Özel televizyon kanallarının her geçen gün çoğalması, kalitesiz yayınları arttırırken; artan rekabet ortamı, devletin resmi televizyon kanalı TRT’nin, kaliteli yayın anlayışına her hangi bir halel getirmemiştir.
Her alanda Türk halkının aile yapısının, kültürel ortamının gerekleri doğrultusunda yayınlar yapan TRT, belgesel yayınlar alanında da rakipsiz olduğunu her geçen gün göstermektedir.
Yakın zamanda TRT’de yayınlanan Özü Türk belgeselinin, TRT’nin, Türk ve Müslüman dünyasındaki gelişmeleri gözler önüne seren belgesel yayınlarından bir tanesi olduğuna inanıyorum.
Orta Asya Türk boylarından Tatar, Kıpçak, Kuman’ların bakiyeleri olan azınlık toplulukların, Müslüman olmayan milletler içersinde nasıl dönüşüme uğradıklarının anlatıldığı belgesel ibret vericidir.
Bir Müslüman olarak, İslam toplumu içersinde doğmanın verdiği rehavete rağmen, ecnebi topraklarda ve başka dinlerin hâkim olduğu toplumlar içersinde doğmak ve yaşamak zorunda olsaydım/olsaydık ne yapardık, nasıl yaşardık sorusunun cevabını, Özü Türk belgesinde bulduğumu söyleyebilirim.
Özü Türk belgeseli Orta Asya Türk kavimlerinden bakiye toplulukların, Hıristiyan dünya içersinde yaşadıkları süreçteki değişimleri göz önüne getirerek; onların günümüz dünyasındaki durumlarını ekranlara taşımaktadır.
Genel olarak Kırım, Litvanya, Polonya’da yerleşik olan ve şu andaki tüm dünyadaki bilinen nüfusları iki bin, iki bin beş yüz civarlarındaki Karay Türklerinin verdikleri, soylarını devam ettirme mücadelesi, ilgi çekicidir.
Yahudiliğin bir mezhebi haline gelen Hazar imparatorluğu kökenli Türk boylarından Karaim’lerin yanı sıra, Macaristan da yerleşik Kuman kökenli Türklerin Hıristiyanlığı seçtiğine şahit olduk. Dillerini muhafaza edemeyen bu boyların dinlerini de Yahudilik ve Hıristiyanlık olarak değiştirmeleri onların aynı zamanda yaşadıkları milletler içersinde giderek azalmalarına ve asimile olmalarına sebep olmuştur.
Çağdaş Türklerle, sadece birbirine uyan bazı Türkçe kelime, birkaç yemek çeşidi ve bazı ufak kültürel benzeşmeler haricinde ortak noktaları bulunmayan bu azınlıkların, yaşadıkları toplumlar içersinde giderek asimile oldukları ve yakın gelecekte tarihten silineceklerine kesin gözüyle bakılmaktadır.
Özü Türk belgeseli bölümlerinde gösterilen; 600 yıl önce çeşitli zorunluluklar dolayısı ile Avrupa'ya göç eden, Kıpçak Türkleri olan, Polonya ve Litvanya Tatarları'nın kültürleri, gelenek ve görenekleri, adetleri ve ibadetleri ile çağdaş diğer Türk toplulukları arasında daha çok benzerlikler bulunmaktadırlar.
Savaşçı ruhları sayesinde, Polonya, Litvanya ve Finlandiya ülkelerinde, katıldıkları birinci ve ikinci dünya savaşlarında gösterdikleri üstün mücadelelerden dolayı generallik rütbelerine kadar yükselen Tatar Türkleri, yaşadıkları ülkelerde büyük saygınlık kazanmışlar. Tatar Türklerinin, geçmişte kazandıkları bu saygınlıklarını bugün bile devam ettirdiklerini öğrendik.
Polonya, Litvanya ve Finlandiya Tatarları, Müslümanlıklarını korumuşlardır. Her ne kadar belgeselde gösterilen ve anlatılanlardan tam manasıyla İslamiyet’in şartlarına uyduklarını göremesek bile; Müslümanlık ibadetlerinde ısrarcı olduklarını anlamaktayız. Beş vakit namaza riayet etmediklerini belirten bu insanlar; inşa ettikleri kilise mimarisindeki, hafif minare çıkıntılı yöresel ahşap camilerde, Cuma ve Bayram namazlarını kıldıklarını ifade etmektedirler. Dışarı ezanın yasak olduğu ülkelerde, İç ezan ile aralarında görevlendirdikleri imam vasıtası ile ibadetlerini yerine getirmeye çalışan bu insanlar kimliklerini geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de korumaya çalışmaktadırlar.
Toplu halde camiler önünde Kurbanlarını kesen, Tatar Türklerinin, Dini ve kültürel yaşamlarını devam ettirmek için, Türk ve İslam dünyasından ilgi bekledikleri anlaşılmaktadır.
Ufak topluluklar halinde zaman zaman bir araya gelen bu Türk ve Müslüman kimlikli toplulukların, dış görünüşleri; Avrupalı insanlar imajı uyandırmasına rağmen, kültürel ve dini yaşamlarında, tabi oldukları Türk ve Müslüman kimliklerine uygun yaşamaya gayret gösterdiklerini anlamaktayız. Aralarında dernekler, federasyonlar kurarak örgütlenen bu insanlar, Türk ve Müslüman kimliğini korumak için; çocuklar ve gençler üzerinde dil, din ve kültürel alanlarda çeşitli çalışmalarda bulunduklarını belirtmektedirler.
Kuzey yarım kürede, Finlandiya’nın Jarvenpaa şehrinde, en Kuzey uçtaki camiyi inşa etmekle övünen, bizim parçamız olan Finlandiya’daki Tatar boyundan olan Müslüman Türklerin sayısı dokuz yüz elli kişi kadar olması onları Müslüman’ca girişimler yapmaktan alıkoymamaktadır.
Dini ve kültürel olarak en çok hassasiyet gösterdikleri konunun ölüm ve mezarlıklar üzerine olduğunu gördüğümüz Polonya Tatar’larının; nerede ölürlerse ölsün, ölülerini mutlaka Müslüman mezarlığına gömdüklerini öğrendik. Bu insanlar, mezarlıklarına ve ölmüşlerine ayrı bir hassasiyet ve bağlılıkla bakmaktadırlar. Düzenli mezarlıklarındaki, mezar baş taşları üzerinde yazan Türk ve Müslüman isimleri ve Arapça ibareler, bizleri ayrı bir duygulandırdı.
Atalarına olan vefa ve kültürlerinin devamını, mezarlıklarına gösterdikleri itina ve rağbetle orantılı gören, Avrupalı, bu Müslüman Türkler; kimliklerini devam ettirecek Saikleri idrak etmiş ve bunları geliştirme gayretinde olan toplumlar olarak gözükmektedirler.
Dinlerini koruyan bu insanlar etnik kimliklerini de korumuşlardır. Bugün ve gelecekte de kimlik ve kültürlerini koruma azminde olan Polonya, Litvanya ve Finlandiya Tatar’larının Avrupa’daki, Müslüman Türk dünyasının birer elçisi olacakları aşikârdır.
Bizlere Müslüman Türk dünyasının Avrupa’daki temsilcilerini tanıtan ve bizlere yeni ufuklar açan Özü Türk belgeseli yapımcılarına şükranlarımızı sunmayı bir vazife telakki ediyorum. Yapımcıların ellerine ve gönüllerine sağlık. Allah razı olsun.
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar |