Kur’an-ı Kerim’deki, Süleyman kıssası benzeri bir kıssa, Tevrat kitaplarında da yer almaktadır. Konumuz olan Süleyman kıssasının “Sebe” varyantı1 benzeri bir anlatım Tevrat’ın I.Krallar2 ve II. Tarihler3 kitablarında kıssa edilmekte ve “Sebe” ile ilgili anlatımlara yer verilmektedir. Size bu anlatımları özet olarak verelim: “Saba (Sebe) Kraliçesi, Rab'bin adından ötürü Süleyman'ın artan ününü duyunca, onu çetin sorularla sınamaya geldi. Çeşitli baharat, çok miktarda altın ve değerli taşlarla yüklü büyük bir kervan eşliğinde Yeruşalim/Kudüs'e gelen kraliçe, aklından geçen her şeyi Süleyman'la konuştu. Kral Süleyman, Saba Kraliçesi'nin her isteğini, her dileğini yerine getirdi. Ayrıca ona gönülden kopan birçok armağan verdi. Bundan sonra kraliçe adamlarıyla birlikte oradan ayrılıp kendi ülkesine döndü.”4
Tevrat’ın otuz dokuz kitabından biri olan Job/Eyyub kitabında,5 Eyyub peygamberin başına gelen musibetler arasında, Sebe kavmi halkından olan eşkıyaların yaptığı yağma anlatılmaktadır. “Sabalılar(Sebe’liler) baskın yaptı, hepsini alıp götürdü. Uşakları kılıçtan geçirdiler. Yalnız ben kaçıp kurtuldum sana durumu bildirmek için."6
Yine Hz. Davud’a ait olduğuna inanılan ve aynı zamanda Zebur kitabı olarak da kabul edilen Mezmurlar7’da şöyle bir tasvir yapılmaktadır. “Saba ve Seva kralları armağanlar sunsun!”8
Tevrat’ın, Hezekie9 kitabında ise; “Saba/Sebe”liler hakkında şöyle bir ifade geçmektedir.“Saba ve Raama tüccarları seninle ticaret yaptı”10 “Saba, Dedan, Tarşiş tüccarları ve köyleri sana, "Yağmalamak için mi geldin? Çapul malı toplamak, altın, gümüş taşımak, hayvan, mal götürmek, bol ganimet elde etmek için mi bu kalabalığı topladın?" diyecek.'”11 Şeklinde, Saba/Sebe’lilerden bahsedilmektedir.
Peygamber Yeşeya’nın12 dönemine ait olan Tevrat’ın 23. kitabında ise Saba’lılardan şöyle bahsedilmektedir: “Deve sürüleri, Midyan'ın ve Efa'nın deve yavruları Senin topraklarını dolduracak. Bütün Saba halkı geliyor, Altın ve günnük getiriyor, Rab'bin erdemlerini ilan ediyorlar.“13
Tevrat’ın bildirdiği peygamberlerden biri olan Yeremya14 dönemine ait kitabta; “Neden bana Saba'dan günnük, Uzak bir ülkeden güzel kokulu kamış getiriliyor?”15 ifadesi ile Saba’lılarla, onların coğrafyasına özgü ticari bir emtia olan bir çeşit tütsü “Günnük” ilişkilendirilmektedir.
Tevrat’tan verdiğimiz bu örnek metinlerle ile şunu delillendirmeye çalıştık. Kur’an inmezden evvel var olan ve bilhassa Medine Yahudilerinin elinde yazılı bulunan Tevrat, hem Süleyman kıssasından ve hem de onun içersindeki bir tarihsel öğe olan Sebe/Saba’lılardan bahsetmektedir.
Binaenaleyh Kur’an, kendinden önce nazil olan Tevrat ve İncil kitaplarında var olan dolayısıyla da bilinen bu kıssadan bahsettiği için; Kur’an’ın, Süleyman kıssasında mücmel olarak anlatılan “Sebe”, Tevrat’ta anlatılan “Saba”dır.
Kur’an, Tevrat’ta yer alan bu kıssayı; tevhidi bağlamı kuvvetli olarak ve Süleyman’ın zenginliğine endeksli, Allah’ı aradan çıkarıcı! Özellikte ki muharref muhtevasını tashih edici şekilde beyan etmektedir. Örnek verelim.
Tevrat’ta Sebe Melikesinin hediye getirme sahnesi şöyle kıssa edilmektedir: “Çeşitli baharat, çok miktarda altın ve değerli taşlarla yüklü büyük bir kervan eşliğinde Yeruşalim'e gelen kraliçe, aklından geçen her şeyi Süleyman'la konuştu… Saba (Sebe) Kraliçesi krala yüz yirmi talant altın, çok büyük miktarda baharat ve değerli taşlar armağan etti. Saba Kraliçesi Kral Süleyman'a o kadar baharat armağan etti ki, bir daha hiçbir zaman bu kadar çok baharat görülmedi.”16
Aynı eyleme dair Kur’an’da anlatılan ve Süleyman(a.s)’ın kendisinin Sebe’liler tarafından denendiğini fehmettiği, Sebe kraliçesinin hediyelerine karşılık, kendisine verilen Allah’ın nimetlerini hatırlatan Tevhid bazlı şu ikazını; Tevrat’taki anlatımla bir karşılaştırın bakalım, hangisi insan eli değmiş! dolayısıyla Tevhidi içeriği boşaltılmış bir anlatımdır? “(Elçiler, hediyelerle) Süleyman'a gelince şöyle dedi: Siz bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Hediyenizle (ben değil) siz (Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı koyamayacakları ordularla gelir, onları muhakkak surette hor ve hakir halde oradan çıkarırız!”17
Yani Kur’an, Tevrat’taki Süleyman kıssasını tasdik etmektedir. Bundan dolayı Süleyman kıssasına ait Tevrat’taki tüm verileri reddetmemektedir. Bunun için de Süleyman ve Sebe Melikesi karşılaşmasını kıssa etmektedir. Ancak, Tevrat’tın kaybolmasından sonraki “yeniden derlenme”si esnasında, İsrailoğulları Rabbileri/din adamlarınca oluşturulan eksik ve yanlış anlatımları, dolayısıyla hidayet edici eksenden uzaklaşmış muhtevayı tashih etmektedir.
Binaenaleyh Tevrat’ta da yer alan Sebe/Saba ile ilgili tarihsel malumat ile Kur’an’daki mücmel malumat örtüştürüldüğünde Kur’an’ın bahsettiği “Sebe” ile Tevrat’ın bahsettiği “Saba”nın aynı tarihsel bilgi olduğu sonucuna varırız.
Buna mümasil olarak İncil’de yer alan “Sebe” ilgili biraz daha detaylı anlatıma haiz şu ifade bizim Sebe ile ilgili görüşlerimizi destekler bir malumattır. “Güney Kraliçesi, yargı günü bu kuşakla birlikte kalkıp bu kuşağı yargılayacak. Çünkü kraliçe, Süleyman'ın bilgece sözlerini dinlemek için dünyanın ta öbür ucundan gelmişti. Bakın, Süleyman'dan daha üstün olan buradadır.”18
Müşahede edileceği gibi İncil yazarı Matta; Sebe/Saba diyarını; “Güney Kraliçesi” deyimiyle, Güney istikametinde olduğunu beyan etmektedir. Güneyde olan “Güney Kraliçesi”nin yaşadığı bu yer; Arabistan yarımadasının, Kuzeyinde bulunan Matta yazarının yaşadığı bölgenin Güneyine düşen Yemen bölgesini ihsas ettiğini de ayrıca söylememize gerek var mı bilemiyorum?
Hadi bir daha durum tespiti yapalım! Tevrat ve Zebur’da yer alan “Sebe/Saba” ile ilgili tarihsel malumat ile İncil’de yer alan “Güney Kraliçesi” ifadeleri; Kur’an’daki mücmel “Sebe” malumatı ile örtüştürüldüğünde, Kur’an’ın bahsettiği “Sebe” ile Tevrat ve Zebur’un “Saba”sı ve İncil’in, bahsettiği, “Güney kraliçesi”nin aynı tarihsel bilgi olduğu sonucuna varırız.
Tefsirlerde Sebe coğrafyası:
Sizlere, İslam tefsir kaynaklarındaki Sebe ve coğrafyası algısından bazı örnekler vererek, Kur’an’daki Sebe ve coğrafyası, müfessirlerce nasıl algılanmış görelim.
İmam Razi: “Me'reb kenti, Sebe' diye isimlendirilmiş olup, onunla Sana arasında üç günlük bir mesafe bulunmaktadır.”19
İmam Kurtubi: “ez-Zeccac, Sebe'in bir adamın ismi olduğunu kabul etmeyerek, şöyle demiştir: Sebe, Yemen'in Me'rib denilen bölgesinde San'a ile arasında üç günlük mesafe bulunan bilinen bir şehirdir, Derim ki: el-Gaznevî'nin "Uyunu'l-Meanî" adlı eserinde üç millik mesafe denilmektedir. Katâde ve es-Süddî dedi ki: Oraya on iki peygamber gönderilmiştir.”20
Vehbe Zuhayli: "Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim." 'Sebe" Yemen'de bir şehir ismidir. Bundan murad Sebe halkıdır. Bu kabile dedeleri Sebe b. Yeşcüb b.Ya'rüb b. Kahtan'dır. Bunu kabile ismi olarak kabul edenler "gayrı munsarıf' olarak mahal veya büyük ced ismi olarak kabul edenler "masruf” olarak irabını yapmışlardır. Daha sonra Ma'rib şehri Sebe olarak adlandırılmıştır. Bu şehirle San'a arasında üç konak mesafe vardır. "Bi-nebein yakın" önemli ve gerçek bir haber demektir. "Ben Sebe halkına hükümdarlık eden bir kadın buldum." Bu kadının ismi Belkıs bt. Şerâhîl b. Mâlik b. Rayyân idi. "Temlikühüm" fiilindeki "hüm" zamiri ya Sebe'ye ya da Sebe halkına racidir.”21
Mevdudi: “Sebe, Güney Arabistan'da yer alan ve halkı ticaretle tanınmış bir ülke idi. Başşehri de, şimdiki Kuzey Yemen'in merkezi Sana'nın kuzey-doğusunda, takriben 55 mil mesafede olan Ma'rib kenti idi. Main krallığının yıkılışından sonra, M.Ö. yaklaşık 1100 yıllarında güç kazandı ve bin yıl boyunca Arabistan'da hüküm sürdüler. Daha sonra, M.Ö. 115 yılında onların yerini Himyerîler aldı. Bunlar da Arabistan'da; Yemen ve Hadramut, Afrika'da da Habeşiştan'ı idare etmiş, Güney Arabistan'ın meşhur başka bir milleti idi. Sebeliler, bir taraftan Afrika kıyıları, Hindistan, Uzak Doğu ve Arabistan'ın iç kısımlarının dâhil olduğu yerlerde cereyan eden tüm ticarî faaliyetleri, diğer taraftan Mısır, Suriye, Yunanistan ve Roma'ya yönelik ticareti ellerinde tutuyorlardı. Eski çağlarda servet ve refahları ile meşhûr olmaları işte bundandı. Hatta öyle ki, Yunan tarihçilerine göre o devirde dünyanın en zengin kimseleri bunlardı. Ticaret ve alışverişin yanında, ulaştıkları bu refahın başka bir nedeni de, ülkelerinin birçok yerinde barajlar inşa etmiş ve sulama maksadıyla yağmur suları toplamış olmalarıydı. Bu tesislerle ülkeyi gerçek bir bahçeye çevirmiş bulunuyorlardı. Yunan tarihçileri, Sebeliler ülkesinin olağanüstü yeşilliklerine dair ayrıntılı bilgileri bize kadar ulaştırmışlardır. Kur'an-ı Kerim de, Sebe Suresinin 15. ayetinde buna işaret eder.”22
Süleyman Ateş: “Sebâ şeklinde okunan Sebe, Yemen’de San’a yöresinde bulunan Me’rib şehrinin adıdır. Esasen Sebe, o bölgede yaşayan kabilenin adı iken sonradan bölgeye ad olmuştur. Bu toplumun başında Surâhil kızı Belkîs kraliçe idi.”23
Anlaşılacağı üzere alıntı yaptığımız hemen tüm müfessirler “Sebe” coğrafyasının, Arabistan yarımadasının Güneyinde kalan bölümünde ve bilhassa Yemen toprakları üzerinde olduğunda müttefiktirler.
Gelin bir tespit daha yapalım: Kur’an-ı Kerim’de bahsi geçen Sebe coğrafyası; hem Tevrat hem Zebur hem İncil ve hem de İslam müfessirlerinin genelince Arabistan yarımadasının güneyindeki Yemen toprakları üzerinde olduğu kabul edilmektedir.
Sonuç:
Kur’an kıssalarının tarihselliğine önem vermeyip, onun daha ziyade mesajlarına odaklanılmasını isteyenler için Süleyman kıssası tarihselliği içerisinde yer alan “Sebe” önemli bir örnektir. Şayet “Sebe”nin, dolayısıyla Süleyman kıssasının tarihselliğine önem vermez isek, kıssada yer alan ve mücmel olan tarihsel öğelerin Kur’an perspektifi dışında istenildiği gibi yorumlanarak kıssanın vermek istediği mesajlara da olumsuz etkiler yapacağını müşahede etmekteyiz. Bu yüzden Kur’an kıssalarının sahih bir metodoloji ile mufassallaştırılması, yani tarihselliğinin tam olarak ortaya çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için Kur’an perspektifinde geçmiş kutsal kitapların -Tevrat, Zebur, İncil- kıssalarındaki verilerden ve çeşitli modern bilim dallarından –Tarih, coğrafya, arkeoloji, jeoloji, etimoloji, etnoloji vd.- yararlanılarak bunun yapılabileceği kanaatindeyiz. Aksi halde Süleyman’ın emrindeki rüzgârı; onun gemileri ile yaptığı ticareti dolayısıyla ülke iktisadını arttıran bir olgu olarak anlamak yerine, üzerine binip çeşitli ülkeleri gezdiği bir araç; “Sebe”yi de Arabistan yerine Amerika kıtasında bir mevki algılayan veya yorumlayanlar çıkacaktır. Bu örneklerimiz muvacehesinde can alıcı! Bir soru soralım ve tefehhüm edelim. Kur’an kıssalarının tarihsel unsurları üzerinde gerçekleşen/gerçekleşecek Kur’an perspektifine aykırı olumsuzluk addeden algı ve yorumlarla nasıl baş edeceğiz. Bizce, Kur’an perspektifinde, geçmiş Tevrat, Zebur, İncil kıssalarındaki tarihsel verilerden ve Tarih, Coğrafya, Arkeoloji, Astronomi, Jeoloji, Etimoloji, Etnoloji vb. modern bilimlerden yararlanılarak sahih bir metodoloji ortaya koyarak.
Cengiz Duman
Dipnotlar:
1- “Bir metnin, bir eserin, bir olayın aslından az çok ayrılan değişik biçimli olanı. Bir dil içindeki her türlü çeşitlenme.” http://www.anlambilim.net/varyant-nedir-53286.htm
2- “İsrail'de Samuel kitaplarıyla başlayan krallığın tarihine 1. Krallar Kitabı'nda devam edilir. Kitabı üç bölüme ayırabiliriz: 1.Süleyman'ın İsrail Kralı olması, babası Davut'un ölümü. 2.Süleyman'ın krallığı ve yaptığı işler, özellikle Yeruşalim'de yaptırdığı tapınak. 3.Krallığın kuzey (İsrail) ve güney (Yahuda) krallığı olarak ikiye bölünmesi ve İ.Ö. 9. yüzyılın ortalarına kadar krallıkları yöneten kralların tarihi.”; http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?mc=1&sc=305
3- “1.Tarihlerin devamı olan 2. Tarihler Kral Süleyman'ın yaptığı işleri ve dönemindeki olayları anlatır.” http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?id=385&mc=1&sc=384
4- Tevrat/I. Krallar10/1-13; Tevrat/I.I Tarihler9/1-12.
5- “Eyüp Kitabı büyük felakete uğrayan doğru bir adamın çektiği acıları anlatır. Eyüp bütün çocuklarını, malını mülkünü yitirir, korkunç bir hastalığa yakalanır. Kitap, Eyüp ve üç arkadaşının bu felaketlere karşı gösterdikleri tepkiyi karşılıklı üç konuşmayla açıklamaktadır… sonuç olarak Eyüp'ün eski gönencine nasıl kavuştuğunu, hatta daha da zengin olduğunu anlatır.” http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?mc=1&sc=457
6- Tevrat/Eyyub1/15.
7- “Mezmurlar (Zebur diye de bilinir) ilahi ve dua kitabıdır. Uzun bir süre içinde farklı yazarlar tarafından yazılmıştır. İsrailliler bu dua ve ilahileri kendi tapınmalarında kullanıyorlardı… Mezmurlar şiir kitabıdır.” http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?mc=1&sc=500
8- Tevrat/Mezmurlar72/10.
9- “Peygamber Hezekiel İ.Ö. 586 yılında Yeruşalim'in(Kudüs) düşüşünden önce ve sonra Babil'de sürgünde yaşadı. Sürgünde olanlara da, Yeruşalim halkına da seslendi.” http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?id=832&mc=1&sc=831
10- Tevrat/Hezekiel27/22.
11- Tevrat/Hezekiel38/13.
12- “Yeşaya İbranice'de "Rab kurtarır" anlamına gelir. Kitabın adı olan bu ifade bir bakıma kitabın özetidir. Peygamber Yeşaya İ.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında Yeruşalim'de (Kudüs)yaşadı.” http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?id=706&mc=1&sc=705
13- Tevrat/Yeşeya60/6.
14- “Peygamber Yeremya İ.Ö. 7. yüzyılın sonuyla 6. yüzyılın başlarında yaşadı.” http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?id=773&mc=1&sc=772
15- Tevrat/Yeremya6/20.
16- Tevrat/I. Krallar10/1,10.
17- Kur’an/Neml27/36-37
18- İncil/Matta12/42.
19- Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c. XVII, s. 416.
20- İmam Kurtubi, A.g.e, c. XIII, s. 154
21- Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, c. X, s.
22- Mevdudi, Tefhim’ul Kur’an, c. IV, S. 105.
23- Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, c. VI, s. 371.