“ONDAN SONRA DA YERKÜREYİ DÖŞEDİ. ONDAN SUYUNU VE OTLAĞINI ÇIKARDI.” AYETİ HAKKINDA MÜTALAALAR

“ONDAN SONRA DA YERKÜREYİ DÖŞEDİ. ONDAN SUYUNU VE OTLAĞINI ÇIKARDI.” AYETİ HAKKINDA MÜTALAALAR



            Bu ayet-i kerime Naziat suresinin son kısımlarında yer alır. Sure, Mekke’de indirilen surelerdendir. Kuran’ın diğer birçok Mekkî suresi gibi inanç konularını işler. Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahirete iman inanç temellerindendir. İnsanların çoğu ahiret ve ahiretle ilgili durumlardan, kıyametten ve dehşetinden, tekrar dirilme, hesaba çekilme, cennet ve cehennem mevzularından uzak durmaktadırlar. Ahiret konusu ise bu surenin merkezindedir.
Sure Allah’ın (cc) saygın meleklerinin bazı grupları üzerine, mükellef oldukları muazzam vazifeler üzerine yahut insanı hayrette bırakan tabiattaki delilleri üzerine yemin etmesi ile başlar. Yemin ahiretin hak olduğuna ve vukubulacağına, insanların diriltilmelerinin ve hesaba çekilmelerinin kesinliğine dair edilmiştir. Yüce Rabbimiz (c.c) bir şeye dair kullarına yemin etmekten müstağnidir. Ne var ki Kur’ân ayetleri, kendisine yemin edilen şeylerin önemine yahut kesinliğine insanların dikkatini çekmek için bu şekilde gelmiştir. Daha sonra ayetler ahiretin bazı korkunç hallerine değinir. Mesela “racife” ve “radife”den bahseder ki bunlardan kasıt yer ve göktür. Ahirette yıkılacaklardır. Yine sura iki üflemeden bahseder. İlki her canlıyı öldürcek ikincisi Allah’ın izniyle tüm ölüleri diriltecektir. Daha sonra ayetler kafirlerin, müşriklerin, inançsızların, şüphecilerin ve alemlerin rabbine isyan edenlerin o korkunç gündeki durumlarını tavsif etmeye geçer. Kalpleri korku ve dehşet içindedir. Gözlerinde acizlik ve zillet okunur. Dünyada iken tekrar dirilmeyi inkar ediyorlardı. Mümkün olmadığını kasdederek ve alaya almak için onunla ilgili şöyle sorular sorarlardı: Bedenlerimiz kuruyup öldükten kemiklerimiz çürüdükten sonra tekrar dirilmemiz mümkün mü? Ayetler onlara yaratıcı Allah’ın kararıyla kesin şekilde cevap vermektedir. Allah’ın kararı şudur: Tekrar dirilme emri tek bir çığlıktır. Bu çığlıkla tüm mahluklar hesaba çekilmek üzere mezarlarından diriltilerek kalkmış olacaklardır. Yahut diriltildiklerinde dünyaya tekrar geri döneceklerini zannederler ve hayret içinde ahiretle karşı karşıya kalırlar.
Bundan sonra ayetler Hz. Musa’nın (a.s) Firavun ve ileri gelen adamlarıyla ilgili kıssasına temas eder. Bu Peygamberimiz (sas)’i inkarcılardan gelen zorluklar sebebiyle teselli kabilindendir. İnkarcıları da Firavun’un ve onun kavminden inkar edenlerin içine düştüğü azapla sakındırmaktadır. Bu azabı Allah teala kendisinden ve O’nun hesaba çekmesinden korkan her akıl sahibine bir ibret kılmıştır.
Ayetler daha sonra tekrar dirilmeyi inkar eden Kureyş kafirlerine ve tüm insanlara yönelerek azarlayıcı bir soruyla hitab eder: Hacimlerinin küçüklüğü, evrende güçlerinin, ömürlerinin ve yerlerinin sınırlı oluşuyla birlikte insanların yaratılmaları, göklerin yaradılışından ve inşa edilişinden, devasa boyutlarına, içindeki cisimlerin sayılarına, cisimleri arasındaki dakik mesafelere, haraketlerinin düzenliliğine ve onları tutan çekim güçlerinin büyüklüğüne rağmen bu yalçın irtifalara gözle görülen dayanaklar olmaksızın yükseltilişinden daha mı zordur? Yine insanın yaratılması, göklerin gecesinin karanlığa gömülmesinden, gündüzünün ışıklandırılmasından mı daha zordur? Yerin döşenmesinden, sonra ondan suyunun ve otlağının çıkartılmasından, dağların yerin üzerinde sağlam şekilde yerleştirilmesinden, bu dağlar vasıtasıyla üstündeki insanlar ve faydalandıkları hayvanlar selamette ve emniyette olsunlar diye yerin sabitlenmesinden daha mı zordur?
Ayetler yerin ve göğün yaratılmasında Allah’ın kullarına tekrar diriltmeye kesin delil olarak işaret ettikten sonra kıyameti anlatmaya devam eder. Kıyameti her şeyi bastıran büyük felaket diye adlandırır. Çünkü korkunç durumlarıyla her şeyi kapsayan en büyük felakettir. Ne kadar büyük olursa olsun her türlü belayı aşar. O günde insan iyi ve kötü amellerini hatırlar. Yaptıklarını amel defterinde yazılı olarak görür. Cehennem gösterilir. Her insan ayan beyan onu görür. O anda insanlar mutsuz ve mutlu diye iki gruba ayrılırlar. Mutsuz kişi küfürde ve isyanda sınırı aşmış, dünyayı ahirete tercih etmiş olandır. Onun barınağı cehennemdir. Ne kötü bir dönüş yeridir. Mutlu kişi hesap günü Rabbinin önünde duracağı korkusuyla nefsini kötü arzulardan uzaklaştırmış kimsedir. Bunun barınağı ve döneceği yer Allah’ın izniyle naim cennetidir.
Sure Hz. Peygamber (sas)’e hitapla son bulmaktadır. Bu hitap Kureyşli inkarcıların kıyamet ve ne zaman kopacağı hakkındaki sorusuyla ilgilidir. Ayetler bunun bilgisinin sadece Allah’ın indinde olduğu ve yarattıklarından hiç kimsenin bunu bilmediği cevabıyla karşılık vermektedir. Bu bilgi yalnızca Allah’a aittir. Ey son nebi ve son elçi (sas)! Senin rolün kıyametten korkanı uyarmaktır. O kafirler ve müşrikler kıyametin kopuşunu gördükleri zaman bu şaşırtan olayın korkunçluğu yer yüzünde sürmüş oldukları yaşamlarını hafızalardan silecektir. Dünyada yaşadıkları hayatı geceden yahut gündüzden tek bir günmüş gibi sanacaklar. Bir akşam yahut bir kuşluk zamanı kadar kaldıklarını zannedecekler. Dünya hayatını ahirete kıyasla hakir görmelerinden ve küçümsemelerinden dolayı böyle olacaktır. Surenin sonu başıyla uyumluluk içindedir. Başında yüce Rabbimiz tekrar dirilmenin gerçek olduğuna ve kesinliğine, korkunç durumlarına ve önemine yemin etmiştir. Evrendeki en önemli hakikat ve en mühim hadise olduğunu iyice vurgulamak için yemin etmiştir. Bu başlangıcın ve bitişin düzen içinde olması içindir. Bu düzen Kur’an surelerinin bir çoğunun özelliklerinden birisidir. Burada yeryüzünün döşenmesinin anlamı ve suyunun ve otlağının çıkartılması ile ilgisi hakkında istifham ve yine yeri döşemenin, göğün inşasının ve yükseltilmesinin karşısına konması hakkında istifham öne çıkmaktadır. Ki göğün inşası ve yükseltilmesi yaratıcı kudretin yaratmada sınırsızlığını gösteren bir realite olarak muazzam bir hadisedir.
Bunu bahsetmeden önce ayet-i kerimedeki dahv (döşeme) lafzının sözlük anlamını incelemek gerekir.
Yeri döşeme kelimesinin sözlük anlamı:
Arap dilinde dahv uzatma, yayma ve yere atma anlamlarına gelir. Bir şey için dahv kelimesi kullanıldığında yaydı ve uzattı yahut yere attı ve yuvarladı anlamlarına gelir. Yağmurun taşı yuvarlaması ve sürüklemesi anlamında kullanılır. Atın toprak üzerinde ayağını sürtüp toprağı sürüklemesini ifade için bu fiil kullanılır. Deve kuşu için kullanıldığında yumurtladığı yer anlamına gelir. Yine civcivinin çıktığı yer için de kullanılır.  
Tefsir alimlerinin ayeti kerimeye dair açıkalamaları
İbn Kesir (r.h) yeri döşedi anlamını taşıyan ayeti açıklarken şunları söyler:
Allah (c.c) şu ayeti kerimeyle yeri döşemenin manasını açıklamıştır: “Suyunu ve otlağını içerisinden çıkardı” Fussilet Suresi’nde yerin göklerden evvel yaratıldığı daha önce bahsedilmişti. Fakat yer gök yaratıldıktan sonra döşendi. Yani yerde potansiyel olarak bulunanı aktif hale getirdi. Abdullah b. Abbas (r.a)’tan şu nakledilir: ‘Yeri döşemesi suyunu ve otlağını ondan çıkarması, üzerinde nehirlere yol açması, dağlar ve kumlar, yollar ve tepeler yaratmasıdır. İşte ‘daha sonra yeri döşedi’ ile kasdedilen budur.
Celaleyn tefsiri yazarları (Allah her ikisine de rahmet eylesin) şunları zikrederler: “Daha sonra yeri döşedi yani onu düz kıldı ve yaşanabilir olması için hazırladı. Gökten önce döşenmemiş bir halde yaratılmıştı. Ayetteki ‘çıkardı’ kelimesinin anlamı şudur: Suyunu –pınarları fışkırtmak suretiyle- ve otlağını ondan çıkartarak onu döşedi. Otlak ise hayvanların gıdalandığı ağaçlar ve otlarla insanların yediği azıklar ve meyvelerdir. Bunlara otlak denmesi bir istiâredir.
Fizilal müellifi şunları söylemektedir: "yerin döşenmesi; hazırlanması, yerkabuğunun yayılması anlamlarına gelir. Böylece yer, üzerinde yürümeye ve bitki bitiren toprağın oluşumuna uygun hale gelir. Allah Teala, kaynaklardan ve gökten yağan su ile yerden su çıkarmıştır. Gökten yağan su aslında yerden buharlaşan, sonra da yağmur şeklinde yağan sudur. Allah Teala yerden otlağı çıkarmıştır. Bu insanların ve hayvanların yediği bitkidir. Canlılar doğrudan veya dolaylı olarak bu bitkilerle yaşarlar."
Safvetü'l-beyan li meani'l-Kur'an kitabında şu ifadeler geçmektedir." Yeri döşedi demek onu düzgün ve geniş kıldı demektir. Bunu göğün inşa edilmesi, kalınlığının yükseltilmesi, düzenlenmesi, gecesinin örtülüp karartılması ve gündüzünün açığa çıkarılmasını zikrettikten sonra bahsetmektedir.  Allah (c.c) döşemeyi şu sözüyle açıklar: ‘ondan suyunu çıkardı’ Su çıkartma, kaynakların fışkırması, nehirlerin ve büyük denizlerin oluşmasıyla gerçekleşmiştir.'ve otlağı çıkardı." Yani insanların ve hayvanların yediği her şeyi. Bu Allah Teala'nın sonra gelen şu sözünden de anlaşılmaktadır: 'size ve hayvanlarınıza geçim olsun diye'. Daha sonra bizlere yeri düz kılanın o olduğunu, insanların üzerinde yaşaması için yeri elverişli kıldığını bildirmiştir. Birinci haberi daha önce zikretmiştir; çünkü göğün büyüklüğü Allah'ın açık kudretine daha açık bir şekilde işaret etiği gibi akılları hayrete düşüren olağanüstülükleri de göstermektedir. Göğün bina edilişi ve ardından zikredilenlerin sıralanması sadece zikrediliştedir, kendileri değil. Ayette döşeme fiilinin göklerin ve içindekilerinin yaratılmasından sonra olduğuna dair bir kanıt yoktur.
Safvetü't-tefasir adlı eserde şunlar söylenmektedir: “Daha sonra yeri döşedi.” Yani yeri, göğü yaratıp düz hale getirdi. İnsanların yaşaması için elverişli kıldı. 'ondan suyunu ve otlağını çıkardı.' Yani yerden su kaynakları çıkardı, üstünde nehirler yarattı, insanların ve hayvanların yediği bitkileri ve otlakları bitirdi.
El-Müntehab fi tefsiri'l-Kur'an adlı eserde de şu sözlerle karşılaşırız: daha sonra yeri düz ve insanların yaşaması için elverişli yarattı. Kaynaklar fışkırtarak, nehirler akıtarak yerden su çıkarttı. İnsanlar ve hayvanlar beslensin diye de bitkisini bitirdi.
Bu alıntılarda önceki tefsir bilginlerinin yerin döşenmesi, suyun kaynaklar halinde çıkarılması, otlağın da bitkilerin bitirilmesi şeklinde olduğu konusunda görüş birliği vardır.
KOZMİK BİLİMLERDE YERİN DÖŞENMESİ
1- Suyun yerin içinden çıkarılması
Yer, Güneş sistemindeki gezegenler arasında suya sahip olması açısından en zengin gezegendir. Bu sebeple "su gezegeni" veya "mavi gezegen" diye de adlandırılır. Sular yeryüzünün yaklaşık %71'ini kaplamaktadır. Karalar da %29'unu oluşturmaktadır. Yeryüzündeki su miktarı 1360 milyon km karedir. Bilim adamları eskiden beri dev orandaki suyun yeryüzünde toplanmasının nasıl olduğunu açıklamakta şaşkınlığa düşmektedirler. Sular nereden gelmiş ve nasıl oluşmuştur?
Yer tabakasının oluşumunu açıklamak için çok sayıda teoriler ortaya atılmıştır. Bunlardan birisi suyun yeryüzünün yaratılışının ilk merhalelerinde oluştuğunu söyler. Bu teoriye göre yeri çevreleyen atmosferde atomlar halinde bulunan hidrojen ve oksijen gazları tepkimeye girerek suyu oluşturmuştur. Diğer bir teori ise yerdeki suyun kuyruklu yıldızların buzlarından kaynaklandığını iddia etmektedir. Üçüncü bir teori ise yeryüzündeki suyun tamamının yerin içinden çıkartıldığını öne sürmektedir.
Bilim adamlarının topladığı birçok kanıt suyun tamamının yerin içinden çıkartıldığını desteklemektedir. Volkanik patlamalar vesilesiyle hala suyun çıkışı devam etmektedir.
2- Yerin gaz tabakasının içinden çıkartılması
Yeryüzünde değişik yerlerde kraterlerden yükselen dumanların analiz edilmesiyle bu volkanik gazların ve buharların tamamından yüzde yetmişten fazlasının su buharı olduğu anlaşılmıştır. Geriye kalan oran ise değişik gazlardan oluşmaktadır. Bu gazlar oranlarına göre şöyle sıralanırlar: karbondioksit, hidrojen, hidroklorik asit buharları (klorik asit), nitrojen, hidroflorür, kükürtdioksit ve hidrojen kükürt, metan gazı, amonyak gazları ve diğerleri… Faal volkanların kraterlerinden atmosfere su buharı şeklinde fışkıran suyun miktarını hesaplamak zordur. Her bireyin hayatı süresince ortalama yirmi volkanik patlama meydana gelir. Volkanik patlamaların, yerin yaratılışının başlangıcında şimdikine kıyasla daha sık ve şiddetli meydana geldiğini kabul edilmektedir. Bununla beraber bir volkanik patlamanın sonucunda yükselen su buharının ortalamasının o volkanın patlama sayısıyla ve bu gün yeryüzündeki faal veya sönmüş kraterlerin, volkanik çatlakların sayılarıyla çarpımı yeryüzünde hesaplanan su miktarına çok yakındır.
3- Kaya eriyiği yerin zayıf olduğu bölgede suların ve gazların kaynağıdır.
Son olarak yerin altındaki suların önceki tahminlerden çok daha derinlerde bulunduğu kanıtlanmıştır. Denizlerin ve okyanusların sularının bir kısmının diplerinde bulunan, yerin kaya tabakasının içine doğru sürüklenen çöküntülerle birlikte hareket ettiği ispatlanmıştır. (bu taban kıta parçalarının altına doğru girerek hareket etmektedir.) Su yerin kaya tabakasının içine doğru sızmaktadır. Bu sızma kaya tabakasını değişik yönlerde parçalayan dev çatlaklar ve yarıklar ağı içinde meydana gelmektedir. Bu ağ yeryüzünü tümüyle çevrelemekte derinliği de 65 km. den 150 km. ye kadar ulaşmaktadır.
Yerin zayıf olduğu bölgede kaya eriyiğinin yeraltı sularının ana kaynağı olduğu anlaşılmaktadır. Suyun yerin dibinden yeryüzüne ve tersi istikamette hareket etmesinde önemli rol oynamaktadır. Kaya tabakaları eğer suyu emmeseler bu tabakaların erimesindeki sıcaklık dereceleri azalmazdı. Erime olmasa volkanik patlamalar da dahil olmak üzere yerin dinamizmi dururdu. Volkanik patlamaların yerin su ve gaz tabakalarının ana kaynağı olduğu ispatlanmıştır. Buna göre yer bilimcileri şunu kabul etmişlerdir: Yerin kaya tabakasının oluşumu esnasındaki volkanik faaliyet yerin su ve gaz tabakalarının da oluşmasından sorumludur. Hala volkanların patlaması yerdeki su oranının artmasında ve gaz tabakasının kimyasal bileşiminin değişiminde önemli rol oynamaktadır. Yerin döşenmesiyle de kastedilen budur. Çünkü genel olarak suyun kaya eriyiğine yüzdelik oranı az olmakla beraber su, kaya eriyiklerinde çoğunluktaki sıvıdır. Fakat suyun molekül sayısının oranı, eriyik maddesinin molekül sayısına kıyasla yüzde on beşe ulaşmaktadır. Kaya eriyiği soğumaya başladığı zaman aşama aşama bileşikleri kristalleşmeye başlar. İçindeki gazlar basınçla daha küçük hacme ulaşır. Basınçları yükselir, yüz milyon tonluk bir güçle yerin kaya tabakasını patlatır. Bu tabakayı yarar ve gazlar genleşmeye, kaya eriyiğinden kurtulmaya başlarlar. Su buharı diğer gazlar ve kaya eriyiği volkanın kraterinden yahut volkandaki yarıklardan dışarı fışkırır. Birkaç kilometre yüksekliğe ulaşırlar. Böylece iklim değişikliklerinin meydana geldiği bölgeye yayılırlar. (deniz seviyesinden 8-18 km. yukarıya) Bu tüfler şiddetli volkanik patlamalarda katmanlaşma alanına ulaşabilir. (deniz seviyesinden 30-80 km. yukarıda) Genellikle sıcaklık derecesi 250 – 500°C olan sıcak buluttaki maddeler 200 km. ye ulaşan bir hızla tekrar yere geri döner. Çünkü bunların yoğunluğu atmosferin yoğunluğundan daha fazladır. Bu sıcak volkanik buluttan yoğunlaşan su, uzun süre atmosferde asılı kalan kum tanelerinin arasından yağarak beraberinde büyük miktarda kum ve volkanik çakıl sürükler, yeryüzünde sıcak volkanik çamur fışkırması meydana getirir. Bu da yerin döşeme şekillerinden biridir.
Bir müddet önce Filipinlerde bir adada volkanik patlama olmuştur. Patlama sırasında oluşan sular, civar köylerden bir tanesini tümüyle kaplamıştır. Böyle volkanik patlamalarla birlikte belli sayıda su kaynakları ve sıcak su kaplıcaları ortaya çıkabilir. Bunlar suların ve çok sıcak buharların periyodik taşmalarıdır. Yer kabuğunun derinliklerinde saklı olan yüksek ısı enerjisinin etkisiyle yeryüzüne çıkarlar. Yer bilimciler gezegenimizin üst katmanının yaratılışın ilk dönemlerinde kısmen veya tümüyle eriyik halde olduğuna inanmaktadırlar. Bu eriyiğin, yerden fışkıran su buharının ve belli sayıda gazların ana kaynağı olduğuna inanmaktadırlar. Volkan kraterlerinden ve yerdeki çatlaklardan yükselen bu buharlar ve gazlar yerin su tabakasının ve atmosferin oluşumunu, zenginleşmesini sağlamada önemli rol oynamıştır ve oynamaktadır. İşte döşeme ile kastedilen budur.
4- Suyun Yerin Çevresinde Dönmesi
 
Yüce yaratıcı bu kadar büyük miktarda suyun yerde kalmasını dilemiştir. Büyük miktardaki bu su gezegenimizdeki yaşamın tüm ihtiyaçları için yeterlidir. Yeryüzündeki ısı dengesini de korumaktadır. Hayatın değişik şekiller ve seviyelerle korunması için yaz ve kış mevsimleri arasında sıcaklık farklarını azaltır. Yeryüzündeki su tabakasının bu miktarı çok hassas bir şekilde dengelidir. Su miktarı biraz artsa bütün yer yüzeyini kaplar. Biraz az olsa yerin üstündeki yaşam gerekliliklerini karşılamada eksik kalır. Yüce Rabbimiz (c.c) bu suyu küflenme ve bozulmadan korumak için mucize bir dönüşüm içinde hareket ettirir. Bu dönüşüm,"su döngüsü" diye bilinir. Her yıl 380.000 km³ su yer ve atmosfer arasında taşınır. Atmosferdeki su buharı oranı sabit olduğuna göre yağmurların yıllık yağma ortalamaları, yerden buharlaşan su buharının ortalamasına eşittir. Bu, ilahi iradenin isteğine göre yağmurların yağma yerleri ve miktarları farklı olsa da aynıdır. Günümüzde yağmurların yağma ortalaması yıllık 85,7 cm³ tür. Hawaii adalarında 11,45 m³ iken, birçok çölde sıfırdır. Bu böyle devam etmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s)'in "Bir yılın yağmuru diğer yılın yağmurundan fazla değildir" buyruğu ne kadar doğrudur. Yine Resulullah (s.a.s) "Kim falanca yıldız sebebiyle yağmur yağdı derse küfre düşmüştür. Her kim Allah'tan (c.c)bir rahmetle bize yağmur yağdı derse iman etmiştir." diye buyurmuştur.
Güneş ışınları denizlerin ve okyanusların yüzeylerinden 320.000 km³ suyu her yıl buharlaştırmaktadır. Bu buharlaşmanın çoğu ekvator bölgelerinde meydana gelmektedir. Buralarda sıcaklık derecesi ortalama 25 º C dir. Denizlere ve okyanuslara ise yıllık olarak 284.000 km³ yağmur yağmaktadır. Denizlerdeki ve okyanuslardaki su oranı sabit kaldığına göre, deniz ve okyanusların yüzeylerinden buharlaşan suyun yağan yağmurla miktar farkının kıtalardan onlara dönmesi gerekir. Hakikaten kıtaların yüzeylerinden buharlaşan suyun oranı 60.000 km³ olarak takdir edilmektedir. Halbuki kıtalara düşen yıllık yağmur miktarı 96.000 km³ tür. İki rakam arasındaki fark denizler ve okyanuslarda buharlaşan suyun ve yağan yağmur suyu miktarının arasındaki farkla aynıdır. Bu üstün hassasiyetle yer çevresindeki su döngüsünü ayarlayan şüphesiz ki her türlü eksiklikten ve noksanlıktan uzaktır.
Kara üzerinde göllerin, su birikintilerinin, kuyuların, nehirlerin, buz gruplarının ve diğer akarsuların yüzeyinden buharlaşma olur. Dolaylı olarak yer altı sularının yüzeylerinde hayvanların nefes alıp vermesinden, terlemelerinden, bitkilerin fazla suyu dışarı atma işleminden, volkanların kraterlerinden de buharlaşma olmaktadır.
Karaların deniz seviyesinden yüksekliğinin ortalama 823 metre olduğu, okyanus derinliğinin ortalama 3.800 metre olduğu dikkate alınırsa, karadan denizlere ve okyanuslara aktarılan yağmur suyu (36.000 km³ olarak tahmin edilmektedir) muazzam bir mekanik enerji oluşturarak akar ve yerdeki kayaları aşındırır. Bunlardan çökeltiler ve çökelti kayaları oluşur. Bunlar içlerinde yoğun şekilde zenginlikler bulundururlar. Yine yağmurun yerde akması, yerin bitki bitirebilmesi için gerekli olan tarıma elverişli toprakları oluştururlar. İnsanlık sahip olduğu tüm servetini harcasa bile Rabbimizin hizmetimize sunduğu, yeryüzünü imara uygun hale getirmek için gerekli olan bu enerjinin ücretini ödeyemez.
5- Suyun yeryüzünde dağıtılması
Yeryüzündeki suların miktarı 1.360 milyon km³ olarak tahmin edilmektedir. Bu suların çoğunluğu denizlerde ve okyanuslarda tuzlu su şeklinde bulunmaktadır. (% 97,20) Geriye kalan su ise (% 2,8) tatlı su şeklinde ve suyun üç haliyle yeryüzünde bulunmaktadır. Yeryüzündeki suların % 2,15'i buz halinde güney ve kuzey kutuplarını kaplamaktadır. Kalınlığı yaklaşık 4 km. dir. Ayrıca yüksek dağların zirvelerinin tamamı da buzlarla kaplıdır. Geriye kalan su, yeryüzündeki suların toplamının yalnızca yaklaşık % 0,65 olarak tahmin edilmektedir. Bu suların çoğu da yer kabuğunun katmanlarında yeraltı suları olarak birikmiştir. Oransal sıralamada tatlı göller, ardından da toprağın nemi gelir. Bunlardan sonra atmosferdeki nem, daha sonra ise nehirlerde ve kollarındaki akarsular sırayı almaktadır. Su buharı yerden atmosfere yükseldiği zaman büyük bir kısmı dönüşüm alanında (hava durumu veya iklimsel değişiklik alanı) yoğunlaşır. Bu alan ekvator çizgisi üzerinde deniz seviyesinden 16-17 km. ye kadar ulaşabilir. İki kutup üzerinde ise yüksekliği 6-8 km. arasındadır. Orta enlemler üzerinde ise hava şartlarına göre değişir. Düşük basınç enlemlerinde 7 km. den daha az olur. Yüksek basınç bölgelerinde ise 13 km. ye kadar uzanır. Sıcak hava kütleleri dönüşüm alanında ekvatoral bölgelerden iki kutba doğru hareket ettikleri zaman orta enlemler üzerinde düzensizdirler. Havanın doğu yönünde hızı artar. Bu, yerin ekseni çevresinde batıdan doğuya dönmesinden kaynaklanır. Düzensizliğin olduğu bu alan atmosferin kütlesinin % 66'sını kaplar. Sıcaklık derecesi ve basınç, bu bölgede deniz seviyesinden yükseldikçe sürekli azalır. Öyle ki havanın durağanlık düzeyi diye bilinen zirvesinde sıcaklık – 60 ºC ye, basınç ise deniz seviyesindeki basıncın 1/10' una ulaşır. Sıcaklık derecesindeki ve hava basıncındaki bu belirgin düşüşe ve bu bölgede yoğunlaşmanın çokluk oranına kıyasla, yerden yükselen su buharı fark edilir bir şekilde genleşir. Böylece buhar enerjisini kaybederek şiddetli bir şekilde soğur. Yoğunlaşıp yeryüzüne yağmur, dolu veya kar olarak geri döner. Daha düşük miktarda olmakla beraber, yere yakın bölgelerde sis ve çiğ halinde de görülür.
6- Yerin döşenmesinin anlamı su tabakasının ve atmosferin yerin içinden çıkarılmasıdır.
Yeryüzündeki suyun tamamını Rabbimizin (c.c) yerin içinden çıkardığı sabittir. Bu, yerin kaya tabakası levhalarının hareket etmesiyle birlikte meydana gelen değişik volkanik aktiviteler yoluyla olmuştur. Aynı şekilde volkanların kraterlerinden çıkan gazların çokluk itibariyle ikincisi karbondioksittir. Bu gaz, yeşil bitkilerin su ve bazı elementlerle gerçekleştirdiği fotosentez işlemi için gereklidir. Bu işlemle bitki hücrelerini, dokularını, çiçeklerini, meyvelerini yeniden yapılandırır. İşte bundan dolayı Kur’ân-ı Kerîm bu önemli gazın ve bitkilerin hayat bulması için gerekli olan diğer gazların çıkartılmasını mecazi bir ifadeyle "otlağın çıkartılması" olarak ifade etmiştir. Çünkü karbondioksit olmasaydı yeryüzünde bitki de olmazdı.
7- Bu bilimsel gerçeklere basit ve açık bir dil ile işarette bulunmak Kur'an'ın mucizelerinden biridir
Kur'an-ı Kerim âdeti üzere su ve gaz tabakalarının, yerin içinden çıkartılmasını da içeren bu kozmik gerçekleri, indirildiği dönemde arap yarımadası çölündeki bedevi mantığını korkutmayacak bir üslupla ifade etmiştir. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: "yeri bundan sonra döşedi, ondan suyunu ve otlağını çıkardı." Arap yarımadasının tam ortasında Araplar yerden su pınarlarının fışkırdığına tanık olurlar; sadece yağmurun yağmasıyla yerin yeşil otlarla örtüldüğünü görürlerdi. Bunu bugün başka bir bakış açısıyla da görebiliriz. Bu bakış açısı ile Allah Teâla'nın kaya, su ve gaz tabakalarını yerin içinden çıkarıp, yeryüzünü imara hazırlayarak yere ve yeryüzünde yaşayan tüm canlılara iyilikte bulunduğunu görmekteyiz. Bu tabakaların çıkartıldığı yeraltındaki sıcaklık derecesi binlerce dereceye ulaşmaktadır. Bu her şeyin yaratıcısı Allah Teâla'nın gücünün sınırsızlığına, sanatının güzelliğine, ilminin ve hikmetinin kemaline tanıklık etmektedir. Aynı şekilde bu son vahyi alan peygamberlerin ve nebilerin sonuncusunun vahiyle irtibatlı olduğuna ve göklerle yerin yaratıcısı tarafından eğitildiğine tanıklık etmektedir. Zira ne Kur'an'ın indirildiği yıllarda ne de daha sonraki asırlarda herhangi birinin yeryüzündeki tüm suyu ve havayı Rabbimizin (c.c) yerin içinden çıkardığı gerçeğini anlaması söz konusu olamazdı. Bu insanoğlunun ancak 20 yy. ın sonlarında öğrenebildiği bir gerçektir. 14 yy önce kur'anı indiren ve şu yüce sözleriyle onu tavsif eden her türlü eksiklikten ve noksanlıktan uzaktır: “De ki: onu göklerde ve yerlerde gizli olan her şeyi bilen indirmiştir. O çok bağışlayan ve çok merhametli olandır." (Furkan Suresi 25/6) Bu Rabbani vahyi alıp mesajı ulaştıran, emaneti eda eden, ümmete nasihat eden, ölümüne kadar Allah yolunda cihat eden güvenilir Peygamberimize Allah'ın salatı, selamı ve bereketi üzerine olsun. Rabbimiz şu yüce sözlerle onu nitelemiştir. "Fakat Allah Teala sana indirileni kendi ilmiyle indirdiğini şahitlik eder. Şahit olarak Allah yeter." (Nisa Suresi 4/166)
 
 
 
 
 


Dr. Zağlul en-Neccar
http://www.nooran.org/tr/Research1/5.htm
 

     CENGİZ DUMAN

        ARAŞTIRMACI -
                  YAZAR


B
İRİNCİ BASKISI, 2011, İKİNCİ BASKISI
 
2015 YILINDA EKİN YAYINLARI TARAFINDAN
YAYINLANAN, KUR’ÂNKISSALARININ TARİHSELLİĞİ;
2013 YILINDA PINAR 
YAYINLARI TARAFINDAN YAYINLANAN,
KUR’ÂN 
PERSPEKTİFİNDEN ÜÇ KRAL İKİ PEYGAMBER;
2015 YILINDA SÜLEYMANİYE VAKFI YAYINLARI
TARAFINDAN YAYINLANAN,   KUR’ÂN PERSPEKTİFİNDEN
 ZÜLKARNEYN VE YE’CÛC ME’CÛC, İSİMLİ ÜÇ KİTABIN
YANISIRA; İNTERNET ORTAMI ÜZERİNDEN YAYINLANAN
 “DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL” VE
 “MECUSİLİK/ZERDÜŞTLÜK DİNİ” İSİMLİ İKİ E-KİTAB’LARIN
YAZARIDIR. KUR’ÂN-I KERÎM KONULARI, KUR’ÂN KISSALARI
 VE TEVRÂT - İNCÎL KISSALARI BAĞLAMI ÜZERİNDEKİ ÇOK
 YÖNLÜ ARAŞTIRMALARI, TÜRKİYE’DEKİ ÖNDE GELEN
İSLÂMİ DERGİLER VE İNTERNET ÜZERİNDEKİ ÇEŞİTLİ
İSLÂMİ WEB SİTELERİNDE HALEN YAYINLANMAKTADIR.
AYNI ZAMANDA “WWW.KURANKİSSALARİ.COM“ VE
 “WWW.KURANKİSSALARİ.TR.GG” WEB SİTELERİ
MODERATÖRLÜĞÜNÜ SÜRDÜRMEKTEDİR.
 
* KİTAP *  




*E-KİTAP*


 
 
 
DİNLERDE ARINMA İBADETİ OLARAK GUSÜL

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol