İHSAN ELİAÇIK'IN HZ. SÜLEYMAN'IN ÖLÜMÜ KISSASI YORUMLAMA METODOLOJİSİ ÜZERİNE

İHSAN ELİAÇIK'IN HZ. SÜLEYMAN'IN ÖLÜMÜ KISSASI YORUMLAMA METODOLOJİSİ ÜZERİNE




Haksöz dergisinin[i] 2012 yılı Temmuz ve 2012 Ağustos-Eylül sayılarında yayınlanan yazılarımızda, Hz. Süleyman’ın ölümü kıssasını incelemiştik. Bu vesileyle taradığımız Süleyman(a.s)’ın ölümü kıssası ile ilgili yayınlar içerisinde yazar İhsan Eliaçık’ın, “Kur’an’a Giriş” adlı bir kitabı da bulunmaktadır.

İhsan Eliaçık’ın, seminer konuşmalardan derlenen bu kitabın, Tarih ve Kıssalar bölümünde, Hz. Süleyman’ın (a.s) ölümü kıssası ile ilgili bir dinleyici sorusu cevaplanırken şu yorum veya tespitlerde bulunulmaktadır. “Bir müddet sonra Hz. Süleyman’ın yerine başka birisi geçti. Oğlu veya aileden başka birisi geçti. Hz. Süleyman’ın saltanatı yavaş yavaş içten içe çürümeye başladı. O günkü Kudüs’te 200 yıl sürdü bu iktidar dönemi. 200 yıl sonra Hz. Süleyman’ın bastonu dışarıdan görkemli görünmesine rağmen içten içe kokuştu, çürüdü, bütün saraylarda olan şeyler onda da olmaya başladı. Çünkü artık kendisi olayları kontrol edemiyordu ve kendisi bir müddet sonra vefat etti daha sonra içten içe çürüdü.”[ii]

İslam dünyasında, Kur’an kıssalarının anlaşılmasında sahih bir metodolojinin eksikliğine dikkat çektiğimiz, Kur’an kıssaları ile ilgili geçmiş yazılarımız ve son olarak Haksöz dergisinde yayınlanan Süleyman(a.s)’ın ölümü kıssasına dair inceleme yazılarımızda üzerinde durduğumuz tarihsel veriler ışığında; Kur’an kıssalarının yorumlanmasında kullanılan metodolojinin zaafları ve yanlışlığına dikkat çekmek açısından çok önemli bir örnek olacağına inandığımız İ. Eliaçık’a ait bu ifadeyi ayrıntılı olarak incelemek istiyoruz.

Şu önemli hususu vurgulamalıyız. Yazımıza konu olan İhsan Eliaçık’ın, “Kur’an’a Giriş” kitabı, yazarın, seminer konuşmalarının toplamından oluştuğu için onun spontane yaptığı konuşmalarından dolayı hata/hatalar olacağını varsaysak bile bu konuşmaların, kitaplaştırılmak için metin halinde derlendiği sırada hatalı hususların düzeltilmesi gerekirdi. Dolayısıyla böyle bir tashih olmadığına göre yazarın iddialarında sabit durduğu kanısıyla eleştirilerimizi yapıyoruz.

Yazar İ. Eliaçık’ın, Hz. Süleyman’ın yaşamının son dönemi ile ilgili tespitlerinin ilki şöyle; “…Bir müddet sonra Hz. Süleyman’ın yerine başka birisi geçti. Oğlu veya aileden başka birisi geçti. …..”

Hz. Süleyman sonrasını değerlendirirken, ondan sonra tahta geçen kişi hakkında belirsizlik içeren bu ifade, aynı zamanda kıssanın mufassallaştırılmasındaki metodolojinin zaafını da teşkil etmektedir. Dayandığı kaynaklar net olmayan Eliaçık; Kur’an’da bulunmayan tarihsel bir hususu mufassallaştırmaya çalışırken olay ve kişiler hakkında kararsız kalmakta bu yüzden müphem bir tespit ortaya atmaktadır: “….Hz. Süleyman’ın yerine başka birisi geçti. Oğlu veya aileden başka birisi….” 

Sayın Eliaçık’ın yorumladığı, Kur’an’da yer alan Süleyman’ın ölümü kıssası ayeti şöyledir: “Ne zaman ki Süleyman’a ölümü hükmettik, Cinlere onun ölümünü sezdiren olmadı. Yalnız bir ağaç kurdu dayandığı asasını yiyordu. Bu sebeple Süleyman yere yıkılınca ortaya çıktı ki, cinler eğer gaybı bilir olsalar o zilleti azab içinde bekleyip durmazlardı.”[iii]

Kur’an’daki sadece bir ayet’e tekabül eden Süleyman’ın ölüm dönemi ile ilgili bu kıssa, oldukça kısa/öz/mücmeldir. Yani bu kıssa ayeti içerisinde ne Süleyman’ın oğlundan bahsedilmekte ne de o öldükten sonra yerine oğlunun geçtiği açıkça belirtilmemektedir. O halde bu kıssadaki bazı tarihsel unsurların doğru anlaşılması açısından belli bir metodoloji ile kıssanın mufassallaştırılması gerekmektedir.

“Cenabı Hakk, bir ayet’lik, Süleyman’ın ölümü kıssasını vazederken; Kur’an’ın nüzulü esnasındaki bilinenlere hiç atıf yapmamış mıdır? Yapmamıştır, demek büyük bir iddiadır. Çünkü Kur’an’ın bir ayet’lik kıssasının geçtiği olayların coğrafyası (Kudüs) bile sadece Tevrat metinlerinde serdedilmiştir. Bu yüzden Kur’an, Süleyman’ın ölüm mevkii olarak açıkça bir coğrafya bildirmemektedir. Dolayısıyla kendinden önce nazil olan Tevrat’ta anlatılan benzeri bir kıssa hakkında tevhidi ve hidayete yönelik formatta yeni bir mesaj veren Cenabı Hakk, aslında Tevrat’ta anlatılan tarihsel temaları aynen tekrar etmeyerek ve de bunun üzerinden Ehl-i Kitap müntesipleri ile yeni bir tartışma konusu ihdas etmeden (mesela Süleyman sonrası İsrailoğullarının Krallar dönemini sorgulatacak), Hz Süleyman’ın ölümü ve sonrasına yönelik metaforik bir anlatımı tercih ederek mücmel/kısa bir izahla hitabettiği o anki Arap toplumunu ana mesaja yöneltmektedir. ”[iv]

            Dolayısıyla Süleyman’ın ölümü ile ilgili kıssa ayetini mufassallaştırırken, ayetin, nüzul dönemi algısına dikkat etmek, kıssanın, Tevrat-Kur’an bağlamını esas almak gerekmektedir. Metodolojik sağlamlık açısından bu usul zaruridir.

Eliaçık, Süleyman’ın ölümü kıssası ayetini yorumlarken bu minvalde sahih bir metodolojiyi kale almadan oldukça müphem bir tespitte bulunmaktadır: “…Bir müddet sonra Hz. Süleyman’ın yerine başka birisi geçti. Oğlu veya aileden başka birisi geçti. …..” 

Şimdi düşünmek gerekir, Süleyman’ın ölümü sonrası onun yerine tahtına geçen kişi olarak verdiği “..sonra Hz. Süleyman’ın yerine başka birisi geçti. Oğlu veya aileden başka birisi geçti….” ifadesi içerisindeki “…başka birisi geçti. Oğlu veya aileden başka birisi…” tespitine nasıl ulaşmıştır? Bu tespitinin tarihsel dayanağı ve delili nedir?

Bizce bu ifadedeki müphemlikten, Eliaçık’ın tarihsel dayanağının da müphem olduğuna karar vermekteyiz. Bunu şöyle ifade edelim. Sayın Yazar İ. Eliaçık’ın 2007 senesinde yayınlanan “Yaşayan Kur’an Türkçe Meal/Tefsir” isimli eserinde; Sebe suresi 14. Ayetine ait dipnotta, Hz. Süleyman’ın ölümü kıssası ile alakalı olarak şu açıklamayı yapmaktadır: “Süleyman’ın dayandığı asa onun devlet ve saltanatıydı. Asayı kemiren kurtta oğlunun idaresizliği ve zaafıydı. (…..) Süleyman’ın ölümünden sonra oğlu zevke ve sefahate dalarak imparatorluğu içten içe kemirdi, çürüttü ”[v]

“Yaşayan Kur’an” adlı eserinde, Süleyman’ın ölümü sonrası yerine geçen kişinin Süleyman (a.s)’ın oğlu olduğunu açıkça ifade eden Eliaçık; bu kitaptan dört yıl sonra 2011 yılında yayınladığı “Kur’an’a Giriş” kitabında ise “…Hz. Süleyman’ın yerine başka birisi geçti. Oğlu veya aileden başka birisi geçti….” gibi müphem bir tespite yer vermektedir. Ne değişmiştir de Eliaçık ilk görüşüne alternatif   “…veya aileden başka birisi geçti…”  görüşünü ilave etmiştir. Yani birinci görüşündeki (Tahta geçen oğlu) kaynağından daha sahih bir kaynak mı bulmuştur ki oğlu haricinde “…aileden başka birisi geçti…” şeklinde ilave bir tespit daha ileri sürmektedir.

Eliaçık’ın, hangi tespiti doğrudur? 2007 yılında yazdığı eserdeki, “yerine oğlu geçti” tespiti mi yoksa 2011 yılında neşrettiği kitabındaki “oğlu veya aileden başka birisi” tespiti mi? Eliaçık, Süleyman sonrası tahta geçen kişi hakkında neden kararsız kalmaktadır? Önce oğlu olduğunu tefsir edip sonrasında neden, oğlu veya aileden başka birisi olarak, müphem bir tespit ortaya atmaktadır?

Eliaçık’ın, “Kur’an’a Giriş” kitabındaki bu müphem tespitinin kaynağı da belirsizdir. Dolayısıyla ileri sürdüğü tespiti de bu sebeple müphemlik arz etmektedir. Bundan dolayı daha evvelki (oğlu) kesin tespiti ile son ifadesi (Oğlu veya aileden biri) çelişmektedir. Yani ortada sahih bir mufassallaştırma metodolojisi yoktur. Bir öyle bir böyle!….

İ. Eliaçık’ın bu kararsız konumuna ondan mülhem ciddi bir örnek daha verelim: Eliaçık, vermiş olduğu bir beyanatta, Kur’an-Tevrat bağlamını olumlu açıdan değerlendirerek; “Tevrat ve İncil’i tasdik edici olarak inen Kur’an, bu çığlığın Arap dil, tarih ve coğrafya evrenindeki, daha geniş bir bakışla Mezopotamya-Akdeniz havzasındaki yeniden dile gelişi…”[vi]dir diyerek; Tevrat’ın, Kur’an kıssalarının mufassallaştırılmasındaki konumunu olumlu açıdan ve bariz bir şekilde ifade ederken; bir başka yerde Tevrat hakkında “Yahudi bezirgânların düzdükleri”[vii] olarak hakaretâmiz ve Tevrat’ı tamamen dışlayıcı bir ifadede bulunmaktadır.

Sayın Eliaçık, Tevrat hakkındaki birbirine tamamen zıt bu iki görüşle nereye varacaktır? Dolayısıyla yaptığı tezat açıklamalardan, Eliaçık’ın zihninin bu konularda hayli karışık ve kararsızlık içinde olduğu anlaşılmaktadır.

Bir başka somut örnek daha verelim. “Sayın Eliaçık, Tevrat’ın otuz dokuz kitabından biri olan ve Tevrat’ın üç ana bölümünden “Neviim[viii]/Peygamberler”deki, “Yeşeya” kitabında yer alan ifadelerden yaptığı alıntıları, Tevrat’ın ismini vermeden, nasıl sunuyor:  “Aşağıdaki metni nereden aldığımı sormayın, kaynak vermeyeceğim. (biz Eliaçık’ın kendi ifadesi ile kaynağını verelim. Bu kaynak: “Yahudi bezirgânların düzdükleri” Tevrat’tır) Şu kadarını söyleyeyim ki bundan 2700 küsur yıl önce yaşamış Yeşeya[ix] adlı bir Âdemin (Eliaçık’ın, bu basite indirgeyici tavrına rağmen şu önemli hususu belirtelim. Yeşeya, İsrailoğulları peygamberlerinden biridir.) vicdanından taşan “Gâlu belâ” seslerinden bir ses…”[x]

“Halk arasındaki ‘Nuh diyor peygamber demiyor’ deyiminin, Eliaçık versiyonu(!) böyle olsa gerek….  Sayın Eliaçık, Yeşeya diyor, peygamber demiyor. Yeşeya diyor, Tevrat’tan alıntı yapıyorum demiyor….

Binaenaleyh Eliaçık’ın, Kur’an kıssalarını yorumlama metodolojisi girifttir. Bundan dolayı Süleyman’ın ölümü kıssası yorumunda; Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra onun tahtına geçen kişi hakkında; bir ‘Süleyman’ın oğlu tahta geçti’, bir ‘Süleyman’ın oğlu veya aileden başka birisi geçti’ gibi kararsız görüşler ileri sürmektedir. O böyle müphem bir tespitte bulunduğuna göre dayandığı kaynağının da bu hususta kararsızlık içinde olduğu intibaını veriyor.

Şayet “Yaşayan Kur’an” adlı eserindeki, Hz. Süleyman sonrası onun yerine geçen kişinin oğlu olduğunu Tevrat’tan almış ve Yeşaya örneğinde olduğu gibi “….Aşağıdaki metni nereden aldığımı sormayın, kaynak vermeyeceğim….” gibi bir izahla bu kaynağı açıklamaktan çekiniyor ise o takdirde daha evvel beyan ettiği, Kur’an kıssalarını anlama ve yorumlama (Tevrat’ı tamamen dışlayan) metodolojisinde de samimi olmadığı, “duruma göre ayar” yaptığı anlamı hâsıl olmaktadır.

Aslında Eliaçık, Kur’an kıssalarını mufassallaştırmada Tevrat’tan, yani onun bildirdiği tarihsel verilerinden istifadeyi reddetmektedir. “Ben kıssaların Tevrat bir kenara bırakılarak, ona hiç başvurulmaksızın da, tarihsel verilerden, o günkü toplumsal hayattan ve verili tarihin kanıtlardan yararlanılarak da anlaşılabileceğini düşünüyorum. Yazmış olduğum tefsirde de bunun kısa örneklerini gösterdim…. Mesela Yunus (a.s) kıssasını anlamak için 4-5 cilt Asur imparatorluğu tarihi okudum. Çünkü O, Asur imparatorluğunun başşehri olan Ninova’da yaşamıştı. Asur İmparatorluğunda din, devlet, teoloji, gündelik hayat, dini hayat nasıl oluyordu. Asur imparatorluğundan kalma müzelerde arkeolojik tarih ile ilgili araştırmalar yaparak bunu anlayabiliriz. İlla da Tevrat’ın Yunus kitabına bakmak zorunda değiliz.”[xi]

Durum hiç de Eliaçık’ın savunduğu gibi değil. Tevrat’ı “Yahudi bezirgânların düzdükleri” olarak niteleyip “Ben kıssaların Tevrat bir kenara bırakılarak, ona hiç başvurulmaksızın da, tarihsel verilerden, o günkü toplumsal hayattan ve verili tarihin kanıtlardan yararlanılarak da anlaşılabileceğini düşünüyorum” diyen Eliaçık, bakın! nasıl Tevrat’a sarılarak(!) Kur’an’ın, Ademoğulları kıssası ayetlerini yorumluyor. “Âdem’in iki oğlu gibi, Kur’an’da isim verilmeksizin başka bir iki oğul daha anlatılır: Bahçe sahipleri kıssası… Burada da iki kişi konuşturulur. Fakat tartışma cinayetle sonuçlanmaz. Habil-Kabil diye Tevrat’ta isim verilerek anlatılan kıssa ise, Kur’an’daki gibi cinayetle sonuçlanır. Tevrat’ta Kabil’in Habil’i “bahçesine” götürdüğü, tartışmanın “orada” geçtiği, “orada” saldırıp öldürdüğü ve yine “oraya” gömdüğü söylenir.(Yaratılış; 4/1-8). Buradan, Âdem’in iki oğlu arasında bir bahçe (tarla/mal/mülk) tartışması yaşandığını anlıyoruz.”[xii]

Sayın Eliaçık’ın bu kıssa yorum yazısının başlığı bile Tevrat’tan (!):  “Adem’in iki oğlu (Kabil-Habil) kıssası ne anlatıyor / İhsan Eliaçık”   Bir başka beyanatında ise “…Habil-Kabil diye Tevrat’ta isim verilerek anlatılan kıssa…” diyerek tanıttığı Kur’an’ın, Ademoğulları kıssasını Tevrat endeksli ve de yanlış tanıtıyor bir bakınız!…  “Kur’an’da gerek Âdem kıssasında, gerekse Habil, Kabil kıssasında anlatılır.”[xiii]  Şimdi soralım! Kur’an’da Habil, Kabil kıssası mı, Ademoğulları kıssası mı var?   “Vetlu aleyhim nebe ebney âdeme bil hakkı iz karrebâ kurbânen fe tukubbile min ehadihimâ ve lem yutekabbel minel âhar / Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti.”[xiv]

 

Tevrat’ı ve onun tarihsel verilerini reddeden Eliaçık, işine geldi mi derhal “U” dönüşü yapıp Tevrat’a sarılmaktadır[xv](!) Böyle bir kıssa yorum metodolojisi ile nereye varılır?

Hz. Süleyman’ın ölümü sonrası yerine geçen kişiyi (aileden biri veya oğlu olduğunu) nasıl ve hangi “…tarihsel verilerden, o günkü toplumsal hayattan ve verili tarihin kanıtlardan yararlanılarak…” tespit etmiştir, meraka mucip olmaktadır?

Bu sorunun cevabını İ. Eliaçık şöyle vermektedir: “Demek ki kafamızı Tevrat’taki haham hikâyelerinden kaldıralım, etrafımıza bakalım, “yol kenarlarında duran” nice kalıntı ve tanığın Kur’an’ı tefsir ettiğini göreceğiz. Sultanahmet’te yol kenarında duran bir dikilitaş… İşte size eski çağ uygarlıklarından kalma ve hala yol kenarlarında duran bir kalıntı… Dinler tarihçisi bir uzman ile gidip ziyaret edin. Konu hakkında daha geniş araştırmalar yapın. Şahsen ben Asur, Babil, Mısır, Roma ve özellikle eski Mezopotamya din ve devletleri hakkında en az 5 cilt kitap okudum… Özellikle Süleyman, Davut ve Yunus kıssalarını bu bilgiler ışında yeniden okuyun. Her şeyin nasıl da yerli yerine oturduğunu hayretle göreceksiniz…”[xvi]

Bu nasıl metodoloji? Hz. Süleyman ile ilgili konular hakkında, onun tebliğ ettiği ve onun ismi ile anılan metinlerin (Süleyman’ın Meselleri, 1. Krallar) olduğu tarihsel ve dini bir kaynağı, yani en az üç bin yıllık Tevrat’ı bir kenara atıp reddederek, okuduğu “5 cilt kitaptan” edindiği bilgilerle tespit veya yorumlar yapmak!…..

İşte bu metodoloji yanlışlığı neticesi;  “Kur’an’a Giriş” kitabının yayınlanmasından önce, “Yaşayan Kur’an Türkçe Meal/Tefsir” kitabında, Hz. Süleyman sonrası tahta geçen kişinin onun oğlu olduğunu açıkça tefsir eden Eliaçık, “dört yıl” sonra yazdığı “Kur’an’a Giriş” kitabında bu olguda kararsız bir tespite yer vermektedir.

Yazar Eliaçık, “Kur’an’a Giriş” kitabındaki, yazımızın giriş kısmında zikrettiğimiz mezkur ifadesi içerisinde, ikinci bir husus olarak; “….O günkü Kudüs’te 200 yıl sürdü bu iktidar dönem. 200 yıl sonra Hz. Süleyman’ın bastonu dışarıdan görkemli görünmesine rağmen içten içe kokuştu, çürüdü …”  tespitine yer vermektedir. Bu tespitte yer alan tarihsel nitelikli “200 yıl”ı nereden bulmuştur ve bu süreç hangi dönemi kapsamaktadır?  Metodolojik açıdan bunu delillendirmeli, dolayısıyla kaynaklarını açıklamalıdır.

Ayrıca bu “200 yıllık” tarihsel dönem, Hz. Süleyman’dan sonraki onun oğlunun veya Süleyman’ın ailesinden başka birisinin krallığı dönemini mi, yoksa ondan sonra da devam eden tüm “İsrailoğulları krallar dönemi”ni mi içine almaktadır?

Veya “…Çünkü artık kendisi (herhalde Hz. Süleyman kastediliyor) olayları kontrol edemiyordu ve kendisi bir müddet sonra vefat etti daha sonra içten içe çürüdü….” ifadesini baz alırsak Hz. Süleyman dönemi ve oğlunun krallığı da dahil olmak üzere ‘200 yıl’ mıdır?

Sayın yazarın, bu ‘200 yıl’ tespitinde kapsam açısından bir karışıklık bulunmaktadır. O bir kenara şayet “…Çünkü artık kendisi olayları kontrol edemiyordu….” ifadesi, Hz. Süleyman’ın, Tevrat’ta anlatılan yaşamının son dönemi olaylarına istinaden ise yine yazar samimi davranmamakta, olaylara dair kaynak olarak Tevrat’taki tarihsel anlatımlardan yararlanmakta ancak yararlandığı bu kaynağı ibraz etmemektedir.

Bakınız! Tevrat’ta, Hz. Süleyman’ın son döneminde, Eliaçık’ın; “…Çünkü artık kendisi olayları kontrol edemiyordu….” ifadesine konu olduğunu sandığımız olaylar ve kişiler nasıl anlatılmaktadır: “Rab, kral soyundan gelen bir düşmanı, Edomlu Hadat’ı Süleyman’a karşı ayaklandırdı. (…..) Yoav ile İsrailliler Edom’daki erkeklerin hepsini yok edinceye dek, altı ay orada kalmışlardı. Ancak genç Hadat, babasının görevlilerinden bazı Edomlular’la birlikte Mısır’a kaçmıştı. Sonra Midyan’dan ayrılıp Paran’a gitmişler, oradan bazı Paranlılar’ı da yanlarına alıp Mısır’a, firavunun yanına gelmişlerdi. Firavun Hadat’a barınak, yiyecek ve toprak sağlamıştı. Hadat firavunun dostluğunu kazandı. Bunun üzerine firavun, kendi karısı Kraliçe Tahpenes’in kız kardeşini Hadat’la evlendirdi.(…..) Hadat’ın yaptığı kötülüğün yanısıra, Rezon Süleyman yaşadığı sürece İsrail’in düşmanı oldu; Aram’da krallık yaparak İsrail’den nefret etti. (….) Efrayim oymağından Nevat oğlu Seredalı Yarovam Kral Süleyman’a karşı ayaklandı. Yarovam Süleyman’ın görevlilerindendi. Annesi Serua adlı dul bir kadındı. (……) Süleyman Yarovam’ı öldürmeye çalıştı. Ama Yarovam Mısır’a kaçıp Mısır Kralı Şişak’a sığındı. Süleyman’ın ölümüne kadar orada kaldı. Süleyman’ın krallığı dönemindeki öteki olaylar, bütün yaptıkları ve bilgeliği Süleyman’ın tarihinde yazılıdır.”[xvii]

Her şeyden önce şu hususun altını çizelim; Sayın Eliaçık’ın iddia ettiği gibi Hz. Süleyman, iktidarı döneminde asla yönetimin kontrolünü kaybetmemiştir. Tevrat’ta anlatılan şahısların, sosyal karışıklık veya başkaldırı niyetlerine rağmen onlara bu fırsatı vermemiştir. Mezkûr şahısların başka ülkelere kaçmaları bunu göstermektedir. Dolayısıyla Hz. Süleyman, Eliaçık’ın elinde delil olmadan iddia ettiği gibi yönetimde asla kontrolü zayi etmemiştir.

Eliaçık’ın, üzerinde durduğumuz “….O günkü Kudüs’te 200 yıl sürdü bu iktidar dönem. 200 yıl sonra Hz. Süleyman’ın bastonu dışarıdan görkemli görünmesine rağmen içten içe kokuştu, çürüdü …” şeklindeki ikinci tarihsel nitelikli tespitindeki müphemliği bir kenara bırakıp bizce Kur’an’ın, Süleyman’ın ölümü kıssasının mufassallaştırılması açısından en doğru metodoloji olarak mesned alacağımız elimizdeki tek dini ve tarihsel yazılı belge olan Tevrat’ın, bu husustaki tarihsel verilerine göz atarak konuya açıklık getirelim.

Böylece Kur’an-ı Kerim’in Süleyman kıssasını, Tevrat’ın tarihsel bilgileri ile Kur’an perspektifinde örtüştürerek, hem Kur’an’ın Tevrat’ı tasdik etmesi realitesini ve hem de Tevrat’ın yanlış bilgilerini tashih etmesi gerçeğini müşahede etmiş oluruz.

“Kur’an’da Hz. Süleyman (a.s.)’la ilgili bir kıssanın yer alma­sı hem O’nun hakkında sağlam bilgi vermek, hem (Tevrat’ta yer alan) bu yanlış bil­gileri düzeltmek, hem de O’nu kendisine yapılan iftiralardan ak­lamak amacına yöneliktir.”[xviii]

Tevrat, Hz. Süleyman’ın krallığı süresi ile ilgili olarak şu tarihsel veriyi sunmaktadır. “Süleyman kırk yıl süreyle bütün İsrail’i Yeruşalim’den yönetti.”[xix]

Buna göre Hz. Süleyman’ın krallığı 40 yıl sürmüştür. Tevrat’taki bu ifadede ayrıca Hz. Süleyman’ın hüküm sürdüğü şehrin adı da yer almaktadır. Oysa Kur’an bu bilgileri vermemektedir. Neden? Çünkü bu nevi tarihsel bilgiler zaten Tevrat’ta yer almaktadır. Kur’an, detaylar üzerinde durmadan, mevcut bu tarihsel altyapı üzerinden, muhatabını, onun açısından aslolan kıssanın mesajlarına yönlendirmektedir.

Yine Tevrat, Süleyman(a.s)’ın ölümü sonrası yerine geçen “oğlu Rehavam“[xx] hakkında biyografik ve kronolojik nitelikli şu tarihsel bilgileri verir: “Süleyman oğlu Rehavam Yahuda Kralı olduğunda kırk bir yaşındaydı. Rab’bin adını yerleştirmek için bütün İsrail sıbt/oymaklarının yaşadığı kentler arasından seçtiği Yeruşalim Kenti’nde on yedi yıl krallık yaptı. Annesi Ammonlu Naama’ydı.”[xxi]

Tevrat’taki bu tarihsel nitelikli veriye göre Hz. Süleyman’ın oğlu Rehavam, Hz. Süleyman’ın ölümü sonrası geldiği iktidarda sadece 17 yıl krallık yapmıştır.

Hz. Süleyman’dan sonra tahta geçen kişiyi ve onun dönemi siyasal, sosyal ve dini kargaşası, Tevrat’ta şöyle kıssa edilmektedir: “Süleyman ölüp atalarına kavuşunca babası Davut Kenti’nde gömüldü. Yerine oğlu Rehoboam/Rehavam kral oldu. (….) İleri gelenlerin öğüdünü reddeden Kral Rehavam, gençlerin öğüdüne uyarak halka sert bir yanıt verdi: “Babamın size yüklediği boyunduruğu ben daha da ağırlaştıracağım. Babam sizi kırbaçla yola getirdiyse, ben sizi akreplerle yola getireceğim.” Kral halkı dinlemedi. Çünkü Şilolu Ahiya aracılığıyla Nevat oğlu Yeroboam verdiği sözü yerine getirmek için Rab bu olayı düzenlemişti. (….) Kralın kendilerini dinlemediğini görünce, bütün İsrailliler,”İşay oğlu, Davut’la ne ilgimiz, Ne de payımız var!” diye bağırdılar, “Ey İsrail halkı, haydi evimize dönelim! Davut’un soyu başının çaresine baksın.” Böylece herkes evine döndü. Rehavam da yalnızca Yahuda kentlerinde yaşayan İsrailliler’e krallık yapmaya başladı. (….) İsrailliler Kral Rehavam’ın gönderdiği angaryacıbaşı Adoram’ı taşa tutup öldürdüler. Bunun üzerine Kral Rehavam savaş arabasına atlayıp Yeruşalim’e kaçtı. (….) Yahudalılar, Rab’bin gözünde kötü olanı yaparak, işledikleri günahlarla Tanrı’yı atalarından daha çok öfkelendirdiler. Ayrıca kendilerine her yüksek tepenin üstüne ve sık yapraklı her ağacın altına tapınma yerleri, dikili taşlar ve Tanrıça Aşera’yı simgeleyen sütunlar yaptılar. Ülkedeki puta tapan törenlerinde fuhuş yapanlar bile vardı. Yahudalılar Rab’bin İsrail halkının önünden kovduğu ulusların yaptığı bütün iğrençlikleri yaptılar.”[xxii] (…..) Rehavam krallığını pekiştirip güçlenince, İsrail halkıyla birlikte Rab’bin yasası’na sırt çevirdi.[xxiii] (…..) Rehavam’ın krallığı dönemindeki öteki olaylar ve bütün yaptıkları Yahuda krallarının tarihinde yazılıdır.”[xxiv]

Tevrat’taki, Hz. Süleyman’ın oğlu Revaham’a dair krallık dönemini anlatım metninde; Süleyman’ın ölümü ve sonrası siyasi, sosyal ve dini olaylar ve kişiler tarihsel bazda (kronolojik, biyografik, coğrafi) anlatılmaktadır. Bu yüzden Hz. Süleyman sonrası tahta onun yerine geçen kişiyi açık ve net olarak Kur’an perspektifinde mufassallaştırmamız kesin olarak mümkün olmaktadır. Bu kişi Hz. Süleyman’ın oğlu Revaham’dır.

Son dönem Yahudi tarihi üzerinde araştırmaları ile tanınan Prof. Dr. H. Tanyu; Hz. Süleyman ve oğlu Revaham’ın iktidara geçiş tarihlerini ve sürelerini şöyle tasnif eder: “M.Ö 971 veya 970; 971-932, (veya 931). İsrail kralı David (Davud) oğlu Şlomo (Süleyman), İsrail kralı oluyor. M.Ö 974 Şlomo’nun oğlu Rehabeam (Revaham) doğuyor. M.Ö 935 veya 933 veya 931 veya 926-925 Şlomo = (Süleyman)nın ölümü. (…..) Rehabeam M.Ö. 931-915”[xxv]

O halde Tevrat’ta zikredilen bu tarihsel veriler nezdinde Eliaçık’ın; “….O günkü Kudüs’te 200 yıl sürdü bu iktidar dönem. 200 yıl sonra Hz. Süleyman’ın bastonu dışarıdan görkemli görünmesine rağmen içten içe kokuştu, çürüdü …” tespit veya yorumunu nasıl değerlendirmek gerekmektedir?

Eliaçık’ın ifadelerinde “200 yıl” tespitinin, sadece Hz. Süleyman’ın oğlunun dönemini ihsas ettiği anlaşılmaktadır. Eliaçık’ın; “..200 yıl sonra Hz. Süleyman’ın bastonu dışarıdan görkemli görünmesine rağmen içten içe kokuştu, çürüdü…”  ifadesi sonundaki “…içten içe kokuştu, çürüdü…” tespitinin, Kur’an-ı Kerim’in, Süleyman(a.s)’ın ölümü kıssası “…Yalnız bir ağaç kurdu dayandığı asâsını yiyordu….” ayetinin bir yorumu olarak sunulduğu kanaatindeyiz.

Bu minvalde “Yaşayan Kur’an Türkçe Meal/Tefsir” kitabındaki yorumunda şöyle diyor Eliaçık; “…Süleyman’ın ölümünden sonra oğlu zevke ve sefahate dalarak imparatorluğu içten içe kemirdi…”  Yani Süleyman’ın dayandığı asa, imparatorluk ve onun başındaki oğludur.  Bu imparatorluğu çürüten de oğlunun aciz ve zaaf içerisindeki yönetimi. Tevrat’ın tarihsel anlatımları ile tamamen uyuşan bir yorum.

Hal böyle olunca Eliaçık’ın iddia ettiği; Hz. Süleyman’ın oğlunun bu yönetim zafiyetinin süresi ‘200 yıl’ mıdır? Öyle ise Hz. Süleyman’ın oğlunun yaşam süresi ne kadardır? Bu toplam yaşam süresinde Hz. Süleyman’ın oğlunun iktidar olduğu süre ne kadardır? Şayet Hz. Süleyman’ın ölümünden önceki bir süreç de bu ‘200 yıl’a dâhilse, Hz. Süleyman’ın krallığı döneminden olan bu sürenin miktarı ne kadardır? En önemlisi bütün bu zamansal iddiaların tarihsel dayanağı nedir?  Sayın Eliaçık, bu tarihsel verileri (‘200 yıl’ı ve bunların içerisinde geçen kaos ortamı olaylarını) nereden, hangi kaynaktan edinmiştir?

Yok, eğer bu “200 yıl” Hz. Süleyman sonrası Yahuda’daki, tüm İsrailoğulları krallarını kapsıyor ise bu iddiasının kaynak/kaynakları nelerdir?

Sayın Eliaçık’ın, Kur’an kıssalarını yorumlama metodolojisinin ne olduğunun anlaşılması ve sıhhati açısından bu soruların cevaplandırması zaruridir.

Dolayısıyla bizim önerdiğimiz sahih metodoloji açısından irdelendiğinde Eliaçık’ın “….O günkü Kudüs’te 200 yıl sürdü bu iktidar dönem. 200 yıl sonra Hz. Süleyman’ın bastonu dışarıdan görkemli görünmesine rağmen içten içe kokuştu, çürüdü …” ifadesi içerisindeki ‘200 yıl’ tespiti hem mesnetsiz ve hem de Tevrat’ın tarihsel verileri açısından çok yanlış bir tespittir.

Tevrat’ın, biyografik ve kronolojik nitelikli tarihsel verilerine göre; Hz. Süleyman’ın ölümünden, Yahuda devletinin Babilliler (Nabukadnezzar) tarafından ortadan kaldırılmasına kadar; M.Ö 931-586 yılları arasındaki geçen süre içerisinde Hz. Süleyman’ın oğlu Revaham da dahil olmak üzere toplam 21 kral[xxvi] iktidara gelerek, İsrailoğullarını yönetmişlerdir. Bu kralların toplam yönetim süresi Tevrat verilerine göre 345 yıldır. [xxvii]  

Bizim önerdiğimiz, Kur’an kıssalarını, tabi spesifik olarak Süleyman’ın ölümü kıssasını mufassallaştırma metodolojimiz açıktır. Dolayısıyla metodolojimizin kaynağı/kaynakları da nettir. Oysa Eliaçık’ın metodolojisi; Tevrat dışı kaynaklara dayalıdır. Buna mukabil tespit ve yorumları, kaynak verilmeden, Tevrat’ın tarihsel verileri içeriklidir. Yani Eliaçık’ın, Kur’an kıssalarını mufassallaştırma metodolojisi problemlidir. Bundan dolayı yorum/tefsirleri de tutarsız, kararsız ve karmaşıktır

 

 

Okurlarımıza not:

2008 yılından beri ara vermeden sürdürdüğüm Haksözhaber Düşünce Platformu köşemizdeki yazılarıma bu yazı ile birlikte “kendi isteğimle” son veriyorum. Bu süre içerisinde yazılarımıza ilgilerini esirgemeyen okurlarımıza teşekkür ediyorum. Ayrıca bize yazılarımızı yayınlama fırsatı veren Haksözhaber sitesi moderatörlerine şükranlarımı arz ediyorum. Allah’a emanet olunuz.






Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar




Dipnotlar:

 


[i] Cengiz Duman, Süleyman’ın ölümü kıssası, Haksöz dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül-2012.

[ii] R. İhsan Eliaçık, Kur’an’a Giriş, s. 167-168, İnşa Yayınları, İstanbul-2011.

[iii] Sebe,34/14.

[iv] Cengiz Duman, Haksöz Dergisi, Ağustos-2012.

[v] R. İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur’an Türkçe Meal/Tefsir, c. II, s. 397, İnşa Yayınları, İstanbul-2007.

[vi] http://ihsaneliacik.org/makaleler/dort-kitabin-manasi-yeni.html

[vii] “Diğer kıssaların çoğu gibi Yunus kıssasından da Yahudi bezirgânların düzdükleri Tevrat’ta “Yunus kitabı” adı altında bahsetmeleri kıssanın bozulmuş bir Ortadoğu halk mitolojisi versiyonuna dönüştüğünü gösteriyor. Orada Yunus kıssası bu mitolojikleşmiş versiyondan etkilenerek anlatılıyor.” (İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur’an, C.II, s.397, İnşa Yayınları, İstanbul–2007.

[viii] Nevi’im/Peygamberler; Tanah’ın(Tevrat) üç ana bölümünden ikincisi. Bu bölümlerin ilki Tora (Tevrat) ve bir sonraki de Ketuvim’dir (Yazılar). http://tr.wikipedia.org/wiki/Nevi’im

[ix] İbranice bir kelime olan Yeşaya kelimesi, İbranice’de “Rab kurtarır” anlamına gelmektedir. Tevrat’ta bağımsız Yeşeya kitabı ona aittir. İsrailoğullarına göre bir Peygamber olan Yeşaya, M.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında Yeruşalim/Kudüs’te yaşamıştır.

[x] R. İhsan Eliaçık, Hanginiz Muhammed, s. 137, İnşa Yayınları, İstanbul-2011.

[xi] http://ihsaneliacik.wordpress.com/2008/04/09/soylesi-nida-dergisi/

[xii]http://mehmetselvi.wordpress.com/2011/03/19/adem%E2%80%99in-iki-oglu-kabil-habil-kissasi-ne-anlatiyor-ihsan-eliacik/

Tevrat metnindeki Habil-Kabil Kıssası şöyle: “Âdem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kabil`i doğurdu. “Rab`bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim” dedi. Daha sonra Kabil`in kardeşi Habil`i doğurdu. Habil çoban oldu, Kabil ise çiftçi. Günler geçti. Bir gün Kabil toprağın ürünlerinden Rab`be sunu/Kurban getirdi. Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. Rab Habil’i ve sunusunu kabul etti. Kabil’le sunusunu ise reddetti. Kabil çok öfkelendi, suratını astı. Rab Kabil’e, “Niçin öfkelendin?” diye sordu, “Niçin surat astın? Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.” Kabil kardeşi Habil’e, “Haydi, tarlaya gidelim” dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü.” (Tevrat/Yaratılış,4/1-8)

[xiii] http://www.ihsaneliacik.com/2012/06/soylesi-kurani-hayat.html

[xiv] Maide,5/27.

[xv] Cengiz Duman, “Bir İhsan Eliaçık Klasiği! Âdemoğulları Kıssasında Manipülasyon”,

http://www.haksozhaber.net/bir-ihsan-eliacik-klasigi-ademogullari-kissasinda-manipulasyon-16132yy.htm

[xvi] http://www.hurdusunce.com/tefsir/yol-kenarinda-bir-dikilitas-~-ihsan-eliacik/?imode

[xvii] Tevrat/1.Krallar,11/14-40.

[xviii]Hüseyin K. Ece, Hz. Süleyman, 35-39, H. Ece Yayınları,İstanbul-2001.

[xix] Tevrat/1.Krallar,11/42.

[xx] Tevrat/1.Krallar,11/43.

[xxi] Tevrat/1.Krallar,14/21; Tevrat/II.Tarihler,12/13;

[xxii] Tevrat/1. Krallar,11/43-12/1-18

[xxiii] Tevrat/ II. Tarihler,12/12 -14 .

[xxiv] Tevrat/1. Krallar,14/22-29.

[xxv] Hikmet Tanyu, Yahudiler ve Türkler, c. II, s. 68-69.

[xxvi] Hikmet Tanyu, Age, c.I, s.69.

[xxvii] Bakınız: Hikmet Tanyu, Age, c. I, s. 70-71.

 

     CENGİZ DUMAN

        ARAŞTIRMACI -
                  YAZAR


B
İRİNCİ BASKISI, 2011, İKİNCİ BASKISI
 
2015 YILINDA EKİN YAYINLARI TARAFINDAN
YAYINLANAN, KUR’ÂNKISSALARININ TARİHSELLİĞİ;
2013 YILINDA PINAR 
YAYINLARI TARAFINDAN YAYINLANAN,
KUR’ÂN 
PERSPEKTİFİNDEN ÜÇ KRAL İKİ PEYGAMBER;
2015 YILINDA SÜLEYMANİYE VAKFI YAYINLARI
TARAFINDAN YAYINLANAN,   KUR’ÂN PERSPEKTİFİNDEN
 ZÜLKARNEYN VE YE’CÛC ME’CÛC, İSİMLİ ÜÇ KİTABIN
YANISIRA; İNTERNET ORTAMI ÜZERİNDEN YAYINLANAN
 “DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL” VE
 “MECUSİLİK/ZERDÜŞTLÜK DİNİ” İSİMLİ İKİ E-KİTAB’LARIN
YAZARIDIR. KUR’ÂN-I KERÎM KONULARI, KUR’ÂN KISSALARI
 VE TEVRÂT - İNCÎL KISSALARI BAĞLAMI ÜZERİNDEKİ ÇOK
 YÖNLÜ ARAŞTIRMALARI, TÜRKİYE’DEKİ ÖNDE GELEN
İSLÂMİ DERGİLER VE İNTERNET ÜZERİNDEKİ ÇEŞİTLİ
İSLÂMİ WEB SİTELERİNDE HALEN YAYINLANMAKTADIR.
AYNI ZAMANDA “WWW.KURANKİSSALARİ.COM“ VE
 “WWW.KURANKİSSALARİ.TR.GG” WEB SİTELERİ
MODERATÖRLÜĞÜNÜ SÜRDÜRMEKTEDİR.
 
* KİTAP *  




*E-KİTAP*


 
 
 
DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol