekonomik, itikadi isteklere göre süreç içerisinde şekillenmiş bir dindir. "Temelde Monoteist iken sonradan dualist bir yapıya bürünmüştür."[105] Bu şekillenişi çıkış coğrafyasındaki mevcut din ve inançların üstüne örülmesi yanında etrafındaki yakın coğrafyalardaki din ve inançlardan da yararlanarak olmuştur. Bunun yanı sıra tekâmül etmesinden sonra diğer dinlere de ve pek tabii olarak Sami dinler olarak tavsif edilen İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlığa da akidevi ihraçları yönünde etkileri olmuştur. Bunlardan en önde geleni Mesih-Mehdi inancıdır kanaatindeyiz.
Mircea Eliade'nin şu tespiti önemlidir. "Eski İran’ın çevresindeki dinî kültürlere etkisi bilinmektedir. Sami dinler dışında döngüsel zaman kavramı yerine doğrusal zaman kavramı ve ayrıca pek çok dinî fikir İran’da ortaya çıktı, yeniden değerlendirildi ve sistemleştirildi. Pek çok düalist sistemin açıklanması (kozmoloji ile ilgili düalizm, ahlâkî düalizm, dinî düa-lizm); kurtarıcı (Mesih, Mehdi); iyimser bir eskatoloji (ahiret anlayışı) geliştirilmesi; iyiliğin ve evrensel selâmetin kesin zaferinin ilân edilmesi; vücudun yeniden dirileceği doktrini ve gnostik mitler Zerdüştîlik içinde yerini aldı."
[1] Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, D.İ.B yayınları, s.177, Ankara-1995.
[2]Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Zerdüşt maddesi; s.849-853, Konya-2005.
[3] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.92.
[4] http://www.ulumulhikmekoeln.de/geneldusuncetarihi/iran.htm#_ftnref1
[5] Ahmed Cevdet, Kısas-ı Enbiya, c.I,s60; İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, c.I, s.105; Zekai Konrapa, Peygamberimiz, s.46; M. Asım Köksal, İslam Tarihi, c.I, s.25-28.
[6] M.Hamidullah, İslam peygamberi, c.I, s.17.
[7] Ali Erbaş, Zerdüştilik'te din anlayışı, Dinler tarihi araştırmaları dergisi II, s.270, Ankara-2000,
[8]Mehmet Aydın, A.g.m., Zerdüşt maddesi, s. 849-853, Konya-2005. http://www.ulumulhikmekoeln.de/geneldusuncetarihi/iran.htm#_ftnref1.
[10] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, c.XII, s.40.
[11] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, c. IX, s.158.
[12] Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın çağdaş tefsiri, C.IV, s.14.
[13] Kütüb-i Sitte ve muhtasarı tercümesi, İbrahim Canan, c. XV, s.279,Ankara-1992.
[15] Ebu'l-Kelâm Âzâd, Zülkarneyn Kimdir, s.91.İstanbul 2004.
[16] Ebu'l-Kelâm A.g.e, s.86.İstanbul 2004.
[17] Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008.
[18] Ebu'l-Kelâm Âzâd, A.g.e, s.87.İstanbul 2004.
[19] Şamil İslam ansiklopedisi, Zerdüştlük maddesi, c.VIII, s.344; http://www.ulumulhikmekoeln.de
/geneldusuncetarihi/iran.htm#_ftnref1
[20]Ali Erbaş, A.g.e, Dinler tarihi araştırmaları dergisi II, s.269, Ankara-2000,
[21] Şamil İslam ansiklopedisi, Zerdüştlük maddesi, c.VIII, s.344.
[22] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008.; http://www.ulumulhikmekoeln.de/geneldusuncetarihi/iran.htm#_ftnref1.
[23] http://www.ulumulhikmekoeln.de/geneldusuncetarihi/iran.htm#_ftnref1
[24] http://www.ulumulhikmekoeln.de/geneldusuncetarihi/iran.htm#_ftnref1; Zerdüş'ün babasının adı Puruşesb, anasının adı Doğduye'dir; Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler tarihi, s.119, Ankara-2002.
[25] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[26] Ali Erbaş, A.g.e, Dinler tarihi araştırmaları dergisi II, s.269, Ankara-2000,
[27] Günay Tümer, Birûni'ye göre dinler ve İslam dini, doktora Tezi, s.120; Ebu'l-Kelâm Âzâd, A.g.e, s.87.İstanbul 2004.
[28] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[29] Ebu'l-Kelâm Âzâd, A.g.e, s.87.İstanbul 2004.
[30] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[31] Mehmet Aydın, A.g.m., Zerdüşt maddesi, s. 849-853, Konya-2005; http://www.ulumulhikmekoeln.de/geneldusuncetarihi/iran.htm#_ftnref1
[32] Ali Şeraiti, Dinler tarihi, s.377.
[33] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.92.
[34] Huzeyfe Sayım, Zerdüştîlik'de Kozmogoni ve yaratılış,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.92
[35] Şamil İslam ansiklopedisi, Zerdüştlük maddesi, c.VIII, s.344.
[36] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[37] Ebu'l-Kelâm Âzâd, A.g.e, s.89.İstanbul 2004.
[38] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.96.
[39] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.93.
[40] Ali Erbaş, A.g.e, Dinler tarihi araştırmaları dergisi II, s.275, Ankara-2000,
[41]Mehmet Aydın, A.g.m., Zerdüşt maddesi, s. 849-853, Konya-2005.
[42] Ebu'l-Kelâm Âzâd, A.g.e, s.93.İstanbul 2004.
[43] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.97.
[44] Huzeyfe Sayım, A.g.m,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.93.
[45] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[46] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.94.
[47] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.94.
[48] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[49] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.94.
[50] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[51]Mehmet Aydın, A.g.m., Zerdüşt maddesi, s. 849-853, Konya-2005.
[52] Ali Şeraiti, Dinler tarihi, s.304.
[53] Ebu'l-Kelâm Âzâd, A.g.e, s. 94-95.İstanbul 2004.
[56] Bakınız; Tevrat/Eyub kitabı.
[58] Ebu'l-Kelâm Âzâd, A.g.e, s.99.İstanbul 2004.
[59] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.93.
[60] Şamil İslam ansiklopedisi, Zerdüştlük maddesi, c.VIII, s.345.
[61] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.95.
[62] Tevrat/tekvin1/31. Ayrıca yaratılış safhaları için bakınız: TekvinI/1-31
[64] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.93.
[65] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.93.
[66] Ali Erbaş, A.g.e, Dinler tarihi araştırmaları dergisi II, s.270, Ankara-2000,
[67] Ali Erbaş, A.g.e, Dinler tarihi araştırmaları dergisi II, s.272, Ankara-2000,
[68] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.94.
[69] Orhan Hançerlioğlu, Dünya inançları sözlüğü, s. 570, İstanbul-1993.
[70] http://www.ulumulhikmekoeln.de/geneldusuncetarihi/iran.htm#_ftnref1.
[71] Selahaddin Beki, Türk Mitolojisi'nde Kurban, Akademik Araştırmalar, Yıl I, Sayı 3, S. 16-28, 1996,.
[72] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[73] Ebu'l-Kelâm Âzâd, A.g.e, s.93.İstanbul 2004.
[74] Cahit Can, Zerdüştçülük, Zerdüşt Ve Hukuk (Avesta),Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 25 Sayı: 1, s.278.Yayın Tarihi: 1968.
[75] Cahit Can, Zerdüştçülük, Zerdüşt Ve Hukuk (Avesta),Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 25 Sayı: 1, s.278-279.Yayın Tarihi: 1968.
[76] Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve düşünceler Tarihi, c.I, s. 397, İstanbul-2003.
[77] Cahit Can, Zerdüştçülük, Zerdüşt Ve Hukuk (Avesta),Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 25 Sayı: 1, s.278.Yayın Tarihi: 1968.
[78] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.94.
[79] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[80] Kütüb-i Sitte ve muhtasarı tercümesi, İbrahim Canan, c. XV, s.280,Ankara-1992.
[81] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008; Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler tarihi, s.122, Ankara-2002.
[82] Josebh Campbell, Batı Mitolojisi, s. 334. Ankara-1995,
[83] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[84] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[85] Mehmet Durmuş, “Mehdilik inancı üzerine”,Nida Dergisi 2004 Kasım – Aralık sayısı.
[86] Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s.135, Konya-2008.
[87]Mehmet Aydın, A.g.m., Zerdüşt maddesi, s. 849-853, Konya-2005.
[88] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.92.
[89] Ebu'l-Kelâm Âzâd, A.g.e, s.93.İstanbul 2004.
[90]Mehmet Aydın, A.g.m., Zerdüşt maddesi, s. 849-853, Konya-2005.
[91] Ali Erbaş, A.g.e, Dinler tarihi araştırmaları dergisi II, s.273, Ankara-2000,
[92] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[93] Rûdâni, A.g.e, c.V, s.387.
[94] Rûdâni, Büyük Hadis Külliyatı,c.V, s.388.
[95]Mehmet Aydın, A.g.m., Zerdüşt maddesi, s. 849-853, Konya-2005.
[96] http://www.ulumulhikmekoeln.de/geneldusuncetarihi/iran.htm#_ftnref1.
[97] Ali Erbaş, A.g.e, Dinler tarihi araştırmaları dergisi II, s.276, Ankara-2000, Kütüb-i Sitte ve muhtasarı tercümesi, İbrahim Canan, c. XV, s.280,Ankara-1992.
[98] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008
[99] http://www.ulumulhikmekoeln.de/geneldusuncetarihi/iran.htm#_ftnref1.
[100] Mehmet Aydın, A.g.m., Zerdüşt maddesi, s. 849-853, Konya-2005; Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, D.İ.B yayınları, s.177, Ankara-1995.
[101] Ekrem Sarıkçıoğlu, A.ge, Mecusilik maddesi. S.119-126, Isparta-2008;Günay Tümer, Çeşitli yönleriyle din, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 28 s.261.
[102] Ali Erbaş, A.g.e, Dinler tarihi araştırmaları dergisi II, s.278, Ankara-2000,
[103] Mehmet Aydın, A.g.m., Zerdüşt maddesi, s. 849-853, Konya-2005.
[104] Ali Şeraiti, Dinler tarihi, s.391.
[105] Osman Cilacı, A.g.e, D.İ.B yayınları, s.176, Ankara-1995.
[106] Huzeyfe Sayım, A.g.e,Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 16 Yıl : 2004/1,s.92