Sebe Melikesi (Belkıs) Mitolojik Bir Varlık mı ?
Giriş:
Süleyman kıssası, diğer Kur’an kıssalarında olduğu gibi Kur’an’ın çeşitli surelerinde dağınık! biçimde ve aynı zamanda mücmel/kısa olarak vazedilmiştir.
Bunun ana sebebi Kur’an’ın kitap formatı ile değil hitap olarak vazedilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden Süleyman kıssası, talep olduğunda veya Cenabı Hakk tarafından ortam için gerekli görüldüğünde inzal olmuştur. Tıpkı diğer kıssalar ve Kur’an ayetleri konularında olduğu gibi.
Bilinen konuları ihtiva etmesi sebebiyle Arap toplumu Süleyman kıssası malumatı üzerine nazil olan Süleyman kıssası; aynı zamanda bu bilinen konuları aynen tekrar etmeyerek, tevhidi açıdan hidayet özellikli olarak tashih edici; belagat, fesahat ve icazat kapsamlı bir mücmellik barındırmaktadır.
Bu sebeple Kur’an, Süleyman kıssasının tarihsel özellikleri üzerinde durmamaktadır. Çünkü Hz. Süleyman’ın Krallığı, ikamet ettiği Coğrafya, yaşadığı zaman ve çeşitli şahsiyetlerle ilgili tarihsel nitelikli mufassal bilgiler, Tevrat ve buna bağlı gelişmiş olan dinsel, sosyal ve kültürel çeşitli rivayetlerde yer almaktaydı. Mesela ticaret kervanı seferleri vasıtası ile bir takım tarihi, coğrafi malumat, Müşrik Arap toplumunca da bizatihi edinilmişti.
Parçalı ve konuları dağınık bir yapıda olan Süleyman kıssası konularından önemli bir tanesi de Hz. Süleyman ile Sebe Melikesi arasındaki yaşananların anlatıldığı kıssadır. Neml suresinde tek parça serdedilen bu kıssada iki, Kral ve Kraliçe nitelikli yöneticinin, tevhidi anlamdaki macerasına dikkat çekilerek bu kıssa üzerinden mesajlar aktarılmaktadır.
Süleyman ve Sebe Melikesi kıssası varyantı, Kur’an’da anlatıldığı gibi aynı zamanda Tevrat’ta da anlatılmaktadır. Tevrat’ın, Süleyman peygamberi konu edinen; I.Krallar, II.Tarihler kitaplarında yer alan Süleyman ve Seba/Şeba Kraliçesi kıssası her açıdan Kur’an’da anlatılan kıssa ile ayniyet arz etmektedir.
Hal böyle olunca hem kendinden evvel nazil olan bir kitap olan Tevrat’ı tasdik eden Kur’an’ın, Tevrat’ı tasdik anlayışı açısından ve hem de Kur’an’ın, Süleyman kıssasının, Arap arka planındaki Süleyman kıssası malumatının üzerine inmesi dolayısıyla tüm bu bilgiler nezdinde Süleyman ve Sebe Melikesi kıssasının tevhidi bakış açısından örtüştürülerek dersler çıkarılması gerekmektedir.
Bu neden gereklidir. Çünkü Kur’an yepyeni bir Süleyman-Sebe Melikesi kıssası vazetmemektedir. Kur’an’ın beyan ettiği kıssa hem Tevrat yani Ehl-i Kitap hem de Arap arka planında mevcuttur. Kur’an’ın Süleyman kıssası da bu mevcut kıssa malumatı veya arka planı üzerine nazil olmuştur. O halde Kur’an, gerek yazılı olarak Tevrat, gerekse sözlü rivayet olarak Arap arka planında mevcut Süleyman-Sebe Melikesi kıssasını tevhidi açıdan tashih ederek revize etmek amacındadır. Yani Kur’an, yepyeni bir kıssa değil, bilinen ancak tevhidi ve hidayet edicilik açısından muharref olan Süleyman ve Sebe Melikesi kıssasını vazetmektedir.
Böylece hem Tevrat ve Kur’an’ın menşe itibariyle –vahiy- ayniyetine; Kur’an’ın Tevrat’ı tahrif olgusuna istinaden tashih özelliğine vurgu yaparak; hem geçmiş kitaplar ile Kur’an’ın, hem Hz. Muhammed(s.a.v)’le, Süleyman(a.s) arasındaki resullük ve getirdikleri vahyin ortak özelliğinin altını çizmektedir.
Tefsir ve Siyer kaynaklarında Sebe Melikesi:
Sebe Melikesi hakkında ne Kur’an ne de Tevrat’ta biyografik bir bilgi bulunmamaktadır. “Müfessirler, Sebe ülkesinde hükümdar olan ve Kur'an'da adı anılmaksızın bahsi geçen kadının Belkıs bint Şürahbil olduğunu kaydetmektedirler. Ancak kaynaklarda Yelkame bint el-Yeşrah b. Haris veya Belbs bint el-Hedahid b. Şürahbil, bir Habeş efsanesine göre Mâkedâ adlarıyla anıldığı da bildirilmiştir. Belkıs'ın kimliği hakkında kesin bilgi verilmemekle birlikte tarihçiler onun milâttan önce 10. yüzyılda yaşamış, Hz. Süleyman'la çağdaş bir Arap kraliçesi olduğunu söylemişlerdir.“1
Melike hakkındaki tarihsel anlamdaki biyografik malumat, İslam Tefsir ve Siyer kaynaklarında yer almaktadır. Sebe Melikesinin; “Ahdi Atik’te (Tevrat) ve Kur’an-ı Kerim’de verilmeyen adı Arap kaynaklarına göre Belkıs’tır.”2
Sebe Melikesi biyografisini Kur’an perspektifinden doğru algılamak için geleneksel kaynaklarda yer alan bu rivayetlere bir göz atmamız gerekmektedir. Melike’nin hem adı ve hem de şeceresi ile ilgili bu rivayetlerden ibretlik gördüğümüz bazılarını vererek bu konuda görüşlerimizi açıklayalım.
Geleneksel Tefsir ve Siyer kaynaklarına baktığımızda Sebe Melikesinin İnsan dışı bir varlık olduğuna dair rivayetlerin yer aldığını gözlemlemekteyiz.
İbn-i Kesir; “O, Sebe' kraliçesi Şerâhîl Bint Belkîs'tır. Katâde şöyle diyor: Annesi Cinn’lerden bir kadındı. İki ayağının arkası hayvan tırnağı gibiydi ve o ülke ailelerinden birisindendi. Züheyr ibn Muhammed ise şöyle diyor: O; Reyyân'ın oğlu Malik'in oğlu, Şerâhîl'in kızı Belkîs'tır. Annesi Farla, Cinn’lerdendir. ibn Cüreyc ise: O, Zû Şerh'in kızı Belkîs'tır. Annesi Belteka'dır demiştir.”3
Fahruddin Razi, Sebe Melikesinin Cin’lerden olduğu kanaatini serdetmektedir. “…. Belkıs, Cin taifesine mensup bir kız idi.”4
Taberi; “Burada adı geçen Kraliçe'nin isminin "Belkıs" babasının isminin de "Şerahil" veya "Ziserh" olduğu rivayet edilmektedir. Belkis'ın, Yemen'in "San'a" şehrine üç mil uzaklıkta bulunan "Me'rib" şehrinde yaşadığı, üç yüz on kişilik bir Şûr'a heyetinin bulunduğu, altın ve mücevheratla işlenmiş büyük bir tahtı bulunduğu rivayet edilmektedir.”5 “Vuheyb b. Cerir b. Hazim de, el-Halil b. Ahrned'den, o Osman b. Hadır'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Belkıs'ın annesi cinlerden idi, adı da Şeysan kızı Belame idi. Yüce Allah'ın izniyle buna dair daha geniş açıklamalar gelecektir. (…) Belkıs'ın babası es-Serh b. el-Hedahid b. Şerahil b. Eded b. Hadr b. es-Serh b. el-Hares b. Kays b. Sayfî b. Sebe' b. Yeşceb b. Ya'rub b. Kahtan b. Âbir b. Şâlih b. Erfahşed b. Sam b. Nuh'dur. Dedesi el-Hedhad şanı büyük bir hükümdar idi, hepsi de kral; kırk oğlu olmuştu. Bütün Yemen topraklarını eline geçirmişti. Babası es-Serh ise çevre hükümdarlarına şöyle derdi: Aranızda bana denk hiçbir kimse yoktur. O bakımdan onların kızları ile evlenmeyi kabul etmedi. Bundan dolayı Reyhane bintü's-Seken diye anılan cinlerden bir kadın ile onu evlendirdiler. Bu kadından Belkame diye bir kızı oldu ki; Belkıs budur. Bundan başka da bir çocuğu olmamıştır. Ebu Hureyre dedi ki: Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Belkıs'ın ebeveyninden birisi cinni idi."6
Bir tarihçi olan İbnü’l Esir; “Âlimler, Belkîs'ın atalarının isimleri konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir görüşe göre, onun adı Beîkama, babasının adı ise Lîşarh (İlî-şarh)tır. Nesep şeceresi ise: Lîşarh b. el-Hâris b. Kays b. Sayfî b. Sebe' b. Yeşcub b. Ya'rub b. Kahtân'dır. Başka bir görüşe göre, onun adı Belkama, babasının adı Hâdid'dir. Babasının asıl adı Lîşarh olup nesebi Yemen tübba'larına (Yemen hükümdarlarına "tübba" adı verilir) dayanmaktadır. Nesep şeceresi ise Lîşarh b. Abd (Zül'-Ez'âr) b. Ebrehe (Zü'l -Menâr) b. el-Hâris (er-Râyiş)'tir. Belkîs'in nesebi konusunda daha başka rivayetler ve görüşler de vardır. Fakat onların burada zikredilmesine gerek yoktur.”7 demektedir.
Sebe Melikesi hakkındaki bu ilginç rivayetleri ve yer alan kaynakları daha da çoğaltmamız mümkündür. Ancak iyice incelendiğinde ya da “alıcı gözüyle”! bakıldığında bütün bu rivayetlerin mesnetsiz, zanni ve indî mütalaalar olduğu görülecektir.
Sebe Melikesinin Ontolojik8 yapısı:
Bir tefsir dehası olan Razî’nin “… Belkıs, Cin taifesine mensup bir kız idi…” görüşünü baz aldığımızda Cin varlığının içerisinde, insan türünün bir vasıflandırması olan “kız” türünün olduğunu da algılamamız gerekmektedir. Yani, Cinlerden erkek ve kadın cinsi olduğu gibi; kadınlardan evlenmemiş olanları “kız/Bakire”lerde vardı. Sebe Melikesi de Cinlerden böyle bir “kız” idi.
İbn-i Kesir’in rivayetinde yer alan; “…Annesi Cinn’lerden bir kadındı. İki ayağının arkası hayvan tırnağı gibiydi…” ifadesinde; Melikenin, Cin olan annesinin insan ve Cin harici hayvani bir vasfı bildirilerek Melikenin soyu hakkında değişik ve yeni bir Ontolojik algı sunulmaktadır.
Kurtubi’nin rivayetini ele aldığımızda Sebe Melikesinin anasının Cinlerden bir “kadın” olduğunu; Melikenin “İnsan” olan babası ile evlilik ilişkisi sonucu Melike’nin(Belkıs) doğduğunu anlamaktayız. O halde Cinler ile İnsanlar evlenirler. Peki, bu evlilik sonucu ortaya çıkan/doğan varlığa; İnsan-Cin harici bir varlık mı yoksa harmanlaması diyeceğimiz üçüncü tür varlık olarak mı bakacağız? Yani Melike (Belkıs); İnsan mıdır, Cin midir yoksa üçüncü (mesela “incin” gibi bir ad verebileceğimiz) bir varlık türü müdür?
Böyle (Belkıs) gibi –ana Cin, baba insan’dan olma- üçüncü bir türün, diğer Cin veya İnsan evliliği onucu hangi türün doğduğu veya hangi türün ırka hakim olduğu kabul edilecektir? Ali Arslan’a ait günümüz tefsirinde yer alan şu satırlar manidardır. “İbn Nuceym, “El-Eşbah Ve'n-Nezair” adlı eserinde der ki: «Ebu Osman Sair bin Davud rivayet ediyor: Yemen ehlinden bir kavim İmam Malik'e cinlerin nikâh edilip edilmeyeceği meselesi hakkında bir mektup yazdılar ve dediler ki: “Burada cinlerden bir kişi vardır. O bir kadınla evlenmek istiyor.” İmam Malik ise şöyle cevap vermiştir: “Bu evlenmenin din bakımından herhangi bir tehlikesini görmüyorum. Fakat böyle bir şeyi kötü görüyorum. Acaba bir kadın hamile olup, bir çocuk doğurursa, kendisine “Sen hamilesin veya çocuğun oldu, kocan kimdir?” denilirse ve o da “kocam cinlerdendir” derse bu husustaki hüküm ne olacaktır? Böylece İslâm'da fesad yayılır.”9
Kur’an’i perspektifte bunları nasıl algılayabiliriz? Mesela Kur’an’da böyle evliklere dair hükümler var mıdır? Miras hukuku nasıl vazedilmiştir? Kadim kaynaklarda yer alan bu rivayetler sonucu ortaya çıkan kelamî problemler nasıl çözülecektir? “Cinlerle insanların evlenip evlenmeyeceği meselesi Şafii'ler, Hanefiler ve Malikiler arasında ihtilaflı bir konudur. Belkıs'in annesinin Cinni olduğuna dair ne Kur'an'da ne de hadiste herhangi bir şey varid olmamıştır. Bu husustaki hikâyeler hurafelerden ibarettir.”10
Süleyman-Sebe Melikesi rivayetleri bir İslam Mitolojisi midir:
Müfessirlerin elinde Kur’an ve Tevrat harici sahih addedebileceğimiz bir bilgi olmamasına rağmen Sebe Melikesi ve onun ataları hakkında olmadık beyanlar ortaya çıkarmaktadırlar. Ebu Hureyre’den “mevzu” nitelikli bir rivayete dayalı olarak onun üzerinden daha da gaybi birtakım bilgiler eklemektedirler ki, Sebe Melike’si, ”Yunan Tanrıçalarına”11 benzer tamamen efsane bir kişilik haline gelmektedir.
“Ebu Hureyre'den mervi bir hadise göre Hz. Peygamber, Belkıs'ın ebeveyninden birinin cinlerden olduğunu söylemiştir. Belkıs'ın anasının peri kızı olduğu ve babasıyla evlenmesine tekaddüm eden günlerde vukuu farzedilen olaylar, av partileri v.s. gibi uzun ve detaylı rivayetler Kuran ve hadise müstenid değildir; tamamı aslı olmayan hurafelerden ibarettir. İbn Asakir'in nakline göre bir gün, el-Hasan'ül Basri'nin huzurunda Belkıs’ın ebeveyninden birinin Cinni olduğu söylenince o bunu reddetmiş ve ''hiçbir kadın, Cin dünyaya getirmediği gibi, hiçbir dişi Cin de insan doğuramaz!! demiştir. Konu ile alakalı olarak Hz. Peygamber'e nisbet edilen hadise gelince o ''garib” ve senedi ''zayıf'' bir haberdir; hadis münekkidlerince itimad dışı bırakılmış ve ''uydurma'' olduğu söylenmiştir.”12
Bu olağanüstü ve gaybi nitelikli olumsuz rivayetler sonucu Sebe Melikesinin ya kendi; “…Belkıs, Cin taifesine mensup bir kız idi…” şeklinde insan dışı bir varlık; veya ailesine nisbeten “…Belkıs'ın annesi Cinlerden idi…” gibi insan dışı bir yaratık “Cin-insan karışımı” soyundan gelme olarak nitelendirilmektedir.
Öyle ki, “Bu ekleme ve ayrıntılara göre annesi peri kızı, babası Cin olan Belkıs’ın bacaklarında tüyler bulunduğu söylenmektedir. Hz. Süleyman bu söylentinin doğruluk derecesini anlamak için Saray’ın avlusunu altından sular ile kaplatır. Belkıs Saray’a girerken sudan geçeceğini sanarak eteklerini kaldırır, böylece bacaklarının tüysüz olduğu görülür.”13
Geleneksel kaynaklardaki bu indî rivayetlerle dolu olumsuz olgu, Kur’an kıssasının doğru anlaşılmasını olumsuz anlamda etkilemektedir. Kur’an ve Tevrat’ın bile üzerinde durmadığı tarihsel olgular üzerinde sahih bir kaynağa dayanmadan yapılan indî ve zannî yorumlar; bir sonraki müfessir veya Âlim’in bir öncekini referans göstermesi ve mevcut olan zannî rivayete, biraz da kendi kişisel görüşü yoluyla katkıda bulunması ile müteselsilen gelişen iktibas zihniyeti ile günümüze geldiğinde kıssanın anlaşılmasını adeta imkânsız hale getirmiştir.
Kur’an kıssası/kıssalarının anlaşılmasında doğru/sahih bir anlama metodu oturtturamamış müfessir veya siyerciler; “…Âlimler dediler ki…” diyerek, kıssa veya kıssalar hakkında bir önceki kaynakta yer alan her türlü rivayetleri kutsayan! İktibas zihniyeti ile olur olmaz her rivayeti kıssaların içerisine doldurmuşlardır. Bu ulaşılamaz! dolayısıyla Kutsal! Âlimlerin yazdıkları da her devirde sorgulanmadan sonraki nesillere aktarılarak ortaya olağanüstü bir Sebe Melikesi biyografisi çıkmıştır.
Sebe Melikesini, Kur’an ve Tevrat verileri ya da bunların perspektifinin izin verdiği kadar değerlendirilmek yerine kaynağı ve sıhhati zanni birçok rivayetlerle tezyin edilerek böylece Sebe Melikesi ile ilgili kıssa, Siyer ve Tefsir kitaplarında adeta tarihsel veriler ve mitolojik rivayet yığınına dönüştürülmüştür.
Dolayısıyla Tefsir ve Siyer kitaplarında yer alan bu olumsuz olgu hiç mübalağasız “İslam Mitolojisi” diyebileceğimiz hususi bir alan doğurmuştur.
Kur’an ve Tevrat’ta Sebe/Seba Melike/Kraliçesi biyografisi:
Oysa temel almamız gereken Kur’an, Sebe Melikesi’nin ismi14 ve şeceresi hakkında herhangi bir bilgi vermeyerek sadece onun Sebe denilen Coğrafyada yönetici olduğunu bildirmiştir. “Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip: Ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe'den sana çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim. Gerçekten, onlara (Sebe'lilere) hükümdarlık eden, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadınla karşılaştım.”15
Şayet Kur’an, Arap arka planı üzerine nazil olmuşsa –ki muhakkak öyledir- o halde o arka plan içersinde bulunan Tevrat’ta bu konuda neler beyan edilmiştir ona da bakarak Kur’an’ın bilgileri ile Tevrat’ın tarihsel bilgilerini, Kur’an perspektifinde örtüştürdüğümüzde elimize sahih tarihsel bilgiler geçmiş olacaktır.
Sebe Melikesi kimliği hakkında Tevrat şunları bildirmektedir: “Saba Kraliçesi, Rab'bin adından ötürü Süleyman'ın artan ününü duyunca, onu çetin sorularla sınamaya geldi.”16 “Saba Kraliçesi, Süleyman'ın ününü duyunca, onu çetin sorularla sınamak için Yeruşalim'e geldi.”17
Yani Tevrat’a göre de Melike Seba/Sebe denilen bölgenin yöneticisidir. Üstelik 2. Tarihler kitabında Melike’nin hükmettiği Coğrafya Saba olarak verilirken Süleyman peygamberin hükmettiği Coğrafyanın da Yeruşalim/Kudüs olduğunun da bilgisini vermektedir.
Kur’an ile Tevrat’ın bahsettiği bu yönetici kadın hakkındaki tarihsel bilgiler hemen hemen aynıdır. Farklı olan yerleri; Kur’an, bu yönetici kadını, “Melike” olarak vasıflandırırken; Tevrat ise Kraliçe olarak vasıflandırmaktadır.
Diğer taraftan bu yönetici kadının hüküm sürdüğü Coğrafya hakkında Kur’an Sebe18 ismini verirken; Tevrat Seba/Saba19 ismini vermektedir. Her iki kitabın verdiği isimlerdeki fark yabancı bir kelime olan Saba kelimesinin, telaffuzu esnasında sonradan Arapçılaşmasının getirdiği olağan bir farklılıktır. Bu farklılıklar; İbrahim/Abraham, Süleyman/Solomon gibi diğer konularda da benzerlik göstermektedir.
Yine her iki kitap’taki ortak bir olgu vardır bu da her iki kitabın da Sebe/Saba Melikesi/Kraliçesinin adını vermemiş olmalarıdır.20 Hal böyle olunca hangi gaybi bilgi sahibidir ki, tamamen gayb olan Melike ile ilgili onun ismi ve şeceresi hakkında sahih bilgi sahibi olmuştur da İslam Tefsir ve Siyer kaynakları müelliflerine kaynaklık etmiştir, diye sormamız lazımdır.
Hadi diyelim Sebe Melikesinin ismini; geleneksel kaynaklara istinaden Belkıs olarak kabul edelim. Ya kendinin veya anasının Cin yaratığı olduğu rivayetlerini Kur’an perspektifinden nasıl kabul edeceğiz. İnsan-Cin evliliği ve ürünü üçüncü bir yaratık türü Sebe Melikesini hangi Kur’an algısı ile kabulleneceğiz.
Sonuç:
Görüldüğü gibi Bilhassa Kur’an kıssaları ile ilgili geleneksel kaynakları uzun-uzadıya inceleyerek, Kur’an karşıtı anlatımları ayıklamamız gerekmektedir. Bunun için de Kur’an kıssalarını Tefsir ve Siyer alanından ayrıştırarak ayrı bir ihtisas dalı olarak inşa etmek zorundayız.
Kur’an ve onun anlattıklarından bahseden Tevrat ve İncil dışında; Arkeoloji, coğrafya, tarih, Dinler tarihi v.d modern bilim dallarından da yararlanarak Kur’an kıssalarının anlaşılmasında yeni bir vizyon ortaya koymak gerekmektedir. Aksi halde Kur’an kıssalarını ya efsanelere dönüştüren rivayetler yığınına ya da bunları baz alıp kıssaları seküler açıklamalara dönüştüren rasyonalistlere teslim olacağız demektir.
Bizim, Kur’an’daki Süleyman ve Sebe Melikesi kıssasından yararlanmamız ya da ondan dersler, öğüt ve ibret almamız için önemli olan isimler bunlara dayanan biyografiler veya Coğrafyalar değil, onlardaki inanç bazındaki olgulardır. Süleyman ve Hüdhüd arasındaki diyalogdaki şu tespit bizim için çok önemlidir. “Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar.”21 Yani, Kur’an’a göre Melike’nin biyografisi ikincil plandadır. Birincil olan Melikenin ve kavminin itikadi yanıdır. Tarihsel materyal ise birincisine göre ortaya çıkarılmalıdır. Hz. Süleyman ile Sebe Melikesi arasındaki tarihsel ilişki inanca dayalı olarak temellendirilmesi gerekirken aşk ve gösteriş üzerinden yapılan tarihsel detaylandırmalar hem mesnedsiz ve hem de Kur’an’ın beyan ettiği kıssanın hidayet yörüngesine aykırıdır.
Kur’an ve Kur’ani anlayış açısından, geleneksel kaynaklarda yer alan Sebe Melikesi ve Süleyman hakkında anlatılanlar da Kur’an noktai nazarından tashih edilmesi gereken muharref olgulardır. Tıpkı Kur’an’ın Tevrat ve İncil’deki Muharref olguları tashih ettiği gibi geleneksel kaynaklarda yer alan lüzumsuz ve yanlışlarda düzeltilmelidir.
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar
Dipnotlar:
1- D.İ.B. Kur’an Yolu Türkçe Meal Tefsir, c. IV, s. 191-192.
2- T.D.V İslam Ansiklopedisi, Belkıs maddesi, c. V, s. 420.
3- İbn-i Kesir, Muhtasar Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c. IV, s. 1757.
4- Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb,c. XVII, S. 433.
5- Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, c. VI, s. 269.
6- İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 13/157-200; “Hazin tefsirinde anlatılıyor ki «Belkıs'ın babası Şerahil, etraftaki krallara “Hiçbiriniz bana denk değilsiniz, babama da denk değilsiniz. Bu yüzden ben sizin kızlarınızla evlenemem” demiş. Sonunda Cinlerden bir kız istemiş. Onlar da ona bu kızı vermişlerdir. Kızın ismi “Reyhane bin Seken'dir.” Bu minval üzere birçok rivayetler gelmiştir. Fakat bunların çoğu îsrailiyat'tır.” Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, c. XII, s. 412-415.
7- İbnü’l Esir, El Kâmil Fi’t-Tarih, c. I, s. 222.
8- http://nedir.antoloji.com/ontoloji/
9- Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, c. XII, s. 412-415.
10- Ali Arslan, A.g.e, c. XII, s. 412.
11- http://tr.wikipedia.org/wiki/Kategori:Yunan_mitolojisinde_kad%C4%B1nlar
12- Abdullah Aydemir, İslami Kaynaklara Göre Peygamberler, s. 211.
13- T.D.V İslam Ansiklopedisi, Belkıs maddesi, c. V, s. 421.
14- “Kur'an'da melikenin ismi geçmez ama Arap kaynaklarında "Belkıs" olarak adlandırılır.” http://tr.wikipedia.org/wiki/Saba_Melikesi_Belk%C4%B1s
15- 27/Neml/22-23.
16- Tevrat/1.Krallar10/1.
17- Tevrat/2.Tarihler9/1.
18- “Fe mekese gayre baîdin fe kâle ehattu bi mâ lem tuhıt bihî ve ci’tuke min sebein bi nebein yakîn/ Derken Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve (Süleyman’a) şöyle dedi: “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.” 27/Neml/22; Sebe maddesi; Ali Akpınar, s.182.
19- “Saba Kraliçesi….” Tevrat/1.Krallar10/1; “se'-ba/cebha'/Saba” maddesi, bakınız; http://bibleatlas.org/seba.htm
20- “Kitabı Mukaddes'te kraliçenin isminden bahsedilmez.” http://tr.wikipedia.org/wiki/Saba_Melikesi_Belk%C4%B1s
21- 27/Neml/24. |