İSLAM DİNİNDE ARINMA İBADETİ : GUSÜL VE ABDEST
Giriş
Bir yazı serisi olarak hazırladığımız,”Semavi dinlerde arınma ibadeti olarak yıkanma ibadeti”yazı serisindeki yazılarda ilk olarak;”Yahudilikte manevi kirlilik ve arınma ibadeti yıkanma”konusunu, daha sonra Yahudilik ve Hıristiyanlık arasında ara geçiş formu bir din olarak gözüken Sabilikte arınma ibadeti olarak yıkanma ibadeti olgusunu, sonrasında da Hıristiyanlık dinindeki yıkanma ibadeti olan”Vaftiz”uygulamasının üzerinde durarak; İslam’dan önce inen aynı çizgideki bu dinlerdeki yıkanma ibadetinin mahiyetini anlamaya çalışmıştık.
Bu son yazımızda ise, semavi dinlerin sonuncusu ve en mütekamil din olan İslamiyet’teki, yıkanma ibadeti üzerinde durarak, İslam’daki yıkanma ibadetinin, semavi dinler nezdinde gelişerek, İslamiyet’te yer alan konumu üzerinde incelemelerde bulunacağız.
Bilindiği gibi İslam, en sonuncu ve en mütekamil bir din’dir. Cenabı Hak bunu şöyle belirtmektedir.
“Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim.” 5/3
“Allah nezdinde hak din İslâm'dır.” 3/19
“İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” 30/30
“Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahrette ziyan edenlerden olacaktır. “ 3/85
“Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. Şahit olarak Allah yeter.” 48/28
İslam’ı son ve en ekmel din olarak tavsif eden bu ayetlerde Allah; İslam’ı;”El-yevme ekmeltu lekum dinikum”“Bu gün sizin için dininizi kemale erdirdim”ayeti ile Adem@ ile başlayan, Yahudilik, Sabilik, Hıristiyanlık gibi bir takım sonraki tanımlamalarla süren vahiy çizgisinde dinlerin son halkası olarak Hz. Muhammed’e indirdiği İslam vahyi ile mütekamil hale getirdiğini ve bundan sonra bundan başka bir din göndermeyeceğini beyan eder.
Allah bu ayetler ile İslam çizgisindeki semavi dinlerdeki son noktanın konulduğunu işaret etmektedir. Yoksa putperest, müşrik olarak tanımlanan diğer dinler arasından İslam’ı seçmemiştir.
Bu durumu Kuran’daki ayetler ile tescillemeye çalışalım. Kuran’da İslam’dan önceki Yahudilik, Hıristiyanlık ve Sabilik gibi diğer semavi dinlere de atıfta bulunulur ve onların da en son din olan İslam çizgisinde dinler olduğu belirtilerek; Allah’ın bu dinlerin resulleri vasıtasıyla benzer emir ve yasaklar gönderdiği beyan edilir.
"Sana kendinden öncekileri doğrulayan Kitap’ı hak ile indirdi. İnsanlara yol göstermek üzere daha önce de Tevrat’ı ve İncil’i indirmişti.”3/3-4
“Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik. Kendilerini (Allah'a) vermiş peygamberler onunla Yahudilere hükmederlerdi. Allah'ın Kitabı’nı korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş zâhidler ve bilginler de (onunla hükmederlerdi).” 5/44
Allah Hz. Muhammed’e@ gönderdiği son dinden önceki resullere de Kuran’da emredilen bazı emir ve yasaklardan vahyetmiştir. Toplumlara göre bazı değişiklikler gösteren bu emir ve yasaklar, son din İslam’ın nüzulünün tamamlanması ile bitmiş ve Allah, bu durumu”El-yevme ekmeltu lekum dinikum”“Bu gün sizin için dininizi kemale erdirdim”ayeti ile tanımlayarak Hz. Muhammed’e inen vahiy ile bu sürecin mütekamil hale getirerek sonladığını belirtmiştir.
Dolayısı ile İslam’dan önceki semavi dinlerde de yer alan yıkanma ibadetindeki, gerek Allah’ın ahkam emirlerini değiştirmesi sebebiyle, gerek muhatap toplum insanlarının belli süreç içersinde tahrifleri ile değişerek ve Hz. Muhammed’e inen son vahiydeki ahkam ile en mütekamil halini alan yıkanma, Gusül ve Abdest konusunu incelemeye başlıyoruz.
İslam’da yıkanma ibadeti: Gusül
Kuran’ı Kerim’de yıkanma ibadeti ile ilgili olarak iki ayrı sure içersinde iki ayrı ayet yer almaktadır.
“Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusledinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahut kadınlara dokunup da (bu durumlarda) su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.” 4/43
“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, gusledin. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz .” 5/6
Nüzul sırasına göre önce Nisa suresi 43. ayet ve daha sonra Maide suresi 6. ayetlerde nazil olan yıkanma ile ilgili emirlerde öncelikli olarak tüm vücudun yıkanması ile ilgili olarak ve lügat manası ile kavramlaşan”Gusül”emredilmektedir.
Arapça g-s-l fiil kökünden gelen”gusl”keslimesine Lisan’ül Arap’ta, yıkanmak, su ile temizlenmek manası verilmiştir. Tüm vücudun kirlerden arınmak maksadıyla suyla temizlenmesine”Gasele”denmektedir. Istılahı manası ise; Manevi kirlerden arınmak amacıyla bütün vücudu kuru yer kalmayacak şekilde su ile yıkamaktır.
Gusül olarak kavramlaşan bu durum; Fıkıh kitaplarında”Hades-i Ekber”olarak ta isimlendirilmektedir. Lisan’ül Arab’a göre Hades, sonradan meydana gelen şey anlamına gelmektedir. Fıkıh ilmi tarafından”Hades’ten taharet”terimiyle, namazın şartlarından biri olarak sınıflandırılmıştır.
“-yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın.” 4/43
Medine’de nazil olan Nisa suresinde yer alan”gusül”emri, namaz kılmak isteyenlere yapılması öncelikli bir rükün olarak bildirilmiştir. Oysa namaz ibadeti, gusül ve abdest ayetlerinin henüz daha inmediği Mekke döneminden beri yerine getirilmekteydi. O halde bu durumu nasıl izah etmek gerekmektedir.
Bunu şöyle yorumlamak mümkündür. Medine dönemine kadar Müslümanlar namazlarında geçmiş semavi dinlerden bakiye, yıkanma ibadeti ve abdest uygulaması ile namaz kılmışlardır. Nitekim semavi dinlerdeki yıkanma ibadeti yazı serimizdeki”Yahudilikte arınma ibadeti olarak yıkanma”bölümünde, Yahudilerin kutsal Tevrat levhalarının ve diğer kutsal bulunduğu eşyalarının “Buluşma çadırı”girerken tüm vücudun veya bir bölümünü yıkadıklarını anlatmıştık.
"Ve Harun'la oğulları ellerini ve ayaklarını ondan yıkayacaklar; toplanma çadırına girdikleri zaman, yahut Rabbe ateşte yapılan takdimeyi yakmak için, ibadet ederek mezbaha yaklaştıkları zaman ölmesinler diye suyla yıkanacaklar . Ve ölmesinler diye elleri ve ayaklarını yıkayacaklar; ve onlara, kendisine ve zürriyetine, nesillerce ebedi kanun olacak.”Levililer/30.Bab; 20-21
İslam’ın nüzulü esnasında Mekke ve Medine toplumunda gusül ve abdestin bire bir aynı olmasa da bilinmekte olduğu aşikardır. Nasıl ki oruç ve hac ibadeti gibi ibadetler eski toplumlarda vardı ise; Peygamber toplumuna da muharref de olsa bir takım uygulamaları intikal etmişti.
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.”2/183
“Biz, her ümmete kurban kesmeyi gerekli kıldık.”22/34
“Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden haber beklediğini) görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir.” 2/144
“Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden siz de akın. Allah'tan mağfiret isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir.”Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın.” 2/199-200
Prof. Dr. Süleyman Ateş,”Yüce Kur’an’ın çağdaş tefsiri”isimli tefsirinde; Bedir savaşı yenilgisinden sonra Mekke’ye dönen Mekke müşriklerinin bu acıklı haline kızıp öfkelenen Ebu Süfyan’ın; karısı ile ilişki kurmayacağını beyan edici: “Muhammed’le savaşıp yeninceye kadar üzerinden su geçirmeyeceğini”belirten sözlerini delil göstererek; guslün cahiliyye Arap toplumuna yabancı bir gelenek olmadığını peygamberimiz döneminde yaşayan cahiliyye dönemi Arap toplumunda cinsel ilişki sonrası yıkanma uygulaması olduğunu; kaydetmektedir.
Hz. Peygamber, konuyla ilgili ayetler nazil olmadan evvel, İslam’dan önce inen semavi dinlerden Yahudilikte ve müşrik cahiliyye toplumu ibadetlerinden intikal eden bozulmamış birtakım bakiye esasları uygulamayı içtihadî kararları olarak devam ettirmiştir. yukarıdaki ayetlerde sıraladığımız Kıble’nin önceleri Kudüs olması, Recm cezası uygulaması, Aşura orucu, hac menasikleri vesaire gibi..
Hz. peygamberin baz aldığı bu bakiye uygulamaların bazıları Allah tarafından vahiyle değiştirilmiş, bazıları ise herhangi bir ikaz ve değiştirme olmadığı için devam ettirilerek İslam dininin de uygulamaları haline gelmiştir. Dolayısıyla Namaz öncesi gusül ve abdest alma ibadetinin gelişimi ve kesin hükümler haline gelmesi de bunun emsali bir durum olarak gözükmektedir.
Hz. Peygamber Müslümanlara, gusül ve abdest ayetleri Medine’de nazil oluncaya kadar; namaz kılmak istediklerinde; cahiliyye müşriklerinin de yabancı olmadığı ve uyguladıkları cünüplükten yıkanma gelenekleri ve aynı zamanda, Yahudilik yoluyla gelen bakiye gusül ve abdest uygulamalarını esas alarak, gusletmelerini ve abdest almalarını emrettiği görüşü, kanaatimizce makul bir görüş gelmektedir.
Bu konudaki aykırı bir görüş olarak; Nisa suresi 43. ayet nazil olana kadar Müslümanlar namazlarını eda ederlerken cünüplük konusuna yer vermemişler. Ne zaman ki bu ayet nazil olmuş o zaman cünüplükten sıyrılmak için guslederek namaz kılmamaya başlamışlardır, görüşünü sıralayabiliriz.
Bunun örneği nasıl ki, içkili veya sarhoş olarak namaz kılmaya devam ederken,”Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye namaza yaklaşmayın.”4/43 ayeti nazil olunca, içkili olarak namaz kılmayı terk ettikleri gibi..
Bu görüş daha mantıki gelmiş olsa bile; İslam’ın inişi esnasında geçmiş dini uygulamaların hiç bilinmediği, veya Hz. Peygamberin geçmiş semavi dinlerdeki uygulamalara hiç yer vermediğini kabul etmek gerekir ki bu durum realiteye ters bir kabul olmaktadır. Çünkü Hz. Peygamber, Mekke ve Medine’de ki İslam’i yaşam içersinde; ilgili konuya dair vahiy gelmezden evvel geçmiş semavi din Yahudilikteki uygulamalara yer vermiş, müminlere yapmalarını emretmiştir, bunlardan bazılarını yukarda zikretmiştik.
Vücudun bir kısmını yıkama; abdest
Cenabı Hakk’ın, Kuran’da emrettiği, namaz kılmadan mutlaka yapılması gereken iki yıkanma türünden ikincisidir. Istılahta; Farsça su”Ab”ile”Dest”el sözcüklerinden oluşturulmuş olan”Abdest”veya”Namaz abdesti”; Fıkıh’ta”Hades-i Asgar”; hadislerde”Vudû”; Kuran’da”Taharet”ve Temizlik”manasına gelen”Zekâ””Tuhr”olarak isimlendirilen; vücudun bir kısmının su ile yıkandığı, arınma ibadetidir.
“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın.” 5/6
Maide suresindeki Bu ayette;namaz kılacak Müslümanların, namaz kılmadan önce”Abdest”veya”Namaz abdest’i”olarak tanımlanan küçük bir yıkanma türü ile vücudun azalarının cüzi bir kısmının yıkanması veya suyla meshedilmesi istenmektedir.
Kur’an’ı Kerim’de yer alan abdest azaları şunlardır:
1- Yüz,
2- Eller,
3- Baş,
4- Ayaklar,
Vücuttaki bölge sınırları kesin belirtilmeyen abdest azalarının yıkanma ve meshedilmesi emrinin uygulanması esnasında, Kuran’ın abdest ayetinin mesh edilme kısmındaki uzuvların anlaşılmasında mezhepler arasında ihtilaf edilmiştir.
Hak mezhep olarak nitelendirilen Ehl-i sünnet’e nazaran yıkanan abdest azaları; dirsekler dahil her iki el, yüz ve topuk kemiklerine kadar her iki ayaktır. Baş ise su ile mesh edilir. İslam’ın ikinci büyük mezhebi olan Şia mezhebine göre ise; sadece eller ve yüz yıkanır, baş ve ayaklar su ile mesh edilir.
Hz. peygamberin kendi ve tavsiye ettiği uygulamaların da”Sünnet”ilave edilmesi ile birlikte bu günkü konumunu alan abdest; vücudun elbise ile kapatılan yerleri hariç iç ve dış; ağız içi, Burun içi ve kulak içi, gibi bölgeleri de kapsayacak biçimde tüm görünen ve yaşanılan ortamla temas eden yerlerin hepsini kapsamıştır.
İslam’daki namaz öncesi abdest uygulaması mota mot, bire bir olmasa da, diğer semavi dinlerde de yer aldığı görülmektedir.
Yahudilikte Buluşma çadırı öncesi bu abdest benzeri bir uygulama yapıldığı Tevrat ifadelerinden anlaşılmaktadır.
“Musa, Harun ve Harun'un oğulları ellerini, ayaklarını orada yıkadılar.”Levililer / 40.Bab; 31
Tevrat’ın bu emri; Kırım, Litvanya, Ukrayna, Polonya, Fransa ve Türkiye’de yaşayan; Hazar devletini kuran Kıpçak Türk boyu Karay Yahudilerinde; Kutsal ibadet mekanı Knesa’lara girmeden evvel, Knesa dışında yer alan çeşmeden el ve ayaklarını yıkamak uygulaması halen devam ettirilmektedir.
Sabilikte ise üç yıkanma ibadetinden en küçük olanı”Rişama”İslam’daki abdest'e benzer biçimde vücudun uzuvlarından bir kısmının yıkanması olarak uygulanan bir yıkanma, vaftiz türüdür. Ancak bu yıkanma türünün akarsuda gerçekleştirilmesi zaruridir. Anlaşılacağı gibi namaz abdesti benzeri uygulamalar, İslam’dan önceki diğer semavi dinlerde de bulunmaktadır.
Son din İslam’ın nüzulü ile birlikte, namaz abdesti hem geçmişteki tahriflerden arındırılmış ve hem de en mütekamil hale getirilerek, suyun bulunmadığı zamanlarda da Teyemmüm yoluyla abdestin devam ettirilmesi sağlanarak, böylece Müslümanların namaz ibadetinde fiziksel ve moral güçlük çekmemesi cenabı Hak tarafından önlenmiştir.
“Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz .” 5/6
Manevi kirlilik ve yasaklar
Sözlükte”Uzaklaşmak”manasına gelen cünüp kelimesi; Istılahta; net bir tanımla her türlü cinsel aktivite sonucu erkek ve kadın cinsel organlarının salgıladığı sıvının şehvetle çıkması olarak yerini almıştır. Cünüp olan kimse namaz kılmak istediğinde yıkanması”Gusletmesi”gerekmektedir. Gusül, bütün vücudu kuru yer kalmayacak şekilde su ile yıkamaktır.
“…cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusledinceye kadar namaza yaklaşmayın.” 4/43
“..Eğer cünüp oldunuz ise, gusledin.” 5/6 denmektedir.
Kur’an Kerim’de; gusül ve abdestin, emrediliş sebebi hakkında bariz bir açıklama yok gözükmekte ise de; zımni olarak, gusül ve abdest ayetleri sonunda yer alan;”Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.”4/43.
“Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz .”5/6
şeklindeki ifadeler, cünüplükten yıkanma ibadetinin, bir arınmayı içerdiği dolayısıyla bazı kirleri, özellikle manevi kiri gidermek için olduğuna işaret etmektedir kanaatindeyiz.
Cünüplüğün ihtiva ettiği kirlilik hakkında üstü kapalı bir açıklamayı hadis külliyatında yer alan hadislerde görmekteyiz.
Kütübü Sitte’nin Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tırmızi ve Nesai dahil beş kitabında yer alan; Ebu Hureyre (r.a) den rivayet edilen bir hadisi şerifte resulullah şöyle demektedir:
“Ey Ebû Hureyre nerelerdeydin ?”“Ya resulullah ! cünüptüm; bu pis halde seninle bulunmak istemedim.”deyince, resulullah şöyle buyurdu:”Sübhanallah ! Müslüman asla pis olmaz.”
Muhaddisler, bu hadisin yorumunda; Ebu Hureyre’nin peygamberle karşılaştığında, peygamberimizin her mümine yaptığı gibi, musafaha ederek vücuduna mesh yapması esnasında ona pislik bulaştırırım zannıyla hareket ettiğini; oysa resulullah, Müslüman’ın cünüp olmakla maddi kirlenmeye uğramayacağını, Müslüman’ın maddi temizliğe riayet eden kişi olduğunu, cünüplük durumundaki Müslüman’ın manevi kirli olduğunun ihsas edildiğini beyan etmektedirler.
Dolayısı ile cünüp olan kişinin maddi değil manevi bir kirlenmeye uğramış olduğunu; Kur’an’ın emri gereği namaz kılmak için, öncelikle bu cünüplük durumdan kurtulup”Guslederek”arınılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Daha sonra günlük hayatta namaz kılacak Müslümanlar, namazdan önce ayrıca abdest almaları Allah’ın huzuruna gusülden sonraki arınmadan itibaren gündelik yaşam esnasında kazandıkları manevi kirlerden de arınarak kıyama durmaları gerekmektedir.
Yine hadis küliyatında yer alan abdest ile ilgili hadislerde manevi kirlilik ile açıklamalar, daha açık olarak manevi kirlilik hakkında bizi bilgilendirmektedir.
İmam Malik, Tırmızi ve Müslim’de yer alan ve Ebu Hureyre’den (r.a) rivayet edilen bir hadiste Resulullah, abdestin giderdiği manevi kirleri şöyle tarif etmektedir.
“Müslüman veya mü’min bir kul, abdest alıp da yüzünü yıkadığı zaman, gözüyle bakarak işlemiş olduğu her günah, su ile beraber yüzünden çıkıp gider; ya da suyun en son damlasıyla birlikte çıkıp gider. Ayaklarını yıkadığı zaman, ayakları ile yürümek suretiyle işlemiş olduğu her türlü hata, su ile veya suyun en son damlası ile birlikte çıkıp gider. Hülasa (abdestin sonunda) günahlardan tertemiz arınır.”
İmam Nesai ve Malik’te yer alan ve Abdullah es-Sunabıhi (r.a)den rivayet edilen bir başka hadiste ise;
“(...)Kul abdest alırken yüzünü yıkadığı zaman yüzünden günahları çıkar;(…) ellerini yıkadığı zaman ellerinden günahları çıkar. Hatta ellerinin tırnakları altından da günahlar çıkar. Başını meshettiği zaman başından da günahları çıkar. (…) Ayaklarını yıkadığı zaman, ayaklarından günahları çıkar.“
Peygamberimizden çeşitli şekillerde rivayet edilen buna mümasil hadisler, hadis kitaplarında değişik varyantlarla çokça yer almaktadır.
Peygamberimizin hadislerinde canlı bir varlığa benzettiği günahların, yıkanan vücut azalardan çıkması şeklindeki tasvirler; Peygamberimiz tarafından, Müslümanları abdest hususunda gayretlendirmeye yönelik anlatımlar olmuş olduğunu varsaysak bile, abdest mutlaka hükmi kirlilik adı verilen bir takım günahlara delalet etmektedir. Bunun en kuvvetli delili manevi kirlilikten arınma olan gusül ile birlikte sıralanması ve maddi temizliğe delalet edemeyecek olan ve su bulunmadığı zaman hem gusül hem abdestin yerine Teyemmüm’ün ikame olarak emredilmesidir. Eğer abdest sadece maddi kirlere delalet etmiş olsaydı, susuz olarak ikame edilen teyemmüm’e gerek olmazdı kanaatindeyiz.
Anlaşılıyor ki Cenab-ı Allah; tüm Müslümanların her namaz öncesi işlemiş oldukları çeşitli manevi kirlerden arınmaları ve aynı zamanda huzuruna gelecek Müslümanları, namaza motive etmek için; namaz öncesi abdest adı verilen vücudun küçük bir kısmına şamil bu yıkanmayı emretmiştir.
Kur’an’ı Kerim’de gusletmek şartı namaza endekslenmiş olsa bile; peygamberimizin uygulamalarında; cünüp kişi, namazın kılındığı mescit ve büyük mescit hükmünde olan Kabe’ye giremez ve tavaf edemez, namazı oluşturan öğelerden, kıraat yani Kur’an okuma ve Kur’an’ı ele alma gibi ibadetleri kesinlikle yapamaz.
Cünüp halindeki Kur’an’da belirtilmeyen fakat, fıkhi hükümler olarak oluşmuş yasakların, nasıl oluştuğu üzerinedir. Bu hususta iki yorum yapmak mümkündür. Buna göre birinci görüş; cünüp olarak yanaşılmaması istenen namaz; mescitte kılındığına göre mescitler de, Kur’an gibi kutsaldır ve yine o manevi kirle, cünüp olarak oraya da yaklaşılmaması gerekir. Kabe, büyük mescit, Mescidi’l Haram’dır. O halde cünüp olarak oraya da yaklaşılmaması gerekir. Yine Namaz’ın muhtevasından olan Kıraat, Kur’an okuma olduğuna göre ; cünüp iken Kur’an okunulmaması ve ele alınmaması gerekir. Dolayısı ile cünüp halindeki yasaklar, Kur’an’ın gusül ayetindeki namaza yaklaşılmaması emrinin açılımlarıdır.
Anlaşılacağı gibi namaz merkezli ibadetlerin tamamı, cünüp olanlara, gusledinceye kadar yasaklanan uygulamalardır. Kur’an gusül ve abdest hususunda özü bildirmiş; Hz. peygamber ise Kur’an’ın bu emrini hayata ayrıntıları ile pratizesini gerçekleştirmiştir.”Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” 33/36
Bu husustaki İkinci görüş ise; Yahudi şeriatında, kutsal”Tevrat levhaları”nın ve Allah’ın emirleri ile yapılan kutsal”Şamdan”ve diğer kutsal eşyaların bulunduğu ve Allah’ın, Musa ile Sina çölünde konuştuğu”Buluşma çadırı”, ve daha sonraki muadilleri; Süleyman mabedi, Sinagog ve havra’ya cünüp olarak girilmez kuralına atfen; İslam dinine yerleştiği şeklindedir.
"İsrail halkını kirliliğinden arındıracaksın. Öyle ki, aralarında bulunan konutumu kirletip kirlilik içinde ölmesinler.” Levililer / 15.Bab; 31
Bundan dolayı Nisa 43. ve Maide 6. ayetlerdeki gusül ve abdest emri gelmezden evvel peygamberimiz; namazlardan önce gusül ve abdest uygulamasını ve diğer cünüplük yasaklarını Yahudi şeriatına göre tatbik etmekteydi. Kur’an’daki gusül ayetinin inişinde; Cenabı Hakk tarafından uygun görülmüştür ki; ayette cünüplük ve gusül vurgulanmış, diğer cünüp kişinin; namazın kılındığı mescit ve büyük mescit hükmünde olan Kabe’ye girememesi ve tavaf edememesi, Kur’an okumaması ve Kur’an’ı ele almaması gibi fiillere ait uygulamalara herhangi bir değişiklik getirilmemiş aynen kalmıştır. İlave olarak; cünüp iken su bulunmadığı zaman Teyemmüm emredilmiştir.
Hayz, Nifas ve İstihaze halinde
yıkanma”Gusl”
İslam dinine giren özellikle eski semavi din müntesiplerinden Yahudi ve Hıristiyan kökenli sahabelerin, eski şeriatlarının etkisi ile kadınların, Hayz, Nifas ve İstihaze hallerinin yeni dine göre uygulamalarında şaşkınlık geçirdikleri anlaşılmaktadır.
Hz. Peygamber bu duruma çözüm olması açısından, nazil olan Kur’an ayetlerinde Hayz, Nifas ve İstihaze hususunda henüz emir olmadığı bir dönemde; geçmiş semavi dinlerdeki tatbikata bakarak, Hayz, Nifas ve İstihaze halindeki mü’minelerin bu durumlarında cinsi münasebet konusu hariç; namaz kılmaması, oruç tutmaması, Kur’an okumaması, mescitlerde ibadet etmemesi, Kabe’yi tavaf etmemesi gibi uygulamaları ashabına emretmiştir.
Yahudilikteki hayız halindeki kadınlarla hayız bitinceye kadar her türlü yakınlaşmanın yasaklanmış olması ve kadının bu dönemde ailevi ve sosyal yaşamdan tecrit olunması şeklindeki tatbikat ve Hıristiyanlıktaki; hayız halindeki kadının bu özel durumunu önemsemeyerek, cinsel yönden kısıtlamasızlık gibi tezat uygulamalardan gelmiş ve İslam dinine tabi olmuş Müslümanların; hem dini alanda hem cinsi yaşam hem de sosyal yaşamda Allah’ın emirlerine en uygun davranış şeklini aradıkları Medine ortamdaki sıkıntılarını yansıtan sorular üzerine Allah; hayız hususunda davranışlarını belirleyecek şu ayeti nazil etmiştir.
“Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tövbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.” 2/222
Allah; Medine’de nazil olan Bakara 222. ayetiyle Müslümanlara; Hayız’ı tavsif etmektedir.”Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır.” Buna istinaden ayette; onlara anlayışlı davranılması, bu dönemleri geçinceye kadar onlara cinsel yönden baskı gösterilmemesi istenmiştir.
Kur’an’ın hayız ile ilgili bu hükümleri o dönemdeki Müslüman kadınlara büyük bir özgürlük sağlamaktadır. Çünkü Yahudilikte; hayız halindeki kadın, tüm dünyadan tecrit edilen karantina altına alınan bir varlık halindedir. Hıristiyanlıkta ise hayız halinde olması umursanmamakta, onunla cinsi münasebet dahi yapılmaktadır. Oysa İslam kadına önem vermiş, ve onu bu zayıf durumunda korumuş, Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın onlara emrettiği gündelik yaşamındaki kısıtlamaları ve cinsel baskıları kaldırmıştır.
Yine Bakara 222. ayeti veçhesince, kadınlara cinsel yönden yakınlaşmanın, onların bu özel hallerinin bitiminin ardından”Temizlendiklerinde”olarak tespit eder.”Temizlenme”emrinin hayız’a sebep olan kanın kesilmesi mi, yoksa kanın kesilmesini takip edecek gusletmeyi mi ihtiva ettiği üzerinde ihtilaf oluşmuştur.
Müfessirlerin bir kısmınca; Bakara 222. ayetindeki, Allah’ın”...temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit..”emirlerindeki temizlenme; hayız’a neden olan kanın kesilmesi olarak algılanmştır. Müfessirlerin ekseriyeti ise;”...temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit..”ayetini, hayız bitiminde gusledildikten sonra temizlenme gerçekleşmiş; yani cünüplüğün su ile yıkanılarak bitirilmesi ile gerçekleşmiş olacağını kabul etmektedirler.
Bakara 222. ayet üzerinde, ince bir tahkik yapıldığında, eğer hayız halindeki kadınların”...temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit..”diye, Kur’an’ın belirttiği temizlenme emri yıkanmayı belirtiyor olsaydı, hayız bitiminde gusledilerek bunun yapılacağı emredilmiş olması gerekirdi. Oysa böyle bir emir olmadığı gibi; Bakara suresinden daha sonra inen gusül emri ayetinde de hayız halinde gusledilme emredilmemiştir. Yine buna mümasil hayız bitiminde su bulamayan hanımlar için ikame olarak teyemmüm de emredilmemiştir. Bu husus hayız’dan temizlenmenin niteliği açısından önemli bir noktadır.
O halde Bakara 222. ayetindeki”...temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit..”ifadesindeki temizlenme; hayız’a neden olan kanın kesilmesi olarak algılanmalıdır.
Kadınlara ve daha ziyade zımni olarak erkeklere hitabeden Allah;”O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun.” emri ile yasakladığı cinsi münasebeti; o rahatsızlığa yol açan kanın kesilmesi ile kaldırmaktadır.
Hayız’da, hukuki terimle”İllet”kandır. Kanı gördün mü hayızla ilgili yasaklar başlamaktadır. Kan kesildi mi yasaklar kalkmaktadır. Eğer böyle değil de yıkanılması yoluyla cinsi münasebete başlanacağını belirtmek istemiş olsaydı; hem hayızla ilgili Bakara 222. ayette, hem de guslün emredildiği Nisa 43. ayette hayızın bitiminden sonra yıkanılması gerektiği belirtilirdi.
Bundan dolayı; Hayz, Nifas ve İstihaze sonrası gusletme emri Kur’an’da yer almamasına rağmen, Hz. Peygamberin geçmiş semavi dinlerden Yahudilikteki şeriatın yansıması bir uygulaması olarak fıkhi bir”Hüküm”haline gelmiştir.
Esasen Hz peygamberin bu uygulamaları; hayız ve gusül ayetlerinde Cenabı Hak tarafından aksi bir uygulama belirtilmediği veya peygamberin mevcut uygulamaları ayetle değiştirilmediği için, Hz. peygamberin hayız, nifas ve istihaze ile ilgili uygulamaları zımni olarak, Allah tarafından onaylanmış olmaktadır düşüncesindeyiz.
Şu halde Kur’an, Bakara 222. ayeti ile hayız halinde koyduğu cinsi münasebet yasağını, kanın kesilmesi ile kaldırmaktadır. Hayız ve diğer özel hallerle ilgili Hz. peygamberin uygulamaları olan; namaz kılmama, oruç tutmama, Kabe’yi tavaf edememe ve mescitlere girememe gibi kadınlara yasaklanan fiiller; yine peygamberin tatbikatıyla kanın kesilmesi ile birlikte gusledilerek yapılmaya devam edecektir. Zaten kanın kesilmesi ile cinsi münasebette bulunan kadın ve erkeğin, namaz için gusletmeleri gerekecektir ki; bu hem cünüplük ve hem de hayız sonrası yıkanma işleminin gerçekleştirilmesi demek olacaktır. Hayızı biten kadın cinsi münasebette bulunana kadar namaz kılmak isterse Hz. peygamberin uygulamasına göre guslederek bunu yapacak; eğer münasebette bulunmak isterse yasak kalktığı için münasebette bulunabilecektir. Cima’dan sonra namaz vakti gelirse, o zaman da cünüplükten yıkanma suretiyle ibadetine başlayacaktır.
Hayız’ın bitiminde tekrar ibadete başlamak isteyen kadınlardaki özel hallerinin bitme alametlerinde yaşadıkları algılama sorunları yüzünden, ibadetlerinin sıhhatinde oluşan vehimler ve kocaları ile cinsel münasebete başlamalarında oluşan sıkıntı sebebiyle, Hz. Peygambere sordukları sorularla, bu durumlarda ne yapmaları gerektiğine dair cevaplar isterler. Hadis külliyatında yer alan; Hayz, Nifas, İstihaze gibi kadınlara mahsus haller hususundaki bölümlerinde; sahabe kadın ve erkeklerinin, Hz. Peygambere yoğun olarak bu konuda soru ve sorunlarını ilettiklerini ve Hz. Peygamberin bunlara cevaplarını nakledilmektedir.
Hz. Peygambere soru yönelten sahabe kadın ve erkeklerinin oluşturduğu ortak soruna bakıldığında; Hayız, Nifas ve İstihaze gibi hallerin bitiminin tespitindeki anlayış meselelerinin egemen olduğu anlaşılmaktadır. Hadis külliyatındaki nakiller incelendiğinde; soru soran sahabe kadınları açısından; bu özel haller ve bitimini tespit edip yeniden ibadetlerine nasıl başlayacakları, ibadetlerinin sıhhatine zarar verip vermedikleri amaçlanırken; soru soran erkekler açısından bakıldığında ise, cinsel birleşmeye başlayıp başlayamayacakları bu hususta bakara 222. ayetinin hükümlerini doğru uygulayıp uygulayamadıkları meselesi yer almaktadır.
Hayız, nifas, istihaze ve manevi kirlilik
Daha önceki satırlarda, Kur’an’da manevi kirlilik hakkında açık bir niteleme yoktur ancak, Kur’an zımni olarak cünüplük halini manevi kirlilik olarak nitelemektedir dedik. Bu kanatimize en kuvvetli delil olarak; Nisa ve Maide surelerindeki gusül ve abdest ayetleri sonunda yer alan;”Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.”4/43.”Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz .”5/6 şeklindeki ifadelerin cünüplükteki manevi kirliliğe delalet ettiğini belirtmiştik.
Hal böyle iken, Kur’an ve Sünnet’te açıkça yer almadığı halde; Müfessirler, muhaddisler ve fakihlerin genelinin”İcma”ı ile; hayız, nifas ve kısmi olarak istihaze hallerinin de, manevi kirlilik olduğu kabul edilmiştir.
Cenabı Hakkın, hayız ile ilgili Bakara 222. ayeti nazil etmesinde ve sonrasında; o zamana kadar tatbik edilen Yahudilikten intikal eden diğer hükümler hakkında, menfi bir emir gelmemesine binaen, mevcut uygulamalar devam ettirilmiştir. Bu uygulamaların devam etmesi otomatik olarak, cünüplük gibi hayzın da manevi kirlilik hükmünde algılanmasını sağladığı kanaatindeyiz. Çünkü Tevrat metinlerindeki hayız, Nifas ve istihaze ile ilgili ifadeler bu halin kirlilik olduğunu beyan etmektedir.
“Bir kadın hamile kalıp erkek çocuk doğurursa, âdet gördüğü günlerde olduğu gibi yedi gün kirli sayılacaktır.” Levililer / 12.Bab; 2
“Adet gördüğü günlerde kadının üzerinde yattığı ya da oturduğu her şey kirli sayılacaktır.” Levililer / 15.Bab; 20
Teyemmüm
Kur’an’ın gusül ve abdest hükümlerinin diğer semavi dinlerin muharref hükümlerine göre”ekmel”hale gelmesinin işaretlerinden bir tanesi de onlarda hiç olmayan bir tatbikat; teyemmüm’ün emredilmesidir.
Su bulunmadığı takdirde uygulanması gereken bir hüküm olan teyemmüm; kelime manası olarak kastetmek, yönelmek anlamına gelmektedir. Su bulunmadığı zaman, suyu kastederek yapılacak olan; iki el ile yüz ve dirseklere kadar her iki kolun, temiz toprak ile meshedilmesi; hem gusül -Tüm vücudu yıkama- ve hem de -vücudun bir bölümünü yıkama- namaz abdestinin yerine geçmektedir.
Allah, diğer semavi dinlerde emretmediği halde son din İslam’da su bulunmadığı zaman teyemmüm edilmesini emretmiş, böylece susuz kalındığında ikame olarak teyemmüm devreye girmiş böylece insanlardaki yıkanma ibadetini gerçekleştirememekten doğan psikolojik eziklik giderilmiştir.
Gusül ve abdest fiziksel bir takım kirleri de vücuttan arındırmış olsa bile asıl olan; arınmanın, manevi kirlilik yani günahlardan arınmaya şamil olduğudur. Çünkü Allah’ın, su bulunmadığı takdirde toprak ile abdest alma şekli olan”Teyemmüm”ü emretmesi; suyla alınan abdest’ten kastın fiziksel değil manevi kirlerden arınma vesilesi olduğu anlaşılmaktadır.
“…Su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister”5/6
Tam bu noktada üzerinde duracağımız bir husus karşımıza çıkmaktadır; İslam’ın “Ekmeltu lekum dinikum” olmasının bir veçhesi olan ve diğer semavi dinlerde bulunmayan Teyemmüm hükmü; İslam dininin nasıl”Ekmeltu lekum dinikum”“...dininizi kemale erdirdim”ayeti mucibince; geçmiş semavi dinlerden başlayarak gelen gusül ve abdest uygulamalarının son din İslam’da nasıl kemalini bulduğunu bize göstermektedir.
Sonuç
Günümüzde cünüplüğün anlaşılmasında bir sorun bulunmamış olmasına rağmen; kadınların özel halleri hususunda yeni aykırı anlayışlar geliştirildiğini görmekteyiz. Kur’an’da açık bir emir olmadığı için; Hayız, nifas ve istihaze hallerindeki Müslüman kadınların; namaz, oruç, Kur’an okuma gibi ibadetleri yapabilecekleri yüksek sesle dillendirilmektedir. Buna mümasil özel hallerinde olan kadınlar geçmiş fıkhi tatbikat ve yeni aykırı görüş arasında tercih yapılması istenerek stres altında bırakılmaktadırlar. Dolayısıyla günümüzde bir ihtilaf ve sorun olarak Müslümanların gündemine iyi niyet veya art niyet olarak getirilmesi nedeniyle; Kur’an’ın ilgili ayetleri ve resulullahın pratiği ve geçmiş uygulamaların çerçevesinde; İslam’da arınma ibadeti, kuru fıkhi kulvar dışında,”ibadetin ruhu”, itibariyle de anlaşılması gerekmektedir.
İslam’ın ibadetleri ve diğer din ibadetlerinin uygulamalarının mukayeselerinin yapılması; İslam’ın insanlara sunduğu kolaylık ve yenilikleri idrak etmede ve İslam’ın ibadet ruhunun anlaşılmasında büyük aşamalar sağlayacaktır.
Sadece şekle ve ritüele bağlanan ve öyle anlaşılması yeterli görülen ibadetlerimizin; yeni yaklaşımlarla daha kapsayıcı olarak idrak edilmesi elzemdir.
Mesela; Safa ve Merve arasında hızlı yürünerek sa’y yapılacağını belirten fıkhi açıklamalar; orada Hz. Hacer’in yeni doğan yavrusuna su arayışını, o anın psikolojisini, bu su arayış gayretinin Hz. İsmail’in ikinci kere doğmasını nasıl sağladığını v.s gibi; ibadetin ruhi ve sosyal boyutlarının da anlaşılmasını; ibadetin sadece kuru ritüel, şekil boyutundan çıkmasını sağlayacağı gibi; cünüplük, yıkanma, arınma, hayz ve bu konulara ait yasakların anlaşılması hususunda yeni bir ruh getirilerek çağımız insanın ibadetlerini daha iyi idrak etmesi sağlanmalıdır.
Cengiz Duman
Araştırmacı-Yazar |