ÇORBAYA KAŞIK SALLAMAK MI
BARDAKTA İÇMEK Mİ?
Geçenlerde bir televizyon reklâmına gözlerim takıldı. Reklâmda oynayan artistin elinde bir bardak, bardaktan bir yudum alıyor ve içtiği şeyin nefasetini gözlerini yummuş bir şekilde mutlu bir ifadeyle mırıldananarak seyircilere yorumluyordu. Herhalde çay veya kafe gibi bir içecek reklamı diye düşündüm ki; tam o anda spot cümleler geldi; “Annenizin çorbası lezzetinde!...”
Meğer bizim çay diye aklımızdan geçen içecek şey! Çorbaymış!.. Allah.. Allah.. Devir nasıl değişti, anlaşılmaz, anlaşılamaz, anlamaya yetişilemez bir boyutta!.. Kim derdi ki bir zaman gelecek tasta tabakta höpürdete höpürdete içilen çorba, bir fincanda içilecek!.. Akıl almaz hızlı ve garip bir değişim..
Eskilerden bir deyim vardı “Çorbaya kaşık sallamak” diye... Çorba böyle içilirdi, başka bir içme şekli, olsa olsa çorbayı “kafaya dikmek” diye tabir edilen kaşık sallamadan tabağı ağza dayayıp içmek olurdu herhalde... Böyle çorba içmeye de her kes güler, ayıp sayılırdı.
Hem çorbanın içersine bazı şeyler sıkılırdı. Mesela pazarların meşhur nidası “Çaya çorbaya Limoooon...” çorbanın bu özelliğinden çıkmış bir pazarlama nidası. Çorbaya Limon sıkılır elbette.. Eğer o çorba işkembe, paça ise üzerine sirke dökülür. Dahası var. Karabiber, pul biber, nane, kırmızı toz biber, vesaire.. Bütün bu tat verici nevaleler olmadan çorbanın tadı çıkmaz. Hem çorba sıcacık olmalı. Şöyle kaşığa ağzınızı değirdirip bir höpürdettim mi ağzınızı yakmalı ki “öfff ne sıcakkk... “ nidası gelmeli ki çorbanın tadı ve anlamı olsun.
Yemek ustaları, modern çağın gastro uzmanları, çocuk beslenmesinde, özellikle bebeklik döneminden büyüme çağına kadar çorba çeşitlerinin olmazsa olmaz besin olduğunu belirtiyorlar. Çünkü çorbalar, besleyici değeri yüksek bir yemek çeşidi imiş meğer!.. Birbirinden çok farklı malzemelerle hazırlanan çorbalar sağlıklı bir beslenme kaynağı. Hem evde yemeklerden artanlar, yiyeceklerden kalan malzemeler, yapılan çorbalarla değerlendirilerek ev ekonomisine katkıda bulunmak mümkün. Mesela gemici çorbası, tavuk suyu çorba, yayla çorbası, v.s, bunlar arasında sayılabilir.
Neredeeee o eski çorbalar ve çorba içenler?.. Devir değişti. Sabah oldumu alel acele ayağa dikilecen. Bir de bakacaksın ki saat geçmiş, yalap şalap yüzünü yıkayıp, koyacaksın yola.. Yolda, arada, molada, o da olmadı büroda veya işyerine varınca, bir iki poça veya bir iki simit; sıcak mı ılık mı belli olmayan bir çay.. İşte sana öğlene kadar idare edecek azık. Hemen bir cigara...yetmedi arkasından bir tane daha.. Bu zıkkım ne tatlı gelir; yarım yamalak aç mı tok mu belli olmayan karna!...
Aha... size alternatif bir yemek; sıcacık bir fincan........... çorbaaaa!.. Öyle poçayla simitle kahvaltı mı olur, bak annenizinki gibi! bir çorba.. Aç paketi, dök sıcak suya, oldu sana annenizin çorbası!. Kuru kuru şeyler yemek size iyi gelmez kabız yapar!.. Hem içinizi ısıtır canım...Sıcacık içiverin..Bir fincan annenizin çorbası!.. Böööööö....
Türk milletinin sahip olduğu değerler nasıl değişti anladınız mı?... Yemek kültürü, yemekler, bunların oluşturduğu deyimler v.s. Türk mutfağının olmazsa olmazı bir yemek türü olan çorba ve buna dayalı günün sabah adı verilen kısmının yemek yaşantısı nasıl değişti!.. Çay, peynir, zeytin, ekmek yine bir anlam ifade ediyordu, çorba olmasa da.. Ama şimdi her şey aperatif!..Bulduğunu doldur mideye.. Ne yapsınlar; kendi çalışır, hanım çalışır, kim yapacak kahvaltıyı, içecek çorbayı.. Erinden önce kalkan hanım mı kaldı ki; hadi onu da geçtik, vakit var mı ki, şöyle enfes bir sabah kahvaltısı yapalım!...
Sabah acele işe, kahvaltı çaya poçaya; öğlen vakit yok yemek ya dönerciye ya lahmacuncuya ya da burgerciye.. Akşam zaten her kes işten geliyor iş kaldı tost makinesine... Adamlar yine haklı, hemen size pratik sıcak bir çorba.. Alın poşeti, dökün sıcak suya, karıştırın, için. Mmmmmm... Annenizin çorbası gibi!.. Kaşık kirletmekte yok. Çorba içmesi bitince, tutun suya, koyun rafa..Tam tembellere göre! Bazılarının kafası çok çalışıyor canım!.. Adamlar pratik zekalı!.. Bir de kamışla içilse!.. Değmeyin çorba keyfine!
Ondan sonra bu kadar hızlı, katı ve abur-cubur yiyince, kabız olanı mı ararsın, Basur olanı mı? Bu medeni çağda, mide ve sindirim sistemi şikâyetlerinin had safhaya gelmesi bir rastlantı mı? Gastirit, Reflü, Ülserler; hep değişen yemek kültürümüzün geride bıraktığı acı izler. Nereden nereye geldik!..
Şimdi bu karda kışta, sıcacık bir çorba olsa da bir kaşık sallasak, höpürdete höpürdete içsek.. İçine limon sıksak, baharatlarını atsak.. Annemizin çorbasından!.. Mmmmm... Nefissss... Meşhur bir deyimimiz var ya tam bu duruma uyar: “Hayali cihan değer”
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar |